26. Bölüm: "Krem"

992 91 52
                                    

Gözlerimi zorlukla aralamış ve ovarak etrafa bakmıştım. Başım çatlıyordu ve çok yorgun hissediyordum. Davette fazla mı içmiştim? İçince de deliler gibi dans falan mı etmiştim? Kesin rezil olmuştum! Çünkü bu kadar yorgun olmamı açıklayacak başka bir şey yoktu.

Yataktan kalkacakken üstümde bir şey olmadığını anlamıştım. Neden çıplaktım ki? Yer de olan kıyafetlerime bakmış ve ardından Hoseok'a dönmüştüm. O da benimle aynı durumdaydı. Biz dün şey mi yapmıştık? İnanamıyordum. Bu nasıl olabilirdi? Soru sormayı bırakıp Hoseok kalkmadan etrafı toplamış ve hızlıca duş almıştım.

Ona bu durumu nasıl açıklayacaktım? Bana çok kızacaktı. Kendime nasıl hakim olamamıştım? Ben bunu nasıl yapabilirdim? Hızlıca saçlarımı kurularken Hoseok yerinde dönerek gözlerini açmıştı. "Günaydın." Dedim sadece. Örtüyü üstünden kaldıracağı an çıplak olduğunu anlayarak bedenine sarmıştı. "Ah!" Dudaklarından dökülen kelime ile ona baktım. Anlamıştı ne olduğunu. "Bir şey deme Yoongi. Sadece git ve kahvaltını yap." Aşırı tepki vermemişti ama ses tonundan sinirli olduğu anlaşılıyordu.

Kavga etmemek için hemen odadan çıkmıştım. Acaba ona güzel dakikalar yaşatmış mıydım? Ya da zevkten ağlatmış mıydım? İstediğini verebilmiş miydim? Aklımda bu tür sorular dolanırken Hoseok'tan önce kahvaltımı etmeye başlamıştım. Şimdilik gözüne gözükmememi istiyordu sanki.

Kahvaltımı ederken Hoseok ağır adımlarla mutfağa girmiş ve karşımdaki sandalyeyi çekerek oturmuştu. Daha doğrusu oturamamıştı. "Neden bakıyorsun öyle?" Komik görünüyordu. Yerimden kalkarak oturamayan Hoseok'u kaldırdım. "Ne yapıyorsun?" Soğuk davranmasını istemiyordum ama o bunu dün yaşadıklarımızdan dolayı böyle yapıyordu. Beni her şeyin suçlusu olarak görüyordu. Bir şekilde eski halimize geri dönmemiz gerekiyordu.

"Yoongi sana diyorum. Hey!" Gülümsemiş ve onun sandalyesine oturarak "Hadi ne bekliyorsun?" Dediğimde kaşları çatılmıştı. Anlamadıysa göstererek anlamasını sağlardım ben de. Onu kucağıma oturtmuş ve kalkmaması için sıkı sıkı tutmuştum. "Böyle daha rahat kahvaltını edersin."

"Hayır istemiyorum. Beni rahat bırak." Böyle mızmızlanırsa ben onu daha çok zorlamak isterdim ama. "Dün güzel bir gece yaşadık ve bitti. Şimdi yeni bir güne başladık. Yani kızmak için fazla geç kaldın bebeğim." Dedim. Çatalı domatese batırarak dudaklarına yaklaştırdım. "Hadi aç bakalım ağzını." Açmadı. Aksine dudaklarını birbirine bastırdı. Minik bir çocuktu adeta.

"Yemezsen domates çok üzülür. Bence onu kırma." Belinde duran elimi tişörtünden içeri yollamış ve göbeğinin çevresinde gezdirmiştim hafifçe. "Yine aynı şeyleri yaşamamızı istiyorsan yeme istersen." Ağzını açıp verdiğimi yedi anında. Güldüm. Sözümü dinliyordu ve yine aşırı hoşuma gidiyordu.

"Hoseok ben üzgünüm. Dün tam olarak ne oldu bilmiyorum ama aklım başımda olsaydı kesinlikle bunu yapmazdım. Gerçekten yapmazdım. Lütfen bunu unutup önümüze bakalım." Aslında bunu hatırlayabilseydim asla unutmak istemezdim fakat Hoseok mutlu değildi. O beni istemiyordu. Bu yüzden bir şeyleri zorlamaya gerek yoktu. "Tamam Yoongi." Dedi.

"Şimdi o yüzünü asma. Gülümse. Eğer canın çok yanıyorsa sana krem alabilirim. Yani istersen." Hem kendim hem de ona yedirmiştim hızlıca. İyice doyurmuştuk karnımızı. "K-krem iyi olabilir." Burnunun ucu kızardığında daha fazla konuşmamam gerektiğini anlayarak susmuştum. Bana kızmasına rağmen sözümü dinlemesi şaşırtıcıydı.

Kahvaltı masası toplanırken ben evden çıkmış ve ona dediğim kremi almaya gitmiştim. Hoseok'u bekletmemek için acele etmiş ve en yakın eczaneden kremi alıp geri dönmüştüm. Eve girer girmez Hoseok'un salonda dolandığını görünce kremi poşetten çıkararak ona uzattım.

Encounter |Sope✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin