cruel : yoonmin ✓

By chimforsuga

1.6M 122K 339K

kitty gang dünyaca ünlü bir yıldızdı agust d ise onun en büyük rakibi More

• sıfır
• bir
• iki
• üç
• dört
• altı
• yedi
• sekiz
• dokuz
• on
• on bir
• on iki
• on üç
• on dört
• on beş
• on altı
• on yedi
• on sekiz
• on dokuz
• yirmi
• yirmi bir
• yirmi iki
• ara bölüm
• yirmi üç
• yirmi dört
• yirmi beş
• yirmi altı
• yirmi yedi
• yirmi sekiz
• yirmi dokuz
• otuz
• otuz bir
• otuz iki
• otuz üç
• otuz dört
• otuz beş
• otuz altı
• otuz yedi
• otuz sekiz
• otuz dokuz
• kırk
• kırk bir
• kırk iki
• teşekkürler

• beş

38.6K 3.3K 5.5K
By chimforsuga

- - -

5| Lütfen ölmediğine emin ol

Y O O N G I

Tedirginlik.

Bu hissi bilir misiniz? Her şey üzerinize gelir, bacaklarınız titrer, bedeninizde sürekli bir ürperme hissi mevcuttur. Elleriniz buz tutar. Düşünceleriniz sürekli değişir. O sıkıntılı, bunaltıcı ağırlık boğazınıza oturur.

Yoksa oturmaz mı?

Başkalarında nasıl işlediğine emin değildim ama bende kesinlikle bu şekildeydi. Bir şey beni tedirgin ediyorsa delirirdim. Elim ayağıma dolaşırdı. Sanki kuzey kutbuna gitmişim gibi olurdum. Donardım. Tüm bedenim, kelimenin tam anlamıyla donardı.

Ve ben de her zaman yaptığımı yapıp küvetimin içini neredeyse kaynama derecesine gelen sıcak suyla doldurup içine girerdim. Tek çözüm yolu buydu. Doktorların söylediği o aptal şeyler zerre kadar işe yaramıyordu.

Gözlerimi kıstım.

Bacaklarım hala titriyordu. Öyle titriyordu ki suyun sıcaklığını hissedemeseydim eğer buz gibi bir odada olduğumu düşünürdüm. Öyle ki, elimdeki jilet bile bedenimden daha sıcaktı.

Saniyeler önce kıstığım gözlerimi tamamen kapattım. Hiçbir şey yolunda gitmiyordu. Hiçbir şey yolunda gitmeyecekti. Jileti görmek istemiyordum. Jileti şu an kesinlikle görmek istemiyordum.

Yine de bırakmak yerine elimi küvetten sarkıtmayı ve bir süreliğine varlığını unutmayı denedim. Böylesi bir tık daha kolaydı.

"Gözlerimin içine bak, hiçbir şeyin yolunda olmadığını söyle. Ya da insanların mutlu olmadıklarını. Ve nehrin kuruduğunu."

Banyomun duvarlarında yankılanan şarkıya karşı gülümsedim. Kendi sesimi duymaktan nefret ediyordum ama bu şarkıda beni rahatlatan bir şey vardı. Herkesi huzursuz eden sözler, benim üzerimde farklı bir etkiye sahipti.

"Özgür olabileceğini düşündün ama sistem böyledir, eğer dikkatlice dinlersen, birisi ön kapını çalıyor. Asla özgür olamayacağız, koyun gibi boyun eğeceğiz."

Gözümün önünde canlanan sahneyle duraksadım. Park Jimin'in önündeydim. Bana diz çöktürmüştü. Saçlarımı sıkıca kavrayıp onun için dudaklarımı aralamama neden olmuştu. Bir nedeni vardı. Bunu yapmamın çok bariz bir nedeni vardı. O aptal fotoğrafı yok etmesini istemiştim. Dedikoduları yok edecek bir adım atmasını. Bu benim için önemliydi. Lanet olsun ki bunu sahiden önemsiyordum. Hakkımda çıkacak en ufacık haberi bile önemsiyordum.

Tüm ödül törenleri ardı ardına dizilmişken hayran kaybedemezdim. Bu olamazdı.

Ama bir şekilde oluyordu işte. Tüm haber kanalları puslu öpücük fotoğrafımız adı altında olası bir ilişkiden söz ederken siktiğimin sim makinesi çıkıp benim şapkamla mükemmel derecede imalı bir fotoğrafı paylaşmıştı. Beni Instagram üzerinden takibe almıştı ve o fotoğrafta otel odasında görünmesi her şeyi daha da mahvediyordu.

Amacını anlamıyordum. Kesinlikle anlamıyordum.

Benimle oynamak mı istiyordu? Benimle oynamak için kendisini de yakması hiç mantıklı değildi.

"Affetmem için bana yalvar, zehirli olduğunu kabul et. Beni zehirledin."

Banyo kapısının gürültüyle açıldığını duydum. Yine de gözlerimi açmadım. Saniyeler içinde şarkının sözlerine ayak sesleri karıştı ve elimdeki jilet çekilip yerini boşluğa bıraktığında tanıdık ses bıkkınlıkla "Şimdi ise ben şiddetim," diyerek şarkının sözlerini mırıldandı. "Ben hastalığım," bana baktığını hissedebiliyordum. Bu yüzden dudağım kenarı hafifçe havalanırken "Sessizliği kabul etmeyeceğim," diyerek devam ettim. "Affetmem için bana yalvar."

Güldü. Aynı anda şarkının sesi kesildi ve birkaç tıkırtı geldi. Muhtemelen telefonumu kapatıp küvetin ucuna oturmuş beni izliyordu.

"Bu durumda yalvarması gereken sensin." dedi alaylı bir tınıda. "Sabahtan beri sana ulaşmaya çalışıyoruz, neredeyse bir saattir zilini çalıyorum. Bana çilingir çağırttırmak zorunda mıydın Yoongi?"

"Ben senden büyüğüm Jungkook."

"Öyle davranmıyorsun." dediğinde uzun süredir kapalı duran gözlerimi açmış ona bakıyordum. "Eline siktiğimin jiletini alıp ergen veletler gibi davrandığın için olsa gerek benden büyük olduğunu sürekli unutuyorum."

"Hiçbir yerimi kesmedim." dedim gözlerimi devirerek ve suyun tamamı vücuduma nüfuz etsin diye yattığım küvette doğrularak boynumu hafifçe çıtlattım. "Her zamanki sinir krizleri falan. Ama iyiyim, sorun yok."

"Bunun için dün senin yanında olmayı denedik. Telefonlarımızı açmış olsaydın böyle olmazdı. Olayı vaktinde çözmüş olurduk."

"Biliyorum."

"Wheein yolda, gelmek üzeredir. Senin için çok endişelendi."

Sessiz kalmayı tercih ettim. Wheein'in benim için bir menajerden fazlası olduğunu biliyordum. Sürekli kıçımı topluyordu, yediğim bokları temizleyip üstüne bir de bu krizlerim ve intihar teşebbüslerimle ilgileniyordu. Tabii ücretini de buna göre alıyordu ama bir şekilde epey ilgiliydi işte.

"Ve ben de endişelendim." diyerek devam etti Jungkook. Onu her zaman ciddi göremezdim. Şimdi de olmamak için tüm çabasını ortaya koyuyor gibiydi. Siyah düz bir tişört ve mavi kotuyla hemen karşımdaydı. Kollarını kaplayan dövmelerini rahatlıkla görebiliyordum. Siyah saçlarını arkaya doğru tarayıp alnını açmıştı. "Eğer ölürsen işimden olurum, ondan yani."

"Eminim sadece ondandır." dedim. Sesimdeki alayın anlaşıldığını biliyordum. Jungkook'un bana değer verdiğini bilmek ama bu değeri belli etmemek için çırpınmasını izlemek her zaman eğlenceli olmuştu.

"Tabii ki de sadece bundan, senin gibi boktan birini sevdiğimi düşünmedin herhalde?" Kaşlarını çatıp elinde tutmaya devam ettiği jileti kaldırarak bana baktı. "Ergen."

"Ergenlerle düzgün konuş."

"Komik değilsin Min Yoong-"

"Aptal!" Banyo kapısı bir kez daha sertçe açılıp içeri bu sefer Wheein girdiğinde, beyaz çantasını yere fırlatmasını ve yanıma doğru hızla gelmesini izledim. Yerlerde kısım kısım sular vardı ama bunu dert etmedi. "Senin ağzına sıçacağım Agust D, bu sefer sahiden hak ettin."

"En azından boynunda bir iple tavandan sarkarken bulmadık." diyen Jungkook oldu ve bunu son olayımıza gönderme olarak söylediği açıkça belliydi.

Tamam, bunu kabul edebilirdim. Bazen intihar işi hobimmiş gibi davranıyordum. Sinir krizleri veya öfke nöbetlerinden sonra girdiğim o boşluğa düşme anı bana bu tarz şeyler yaptırıyordu ve son seferinde kendimi asmak istediğim için garip girişimlerde bulunmuştum. Neyse ki beni oturduğum yerden tavana astığım ipe bakarken bulmuşlardı.

Hep kıl payı kurtarıyordum işte.

Menajerim ve stilistim içinse bu durumlar artık normaldi. Onlar garipsemek yerine beni başı boş bırakmamaya odaklanmayı seçiyordu.

"Bir gün geberip gideceksin," dedi benim konuşmama izin vermeden bileklerimi ve boynumu kontrol ederek. Sonra suya da kısaca bakış atmış bir sorun olmadığını anlayarak önüne düşen açık saçlarını arkaya atarak derin bir nefes almıştı. Sağına dönmesini ve derin nefesler almaya devam edişini izlemiştim.

Bu tablo gözümde o kadar normaldi ki, tuhaf bulamıyordum.

"Park Jimin mi?" dedi kendini toparlayarak bana döndüğünde. O ana kadar sanki salonda oturuyor gibi, her şeyin normal seyrinde olduğu bir tavırla onu izliyorduk. "Onun yüzünden mi bu haldesin?"

"Beni bir skandalın içine soktu." dedim omuz silkerek. "Onu öldürmeliyim."

"Bunun yerine bana gelmelisin!" diyerek neredeyse bağırdı. Dominant bir kişiliği, Kore'deki kadınların ortalamasına göre epey sert bir yapısı ve imajı vardı. Benim için en doğru menajerlerden biriydi. Yani en azından ondan önceki hiçbir menajerimin bana söz geçiremediğini hesaba kattığımızda gerçekten en iyisiydi. "Bunu halletmesi gereken benim, sen değil."

"Bunu Jimin'e sakso çekmeme rağmen hiçbir şey değişmediğinde yeterince net anladım, sağ ol Wheein."

Durakladı. Aynı anda Jungkook büyük bir kahkaha atarken "Büyükbabamın taşşakları aşkına!" diye bağırdı. "Ne yaptım dedin?"

Gözlerimi devirdim. Bazen Jungkook'tan iğreniyordum. "Sakso çektim."

"Jimin'e ağız işi mi verdin Yoongi?" dedi Wheein inanamaz gözlerle bana bakarak. "Bunu sahiden yaptın mı?" sesinde bariz bir dehşet vardı. "Olayı kurtarmaya mı çalışıyordun yoksa daha çok içine sıçmaya mı?"

"Eğer istediğini yaparsam fotoğraftakinin başka biri olduğunu söyleyecekti basına."

"Ah, eminim alnında da aptal yazıyordu o sırada. Yoksa böyle bir şeye inanmazdın."

Pekala, bir bakıma haklıydı.

Yine de tüm bunlar elimde değildi. İçimde çok fazla farklı ruh hali barındırıyordum. Ve o gün otel odasında tamamen hedefe odaklı biriydim. Sadece kurtulmak istiyordum ve bir şekilde Jimin'in beni bundan kurtaracağına inanmıştım.

Alnında aptal yazması gereken de ben oluyordum bu durumda.

"Halledeceğim." diye mırıldandım dalgın dalgın. "Endişelenmeyin siz."

"Hayır bir boka karışmayacaksın." diye atılan bir kez daha menajerim oldu. Sesi otoriter ve net çıkıyordu. "Bu konuyu ben kapatacağım Yoongi, anladın mı beni? Sen hiçbir şeye dokunmayacaksın."

Beni tanımıyor muydu? Tanıyordu. O halde bu dediklerini yapmayacağımı en iyi o biliyor olmalıydı.

"Peki." dedim nefesimi tutup. "Hiçbir şeye dokunmam."

"Sözünde durmayacağını biliyorum." Jungkook'a döndü. "Bu yüzden Yoongi'ye göz kulak olacaksın Kook, anlaşıldı mı?"

"Sert kadınlardan ve emirlerden hiç hoşlanmıyorum Wheein."

Dudaklarını yalayarak kaşlarını kaldırdı ve o ne yaptığını çok iyi bilir gibi bakan gözlerle Jungkook'u süzerek ve söylediğini zerre takmayarak yeniden "Anlaşıldı mı?" dedi.

Stilistimin böyle bir şey yapma gereksimi yoktu. Kendilerini benim arkadaşım olarak gördüklerini biliyordum ama sahiden iş dışında benimle bu şekilde ilgilenmeleri gerekmiyordu. Yine de Jungkook baygın bakışlarla karşısındaki kadına baktı ve "Anlaşıldı." dedi. "Yoongi'ye göz kulak olacağım."

"Güzel." Yere eğilip bıraktığı çantasını alırken sakin görünüyordu. "Lütfen ölmediğine emin ol. Doktor Kim bana birkaç ilaç ismi attı. Onları alıp yollatacağım. Yarına kadar Jimin'in menajeri ile bir görüşme ayarlamalıyım. Hoseok yardımcı olacaktır."

Daha az önce ileri uzattığım dizlerimi yeniden kendime doğru çektiğim için dalgalanan suya bakarken dudaklarımı büküp ilk defa duyduğum isme odaklanarak "Hoseok kim?" dedim.

"Sevgilisi ya," dedi Jungkook bıkkın bir sesle. "Bunu milyon defa sordun. Kitty Gang'in şirketindeki en önemli stilist. Herifi fena kıskanıyorum, adını tüm Kore'ye duyurdu."

Unutmak benim suçum değildi. Menajerimin sevgilisinin ismini hafızamda tutamıyorsam yapabileceğim bir şeyde yoktu. Önemsiz ve gereksiz bilgileri siliyordum.

Ama son anda bir ayrıntı dikkatimi çekti ve kaşlarımı çatmama neden oldu. "Kitty Gang'in şirketinde mi?" dedim. "Stilist mi?"

Wheein çok fazla takılmadan çantasından aradığını bularak elini çıkarttı ve "Evet," diye mırıldandı. "Muhtemelen o şahane saksonu çekerken Jimin'in üzerinden çıkarttığın pantolonu da Hoseok özenle giydirmişti." bana cevap hakkı doğmadı bile. Cümlesi biter bitmez "Neyse," diyerek devam etti. "Ben gidiyorum. Dış kapıyı hanginiz açık bıraktıysanız bir daha bırakmasın."

Wheein banyodan çıktığında Jungkook arkasından "Senin için açık bırakmıştım!" diye bağırdı. "Bu kıza cidden iyilik falan yaramıyor."

"Senden büyük o." diye mırıldandım.

Jungkook ise canına tak etmiş gibi kendini hiç düşünmeden arkaya doğru bıraktı ve suyun içine büyük bir gürültüyle düşerken küvetin kenarlarından suyun taşmasına ve mümkünmüş gibi banyonun daha da batmasına yol açtı. Aynı zaman da "Evet," diyordu. "Biliyorum Yoongi, tüm dünya benden büyük, evet."

Bense onun bu dediğine takılmak yerine gözlerine bakıp sert bir tınıda "Ayağım." demiştim. "Siktiğimin kıçını ayağımdan kaldır, çok ağırsın."

- - -

Instagram'daydım. Benim düzenli kullandığım bir uygulama değildi ama dışarıdan birisi için oldukça aktif kullanıyor olarak gözükebilirdim. Sadece birileri bazen elime telefon verip selca çekmemi ister ya da beni bir duvarın önüne sürükleyip poz vermemi beklerlerdi. Paylaşımlarımda ne yazdığını bile çoğu zaman bilmezdim. Bazen hikaye kısmında soru cevaplama etkinlikleri düzenlediğim olurdu ama soruları ben cevaplamazdım. İşe yarar olanlarını sosyal medya danışmanım seçip şirketin belirlediği kriterlere uygun olarak cevaplardı.

Yani bunları yapıyordu. Muhtemelen dakikalar önce hesabımın şifresini değiştirmeseydim beni aramayı kesip yapmaya aynen devam edecekti.

Fakat hesabım şu an bana lazımdı.

"Yoongi! Bu lanet karı neden beni arıyor?"

"Kimden bahsediyorsun?"dedim sesimin ona ulaşması için bağırırken. Oysa kimden bahsettiğini çok iyi biliyordum.

"Bayan Kang!" dedi. Kapının önüne yaklaştığını sesinin seviyesinden anlayabiliyordum. "Arayıp duruyor!"

"Aç ve işediğimi söyle!" diyerek ben de bağırdım ama tek yaptığım kapağı kapalı klozetin üzerinde oturmaktı. "Meşgule attığım için seni arıyor olmalı, çıktığımda dönerim!"

"Ne? Ha- Tamam! Of, sen de acele et. Yarım saattir işiyor olmazsın!"

Gözlerimi devirdim.

"Aynen siktiğimin salağı," diye mırıldandım kendi kendime. "Bir idrar keseme karışmadığınız kalmıştı, ona da karışın."

Sakinleşmeye çalışarak gözlerimi kapattıktan sonra arama kısmına yazdığım kullanıcı adına kısaca bir göz atmış ve direkt çıkan hesaba tıklayarak kriz geçirmeme neden olan o postu yeniden açmıştım. Şapkamı takmıştı, 779 numaralı otel odasının duvarları görünüyordu. Gözlerindeki ışıltıyı netçe seçebiliyordum.

Benimle uğraşmak bu kadar kolay mıydı?

Güldüm.

Dakikalarca fotoğrafa bakmak yerine sayfayı kaydırıp yukarı çıktım ve zaten her şeyi yeterince düşündüğüm için bir kez daha tartmak yerine ondan gelen isteği onaylayarak ben de onu takip etmeye başladım. Benimkinin aksine hesabı gizli değildi.

Usulca dudaklarımı yaladım ve bu sefer orta tuşa basarak mesajlaşma uygulamasına geçtim. Yazacaklarım çoktan belliydi bu yüzden vakit kaybetmeden klavyemin üzerinde parmaklarımı seri bir şekilde hareket ettirmeye başladım.

Sonunda istediğim mesaj karşı tarafa ulaştığında ise dudaklarımda ufak bir gülümseme vardı.

Agust D
Gece yarısından sonra aynı adreste
Geç kalma

Yanıt gecikmedi. Beklediğimden hızlı bir şekilde yazdı.

Kitty kitty
Tangadan hoşlanır mısın yoksa sade mi gelmeliyim?

Mümkünmüş gibi gülümsememi daha da büyütüp onu cevapsız bıraktım. Bunu kendi yorumlasın istiyordum. Beni çözebilirse cevabı da bulabilirdi.

Gerçi beni çözebilirse gece yarısından sonra o otele gelmek gibi bir hata yapmazdı.

Ama o Park Jimin'di. Eminim beni çözse de çözmese de merakına yenik düşecekti. Onu tanımıştım. Uzun bir süreye gerek yoktu. Onu tanımam için birkaç diyalog yetmişti. Biz birbirimize benziyorduk.

Ne kadar zıt görünürsek görünelim, biz birbirimize benziyorduk.

Oturduğum klozet kapağından kalkmadan önce telefonum yeniden titredi. Düşüncelerimden sıyrılıp ekrana baktım ve kahkaha atmam uzun sürmedi. Park Jimin kelimenin tam anlamıyla beni deli etmek için hayatıma girmişti.

Kitty kitty
Pekala, cevap yok
O halde ben talepte bulunayım
Büyükbaba donlarından kurtul
Tercihim pembe taşlı tangalar ve kedi kuyrukları
Kulakları için ayriyeten zahmet etme
Onları ben getiririm

- - -

panoma uğrayarak cruel için yaptığım müzik listesinin linkine ulaşabilirsiniz,,

diğer bölüm tamamlanmak üzere, eğer oy ve yorum sayısından memnun kalırsam yarın atarım 🥰🥰 kendinize iyi bakın, sizi seviyorum çok

dipnot: bölüm başında geçen şarkı grandson - blood // water

🖤
17092020

Continue Reading

You'll Also Like

409K 37.4K 33
Kore'nin nesillerdir düşman olan iki sürüsü; Kim'ler ve Jeon'lar aynı davete katılır. Beklemedikleri şey ise attığı yumruk ile ruh eşi oldukları orta...
408K 33.7K 24
Şarkıcı Park Jimin, avukatı Min Yoongi'ye aşık olur. Texting||
43.5K 3.7K 13
Kim Taehyung öğrencisine fazla mı ayrıcalık tanıyordu? Daha ona sınav cevaplarını verdiği kısma gelmedik. Yaş farkı !
217K 22.6K 35
taehyung kırmızı defterini kaybeder 290423, tk ☁️