Giriş

73.5K 1.5K 53
                                    

Evet, hadi başlayalım! Ben Göksel. Göksel Işık. Ülkenin en iyi üniversitelerinden birinden birincilikle mezun oldum ve ülkenin en büyük şirketlerinden birinde çalışmaya başladım. Hızlı yükseldim ama bunun için çok çalıştım. Başarılı, kararlı ve azimli bir mimardım. Hayatım sadece işimden oluşuyordu. Hızlı yükselmemi buna borçluydum zaten. Hayatımın mükemmel olduğunu düşünüyordum.

Ta ki birden bire minik bir canavar gelip hayatımın tam merkezine yerleşene kadar...

Bu hikayede aşk yok. Onun için geldiyseniz yanlış yerdesiniz. Ama güzel bir dostluk ve sıcak bir aile hikayesi okumak istiyorsanız, o zaman kesinlikle doğru yerdesiniz.

Her şey asistanımın odama girdiği gün başladı.

"Göksel Hanım-"

"Meşgulüm!"

"Ama Göksel Hanım-"

"Derya! Meşgulüm dedim!"

"Evrim Hanım sizi çağırıyor."

Başımı hızla kaldırıp asistanıma baktım. Elimdeki kağıtları bıraktım. Zaten ayaktaydım, hemen arkamda duran ofis sandalyesini geriye ittirdim.

"Tamam. Geliyorum."

Evrim Hanım bir çalışanı odasına çağırıyorsa ya önemli bir konu vardır ya da o çalışan bitmiştir.

Odamdan çıktığım esnada, sol kolunun altında rulo yapılmış kağıtlar ve sağ elinde bir fincan kahveyle ofisimin önünden geçen Ada durup bana baktı ve gülmemek için dudaklarını birbirine bastırdı.

"Kızım n'oldu sana? Tipin kaymış!"

"Ne?" dedim zorlukla açık tuttuğum gözlerimi onunkilere kenetlerken. Kahve fincanını sol eline aldıktan sonra boştaki eliyle beni koridorun sonundaki aynaya doğru çevirdi. Tipim gerçekten kaymıştı. Dağınık topuz yaptığım saçlarımı tokadan kurtarıp tokayı Derya'ya verdim. Ne zaman açtığımı hatırlamadığım, gömleğimin üstteki üç düğmesinden ikisini ilikledim. Gömleğimi tekrar pantolonumun içine soktum. Gözlerim kan çanağı gibiydi ama yapacak bir şey yoktu. Yorgun ve darmadağın görüntümü elimden geldiğince toparladıktan sonra Ada'ya doğru dönüp kollarımı iki yana kaldırdım ve "Hmm?" diye bir ses çıkardım. Beni baştan aşağı süzdükten sonra konuştu.

"Eh, idare eder. Az önceki haline kıyasla daha iyi. Nereye gidiyorsun?"

"Evrim Hanım'ın yanına."

"O zaman seni kurtarmış bulunmaktayım. Ama acayip yorgun görünüyorsun. Kaç saattir o ofistesin sen?"

"Hmm... Dün sabah ofise girdim, bir kez tuvalete gitmek için dışarı çıktım ve geri ofise döndüm. Ondan sonra çıkmadım sanırım... Galiba 24 saati geçti."

"Kaç saattir uyumuyorsun?!"

"Yaklaşık 28 saattir." dedikten sonra kafamı kaşıyarak devam ettim. "Ve yemek yemeyi unuttum."

Ada sinirle iç çekti. Onun konuşmasına fırsat vermeden elindeki kahveyi aldım ve büyük bir yudum içtikten sonra tekrar eline tutuşturdum. "Evrim Hanım'ın yanına gitmem gerek. Sonra görüşürüz."

"Bu şekilde kaçamazsınız Göksel Hanım! Bir saat sonra öğle yemeğine çıkıyoruz ve seni sürükleyerek götürmem gerekse bile geleceksin!" diye seslendi arkamdan.

Evrim Hanım'ın ofisinin önüne geldiğimde derin bir nefes aldım ve kapıyı tıklattım. "Girin!" komutunu aldıktan sonra içeri girdim.

Kırkına merdiven dayamış ama daha genç gösteren patronum bana baktı. Bakışları tuhaftı. O esnada odada iki kişi daha olduğunu gördüm.

Boğazımı sessizce temizleyip konuştum. "Beni çağırmışsınız efendim."

"Evet, Göksel. Gel lütfen."

Kapıyı arkamdan kapatıp patronumun masasına doğru birkaç adım attım. Evrim Hanım tekrar konuştu. "Eminim beyefendi ve hanımefendinin kim olduğunu merak ediyorsundur. Kendileri çocuk esirgeme kurumundan geliyorlar."

Kaşlarımı çattım. "Beni niye çağırdınız peki?"

Gördüğüm anda sabırsızlığını fark ettiğim adam ayağa kalktı. "Merhaba Göksel Hanım. Ben Murat Çakır. Evrim Hanım'ın da belirttiği gibi çocuk esirgeme kurumundan geliyorum. Gelme nedenimiz çocuğunuzun-"

"Pardon, neyimin?"

"Çocuğunuzun..?"

Oh, pekala. Bu bittiğim nokta mı?

Beklenmeyen Misafir (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin