Savcı (Tamamlandı)

Od safiilay

166K 16K 4.5K

Demek çok zengin öyle mi Karavan?Cebi zengin güzel. Banka hesabı dolu güzel. Ya kalbi? Cebinin üçte birinde o... Viac

Bölüm 1: Tesadüf
Bölüm 2: Emanet
Bölüm 3: Pembe Yalanlar
Bölüm 4: Yalan Ölüm
Bölüm 5: Dar Karanlık Düşünceler
Bölüm 6: Siyaha Bürünmüş Beyaz
Bölüm 7: Hayal Kırıklığı
Bölüm 8: Kan Pembesi
Bölüm 9: Ağa Yakalanan Suç
Bölüm 10: Otuzuncu Şans
Bölüm 11:Acısız Ölüm
Bölüm 12: Ödeşme
Bölüm 13: Yara
Bölüm 14: Burak Köre
Bölüm 15: Adalet
Bölüm 16:Budanan İnsan
Bölüm 17: Hep Bu Mesafede Olacağım.
Bölüm 18: Yarım Kalmışlık Her Şeyden Daha Kötüdür.
Bölüm 20: Milat!
Bölüm 21: Canavar
Bölüm 22: Aşık Oluyorsun!
Bölüm 23 : KATİL!
Bölüm 24: Ertelemek
Bölüm: 25 Çırpınış
Bölüm 26: Aşk (Bölüm 1 )
Bölüm 27: Aşk (Bölüm 2)
Bölüm 28: Pembe Etek
Bölüm 29: Ela Gözlüm
Bölüm 30: Bir Doğum Günü Şansım Daha Var Mı?
Bölüm 31 Karahindibalar
Bölüm 32: Geçmişin Pençesi
Bölüm 33:Esir Olma Duygusu
Bölüm 34: Yeni Oyun
Bölüm 35: 17 Mart
Bölüm 36 : Açığa Çıkan Sırlar
Bölüm 37: Ela ve Barbaros
Bölüm 38: Ceza
Bölüm 39: Özlem
Savcı 40. Özel Bölüm (+18)
Bölüm 41
42.Bölüm : Geçmişe Uzanan Klasör
Bölüm: 43 Gerçek Yalanlar
Bölüm 44. Yaralar ve Kanatanlar
Bölüm 45: Kan Dolu Sırlar
Bölüm 46: Vicdanın Tokatı
Bölüm 47 Acıya Atılan İlk Tohum
48. Bölüm: Başlangıcın Vedası
Bölüm 49: Ruhun Parçalanışı
Final: Her Savaşın Bir Kazanını Vardır

Bölüm 19 : Canavarım!

2.2K 433 49
Od safiilay

  

   Yollar boyunca yürümek, yetmezse koşmak istiyorum. İçimdeki yersiz acı ancak bu şekilde diner diye düşünüyorum. Daha sonra ise dank ediyor kafama... Kilometrelerce koşsam bile soğumayacak kalbim ve asla geçmeyecek bu acı.

Yaşım 30 fakat yüküm 70 hissettiriyor.

Hayatımın içindeki farklı kişiliklerim kendi kişiliğime ağır geliyor. Midem yanıyor hayatımda ilk defa. Ellerim terliyor, bacaklarım titriyor ben fark etmeden...

Yıllardır duygularımın üstüne eski eşyalar gibi çarşaf örtülmüştü. Şimdi ise haberim olmadan çarşaf kaldırılmıştı. Geriye ise tozla kaplı duygularım kalmıştı.

Herkesin o dışarıdan gördüğü güçlü, yakışıklı,otoriter, kaya kadar sert, kalbi buz tutmuş Serkan Karavan değildim ben.

Benim de sol tarafımda bir oyuk var kan pompalayan. Benim de kayanın altında kırgınlıklarım var. Benim de parmağımın ucunu hareket ettiremeyecek kadar güçsüz olduğum zamanlar var. Ben de insanım. İnsanım öyle değil mi? Yerime robot bırakılmadı ki!

Erkeğim diye ağlayamam mı? Sürekli kendimi işe vermem mi gerekiyor? Zamanı gelince ki (benim belirlemediğim zaman) gelince bir kadınla evlenip bir sürü çocuk yapıp onların hepsine bakıp gece gündüz çalışmam mı gerekiyor? Duygularımı hiçe saymam mı gerekiyor?

Neden bu yaşıma kadar bunlar öğretildi bana? Neden en yakınımdakiler de dahil en uzağımdakiler bile aynı cümleleri sarf etti? Neden babam öldükten sonra çocukluğumu yaşayamadan belime silah, elime belge verildi?

Hayat, kaybolan oyuncağımın peşine düşmeden, intikamın peşine düşürdü beni.

Tam duygularım çarşafın altında eskimiş atılacak kadar kötü duruma gelmişken... Aydınlığı gördüm. Çarşaf açıldığındaki o aydınlığı. Eskimiş duygularımın verdiği tepkileri hissettim. Bir çift göz sebep oldu buna. Bir çift kahverengi göz.

Kahveden nefret eden birisini bile kahve tiryakisi yapacak kadar parlak kahve gözler. Bakınca her hissi uyandırabileceği o gözler. Kalemle çizilmiş gibi muazzam olan dudaklar, dans ediyormuşçasına hareketlenen uzun saçlar, her şeyi yapabileceğine ikna eden topuk sesi ve... İnsanın içine huzur serpen, dünyaya yetecek kadar aydınlık veren o gülümseyiş.

Ela Aydemir...

Bakışlarıyla adam öldürecek kadar korkutucu, yine aynı bakışlarıyla insanı kendi evinde hissettirecek kadar da sakinleştirici etkiye sahip olan bir kadın. Ela Aydemir nasıl anlatılabilir? Bilmiyorum. Anlatmak isterim. Ama üstüne kitaplar yazılsa, filmler çekilse, gazetelere haber diye verilse bile yaşanmadan anlaşılmayacak bir kadın. Ama birisinin daha yaşayıp onu anlamasını istemeyecek kadar da kıskanç bir adamım.

Ya birisine de evi gibi hissettirir ve (gibisi) atılırsa kenara? Ya kalbine birisini alır ve artık evi gibi hissettirmesine gerek kalmadan, direk kalbinin evinde misafir ederse onu?

Aslında bunu da isterdim. Eğer gülümseyecekse bunu da kabul ederdim kendi içimde. Ama bundan daha kötü bir şey duymuştum az önce güzel dudaklarından. Bir daha kalbini kimseye açmayacağını dile getirmişti. O kederli gözleri o kadar umutsuzdu ki! Parlamıyordu bile. Bu bir onaydı dedikleri için.

Benim içimi bu denli acıtan onu beni sayamadığım kadar reddetmesi değil, kainattaki bütün erkekleri reddetmesiydi.
Bir daha kimseye aşkla bakamayacak olması yaraladı beni. Çok isterdim onun gözlerindeki aşk kıvılcımlarını görmek. Oysa o kendini kilitlemiş ve kimsenin açmaması için rica ediyordu hayattan.

Sevdiği adamı ondan kim aldıysa onu öldürmek istedim bir an. Çünkü gördüm. O konu açılınca gözlerindeki pırıltı gitti. Yerini şiddetli alevler aldı. Gözlerindeki intikam alma isteğini gördüm. Bir an kendimi gördüm o intikam tutkusunda. Ve aklıma yazdım.

Ela'yı kim bu kadar üzdüyse ben de onu üzecektim.

Oturduğum bankta onu bekliyordum. Bana birazdan geleceğini söylemiş fakat hala gelmemişti. Bugün yine farklı bir detay fark etmiştim. onda. Denize giderken şort giymedi. Deren ısrar edince de gözlerini kaçırdı. Aylardır bizim evde kalıyordu. Fakat hiçbir zaman kısa bir kıyafetle görmemiştim onu. Benden rahatsız mı oluyordu acaba? Onu rahatsız mı ediyordum? Doğum gününde de mini elbiseyi bütün gün çekiştirip durmuştu. İlk karşılaştığımızda da istediğim kıyafetler kısa diye giymemişti. Ben miydim sorun?

"Serkan biraz şu tarafa yürüyelim mi?" Ne zaman geldiğini anlamadığım için sıçradım. Kendime gelince ise yeni fark ettim. İsmim ile mi hitap etti bana? Saçma şekilde de gülümsüyor.

"Savcı iyi misin?"

"Evet evet hadi şu tarafa doğru gidelim." Beni banktan kaldırıp koluma girmişti. Koluma girdi! Yolda kafasını mı çarptı?

"Sana bir şey mi oldu?" Gözlerini kaçırırken, ona uymayan bir tavırla sırıtıyordu.

"H-Hayır tabi ki iyiyim. Sadece biraz daha gezmek istedim. Sen istemiyor musun yoksa?" Anlamadığım şekilde en sevimli halini takınıyordu şu an. Burnuna parmağımla vurmamak için zor tutuyordum kendimi. Hem de dişlerini göstererek gülüyordu. Umarım dışarıdan normal duruyorumdur.

İlerideki çardağa yaklaştığımızda denizden uzaklaştığımızı fark etmiştim. Ela hemen oturup soluklandı. Ben de yanına oturmuştum. Kaşlarını kaldırdı. Ve gerçek Ela, sahalara döndü.

"Karavan. Karşıya geçsene hava zaten sıcak." Pes dercesine gözlerimi ona diktim.

"İki saniye. Yalnızca iki saniye normal davransan ölürsün dimi?" Kaşlarını hala sabit şekilde tutup bana bakıyordu. İç çekerek karşısına oturdum.

"Sormayı unuttum da. Kişisel asistanın nerede Karavan?" Sanki senin için bir anlam taşıyor da kişisel asistanım!

"Yatakta bıraktım." Beklemediği lafa bir anda sinirlenip masadan kalkmaya çalıştı. Ben ise gülerek kolundan tuttum.

"Ela durur musun lütfen bir dakika."

"Yatakta hangi pozisyonda bıraktığını mı açıklayacaksın bir de!" Kolunu sinirle çekip kurtardı. Sağ ayağı sallanmaya başlamıştı. Tiki mi var neden böyle davranıyor?

"Evrimi dün kovdum." Gözlerinden anlayamadığım bir duygu geçti. Dudağı yukarı kıvrıldı. Gözlerini gözlerimden çekip başka yere odaklandı. Ve küçük bir gülümseme yakaladım.

"Banane canım. Başka bir asistan bulursun."

"Asistan yok bundan sonra tek asistan Salih." İnanmamış gibi dudağını büzdü.

"Salih mi? O yatakta eksik kalmasın?"

"Savcı! Yeter ama!"Aklıma gelen olayla devam ettim. Bir adım daha attım ona.

"Hem geçen ne yapmışsın sen öyle? Arabanın önüne geçmeler, otostoplar falan?"

Alkışlayıp tebrik edercesine konuştu.
"Maşallah ya. Ne sıkı ağızlı asistanın varmış."

"Salih bana her şeyi anlatır. Hiçbir şey de saklamaz. En iyi adamımdır."

"İyi! Bakalım yatakta da-!" Kolundan tutup kendime doğru çektim. Topuklu giymediği için kafası omzuma gelmişti. Gözlerini gözlerime çıkarmış, sinirle bakarken bir an yumuşar gibi olmuştu. Ama çatık kaşları hala sinirli olduğunun habercisiydi. Derin bir nefes aldığımda bütün ciğerim onun kokusuyla doldu. Gözlerimi bir saniyeliğine kapattım. Ve derin derin çektim bu kokuyu. En azından parfümünü ezberleyebilirsem, istediğim anda huzur bulurdum.

Gözlerimi açtığımda siniri geçmiş o da beni izliyordu. Dudaklarını sıkmış kararlılıkla onu bırakmamı bekliyordu. Sinirden ateşi mi çıkmıştı? Vücudu aşırı sıcaktı.

"Şu yatak ve asistan muhabbetini kapatalım mı? Hem ben soruyor muyum sana yanındaki kılkuyruk nerede diye?"

"Kılkuyruk?" Kimden bahsettiğimi nasıl anlamazdı?

"Şu içine düşen var ya! Alçı mıdır? Yalçın mıdır ne haltsa!"

"O benim iş arkadaşım bir kere!" Diye yükseldi birden.

"Evrim de benim iş arkadaşım."

"Ben Yalçın ile yatağa girmiyorum!"

"Ela! Beni delirtme! Şu adamla yatak kelimesini aynı anda-! Allah'ım sen sabır ver. Aynı cümle içinde kullanma!" 'Yalçın denen gereksizi o yatağa gömerim Ela Aydemir!' Bunu demeyi isterdim fakat cevabını vereceği için sustum.

"Noldu çok mu sinir oldun? Yalçın ve yatak ikilisine?" Yatak kelimesini bastırarak söylemişti. Üzerine doğru bir kaç adım daha attım. Sinirim bütün bedenimi ele geçiriyordu. Dudağımı dişlemeye devam ediyordum.

"Savcı... Zorlama beni... Hiç iyi şeyler olmaz."

"Ne olurmuş?" Gözlerini belirterek meydan okudu. O şekilde bakmasa her şey daha kolay olabilirdi.

"O yataktan Yalçın'ı atıp ben gelirim! Ya da Evrim'i atıp seni alırım!"

Ela duyduklarından sonra gözlerini kapattı. Derin bir nefes alıp, sinirle soludu. Büyük ihtimalle sesim hala kulağında yankılanıyordu. Ben bir şey yapmaz diye beklerken, kasıklarıma sert bir tekme atarak beni etkisiz hale getirmeyi başarmıştı. Sayesinde nefesimi başka yerimden alıyordum. Eğilip büzülmemek için sık sık derin nefesler alıp veriyordum.

"Neydi bu şimdi?" Sesim zor çıkmıştı.

"Bir daha bana çirkin bir şey iddia edersen daha büyüğünü yersin! Ve ilerde evlendiğinde her birlikte olacağında aklına ben gelirim!" İşaret parmağını bana doğru sinirle sallarken bu haline yalnızca gülümsedim. O bunu daha da sinirlendirirken bir tekme daha atmaya hazırlanmıştı. Ama duyduğu sesle durdu.

"Ela'm?" Duyduğumuz sese doğru döndüğümüzde, karşıdan gelen orta boylu, turuncu saçlı bir kadın Ela'yı tanıyormuş gibi bize doğru geliyordu. Beline kadar uzanan düz saçları ve rengarenk mini elbisesi ile insanın gözüne çarpıyordu. Ben hariç.

Güneş gözlüğünü çıkarıp gülümsediğinde, bu kişinin Meryem olduğunu anlamıştık. İyi de onun burada olduğumuzdan haberi ne zaman olmuştu?

"Meryem!" İnanamadığı her halinden belli olan Ela da şaşırmıştı Meryem'in yeni imajına. Özlemle birbirlerine sarıldıktan sonra gözleri ile anlayamayacağım bir iletişime geçmişlerdi. Ela'nın gözünde ne kadar merak varsa aynısı, Meryem'de de vardı.

"Karavan senin işin yok muydu?" diye gözümün içine baktı. İma ettiğini daha sonradan anlamıştım. Ve hafiften gülümseyip söz aldım.

"Tabi ya. Benim gitmem gerekiyordu. İş beklemez. Siz sohbet muhabbet edin ben buralardayım." Saçma şekilde içim içimi yiyerek yanlarından uzaklaştım.

************************
   Dakikalardır tek bir kelime etmeden gözlerimizi birbirimize dikmiş bakıyorduk. Ben yumruğumu kolumun altına koyup masaya dayamışken, Meryem ise saç telinden aldığı bukle ile oynuyordu. İkimizin de aklından ne tilkiler geçiyor kimse bilmiyordu.

"Ela'm?" dedi şüpheci bir tonda. Kafamı "Ne var?" der gibi salladığımda, jest ve mimikleriyle "Ne oluyor?" sorusunu yöneltti. Bir tık geri çekilmişken aklıma gelen konu ile bende göz kırpıp, onun gibi "Asıl sana ne oluyor?" sorusunu yöneltmiştim.

"Az önceki o manzara neydi öyle? Karavan ağzının içine 10 kala durmuş, sen desen istemem yan cebime durumları?" Kaşlarımı olabildiğince kaldırıp, ayıplar gibi Meryem'e baktım.

"Utan şu dediklerinden utan. Asıl sen bu turuncu saçlarının hesabını ver? Ayrıca senin nereden haberin oldu burada olduğumuzdan? Çip mi taktın kız bana?" Gizli bir şey olduğunu hatırlayıp sağa solu kolaçan edip kafasını bana yaklaştırdı.

"Gizli görevdeyim. Bu yeni imaj da onun için. Ama ben de beğendim. Uzun süre böyle takılırım herhalde."

Biraz daha masada oturmuş genel şeylerden konuşmuş, daha sonra ev için yola koyulmuştuk. Yarına kadar boş olduğu için bu gece geç gidecekti kaldığı otele. Eve geldiğimizde kimseyi göremediğimiz için benim kalacağım odaya geçip kapıyı kapatmıştık.

Meryem kendini pufa bırakırken ben de yatağın ortasına kurulmuştum. Bir şeyler ima eder gibi gülümsedi.

"Ee anlat bakalım neler oluyor?"

"Olan bir şey yok ya kavga ediyorduk, ondan o şekilde gördün sen bizi.

"Ela... Onu demiyorum." Gözlerinde başka bir şey vardı. Puftan kalkıp yanıma oturdu. Ve derin bir şekilde bana baktı. Bir anlam arıyordu sanki. Gözlerimi kaçırıp, kendimi geri çektim.

"N-Neyi diyorsun ki?" Sevinçle ellerimi tuttu. Ellerimin sıcak olduğunu o anda fark etmiştim.

"Gözlerin değişik bakıyor Ela Aydemir." Kaçırmam bir işe yaramamıştı.

"Hiçbir şey yok." Diyerek kestirip attım.

"Seni tanıyorum Ela'm. Ayrıca kalbinde ufak tefek kıpırtıların sesi buraya kadar geliyor." Yüzünde bu halimden zevk alır gibi bir ifade vardı.

"Kalbimde işkence edilen kelebeklerin, yardım çağrısıdır o." Yüzümü cama dönüp dışarıyı izlemeye başladım. Konudan uzaklaşmaya ihtiyacım vardı. Denize bakıp biraz uzaklaşırım diye düşünmüştüm ama az ilerideki şezlongda güneşlenen Serkan, bu isteğimi karın kasları ve bronz vücudu ile gölgelemişti. Çok şey görünüyordu.

Etkileyici... Yani diğer kadınlar için kesinlikle böyle görünüyordu.

"Güzel kaslar dimi?" Meryem nereye baktığımı anlamış şekilde sırıtırken utançla, yan taraftaki yastığa yüzümü gömdüm.

"Karavan'ın olduğu yere melül melül bakıp ağzının suyu aktığına göre demek ki bir şeyler varmış. Son kez soruyorum. Bana anlatmak istediğin bir şeyler var mı?"
Yavaşça kafamı yastıktan kaldırıp gözlerine baktım.

"Bilmiyorum Meryem. Sadece midemde saçma bir ağrı var. Bir de saçma bir his var. Sanki..." Anlatamıyordum içimdekileri. Daha kendime bile anlatamamıştım.

"Sanki ne?" dedi ağzımdaki baklayı çıkartmamı ister gibi.

"Şu kişisel asistan mesela. Gıcık oluyorum ona. Bir de... Geçen Karavan ve onu aynı yatakta gördüm." Duraksadım. Gözümün önüne gelmişti. Küçük bir iç çektim. Tuhaf hissetmiştim yine.

"Ne hissettin o an?" Nabzımı yokluyordu yavaşça.

"Bilmem. Hiçbir şey!" Öfkelenmiştim. Hem de ortada bir şey yokken. İstediği cevabı almış gibi gülümsedi.

"Neden gözlerin doldu o zaman?" Karşımdaki kare şekilde kenarları beyaza boyanmış boy aynasına döndüm. Gözlerim dolmuştu. İyi de neden gözlerim dolmuştu?

"Öyle doldu işte birden!" Elimi sıktı destek verircesine. Anlatmamı sağlamak için elinden geleni yapıyordu. Bu sefer de dudaklarımı büküp, dizlerimi kendime çektim.

"Bilmiyorum ya! Bilmiyorum! Görmeyeyim diye dua ettiğim adamı, mumla arar oldum! Hele o sarışın asistan! Ne hakla aynı yatakta olur ya? Ne hakla! Hiçbir şey yokmuş gibi yanağında çıkan çukuru var tabi! Hele o gözleri... Kara deliğe kapılıyor gibi hissediyor insan. Kendini bakmadan geri alamıyor. Büyüye kapılır gibi..."

"Ela sen aşık olmuşsun! Aşık!" Meryem'in eğlenceli ses tonu yükselmiş, zevk hissine dönüşmüştü. Deliye dönmüş gibi kahkahalar atıyordu. Ellerini çekmiş oturduğu yerde parmaklarını şıklatarak oyun havası oynuyordu. Ben ise cümlenin anlamına dalmıştım.

Aşık olmak? Benim sözlüğümden yıllar önce çıkmış bir fiildi. Şimdi yeniden mi eklenecekti hayat sözlüğümün sayfalarına?

Asla! Ben bir kere sevmiştim. Ve öyle ölecektim!

Meryem'i durdurup ellerini sıkıca tuttum. Gözlerimde net bir kararlılık vardı. Ümitlenmesine izin vermemeliydim. Sesim vücuduma nazaran soğuk çıktı.

(Şarkı Önerisi Bağzıları- Ağlama Bebeğim)

   "Hayır! Aşk falan yok. Ben aşık olmam! Olamam. Bir kere oldum zaten." Son cümle zor çıkmıştı dilimin ucundan. Hafiften elim titremişti. Tuttuğum yastığın altına gizlemiştim.

"Ela... 3 yıl oldu o öleli... Tam üç yıl."

"Yakında da 4 olacak ne olmuş yani?" dedim umursamazca.

"Ölen birisi ile ölemezsin."

"Ruhum ölebilir ama." Sağ gözümden bir damla yaş düşmüştü dizime. Yutkundum.

"Senin ruhun yastaydı. Şu anda bu yası bitirmek için çırpınıyor. Ve sen bunu görmezden geliyorsun." Meryem'inm gerçekleri yüzüme vurması soğuk duş etkisi yaratırken, asıl kötülüğü kendime yaptığımın bir kere daha farkına vardım. Ama bunu değiştiremezdim. Böyle gelmiş, böyle gidecekti. Kötü bir ruha sahiptim ve onunla gömülecektim.

"Benim kafam karışık. Yani benim kafam çok karışık ya!"

"3 yıl sonra ilk defa birisinin gözlerinin içine bakınca yanakların kızarıyor. Karnına ağrılar giriyor. Ve gözlerinin içi parlıyor." Meryem bile fark etmişti bendeki bu halleri. Ben nasıl hala bilemiyordum? Belki de Meryem yanlış düşünüyordu.

Uzun zamandır saçma bir ağrı vardı karnımda. Nedenini bulamıyordum. Vücut ısım yükseliyordu. Kalbim çırpınan bir balık gibi canlanıyordu. Sanki bir kuştum ve arada bir avucun içinde sıkılıp bırakılıyordum.

"Ben bunu yapamam. Burak... Ben ona bunu yapamam." Sıkıntıyla nefesini üfledi. Ilımlı halini yavaşça yitiriyordu.

"Öldü Ela. Ölmeden önce senden bir sürü şey götürdü zaten. Öldükten sonra da buna devam mı edecek?" Ani çıkışına sessiz kalamadım.

"O benden hiçbir şey almadı!" diye bağırdım ağlayarak. Sinirle ayağa kalktı. Gözleri ile beni baştan aşağı süzdü. Sinirden gözleri seğiriyordu adeta.

"Almadı öyle mi? Hayallerini, gençliğini, çevreni almadı demek öyle mi?" Öfke ile soludu. Anladığım kadarıyla sonunda anlaşamayacağımız bir kavganın ortasına sürükleniyorduk.

"Aşk fedakarlıktır Meryem!"

"Aşk kendini feda etmek değildir Ela!"

"Ben kendimi feda etmedim!" Daha da yükselttim sesimi. Belki daha iyi anlardı beni.

"Sen her şeyini feda ettin onun için!" diye yükseltti sesini.

"Ben onu seviyordum! O da beni!" Odanın sesinde yankılanmıştı sesim.

"Ona şüphe yoktu zaten. Sen onu sevmemiş olsaydın, bu kadar kendinden vazgeçmezdin!" Hışımla ayağa kalktım. Öyle bir yere vurmuştum ki ayağımı, yerin sallandığını hissettim.

"Ben bir şeyden vazgeçmedim!" bastırarak söylediğim cümleye histerik bir kahkaha attı. Kendini sakinleştirmek istercesine diliyle alt dudağını emiyordu.

"Vazgeçmedin? Ahahaha! Mesleğinden vazgeçtin! Kişiliğinden vazgeçtin! Arkadaşlarından vazgeçtin! Neredeyse benden vazgeçecektin! Ve vazgeçmedim diyorsun öyle mi?" Uzun süredir kanamayan yaralarımı tatlı tatlı kaşımış, daha sonra bir hamleyle parçalamıştı.

Sessiz kaldım sadece.

"Söylesene Ela? Sen savcı mı olacaktın? Sen bu meslek için mi gece gündüz çalıştın? Ben söyleyeyim! Hayır! Sen bir piyanonun notalarına hayat vermek istiyordun! Ya da kendi acılarını yansıttığın bir resim sergisi düzenlemek istiyordun!"

"Sus lütfen..." Kendimin bile zor duyacağı bir şekilde yalvardım.

"Bunlar olmadı mı? Ela asla pes etmez ki! O zaman içinden taze poğaça kokan, şekerli kokusuyla insanları büyüleyecek pastaları sunacağın bir pastane açmak istiyordun!"

"Meryem... Lütfen." Hayatımın en ağır sözlerini dinliyordum. Nedeni ise gerçekleştirmek için peşinden kilometrelerce koştuğum hayallerimi, bir çırpıda öldürdüğüm içindi.

"Ama gittin savcı oldun! Neden? Çünkü sevdiğin adam böyle uygun gördü dimi? Hem işlerinde yardım ederdin, hem de öyle çok ortada dolanman gereken bir meslek değil! Seni gören kişiler ölüler, bir de davacılar! İşine geldi dimi Burak Köre'nin?" Hiddetle elini aynanın kenarına vurdu. Olduğu yerde düşecek gibi sallandı ayna. Tıpkı benim duygularımın uçurum ucunda sallanması gibi.

"Aşk, sevdiğini cam fanusun içine almak değil! Ona tabu diretmek değil! Ya da sevdiğinin güvende olduğuna inansın diye onu kısıtlamak değil!" Bardağı taşıran son damlaydı.

"Yeter!Yeter anladın mı?" Başımdaki şiddetli ağrı daha da yükselmişti.

Sesim o kadar yüksek çıkmıştı ki ses duvarı olsaydı çoktan paramparça olurdu.

"Kimse! Benim aşkıma laf atamaz! Kimse benim hayatıma burnunu sokamaz! Kimse benim sevdiğim adamı yargılayamaz! O ölürken benim yanımda son nefesini verdi! Anlıyor musun?" Kollarından tutup ellerimi gösterdim. Titreyen ellerimi.

"Bu ellerle toprağa koydum. Kendi ruhumu da o toprağa gömdüm! Şimdi kimse karşıma geçip beni ve onu yargılayamaz! Anladın mı beni?"

Meryem ıssız gözleri ile bana bakarken ben iç çekmeye dönüşen ağlamamla onu kollarından sarsıyordum. Sinirime engel olamadım ve deliye dönmüş şekilde omuzlarından ittim. Vücudumu öyle bir acı ele geçirmişti ki bir an yere yığılacağım zannettim. O duvara çarparken, canının acıdığını gözlerinden anlasam bile ağzını açmamıştı. Buruk bir şekilde bana bakıyordu sadece.

"Hem!Hem sen Aşktan ne anlarsın ki! Sen aşk yaşadın mı da bana hesap soruyorsun?"

Sadece baktı bana. Gözleri doldu. Dudağının kenarında buruk bir tebessüm oluştu. Derin bir nefes aldı. Onu ittiğim duvardan tutundu destek alırcasına. Yutkunmaya çalıştı gözlerini yere dikerken... Ama bunu yapacak bir güç bulamamıştı. Aklına bir şey gelir gibi oldu ve gülümsedi. O sırada gözünden düşen yaşı elinin tersiyle sildi.

Hayattaki tek dostumu kırmış, parçalara bölmüş şimdi karşısına geçip, kendi parçalarını kendi tamamlayabilecek mi diye bakıyordum. Ne zaman bu kadar acımasız olmuştum ben?

Boğazını temizleyip yanımdan geçerek yatağa elini uzattı. Çantasını alelacele koluna takarken ağzını açıp bir şeyler söyleyecek gibi oluyordu. Ama daha sonra yine kapatıyordu. Kapı kulpuna eli yönelmişken, birden bana döndü. Gözlerindeki kırgınlığı tarif etmem mümkün bile değildi.

"Haklısın. Ben aşkı bilmiyorum. Ben kavuşamamayı biliyorum Ela Aydemir." Aramızdaki resmiyet canımı yaktı.

"Sen bir gün ölünce, sevdiğine kavuşup aşkına devam edebilirsin ama ben iki dünyada da kavuşamayacağım için, ömrüm boyunca kavuşamamak kelimesini ve yaşattıklarını bileceğim." Hiçbir şey söyleyemedim. Neden kavuşamayasın bile diyemedim. Çünkü bu soruyu bile bilmeyi hak etmiyordum.

Meryem kapıyı açtığında ise sol kaşını yukarıya kaldırmış, kollarını birleştirmiş keskin bakışlarını üzerimizde mekik dokuyan Kaan Karavan'ı gördük. Kaan yine aynı şekilde bakıyordu. Önce bana, daha sonra Meryem'e sabitledi bakışlarını.
Yine aynı bakışlar vardı.

Bir şeyler biliyor gibi bakıyordu. Yüzündeki egolu sırıtışı boşuna değildi. Meryem daha fazla dayanamayıp omzunu Kaan'ın omzuna sürterek çıktı odadan. Kaan ise gözlerini kapatmış derin bir nefes almıştı.

Olduğu yerde beni incelerken, ona aldırmayıp yatağın yanına çöktüm. Başımdaki ağrı yine bütün vücuduma işlemişti. Ellerimle ovalamaya çalışırken bir yandan da dolmaya hazırlanan gözlerimi sıkıyordum. Ağlamak istemiyordum. Eğer ağlarsam susmazdım. Sıkıntıyla nefesimi verdim.

"Ağlayacaksan ağla Ela." İsmimi Sevdiğim insanlardan ismimi duyunca kötü hissediyordum. Ve bu bugün ikinci defa oluyordu. Büyük bir iç daha çektim. Kafamı iki yana salladım.

"Ağlarsam nasıl duracağımı bilmiyorum ki!" Sırtımı bazaya yaslamış, iç çekerek Kaan'a bakıyordum. Olduğu yerden kıpırdamadan cevap veriyordu.

"Gözyaşların ne zaman rahatladığını anlar. Sen ağla Ela." İsmimi bir kere daha duymamla yüzüm buruşmuş, dakikalardır gözümde bekletilen damlalar birer birer dökülmüştü.

"Taş işçiliğine ne oldu?" Sesim o kadar kısık çıkmıştı ki! Küçük çocuklar gibiydim şu an. Daha fazla dayanamayıp yanıma çöktü.

"Ah be Taş işçiliği!" diye benim hatalı olduğumu belli eden bir ses tonu ile konuşurken diğer yandan da beni omzuna yaslamış ağlayıp rahatlamam için zemin hazırlamıştı. Orada ne kadar ağladım. Kaan'ın yeni yıkanmış ve ütülenmiş tişörtünü avuç içlerimle sıkarak acımı ne kadar bağırarak yaşadım, iç çekmelerim ne zaman büyük hıçkırıklara dönüşüp sarsılarak gözyaşı dökmeme neden oldu bilmiyordum ama...

Uzun zamandır yıllardır tanıdığım kardeşim dediğim Mert'in, kollarını sarıp sakinleştirmesini iyi gelmesini beklerken onun yerinde daha iki üç aydır tanıdığım, bira içmek dışında neredeyse bir şey yapmadığım adam onun yerindeydi. Ve bu bana iyi gelmişti.

Uyandığımda yüksekte olduğumu fark ettim. Kaan beni yatağa mı taşımıştı? Burnuma dolan okyanus kokusu ile tebessüm ettim. Birileri Serkan'ın parfümünü aşırmıştı. Onu uyandırmak için yan döndüğümde ise donakaldım.

Kaan yerine Serkan'ın yanımda yatıyor olmasından mı yoksa Serkan'ın uyurken yüzünde memnuniyet ifadesinden mi bilmiyordum.

Biraz geriye gidip bacaklarımı kendime çektim. Ellerimi başımın altına sıkıştırdım. Bu manzarayı izlemeye hakkım yoktu. Ama çok izlemek istiyordum.

Denizden çıktığı dalgalı saçları ve beyaz tişörtünün ıslandığı için görünen kaslarından belliydi. Kirpikleri sık ve uzundu. Kıvırmak için bir şeye gerek yoktu. Yay gibiydi. Sakalları yeni çıkmaya başlamıştı. Ben onu izlerken, o burnu kaşındığı için dudağını sağa sola kaydırıyordu. Bu kıkırdamama sebep oldu. Fakat uyanmaması için ağzımı kapattım. Uykusuna devam etti. Batan güneşin ışıkları yüzüne vurmuş bu manzarayı daha güzel kılmıştı.

"Ela?"

"Ahh! Belim!" Deren'in sesi ile korkup geri gitmiştim. Fakat yatağın daha gerisi yermiş!

"Noldu?" Serkan düştüğümde verdiğim tepki ile yataktan aşağı bakmış, sülük gibi yatan beni görünce de endişelenmişti.

"Ben geriye gidiyordum da. Yani düştüm öyle." Daha fazla konuşmam gerekiyordu sanırım. Serkan gülmemek için dudaklarını birbirine bastırıp elini bana uzattı. Tutup kalkarken elinin sıcaklığı iki saniyelik içimi ısıttı.

"Yemek hazır sizi bekliyoruz." Deren'in soğuk sesi aramıza girmişti. Serkan'ın elini bırakıp ona döndüm. Ve gülümsedim.

"Tek mi hazırladın yemeği?" Sorumu anlamamış şekilde baktı.

"Ela? Napıyorsunuz odada?" Deren ile bakışmamızı kesen ses Mert'in sesiydi.

"Uyuyorduk Mert. Uzak bir şekilde uyuyorduk."

"Neden birlikte uyuyorsunuz ki? Yakınlaşmak için mi?" odadaki dörtlünün arasındaki kişiler laf ebeliğindeydi. Deren hiçbir şey anlamıyordu. Serkan benim imalardan sıkıldığımı zannediyordu. Mert ise Serkan'ı sevmediği için laf atıyordu.

"Yakınlaşmayız Mert. Sonuçta denizde değiliz dimi? Su bizi sürükleyip kucak kucağa getiremez!" Ben ise bugün denizde Mert ve Deren'i öpüşecek kadar yakın gördüğüm için bu kadar sert konuşuyordum.

Yüzümdeki ifadeden Mert ve Deren ne demek istediğimi gayet iyi anlamıştı. Deren gözlerini yere dikerken küçük küçük dudağını dişliyordu. Mert ise büyük bir yutkunma yaşadı. Onları gördüğümü öğrendi. Odada hiçbir şey anlamayan tek kişi Serkan'dı. Ve hiçbir zaman anlamamasını isteyeceğim kişiydi.

"Neyse artık yemeğe inelim." Gülümseyerek odadan çıktım.

Yemekte kimse konuşmamıştı. Sultan Hanım yoktu. Kaan tabağındaki yemekle oynayarak bir şeyler düşünüyordu. Serkan ciddi şekilde tabaktaki et parçasını bıçağıyla kestikten sonra çatal ile boğazına gönderdi. Deren ve Mert sessizce yemeklerini yiyorlar arada göz göze gelince bakışlarını kaçırıyorlardı. Ben ise dakikalardır elimde tuttuğum bardaktan su yudumlarken, Meryem'i düşünüyordum. Operasyonu güzel geçerdi umarım. Yeni imajı ile tanınması zordu ama... Yine de korkuyordum.

Yemekten sonra herkes odaya çekilmişken salonda ben ve Serkan kalmıştık. Elindeki tablette dosyalara bakıyor bir şeyler not alıyordu. Ben ise döndüğümde alacağım davalara göz atıyordum. Yazacağım raporlar vardı. Biz işlere dalmışken kapı çalındı. Serkan yerinden kıpırdamadan oturunca üfleyerek ben kalkmıştım. Kapıyı açınca kimseyi göremedim. Kapıyı kapatırken ise gözümde yerdeki çiçekler takıldı.

Pembe çiçekler...
Kiraz çiçeğiydi bu.

Şüpheli gözlerle etrafa bakıyordum. Ama hava karardığı için bir şey görememiştim. Elimde tuttuğum çiçek buketiyle yavaş adımlar atarak eve girdim.

"Onlar ne?"

"Sen mi gönderdin yine?" Tırmanmakta olan sinirim Serkan'ın habersiz bakışlarıyla korkuya dönüşüyordu.

"Ben sana çiçek göndermedim de... O çiçekler kimden geldi Ela?" Allak bullak olmuştum. Yavaştan dolan gözlerim pembe buketin içinde beyaz bir not görmüştü.

Derin bir nefes aldım. Göğsüm havya kalkıp inerken biraz daha sakinleşebildim.

Notun içini açtığımda büyük harflerle yazılan cümleyi okudum. Ve not elimden düştü.

"SENİ AĞAÇTAN İNDİREN ADAMI NE ÇABUK UNUTTUN?"

O buradaydı. Gelmişti. Burnumun dibine kadar gelmişti.

"Ela bu kim? Ela cevap ver? Kim bu adam? Kendine gel." Üstümden kaynar sular dökülmüştü. Sırtımın terlediğini hissetmiştim. Nefes almakta zorluk çekiyordum. Boğazım karıncalanıyordu sanki. Bedenim yitiyordu.

Masallardan hep nefret ederdim. Çünkü baş karakterler canavarlarıyla yüzleşmekten korkmaz, cesur davranırdı. Ben ise o masal karakterlerinden değildim. Canavarımdan çok korkuyordum.

O kadar çok korkuyordum ki tırnaklarımı Serkan'ın eline geçirmiş onu kendime çekmeye çalışıyordum. Bıraksalar az ilerideki yemek masasının altına saklanıp, her şeyin geçmesini bekleyecektim. Vücudum titriyordu. Sanki sıtmaya yakalanmış gibiydim. Yüksek sesle nefes alıp verirken, Serkan daha da çok endişelenmişti. Kollarımdan sarstı.

"Ela notu yazan kim?" Kimdi? Nasıl diyebilirdim ki. Solgun dudaklarımın arasından tek laf çıkabildi.

"Canavarım!"

Uzun süre sonra birlikteyiz. Bu bölüm nasıldı bakalım? En çok neye sevindiniz? Neye sinirlenip kalbiniz kırıldı?

Ben Ela'nın Serkan'ı izlemesine yumuş yumuş oldum.
Aynı zamanda Meryem'in arkadaşını kendine getirmek için uğraşırken suçlu çıkmasına da bir hayli kırıldım.

Sizce bozulur mu Meryem ve Ela dostluğu? Yoksa hiçbir şey bozamaz mı bu dostluğu? Burak ve Barbaros'la ilgili şeyler de yavaş yavaş dökülüyor. Bu arada unutmadan malum bölüme geldik. 20. Bölüm!

Herkesin ödünü koparsam da, mutluluktan sevindireceğim sevindirsem de, hüzünlere boğacağım o bölüm... Unutamayacağınız bir bölüm gelecek, önümüzdeki haftalarda. Haber vereyim biraz uzun bir bölüm olacak.

Sizi seviyorum Umut Çiçeklerim kendinize güzel bakın ve unutmayın her zaman başrol sizsiniz.

-Çırak Yazar- 

Pokračovať v čítaní

You'll Also Like

3.1M 156K 66
Hayatı boyunca kimseyi sevmemiş, tek derdi vatan, bayrak ve ülkesi olan asker ile hiç sevildiğini hissetmemiş, kalabalık içinde yalnızlığı hisseden b...
809K 45.5K 37
Evin ise yediği tokatın şiddetiyle yere düşmüştü. Dudağının kenarı yeni bir darbe alırkende Kazım Ağa saçlarından koparırcasına tutup Evin'i kaldırmı...
782K 46.2K 66
"Hiç bir aile karesinde yerim yokmuş ki benim" Ben Buse. Buse Yalın olarak doğmuştum ve şimdi Buse Gamzeli olarak ölecektim. Bu ruhu ölmüş, bedeni ya...
Zeynep Od Jutenya_

Všeobecná beletria

558K 39.1K 34
Güzeller güzeli Zeynep... İki adam ve bir kadın. Afran'ın mutlu olmak istediği tek masal prensesi Zeynep'ti. Zeynep'in masalında aşık olduğu prens...