cruel : yoonmin ✓

By chimforsuga

1.6M 122K 339K

kitty gang dünyaca ünlü bir yıldızdı agust d ise onun en büyük rakibi More

• sıfır
• bir
• iki
• üç
• beş
• altı
• yedi
• sekiz
• dokuz
• on
• on bir
• on iki
• on üç
• on dört
• on beş
• on altı
• on yedi
• on sekiz
• on dokuz
• yirmi
• yirmi bir
• yirmi iki
• ara bölüm
• yirmi üç
• yirmi dört
• yirmi beş
• yirmi altı
• yirmi yedi
• yirmi sekiz
• yirmi dokuz
• otuz
• otuz bir
• otuz iki
• otuz üç
• otuz dört
• otuz beş
• otuz altı
• otuz yedi
• otuz sekiz
• otuz dokuz
• kırk
• kırk bir
• kırk iki
• teşekkürler

• dört

45.4K 3.6K 7.3K
By chimforsuga

- - -

4| Gece yatağa girdiğimde onu düşünür oldum

Y O O N G I

"Pekala Yoongi, bir bakalım." Kim Seokjin gözlüğünün orta kısmını işaret parmağının eklemiyle ittiğinde onun gözlerine bakmamak için tüm bedenini inceliyordum. Genç görünüyordu, önceki doktorlarıma göre epey genç görünüyordu. Bacak bacak üstüne atmış, dizine yasladığı küçük defterinde ne olduğunu bilmediğim şeylere göz atıyordu. Sonunda bakışları beni buldu. "Son seansımızdan bu yana hayatında değişen bir şey oldu mu?"

Göz teması kurmamak adına tanıdık odaya bakınmaya başladım. Her şey yerli yerinde duruyordu. Koyu kahveye bürünmüş odanın tek neşesi köşedeki büyük yeşil yapraklı çiçeklerdi. Geçen haftadan bu yana oluşan tek fark düzenlenmiş kitaplığın son üst köşesindeki siyah kapaklı kitabın alt rafa inmiş olmasıydı. Bunu istemsizce fark ediyordum. Elimde olmadan beynim beni bu farklılıklar konusunda uyarıyordu sanki. Yine de ses etmedim ve bir yorumda bulunmak yerine omuzlarımı dikleştirip boğazımı temizledim.

"Yeniden tırnaklarımı ısırmaya başladım."

Başını anlayışla sallarken kalemini defterine bastırdı. "Bunu yendiğimizi sanıyordum."

"Hayır, yenmemiştim. Bir süreliğine bırakmıştım." diyerek düzelttim onu. "Rahat bir dönemdeydim ve tırnaklarımı ısırmıyordum ama şimdi geri dönüşüm yaklaşıyor. Sıkı çalışmalıyım. Albüm herkesi memnun edecek kadar iyi olmalı. Son istediğim ödülü alamadığım için kötü hissediyorum. Stresliyim."

"Öz güvenin mi zedelendi?"

"Kısmen."

Sakin kalmaya devam etti. Bazen onun sakinliği sinirimi bozacak kadar uzun sürüyordu. Kalkıp gitmek veya masasına ilerleyip her şeyi yerle bir etmek arasında kalıyordum. Yine de bacağımı sallamayı ve bunun beni rahatlatacak olduğunu düşünerek yerimde kaldım.

"Tırnaklarını stresten ısırdığını kabul etmemiştin daha önce. Bunu alışkanlık olarak görüyordun."

"Hala alışkanlık olarak görüyorum. Bırakmam gereken bir alışkanlık." Yeniden kitaplığa bakıp geçen hafta dikkatimi çeken seriye göz attım. Dikkatimi dağıtacak bir şeyler arıyordum. Önümde birleştirdiğim ellerimi kıpırdattım. Baş parmağım baş parmağımla uğraşmaya başladı ve bacağımdaki titreme arttı. Ama bunlar bir şekilde alışkın olduğum şeylerdi, umursamaz bakışlarımı değiştirmedim.

"Bir süreliğine bırakabiliyorsan eğer tamamen bırakmayı da başarabilirsin. Güçlü bir kişiliğin var değil mi? Öyle olduğunu sen de kabulleniyorsun. Kendine söz geçirebilirsin." Sözlerini tamamladığını düşündüğümde ona döndüm, beni anlamak ister gibi ısrarla gözlerime bakmaya devam ediyordu. "Geri dönüşünün seni strese sokmasına izin verme. Harika birisisin. Birçok başarın var. Ne olursa olsun hayranların seni sevmeye devam edecek Yoongi. Buna inanmalı ve rahatlamalısın."

Dudaklarımda alaycı bir gülüş belirdi. Başım öne eğik, iki yana açtığım saçlarımın arasından ona bakıyordum. Öyle bir andı ki karşımdaki adamın ürperdiğini hissettim. Benden daha garip hastaları olmalıydı, bu bakış onu korkutmuş muydu sahiden? "İyi biri olduğumu düşünüyorlar," dedim boğuk çıkan sesimle. "Onları hayal kırıklığına uğratacak bir adım atmamalıyım doktor, yoksa onlarla birlikte büyük başarıları da kaybederim."

İki kaşını birden kaldırdı. "Zaten iyi biri değil misin?"

"Değilim." Omuz silktim. "Hiçbir zaman olmadım."

"Bunu sana düşündüren şey nedir?"

Kısa bir sessizlik oldu. Günlük kıyafetlerimle tam karşısında oturuyordum, her zaman nasılsam öyleydim. Bakışlarımı gizlemiyordum. İşinin ehli biri olarak nasıl olur da göremezdi içimde yatan bu canavarı?

Bileğimdeki ince lastiği çekip bıraktım. "Hastalıklı bir ruhum var ama onlar beni iyi biri sanıyor. Birkaç yardım, birkaç gülücük ve kamera karşısında yapılan ufak şakalar." Kıkırdadım. Bunları düşünmek beni nedensizce eğlendiriyordu. "Bu ben değilim doktor. İçimde büyüyen öfke nefrete evriliyor. Bazen birilerini öldürdüğümü hayal ediyorum. Yüzlerine güldüğüm insanları öldürüyorum." Gözlerim kısıldı. Dudaklarımdaki gülüşü silmedim ama biraz küçülttüm. "Yani kafamda, onları kafamda öldürüyorum."

"Bu bir işe yarıyor mu? Onlara olan nefretin diniyor mu?"

Bu soru bir saniye kadar duraklamama neden olsa da yanıt konusunda gecikmeden yeniden omuz silktim. "Bilmem," derken onun bakışlarına karşılık veriyordum. "Birini defalarca, defalarca ve defalarca bıçaklıyorsam eğer ona karşı büyük bir nefretim vardır." Dudaklarımı hafifçe ıslatıp omzumu deri koltuğa yasladım. "Biri öldü diye ona olan nefretimiz kesinlikle biter mi? Bitmeli mi?"

"Elbette. Bitmeli. Bitirmeliyiz. Onu kendi içimizde affetmeliyiz." Gözlerini benden çekip yeniden defteri ile ilgilendi. "İnsanlar öldükten sonra bize zarar veremezler. Birini öldürme düşünceni onaylamıyorum fakat bir şekilde bu senin kendini sakinleştirme yöntemin olabilir." Tek kaşını kaldırdı. "Karşı tarafa sinirlenmek yerine onları bu şekilde hayatından silebilirsin. Böylece bir daha sana zararları dokunmayacağını da bilmiş olursun."

Güldüm. "Bunun doğru bir tedavi şekli olduğundan emin değilim doktor, sizden önceki yirmi iki doktorumun hepsi insanları kafamda öldüremeyeceğimi söyleyip durdu. Bu yanlış, biliyorum."

"Ama bildiğin halde yapmaya devam ediyorsun değil mi? Çünkü yapmadığın zaman öfke nöbetlerin başlıyor. Bulunduğun konum ve mevkiden dolayı karşı tarafa dokunmaman gerektiğini bildiğinden kendine zarar veriyorsun." Ufak bir tebessümle bakışlarını direkt bileğime dikti. "Eski doktorların seninle pek yol kat edemediği için gitti Yoongi, ben seninle bu yolun sonuna kadar gitmek istiyorum ve bazen, doğru olanı değil senin ilerlemene yardımcı olabilecek seçeneği tercih etmeliyim. Çünkü kolun kırıldıysa senin bacağını alçıya almam saçma olur." Benimle göz teması kurup dürüstlüğünü görmemi ister gibi bekledi. "Eğer diğerlerinin yaptığını yaparsam haftaya yeniden buraya gelir ve yirmi dördüncü doktorunla tanışarak her şeye sıfırdan başlarsın. Bir kez daha."

Duyduklarım nedensizce gülmeme neden olurken yerimde dikleştim. Genelde bu odalardan nefret eder ve karşımda oturan doktorlarla alay etmekten başka bir şey yapmazdım ama şimdi Kim Seokjin bana farklı geliyordu. Yaklaşımını beğendiğim için onu dövmek istemiyordum. Ya da yüzü dağılırsa harika olur diye düşünmüyordum. Şu an gözümde sadece doktordu işte. Ve bu, hoşuma gitmişti.

"O zaman," dedim gözlerimi kısarak. "Onları öldürmeye devam edebilir miyim?"

Hevesli bir çocuk gibi sorduğum soruya karşı gülerek "Evet." dedi. "Sadece zihninde."

Başımı salladım. "Sadece zihnimde."

"Tamam.. Bir bakalım." Defterini hafifçe kaldırıp ön sayfasını açtı ve kısa süreli bir incelemenin ardından birkaç mırıltı çıkarttı. Ardından işaret parmağı ile sağ kolunu kaşıyarak "Şirketteki durumlar nasıl?" dedi. "Geri dönüşten bahsediyorsun. Yakın bir tarih olmalı. Seni neyin strese soktuğunu detayı ile bilmek istiyorum."

Soruyla birlikte başımı geriye atıp boynumu çıtlattıktan sonra gelen seslerin bile ne kadar yorgun olduğumun bir kanıtı olduğunu düşünmeden edemedim. "Bu ay sonu yeni albümüm çıkıyor." dedim. "İnsanlar benden en iyisini bekliyor çünkü bu zamana kadar onlara en iyisini gösterip durdum. Şimdi de aynen öyle devam etmeliyim. Çünkü bu şekilde onların sevgisini kazanabilirim. Agust D olarak. Onlar da beni zirveye taşımaya devam ederler."

"Agust D ve Min Yoongi farklı kişiler mi sana göre? Hayranlar Min Yoongi'yi sevemez mi?"

Beklenmedik bir kahkaha dudaklarımdan kaçtığında omuzlarım sarsılmış, doktorun kaşlarının havalanmasına neden olmuştum. Muhtemelen beni bu kadar güldüren şeyi merak ediyordu.

"Yoongi ezik herifin teki." dedim. "Onu kimse sevmez." Yerimde doğrulurken gözlerim hala kısıktı. Her an yeni bir kahkaha atabilirmişim gibi hissediyordum. Bu bedenimin olaylara karşı doğal tepkisiydi.

"Hayranlar güçlü birini görmek istiyor. Esip gürleyen, ateş saçan, havalı.. Onlar; olamadıkları, olmayı başaramadıkları kişiyi görmek istiyorlar."

"Ve sen de kendini onların görmek istedikleri kalıplara mı sokuyorsun?"

"Kendimi onların görmek istedikleri kalıba sokmak zorunda kalıyorum."

"Buna mecbur değilsin."

Umursamazca omuz silktim. Doktoru sevmiştim ama benim hakkımda hala anlayamadığı çok şey vardı. "Mecburum çünkü öyle istiyorlar." dedim. "Herkesi memnun etmeliyim. Bu nedir biliyor musunuz? Kukla oyunu. İpler onların elinde."

Doktor Kim ısrar etmeye hazırlanır gibi yerinde kıpırdandı. "Bu senin hayatın."

Gülüşümü yüzümden tamamen silerken belli belirsiz başımı sallıyordum. "Ve ben hayatımı sattım. Bunun orospuluktan bir farkı yok. Beni, bedenimi, yüzümü, vücudumu, sesimi, her şeyimi kullanmalarına izin veriyorum çünkü para kazanmalıyım. O tapındığım ödüllere kavuşmalıyım."

"Kendini böyle görmemelisin Yoongi. Bu senin işin. Eğer işini sevgiyle yapmıyorsan bunda bir yanlışlık var demektir. Mesela müzik sektörünün sana uygun olduğundan ne kadar eminsin?"

"Çok." dedim hızla. "Bana uygun olmayan şey müzik veya bu iş değil, siktiğimin insanları. Onların iğrençlikleri başımı döndürüyor. Benden daha düşük, aşağıda olan bencil piçlerin emirler yağdırabiliyor olmasına tahammül edemiyorum."

Dikkatle dinledikten sonra başını sallayarak beni onayladığını gösterdi. "Onları da öldürüyor musun?" derken de kalemini defterinin üzerinde hareket ettiriyordu. "Yani kafanda. Zihninin içinde patronlarını öldürüyor musun?"

"Kendini patron sananları öldürüyorum çünkü bunu hak ediyorlar. Ama asıl patronu öldüremem."

"Neden?"

"Çünkü o benim. Kendimi öldürürsem oyun biter."

"Patron olduğunu mu söylüyorsun?" Doktor Kim anki bu söylediklerimden hoşlanmış gibi keyifli bir ifadeyle beni süzdü. "Ama ipler onların elinde, öyle demiştin."

"Bu işin orospuluğa benzediğini de söylemiştim. Kararları veren benim. İplerimi onların eline ben verdim."

Doktor hızla sayfasına bir şeyler yazdı. "Ve şimdi pişmansın, doğru mu anladım?"

"Hayır, pişman değilim. Bu basit bir kural. Onları kendimi kullandırıyorum çünkü zamanı gelince bana aşık olacaklar. Hiçbir pezevenk aşık olduğu orospusuna kıyamaz."

"Yoongi... Bunların doğru tabirler olduğunu sanmıyorum."

"Bunlar herkesin yanlış gördüğü gerçekler doktor. Hayat tozpembe değil. Dışarıda bunlar yaşanıyor. Dile getirdiğim için yanlış olamam." Kısa bir an geçmişimi düşünecek gibi oldum ama kendimi frenlemeyi son anda başardım. "İpleri onların eline verdim ve hepsinin kendisini güçlü hissetmesini sağladım. Beni yönlendirebilmek onlar için büyük bir adımdı. Üstelik sayemde milyonları kazanıyorlar. Ama sonunda? Sonunda ne olacak biliyor musunuz?"

Derin bir sessizlik olduğu için kaşlarını kaldırdı ve "Aydınlat beni lütfen." dedi.

Umursamazca omuz silktim. "Dediğim gibi bana aşık olacaklar. Bu basit bir aşk değil. Bana ve başarılarıma tapacaklar. Beden kopmak onlar için ölümle eş değer olacak. Altın değerinde olacağım. Altından bile daha değerli olacağım. Saçımın teline bile zarar gelmesi hepsini deliye çevirecek. İşte o zaman insanlar asıl patronun kim olduğunu görecek."

"Bu uzun vadeli bir plan." dedi şaşkınlığını gizleme gereği duymadan. "Ne zamandan beri aklındaydı?"

"Sektöre adımımı attığım günden beri." diyerek basitçe yanıtladım. "Hep söylerim, ben zeki olarak doğdum. Bunları planlamak benim için en kolay kısımdı."

"Ama planın tehlikeli olabilir. Özellikle senin için. Kendini zaten yeterince zorluyorsun. Bedenin yorgun düştükçe ruhun da çöküyor." beni baştan aşağı süzdü. "Sen patronun kim olduğunu biliyorsan diğerlerinin ne düşündüğü önemli değil."

"İnsanların ne düşündüklerini umursayarak yaşarız doktor. Bunu herkes yapar. Umurumda değil deriz ama gece yatmadan önce düşündüğümüz tek şek başları ve onların boktan fikirleri olur." İşte, alaycı gülüşüm yeniden dudaklarımdaydı. "O piçler yataklarına girip gözlerini kapattıklarında bile beni görecek. Çünkü ben öyle istiyorum. Hayatımı böyle şeylere adadım. Param, şöhretim, evlerim, arabalarım, her şeyim var ama benim tek istediğim onların ağzına sıçmak ve gördüğüm tüm parlak ödülleri almak."

Seokjin derin bir nefes alıp kendini toparlamaya çalıştı. Geçen hafta hiç dikkati dağılmaz gibi göründüğü için bu tablo beni biraz şaşırtsa da ses etmeden onun sessizliğinin biteceği anı bekledim.

"Öfkeni kontrol altına almalıyız." dedi zar zor. "Bunun için sana birkaç ilaç yazacağım."

"Psikologların ilaç yazamadığını sanıyordum."

"Ben psikiyatristim," dedi yazısına ara vermeden. "Ama sonrasında psikoloji bölüm derslerini de aldım. Yani senin hem psikologluğunu hem de psikiyatristliğini yapmak için görevlendirildim. Dilediğim ilacı rahatlıkla yazabiliyorum yani." Kaleminin arkasına basıp ucunu kapatıp gözlerime baktı. Anladığımı belirtir şekilde ona bakıyordu. Sanırım verdiği ilaçları asla içmeyeceğimi bilmesine gerek yoktu. "Süremiz dolmadan son başlığımıza geçelim." diyerek mırıldandı. "Yeni biri ile tanıştın mı? Ya da kendini son zamanlarda birine yakın hissettin mi? Geçen hafta arkadaşlık konusu açıldığında stilistin ve menajerin dışında kimsen olmadığını söylemiştin."

Başımı salladım. Tek dostum hapishane köşelerinde çürüyordu. Diğerlerinden ise kesinlikle haberim yoktu.

Son zamanlarda ise tek bir kişiyi kendime yakın görmüştüm. Bu yüzden derin bir nefes alıp "Sanırım." dediğimde Seokjin "Kelimeyi aç lütfen." diyerek devam etti.

"Birisi var."

"Evet, bu güzel." Yeni bir not düştü. "Bana o kişiden bahsetmek ister misin?"

"Ünlü." dedim kısaca ve dilimi yanağımın içine bastırarak dakikalardır hiç bakmadığım kitaplığa döndüm. Yeri değişen kitap sinirimi bozuyordu. "En az benim kadar ünlü. İsmini her yerde duyduğunuza adım kadar eminim. Halkın gözdesi ve rakibim." Muhtemelen çoktan kimden bahsettiğimi anlamıştı. Zaten çıkan haberlerden dolayı tüm Kore'nin dilindeydik. Güldüm. "Şimdiye kadar gözümde, listelerde savaştığım öylesine bir rakipti. Bir nevi düşmanımdı." dedim. "Pembe saçları ve taşlı ceketleri ile insanlar onu pamuk şeker kadar yumuşak ve iyi sanıyor olmalı ama değil. Kesinlikle değil."

Kimden bahsettiğimi anladığı bakışlarından dahi belliydi. "Sana kötü mü davrandı?"

"İlk etkileşimimiz bir ay önceki müzik programlarından birinde oldu. Yanlışlıkla üzerine kahve döktüm." Bakışlarımı yere indirdiğimde o günü düşünüyordum. "Ona baktığımda, sanki hiçbir şeye kızmayacak, aksine önemli olmadığını söyleyip gidecek biri gibi gelmişti ama öyle olmadı. Bana ağır küfürler sıralayıp sorununu halletmemi istedi."

"Peki... Hallettin mi?"

"Hayır." dedim nötr bir sesle. "Kılımı bile kıpırdatmadım."

"Yani herhangi bir bağ kurmadınız mı?"

"Karşılıklı küfürleştik. Sinirlendikçe sinirlendi. En sonunda arkasını dönüp gittiğinde konuyu kapattı sandım ama sahneye çıkmama bir dakika kala yanıma geldi. Elindeki kahveyi başımdan aşağı boşaltıp gitti."

Dudakları hafifçe aralandı. "Peki onu artık gerçek bir düşman olarak mı görüyorsun?"

Durakladım. Bu komik bir çelişkiydi. Normal şartlarda onu o gün yere yatırıp bayılana kadar dövmek isterdim ama öyle olmamıştı. Sonrasında yaşananlar, bu hafta medyaya yayılan haberler ve dün otelde olanlar... Hepsi tuhaf bir şekilde ilerliyordu.

"Onu düşman olarak görüyordum ama bu olay..." dedim hıh, tarzı bir ses eşliğinde. "Sadece pembeye olan ilgimi arttırdı."

Öyleydi. Park Jimin'in içinden hiç beklemeyeceğim biri çıkmıştı. Ona sinir oluyordum. Gerçekten sinir oluyordum ama bu garip bir şekilde ilgimi çektiği gerçeğini değiştiremezdim.

"Gece." dedim kısık bir sesle. "Gece yatağa girdiğimde onu düşünür oldum. Pembe saçları, pembe kıyafetleri. Bir insanın yumuşak, tatlı ve pamuk gibi bir kalbe sahipmiş gibi görünebilmek için kullandığı şeyler bunlar. Kendini gizliyor."

Doktor mimiklerimi dikkatle incelerken "Bu durumdan hoşlanmış gibi görünüyorsun." dedi.

"Sanırım ona yakın hissetmemdeki neden buydu." diyerek dürüst olmayı tercih ettim. "Hoşlandığım kısım gerçek kişiliğiydi. Çevremdeki kimse bana yaklaşmaya, benimle konuşmaya cesaret edemez ama o, sahneme bir dakika kala beni büyük bir sorunla baş başa bıraktı." Beni büyük bir skandalın içine çekti. Beni öptü. Dün gece önünde diz çökmeme neden oldu. "Üstelik yarısı kahve yüzünden ıslak olan saçlarımla sahne aldığımda beni büyük bir gülümseme eşliğinde izliyordu."

"Yaptığına karşılık vermek gibi bir planın var mı?"

"Bilmem," dedim kıkırdayarak. Elbette vardı. "Olmalı mı?"

Seokjin defterine not olamaya devam ederken "Bunu savunamam." dedi. "Sadece olup olmadığını öğrenmem gerekiyor."

"Eğer öğrenmek istediğin onu zihnimde öldürüp öldürmediğim ise hayır," dedim tepksini incelemek için ona bakarken. "Zihnimde canlanan o ucu keskin bıçağın ucu bile değmedi tenine."

"Bu harika bir gelişme. Belki pembe saçlı çocuk arkadaşın olabilir. Bunu ister miydin?"

Kaşlarım çatılır gibi oldu. Muhtemelen Jimin ile arkadaş dışında her şey olabilirdik. "Hayır."

"Ama bir yakınlık hissetmişsin değil mi? Üstelik kesinlikle seni sinirlendirecek bir tavra karşı nefret duymamışsın." Tek kaşını kaldırdı. "Sence bunlar yeni bir arkadaşlık için harika adımlar değil mi?"

Jimin'i zihnimde öldürmemiş olmam ona nefret duymadığım anlamına gelir miydi?

"Arkadaşlık adımları hakkında pek fikrim yok. İşlerin nasıl ilerlediğini bilmiyorum doktor ama bizim aramızdaki gibi ilerlemediği kesin."

"Sizin aranızdaki gibi olmaması, asla olamayacağı anlamına gelmez." Oturuşunu düzeltti. "Gel seninle bir oyun oynayalım. Ben sana görevler vereyim ve sen de o görevleri yerine getir. Her başarılı olduğunda seansımızın uzunluğu on dakika kadar kısalır ve eğer sonuna kadar tamamlarsan bir daha beni görmek zorunda kalmazsın."

"Kârlı bir teklife benziyor. Sihyuk buna ikna olacak mı?"

"Elbette. Sonuçta seansların bitmesi demek senin tamamen iyi olman demek. Elinde belgen olacak."

Pekala, bu sahiden kulağa iyi geliyordu. Bu boktan yerden ve bu uzun konuşmalardan kurtulmak iyi olurdu.

Hafifçe öne doğru eğilirken buldum kendimi. "Bunu sevdim." dedim. "Devam et. Bana görevlerden söz et."

Tepkim onu memnun etmiş gibi omuzlarını dikleştirerek gülümsedi. "Görevler kolaydan zora ilerlesin olur mu?" dediğinde gözlerini kısmıştı. "İlk görevin oldukça kolay. Pembe saçlı çocukla tanışmanı istiyorum. Onu gördüğünde ismini ve soyismini öğreneceksin. Sahne adını değil. Medyadan tamamen bağımsız olarak pembe saçlı çocukla tanışacaksın. Sadece bu."

Doktorun gözlerine baktım. Başkası duysa bu göreve kahkahalarla gülerdi çünkü cidden kulağa komik geliyordu. Kaçıncı yüzyılda yaşıyorduk? Google denen bok her halta yarıyordu. İstediğim kişinin hayatını bile oradan rahatlıkla öğrenirdim ama Seokjin denen bu adam benden ismini öğrenmemi istiyordu.

"Bunu zaten biliyorum." dediğim sırada kısık bir tık sesi odaya yayılmış, seansın bittiğini belli etmişti. "Bildiğim şeyi ona yeniden sormam dünyanın en saçma şeyi."

"O halde onunla tanış." dedi. "Hakkında kimsenin bilmediği bir şeyi öğren. Diğer seansa geldiğinde senden ona küçükken takılan lakapları duymak istiyorum."

"Bu saçma."

"İsmini biliyorsun. Belli ki onunla çoktan tanıştın değil mi?"

Kısaca onu süzdüm. "Haberleri gördüğün her halinden belli." dedim meydan okurcasına ve o bunu yalanlamadı. Sadece defterine bakmaya devam etti. Cevap vermesi için sabırlı olmayı denedim ama bu sefer de bana engel olan tıklatılan kapı ve bir cevap beklemeden içeriye kafasını uzatan kız oldu. Direkt Seokjin'e bakıyordu.

"Efendim hastanız Park Jimin geldi, seansınız başlamak üzere."

Duyduğum isim anında yerimde doğrulup kaşlarımı kaldırmama neden olduğunda Kim Seokjin uğraştığı işini bırakıp sert bakışlarını kıza dikti. "Ne zamandan beri başkalarının yanında hasta isimlerimizi anar olduk Sooyoung?" dedi. Bana özellikle bakmadığı her halinden belliydi. Kız kısa bir an bana döndü ve şaşkınlıkla durakladı. Ardından kısa bir özürle çıktı ve kapıyı kapattı.

"Onun hastan olduğunu bana söyl-"

"Antisosyal kişilik bozukluğundan kaynaklanan öfke nöbetlerin için iki ayrı ilaç yazdım. Sana vermemi mi istersin yoksa menajerine mi yollayayım?"

"Jimin hakkında neden bir şey söylemedin?" dedim onu duymazdan gelerek ama onun da benden pek farkı olduğu söylenemezdi. Ayaklanırken defterini arkasında kalan masasına bıraktı. "O benim hastam." dedi. "Hasta bilgilerimi paylaşmam doğru olmaz. Diğerlerine de durduk yere Min Yoongi benim hastam demiyorum."

"Ama-"

"Seansım başladı üzgünüm Yoongi ama gitmeni rica etmeliyim, diğer seansımızda seni daha iyi bekliyorum. Konuştuklarımızı düşün." Kapıya ilerledi açmadan önce de "İlaçları menajerine atacağım." dedi. "Belki sen almayabilirsin."

Gözlerimi kapatıp ona bir şey demeden dışarıya çıktım. Bu herif benim doktorumdu. Sinirimin ne kadar çabuk bozulduğunu biliyordu. Neden ona göre davranmıyordu ki?

Kısaca etrafıma baktım.

Sanırım kimi aradığım yeterince belliydi. Duvardaki saat tam dokuzu gösterdiğinde kahvaltımı yeni reklam çekimi için teklif sunacak markayla yapacağımı hatırlayarak Park Jimin'i sonraya erteleyebilceğimi düşündüm. Bir an önce çıksam iyi olacaktı.

Olacaktı ama Park Jimin bunu düşünmemi bekliyor gibi koridoru döndü. Bakışları elindeki telefondayken yavaş yavaş bana doğru geldi.

Bense sadece başındaki şapkaya baktım. Dün kaybettiğimi düşündüğüm şapkaya.

Kafasını kaldırdı. Gözlerimiz kesişti. Buna zerre kadar şaşırmamış gibi gülümsedi ve "Huh, Yoonie," dedi. "Ben de seni arayacaktım.. Neden instagramdan takibime geri dönmedin? Çok hoşuna gidecek bir gönderi paylaşmıştım.."

Gözlerine baktım. Neyden bahsettiğini anlamak zordu. Sırf sürekli başımda diye tüm hayranlarımın koşa koşa gidip aldığı şapkam ondaydı, o şapkayı kullanarak buraya kadar gelmişti ve bana şimdi tam olarak neyin imasını yapıyordu?

Dün telefonumu elime bile almamıştım. Hiçbir şey görmek istemiyordum.

"Bay Park, Doktor Kim sizi bekliyor efendim."

Jimin dudaklarındaki gülümsemeyi silmeden ufak bir göz kırptı ve hemen ardından tek kelime açıklama gereği duymaksızın az önce çıktığım odaya ilerledi.

Bense ardında öylece durdum. Ya telefonumu çıkartıp öfke nöbeti geçirme ihtimalimi göz alarak olayı kendim öğrenecektim ya da dünden beri aramalarına dönmediğim menajerimi arayacaktım.

Derin bir nefes almayı denedim.

Park Jimin hayatıma adım attığı ilk saniyeden bu yana bana sadece sorun olmuştu. Sadace kocaman; güzel dudaklara, kıvrak bir zekaya ve o büyüleyici yüze sahip bir sorun.

- - -


🖤
27082020

Continue Reading

You'll Also Like

39.1K 2K 32
Kızın sesini duyunca Alaz'ın omuzları gevşedi. "Öldüm, Asi." Gözlerini kızın yüzünde dolaştırdı. "Sensiz geçirdiğim her gün biraz daha öldüm." Asi al...
912K 73.3K 63
min yoongi, park jimin'in iş arkadaşı olması dışında, aşığıydı.
940K 92.3K 45
cehennemde birlikte yanalım mı?
2K 199 7
Ve aşkları sonsuza dek yaşadı. |09.01.18 - 16.23| bu hikaye bu dünyada tamamlanmış olup bir yerlerde hâlâ devam etmektedir.