Kurtların Dansı

By Elizabethstark1

111K 9.9K 26.9K

2019 Wattys Ödülleri - Tarihi Kurgu Kazananı Serinin TÜM KİTAPLARI bu çalışma ALTINDADIR. Aşk mı özgürlük mü... More

Bilgilendirme:Ülkeler ☯️
Bilgilendirme:Karakterler☯️
Bilgilendirme:Haritalar ☯️
Yeni Kitap-Gazap Tanrısı'nın Çocukları
Gümüş Dansçı☯
Saray Hanımı☯
Kuzgun Prens☯
Tüccarın Arzusu☯
Benim İnsanlarım☯
Çoban ve Koyun☯
Bağlanmaya Başlamak ☯
Duyguları Yaşamak☯
Güven☯
Kuzgunun Anlamı☯
Acı Kabus☯
Kalp Kırıklığı☯
Şahin☯
Ateşi Öpmek☯
Kurt Koruması☯
Hainlik☯
Doğruyla Yanlış☯
Karanlık Yüz☯
Yapayalnız☯
Kusur Dalgaları☯
Gurur☯
Korku Denizi☯
Esaret☯
Denge☯
Kalpteki Acı☯
Kral ve Söz☯
Kızıl Gökyüzü☯
Hain Soyu☯
Koca Bir Yalan☯
Seçim☯
Ateş ile Barut☯
Son Akşam☯
2.Kısım Akreplerin Şifası◑
Gelecek&Geçmiş◑
Aşkı Dilemek◑
Jayce'in İzleri◑
Şifa◑
Ayashri'nin Boşluğu◑
Yalnızlığı Paylaşmak◑
Duygularla Yüzleşme◑
Kalpteki Yer◑
Kusursuzluk◑
Aşk,Adalet ve Ölüm◑
Vazgeç◑
Her Şeye Rağmen◑
Gül Kokusu◑
☯ ◑Sohbet, Detaylar, Tatlı Spoiler◑☯
Yasemin Çiçeği◑
Kutsal Hediye◑
Canavar◑
Kalmam Lazım◑
Zayıf Olmama◑
Bir Piç◑
Eve Dönüş◑
Ömür Boyu◑
Nasıl Ölmeliyim?◑
Yeni Bir Yaşam◑
Benim Zamanım◑
Tek Doğrum◑
Kıskançlık◑
Kanlı Yol◑
Karışmak◑
İlk Emir◑
Bilinmezliğe Yolculuk◑
Buzdan Kalp◑
Yalanlarla Dans Etmek◑
Acı Çektirmek◑
Hayata Tutunmak◑
Birleştiren Güç◑
Aptal İnat◑
Onu Seviyorum◑
Zehir Ustası◑
Beni Öldüremezsin◑
Dutarse Tacı◑
Gurur Kırmak◑
Ruh Eşi◑
Son Dans ◑
Kırık Çocukluk◑
Baskı ◑
Hayal Etmek◑
Aydınlığa Yürümek◑
Tehlikeli Kıskançlık ◑
Kemiren Kuşku◑
Basit Bir Sorun◑
Geleceği Görmek◑
Bir Mucize◑
Cezalandırmak◑
Erken◑
Sevdiceğim, Lütfen Ölme◑
Benim Ülkemsin◑
Boş Bakışlar◑
Kuzgun Öfkesi◑
3.Kısım:Şahinlerin Yükselişi♕
Kalplerin Kraliçesi♕
Ben Kralım♕
Hayaller İçin Savaşmak♕
2019 WATTY KAZANANI
İnce Hesaplar♕
Yosun Gözler♕
Nefes Almak♕
Avcı♕
Kaos Rüzgarı♕
Sınırları Yıkmak♕
Mum Alevi♕
Kalbimdeki Sancı♕
Yeşim Taşı♕
Sadece Benim♕
Güven Sorunu♕
♕Ufak Tefek Spoiler-Sohbetler-2♕
Karmaşık Düşünceler♕
Kol Düğmesi♕
Endarieh'in İzi♕
Kemiren Kuşku♕
Korkunun Merhameti♕
Zehrin Oyunu♕
Büyüyen Hayeller♕
Ben İyi Değilim♕
Kontrol Kaybı♕
Maskeli İnsanlar♕
Latafah'ın Öfkesi♕
Yaşamak İntikamdır♕
Kanlı Oyun♕
İçimdeki Fırtınalar♕
Zaman ve Değişim♕
Çocuklar Gibi♕
Kurt Kanı♕
Loya İçin♕
Zalimlerin Yolu♕
Keşke♕
O, Güçlü Bir Adam♕
Ateşler ve Küller♕
Sapkın Kraliçe♕
Hükümdar Öldürmek♕
Leydi Loya♕
Deli Kral♕
Savaşçı'nın Onuru♕
Tokat♕
Akreplerin Zehri♕
Gül ve Kılıç♕
Adalet Nerede?♕
Hüküm♕
Hissizlik♕
Asla Unutma!♕
4. Kısım:Kuzgunların Çığlığı♔
Buz ve Ateş♔
Kraliçe ve Anne♔
Küstah Prenses ♔
Sönmeyen Ateş♔
Zehirli Oyun♔
Karşı Çıkmak♔
Kar ve Kül♔
Vicdan Öldürmek♔
Papatya & Gül♔
Kraliçe Olmak♔
Doğru İnsan♔
Serçe♔
Serseri Kalp♔
Yaz Rüyası♔
Halk Kahramanı♔
Duyguların Büyüsü♔
İhanet Kıvılcımları♔
Ükhel'in İşareti♔
Kırmızı♔
Larastka'ya Sadakat♔
Sürgün mü, Hediye mi?♔
Leydi Prenses♔
Buz ve Ateşin Dengesi♔
Ufak Bir Sorun♔
Akıllı Planlar♔
Savaşın Rengi♔
Kendimle Olan Savaş♔
Kraliçe'nin Bedeli♔
Yolun Sonu&Sevilmek♔
Geri Döndüğümde♔
Yarım Kalmak♔
Adaletin Hükümdarı♔
Büyük Kral♔
Masal ve Gerçek♔
Ölüm Ağı♔
Hükümdar Katili♔
Beni Bırakmayacaksın♔
Kuzgun Kraliçe&Zehir Kralı (Final)♔
♔Kapaklar♔
Yeni Kurgu - Kadim Ruhlar -2021

İntikam Açlığı♔

298 40 71
By Elizabethstark1

BÖLÜMÜ OYLARSANIZ VE YORUMLARSANIZ SEVİNİRİM!

EĞER GÜNCELLEME BİLDİRİMİ GELMİYORSA KÜTÜPHANEDEN ÇIKARIP, BİR DAHA EKLEYİN VEYA BENİ TAKİP EDİN.

Bölüm Şarkısı: Methods of Madness · Secession Studios & Greg Dombrowski

Yayınlanma Tarihi 23.08.2020 (22:06)

İyi Okumalar!

Larastka Krallığı - Azinizar Bölge Sınırı - Kahrar

Ayashri

Divanın üstüne oturmuş, kalmıştım. Boşluğa bakıyordum. Bulunduğum yere çok yabancıydım. Bedenim burada olsa bile ben burada değildim. Acaba canı çok yanmış mıydı? Tek bir hamlede olursa acısız olurdu. Tek bir hamle canını asla acıtmazdı. Kılıçla yapıldı ise daha da acısız olurdu. Kör bir balta ve acemi bir asker çok can acıtırdı. Can çekişe çekişe ölürdü. Canı çok acırdı. Canı acımamalıydı. Canı acımadan ölmeliydi. Bu daha merhametli bir ölüm olurdu. 16 yaşındaki bir çocuk için merhamet gösterilmeliydi.

Merhamet. Acıma duygusu. Bir insanı insan yapan duygulardan birisiydi. Bu duyguyu kaybedersek ne olurduk? Canavar mı? Vahşi bir hayvan mı? Bunların bile merhameti olurdu. Fakat onun olmamıştı. Jayce'in merhameti olmamıştı. Oğluma acımasızca davranmıştı. Esir düştüğünü öğrenir öğrenmez onu öldürtmüştü. Cansız bedenini ise bir sandıkta göndermişti. Bu muamele bir haine yapılırdı. O, hain değildi. Masumdu. Merhamet hakketmişti. Benim ve Talayer'in kanını taşıdığı için bu son ona layık görülmüştü. Ben Jayce'in yerinde olsaydım bunu yapmazdım. Asla ama asla onun kanını taşıyan çocukları öldürmezdim.

Yabgun'umun yanımda duran zırhını okşadım. Bu ölüm belki de artık akıllıca hareket etmemem gerektiğini bana gösteriyordu. Oğlumun intikamı alınmalıydı. Merhamet ise gösterilmemeliydi. Masum veya suçlu ne fark ederdi? Fark edilmiş olsaydı şu an Yabgun yaşıyor olurdu, dizlerimde yatardı. Ölüm için masum veya suçlu önemsizdi. Çocuk veya yetişkin, bu da önemsizdi. Önemli olan şey kazanmaktı. Yoluma çıkan herkesi öldürürsem içimdeki yangını söndürürdüm, bunu biliyordum. Benim için önemli olan tek şey kazanmaktı. Bu savaşı kazanacaktık. Ne olursa olsun bu gerçekleşecekti. Canımın canının kanı bu toprağa dökülmüştü. Kazanmamız şart olmuştu. Çadırın içine Tamayr girmişti. Dalgalı koyu saçları dolaşmıştı. Koyu gözleri ise yorgundu. Kara haberden beri uyumamıştı, savunma hatlarında gezerek kafasını dağıtmıştı. İçi kan ağlıyordu ama güçlü durmak zorundaydı. Herkes yıkılırsa herkes dağılırsa bu savaşı kim yönetecekti, kim kazanacaktı? Jayce'in istediği şey buydu. Bizi acıyla dağıtmak istemişti. Barbarların yöntemi buydu. Başarılı olmasına izin veremezdik.

Tamayr dizlerimin dibine oturdu, ellerimi tutup öptü. Tamayr "Annem." dedi ve bana gülümsedi.

"Yabgun hala dönmedi mi?" diye mırıldandım. Aklımdan geçen cümle ile ağzımdan çıkan farklı olmuştu. Bir yanım bu zalim sonu kabullenmek istemiyordu. 

"O öldü, anne. Hala bunu kabullenemedin mi? İki gün önce bedeni geldi,  dün akşam ise onu Esla'ya gönderdik."  diye fısıldadı. Gözlerimi kapattım ve yaşlarım yanaklarımdan süzüldü.

"Biliyorum, biliyorum. Sadece bir yanım hep onun dönmesini bekleyecek. Kalbimde küçük bir yerde o hep yaşayacak." dedim ve derin bir nefes aldım. O sandığı görmeden önce hep yaşadığına inanmıştım. Ölümü ona yakıştıramamıştım.

"Kardeşim ölmüş olabilir fakat biz hayattayız. Onun intikamını alabiliriz. Onun kanını dökenlerden bunun hesabını sorabiliriz, anne. Savaşımız devam ediyor. Lütfen kendini bırakma. Yabgun bunu istemezdi. Onun için bu savaşı kazanmak zorundayız."

"Onun için bu savaşı kazanmak zorundayız ve intikam. Evet, intikamı alınacak. Artık hiçbir şeyin önemi kalmadı. Verilen sözlerin, hislerim hepsi önemsiz. Tek arzum intikam ve kazanmak."

Tamayr kaşlarını çatarak bana baktı. Neyden bahsettiğimi anlamamıştı."Anlamadım, ne sözünden bahsediyorsun?"

"Babana verdiğim bir söz vardı. Bunun bir önemi kalmadı. Aklım başında iken ne yaşadığımı gördüm. Bırakayım da delilik kazansın."

"Kazanacağız, anne. Söz veriyorum, kazanacağız. Larastka geri çekilecek. Kahrar bile bizim olacak."

Acı bir tebessüm yüzüme yerleşmişti. Kahrar'ın önemi benim için kalmamıştı. Yabgun'un kanı orada dökülmüştü. Orada acı çekmişti. Kahrar toprakları oğlumun kanıyla sulanmış iken o şehri alamazdım, yok etmeliydim. Jayce ile beraber Kahrar yok olmalıydı. "Kahrar'ın bir önemi kalmadı. Kardeşin orada öldü. Jayce'in ana kampı orası. Kahrar'ı yakıp kül etmemiz lazım."

"İçindeki insanlara ne olacak? Bu suç Kral Jayce'in, anne. O ve onu destekleyenlerin. Şehrin halkının değil. Onlar masum."

"Yabgun da masumdu. 16 yaşındaydı! Hayatta ne görebildi? Ne yaşayabildi, söyler misin? Masum veya suçlu, bunun bir önemi kalmadı. Masumların öldüğü bir savaşta Kahrar halkını umursamam. Yapılması gereken basit. Jayce ile beraber Kahrar yok olmalı. Böylece kardeşinin ruhu huzura erecektir."

"Önemi kalmadı, gerçekten önemi kalmadı." diye mırıldandı. Yanımda duran zırha bakıp düşüncelere dalmıştı. Yüzünde acılı bir ifade olmuştu. İri, kahverengi gözleri bana döndüğünde "O zaman Kahrar'ı ve Kral Jayce'i ortadan kaldıralım. Kahrar da cezalandırılmayı hakkediyor." dedi.

"Adaletsizliğe adaletimle karşılık vereceğim. Yaptıklarımdan da asla pişman olmayacağım. Madem ben bir oğul kaybettim, bunun bedelini ödeyecekler. Bırakalım da delilik kazansın."

"Hadi, akşam yemeği yiyelim. Askerlerimize varlığın moral olacaktır. Herkes üzgün, yas içinde. Sen ve babam bu orduyu toparlarsınız." dedi ve beni ayağa kaldırdı.

Kimseye gözükmeden kendi çadırıma geçmiştik. Burada ise Tamayr benim daha düzgün görünmemi sağlamıştı. Üstümdekileri değiştirtmişti. Çamurlu kıyafetlerimi değiştirmemi istemişti ve onu çadırdan çıkartarak değiştirmiştim. Ardından saçlarımı güzelce taramıştı. Narin narin okşuyordu. Örmeyi başarmıştı. Aynada kendime bakınca biraz olsun Kraliçe Dara'ya benzemiştim. Gerçek halim ise gözlerimde saklıydı. Şişmişti. Uykusuzluğum belli oluyordu. Yıkılmıştım. Keşke yasımı tutmama izin verselerdi. En çok ihtiyacım olan şey buydu. Bir evlat kaybetmiştim ve bunun acısını bile yaşamama izin vermiyorlardı. Bağlı olduğum zincirler yüzündendi. Bu zincirleri parçalayacaktım.

Çadırın içine Talayer gelmişti. Ona baktığım zaman gözüme küçülmüş gibi geliyordu. Dağ gibi adam ölüm haberinden sonra küçülmüştü. Her şeyi taşır dediğim omuzları bu acıyı taşıyamamış, onu ezmişti. Bakışları bile değişmişti. Eskisi gibi değildi. Bir parça hüzün ve acı oturmuştu. Artık oradan gitmeyecekti. Ayağa kalktım ve ona sarıldım. Bu zor zamanları birbirimize destek olarak atlatabilirdik. Başka bir yolu yoktu. Biz bu zamana kadar tekrar tekrar ayakta kalmanın, yaşamanın yolunu bulmuştuk. Tekrar bulacaktık, tekrar beraber ilerleyecektik. 

Talayer'e bakarak "Savaş devam ediyor, kendimizi toparlamamız lazım." dedim.

Talayer "Biliyorum, biliyorum. Devam etmemiz lazım." dedi ve derin bir nefes aldı. Bir şey diyemiyordu. Bu olay, Talayer'i içine daha çok kapamıştı. İçinde birçok şey yaşanıyordu ama dışarıya vuramıyordu."Savaş devam ediyor. Larastka'nın bu yıldırma politkasına boyun eğersek kaybederiz."

"Hadi, yemeğimizi yiyelim. Askerlerimiz bizi bekler." diye fısıldadım.

Üçümüz çadırdan çıktık. Yemek alanında birçok insan vardı. Bizi gördükleri zaman yüzlerinde saygı ifadesi oluşmuştu. Bize ayrılan masaya geçmiştik. Önümüze konan kaplarda bir tas çorba ve etli yahni vardı. Yanına ise üzüm hoşafı verilmişti. Canım hiç istemiyordu. Tamayr'ın bakışları ile yemek zorunda kalmıştım. En azından çorbayı bitirebilmiştim. Açlığımın farkında bile değildim. Benim açlığım farklı yöndeydi. Acım, öfkem intikama açtı. Bu açlığı bastırmanın yolunu bulmuştum. Jayce'i ve ona ait olan her şeyi kül etmekti. Bu düşünce beynim dolanırken kendimi suçlu hissetmiyordum. Masumiyet denilen kelime gözümde önemini yitirmişti, yanmıştı.

Karran öksürünce ona baktım. Tamayr gibi o da orduyu ayakta tutuyordu. Bana bakarak "Ayashri, son iki gündür savunmadayız ama bir şeyler yapmamızın zamanı geldi. Bu böyle gidemez." dedi.

"Ne yapmayı öneriyorsun?" dedim.

"Bir an evvel kralın ve kraliçenin toparlanmasını öneriyorum. Evet, acınıza saygım var ama şu an bu savaştan koparsanız kaybederiz. Yaşayan herkes kaybeder. Üç evladınızın da aynı akıbete uğramaması için savaşın. Jayce'in de onlara biçtiği kader, Yabgun'un kaderinden farklı değil."

Talayer "Larastka'nın istediği şey bu. Bunun için Yabgun'a bir parça bile olsa merhamet göstermediler. Acımadılar. Yas tutulmasına izin vermiyorlar."

"Vermeyecekler! Onlar vicdansız, Talayer. Merhametin kırıntısı bile onlarda yok. Bunu gördük, yaşadık. Ölüye bile saygısı yok onların. Sen onların oğullarını tabutla gönderdin ama onlar bir ok sandığı içinde gönderdiler. Aradaki fark açık. Onlar barbar!"

"Merhametsizliğe karşılığımız merhametsizlik olacak, Karran. İnsanlar benim yaptıklarımı sorgularken suçlamaları gereken kişi ben olmayacağım, Ce-Jayce Dutarse olacak. Onun bana gösterdiği zalimliği ben de ona göstereceğim, onun insanlarına göstereceğim. Artık yas tutamam, yasımı ertelemem lazım. Oğlumun kanı döküldü ise benim bu savaşı kazanmam şart." dedim.

Talayer elimin üstüne elini koymuştu. Talayer "Dara haklı. Merhametsizce karşılık vermemiz lazım. Savaş yeniden başlıyor, bu sefer kuralsız olacağız. Yeterince oyunu kurallarına göre oynadık. Savunmadan taarruza geçeceğiz."

Kahrar planımı bu yemek masasında diyip dememek arasında kalmıştım. Tamayr bana bakıyordu."Aklımda bir çözüm var. Fakat ilk önce başka bir şey sormam lazım. Jayce savaş meydanına iniyor mu yoksa son iki-üç gündür Kahrar'da mı?" dedim.

Karran "Gelen bilgiler doğrultusunda Kral kendisini Kahrar'a konumlandırmış durumda. Şehre oldukça yakınız."

İstemsizce güldüm. Gülümseyerek "Bu duyduğum en güzel haberdi, Karran. Jayce'in oradan çıkışı olmayacak." dedim.

"Ne planlıyorsun?"

Talayer "Ben de merak ettim. Beni düşündürdün."

"Bu masada konuşulacak bir şey değil. Fakat yarın uzun bir gün olacak. Birkaç güne bu savaş bitecek. Gerçekten son bulacak. Ne Jayce kalacak geriye ne de Larastka. Kül olacaklar." dedim.

"Larastka halkını cezalandırmak akıllıca bir şey mi?" dedi. Tüm ciddiyeti ile sormuştu.Onu ikna edebilirdim. Bana karşı direneceğini düşünmüyordum.

Tamayr "Baba yeterince kendimizi tuttuk. Bırakalım da deliliğimiz konuşulsun. Onlar kardeşimizi katlettiler, masumiyet nedir umursamıyorlar. Onlara ders vermenin zamanı geldi."

Karran ve Talayer birbirine bakmıştı. Karrran "Bunu savaş konseyinde konuşmamız gerekecek." dedi ve sustu. Tüm yemek boyunca Esla'dan gelen haberleri aktarmıştı. Şükürler olsun ki orası sakindi.

Yemekten sonra Talayer'in emriyle esir alınan Larastka askerleri kamp meydanına getirilmişti. Hepsi sefil haldeydi. Elleri ve ayakları bağlıydı, kaçamazlardı. Birbirilerine bakıyorlardı. Ara ara korkuyla bize baktıkları oluyordu.Kimileri gençti, kimileri yaşlıydı. Kimileri gerçekten Larastkalı idi. Kimileri ise sömürgeydi. Sömürge vatandaşı olanlar hemen fark ediliyordu. Daha özensiz giyimleri vardı. Savaşta bile bu insanları ayırıyordu. Zavallılar! Savaşta bile ayrımcılığa maruz kalıyorlardı. Köle muamelesi görüyorlardı. Onlar Larastka'ya ait değillerdi. Larastka onlardan faydalanamazdı. Kendi ülkeleri için savaşmaları gerekirdi.

Talayer ön sıradaki herkesin yüzüne tek tek baktıktan sonra yanıma geldi. Onun bakışları daha sertti. Kaşları çatık, nefretle karşısındaki gruba bakıyordu. Aklından ne geçiyordu? Yabgun yaşında olanlar için ne hissediyordu? Bunu öğrenmek istiyordum, ona sormak istiyordum ama o çok ulaşılmaz geliyordu. Onun öfkesi derinden geliyordu. Benim gibi değildi. Ben öfkemle hareket ettiğimde sağa sola saldırır, parçalardım. Fakat Talayer öfkesini ustaca saklardı. Bu da ne yapacağını belirsiz kılardı. Onun bu huyu tehlikeliydi. Yıllar sonra bile intikam almasına neden olurdu.

"İçlerinde sömürge  vatandaşı olanlar da var. Yabgun ile yaşıtlar da." dedim.

Talayer "Fakat Larastka için savaştılar. Onlar için merhamet göstermeyeceğiz, Ayashri. Sakın aklından bunu geçirme."  dedi. Sonra öfkeyle esirlere baktı."Ne olursa olsunlar, Larastka'nın yanında oldular. O ülke adına savaştılar. Onlara acımayacağız. Onlar Larastka'ya aitler. Larastkalılar gibi onlar da ölmeye mahkum."

Esirlere tekrardan baktım. Talayer'in bu dedikleri onu haklı kılıyordu. Larastka için savaşmışlardı. Larastka için canlarını tehlikeye atmışlardı."Onlar Larastka'ya ait oldular. Bu askerler gibi birçok sömürgeli var. İçlerinden birisi bile durdurabilirdi. Esir düşenlere yardım edebilirlerdi. Çok saf düşünüyorum."

"Onlar bize acımadı ise biz de onlara acımayacağız. Adag ve Rohit. Bu askerleri tek tek idam edin. Sonra da cesetlerini yakın ama kellelerini Larastka kampına atın. Sonlarının yakın olduğunu anlasınlar." dedi.

Askerler korku doluydu. Merhamet, merhamet diye bağrışıyorlardı. Merhamete yer yoktu.Acımayacaktım. Acırsam acınacak hale düşerdim. Korkusuzca bu askerlerin ölümüne bakmalıydım. Ölüm nedenleri belliydi. Jayce yüzündendi. Onun acımasızlığı yüzünden ölüyorlardı. Biz acımasız değildik, o acımasızdı. Biz zalim değildik, o zalimdi. İnsanlar bizi suçlayamazdı. Bu hale gelme nedenimiz Jayce idi. Evladımın katili olarak bu savaşı bambaşka bir yere getirmişti. Kimse bizi suçlayamazdı. Bunu görmek Kahrar için planladığım sonu gerçekleştirme gücü veriyordu. Şehir yanarken bu şekilde olacaktım. İnsanların çığlıklarını umursamayacak, yanan ateşi izleyecektim. Ordumla şehre girecek ve katledecektim. Jayce ile beraber o şehir de yok olacaktı. Oğlumun kanı asla boşa dökülmeyecekti.

İdam edilen askerlerden sonra Talayer ile çadırımıza dönmüştük. Talayer üstündeki hafif zırhı çıkarmıştı. Divana uzanmıştı. Ben de aynı şekilde üstümdekilerden kurtulmuştum, saçımı açmış ve Talayer'in yanına yatmıştım. Başımı onun göğsüne koydum. O ise saçlarımla oynamaya başlamıştı. Hiçbir şey olmamış gibiydi. Şu an çadırda değildik, kendi evimizdeydik. Bunu hissediyordum.

Talayer "Ne planlıyorsun, Dara? Güzel kafandan neler geçiyor?" dedi ve saçımın bir buklesini parmağına doladı.

"Kahrar'ı Jayce ile yakmak istiyorum. Oğlumun kanının döküldüğü yerleri ateşe vermek istiyorum. Taştan evler yıkılsın, insanlar kemik olsun. Bunun sebebini ise Jayce'den bilsinler. Ben yeterince merhametli davrandım ama o acımadı. Şimdi şehirleri yıkılırken kimi suçlayacaklarını bilsinler." dedim.

"Gerçekten mi? Bu seni deli gösterir." diye mırıldandı.

"Deli göstersin, zalim göstersin, acımasız göstersin. Hiçbiri umurumda değil. Benim orada evladım öldü. Canımdan bir parça kopup gitti. Bundan sonra insanların ne dediği umurumda mı? İçimdeki intikam açlığını bu şekilde bastırabilirim. Jayce ve Kahrar yok olmalı."

"Seni durduracak gücü kendimde bulamıyorum. Bu son yaşananlar ağır geliyor. Taşıyamıyorum. Boğazımda birçok cümle batıyor, kalbim ise bu ölüm karşısında ezilmiş durumda. Ne yaparsan yap. Larastka bizim evladımızı umursamamış iken biz bir şehrin halkını mı umursayacağız? Dediğin gibi bunun sebebi kralları Jayce. Verdiğimiz karşılık Jayce'in bize verdiği karşılık. O, her daim hükümdarın suçunu halkına ödetirdi. Şimdi de aynısı olacak."

"Gökten kül yağacak, toprak kömürleşecek. İnsanlar kemik olacak. Bunu kimse unutamayacak. Tanrıça Yasher şahidim olsun bunun bedelini ödemekten de asla kaçmam."

"Bedelini beraber öderiz, sevgilim. Her şeyde beraberdik, hatırla. En korkunç anlarda omuz omuza savaştık."

"Beni durdurursun sanıyordum ama karışmıyorsun. Bu en doğrusu gerçekten. Bırakalım da olanlar olsun. Bunu yapmak zorundayım. Oğlumuzun huzuru için."

"İstediğini yapmakta özgürsün. Benim gücüm kalmadı."

Başımı kaldırdım. Talayer'in gözlerine bakıyordum."Benim hala gücüm var. Kalbimde yanan bir ateş var. Jayce Yabgun'u öldürerek merhametimi de öldürdü. Kahrar yanarken insanları merhamet diye bağıracak. Jayce bu çığlıklarla sağır olacak. Ateşler onu öldürecek. O, ölmeyi hakketti."

"Loya'yı düşünmüyor musun?"

"Neden onu düşüneyim? Jayce'in yaptıklarına bir şey yapabilecek mi? Sanmıyorum. Kocasına birkaç gün kızar sonra onunla yönetmeye devam eder. Kendi oğluna yas tutar. Fakat benim oğlumu asla düşünmez. O yüzden Loya umurumda değil. Jayce'e olan aşkıyla mutlu olsun, karşıma çıkmasın." 

"Loya belki dururdu, Yabgun'un öldürülmesine izin vereceğini düşünmüyorum. Fakat Kahrar yanarsa ve Jayce ölürse bizi suçlayacaktır. Kendi kocasının hatasını görmeyecektir. Sonuçta o da bir Larastkalı."

"Keşke imkanım olsa ve tüm Larastka'yı yok edebilsem. Bunu yaparsam tüm kıta huzur bulur, herkes mutlu olur."

Alaycı bir şekilde "Tüm Dutarse soyunu ortadan kaldırsak yeterli." dedi. Güldüm. Bu keyifsiz halimde bile beni güldürebiliyordu.

"Bu daha iyi bir çözüm. Dutarse kanı taşıyan, onlarla bağı olan herkes ortadan kalkmalı. Yeni düzen için eski düzeni savunanlar gitmeli."

"Gidecekler, Ayashri'm. Göreceksin, yeni düzen gelecek ve biz bunu yapacağız." dedi. Bir şey diyemedim. Çünkü uyku bastırmıştı, uyuyakalmıştım.

Sabah ise erken uyanmıştım. Gün doğmadan ayaktaydım. Kahvaltıyı çadıra istemiştim. Bir tepside peynir, zeytin, ekmek getirilmişti. Yanına fazla bir şey gerek yoktu zaten. Savaş koşullarındaydık. Talayer de uyanınca beraber kahvaltımızı yapmıştık. İkimizde hazır olunca da savaş konseyini toplamıştık. Tekrardan saldırı gücünü bulmanın zamanıydı.Savunma halinden çıkmamız lazımdı. Bu yüzden düzgün bir plan oluşturmuştuk. Sönmeyen ateşin gücünden de faydalanacaktık. En çokta Kahrar için faydalanacaktık. Kahrar planıma karşı çıkan birçok kişi olmuştu. Fakat hepsini susturmayı bilmiştim. Tamayr ve ben bu konuda kararlı iken kimse karşımızda duramazdı. Talayer ise sadece savaşa odaklanmak istiyordu. Konsey bu yüzden bana karşı susmuştu. Ben ne yapmak istediğimi biliyordum.

Bütün gün bu planın gerçekleşmesi çabalamıştık. Tamayr ve benim askerlerim Kahrar'ın sınırlarına ilerleyecekti. Sönmeyen ateşin büyük kısmı bizimle olacaktı. Mancınıkla devasa ateş topları atacaktık. Okçu birliklerimiz de bu ateşi destekleyecekti. Ana ordumuz Larastka ordusunu sönmeyen ateşle darmadağın ettiği zaman Kahrar'ı yok etme planımız başlayacaktı. Sorunsuz ilerleyecekti her şey. Buna inanıyordum. Jayce ölecekti. Yanan şehirle yok olacaktı. Merhamet göstermeyecektim. İlk önce yanan şehri izleyecekti. İnsanların merhamet dilemesini görecekti, Larastka'nın onları kurtaramadığına şahit olacaktı. Ölmeden önce göreceği son manzara bu olacaktı. İnsanların çığlıkları! Merhametin ne olduğunu ona öğretecektim.

Atımın üstünde şehrin duvarlarına bakıyordum. Buraya gelebilmiştik. Her şey hazırdı, her şey tek bir kelimeyi bekliyordu. Larastka ordusunun dağıldığının haberi geldiği an şehre saldıracaktım. Tamayr yanıma siyah atıyla gelmişti. Heyecanla "Anne, dağıldılar. Ateş çemberinin içinde Larastka ordusu yanıyor. Ordu patlamış halde. Bizim askerler Kahrar'a doğru dağılan askerleri kovalıyor. Artık emri verebilirsin." dedi. Gözlerinde derin bir ateş vardı. Ona gülümsedim.

Karşımdaki şehir surlarına baktım. Bu zamana kadar başıma gelenleri düşündüm. Hepsi Larastka yüzündendi. Öz babam Abshek'in hain ilan edilmesi, öldürülmesi Larastka yüzündendi. Dranil'in zalim hükümdarlığı Larastka yüzündendi. Beni kızı gibi büyüten Thaman'ın ölümü de Larastka yüzündendi. Jayce idi hatta. Jayce Larastka adına beni aşağılamıştı, diz çöktürmüştü. Halkımı sömürmüştü. En ağır darbesi ise oğlumu öldürmesi olmuştu. Larastka ve Jayce bunu yapmıştı. Bedelini ödemenin zamanı gelmişti. Kül olacaktı. Larastka yanacaktı. Jayce ölecekti. Ben pişmanlık duymayacaktım. Bir zamanlar sevmiş olduğum bu adamı öldürdüğüm için kendimi suçlamayacaktım. O benim her şeyimi almıştı, mahvetmişti. Onu en başta affettiğimi düşünmüştüm ama koca bir yanılgıydı. Ben ömrüm boyunca onu affetmemiştim. Şu an bunu anlıyordum.

Hırsla "Ateş!" dedim. Mancınıkta yakılan büyük toplar şehre fırlatılmıştı.

Büyük alev toplarının kimileri şehre düşmüştü, kimileri ise duvarlara isabet etmişti. Mancınıklar hazırlanırken okçular alevli oklarını atıyorlardı. Koçbaşları ise şehrin kapılarına ilerliyordu. Biraz bekleyecektik. Şehre girdiğimiz zaman yıkım gelecekti. Larastkalı askerler öldürülecek, şehir yanacaktı. Kahrar şehrinin halkını umursamıyordum. Bu felaketin sebebi ben değildim, onların krallarıydı. Suçlanacak bir kişi varsa o da Jayce idi. Beni bu hale o getirmişti. Yabgun'u öldürmeseydi bunlar yaşanmayacaktı. Masum bir çocuğun kanını dökmüştü ve karşılığını alacaktı. Jayce ve Larastka bedelini ödeyecekti. Bir kana karşılık binlerce kan dökecektim. Larastka'yı destekleyen herkes yok olacaktı.

Şehrin duvarları yıkılınca ordumu harekete geçirmiştim. Yapacakları şey şehri yakmaktı ve Jayce'in kaldığı yeri kuşatmak. Talan olmayacaktı, insanlara zarar vermeyeceklerdi. Ellerindeki barutları sağa sola saçacaklardı. Ayrıca Kahrar'a doğru gelen Larastka askerlerini de görmüştüm. Onlarla Tamayr ilgilenmek istemişti. Önlerinde ve arkalarında Azinizar askerleri olunca kaçışları zor olacaktı. Tamayr'a bakarak "Gelen Larastka askerlerini yakın! Kahrar'a girmelerine izin vermeyin. Şehir yanacak, Kral'ı kimse kurtaramayacak. Onu ve Larastka'yı destekleyen herkes kül olacak." dedim.

Tamayr "Emrini yerine getireceğim, anne. Sen nereye gideceksin?" dedi ve dumanlar yükselen şehre baktım. Ateşin rengi değişse bile dumanların rengi aynıydı.

"Kral Jayce'i göreceğim. Onunla hesaplaşmam gereken bir konu var. O da beni bekliyordur."

"Bu çok tehlikeli. Burada kal. Şehre girersen alevlerin içinde kalırsın. Olmaz!"

Veran "Prens ben anneni korurum." dedi ve ona baktım. Sadık askerim benimleydi. Beni ölümüne korurdu, bundan asla şüpheetmiyordum."Zaten bize kimse orada dokunamaz."

"Veran yanımda iken bana bir şey olmaz. Tamayr bana karşı gelme Yanan şehre girmeme baban bile karışmadı, sen de karışmayacaksın." dedim.

Tamayr "Babam yoruldu, Yabgun'un ölümü onu yıktı. Aklı başında olsaydı şu anki bu çılgınlığımıza da izin vereceğini düşünmüyorum. Lütfen, gitme."

Sertçe "Kraliçen olarak sana emrediyorum, sen buraya koşan Larastkalı askerleri karşılayacaksın. Ben ise Kral Jayce ile görüşeceğim." dedim. Tamayr gerilmişti. Yanan şehre baktı sonra başını eğdi. Şu an yine karşı gelirse onu tutuklatacağımı biliyordu.

Veran "Kraliçe olan annene karşı gelme, Tamayr."

"Yabgun'un intikamını bizzat ellerimle almalıyım, oğlum. Jayce'in sonunu getirmeliyim. Başını kesip sandıkla Kantre'ye göndermeliyim. Bunu yapmam lazım. Bu benim kalbimdeki yangını söndürür."

Tamayr "Kraliçemin emrine karşı gelmeyeceğim. Sadece kendine dikkat et, anne. Bu karmaşa da kaybolmanı istemiyorum. Sana da bir şey olursa ailemiz dağılır."

"Ben yaşayacağım. Bugün ölmeyeceğim. Veran, hadi gidelim. Kral ile randevum var." dedim ve atımı harekete geçirdim.

Şehrin yıkılmış duvarından içeri girmiştik. Kahrar tam bir kaos alanıydı. Alevler yükseliyor, insanlar çığlık çığlığa kaçmaya çalışıyordu. Hala üstlerine ateş yağıyordu, Azinizar askerleri her yeri yakmaya çabalıyordu. Şehir yıkılacaktı. Kahrar, haritadan silinmiş şehir olarak tarihe geçecekti. Kaçan insanların bana bakışı ise korku doluydu. Beni sevmelerini zaten beklemiyordum. Burayı alsaydık da sevmeyeceklerdi. Larastka'ya bağlılardı. Hep o ülkeyi seveceklerdi, hep o kralı arzulayacaklardı. Yabgun öldürülürken de Kral'a karşı gelmemişlerdi. Şimdi bedelini ödüyorlardı. Masum değillerdi. Larastka'nın yanında olan kimse masum değildi. Masumiyetin önemi yitirilmişti.

Merhamet diye bağıran bir kadını gördüm. Atımı durdurdum ve ona baktım. Üstü başı dağılmıştı. Alnı kanıyordu, yüzü toprak içindeydi. Merhametin anlamını oğlum öldüğünden beri unutmuştum. Bunu bilmiyordu."Merhamet hakkedilene gösterilir. İnsan olan bilir. Larastka ve içindekiler insan değil." dedim.

Kadın "Bizim bir suçumuz yok. Merhamet göster. Şehri yakıp yıkman sana ne verecek?"

"Acımı bastıracak, içimdeki yangın sönecek. Sadece Kahrar değil, tüm Larastka yok olmayı hakkediyor. Sen ve senin gibiler hükümdarınızı her daim desteklediniz. O ne yaptı? Merhamet göstermedi. Şimdi bana merhametten bahsetme."

Kadın dizlerinin üstüne çöktü. Bana bakarak "Sen delinin tekisin. Tek bir kişinin suçunu binlerce insana ödetiyorsun." dedi.

"Delirdim, doğru ama beni bu hale getirenler suçlanmalı. Veran, bu kadını öldür. Çok fazla konuştu. Daha fazla dinlemek istemiyorum." dedim.

Veran emrimi yerine  getirdikten sonra şehirde ilerlemeye devam ettik. Bir gezintiye çıkmış gibiydim. Jayce'i bulmak için acelem yoktu. Nasıl olsa ordusu şehre giremiyordu. Şehir yıkılırken korkuyla izlemesi benim için zevkti. Her an geleceğimi düşünmesini bilmek beni daha da hırslandırıyordu. Bugünü tarih Larastka'nın ağır mağlubiyeti olarak yazacaktı. Azinizar savaşı kazanmıştı. Hatta onu zincirlere boğan efendisini öldürmüştü. Bir kölenin bunu yapabilmesi ne büyük bir onurdu! Bizim gibi köle olan diğer halklara örnek olacaktı. Jayce'i öldürerek bu zaferi taçlandıracaktım. Ordumun karşısına onun kafasıyla çıkmak istiyordum. Kantre'ye de sandık içinde gidecekti. Benim oğluma nasıl bir muamele yaptı ise daha beterini yaşayacaktı. Onursuz bir adam için bu son çok uygundu.

Jayce'in kaldığı köşke gelmiştik. Larastka askerleri ben gelmeden önce öldürülmüştü. Benden önce giden birlik emrimi yerine getirmişti. Köşk harap haldeydi. Camlar parçalanmıştı, duvarlar yıkılıyordu. Alevler bahçede, evde vardı. Kral'ın buradan çıkmadığı söylenmişti. Atımdan indim.

"Jayce, çık dışarı! Ölümün geldi." diye bağırdım.

Harabe köşkün içinden Jayce çıkmıştı. Öksürerek karşımda duruyordu. Zırhı üzerindeydi. Arkasında bir asker vardı. Beni ilk gördüğünde şaşkınca bana baktı. Gözlerini açıp baktığında gerçek olduğumu anlamıştı. Jayce "Ayashri!" diye fısıldadı.

"Ne oldu? Beni beklemiyor muydun? Bak, karşındayım. Şimdi diz çökmenin sırası sana geldi. Bedel ödemenin zamanı geldi."

"Savaşı kazansan bile durmayacaksın. Çıldırmışsın! Gözlerinde nefret görüyorum."

"Acaba neden? Oğlumu öldürdün! Canımın canını bir sandığa koyup, bana gönderdin. Söylesene, hangi insan düşmanına böyle bir aşağılanmayı layık görür?"

"Biz bir savaştayız. Kayıplarımız olacak. Bunun farkında olmanı beklerdim. Bu olgunluğa sahip olmalıydın."

"Senin sorunun benimle! Oğlumla değildi. Sırf benim kanımı taşıdığı için onu vahşice katlettin. Esir düşenlerden sadece onun cesedini sandığa koyup gönderdin."

Soğukça bana bakıyordu. Bana doğru birkaç adım atmıştı."Savaştayız ve savaşta her şey olur. Sizin zayıf noktanız değer verdiğiniz insanlar. En büyük ahmaklığı da burada yaptınız. Sevdiklerinizi yanınızda taşıdınız. Sonra kaybedince suçlu olan ben oluyorum. Kendinde de hatayı ara."

"Benim hatam seni de kendim gibi merhametli sanmamdı. Başka bir şey değil."

"Merhametli mi? Koskoca bir şehri yaktın! Yanan şehirde insanların ölmesini umursamadın. İnsanlar ölmek istemiyorum diye ağlarken senin tek düşündüğün ben oldum."

"Merhamet hakkedene gösterilir.  Bu şehir, diğer şehirler, tüm Larastka benim merhametimi hakketmiyorlar. Seni destekleyen herkes merhamete layık değil. Canavarla olan canavar gibidir."

"Yaptığımı savunmuyorum, bir anneyi evladından ayırdım ama bu bir savaş. Savaştayız, kazanmak için her şey yapılır."

"Evet, kazanmak için onurundan vazgeçersin. Bunun bedeli ise ağır oldu. Sen onurundan vazgeçtin, kaybettin. Ordun dağıldı, şehrin yanıyor ve sen çaresizlikle izliyorsun."

Jayce acı dolu bir gülümseme ile bana baktı."Evet, Yabgun'u öldürtmem bana savaşı kaybetmeme neden oldu. Geleceği görememek insanların en büyük eksiği."

"Şimdi de öleceksin. Senin bana uygun gördüğün şeyi ben yapmayacağım. Hayvan gibi bir kafese koyup şehir şehir gezdirmek bir barbara yakışırdı. Ben seni öldüreceğim, Yabgun'a yaptığın gibi ailene cesedini sandıkla yollayacağım."

Alaycı bir şekilde "Loya'ya da mı acımanı yitirdin? Kızlarıma kendini bu şekilde mi tanıtacaksın?" dedi.

"Loya umurumda bile değil. Benim ne hissettiğimi anlar mı? İçim yanıyor, sana baktıkça aklıma gönderdiğin sandık geliyor. Oğlumun başsız bedeni gözlerimin önünde canlanıyor!" diye bağırdım. Kılıcımı çıkardım, ona doğru tuttum."Ölmeyi hakkediyorsun. Seni seven insanlar keşke seni sevmeseydi. Keşke hayatlarına almasalardı. Böyle bir adam nasıl sevilir ki?"

"Sana inanamıyorum. Ben seni öldüremez iken sen beni öldürmek istiyorsun. Her şeye rağmen bunu yapabileceğine mi inanıyorsun? Kuzgun Çığlığı duyuldu ama her şey toparlanabilir. Beni öldürerek eline hiçbir şey geçmez."

"Seni öldürürsem birçok kişinin intikamını alırım. Bu da bana yeter. Benden korktuğun için beni yumuşatmaya çalışma. Keşke hayatıma girmeseydin, Jayce. Keşke seni tanımasaydım, keşke seni sevmeseydim. Hayatıma felaket getirdin. Senden ömrümün sonuna kadar nefret edeceğim."

"Artık çok geç!" dedi ve kendi kılıcını çıkardı.

Ona ilk saldıran ben oldum. Tüm öfkemle saldırıyordum. Gücümü kullanıyordum. Ölsün istiyordum. Ölüp bedeni önümde serilsindi. Ondan nefret ediyordum. Larastka'dan nefret ediyordum. Şimdi fırsatım vardı. Larastka'nın beden bulmuş hali olan bu adamı öldürürsem Larastka'yı da öldürmüş olacaktım. Geçmiş umurumda değildi. Bana hissettirdiği o güzel hisler solup gitmişti, hiçbir şey kalmamıştı. Nefretim fazlaydı. Nefretin acı tadını hissediyordum. O beni öldürmeye cesaret edemezdi ama ben ederdim. Kimse, hiçbir şey beni durduramazdı. Jayce, benim canımı acıttı ise bedelini ödemek zorundaydı.

En sonunda Jayce kılıcını düşürmüş, dizlerinin üstüne çökmüştü. Nefes nefese iken mavi gözleri benim üstümdeydi. "Öldür beni, Ayashri! Bak, dizlerimin üstüne çöktüm." diye fısıldadı ve yaşlarım yanaklarımdan süzüldü. Her şey gözümün önüne gelmişti. Onu ilk gördüğüm anda bu adamın ömrümde yerinin farklı olacağını hissetmiştim. Zamanla ona aşık olmuştum. Beni ona çeken şey neydi? Hatırlamıyordum. Önemi yoktu. Yıkıntılardaki konuşmalarımızla farklı olduğumuzu anlamıştım. Ben bir hainin kızı iken o Larastka Prensi idi. Onlardan farklı olduğunu iddia eden ama onlardan asla farklı olmayan. Bunu en başında anlasaydım  hayatımın en kritik geçen yıllarında onu asla hayatıma sokmazdım. Verdiği acı ayrıldığımız andan beri vardı. Zamanla büyümüştü ve bugün en fazla olduğu yere getirmişti. Beni delirtmişti, beni ben olmaktan çıkarmıştı. Hayata dair gülüşlerimi soldurmuştu. Geriye koca bir delilik bırakmıştı.

Kılıcımı tam indirecek iken koluma saplanan ok yüzünden kılıcımı yere düşürdüm. Kendim de dizlerimin üstüne acıyla çökmüştüm. Arkama baktığım zaman bir birlikle gelen Vadim vardı. Elinde yayıyla bana nefretle bakıyordu. Kılıcını çıkarmış, üstüme doğru geliyordu. Veran beni korumak için yanımda kılıcını çıkarmış, duruyordu. Vadim ise kralının yanına koşmuştu, onu ayağa kaldırmıştı. Vadim "Jayce, geri çekilmek zorundayız." diye fısıldadı. Ardından bana kaşları çatık bakmıştı.

Jayce "Kantre'ye gidiyoruz! Savaşı kaybettik, Vadim. Daha fazla sürdüremeyiz." 

"Jayce!"

"Hemen geri çekiliyoruz!" diye bağırdı.

"Bu kadını öldürelim o zaman. Her şeyin sorumlusu bu kadın. Şehri yaktı, insanlar öldü veya kaçtılar."

Veran "Kraliçeye dokunursan Kral'ın ölür. Şuradaki ateş çukuruna ikimizi birden atarım. Sen ise şaşkın şaşkın izlersin."

Jayce "Hayır, o kadına dokunma. Gidelim, hemen gidelim."

Vadim "Emrini yerine getireceğiz o zaman. Ordu adına ne kaldı ise Kantre'ye döneceğiz." dedi. Ardından bana bakarak "Bugünde ölümden kaçtın ama yakın zamanda kaçamayacaksın. Yaktığın bu şehrin bedelini ödeyeceksin, Gümüş Dansçı! Kazandığın zaferin tadını çıkaramayacaksın." dedi.

Jayce ve Vadim Larastka askerleri ile giderken kendi askerlerim onların peşine düşüp düşmememk için emrimi sorduklarında hayır dedim. Bugün yeterdi. Zafer kazanmıştım. Savaşı kazanarak bağımsızlığı sağlamıştım. Tüm bu yaşananlara değmek zorundaydı. En büyük hayalim gerçek olmuştu. Azinizar'a bağımsızlığı sağlamıştım ama bedeli çok ağır olmuştu. Bir evlat kaybetmiştim. Bu bedeli ödemek çok ağırdı ve asla ödemek istediğim türdendi. Yavaşça ayağa kalktım. Çevremdeki askerlere gülümsedi. Onlar ise saygıyla bana bakıyordu. Azinizar Krallığı bağımsız olmuştu. Devrim Kraliçesi yeni bir devrim yaratmıştı. Bu yaratırken delirmişti. Bir daha eskisi gibi olmayacaktı.

Onlara gülümsedim. Kolumdaki oku sertçe çıkardıktan sonra atıma bindim. Canım acıyordu ama bir okla gezemezdim. Şehrin dışındaki ordumla buluşmam lazımdı. Yavaşça ilerliyordum. Kahrar'ın son haline bakmak istiyordum. Yükselen dumanlar, alevler her yerdeydi. Kaçan insanlar görmüyordum. Onun yerine yerlerde yatan kömürleşmiş bedenler vardı. Kimileri de çöken binaların altında kalarak can vermişti. Canlı olan tek bir şey yoktu. Rüzgar külleri savuruyordu. Kahrar bundan sonra zor toplanırdı veya hiç toparlanamazdı. Harabe bir şehir olarak kalırdı. Böyle kalmayı hakkediyordu. Kral Jayce'in bana diz çöktüğü şehir olarak anılacaktı. Diz çökmüştü ve öldür demişti. Biraz erken davransaydım bunu başarırdım. Demek ki Arynad onu yaşatmak istediği için beni durdurmuştu, Vadim gelmişti. Hala onun hikayesi bitmemiş miydi? Daha ne yaşayacaktı? En önemlisi bir daha karşıma çıkacak mıydı? 

Karşıma çıkabilirdi. Barış için şartlar görüşülecekti, karşılıklı olarak anlaşma sağlanacaktı. Belki korkakça davranırdı, çocuklarından birisini gönderirdi. Belki de sarayından birisi karşımızda olurdu. Bilemiyordum, önemli olan bağımsızlığı kazanmış olmamızdı. Hayalimizin gerçekleşmesiydi. Geri kalan diplomatik bir oyundan ibaretti. Eski düzen parçalanmıştı, bunu bilmek bana ayrı bir memnuniyet veriyordu. Bu yanan şehir bu düzenin ne hale geldiğinin göstergesiydi. Artık yeni bir başlangıcın zamanıydı.

Şehrin dışında tüm ordu toplanmıştı. Bizim gelmemizle herkes toplanmış bulunuyordu. Talayer'i görmüştüm. Siyah atında yenilmezdi. Bakışları ise yanan şehrin üstündeydi. Beni gördüğü zaman yanıma gelmişti. Talayer "Larastka ordusu dağıldı, Kantre'ye doğru yol alıyorlar. Vadim'i öldüremedim." dedi.

"Vadim ve askerleri de, Jayce'i aldı. Geri dönmeyecekler. Savaşı biz kazandık." dedim.

Gözleri koluma takıldı. Kanayan yaraya bakarak "Yaralanmışsın." dedi.

"Vadim'in armağanı. Şimdi ordumuza bir zafer konuşması yapmanın zamanı."

"Sen nasıl istersen." dedi ve beraber ilerledik.

Herkes bir araya toparlanmış, bize bakıyordu. Yaşadığım his muazzamdı. Rüyalarımda bile bunu görmemiştim. Gerçekte daha farklıydı. Şu an kimse bizi yenemezdi, kimse bize meydana okuyamazdı. En güçlüyü yenmiştik. En güçlüyü yenen en güçlü olurdu. Bağımsızlığımızı kazanmıştık. Yıllardır bunun hayalini kurmuyor muyduk? Şimdi kazanmıştık. Talayer atıyla öne çıkmıştı. Gür bir sesle "Askerlerim! Azinizar'ın şanlı evlatları! Siz bugün burada tarihi yeniden yazdınız. Ezberlenmiş olanı bozdunuz. Larastka'yı yendiniz, barbarların kaçmasına neden oldunuz. Bağımsızlık kazandınız. Azinizar artık hür, artık özgür, artık bağımsız! Bir başkasına boyun eğmek zorunda değil. Bir başkasının isteklerini yerine getirmek zorunda değil. Özgür bir krallığız. Özgür krallıklar nasıl yönetilirse o şekilde yönetileceğiz. Kendi kendimizin efendisi olacağız! Kendinizle gurur duyun." dedi.

Askerler kılıçlarını havaya kaldırıp bağırmışlardı. Kimse yaşananları umursamıyordu. Zafere odaklanmışlardı. Onlara istedikleri coşkuyu vermem gerekiyordu. Elimi kaldırınca hepsi susmuştu. Merakla bana bakıyorlardı.

"Bir zamanlar sizlere Azinkayt'ı kurtaran insanlar diye seslenmiştim. Şimdi ise Azinizar'ı kurtaran insanlar olarak sesleniyorum. Yıllar önce Kanlı Dranil'den Azinkayt'ı kurtardığım zaman bugünler için attığımız ilk adım olduğunu söylemiştim. O zamanki konuşmam da kendi zincirlerimizi kırabileceğimizi söyledim ve kırdık. Larastka'nın emrinden çıktık. Onları yendik, onların kaçmasını sağladık. Verdiğimiz sözü tuttuğumuz için kendimizi kutlarım. Zincirlerimizle efendileri boğduk ve kendi kanlarında boğuldular.

Bu savaşı kazanmamızla her şey bittiğini düşünmeyin. Bundan sonra yapmamız gereken bu krallığı korumak olacak. Azinkayt Azinizar Krallığı'na dönüştü ama bunu korumak bizim elimizde, bizim çocuklarımızın elinde. Eskiye dair her şey canlandı artık korumanın vaktidir. Zor kazandığımız bağımsızlığı bir daha verecek değiliz. Bu savaşta ölen kardeşlerimizin, evlatlarımıza bunu borçluyuz. Ölen her insanımızın kanı boşa gitmesin. Onlar kendilerini bu savaşta feda ettilerse bunun karşılığını vermeliyiz.

Eski düzen yıkıldı, yeni düzeni inşa edeceğiz. Yaşasın özgür Azinizar, yaşasın özgür Azinizar halkı! Yaşasın özgürlüğe âşık insanlar!" dedim.

Zafer konuşmamla askerler kılıçlarını kaldırmıştı. Atlılar atlarını şaha kaldırıyordu. Her şey anlamlanmıştı. Dökülen kan boşa dökülmemişti. Düşmanımız yenilmişti, biz kazanmıştık. Bunun ilanını yapabilmiştim. Hayalim gerçekleşmişti. Rüyalarım gerçek olmuştu. Yaşadığımız tüm acıya rağmen zafer bizimdi. Bundan sonrası ile ilgilenmiyordum. Ben Azinizar'a bağımsızlığı armağan etmiştim. Bağımsızlıktan sonra her şey normale dönecekti, sakinleşecekti. Yaralarımızı saracaktık. Gidenlerin boşluğuna alışacak, yolumuza devam edecektik. Olması gereken buydu. Yabgun'un yasını sessizce tutabilecektim. Taht, hükümdarlık her şey evlatlarıma kalabilirdi. Tek isteğim sakin bir yaşamdı.

Ordu toparlanasıya kadar Kahrar'ın yanmasını istemiştim. Sönmeyen ateş böylece birkaç gün daha Kahrar'ı yakmıştı. Giderken şehirden geriye kalan ne varsa söndürmüştük. Bir daha bu şehir ayağa kalkmazdı, sanmıyordum. Dönüş yolu rahattı. Savaşa giderken hissettiğim heyecanı hissetmiyordum. Yorgunluk vardı. Sonsuza dek uyuyabilirdim. Keşke bu imkanım olsaydı. Keşke bir kenara çekilseydim ve hiç uyanmasaydım. Esla'ya gidince sakin bir yaşam olacaktı. Savaş ve Larastka yoktu. Bağımsızlığa kavuşmuş bir Esla vardı. İnsanlar huzurla yaşayacaktı. Larastka korkusu asla olmayacaktı. Larastka artık bizden korkardı. Tüm bu yaşananlardan sonra bize bulaşacaklarını düşünmüyordum. Barış anlaşmasından sonra uzak dururlardı, görmezlikten gelirlerdi.

Esla'ya geldiğimiz zaman insanların hepsi sokağa dökülmüştü, bizi karşılamıştı. Coşkulu bir karşılama hayal ediyordum ama Yabgun'un ölümü bu coşkuyu öldürmüştü. Bunun yerine saygı vardı. Büyük bir saygı vardı. Bu büyük saygı sessizliğini Çok Yaşa Kraliçe Ayashri'an-Dara, Çok Yaşa Kral Talayer sesiyle bölünmüştü. Saraya geldiğimizde bizi gönderen ekip karşılamıştı. Arsulay'ı görmek beni rahatlatmıştı. Ona sarıldığım zaman o da bana sarıldı. Gözlerine bakarak "Kardeşin geldi mi?" dedim.

Arsulay "Geldi ve hemen cenaze töreni gerçekleştirildi. Bekletilmedi."

Gözlerim dolmuştu."Sen haklıydın, o gitmemeliydi. O gitmeseydi tüm bunlar yaşanmazdı. Ben çok kötü bir anneyim." dedim. Yaşlarım yanaklarımdan akınca Arsulay silmişti.

"Sen kötü bir anne değilsin, sen bu kıtanın en iyi annesisin. Onun istediğini verdin, o bu hayattan mutlu bir şekilde ayrıldı. Sakın pişman olma. Gözünden akan her yaş onun ruhunu rahatsız eder."

"Beni her şeye rağmen destekliyor musun?" dedim. Kahrar meselesine de karşı çıkmıştı ve onu yine dinlememiştik. Arsulay Kahrar konusunda da haklı çıkmıştı. Şimdi ne olmuştu? Bir evlat kaybetmiştim ve Kahrar harabe bir kente dönüşmüştü.

"Seni desteklemeliyim aksi halde ayakta kalamayız. Bir olmamızın gerekli olduğu zamanlardayız, anne. Ayrı düşersek bizi daha kolay parçalarlar."

"Sen çok iyi bir çocuksun, Arsulay. Harika bir kral olacaksın. Azinizar'ı özgür bir şekilde yönetebilirsin."

"Hadi, saraya girin ve dinlenin. Artık özgürüz, zamanımız bol." dedi.

Saraya girdiğimde ilk işim banyoya girmek ve yıkanmak olmuştu. Savaşın tüm kirinden arınmıştım. Beyaz bir elbise giymiş, saçlarımı tek örgü yaptırmıştım. Saray savaştan sonra gözüme çok farklı geliyordu. Artık özgür bir ülkenin sarayıydı. Bir sömürgenin sarayı değildi. Zamanla gelişirdi, büyürdü. Gerçek bir hanedanlığın evi olurdu. Sumashd-Pobeda hanedanlığı! Kulağa oldukça güzel geliyor olsa da bu ismi kazanmak için ağır bedeller ödemiştik. Çocuklarıma özgür bir ülke yaratmış ve bırakmıştım. Bundan daha iyisi ne olabilirdi? Benim yaşadığım birçok acıyı yaşamayacaklardı.

Yabgun'un kaldığı odaya geldim. Hala yaşıyormuş gibi düzeni aynıydı. Yabgun'un ruhunun burada dolanmaması için pencereyi açmıştım. İnanca göre ölümünün üstünden çok geçmemiş olan ruhlar ait oldukları mekanda dolanmayı severlerdi. Yabgun burada olup ağladığımı görürse üzülürdü. Yatağına oturdum. Gözlerim dolu dolu etrafıma baktım. Yaşadığı korkunç ölümü kalbimden silinmeyecekti. Her şey çok farklı olabilirdi. Burada yanımda olurdu, beni güldürmeye çalışırdı. Fakat onun sonu acımasız olmuştu. Abileri ve kardeşiyle beraber bu özgürlüğün tadını çıkarabilirdi. Keşke her şey farklı olsaydı. Ben özgürlük adına ölebilirdim, bundan asla çekinmezdim. Sevdiklerim için hayatımı feda etmeye hazırdım. Zaten yaşayacağım her şeyi yaşamıştım. Yabgun ise 16 idi ve bir şey yaşayamadan hayata veda etmişti.

Kapı tıklanınca karşıya baktım. Karşımda Nasliza vardı. Geleceğin kraliçesi karşımdaydı. Saygıyla bana bakıyordu. Yanıma gelebilirsin diye mırıldandı ve yanıma oturdu."Neden geldin?" dedim.

Nasliza "Yalnız kalmanın uygun olmayacağını düşündüm. Arsulay, babası ve Tamayr ile beraber. Saranzay da onları dinliyor. Fakat seni görmeyince yanında olmam gerektiğini düşündüm, anne."

"Güzel düşünmüşsün. Ben yalnız kalmak istedim.Yabgun'un odasını merak ettim ve geldim. Kendimi burada buldum. Cenaze töreni nasıldı? Bekletmeden gömün demiştik."

"Çok kalabalık bir törendi, tüm şehir ağladı. Yaşanan o korkunç olayı herkes lanetledi."

"Lanetlediler ama etkisi göremedik. Katilleri yaşıyor. Aslında katilini öldürebilme fırsatım oldu ama bir güç beni durdurdu. Demek ki hikayesi daha bitmemiş."

"Amidral onu daha başka bir şey için koruyor olmalı."

"En azından önümde diz çöktü. Ölmeyi diledi. Bu da bir şeydir, değil mi? En büyük düşmanım önümde diz çöküyor, onu öldürmemi söylüyor. Bununla kendimi avutacağım."

"Bence bununla avutma kendini. Teselliyi bu ülkeye kazandırmış olduğun bağımsızlıkta bul. Yabgun da bunu isterdi. Bu ülkeyi özgür kıldın, zincirler kırıldı. Yepyeni bir düzene geçiyoruz."

"Ben de bu düzeni kuracak güç kaldı mı, bilemiyorum. Senin yaşlarında iken her şeyi yapabilirmişim gibi geliyordu şimdi ise yorulduğumu hissediyorum. Ezildim, parçalandım." dedim ve derin bir nefes aldım. Yanağımdaki yaşları elimin tersiyle silmiştim."Ben eski ben değilim. Bunu biliyorum."

"Sen güçlüsün, herkesten çok güçlüsün. Yaşadığın her şeyi biliyorum ve bu sana hayran olmama neden oldu. Tüm acılara rağmen ayağa kalkabilirsin."

"Ben bir şehri katlettim, Nasliza. Bu her yerde duyuldu. İnsanların bana olan bakışlarında sevgiyi de görüyorum ama benden korkabilirler! Yaşananlardan sonra kimse bana yaklaşmak istemeyecek. İtiraz etme. Korkularını saygıyla saklamaya çalışacaklar. Bu beni Dranil yapmaz mı?"

"Bunu umursama. İnsanlar o savaşın ne demek olduğunu bilmiyor. Yapılması gereken yapıldı. Bırak, insanlar korksunlar. Üstelik sen Dranil değilsin."

"Sen benden korkmuyor musun?"

Onun sürmeli gözlerine baktım. Kafasını iki yana salladı."Korkmam için bir nedenim yok. Seni o hale getirenler belliydi. Kendi halkına sevgiyle yaklaştığın ise hep açık. Zaman geçecek yine her şey normale dönecek. Kahrar'ın yakılması unutulacak. Kimse Kraliçe Dara'dan korkmayacak. Her daim sevileceksin."

"Savaştan sonra böyle hislere kapılmak, tuhaf. Haklısın, ben abartıyorum. Kim, neden benden korksun? Bu düşünceler çok komik."

"Yorgunluğun verdiği hisler, eminim. Kimse korkmayacak, herkes seni sevecek. Herkes sana hayran olacak. Kahramanlığına şarkılar yazılacak, heykellerin dikilecek. Sen bu ülkenin kurucususun."

"Sen çok iyi bir kraliçe olacaksın, Nasliza. Oğlumla hayatınızı birleştirdiğiniz için mutluyum. Bilge bir kadınsın." dedim ve alkış sesiyle irkildim. Talayer gelmiş, kapıya dayanıp bizi izliyordu.

Talayer gülümseyerek "Konuşmanız etkileyiciydi." dedi.

Nasliza ayağa kalkmıştı."İzninizle ben çekileyim. Söylediklerimi unutma, anne. Sen bu ülkenin kurucususun. Kimse senden korkmaz." dedi ve odadan çıkmıştı.

Ben ise Talayer'e yönelmiştim. O da bana sarılmıştı. Saçlarımı öptükten sonra onun gözlerine baktım."Her şey bitti mi sence? Yoksa yeni mi başlıyor?" dedim.

Talayer "Her şey bitti, artık yeni bir düzene geçiyoruz."

"Ben de buna inanmak istiyorum. Mutlu günler yaşayalım, Talayer. Tüm bu acı çektiğimiz her şeye değsin."

"Değecek, sevgilim. Biz bu halka özgürlüğü kazandırdık. Bundan sonra kimse bizim canımızı acıtamaz." dedi ve dudaklarımı öptü.

Her şeyin bitip bitmediğine dair kuşkularım vardı. Evet, savaşı kazanmıştık. Jayce kaçmıştı. Savaşacak güçleri kalmamıştı ama ya farklı bir şey yaparsa diye düşünmeden duramıyordum. İçimden bir ses daha bir şey bitmedi diye fısıldıyordu. Bu sesi bastırmaya çabalasam da olmuyordu. Jayce'i öldürememiş olmamın etkisiydi herhalde. Kendi kendime hurafeler uyduruyordum. Bu zamandan sonra Larastka bana ve sevdiklerime bir şey yapamazdı. Kazandığımız savaş ortadaydı. Bu dava bitmişti. Azinizar özgür olmuştu. Bundan sonra bir şey yapacaklarsa sevdiklerime yapmalarına izin vermeyecektim. Bu acıyı bir kez daha yaşamayacaktım. Bu kendime verdiğim bir sözdü. Bir daha asla canımı acıtamayacaklardı, bir daha asla beni ezemeyeceklerdi. Bunu yapmaya kalkanı yakardım. Sonsuza dek yakar ve küllerini savurdum. Deliliğin kazanmasına izin verirdim.

Kahrar'ın yakılması için düşünceniz nedir? Ayashri'nin hisleri için düşünceniz nedir? Onun yerinde olsaydınız ne yapardınız?

Talayer'in Ayashri'yi durdurmaması için düşünceniz nedir? Sizce onu durdurabilir miydi? Esirlerin ölümü için düşünceniz nedir?

Savaşı Azinizar'ın kazanmasını bekliyor muydunuz? Bundan sonrası ne olur?

Ayashri-Jayce yüzleşmesi için düşünceniz nedir?

Nasliza-Ayashri konuşması için düşünceniz nedir?

Bir dahaki bölüm Jayce olacaktır. Sevgilerle!

Continue Reading

You'll Also Like

1M 98.1K 78
O bir hırsız. Dahası dolandırıcı ve yalancı. O bir profesyonel. Üstelik gerçek bir dâhi. Ve şimdi polisin ona ihtiyacı var.
202K 6.5K 47
IŞIĞIN ALEVİ SERİSİ 1. KİTAP "Nixavis, 11 krallığa hükmeden imparatorluğun prensesi ve tahtın gelecekteki varisiydi. Annesinin ölümünün ardından tek...
İZ By N.Ipek

Fanfiction

85.3K 7K 29
Marvel İçinde -17- Hayatını tek bir amaç uğruna heba etmesiyle, kalbi sürekli büyüyen bir nefret ve intikam hırsıyla dolup taşan bir kara deliğe dönü...
15.2K 1.6K 16
Bedenim tir tir titremeye başlamıştı. Gözlerim dolmuş neredeyse ağlayacaktım. Etrafta yeni yeni fark ettiğim geçmişe ait şeyler vardı. Tabelalar, ara...