cruel : yoonmin ✓

Oleh chimforsuga

1.6M 122K 339K

kitty gang dünyaca ünlü bir yıldızdı agust d ise onun en büyük rakibi Lebih Banyak

• sıfır
• bir
• iki
• üç
• dört
• beş
• altı
• yedi
• sekiz
• dokuz
• on bir
• on iki
• on üç
• on dört
• on beş
• on altı
• on yedi
• on sekiz
• on dokuz
• yirmi
• yirmi bir
• yirmi iki
• ara bölüm
• yirmi üç
• yirmi dört
• yirmi beş
• yirmi altı
• yirmi yedi
• yirmi sekiz
• yirmi dokuz
• otuz
• otuz bir
• otuz iki
• otuz üç
• otuz dört
• otuz beş
• otuz altı
• otuz yedi
• otuz sekiz
• otuz dokuz
• kırk
• kırk bir
• kırk iki
• teşekkürler

• on

29.9K 2.8K 5.6K
Oleh chimforsuga

- - -

10| Sen sevgilim değilsin

Tanıdık odaya ve kapıya işlenmiş numaraya bakarken ellerim ceplerimdeydi. 

Neden burada olduğumu sorguluyordum. Neden geldiğimi. Gelmemek için milyon tane sebebim varken neden yeniden bu koridorda, bu kapının önünde olduğumu. 

Park Jimin tehlikeliydi ve ben de tehlikeliydim. 

O ateşti ben de baruttum. Yan yana durdukça birbirimize zarar vermeye aynen devam edecektik. Birinin buna son vermesi gerekiyordu. Geri adım atması gerekiyordu. Benden uzak durmalıydı. Benden kurtarmalıydı kendini. Ben nasıl geri çekilmem gerektiğini bilmiyordum, o çekilmeliydi. 

Ama Jimin ısrarla üstüme doğru gelmeye devam ediyordu. 

"Bu odaya girersem," diye mırıldandım. "Öfkeme yenik düşeceğim."

Koridor boştu. Kimse yokmuş gibi sessizdi. Gece yarısını çoktan geçtiğimiz için olsa gerek herkes uyumuştu. Gelen giden yoktu. Ve eğer ben bu odaya girersem, gürültümüzden dolayı herkes başımıza toplanacaktı. 

Çünkü gerçekten onun o kusursuz yüzünü dağıtmak için an kolluyordum. 

"Dön." dedim kendi kendime. "Hiç iyi şeyler olmayacak."

Kapıya bir adım daha attım. Elimi yumruk şekline sokarak hafifçe kaldırdım ve tıklatmadan önce bekledim. 

"Geç değil, dönebilirim. Evime gidebilirim."

Kapıyı tıklattım. 

Bu anları biliyordum. Her şey benden izinsiz gerçekleşirdi. Ben kendime yapmamam gerektiğini söyler, sürekli tekrar ederdim ve o içimde yaşayan canavar beni dinlemez, ne isterse onu yapmaya aynen devam ederdi. Yıllardır böyleydi bu, alışmıştım. 

Kapı yavaşça açıldı. Park Jimin siyah dar bir kot üzerine giydiği yakası oldukça açık gömlekle beni karşıladı. Gözlerimin içine bakarak gülümsedi.

Ve ben kapıyı tıklatmak için kaldırdığım yumruğumu onun yüzüne geçirdim. 

Düşünmedim. Ya da düşündüm fakat benliğim o düşünceleri kabul etmedi. Onu dövmek istiyordum. İki haftadır aynaya her baktığımda Jimin'in yüzünü darmadağın edişim canlanıyordu gözümün önünde. Çok bile beklemiştim. Bana yaptıklarından sonra gerçekten çok bile beklemiştim. 

Jimin aldığı darbeyle gerileyerek odanın içine girdiğinde gözlerine bakarak dedim ki: "Hala bu odaya girmemi istiyor musun?"

O da güldü ve gözlerime bakarak dedi ki: "Götün yiyorsa girersin."

Benimle alay ediyordu. Karşımda bir şansı olduğunu düşünüyor muydu sahiden? Bana karşı kazanabileceğini mi zannediyordu? Bunu rüyasında bile göremezdi. Bana elini bile kaldıramazdı. 

İçeri girdim. Kapıyı sakince arkamdan kapattım ve gözlerine baka baka ceketimi oldukça yavaş hareketlerle çıkartıp umursamazca yere bıraktım. Hemen ardından şapkam çıktı. Uzun tişörtümün kollarını yukarı çektim ve başımı arkaya atarak boynumu kütlettim. 

Kahkaha atarak bana izledi. 

"Yüzüme yumruk attın." dedi. "Ağzına sıçmak için sabırsızlanıyorum, acele et."

Ona doğru ilerledim. Saniye bile düşünmeden yeni bir yumruk atmak için hareketlendim ama karşılaştığım şey boşluktu. Jimin hızla başını eğip bileğimden tutarak atacağım yumruğa engel olmuştu. 

"İşimi zorlaştırma." dedim.

O ise "Kolay olan şeyler ilgimi çekmiyor," diyerek yüzüme yaklaşıp parlatıcı kaplı dudaklarını yanağıma yasladı. "Üzgünüm."

Ve hemen ardından dizini karnıma geçirdi. 

Gözlerimin karardığını hissettim. Öfke tüm bedenimi harekete geçirdi. Hissettiğim acı eşliğinde elimi bileğinden kurtardığım gibi yakalarından tuttuğumda yüzündeki alaycı ifade kanımı daha çok kaynatıyordu. Beni deli ediyordu. 

Hızla bedenini itekleyip sırtını duvara yaslamasına neden olduğumda tüm nefretimle gözlerine bakmaya devam ediyordum. Parlıyorlardı. Siktiğimin gözleri ışıl ışıldı ve sanki bu tablo onu çok eğlendiriyormuş gibi parlıyorlardı. 

"Seni öldürmemem için tek bir neden söyle." dedim dilimle dişim arasında, tıslar gibi. 

Basitçe omuz silkti. "Çünkü beni istiyorsun." dedi. "Ve daha çok isteyeceksin."

"Bunu rüyanda bile göremezsin Park."

"Beni arzuluyorsun Min." dedi ve ellerini utanmazca boynuma doladı. "Beni her gördüğünde geçirdiğimiz gece geliyor gözlerinin önüne. Çünkü sen de biliyorsun, benden daha iyisi hiç olmadı ve olmayacak da."

Hayır. 

Seni gördüğümde düşündüğüm tek şey nefret oluyor. Saf nefret. Seni öldürme isteğimle baş etmeye çalışıyorum. Herkesi öldürürüm ama seni saklıyorum kendimden. 

Senin yüzünden kendimle çelişiyorum. 

Gözlerimi sımsıkı kapattım. "Bu odadan çıktığında darp raporu alacak mısın?" dedim. 

"Hayır, beni köşeye sıkıştıran beş kişiden dayak yediğimi söyleyeceğim." Kıkırdadı. "Aptal mısın? Elbette alacağım. İsmini de altın harflerle kazıyacağım oraya."

"İyi." dedim. "Aynı şekilde ben de bir rapor alır gümüş harflerle kazırım."

"Çok iğneleyici bir cümle." Tekrar güldü. "Ama sevgilim, sen de biliyorsun. Burada zeki olan taraf benim." Dudaklarını dudaklarıma yaklaştırdı ama değmeden öylece bekleyerek bana baktı. "Sana karşılık vereceğimi mi düşünüyorsun? Asla düşmem o hataya." 

Ellerimi duvara vurup hızla geri çekildiğimde "Bu arada," diyerek devam etti. "Pembe tangam üzerimde." Ve göz kırptı. 

"Bundan sonra," dedim ona dönüp tehdit eder gibi işaret parmağımı yüzüne doğrulttuğumda "Siktiğim şey kıçın değil hayatın olacak Jimin. Tamam mı? Duydun mu beni?"

"Yüzün pek öyle söylemiyor." diyerek dudaklarını büktüğünde derin nefesler alıyordum. "Hele o güzelim kaşların.. Ah Yoongi, keşke göründüğün kadar cesur olsan."

Bu son nokta oldu. Kendimi hızla ona ilerlerken ve tek yakasından tutup tekrardan duvara yasladığım gibi yüzüne ardı arkası kesilmeyen yumruklar atarken buldum. O deli gibi gülerken ben yüzünü saniye bile beklemeden yumrukluyordum. 

En sonunda, dakikalar birbirini kovalarken kaşından kıpkırmızı bir kan süzüldü ve o, canına tak etmiş gibi dizini kasıklarıma geçirdi, boşluğumdan faydalanarak karnıma sert bir tekme attı ve yalpalayarak geriye, kalçamın üstüne düşmeme neden oldu. Saniyeler sonra ağzına biriken kanı yüzüme tükürüyordu.

"Görünüşüm çok önemlidir." dedi tane tane. "Ve sen bu güzelim yüzü mahvettin."

Diş etlerim görününceye kadar güldüm ve kendimi geriye bırakarak boylu boyunca uzandım. "Böyle de çok güzelsin, endişelenme."

"Endişelendiğim şey o mu sanıyorsun?" Kaşlarını kaldırıp bana o yavru köpek bakışlarından attı. "Endişelendiğim tek şey sensin Yoongi, kaybedeceğin hayranlar, ödüller... Benim için güzellik önemli ve sen onu mahvettin. Senin içinse ödüller önemli ve ben de onları mahvedeceğim."

Ayaklarını iki yanıma açarak yerde uzanan bedenime doğru ilerledi ve üzerime doğru eğilerek boynumdaki zincirden tutarak beni kendine çekti. "Tam da," dedi. "Tam da bu yarattığın tabloyla yapacağım bunu. Ama susmamı istersen sikimi emebilirsin. Bilirsin, işlerimi böyle hallediyorum ben."

Güldüm. Fotoğraf konusunu açıyordu. O gün burada, sırf medyaya farklı konuşsun diye dizlerimin üzerine çöktüğüm günden söz ediyordu.

"Bu arada," dedi yeni hatırlamış gibi kolyemi bırakıp yerinde doğrulurken. "Jaebum konusu için teşekkürler ama bir daha ki sefere, kahramanlık yapmadan önce benim de her şeye yetebildiğimi hatırlat kendine."

"Pek öyle görünmüyordu." dedim umursamazca kollarımı iki yana açarken. "Çok korkak duruyordun Jimin, sana acıdım."

"Sen sahiden aptalsın." Geriye çekildi ve aynaya ilerledi. Görüş açımdan çıktığı için artık onu göremiyordum. Bakış açımda sadece sarı led ışıkla kaplı tavan vardı. "Nasıl eğlendiğimi asla anlayamıyorsun."

"Oyun muydu?"

"Bilmem." Adım sesleri duyuldu. "Belki evet, belki hayır."

"Çok saçma konuşuyorsun."

"Sadece senin beynin anlamaya yetmiyor." Kapıyı açtığını işittim. "Yarın JCTB kanalına konuk olacağım." dedi. "Beni izlemeyi unutma."

Ve kapı kapandı.

Ben yüzümde onun kanlı tükürüğü eşliğinde tavana bakarak yerde uzanırken Park Jimin gitti.

Gitti ve beni gittikçe büyüyen, ihtimaller çoğaldıkça boğazıma oturan bir pişmanlığın kolları arasında bıraktı. 

- - -

"Wheein," dedim salona girip kendimi rahat bulduğum ilk yere atarken. Menajerim hemen karşı koltuğumda oturmuş, bacak bacak üstüne atmış vaziyette telefonuyla ilgileniyordu. "Diyelim ki Kitty Gang denen herifi dövdüm, yüzünü dağıttım ve o bugün bir canlı yayına katılacak. Katıldığında da onu bu hale getirenin ben olduğumu söyleyecek."

Wheein bakışlarını telefondan çekip bana dikti.

"Ne yapardın?" dedim gülümsemeye çalışarak. "Yanlış anlama yaşandığından değil, öyle soruyorum sadece."

"Yoongi." dedi. "Ne bok yedin?"

"Hiçbir şey."

Ve buna inanmadı. Elbette inanmadı çünkü bu zamana kadar ona asla yapamadığım bir şeyi sormamıştım. Çünkü insan yapmadığı bir şeyin sonucunu neden merak ederdi ki? Ben etmezdim.

Wheein çığlık atar gibi yerinden kalktı ve telefonunu umursamazca koltuğa fırlatırken "Yemin ediyorum," diyerek üzerime doğru yürüdü. "Bıktım senden. Anlıyor musun? Bık-tım."

Başımı sallayarak onu onayladım. Benim de bıktığım çok şey vardı. 

"Tanrı aşkına," Klasik ve alışagelmiş bir andı. Menajerim hemen önümde, ellerini saçlarının arasına daldırmış, diplerini çekerek kendi etrafında dönerek etrafa bakınıyordu. Sanırım bu onun için düşünme rutini gibi bir şeydi. "Ne demek Kitty Gang'i dövmek?" dedi yeni algılamış gibi. "Siktiğimin öfke problemleri başka birini bulamadı mı?"

"Beni o çağırdı." dedim ve basitçe omuz silktim. 

Açıkçası içimde düşüncelerimi kemirip duran ve her şeyin boka battığını söyleyen bir yan vardı çünkü Jimin sahiden dediklerini yapacak kadar ciddiyse, büyük olay olurdu. Zaten adım çok harika anılmadığı gibi birkaç program da yerini belli etmek adına beni kabul etmeyip şovlardan uzak tutabilirdi. Dahası, ödül törenlerini etkileyecek boyuta gelebilirdi. Hayran kaybedecektim bu da oy kaybetmeyle eş değerdi.

Jimin hayatımın içine etmeye aynen devam ediyordu. 

"Aranızdaki şey ne böyle?" dedi Wheein. "Benden gizlediğin bir şeyler var."

"Makyaj sabitleyicime tüy dökücü koyan Jimin'di." dedim sesime yansıyan o boş vermişlikle. Aslında öyle değildi ama ben öyle görünmek istiyordum. "Onun fotoğraflarını medyaya yayan da bendim."

"Siktir oradan!" Bunu duymak onu daha da panikletti. "Sen aklını mı kaçırdın?"

"Benimle oynadı!"

"Bu çok uç bir şey Yoongi!" dedi dehşetle. "O fotoğraflar... Tanrım, Tanrı'm aklıma mukayyet ol. Yoongi sen.. Tüm bunların sorumlusu sensin yani. Kriz geçirmene neden olan bile sensin. Jimin sadece yaptıklarına basit bir karşılık vermiş."

"Tüm bunlara neden olan asıl kişi o!" dedim ben de dayanamayarak sesimi yükselttiğimde. "O aptal ödül töreninde gelip beni öpmeseydi ve herkes bizi konuşmasaydı bunlardan hiçbiri olmayacaktı tamam mı? Her bir boku başlatan Jimin denen o çocuk!"

Derin bir nefes alıp kalktığı yere geri oturdu ve başını arkaya atıp tavanla bakışmaya başladı. Hemen karşısında onu izliyordum. Benimle baş etmenin kolay olmadığının elbette farkındaydım fakat onun işi buydu. Eğer başım belaya girdiyse veya boka battıysam beni kurtaracak isim oydu. Karşı tarafı haklı bulup bulmaması umrumda bile değildi. 

"Hoseok'u arasana." dedim dudaklarımı nemlendirerek. "O Jimin'in stilisti değil miydi? Çok tatlı, sevecen birine benziyordu. Eminim Jimin'i ikna edebilir."

Başını kaldırıp bana baktı. "Sen kimseyi tatlı ve sevecen bulmazsın." dedi aksi bir sesle. "Sevgilimden uzak dur." Telefonunu eline aldı. "Geçen gün menajerinin telefon numarasını almıştım. Onu arayacağım."

Gülümsedim. "İyi."

"Ve eğer bu bir işe yaramazsa yediğin her bir haltı Sihyuk'a sen anlatacaksın."

Gülümsemem anında soldu. "Kötü."

Bana aldırmadan yerinden kalktı. Topukları parkeye her çarptığında odayı tıkırtı sesleri dolduruyordu. Wheein ağır adımlarla boydan boya cam olan ve bahçenin yeşilliklerine bakan kısma doğru ilerlediğinde koltuğumda oturmuş ona bakıyordum. 

Telefon açılınca önce kendini tanıttı. Hemen ardından olaylardan kısaca bahsederek benim asla yapmayacağım o şeyi yaptı: Özürler diledi. Defalarca mahcup olduğundan söz etti. Sanki benim velimmiş ve okula gelmiş öğretmenimle konuşuyormuş gibi hissettim. Nasıl bir his olduğunu bilmiyordum ama küçükken hayal ettiğim tablo biraz buna benziyordu. 

Wheein "Tamam," dedi dakikaların sonunda. "Anlıyorum. Dönüş yapmanızı bekleyeceğim."

Ve telefon kapandı. Uzun bir konuşmaydı. Menajerim bana dönmedi. Sadece o camdan bakmaya devam etti. Sanırım sakinleşmeye çalışıyordu. 

"Taehyung, Jiminle konuşacak."

"Taehyung kim?" Taehyung'un kim olduğunu biliyordum.

"Jimin'in menajeri." O da Taehyung'un kim olduğunu bildiğimi biliyordu.

"Anladım."

Yeni bir sessizlik oldu aramızda. O sırada Jungkook altındaki kısa şortuyla oturma odama girdi. Çıplak bedeninde ellerini gezdirip gözlerini açmaya çalışıyordu. Saçları tamamen dağınıktı. "Uyumuşum ya," dedi kendini yanımdaki boşluğa atarak. "Neden uyandırmadınız?"

"Evde olduğunu bile bilmiyordum." dedim ona dönme gereği duymadan. Menajerim ve stilistim benim evimi benden daha iyi bildikleri gibi benden daha iyi de kullanıyorlardı. Jungkook çaktırmadan kendine ait bir oda bile yaratmıştı. En son misafir yatak odasıydı ama geçen hafta şans eseri girdiğimde komodinin üstündeki tüm eşyaların stilistime ait olduğunu görmüştüm. 

"Burası neden bu kadar gergin?"

Telefonum çaldı. Arka cebimde titreşiyordu. Yavaşça Jungkook'a dönüp baygın bakışlarla baktıktan sonra sorusuna cevap verme gereği duymadan kalçamı kaldırdım ve telefonumu çıkarttıp ekrandaki isme baktıktan sonra Wheein'e döndüm. 

"Jimin arıyor."

Kaşlarını kaldırdı. Bunu beklemiyormuş gibi durakladı ve "Açsana." dedi. "Ne bakıyorsun salak gibi?"

Derin bir nefes aldım. Jimin'i şimdiye kadar minicik bile tanıdıysam ortaya koyduğu şartını duyurmak için arıyordu beni. Karşılıksız iş yapmazdı. Kesinlikle yapmazdı. Bunu biliyordum ve duymak istemediğim için de telefonu açmak istemiyordum.

Ama ne yazık ki açtım. 

Konuşmamı beklemedi. Ona selam veremedim ya da adını söyleyemedim. Sadece açtım ve o açmamla birlikte konuşmaya başladı. 

"Televizyonda konuşmam mı yoksa sen sikimi emerken Instagram'da canlı yayın açmam mı?" dedi. 

Menajerimin meraklı yüzüne baktım ve kısaca yutkunurken "Hiçbiri." dedim. 

"Hmm..." O düşünceli tınısı anlaşılıyordu. "O halde," dedi. "Televizyonda konuşmam mı yoksa Instagram'da beni dövdüğün için köpekler gibi pişman olduğunu anlatan bir yazı paylaşmak mı? Dipnot düşüyorum, yazıyı ben yazıp sana yollayacağım ve sen de onu paylaşacaksın."

Yüzümü buruşturmamak için kendimi zor tuttum. Kimseden özür falan dilemezdim ben. "Hiçbiri."

"Yoongi," dedi. "O zaman televizyonunun başına geç sevgilim, çok teşekkür ederim bu zevki elimden almadığın için."

Panikle gözlerimi açtım. "Dur!" dedim. "Başka- Başka seçeneğim yok mu? Mutlaka vardır."

"Sikimi em." dedi. "Hoşuma gitmişti."

"Tamam."

"Canlı yayında."

"Hayır. Sadece.. Otel odasında işte."

"Otel odasında ve canlı yayında." dedi üstüne basa basa. "Senin hesabından açacağım yayını."

Gözlerimi kapattım. Wheein bu sefer kesinlikle kafamı kopartacaktı benim. Genç yaşında katil olacaktı. Jungkook bana doğru eğilip "Ne diyor?" diye fısıldadı ama ona yanıt veremedim. Ne diyeceğimi ben de bilmiyordum. 

"Ne diyorsun?" dedi gülerek. "Vaktimi çalma benim. İşlerim var. Yayın birazdan başlayacak."

"Yüzünde öyle ciddi bir hasar bile yoktu." diyerek toparlamaya çalıştım. "Eminim makyajla hiçbir şey belli olmaz."

"Ben istersem olur." diyerek kestirip attı. "Artık kararını ver yoksa senin yerine ben vereceğim."

"Tamam.." dedim gözlerimi kapatıp. Karar veremiyordum. Kesinlikle karar veremiyordum. İkisi de birbirinden beterdi. Jimin sahiden gidip darp raporunu almıştı. Bunu biliyordum çünkü alır almaz çekip bana fotoğrafını atmıştı. Yüzünde fazla hasar kalmamış da olsa yine makyajla var olan yaralarını çok güzel ön plana çıkartabilirdi ve eğer raporla birlikte yayına çıkarsa hiç iyi şeyler olmazdı. 

Diğer seçeneğin ise hiçbir mantıklı yanı yoktu. Instagram gibi takipçimin çok olduğu bir platformda yayın açıp onu emersem eğer tüm dünya beni konuşurdu ve bu kesinlikle iyi niyetli olmazdı. 

"Yoongi." dedi durduk yere aramızdaki sessizliği bozerken. "Biliyor musun, insanlar her şeyi unutuyor." Şimdi sesi oldukça kısık çıkıyordu "Ama ben ne internete yayılan fotoğrafımı ne de yüzümdeki bu izleri unutacağım."

"Sen bana çok daha fazlasını yaptın Jimin." dedim. "Farkında olmadan beni mahvettin."

"Ve mahvetmeye de devam edeceğim." dedi. "O yüzden kararını hemen ver."

Gözlerimi açtım. Başımı kaldırıp Wheein'e baktım. Belki yayına kimsenin katılmaması için bir çözüm bulabilirdik. Açtığım canlı yayın belki kimseye bildirim olarak düşmezdi. Belki bunun sahiden de bir yolu olabilirdi. 

"İkinci." dedim. "İkinciyi seçiyorum."

Güldü. "Beklediğim bu değildi." dedi. "Kendince kaçabileceğini düşünüyor olmalısın ama katılacağım son program bu değil Min. Yani eğer sözünden cayarsan ben yine ilk seçeneği uygularım."

"Caymayacağım."

"Güzel." diyerek yeniden güldü. "Şimdi sevgiline şans dile. Güzel bir program geçirsin."

"Sen sevgilim değilsin."

Kulağımı bir öpücük sesi doldurdu. "Öyleyim." dedi Jimin ve hemen ardından telefonu yüzüme kapattı. Bir süre kulağımdan çekemeden bekledim. Ne yapacağımı düşündüm. Tüm bunların nasıl sonlanacağını. 

"Sosyal medya danışmanımı çağırsanıza." dedim sonunda benden bir açıklama bekleyen ikiliye bakmadan. "Sormam gereken önemli şeyler var."

- - -

selamlarrr ben döndüm ve bu sefer cruel'den gitmek gibi bir niyetim yok... kolları sıvadık, başlıyoruz bakalım

kimler hala burada?
🐣

22112020 🖤

Lanjutkan Membaca

Kamu Akan Menyukai Ini

4.3M 337K 43
Üniversitenin dedikodu sayfasında Kim Taehyung'un, bakışlarını üzerinden çekemediği için, Jeon Jungkook'u sevdiğine dair haberler çıkar. instagram-te...
321K 33.5K 43
Yoongi görebileceğiniz en iyi kötü yorum yazarıydı.
405K 37.1K 33
Kore'nin nesillerdir düşman olan iki sürüsü; Kim'ler ve Jeon'lar aynı davete katılır. Beklemedikleri şey ise attığı yumruk ile ruh eşi oldukları orta...