40. Bölüm

12.4K 772 55
                                    

Yeni kitap kapağı nasıl olmuş?

İyi Okumalar :)
...

Karanlık...

Her yer karanlık. Boşlukta gibiyim. Adım atıyorum ama ilerleyemiyorum. Koşmaya çalışıyorum. Yerimden biraz olsun kıpırdadığım yok. Bir çocuk ağlama sesi duyuyorum sonrasında. Sesin nereden geldiğini anlayamıyorum. Sonra o tanıdık ses... "Kes sesini Göksel!" Babamın sesi...

Üç silüet görüyorum uzaktan. Biri diğer ikisine göre daha yaşlı. Onlara ulaşmak için koşuyorum ama yine gidemiyorum.

Sonra başka bir ses duyuyorum. Bir kişinin iki ayrı zamandaki konuşma sesini. "Seni seviyorum Göksel. Benimle evlenir misin?" ve "Boşanalım Göksel."

Karanlık boşluk sanki daha da kararıyor. Beni boğmaya başlıyor.

Ellerimden akan bir sıvı hissediyorum. Ellerime bakınca eklem bölgelerimdeki soyulmuş deriden akan kanı görüyorum.

Gözlerimi ellerimden saniyelik çekip tekrar ellerime baktığımda yaraların sanki hiç olmamış gibi yok olduğunu görüyorum. Sağ elimde bir kalem var. Hep çizim yaptığım metal kaplama kaleme yansıyan gözlerim kan çanağı.

Sonra bir ışık yanıyor. Gözlerimi kamaştıran ışık yüzünden gözlerimi kapattığımda kollarım arasında bir doluluk hissediyorum. Gözlerimi açtığımda bana gülerek bakan Duru'yu görüyorum.

Simsiyah boşluk griye dönüyor sanki.

Sonra uzun boylu bir adam silüeti yaklaşıyor bana. Karşıma bir ayna bırakıyor. Aynada benim yansımam var. Göz altlarım morarmış, yanaklarım çökmüş, tenim solmuş, saçlarım dökülmüş...

Aynadaki görüntüm yavaş yavaş kaybolurken az önce gülen Duru ağlamaya başlıyor. Etraf bu sefer eskiden daha da karanlık, daha da siyah oluyor. Kucağımdaki Duru'ya bakıyorum. Sonra da onu boşluğa bırakıyorum.

Sıçrayarak ve nefes nefese uyandım. Aylardır her gece aynı kabusu görüyordum.

Duru'yu bırakmayacaktım. Ona 'kızım' dediğim günden beri aklımda böyle bir şey yoktu ama sürekli bu kabusu görüyordum. Bu kabus onu bırakmama isteğimi artırıyordu.

"Kabus mu gördün?"

"Seni-" Sıçrayarak, sırtını duvara yaslamış, elinde kahve fincanı olan Özgür'e döndüm.

"Sen Londra'da değil miydin?"

"Geri döndüm."

"Evimde ne işin var?"

"İstanbul'da evim yok. Otele gitmeyeyim diye Buse evine bıraktı beni gece. Gideyim istersen?"

"Saçma sapan konuşma! Buse ne alaka?"

"Gelmemi o söyledi. İki gün önce. Dava açılmış bana. Ben de geldim, uçağım gece indi. O da beni havaalanından alıp senin evine bıraktı." dedikten sonra kahvesinden bir yudum aldı.

"Sen Buse'yle niye bu kadar sık görüşüyorsun?"

"Sen demişsin beni aramasını." dedi şaşkınca.

Gözlerimle yatağı gösterdiğimde yatağa oturdu. Elindeki fincanı alıp kahveyi ben içmeye başladım. "Onu demiyorum. Neredeyse benden çok görüşüyorsun onunla. Siz ne ara bu kadar samimi oldunuz? Birbirinizi doğru düzgün tanımıyorsunuz bile."

"Seni de doğru düzgün tanımıyorum."

"Ben senin ablanım ama." dediğimde gözlerinin parladığına şahit oldum.

Beklenmeyen Misafir (Tamamlandı)حيث تعيش القصص. اكتشف الآن