cruel : yoonmin ✓

By chimforsuga

1.6M 122K 339K

kitty gang dünyaca ünlü bir yıldızdı agust d ise onun en büyük rakibi More

• sıfır
• bir
• iki
• üç
• dört
• beş
• altı
• yedi
• sekiz
• dokuz
• on
• on bir
• on iki
• on üç
• on dört
• on altı
• on yedi
• on sekiz
• on dokuz
• yirmi
• yirmi bir
• yirmi iki
• ara bölüm
• yirmi üç
• yirmi dört
• yirmi beş
• yirmi altı
• yirmi yedi
• yirmi sekiz
• yirmi dokuz
• otuz
• otuz bir
• otuz iki
• otuz üç
• otuz dört
• otuz beş
• otuz altı
• otuz yedi
• otuz sekiz
• otuz dokuz
• kırk
• kırk bir
• kırk iki
• teşekkürler

• on beş

33.2K 2.7K 7K
By chimforsuga

- - -

15| Kahven soğudu Yoonie, içmeyecek misin?

"Çocuğu daha ne kadar bekleteceksin?"

Taehyung araladığı perdemden dışarıya baktıktan sonra uzandığım yere doğru geldiğinde, omuz silkip telefonuma sürekli gelen mesajları büyük bir keyifle okumaya devam ediyordum. Yoongi bana en içten sevgileriyle küfürler ediyordu. Çünkü ne telefonlarını açıyordum ne de mesajlarını yanıtlıyordum.

"Birazdan geleceğimi söyledin ya," dedim gülümseyerek. "Birazdan gideceğim işte."

"Senin birazdanını biliyorum Jimin. Ayrıca çocuk yarım saattir arabasına seni bekliyor, üzülüp gittim yanına." Bana baktı. "Belli ki durumu toparlamaya çalışıyor. Haber çıktı. İnsanlara iyi bir izlenim vermeniz çok önemli."

Hoseok odamın köşesindeki tekli koltukta bacak bacak üstüne atmışken bakışlarını telefonundan kaldırıp kısaca bana baktı ve "Aynen." dedi. "Bay Kim ne kadar streste farkında değil misin? Bünyesindeki en önemli sanatçı sensin. Tüm şirketi çekip çeviriyor ve senin yüzünden hisselerde büyük bir çöküş yaşandı."

"Ona bunu borçlusun Jimin." dedi Taehyung gözlerime bakarak. "Durumu kurtarmak zorundasın. Seni o adam büyüttü."

"O adam beni sadece medyaya malzeme yaptı." dedim ters bir şekilde yerimden kalkarken. "Beni kurtardığını sanıyor falan olabilir ama hayır Tae, tek yaptığı beni bu girdaba sürüklemek oldu o kadar." Telefonumu gelişi güzel kotumun arka cebine sıkıştırırken boy aynama doğru ilerliyordum. Sabah üzerime siyah dar bir kot ve yine siyah saten bir gömlek giymiştim. Yakası epey açıktı. Bu yüzden kısa bir düşünce eşliğinde kolyelerimi koyduğum kısmı araladım.

"Yine de senin yanında oldu."

"Yarım yamalak bildiğin şeylerle konuşma."

"O halde sen de bize bazı şeyleri anlatmalısın." diyen bu sefer Hoseok'tu. "Her şeyi ulu orta yaşıyormuşsun gibi gösteriyorsun ama hakkında tek kelime bilmiyoruz."

Yavaşça gümüş kolyelerimin ikisini boynuma takarak aynadan ona baktım. Saniyeler içinde göz göze geldiğimizde "Çünkü gerek yok." diyordum. "Arkadaşım değilsiniz."

"Senin arkadaşın yok."

"Biliyorum."

"O yüzden anlatman için en iyi seçenek biziz."

Hoseok'un ayaklanışını izledim. Belli etmese de benimle arkadaş olmak, beni anlamak için en çok çabalayan isim oydu. Taehyung bazen onu bile geçiyordu ama buna gerek olmadığını bir türlü anlatamıyordum işte.

"Randevum var." dedim düz bir sesle ve hemen ardından kapıma doğru ilerledim. "Çalışanların izin günüydü ama burada takılacak olursanız dolapta hazır yemek olacaktı."

İkisinden de çıt çıkmazken odamdan ayrılıp ağır adımlarla merdivene ilerlediğimde ayakkabılarımın hafif yüksek olan topuklu kısmı tok bir ses çıkmasına neden oluyordu. Merdivenleri inerken acele etmedim. Geniş oturma odamdan geçip kapıyı bulacakken menajerimin sesi beni durdurdu. Koşa koşa arkamdan gelirken kolumdan tutarak "Jimin." dedi.

Ona döndüm. "Evet?"

"Dikkat et olur mu?" Derin bir nefes aldı. "Bugün her şeyi düzeltebilirsin. Hakkınızda biraz iyi haber çıksın. Önümüzdeki dört röportajın iptal edildi. Herkes berbat şeyler söylüyor. Kimse seni programına çıkartmak istemiyor."

"Ama hepsi hakkımda haber yapmasını biliyor." dedim alay eder gibi gülerken.

Kolumu sıktı. "Tam da bu yüzden dikkatli olmalısın. Haberleri düzelt. Hayranların bir şekilde durumu kabullenecek. Yorumlar düzeldiğinde işin de düzelir."

Çok şey söylemek istedim. Gerçekten konuşmaya başlarsam kolay kolay susmazdım çünkü medya oyunlarına karşı çok uçuk fikirlerim vardı ama biliyordum ki Taehyung kolay pes eden biri değildi. Dışarı çıkıp beni arabasında bekleyen Yoongi ile uğraşmak varken menajerimin anlamsız azarlamalarını dinlemek istemiyordum.

"Tamam." dedim. "Dikkat ederim."

"Güzel bir çift olun."

"Aksi imkansız zaten." Kolumu elinden kurtardım. "Yoongi ve ben, bu dünyada görüp görebileceğin en taşaklı çiftiz."

"Jimin-"

"Evet Tae, senin deyiminle: akıllı uslu oynayacağız. Oldu mu?"

Başını salladı. Ben arkamı dönüp dış kapıya ilerlerken peşimden geliyordu. Beni kendi çapında yolcu ederken kapının pervazına yaslanarak Yoongi'yi selamlamayı ihmal etmedi. Yoongi arabanın içinde ona baş selamı verdi. Ardından gözlerini bana dikmiş gelişimi izliyordu.

Ön yolcu kapısını açarken dün ondan çaldığım şarkı sözlerini gözümün önüne getirdim. Henüz tamamlanmamıştı. Hatta henüz yarılanmamıştı bile ama şarkıda benden bahsettiği öyle bariz belliydi ki, ilk defa bir şarkıyı devam ettirme isteği ile dolmuştum.

Ve ettirecektim de.

Onun yazdığı satırlara kendi kalemimi dokunduracak ve ondan zerre kadar izin almadan önümüzdeki ödül töreninde sahnede sergileyecektim. Onun gözlerine baka baka en güzel notalara çıkacaktım. Her zaman olduğu gibi, yine delirecekti.

"Günaydın." Koltuğa yerleşip ona döndüm. Alışıldık demir yığınlarına bugün siyah bir kot, siyah bir gömlek eşlik ediyordu. Aramızdaki tek fark onun başına geçirdiği siyah şapkadan başka bir şey değildi.

"Akşam oldu." dedi gözlerini devirerek arabayı çalıştırırken. "Bana gıcık gitmeye çalışıyorsun. Pes etmemi bekledin ama hayır, bugün o kameralar bizi çekecek güzelim."

"Oyuna kendini fazla kaptırdın Yoongi." dedim. "Senin aşkınla uğraşamam, biliyorsun değil mi?"

"Biliyorum." dedi sokağın sonundan dönüp ana caddeye çıkmak adına soluna bakarken. "Zaten sana aşık olacak kadar aklımı kaybetmedim."

"Henüz."

Başını salladı. "Henüz."

Onun sağ profilini izleyerek ten rengini kısaca incelerken direksiyonu sıkan damarlı ellerine de kısa bir bakış attım ve önüme dönerek "Bana uyumlu olmak için bu kadar uğraşmasaydın keşke." dedim.

Cevaplamadı. Ne giyeceğimi önceden bilmediği için şu an tamamen şans eseri bu kadar uyumlu olduğumuzun farkındaydım. Siyah ikimizin de sık kullandığı bir renkti ama ben bu kadar sade takılmazdım genelde. O da mutlaka saçma ama üzerinde iyi duran parçalar eklerdi.

Tüm suskunluğumuzla zaten yakın olan şehrin işlek noktalarından birine geldiğimizde "Nereye gidelim?" dedi etrafa bakınarak. Arabayı mümkün olacak en düşük hızda kullanıyordu. Çoktan birilerinin dikkatini çekmiş olmalıydık çünkü ne arabanın camında film vardı ne de bizim yüzümüzü kapatacak bir maske.

"Bilmem." dedim. "Randevuya çıkmak için yalvaran sendin. Bul bir yer."

"Sana yalvarmadım Jimin."

"Ah, bana öyle gelmiş demek ki." Gözlerine baktım. "Sayın Sevgilini Öpmeden Gitme Yoongi."

"Hassas bir anımdı."

"Bir daha görmemeyi tercih ederim."

"Göremeyeceksin zaten."

Yüzümü buruşturup önüme döndüm. Dünkü halini bir türlü unutamıyordum. Gözümü kapattığım an, yatağında oturmuş bana bakarak kucağına gelmemi söyleyen Yoongi beliriyordu. Gözleri kırgındı. Bana zayıf noktasını açmak için hazırmış gibi öylece bana bakıyordu.

Ondan nefret ediyordum.

Defterimi okumamalıydı.

"Şurası iyi." Ne ara ilerlediğmizi bilmediğim kısımda, oldukça lüks görünen bir kafenin önünde durduğunda üzerimden eğilip torpido gözünü açtı ve paketiyle duran siyah maskenin içinden bir tane çekip aldı. Bana sormasına gerek yoktu çünkü beklemeden elindekini alıp takmak için yüzüme götürmüştüm bile.

Sonunda aynı anda arabadan inip kafeye ilerlediğimizde Yoongi bir adım önümde ilerliyordu. Hemen arkasından ona eşlik ederken pembe saçlarımın bile yeterince dikkat çektiğinin farkında olarak omuzlarımı dikleştirdim. Kısaca etrafa baktım. Müşterilerin üzerimize dönen bakışlarına aldırmadan "Köşe nasıl?" dedim. Onun cevap vermesine gerek yoktu. Ben çoktan sevmiştim. Cam kenarıydı. İyi bir açıydı. İnsanlara istediklerini kolayca verirdik.

Yoongi beni cevaplamadan o yöne ilerlediğimde ayak seslerinden dolayı peşimden geldiğini anladım. Aslında işlek bir caddeydi ama caddenin en lüks kafesi olduğu için içerisi pek dolu sayılmazdı. Bu yüzden rahat bir tavırla dört kişilik masanın sandalyelerinden birini çektim kendime doğru. Yoongi de hemen karşımdaki yerini alarak önce araba anahtarını hemen ardından şapkasını masaya koydu. Aynı anda maskelerimizi çıkarttık.

Masanın başına gelen kız hızla önümüze iki menü koyup "Hoş geldiniz efendim," dediğinde ona hoş bir tebessüm sundum. Bunu yapmaya alışmıştım. İnsanlar buna aşıktı. Onlara gülümserdim ve hemen ardından bana hayran olmalarını izlerdim. Elleri titrerdi. Ne diyeceklerini bilemezlerdi. "Ne- Ne alırdınız?"

Tıpkı bunun gibi.

Yoongi menüyü önüne çekip kızı umursamadan hızlıca göz atmaya başladığında dudaklarımı büküp elimi yumruk yaptığım gibi çenemin altına koydum ve kıza ilgiyle bakarken "Ne önerirsin?" dedim. Bir adım geriledi. Gözlerini gözlerimden çekip yere bakmaya başladı.

"Ben- Şey-"

"İkimize de birer Black Eye ver."

"Oha." dedim beklemeden ona dönerken. "Kusayım mı şuraya Yoongi?"

"Ne?" bana baktı. "Tadı gayet güzel."

Gözlerimi devirerek kıza döndüm. "Bu tarz erkekler en acı şeyi içtiklerinde kendilerini sert adam zannederler." dedim. Kız tüm şaşkınlığı ile bizi izliyordu. "Sen ona Black Eye denen saçma şeyden ver, o espressosuna karıştırılmış filtre kahvesinde boğulurken ben de Cappuccino alayım."

"P-peki." Başını salladı. "Başka bir isteğiniz?"

"Yok."

Kız arkasını dönüp hızla uzaklaştı. Ben de Yoongi'ye döndüm. "Bir daha benim adıma karar verme." dedim gayet anlaşılır bir dille. "Üstelik konuşmamızı böldün."

Rahatça arkasına yaslanıp kısık gözlerini yanımızdaki camdan dışarı dikti. "Üzgünüm, garsonun biriyle flörtleşmeni böldüğüm için." dedi tatsız bir sesle. "Sabaha kadar sizi bekleyemezdim."

Gözlerimi bir kez daha devirdim. Bu adam flörtleşmekten kesinlikle anlamıyordu. Ya da henüz hayatında flörtleşmenin ne olduğunu görmemişti.

Aniden aklıma gelen şeyle gülüşüm daha da büyüdü. Kendisini Yoongi'nin kız arkadaşı ilan eden sayın Nayeon isimli kızı anımsadım. O günden sonra bir daha adı bile anılmamıştı. Beni aradığı andan beri biliyordum. O kız, Yoongi'nin sevgilisi olacak son kız bile değildi.

Zaten sinirime dokunan nokta da tam olarak buydu. Beni aramıştı, uyduruk bir yalanla kahramanlık yapmaya çalışıp Yoongi'yle sevgili olduklarını düşünmemi istemişti, ısrarcıydı, üstüne bir de sevgilisi dahi olmayan bir adamın beni kullandığını söylemişti.

Beni kullandığını söylemişti.

Ah, Nayeon, tatlım. Yazık sana.

Onun gibi arkama yaslanıp "Eee," dedim tepkisini görmek için. "Bizim bu sevgililik haberlerimiz Nayeon'u kötü etkilemedi umarım. En son canlı yayında sikimi emeceğini duyunca epey telaşlanmıştı. Narin bir sevgilin var."

Bakışlarını camdan çekti. Bana döndü ve tavırlarımı inceler gibi beni biraz süzdü. İnanmadığımı en az benim kadar iyi biliyordu. Sevgilisi olsaydı belki şaşırmazdım ama Yoongi'nin sevgilisi beni arayacak bir tip olmazdı. Adresimi öğrenip kapıma dayanacak bir tip olurdu. Onu kısa sürede çok iyi tanımıştım.

Basit, narin ve kırılgan kızlarla yapamazdı. Karşısındakini ikna etmeye kalkarken sesi titreyen birine tahammül edemezdi.

"Etkilemedi." dedi basitçe. "Tek istediği benim iyi olmam."

"Ah, ne şeker."

Garson kız yeniden geldi. Önce benim bardağımı koyarken elleri titredi. Hemen ardından Yoongi'ye kısa bir bakış attı. Tepsinin içindeki bardağı büyük bir özenle aldı. "Ah," dedim dudaklarımı nemlendirip ısrarla Yoongi'nin üzerinden çekmediği bakışlarıyla ilgilenirken. "Çok teşekkürler tatlım," Bana dönmedi. "Zahmet olmazsa sevgilimle bir fotoğrafımızı çekebilir misin?"

Kabul etmek zorunda olduğunu biliyordum. O minik tebessümümle kotumun arka cebinde kalan telefonumu çıkartıp ona uzattım. Yoongi o çok iyi bildiğim alaycı gözlerini üzerimde gezdiriyordu.

Kız şaşkınlığına şaşkınlık eklerken, yeniden kekeleyerek "Tabii." dedi ve elimdeki telefonu çekinerek alıp masadan biraz uzaklaştı.

Biraz yan dönüp kolumu masaya yaslayarak ekrana doğru gülümsedim. Yoongi yüzünü eline yaslamış, benimle aynı şekilde kameraya bakıyordu. Kız gereksiz bir şekilde başını salladı ve telefonu bana uzattı. "Tamam, gidebilirsin." dedim telefonu alırken. "Sağ ol."

Kız duraklayarak geri geri giderken Yoongi gülüyordu. "Cidden," dedi. "Birisi ilgisini sana verdiğinde sorun yok ama karşı taraf o ilgiyi paylaştığında deliriyorsun."

Fotoğrafa baktım. Salak kızın eli titremişti. "Doğrudur."

"Başından beri gözü bendeydi."

"Ne yapabilirim?"

"Sadece, sen ilgiyle onunla konuşurken ve ben hiçbir şekilde siklemeyip o boktan menüye bakarken bile benimle ilgilendiğini bilmek istersin diye düşünmüştüm." Omuz silkti. "Neyse, şansına küs."

"Beni buraya gıcık etmek için mi çağırdın?" dedim bardağımı biraz öne itip kollarımı masaya yaslarken. Dudaklarımda silinmemek için ant içmiş bir gülümseme vardı.

"Hayır sevgilim," dedi. "İnsanlar ne kadar harika bir ilişkimiz olduğunu görsün diye çağırdım." Benimle aynı şekilde gülümseyerek öne doğru eğildi ve yüzlerimizi olabildiğince yakınlaştırdı. "Yoksa seninle asla dışarı çıkmazdım."

Başımı yana eğdim. "Doğru, genelde yatağımda olmayı tercih ediyorsun."

"Yatakla sınırlı kalmadığımızı sanıyordum."

"Kafenin ortasında seni becermemi mi isterdin?"

"Jimin..." dedi. "Sana bu fırsatı verseydim bile sen yine de altıma yatardın."

Bunu yalanlayamazdım. Altta olmayı seviyordum. Altta olmak dominant yanımı baskılamaya yetmiyordu. O an için sadece aldığım zevk önemliydi. İnsanların geri kafalı düşünceleri ile ilgilenmiyordum. Ki Yoongi bu konuda şanslıydı.

Çünkü eğer üste olsaydım onu kesinlikle ağlatırdım.

Dudaklarımı ağır çekimde yaladım. Bakışları usulca iki dolgun et parçasına kaydı. Orada biraz oyalandı ve yerimden kıpırdanmamı izledi. "Bizi insan içine çıkartman doğru değildi." dedim fısıldayarak. "Şimdi seninle kirli konuşmak ve senin o sandalyede adımı sayıklamanı istiyorum ama şansa bak, bizi haber yapsınlar diye buradayız. Hemen çapraz masamızda bizi kameraya alan bir ergenle birlikteyiz. Aptal aşıklar gibi gülümseyerek birbirimiz bakıyoruz."

"Kolay etkilenen biri değilimdir Jimin." dedi o da benim gibi fısıldayarak. "Kirli konuşman beni zor durumda bırakmaz."

"Ah," Kaşlarımı kaldırıp ona yavru köpek bakışlarımdan birini attım. "Seni, dokunuşlarım için yalvaracağın kıvama getirmem on dakika bile sürmez."

"Rüyanda belki."

Aramızdaki mesafeyi açtım. Arkama yaslanarak kahvemden bir yudum aldım ve dudaklarıma bulaşan köpüğü yalayarak etrafı kısaca inceledim. Çapraz masadaki kız çaktırmadığını sanarak bizi çekmeye devam ediyordu. Arka tarafımı göremiyordum. Camın ardında, karşı caddede bir arabanın yanına pusmuş gazeteci kamerasını görebiliyordum.

Yoongi benim sınırlarımı nerelerde zorlayacağını hiç bilmiyordu.

Sandalyemi bir milim daha masaya yaklaştırarak bacağımın üstüne attığım diğer bacağımı indirdiğimde, solda kalanı hafifçe kaldırdım ve gayet doğal bir şey yapıyormuş gibi bacaklarının arasına yerleştirdim topuk kısmını.

Güldü. "İşte bundan bahsediyorum." dedi. "Sadece sözlerinle beni etkilemeyeceğini biliyorsun, hep ek bir yardım gerekiyor. Hilecisin."

Ayağımı indirdim. Göğsümü masaya doğru yaklaştırdım. "Agust D," dedim. "Şansını zorluyorsun."

"Henüz zor bir yanını göremedim." dedi.

"Sevgilim.." Sesim fısıltıdan farksızdı. "Eminim senin için şu masanın altına girseydim, gözlerine bakarak düğmeni açtıktan sonra fermuarını dişlerimle aşağıya çekseydim görebilirdin. Soğuk parmaklarım sıcak tenine nüfuz ederdi. Seni çok güzel okşardım. Ve sen, o zor yan nasıl olurmuş en iyi şekilde görürdün."

Gözlerime bakarak masaya yaklaştı. Dışarıdan bakıldığında, birbirleriyle sohbet eden iki çiften pek bir farkımız yoktu.

İçerisi ise bambaşkaydı.

"Penisini kavrardım. Dilim bu konuda çok iyidir. Boğazıma kadar değdiğini hissetmek hoşuna giderdi. Tüm bu süreçte gözlerine bakardım. Sen de saçlarıma asılırdın." Dudaklarımı nemlendirdim. "Bu dudaklar penisinin etrafında olurdu. Yanaklarım içine çökerdi ve sen o şaheserin karşısında kendini tutamazdın."

Gülümsemesi büyüdü ama yutkunduğu için oynayan adem elmasını gördüm. Bu da daha çok keyiflenmeme yol açtı.

"İki dakika oldu bile," dedim. "Durumlar nasıl?"

"Erekte olmadım."

"Ağzıma boşalırdın." dedim aynen devam ederek. "Tüm menilerini senin için yutardım."

Diliyle dişi arasında, belli belirsiz "Siktir." dedi.

"Hım, hım." Başımı salladım usulca. "Masanın altından çıkartırdın beni. Şu masaya yatırırdın. Senin için inliyor olurdum, ıhm." Gözlerimi kapayıp ufak bir inilti çıkarttığımda bu durumun beni ne kadar eğlendirdiğini düşünüyordum. "Yoongi, altımda çamaşırım yok. Pantolonumu indirdiğin an pembe değilim hazırda bekliyor olurdu seni. Hayır bebeğim, hazırlaman gereksiz, içimde istiyorum seni."

Gözlerini kapattı.

"Gel ve git." dedim eğlenerek. "Her seferinde sarsılan bedenim. Hemen bu masanın üzerindeyim. Senin için inliyorum. Senin adınla inliyorum. Dudaklarımdan müstehcen kelimeler çıkıyor. Seks sırasında küfür etmemden ne kadar hoşlandığını biliyorum."

Alt dudağını ısırışını izledim.

"Her seferinde çıkan o sesler. Kalçamı sıkan ellerin. Ah, senin için geliyorum ve sen de benim için. Sıcaklığın içimi dolduruyor. Ve.." Ellerimi birbirine vurup küçük bir alkış sesi çıkarttım. Yoongi hızla gözlerini açtı. "Bir sürü alkış. Seyircilerimiz tablodan memnun."

Aşağıya eğiliyor gibi yaptım. Elim saniyeler içinde kasıklarındaydı. Parmaklarımı ufakça gezdirip güldüm.

"Beş dakika." dedim. "Seni sadece sözlerimle bu hale getirmem sadece beş dakika sürdü."

Derin bir nefes alıp arkasına yaslandı ve başını arkaya attı. Sakinleşmeye çalıştığını rahatlıkla anlayabiliyordum. "Eee," dedim bardağımı elime alıp yeniden bacak bacak üstüne atarken. "Kahven soğudu Yoonie, içmeyecek misin?"

Birkaç saniye daha öyle durdu. Ardından kalkıp bardağını aldı ve yudumlamaya çalıştı. Zorlandığını açıkça görebiliyordum ama oralı olmadım. Beni buna zorlayan oydu. Kışkırtmıştı. Kendi kaşınmıştı. Şimdi hissettiği acısıyla birlikte insanlara gülücük saçmaya devam edebilirdi.

"Kalkalım." dedi kafasına diktiği kahve bardağını masaya bırakırken.

"Ben henüz bitirmedim."

"Bitir o zaman Jimin."

"Sevgilim, ne bu acele? Yeni geldik. Biraz birlikte vakit geçirelim."

"Ben seninle vakit geçireceğim." dedi sertçe. "Endişen olmasın."

Güldüm. Biz bu şekildeydik. Bir şekilde birbirimizin hayatına dahil olmamamız gerekiyordu ama her şey için çok geçti artık. O beni tatmıştı, ben de onu. Birbirimizi sona sürüklemek zorunda hissediyorduk. Bu garip bir duyguydu. Ondan nefret ettiğimi biliyor ama bir şekilde dokunuşlarına ihtiyaç duyuyordum. Tıpkı onun bana duyduğu gibi.

Yan yana durduğumuzda konu bir şekilde buralara taşınıyordu çünkü benim ruhsal rahatsızlığım buna eğilimliydi ve o da bir şekilde benimle aynı istekleri paylaşıyordu.

İki deli bir araya gelirsek olacağı buydu.

"Oturalım." dedim. "Biraz geçmişten konuşalım."

"Beni daha çok delirtme." dedi. "İnsan içindeyiz."

"Bizi buraya sen getirdin."

"Ne için getirdiğimi çok iyi biliyorsun."

Masanın üzerinden elimi ona uzattım. "O halde insanlara istediklerini vererek geçmişten konuşalım." dedim. "Elimi tut."

"Hayır."

"Kız hala bizi kameraya alıyor." Kız telefonunu çoktan bırakmıştı. "Sosyal medyada sana elimi uzattığım ama karşılık alamadığım bir video görmek istemiyorum."

Beklemeden elimi tuttu. Bunu kendi için yaptı ama bir şekilde masadaki elimi tuttu. Eğer gerçekten sevgili olsaydık asla yaşamayacağımız bir tablonun içindeydik. Ben ona bir kafenin ortasında el uzatacak biri değildim, o da elimi tatlı tatlı tutacak biri değildi.

Biz kafe kafe gezecek birileri değildik zaten. Sevgili olsaydık birbirlerimizin yatak odaları tek buluşma alanımız olurdu.

"Sır dedin." Diliyle dişi arasında konuştu. "Bir daha sözü açılmayacak dedin. Daha dün yaşandı bu. Sen odamdan çıkmadan önce. Konuyu açmayacaktık."

"Zaten sır. Zaten sözü açılmayacak. Ama gece uyumadan önce bazı haksızlıkların olduğunu düşündüm. Sen tüm detayları biliyorsun, bense sadece benzer bir geçmişe sahip olduğumuzu."

"Kimseye bir şey anlatmak istemiyorum."

"O yüzden ben soracağım ve sen de cevaplayacaksın."

Gözlerini devirdi. Bundan kaçarı olmadığını biliyordu. Dahası, kendisine itiraf dahi edemese bile benim haklı olduğumu biliyordu. Biz iki düşmandık. Ve onun elinde benim tüm zayıf noktalarım vardı. Haksız savaş. Adaletsizlik bu durumda ona bile dokunuyor. Benim geçmişim, onun vicdanını uyandırıyor.

"Sadece istediklerimi."

Başımı sallayarak gülümsedim ve ödül olarak baş parmağımla elinin üst yüzeyini okşadım. "Yetimhane?"

"Hayır."

"Hormon tedavisi?"

"Gerek görülmedi, sadece psikoterapi."

"Annen öldü?"

"Benim için."

"Kardeşin öldü?"

"Beni hiç tanımadı."

"Baban öldü?"

"Evet."

"Şiddet?"

"Fazlasıyla."

"Kaşlarınla ilgili travmatik bir anın?"

"Konusunu burada açma."

"Min Yoongi içinde zırıl zırıl ağlıyor."

"Öldürdüm."

"Öldürmediğini çok iyi biliyorsun."

"Benim için öldü."

"Hala o sikik duvarların arkasında saklanıyor." dedim meydan okurcasına. "Ağlayarak."

"Kalkalım." Arabasının arabasını alıp şapkasını başına geçirdi. Maskesini aldığı sırada onu izliyordum. Öğrenmek istediklerimin yarısını vermişti bana sadece.

"Sikin belli oluyor." dedim elimi elinden çekip arkama yaslanarak.

Ayağa kalktı. "Sik diyip durma artık."

Omuz silkip onun gibi yerimden kalktım ve maskemi elime alırken masanın üzerinden eğilip dudaklarına minik bir öpücük kondururken "Özür dilerim sevgilim." dedim. "Pipin belli oluyor."

Sandalye ile masanın arasından çıkıp onun peşimden geldiğinin bilincinde kapıdan tarafa ilerlerken kasaya da birlikte gideriz sanıyordum ama o, kendisine dönmemle birlikte bana araba anahtarlarını attı ve son anda yakalayışımı izleyerek "Geç, geliyorum." dedi.

Başımı basitçe sallayarak rahat adımlarla kapıdan çıktım. Ve işte, oradalardı. İçeri alınamayan her bir haberci burada, bizi bekliyorlardı. Hepsinin dudaklarından dökülen isim bana aitti. "Kitty Gang!" diye bağrıyorlardı. Benden bir açıklama istiyorlardı.

Biraz ilerideki siyah araca ilerlerken "Gerekli açıklamayı şirketim yaptı." dedim dümdüz bir sesle. "Mesafenizi koruyun."

Kamerayı dibime kadar sokan adam duraklayarak bir adım çekildiğinde ben de arabanın kilidini açmış ön yolcu koltuğuna sakince yerleşerek kapımı kapatmıştım.

Pencereden beni çekmeleri yarım dakikadan biraz fazla sürdü. Hemen ardından birisi "Agust D!" diye bağırarak kafenin girişine koşmaya başlamış, diğerleri de onu aynen takip etmişti.

Yoongi milyon tane soru arasında tek kelime etmeden şoför kapısını açtı, hızla yerleşti ve kapıyı sertçe çarparak tüm kameralara el hareketi çekti. Bunu ilk yapışı değildi. Daha önce sosyal medyada onun orta parmak pozunu defalarca görmüştüm. Hayranları onun bu tavrına deli oluyorlardı. Onların gözündeki umursamaz profili havalı sayılıyordu.

Anahtarını uzatırken gülümsüyordum.

Yoongi de aynı şekilde gülümsemeye çalışırken profesyonelce arabayı çalıştırdı, hızını ayarladı ve ana caddede en hızlı giden arabalardan biri olmamıza neden oldu.

"Otel mi araba mı?"

"Ah," Önümüzdeki arabaya baktım. Arka koltukta bembeyaz tüyleri olan bir köpek dilini çıkartmış bize bakıyordu. "El mi ağız mı?"

"Hangisinde daha iyiysen."

Dudaklarımı yaladım. "Trafikte can güvenliği." dedim basitçe. "Hızını azalt."

Dediğime uydu. Ben de koltukta yan dönerek tek dizimi kırdım ve elimi hiçbir çekinme göstermeden kemerinin tokasına attım. Ana yolda çok araba yoktu. Yine de olası bir kırmızı ışıkta yan tarafımızda duran her kim olursa olsun, bizi açıkça göreceğini biliyordum.

Ve bu her şeyi daha riskli ve daha mükemmel bir hale sokuyordu.

Fermuarını da indirerek çoktan erekte olmuş penisi zar zor avuçlarıma alarak dışarı çıkartmayı başardığımda "Vay canına." dedim. "Daha önce hiç araba süren sevgilime ağız işi vermemiştim."

"Çünkü daha önce sevgilin olmamıştı."

Onu cevaplamadım. Sadece koltukta ona olabildiğince yaklaşmayı tercih ederek başımı eğdim ve dudaklarımı penisinin başına değdirirken onun yoldan çekmediği bakışlarına odaklandım. Yaptığımızın etik hiçbir yanı yoktu. Sadece kendimizin değil başkalarının da hayatını tehlikeye atıyorduk.

Ve Kim Seokjin hemen arka koltuğumuzda oturuyor olsaydı derdi ki: Min Yoongi, sen de antisosyal kişilik bozukluğu tespit ediyorum. Park Jimin'de de yüksek miktarda histriyonik kişilik bozukluğu mevcut. İşte ilaçlarınız. İhmal etmeyin.

Dudaklarımı tamamen aralayarak onu tamamen ağzıma aldığımda ve tek elimle benden taraf uyluğunu sıkarak belli belirsiz inlediğimde o da bana eşlik etmiş, arabanın hızı bir tık daha artmıştı.

Hızlı hareket ettim. Boğazıma değdiğini her hissettiğinde arabanın içini o yüksek inlemeleri doldurdu. Dişlerimi derisine sürterek yukarı çıktığımda "Sikeyim seni!" diye bağırarak arabasını sürmeye devam ediyordu.

Ve sonunda durdu. Nerede olduğumuzu, ne konumda olduğumuzu kesinlikle bilmiyordum ama o durdu, saçlarıma asıldı ve başını geriye atarak inlemelerine devam etti. Sona yaklaştığının bilincinde hızımı arttırdım, arttırdım, arttırdım ve en sonunda yanaklarım içine çökecek kadar sert emerek gözlerine baktım. Bakışlarımız kesişti.

Dudaklarımı tok bir sesle ondan minicik uzaklaştırdım ve bu, onun için son nokta oldu. Titreyerek dudaklarımın üzerine boşaldı. Etrafla birlikte yanağımı da kirletti. Kendini serbest bırakarak gözlerini kapattı. Ben de ondan uzaklaşarak koltuğuma attım kendimi ve hiçbir şey olmamış gibi gölgeliği indirerek küçük aynasını açtım. Torpido gözüne eğilip maskeyi alırken gördüğüm ıslak mendile uzandım. Yüzümdeki kiri temizledim.

Yoongi yanımda öylece oturmaya devam ediyordu.

"Bir daha olmaz." dedim. "Ağız işi almayı seviyorum ama yapmayı sevmem."

"Çok iyiydi."

"Ben her şeyde iyiyim." Aynadan kendime çeki düzen vererek ne zaman girdiğimizi bilmediğim tenha sokağa baktım. "Sadece yapmayı sevmiyorum."

"Siktir, çok iyiydi."

Gözlerimi devirdim. "Tamam, çok iyi olduğunu biliyorum Yoongi. Pipini içine sok da gidelim artık."

Gözlerini açıp yer, mekan ve zamanı anlamaya çalışır gibi bana uzun gelecek bir süre daha bekledi ve sonunda kalçasını biraz kaldırarak yarım yamalak açılmış pantolonuyla birlikte çamaşırını da çekti. Direksiyonu sıkıca tutarak toparlanmaya çalıştı. Onun o halini izledim.

Sonunda evime ulaşan yola girdiğinde ve tek kelime etmeden sabah beni aldığı noktaya vardığımızda "Şarkı sözlerim." dedi. "Dün aldığın sözleri istiyorum."

"Onlar senin bana hediyen." dedim kapıyı açmaya hazırlanırken. "Görüşürüz."

Kapıyı açtım ama dönüp inmeme izin vermedi. Kolumu sıkıca tutup kendisine bakmama neden oldu. "Tamam." dedi. "Şarkı sözü sende kalsın. Ama kafede sana söylediklerim, biliyorsun."

Başımı salladım. "Biliyorum. Sen benimkileri sakladığın müddetçe ben de seninkileri saklayacağım Yoongi."

"Güzel." Eğilip dudaklarını dudaklarıma yasladı ve büyük bir açlıkla alt dudağımı emmeye başlayarak beni gerçek bir şaşkınlığa uğrattı.

Karşılık vermeyecektim ama ısrarcıydı. Sonunda kendimi onun üst dudağını emerken buldum. İkimizi saçma, derin ve tutkulu bir öpücüğün içine çekip dilimi emerek benden ayrıldığında nefes nefese "Kamera." dedi. "Şurada, bizi çekiyor, o yüzden."

Başımı salladım. Yeniden "Görüşürüz." diyerek arkamı döndüm. Bu sefer bana engel olmadı ve inmemi bekledi. Ben iner inmez de gaza basarak gitti.

Arkasından baktım. Bahsettiği yerde bizi çeken biri yoktu.

Sokak bomboştu.

- - -

cruel yoonmin:

cruel'e olan sevginiz ve desteğiniz için teşekkür ederim çokça,,

bölümle ilgili düşüncelerinizi bu kısma alabilirim

güzel geceler
💖

30112020🖤

Continue Reading

You'll Also Like

106K 8.4K 38
sadece erkeklerin olduğu bir üniversitede gay yönelimin odağı ve tüm dikkati üzerine çeken Jungkook, bu durumdan sıkılan ve onu bu rahatsızlıktan ko...
3.4K 480 13
Yoongi, piyanosundan çıkan güzel notalara dansla eşlik eden, gözleri kumaşla kapatılan oğlana aşık olmuştu. "Oğlunuzla evlenmek istiyorum! Karşılığın...
4.4K 608 15
imkansız iki parçadan oluşuyoruz, sen hic kötü birinin iyi bir masala karıştığını gördün mü?