cruel : yoonmin ✓

By chimforsuga

1.6M 122K 339K

kitty gang dünyaca ünlü bir yıldızdı agust d ise onun en büyük rakibi More

• sıfır
• bir
• iki
• üç
• dört
• beş
• altı
• yedi
• sekiz
• dokuz
• on
• on bir
• on üç
• on dört
• on beş
• on altı
• on yedi
• on sekiz
• on dokuz
• yirmi
• yirmi bir
• yirmi iki
• ara bölüm
• yirmi üç
• yirmi dört
• yirmi beş
• yirmi altı
• yirmi yedi
• yirmi sekiz
• yirmi dokuz
• otuz
• otuz bir
• otuz iki
• otuz üç
• otuz dört
• otuz beş
• otuz altı
• otuz yedi
• otuz sekiz
• otuz dokuz
• kırk
• kırk bir
• kırk iki
• teşekkürler

• on iki

30.5K 3K 5.2K
By chimforsuga

- - -

12| Park Jimin gözünü boyamış senin

"Bay Min, hoş geldiniz efendim." Adının Sooyoung olduğunu birkaç kez duyduğum kız gülümseyerek beni karşıladığında somurtmaktan başka bir şey yapmıyordum. Başımda felaket bir ağrı vardı ve istemeye istemeye yine bu lanet yere gelirken bulmuştum kendimi. "Çok üzgünüm ama Bay Kim acil bir telefon sonucu çıkmak zorunda kaldı efendim. Sizi biraz bekletmek zorundayım."

Boş bir bakış attım. "Ne zaman gelir?"

"Olabilecek en kısa sürede." diyerek gülümsemeye devam etti. "Ben sizi odaya alayım, orada bekleyin. Olur mu?"

Gözlerimi devirip onun eşlik etmesine izin vermeden koridor boyunca ilerlerken peşimden gelişine de aldırış etmedim. Şu an dünya yansa yine umrumda olmazdı çünkü bu baş ağrısından da onun getirdiği bitkinlikten de nefret ediyordum. 

Tanıdık odaya ve kapıya işlenmiş Profesör Doktor Kim Seokjin yazısına kısa bir bakış atarak içeri girdiğim gibi kapıyı gürültüyle kapattığımda, peşimden gelen asistanın ne yaptığını zerre kadar umursamadan kendimi o her zaman oturduğum tekli deri koltuğa attığım gibi başımı da arkama yaslayıp derin bir nefes aldım. 

İki gündür yaşamadığım bok kalmamıştı. 

Jimin'in açtığı yayın sürekli dünya gündemini meşgul edip duruyordu. Herkes bizi konuşuyordu. Bana sevgilim diye  hitap edişini ve yaptığı imaları. Açık bornozunu. Islak saçlarını. 

Beni. 

Herkes açıkça ona sakso çektiğimden haberdardı. Herkesin aklındaki bizdik. Ve bunu düşünmek bile ellerimin titremesine, çıkan her haber başlığında bir yerleri yumruklamama neden oluyordu. 

Ondan nefret ediyordum. Ondan etimle kemiğimle nefret ediyordum.

Ve o beni aramaya devam ediyordu. İki gündür bıkmadan usanmadan beni arıyor, açmadığım her sefer için küfür içerikli uzun mesajlar atıyordu. Umursamamaya çalışıyordum. Onu görmezden geliyordum. Ama Park Jimin pes etmek ne bilmiyordu. 

Bir de menajerimle uğraşıyordum tabii. Her gün. Her saniye. 

Nayeon meselesini anlatmak istediğimde bile beni tersleyip kalkıp gitmişti. İki gün izinli olduğumu söyleyerek evime tıkmıştı beni ve bu sabah aniden kapımda belirerek beni buraya getirmişti işte. Yol boyunca tek kelime etmemişti. Bende bu durumu sikime bile takmadan yolu izleyerek hayata en nadide küfürlerimi armağan etmiştim. 

Başımı kaldırıp gözlerimi sımsıkı kapattım. 

Ne yapacağımı bilememek beni deli ediyordu. Sosyal medyadan gelen her yorum nevrimi döndürüyordu. Kariyerime zarar vermişti. O aptal yüzüne birkaç yumruk geçirdiğim için kariyerime bu darbeyi atmıştı ve ben buna dayanamıyordum. 

İçimden ona kadar saymak istedim. Yediden sonrasına geçemedim. Bu yöntem beni her zaman daha da deli ediyordu. Bu yüzden kendime evimde olmadığımı ve başkasına ait bir odada bulunduğumu hatırlatmayı denedim. Bakışlarım etrafta gezindi. Her zaman aynı düzende olan kitaplığı turladı, köşedeki yeşil bitkileri inceledi ve son olarak hemen yanımdaki sehpada durakladı. 

Gözlerimi kırpıştırdım. 

Kim Seokjin denen bu herifin her hastası için ayrı bir not defteri olurdu. Hepsi siyah ve deri kaplamalıydı. Hepsinin üzerinde altın sarısıyla işlenmiş isimler bulunurdu. 

Yanımdaki defterlerin en üstündeki ise Park Jimin'e aitti. 

"Siktir oradan," dedim şansıma gülerken. "Evet bu şerefsizliği yapmam için harika bir gün." Deftere uzanıp saniye beklemeden aldım. Almasaydım içimde kalırdı ve ben öyle olmasını kesinlikle istemezdim. Altındaki defterde yazan Jung Eunbi ismini okudum ama ilgimi çekmedi.

Bacak bacak üstüne atarak defterin köşesini dizlerime yasladığım gibi hızla araladığımda karmaşık el yazıları ve sayfaya rastgele alınmış notlar karşıladı beni. Kendime ait notları bile hiç görmemiştim çünkü Seokjin denen herif bunlara gözü gibi bakardı. Sahiden ani ve önemli bir telefonla çıkmış olsa gerek, bu altın değerindeki defteri orta yere bırakıvermişti. 

"Ne yazıyor burada amına koyayım ya?" Bakışlarımı defterde gezdirdim ve aniden güldüm. Jimin cinsiyetçi küfür sevmediğini söylediğinden beri bu küfrü belki de ağzıma ilk alışımdı. Beynimin içine işliyordu. Ben izin vermesem de o küçük sıçan aklıma giriyordu. 

Bu da ondan daha çok nefret etmem için önemli sebeplerden biri oluyordu işte. 

Defteri çevirip durduktan sonra derin bir nefesle okuyamayacağımı anlayarak sayfayı çevirdim, çevirdim ve çevirdim. Sonunda karşıma özenle yazılmış bir el yazısı ve bazı kısımların altı çizilmiş bir sayfa çıktı ve aniden duraklamama yol açtı. Seanslarda karmaşık aldığı notları sonradan düzenliyor olmalıydı çünkü defterin tam olarak ortasındaydım. 

"Park Jimin." dedim en tepeye yazılmış isme bakarken. "İleri derecede histriyonik ve narsisistik kişilik bozukluğu. Panik atak ve ileri anksiyete belirtileri. Çocukluk tramvaları." Kaşlarım havalandı. "Narsist olduğu belliydi." diye mırıldandım. "On kilometre öteden bile anlaşılıyor."

Bakışlarım hızla sayfayı tararken sonunda önemli bir şey bulamayacağımı anlamış gibi arkaya geçtiğimde aynı düzenli yazı beni karşıladı. Baş kısma yazılan "Babası, annesi ve kardeşi cinayete kurban gitmiş." yazısını hayretle okudum. "On beş yaşına kadar yetimhanede kalmış bir çocuk. On beşinci yaşını bitirmeden evlat edinilmiş."

Güldüm. 

Park Jimin sahiden göründüğünden çok daha fazlasıydı. 

Sayfanın geri kalanı Kim Seokjin'in kendi çıkarımlarıyla dolu olduğu için okumadan geçtim ama hemen yan sayfada yazanlar dikkatimi çekti. Seokjin "Seans Notu" başlığı altında başka bir tarih atmıştı. 

Yazı "Aile içi şiddet." diye başlıyordu. Yine o düzensiz yazı vardı ama en azından bu daha net okunuyordu. "On üç yaşındayken babası ailesini öldürüyor sonra başına sıkıp intihar ediyor. Jimin'e hiçbir akrabası bakmadığı için yetimhaneye gönderiliyor." İstemsizce gözlerimi kırpıştırdım. "Küçükken babasından şiddet görmüş. Giydiği elbiseler ve sürdüğü ojelerden dolayı defalarca hastanelik olmuş. Çevresi tarafından dışlanmış. Yetimhaneye gönderildiğinde durum devam edince bu sefer müdüründen aynı şiddeti görmeye devam etmiş. Sonunda hormon tedavisine başvurulmuş. Kayıtlara göre tedavi aldığı kesin ve net onaylı ama buna inamıyorum. Bu konunun üzerine gideceğim. Daha önce hormon tedavisi alan hastalarım oldu. Jimin onlardan biri değil."

Ailesizlik, şiddet, dışlanma. Ojeler ve etekler. Hormon tedavisi.

Ellerim titrer gibi oldu. Anında ojeli parmaklarım gözlerimin önünde geldi. Bir an sonunda babam kaşlarımla beraber saçlarımı kazıyordu. Annem valizini topluyordu. Kardeşim yanındaydı. Gidiyorlardı. Okulda dayak yiyordum. O aptal zibidiler beni bir köşede öldüresiye dövüyorlardı. Dövüldüğüm için babam benimle alay ediyordu. Bir defa da o dövüyordu. 

Öksürerek defteri hızla kapatıp sehpanın üzerine fırlatır gibi bıraktım. Gözlerimi kapattım. Sakinleşmem gerekiyordu. Tam şu an ilaçlarımı almalıydım. İlaçlarım gerekliydi. Her gün düzenli içmem gereken ama benim neredeyse iki haftadır kapağını açmadığım o aptal ilaç şu an gerekliydi.

Gitme. 

Sen güçlü bir çocuksun Yoongi. 

"Tamam. Tamam. Evet." dedim zorlukla. "Güçlüsün. Güçlü bir çocuksun."

Babam beni hastaneye götürüyordu. Aşı olmak istemiyorum baba.

"Siktiğimin anılarını unut!" İki elimle aynı anda sertçe başıma vurdum. "Siktiğimin o anılarından kurtul hemen!"

Ben seni ibne olasın diye büyütmedim. 

Kaşlarım. 

Yapmayın. 

"Güçlüsün!" Yerimden kalktım. Gözlerim kararmasın diye sımsıkı kapalı tutmaya çalıştım ama zemin ayağımın altından kaya gibi oldu. Yanımdaki koltuğa zar zor tutundum. "Sorun yok, sorun yok, sorun yok. İyiyim. Sorun yok. İki bin yirmi. Yeni yıl. Yirmi yedi yaşındayım. Agust D."

Ben hiçbir şey yapmadım baba. 

Bu eziğin dolabındaki eteği gördük. 

Kaşlarım.

"Nefes al." Etrafımda döndüm. Gözlerimi açtım ama oda kayıyordu. Hızla geri kapattım. Beynimin içinde bir silah sesi yankılandı. "Min Yoongi öldü. Derin nefes al. Agust D'sin sen."

Beni sen öldürdün. 

Anne, gidersen beni öldürecek. 

Beni sen öldürdün Yoongi. 

Nefesim kesildi. Koltuğa bu kez tutunamadım. Başım sert zemine çarptı. Gözlerimi açıp kayıp giden odayı izledim. Yamulan kapı açıldı. İçeri birkaç siluet girdi. Bağırıyorlardı. 

Babam da bağrıyordu. 

Kardeşim gözlerime bakıyordu. 

Ben bir şey yapmadım. 

"Yoongi!"

Bu okulda seni istemiyoruz.

"Yoongi!"

Karanlık. Ait olduğum yer. Beni içine çekiyor.

Beni sen öldürdün.

- - -

"Daha iyisin değil mi?" Wheein elindeki suyu bana uzatarak yatağımın yanındaki duvara yaslandığında, kısaca yanımda uzanan bedene bakmış ve gözlerini devirerek yeniden bana dönmüştü. Bense gayet sakin bir şekilde suyumu içmekle meşguldüm. 

Bardağı dudaklarımdan ayırıp yeniden Wheein'e uzattığımde "Evet." dedim. "İyiyim işte. Def olup gidin artık."

"Doktorun bu gece yanında kalmamızı istedi."

Konuşan Jungkook'tu. İstemeye istemeye de olsa ondan tarafa dönüp haline baktım. Gerçekten aptaldı. 

Ben sırtımı yastıklarıma yaslayıp yorganımın üzerinde dik bir şekilde oturuyorken Jungkook sorma gereği bile duymadan yanımdaki boşluğa uzanmış, yorganın içine girerek boğazına kadar çekmişti. Gözleri kapalıydı. 

Ona asla anlam veremiyordum. 

"Kaldığınızı söylersiniz." dedim. "Tek olmak istiyorum bugün."

"Bu tehlikeli, o yüzden kalacağız." Wheein yaslandığı yerden dikleşerek oldukça ciddi bir ifadeyle bardağı yatağın yanındaki komodine bıraktı ve ayak ucuma oturarak bana baktı. "Madem iyi hissediyorsun o zaman iş konuşalım." dedi. 

"Kötü hissediyorum." diyerek başımı arkaya attım. İş söz konusu olduğunda daima kötü hissederdim. Hele ki şartlar böyleyken. Boka batmışken.

"Seninle ilgili." diyerek devam etti. "Her yıl Çocuk Haklarını Koruma Vakfı'nın davetine katılıp yardımda bulunuyorsun. Bu yıl bir şey demedin ve ben de senin adına konuşmak istemedim. Davet haftayaymış, dün mail geldi. Daha doğrusu altı gün sonra."

Başımı kaldırıp ona baktım. "Katılacağımı ilet."

"Her zaman önceden haber verirdin. Tuhaf bir şekilde buna önem veriyorsun."

Bakışlarımı kaçırmamak adına kendimi oldukça zorlayarak gözlerine baktım. "Önem verdiğimden değil." dedim. "Sadece, bu güzel bir prim. İnsanlar bu konuya hassasiyet duyduğumu düşünüp benimle gururlanıyor. Böyle bir dönemde de iyi olur."

Wheein inanmışa benzemiyordu. 

Yine de "Öyle olsun." dedi. "Tek katılacaksın değil mi?"

"Evet."

"İstersen sana eşlik edebilirim." Jungkook yeniden konuşmaya dahil olduğunda sinirle ona dönüp bu sefer açık bir şekilde bana bakan o kocaman gözleriyle denk geldim. Asla göründüğü ve hissettirdiği gibi biri değildi. İçinde hiç büyümeyen bir çocuğun yaşadığına sonuna kadar emindim. 

"Hayır." dedim netçe. "Ben hiçbir davete biriyle katılmam Jungkook."

Wheein güldü ve "Belki sevgilin sana eşlik etmek ister." dedi.

"Hatırlatma onu bana."

"Neden?" dedi. "Sosyal medya platformlarını ele geçirmişsiniz resmen." Ve evet, Jungkook sinirlerimi bozmaya devam ediyordu. "Nereye girsem karşıma çıkıyorsunuz. Seni tanımasam, ben bile inanacaktım sevgili meselesine."

"Sadece odamdan siktir olup gidin başka bir şey istemiyorum." diyerek konuyu değiştirmeye çalıştım. "Uyumak istiyorum."

Jungkook kolunu kaldırdı ve yorganın birazının açılmasına neden oldu. "Sıcak kollarıma gel."

"Jungkook."

"Seni sevgimle sarıp sarmalayacağım."

Wheein'e döndüm. "Lütfen şuna bir sevgili bul artık."

Wheein yerinden kalkıp az önce bıraktığı bardağı aldı ve umursamazca omuz silkip "Hiçbirini beğendiremiyorum." dedi. Hemen ardından odanın kapısına ilerlemeden önce bana göz kırpıp "Gözü sende." demeyi de ihmal etmemişti.

"Doğru dedi." diyen bir kez daha yanımdaki beden oldu. "Sevişsek mi?" 

Yerimde doğrulup arkamdaki çift yastığın birini alarak hızla kafasına geçirdim ve saniye bile beklemeden kasıklarına denk gelecek bir tekmeyle onu yatağımdan atmaya çalıştım. 

Jungkook dehşetle yataktan düşe kalka çıktı ve üzerinde şortundan başka bir şey yokken dövmeli kolunu kaldırıp saçlarını arkaya atarken şaşkınlıkla yüzüme baktı. "Şu mükemmelliği elinin tersiyle itiyorsun ha?" dedi. "Park Jimin gözünü boyamış senin."

"O şerefsizin adını anmayın artık!"

"Sevgilin!"

"Değil!" Yastığı yüzüne doğru fırlattım. "Ben ağzına sıçmadan önce def ol git şu odadan!"

"Sevgili olduğunuzu biliyorum Yoongi, hadi ama... İnkar etme."

Derin bir nefes alarak komodinime dönüp dijital masa saatimi aldığım gibi ona doğru fırlattım. Son anda sağa doğru kaçmasaydı kaşı yarılabilirdi ama kendini bundan kurtardı. Saat arkasında duran saksıdaki uzun yeşil bitkiye çarparak yere düştü. Saniyeler sonra Jungkook kapıya doğru koşuyordu. 

"Psikopat herif!" dedi. "Hastasın lan sen!"

"Evet!" diye bağırdım. "Deli raporumu salonun girişine asmıştım!"

Bir şeyler bağırmaya devam etti ama uzaklaştığı için onu duyamadım. Umrumda da değildi zaten. Sadece onlardan kurtulmak, biraz uyumak ve hiçbir şey düşünmeden dinlenmek istiyordum. 

Mümkün değildi ama istiyordum işte. 

Aklımda sürekli okuduklarım dönüyordu. İster istemez beni etkilediği için düşünmeden edemiyordum. Normalde insanların kişisel sorunlarını asla siklemezdim. Hatta bazılarından keyif bile alıp olabildiğince uğraşırdım. Ben böyleydim. Değişemiyordum. Değişmek de istemiyordum. 

Ama o defterde yazanlar, seanslara gittiğimde Seokjin'in karşısına oturup anlatamadıklarıma o kadar benziyordu ki, boğazıma yapışan bu saçma hisse mahkum ediyordu beni. 

"Hayatıma girdiğin güne lanet olsun." dedim nefesimi dışarı verip ayak ucuma kadar kaymış telefona uzanırken. "Sim makinesi. Narsist herif. Aptal." Telefonun ekranını açıp gelen mesajlara tıkladım. Her saat başı olduğu gibi yine onun küfürlerle bezenmiş mesajına kısaca baktım. Ne yazacağımı düşündüm. İki gün sonunda ilk kez onun mesajına verecek bir cevap arıyordum.

Onunla konuşasım yoktu. Onu direkt hayatımdan silmek istiyordum. 

Sonunda baygın bir bakışla "Sevgilimleyim" yazdım ve ekledim: "Rahatsız etme artık."

Anında isminin altında çevrimiçi yazısı belirdi ve saniyeler içerisinde ses kaydettiğine dair bir belirti çıktı. Çok değil, yirmi saniye sonra ondan gelen ses kaydı dinlemem için beni bekliyordu. 

"Küfür yazmaya üşendi." dedim gözlerimi devirerek. "Kopyala yapıştır yapsaydı bari kendini yorduğuna değmez."

Ses kaydına bastım. 

Odamı derin bir inleme sesi doldurdu. 

Park Jimin adımı sayıklıyordu. Bana hyung diyerek hitap ederek adımı sayıklıyordu. 

Hızla orta tuşa basarak "Siktir." dedim. Reflekssel olarak gerçekleşiyordu her şey. Telefonu yanımdaki boşluğa fırlatırken Jimin'e küfretmeye devam ediyordum. "Piç!" diyerek bağırdım. "Orospu çocuğu!" Ve hemen ardından Jimin sanki karşımda cinsiyetçi küfürleri sevmediğini söylüyormuş gibi "Evet!" diyerek boşluğa bağırdım. "Öyle küfürler ediyorum, bu seni hiç ilgilendirmez!"

Deliriyordum. Yaşadığım her şey beni sona biraz daha yaklaştırıyordu. 

Telefon zil sesim odayı doldurdu. Ekranda yazan isim oldukça tanıdıktı. Hızla elime alıp yataktan kalkarken yanıtladım ve ona fırsat tanımdan "Sikeyim seni!" dedim. "Tamam mı? Ağzına sıçtığımın şerefsizinden başka bir şey değilsin. Durumu toparlamak yerine gelmiş bana bu aptal kayıtları atıyorsun. Her şeyi bok etmemiş gibi hayatına devam ediyorsun. Dünyanın her yerinden hayranlar aldığım ödülleri hak etmediğimi savunmaya başladığı halde sen kılını kıpırdatmıyorsun. Sen-" Durup derin bir nefes aldım. "Seni becermek istiyorum."

"Hyungie..." dedi uyuşuk bir sesle. "Ah, bu mümkün. İçime girdiğini hayal edebilirsin. Ama sevgilin yanındayken biraz zor olmalı. O kıza acıyorum. Seni tatmin edemiyor mu yoksa?"

"Benimle oynama Jimin."

"Seninle oynamıyorum." İnledi. Derin bir iniltiydi. "Sadece böyle anlarda kafam uçuyor- Ah, tamam mı? Elimde değil." İnlemeye devam etti. Bir telefon uzağımda kendini rahatlatırken benimle konuşuyordu. "Ve ıhm, birlikte görünmezsek unutup gidecekler, kasma bu kadar."

"Kimse bir şey unutmayacak."

"Umrumda değil." Sesi zor anlaşılıyordu. Deli gibi inlerken aynı zamanda bana cevap verebilmesi mucizevi bir olaydı. 

"Benim umrumda!"

"Ah, Yoongi, geliyorum sanırım." Çığlık attı. 

Gözlerimi kapatıp etkilenmeye başlayan üyemi hiçe sayarak sakinleşmeye çalıştım. Ellerim titriyordu. Sinirden kafayı yiyordum. Kolay değildi. Bana tüm yaptıkları, bu sabah o aptal defterde okuduklarım ve şimdi bir telefon ötemde inlemelerini bana dinletişi birbirine girdi. Hangisine kulak asacağımı bilemedim. 

Ve sonunda yatağın ayak ucuna kendimi bırakırken eve geldiğimden beri aklımda dolanan şeye odaklanmış buldum kendimi. Garip bir andı. Kendimde hissetmiyordum. İçimde benim adıma düşünen başka birisi oluşmuştu sanki. Ben değildim.

Durup dururken "Küçükken," diye mırıldandım. "Küçükken sana takılan bir lakap falan var mıydı?"

Konuşmadı. Duyduğum tek şey hızla alıp verdiği nefeslerden başka bir şey değildi. Bir dakika boyunca sustu, ben de onun nefes seslerini dinledim. Karşımda kalan çalışma masama bakarak sadece nefeslerini dinledim. 

"Neden?"

"Söyle sadece."

"Bu biraz fazla özele girer."

"Kim Seokjin denen herif istedi." dedim neredeyse bir buçuk ay öncesinde kalan seansımızı gözümün önüne getirerek. Çoktan unutulmuştu. Onun üzerine yaşadıklarım ve başıma gelen yeni krizler konumuzu değiştirmişti. "Seninle tanışmamı istedi. Özel bir şey öğrenmemi söyledi. Küçüklük lakapların gibi."

"Ona benden mi bahsettin?"

Bu sefer susan taraf ben oldum. Birkaç hışırtı geldi. Jimin oturduğu yerden kalkmış olmalıydı. Hemen ardından çakmağının sesini, hemen yanımdaymış gibi iyi işittim. Nerede olduğunu bilmiyordum ama yatak odasında olmalıydı. 

"Senden bahsetmedim." dedim sonunda kendimi toparlayarak. "Sadece hayatımda değişen şeylerden söz ettim. Adın geçmedi."

"Ama bahsim geçti."

"Her ne boksa işte." diyerek geçiştirmeye çalıştım. "Siktir et, saçmaydı zaten. Söylemek zorunda değilsin-"

"Balina." dedi lafımı keserek. "Yağ tulumu, ezik, yer cücesi, dört göz... Devamını da duymak ister misin?"

Cevaplamadım.

Güldü. "Ben de öyle düşünmüştüm sevgilim." dedi. "Şimdi ise Kitty Gang. Sadece Kitty Gang."

Telefon yüzüme kapandı. Bir süre yerimden kalkamadım. Kalkmak istemedim.

Sadece orada oturdum ve boşluğu izledim. Hiçbir şey düşünmedim. Hiçbir şey düşünmek düşünemedim.

- - -

merhaba,
cruel'in aldığı sevgiye gerçekten minnettarım fakat gelen oylamalarla yorum sayısı çok tutarsız. bu sorunu kendi içimde aşamadım. yanlış anlamayın lütfen ama biraz şey gibi duruyor; sanki, ben her gün bölüm atacağımı söylediğim için "nasıl olsa bölüm gelecek yoruma gerek yok" modundaymışsınız gibi.. hiçbirinizi yoruma zorlayamam fakat bilmenizi isterim ki beni şevklendiren ve yazmaya iten şey yorum ve destekleriniz 💖

güzel geceler diliyorum. umarım keyif aldığınız bir bölüm olmuştur.

ve biricik ailem'i, bangtan'ımı tebrik ederim.
gurur duyuyorum.

24112020 🖤

Continue Reading

You'll Also Like

321K 33.5K 43
Yoongi görebileceğiniz en iyi kötü yorum yazarıydı.
10.3K 1.2K 17
Hoseok'un ufak ve kırılgan kalbi, Hoseok'un mantığına uymayan şekilde sevmeye başlar sunbaesini. || Min Yoongi&Jung Hoseok boyxboy hayran kurgusud...
26.2K 2K 13
あらし, arashi, fırtına •° yarı angst •° shirayuri serisi, bölüm 3
403K 36.9K 33
Kore'nin nesillerdir düşman olan iki sürüsü; Kim'ler ve Jeon'lar aynı davete katılır. Beklemedikleri şey ise attığı yumruk ile ruh eşi oldukları orta...