16. Bölüm

18K 1K 55
                                    

Herkese hayırlı bayramlar ☺️

İyi okumalar :)
...

Büyüdüğüm mahallenin sokaklarına arabam ile girdiğimde oldukça gerilmiştim. Direksiyonu sıkmaktan bembeyaz olan parmak boğumlarımı fark eden Buse "Sakin ol." dedi. Hafifçe kafa sallamakla yetindim.

Buse ve Safiye Teyze'yi evlerinin önüne bıraktığımda Safiye Teyze inmeden önce omzumu patpatladı. "Sakin sakin konuşun, tamam mı evladım?"

"Tamam."

Buse inmeden önce yanağımı öptü. "Ortam gerilirse evden çıkıp Ada'ya ya da bana gel. Veya bahçeye çıkıp hava al. Ama sakin kal tamam mı?" Kafa salladığımda o da indi araçtan.

Arabayı doğduğum ve büyüdüğüm eve sürerken iç sesimin telkinlerini dinlemeye çalışıyordum. 'Sakin ol! Baban artık seni aşağılayamaz. Seni iş üzerinden vuramaz. Babanın 10 yılda ulaştığı konuma 3 yılda ulaştın sen. Seni annenden de vuramaz. Zehra annen var artık senin. Ne olursa olsun arkanda duran iki kardeşin var.'

Arabayı evin bahçesine, toprak yola park edip araçtan indim. Hava kararmaya başlamıştı. Bahçedeki masada oturan babam bizi görünce ayağa kalktı. O arabaya yaklaşırken ben iyice gerilmiştim. Lanet olsun ki hala korkuyordum ondan. "Hoş geldiniz." dedi.

"Hoş bulduk." dedi annem. "Kızım, Gökçe'yi sen al. Bavulları biz getiririz."

"Gökçe kim?"

"Anlatacağız Mete."

Arka koltuktan, bebek koltuğuyla birlikte Duru'yu çıkardığımda babamın kaşlarının çatıldığını gördüm. Ona bakmadan hızlı adımlarla eve gittim. Açık olan dış kapıdan girdiğimde salonla karşılaştım. Bebek koltuğunu orta sehpaya bıraktıktan sonra bende, Duru'yla yüz yüze gelebileceğim bir şekilde koltuğa oturdum. Epeydir sesi çıkmıyordu. Gerçekten de hissediyor muydu acaba?

Annem ve babam içeri girdiğinde daha çok gerildim. Bavulları kenara bırakıp yanıma geldiler. Annem yanıma, babam karşıma oturdu. "Kimin kızı bu?" diye sordu gözleriyle Duru'yu göstererek.

"Benim kızım." dedim sesim içime kaçmış gibi.

"Ne demek senin kızın?" diye bağırdı. Annem ağlamaya başlayan Duru'yu kucağına aldı.

"Bağırma Mete!"

"B-baba, anlatmama izin verir misin?"

"Kes sesini!" Duru daha yüksek sesle ağlamaya başlayınca ellerimle kulaklarımı kapattım. Babamın sesini duymamak için mi, yoksa Duru'nun sesini bastırmak için mi bilmiyorum.

"Biz seni oku, çalış diye İstanbul'a gönderiyoruz, sen çocuk yapıp geliyorsun!"

"Mete! O küçücük çocuk değil artık. Karışamazsın ona. Kız çalışıyor zaten. Ne diyorsun sen?" Ağzımı açamıyordum. Annem konuşuyordu benim yerime.

"Gördük çalışması." dedi babam Duru'yu göstererek. Duru kulakları sağır edecek bir çığlık atınca koşarak çıktım evden. Her şey üstüme geliyor gibi hissediyordum. Nereye gittiğimi umursamadan giderken göz yaşlarım önümü görmemi zorlaştırıyordu. Küçükken babamdan kaçtığım gibi, büyüyünce de kaçmıştım göz yaşları içinde koşarak.

Küçükken oynadığım parkı görünce Ada'ya gitmekten vaz geçip parka yöneldim. Kendimi çimlere atıp sakinleşmeye çalıştım.

Kaç dakika oturdum o şekilde bilmiyorum ama hava iyice kararmıştı. Yaklaşık yarım saat geçmiştir büyük ihtimalle. "Birazdan yağmur yağacak. Islanırsın." Başımı kaldırıp konuşan kişiye bakınca, uzun boylu ve yakışıklı bir adam gördüm. Umursamayıp başımı tekrar dizlerime yasladım.

"Özgür ben." Ben karşılık vermeyince. "Ve sendeee?" dedi sorarcasına.

"Göksel." dedim başımdan gitmesi umuduyla.

"Niye ağlıyorsun?"

"Sana ne!"

"Ailen sana nezaket kurallarını öğretmedi mi?"

"Öğretmedi! Git başımdan!" Çok sinir oluyordum ben konuşmak istemezken bu şekilde üsteleyenlere. Üstelik tanımadığım biriyse!

"Ovv... Sinirliyiz bakıyorum. Tamam, tamam. Bir şey demedim. Bu arada sen, şu iki sokak aşağıda ailesinin evi olan Göksel misin?"

"Ne? Evet. Sen nereden biliyorsun?"

"Bak bak bak... Demek konuşmaya karar verdin."

"Cevap verir misin?" dedim bıkkınca.

"O evden bir ağlama sesi geliyor. Sadece ağlama da değil. Bağırış çağırış. Epeydir de susmadı. Komşuları sokağa döküldü resmen. Konuşmalar arasında Göksel ismini duyduğuma eminim."

Anında ayağa firlayıp eve doğru koştum. "Dur! Nereye?!" diyen tanımadığım adamı umursamadım. Evime yaklaştıkça ben de duydum ağlama ve bağırış seslerini. Bahçede Ada ve Buse'yi gördüm. O adamın dediği gibi komşular sokağa dökülmüştü.

Buse "Evden kovdu baban bizi." dedi bıkkınlıkla. Sonra "Ağladın mı sen?" diye sordu. Ona cevap vermeden bahçe kapısından içeri girdim.

"Sürekli koruyorsun bu kızı! Senden yüz alıyor da yapıyor böyle!" diye bağırıyordu babam anneme. Annem bir yandan Duru'yu sakinleştirmeye çalışırken bir yandan babama cevap veriyordu. Duru ağlamaktan kıpkırmızı geçmişti. Onu annemin kucağından aldım.

"Kes sesini sen de!" diye bağırdı babam birden Duru'ya dönüp.

O an ne oldu bilmiyorum. Ömrüm boyunca cesaretimin olmadığı şeyi nasıl yaptım bilmiyorum ama yaptım. "BAĞIRMA KIZIMA!"

Babam birden kükrememi beklemiyor olacak ki anında sustu ve şaşkınlıkla bana baktı. "Bir daha sakın Duru'ya sesini yükseltme. Sakın!" Onun bir şey demesini beklemeyip kucağımda Duru ile odama gittim.

Onun küçük bedenini yatağa yatırıp üstüne eğildim. "Sakin ol bebeğim." dedim karnını okşayarak. "Sana canavar dedim diye kulakları sağır eden bir canavar olmaya mı karar verdin? Hı?" Benim gülerek konuşmamla o yavaş yavaş sakinleşirken, göz yaşlarıyla ıslanmış tombul yanaklarını öptüm.

Sonunda susup sessizce bana baktı. "Seni yalnız bıraktığım için özür dilerim küçük tavşanım." Ona küçük tavşan demem hoşuna gitmiş olacak ki kıkırdadı.

"Sevdin galiba." Anlamsız sesler çıkıp ellerini ağzına götürdü. Gözleri yorgunlukla kapanıyordu. Onun uyumasını bekleyip, uyuduktan sonra odadan çıktım.

Salona geçtiğimde babama kınayan bakışlar atan teyzelerimi, koltukta sabırsızca oturan Ada ve Buse'yi, babamı azarlayan Buse'nin babaannesi Sevda Nine'yi gördüm. Kapıya doğru baktığımda annemin komşulardan gürültü yüzünden özür dilediğini gördüm.

"Hah, geldi sonunda." dedi babam surat asarak. Benim geldiğimi gören Ada anında ayağa kalkarak yanıma geldi.

"İyi misin?" Hafifçe kafa salladım ve babamın karşısına oturdum.

"Normalde sana Duru hakkında açıklama yapacaktım ama bu hakkı kaybettin. Açıklama falan bekleme beden. Sadece soruma cevap ver. Benim ikiz kardeşim var mı?"

"Ne biçim konuşuyorsun sen benimle?! Babanım ben senin!"

"Bana cevap ver baba."

"Ne yapacaksın ikizin olup olmadığını öğrenince?"

"Açıklama hakkını kaybettiğini az önce söylemiştim."

Babam bir süre sessiz kaldıktan sonra kısık sesle "Var." dedi. Anında duruşum dikleşti.

"N-ne?" diye sordum duyduğum şeyden emin olmak isteyerek.

"Bir ikiz kardeşin var."

Beklenmeyen Misafir (Tamamlandı)Место, где живут истории. Откройте их для себя