Benim Uğruma

By esslala

150K 8.4K 923

Bu programda "Benim Uğruma" adıyla yayımlanan ilk hikayedir. Kimler aklını yitirecek kadar sınanmadı ki? "Y... More

1) TATLI TELAŞ
2) BEKLENEN GÜN
3) GERÇEK GİBİYDİ
4) BU NEYDİ ŞİMDİ
5) FARKLI BAKIŞLAR
6) ŞAŞKINLIK
7) BEKLEMİYORDU TABİ
8) ONLAR BENİM AİLEM
9) KOKUSUNDA HUZUR BULDUM
10) KENDİMİ BİLİYORUM
11) ÖFKE
12) NE YAPIYORUM ?
13) SPAYDİ
bilginize
14) ULTRA İĞRENÇ
15) YERİN DİBİ
16) YARDIM ET
17) İTİRAF
18) YAPAMAM
19) İHTİYACIM VAR
20) BİR NEDENİ OLMALI
21) HADİ ONU SAVUN BANA
22) UZUN SÜRE SONRA
23) İLK YARDIM
24) CİDDİ DEĞİL
25) CİDDİ Mİ DEĞİL Mİ ?
Tanıtım...
26) GERİ DÖNDÜM
27) BİZİ BIRAKMAYACAK
28) YETERLİ BİR SEBEP
29) ZARF
30) SÜPRİZE HAZIR OL
31) ARTIK EMİNİM
32) NE OLUYOR?
33) İÇİMDEKİ CANAVAR
34) BEKLEYİŞ
35) SIR PERDESİ
36) SIR PERDESİ (2)
37) KENDİNİ YIPRATIYORSUN
38) KABUS MU?
39) ÇARESİZLİK
40)BURAM BURAM HUZUR
41) DUYGULARIN DANSI
42) SAHİ?
43) HAYRETLER İÇİNDE
44) KARMAKARIŞIK
45) OYUN?
46) ZORLUK
47) ZORLUK 2
48) YOL GÖSTER
49) SENİN İÇİN
50) SENİN UĞRUNA
YAKINDA!!

51)BENİM UĞRUMA (FİNAL)

2.1K 107 1
By esslala


Ufak bir veda...
Ponçikkalpler selam olsun
Elif ve Yiğit serüvenin sonuna geldik. Kabul etmeliyim ki bitirirken zorlandım kısa kesmek istedikçe kurgu peşimi bırakmak istemiyor gibiydi ve yazdıkça yazdım. Yazımda hatam olduysa maruz görün lütfen. Sonuna kadar yanımda olan herkese çok teşekkür ediyorum. Desteklerinizi her zaman bekliyor olacağım. İlginize sonsuz teşekkürler. Sağlıcakla kalın...

Odaya geldiğimde babam masasında çalışıyorken beni gördüğüne şaşırıp ayaklanmıştı. "Kızım ne işin var burada?" Sakin kalmaya çalışıp oturduğum koltuğun karşısını gösterip "Gel baba." Öyle karmaşık hissediyorum ki. "Yiğit neden burada?" Konuyu uzatmaya gerek yoktu. "Kızım sevinmedin mi?" Nasıl? "Sevinmek mi? Yiğit neden burada baba siz benimle oyun mu oynuyorsunuz?" Sevinmek mi? Onu gün geçtikçe daha çok özlüyordum. Gidip boynuna atlayabilirdim lakin bu durumda olmazdı. Etrafımda dönenleri öğrenmem gerekiyordu.

"Yiğit gittikten sonra aslında buraya geldi. Senin gibi çok çalışarak yeni hayatına başladı ve çok da başarılı bir iş adamı olacağına eminim." Duyduklarımı anlamaya çalışıyordum yanlış kişiyle konuşuyordum sanki cevap beni tatmin etmemişti. "Hayır hayır bu kadar olamaz biz ayrıldık ve sen ona kollarını mı açtın?" Bunu Yiğit'in yanında oldukları için söylemiyordum sadece hiçbir şey anlamamıştım. Ellerim titremeye başlamış fark edilmesin diye yumruk yapmıştım.

"Sakin ol her şeyi anlatacağım." Bir şey demeden bekledim. "Yiğit'i kendinden uzaklaştırdığın dönemde John bir fikirle geldi. Yiğit sayesinde seni buraya getirebilecektik seni orada tutan pek bir şey kalmayacaktı. Cansu evlenecek Mete görevlere gidecekti. Sen tek kalıyordun. John bu şekilde seni ikna etti ve seni getirdi." Yüksekten yere çakılmış gibiydim beynim uyuşmuş duyduklarım kulaklarımda yankılanıyordu. En zayıf olduğum dönemi fırsata çevirmişlerdi ve bunu en iyi şekilde yararlanmışlardı.

"Yanlış anlamadıysam sırf ben buraya gelip sizin yanınızda olabileyim diye beni mi kandırdınız? Siz ben neler hissettiğimi biliyor musunuz? Sevdiğim adam benim yüzümden gitti diye ne kadar üzüldüm biliyor musun? Doğru ya! John her şeyin haberini size vermiştir. Hayatımı elimden alman çok mu hoşuna gitti baba! Ben kendi yolumu çizip kendi hayatımı kurmuşken sen neden yaptın bunu? Ben senden ne para istedim ne de bir gün olsun adını kullanıp kendimi bir yerlere getirmek! Ben sadece desteğinizi istedim! Şimdi ne yaparsanız yapın ben yokum beni buraya getirtmeye çalışma."

Emindim ki bugün sözde gerçekleşecek toplantı da yalan dolandı. Yaptıkları her hamle bana zarar vermiş ama bunu görmezden gelmişlerdi. Tam odadan çıkacakken "Kızım!" Arkamı dönmedim ama durdum. "Bize kızabilirsin ama Yiğit'e kızma. O ne yaptıysa senin uğruna yaptı." Hiçbir şey demeden çıktım odadan aynı koridoru geçip odama gideceğim sırada gelen John'u görmüş umursamadan odama geçmiştim ona çok daha fazla kızgındım. Eşyalarımı alıp çıkacakken "Elif bekle konuşalım." Yüzüne dahi bakmamış "Yalanlarınızı yeterince dinlemişim." O kadar zaman yalanla dolanla yaşamış ve hiçbir şey olmamış gibi devam etmişlerdi.

Telefonuma gelen kaçıncı çağrı olduğunu bilmiyor merak edipte kaç olmuş diyerek dönüp bakmıyordum. Sadece arabayı kısa süre önce keşfettiğim kimsenin pek uğramadığı bir mekanın önüne sürmüş lakin arabadan inmemiştim. Olanları düşünüyordum. En ince detayına kadar. O halde herkes biliyordu herkes. Sonra aklıma Mete'nin söylediği gelmişti. "Bize kızma her şey senin uğrunaydı." O an sadece kaşlarımı çatmamalı sormalı neyi kast ettiğini öğrenmeliydim. Babam bu zamana kadar hep yanında olmamı istemişti hep. Evet, izin vermişti öğretmen olmama ama hiçbir zaman gönlü buna razı gelmemişti. Her daim dile getirmekten kaçınmamıştı neredeyse tüm konuşmalarımızda söyler dururdu. Diye düşündüğüm sırada kafamda çakan şimşekle her şey rayına oturmuştu.

Babamın bana en son yanıma gel dediği günü anımsıyorum Cansu, Mete ve Yiğit'i karşıma alıp konuştuğumda Yiğit dahil gitmemi istemelerini hiçbir zaman anlamamış hep bir soru işareti olarak kalmış olsa da şimdi anlıyordum. Plan en baştan vardı benim Yiğit'i yanımdan uzaklaştırmam anlara altın tepsiyle sunulan fırsattı. Yiğit'in gitmeden önce bana "Senin için" demiş olmasının da cevabı çıkmıştı. Benim uğruma neler yapılmış kim nelerden vazgeçmişti. Yiğit hayatından vazgeçmişti. Bu hafife alınacak bir karar değildi. İçimde oluşan hüzünle gidip ona sımsıkı sarılmak istiyor olsam da bir o kadar kızgındım bunu yapmayabilirdi yine de babam haklıydı ona kızmamam gerekiyor hatta bir özür borcum olduğunu bilmem gerekiyordu. Babam ve annem yalanı sevmediğim halde beni kandırmaya müsade etmişler benim uğruma sözlerini çiğnemişlerdi. Mete ve Cansu da öylece izlemişlerdi.

Israrla çalan telefonumun ardından dayanamayıp açmıştım "Efendim John?" Sıkıntıyla nefes verip cevap bekledim "Elif neredeysen hemen gelmen gerekiyor." Sesindeki endişe beni meraklandırmıştı. Ses çıkarmadım şuan kimseyle konuşmak istemiyordum bunu fark etmiş olmalı ki "Erdem Bey fenalaştı hastanedeyiz gelmen gerekiyor." Duyduklarım tokat misali yüzüme çarparken kalbim sıkışmıştı. Bu konuda da yalan söyleyecek halleri olamazdı.

Arabanın tekerlekleri ani frenle zemine sürtünürken hiç beklemeden çıkıp babamın olduğu kata gitmiştim. Annem dahil herkes vardı buna Yiğit'te dahildi. Hiç kimseye bakmadan o sırada odasından çıkan doktorun yanına gittim ve "Babam nasıl?" Doktor gayet sakin ve güler yüzle "Durumu iyi her şey kontrol altında lakin tekrarlanır ve geç kalınmış olursa bu defa aynı şeyleri söyleyemem. Efsun Hanım özellikle siz, size daha önce de söyledim Erdem Beye çok dikkat etmelisiniz stresten uzak durmalı. Size güveniyorum geçmiş olsun." Giden doktorun ardından öylece bakarken kafam karışmıştı. Herkes rahatlarken ben henüz anlayamadığım bir şeyin içindeydim. Bu defa anneme döndüm.

Annem bana sarılıp sarılmamak arasında elleri havada kalırken ben ise kendimi sakin olmaya zorluyordum. "Ne demek size daha önce de söyledim?" Anlaşılan o ki hepsi bir olup benden çok şey saklıyorlardı. Annem nemli gözlerle bana baktı. "Baban geçtiğimiz yıllarda kalp krizi geçirdi. Düzenli olarak kontrole geliyoruz bugün fazla streslendi bir anda yığılıp kaldı." Benim yüzümden!

"Ve benim yine olanlardan haberim yok! Anlamıyorum hiçbirinizi anlamıyorum! Her şeyi gizleyerek oldukça iyi rol yaparak beni buralara kadar getirdiniz. Yalanı dolanı sevmediğim halde yalan söylediniz yüzüme baka baka yalan söylediniz. Erkenden söyleseydiniz ne mi olurdu anne? Gelir babamı görürdüm iyi olmasını sağlar dönerdim. Ne babamı incitmiş ne de bu hale gelmesine neden olurdum. Bunların hiçbirine gerek yoktu hiçbirine dahası bir fedakarlık yapılması gerekiyorsa ben yapardım bir başkası değil!"

Kısık ama sinirli bir şekilde konuştuğum sırada Yiğitle göz göze gelmiştim doğru bahsettiğim oydu. Babamın duyup üzülmesini istemiyordum en azından benim yüzümden daha fazla zarar görmesini istemiyordum. Hava almak istediğimi söyleyerek çıkmıştım hastaneden arkamdan koşturarak gelen adım seslerini duyunca durdum ve arkama baktım. Yiğit. Öylece durup izleyebilirdim bu adamı ne de çok özlemiştim onu lakin tüm olanlar aklıma gelmiş henüz o dahil herkese olan kızgınlığımla dönüp arkamı gitmiştim. Gitmem bir işe yaramamıştı. Yiğit arkamdan gelmiş beni durdurmuştu. "Sadece konuşalım." Tek söylediği buydu hangi birini konuşacaktık bilmiyorum sadece yavaştan gelen kokusuyla sessizce beklerken yüzüne baktım. Gerçek şu ki çok özlemiştim. Sonunda kabul ettim.

Geleceğimiz yere gelene kadar sessiz kalmış yol boyunca sessizliği dinlemiştik daha fazla sürmesini istememiş ve "Konuşmak istediğini sanıyordum." diyerek aslında lafa nereden başlayacağını bilmeyen hallerini izliyordum. Bir şeyden daha emindim ki kendimi mağdur hissetmek hiç hoşuma gitmemişti. Olduğu yerinden bir iki adım uzaklaştı ve konuşmaya başladı. "Hiçbir zaman ne sen yanımdan git ne de ben senden gideyim asla düşünmedim bunu ve başta da istemedim çok karşı çıktım kabul etmedim ta ki olaylar birbirine girip benim yüzünden yanımda olmadığın her gün çok düşündüm ve kabul ettim. Sana gelen zararın benden kaynaklı olmasını kaldıramadım. Her zaman babanların yanı daha güvenli daha huzurlu olmasını umut ettim." Sustu, derin bir nefes aldı. Tüm bu olanlar benim için olurken benim hiçbir şeyden haberimin olmaması çok fazla dokunuyordu. Bu yanlıştı hepsi yanlış yolu seçmişti. Daha farklı olabilir bunun için çok fazla seçenek sunabilirlerdi. Fikrimin alınmaması bu kararı kendilerinin vermesi kendimi piyon gibi hissetmeme neden olmuştu.

Yiğit bir adım yaklaşıp kollarını açtı ve "Sana olan sevgim, bağım bitti de gittim mi sanıyorsun, sana git derken ağzımdan kolayca çıktığını mı ya da sen uyurken sımsıkı sarılmak öpmek yerine yanından sadece çekip gitmem kolay oldu falan mı sanıyorsun? Şunu bilmelisin ki giderken sende kalbimi ruhumu bıraktım. Bugün gördüğümde uzun süre sonra aldığım nefes ciğerlerime yetti." Bense yaşadığım şok dalgasından kendime gelememiş kafam bedenime ağır gelmiş hiçbir şey algılayamaz olmuştum. bir adım geri atıp omuzları çökmüş bir halde beni izledi ve konuşmaya devam etti. "Ailene olan saygımdan onlara bunu yapmamam gerektiğini her ne kadar düşünsem de seni seçip seninle olmayı isteyerek bunun bir bencillik olduğunu düşünmüş olsam dahi kabul etmedim lakin seni o halde gördükten hele ki o yaşadıklarından ve bunların benim yüzünden olduğunu öğrendiğin anda bana olan bakışından sonra yüzüne bakacak cesareti bulamadım. Bütün bu olanlara rağmen bana bakmanı benimle konuşmanı çok istesem de beni bırak hiç kimseyle konuşacak halde değildin. Kendimi o kadar suçladım ki gitmem gerektiğini ben olmadan daha kolay atlatacağını umut ettim. Farkındayım yanlıştı bu hiç gitmemeliydim ama bir şekilde yeniden görüşeceğimiz umuduna sarıldım durdum bugüne kadar." Bir, ne güzel yanlış olduğunun farkındaydı. İki, sonunda görüşeceğimiz umuduna sarılmıştı. Peki ben? Düşünen var mıydı acaba seyirci kalmayı seçmişler acılı bir yol seçmişlerdi. John'un aklıyla ancak bu kadar iş yapılırdı.

"Sizi alkışlamalı mıyım usta oyunculardan daha iyiydiniz." Düşük olan yüzü mümkün olduğu kadar daha düşmüştü. Onu dinledim evet, ama hemen açıp kollarını sarılmamı bekleyemezdi. Muhtemelen beni tanımış olduğundan bunu beklemiyordu. "Sen bir şekilde kendine umut verecek şeylere sarıldın bir yanın merakla bir yanın sakin ve huzurlu bu günleri bekledin dahası uzaktan da izledin! Ben ne yaptım kendimi suçladım. İçim içimi yedi. Bunu yaptım şunu yaptım diye gitti ben böyle yapmasam gitmezdi demekten gün yüzü göremedim. Her gün kalbim parçalanıyordu ve ben bu dönemde acılar içerisindeydim senin aksine bir umudum yoktu. Ya ben evine gittim evine! Odaları teker teker dolaşıp anılarımızla bir defa daha kendimi acıyla boğdum." bunları söylerken dibine kadar gitmiş sessizce göz yaşı akıtırken işaret parmağımla göğüsünü ittirdiğimin farkında değildim. Oysa ağlamak istemiyordum lakin hissettiğim içim acıyordu ve dışa vuruyordu tüm olanları. Yiğit elimden yakalamış "Tüm bunları senin için yapmaktan hiç pişman olmadım. Sen, benim senin için her şeyi yapabileceğimi biliyordun ve haklısın bu olanların sonunda seni görecek olmam beni yatıştırıyordu." Biliyordum ama benden gidecek kadar hiç düşünmemiştim. Elimi hızlıca çekip bir adım geriledim ve bu defa bağırdım.

"İşte ben bunu bilmiyordum! Bilmiyordum." aniden bağırmak iyi gelmemiş boğazım acımıştı yüzümü buruşturup boğazımı tutmuştum. Bana doğru yaklaşırken elimle durdum ve "Yaklaşma bana!" diye bir defa daha bağırdım. Olduğu yerde kalakalmış acı dolu gözlerle bakıyordu. "Anlatsaydınız! Mete zaten görevlerde oluyor Cansu da evlenecek. Yer fark etmeksizin sen de benimle olacaksın. Yok mu diyecektim. Niye yani bu çetrefilli yola başvurup beni bu denli zorladınız. Hoşunuza gitmediği halde neden kandırmayı seçtiniz?" O konuşmadan devam ettim. "Ben sizleri hiçbir zaman bırakmak istemedim, aile sıcaklığını sizinle hissettim dahası istediğim hayat bu olduğu için kalmak istedim. Gitmek ne? Gitmek kolay. İçin içini yer ama yapacakların bellidir vardır planın onu uygularsın peki ya kalanlar? Savunmasız. Bende savunmasız kaldım. Sen gittin. Mete göreve gitti. Cansu Serdar'a gitti. Yalnız kaldım. Ne istedim hep biliyor musun? Kendi işim, Kendi param dahası ve en önemlisi kimseye bel bağlamadan ayakta durmak istedim.  Bu yanlış mıydı? Buraya geldim de ne oldu? Her şey zor olduğu kadar berbattı berbat! Daha ilk aylarda gazetelerde fotoğrafımı görmek hoşuma mı gitmişti? Hayır! Hele ki öğretmenden yöneticiye diye dedikoduları işitmek. Mutluydum ben seninle. Sizinle. 

Acı dolu gülerek ona baktım. "Jacob Willer? bu neyin nesiydi. yetmemiş miydi yalanlar dolanlar da buraya geldiğim halde kandırdınız. Buna ne gerek vardı. Günlerimi bu sunum için heba ettim. Tüm odağım bu toplantı oldu sonunda elime ne geçti hayatımın şoku." Beni sonuna kadar dinleyip kendisi konuştu. "Hayır hayır, Jacob Willer ile olan toplantın gerçekti son dakika iptal oldu bunu değerlendirelim hayatının sürprizi olsun istedik ama hayatının şokunu yaşayacağını elbette hesaba katmadık." Gün gibi ortadaydı ki hesaba katmadıkları çok şey vardı. Özellikle  hissedeceklerim ön plandaydı. Daha fazla düşünmek istemedim bir an olsun düşünmeyi bıraktım ve öylece kaldım sadece anlamaya çalıştım ne hissettiğimi? Acı, üzüntü...

"Buraya gelmeden önce John yardımıyla seni görebildim sesini duyabildim. Eğer bir adım daha yakın olsaydım sana planları bozar her şeyi hiçe sayar yanına gelebilirdim ama bir amaç vardı ve bunu yerine getirmek istedim. Dişimi sıktım bunları senin için yapmak istedim ve yine senden güç aldım. Hayatında önemli bir adım atmak istedim önemli bir rolüm olmasını senin için her şeyi daha iyi yapmak istedim. Bunun için kimseyi suçlama kim ne yaptıysa senin uğruna yaptı. Sen bilmiyorsun ama Efsun Hanım aldığı her bilgide göz yaşı döktü. Erdem Beyle konuştu vazgeçirmek istedi her şeyi bozmak beni geri göndermek. Erdem bey ise 'Ben sadece kızımı istiyorum. Bu ne kadar kötü olabilir. Yıllarca uzakta ama şimdi birkaç adım yakınımda olma vakti gelmedi mi' demişti. Elif biliyorum herkes bunları biliyordu. Bile bile yaptık ama ne yaptıysak senin uğruna daha güzel günler uğruna yaptık."

Benim uğruma... bir şeyden daha emindim ki evet, kim ne yaptıysa benim uğruma yapmıştı. Bu aydınlanmanın Yiğit tarafından yüzüme vurulmasıyla içimde oluşan sorumluluk, mahcubiyet, sevdiklerime yaşatmış olduğum durum mahçup hissetmemi sağlamıştı. Nereden bakılırsa bakılsın onlar ne yaptıysa benim için yapmışlardı. Bu kadar zahmet ve eziyet!

Babamın aklıma gelmesiyle olduğum yere çöküp öylece kalmıştım. İçimde oluşan sızının tarifi yoktu. Sabah olanlar aklıma geldikçe sessizce akan gözyaşlarımı gizlemek için kafamı eğmiştim. Ben yapmıştım yapacağımı ama eminim ki babamda tahmin etmişti kızacağımı, bağırıp çağıracağımı hatta çekip gideceğimi anlaşılan bir umut aksini düşünmüş olmalı ki bu denli kötü etkilenmişti. Hissettiğim kolların sıcaklığına kendimi bırakıp ağzımdan kaçan hıçkırığa engel olamazken kollar daha da sıkılaşmıştı. Bu kollar bana onsuz geçen günlerin zorluğunu hatırlatırken gözyaşlarım durmaz olmuştu. 

Ağlamam son bulmuş nadir iç çekişlerim sürerken Yiğit belimden sarılmış bir şekilde oturup gecenin sessiziğini dinliyorduk. Sakin kafayla düşünmek geç de olsa işe yaramıştı. Daha fazla kimseyi üzmek istemiyordum ama bu Johndan intikam almayacağım anlamına da gelmiyordu. kendi kendime kıkırdadığım sırada Yiğit ne olduğunu sormuştu. "John" dedim. "Emeği büyüktü ama benim onun üzerindeki emeğim de büyük olacak." Bu defa Yiğit gülmüştü. "Planın var yani?" dediğinde "Elbette." demiş bir kez daha kıkırdamıştım. Dur sen bakalım John ben sana yapacağımı biliyordum.

Zaman geçmiş bizim konum değişmemişti. Uzun süre sonra huzurluydum ve Yiğit'in de dediği gibi aldığım nefes ciğerlerime yetmişti. Bu arada Yiğit burnunu saçlarımda gezdiriyor boynumu ise minik minik öpüyordu. Yüzümde gülümseme silinmezken en az benim onu özlediğim kadar beni özlediği belliydi. Bu an paha biçilemez sarılmanın değeri ölçülemezdi. Sessizlik devam ederken bozmayı seçtim ve "Yiğit ben özür dilerim." Kollarından çıkmış yüzüne dönmüştüm. Ellerini tutup gözlerine baktım. "Sessiz kaldığım süre zarfında düşündüm uzun uzun ben özür dilerim." Yüzündeki sıcak gülümsemesi gecenin karanlığında kendini belli ediyordu. "Bizim de hatalarımız var ben de özür dilerim." Onu izlemeyi o kadar özlemiştim ki bir şey demeden baktım yüzümde gülümsemem bir an olsun silinmezken onu izlemeye devam ediyordum sonrasında beklemediği bir şey yaptım ve dudaklarına yapıştım. Önce şaşırsa da hemen ayak uydurmuş dudaklarından özlem gidermeme yardım etmişti. 

Bundan sonrasında her şeyin güzel olacağına inandırdım kendimi asla ama asla üzülmeyecek ve yalana baş vurmayacaktık. Geçen bir saniyenin bile telafisi yoktu ve bu zaman bizim için çok değerliydi. Artık önümüzdeki zamanın değerini bilecek ona göre dolu dolu yaşayacaktık. Özellikle de Yiğitten söz vermesini istemiş benim iyiliğim için dahi olsa yalan söylemesini istememiştim. Sonuç olarak plan başarıyla tamamlanmıştı.

Hastaneye geldiğimizde kimse bendeki bu değişimi beklemiyor olmalıydı ki şaşkınlardı. İlk iş olarak annemin yanına gidip ellerini tuttum ve üzgün bana bakan üzgün, yorgun gözlerine baktım. "Anneciğim" diyerek önce sarıldım ve sarıldığım sırada konuşmaya devam ettim. "Bu durumda yanında olmadığım seni bu halde bıraktığım için özür dilerim ve bundan öncesinde olanlar için de çok üzgünüm" benden uzaklaşıp kollarımın arasından çıktı ve elleriyle yanaklarımı severek konuştu. "Şimdi yanımdasın." Tekrardan sarıldığında bizi ayıran babamın odasından çıkan hemşire olmuştu hemen öne atılıp babamı sormuştum.

"Hasta uyandı yalnızca bir kişi ve kısa bir süre görmesi uygun olacaktır." Hemen gözlerim annemi bulduğunda anlayışla kafasını salladı ve "Seni bekliyordur." Dediğinde odaya giderken aklımdan babamın sözü yankılanıyordu ister istemez. 'En ufak aptallığın dahi seni zamanla olgunlaştıracaktır.' benim ki bu defa büyük bir aptallıktı ve babam haklıydı olgunlaşıyordum. Gözlerim babamı bulduğunda kısa sürede bu kadar solgun görünmesi canımı çok sıkmıştı. Çok beklemeden yanına oturdum ve ellerini tuttum. Beni görmeyi beklemediği yorgun ama şaşıran gözlerle bakmasından belliydi.

"Baba nasılsın?" gülümseme girişimleriyle yorgunluğunu gizlemeye çalışıyordu ama nafileydi. "Kızım." dedi ardından "Sana bir şey söylemeliyim." onu susturarak konuşmasına izin vermedim yeterince yorgundu ve konuşurken zorlanmasını istemiyordum. "Beni dinlemen gerekiyor baba. Bir sözün vardı hatırlıyor musun? Bana hep yaptığım aptallıkların beni olgunlaştıracağını söylerdin. Haklıydın baba sen haklıydın." Dolan gözlerine bakıp dayanamadım ve yanaklarını öptüm sıkıca sarılmamın ardından "Gitmiyorum yanındayım." dedikten sonra uzaklaşmıştım daha fazla yorulmasını istemedim bu duydukları ona fazlasıyla yararlı olacaktı emindim. Dinlenmesini istedim ve odadan çıkmıştım. Göz göze geldiğim ilk kişi John olmuştu ve ben onu kesinlikle fena halde haşlayacaktım. Şimdilik onu pas geçmiş annemin yanına oturmuştum. Cansu ve Mete hakkında da planlarım olacaktı elbette.

Nihayet babamı eve getirmiştik. Kendini yormaması gerektiği için işlere bir süre evden devam edecekti bu onun için daha iyi olacağı kesindi. Öğrendiğim şeylere bakılırsa Yiğit çok başarılı bir girişimci olmuştu ve babam onu sonuna kadar desteklemişti. Etrafında dolanan gözleri şu iki üç günde fark etmiş içten içe sinirlenmemiş değildim. 

Öyle kusursuz bir planmış ki en baştan Yiğitle aynı binada olup hiç karşılaşmamış kimseden adını dahi duymamıştım. Şimdi Yiğit'in odasında toplantıdan çıkmasını beklerken kahvemi yudumluyor bir yandan da maillerimi kontrol ediyordum. Açılan kapıya döndüğümde Yiğit sanmıştım lakin Jecob Willer toplantısında Yiğit'in yanında gelen uzun kızdı bu. Hala sıfatı neydi bilmiyordum ama o gün bile Yiğit'e yakın durmasından bir ilgisi olduğunu anlamıştım. "Siz?" diyerek çıkaramadığımı belli eden bir ifadeyle kadına baktım ve bana doğru yaklaşmasını oturduğum yerden izledim. Yaşının benden büyük olduğu kesindi. "Elif Hanım merhaba tanışma fırsatımız olmadı. Ben Selin Taşlı Yiğitle ortak çalışıyoruz." Yiğitle? Bey falan da demiyordu anlaşılan. İçimde filizlenen kıskançlık tohumlarını hissettiğimde sakinliğimi korudum. Ne kadar cilveli biriydi böyle. "Anlıyorum beni tanıdığına bakılırsa..." Açılan kapı sözümü kesmişti. İçeri Yiğit'in girmesiyle doğrudan karşımda duran kadına baktım ve parlayan gözlerle bakıyordu. "Ah evet, Yiğitten çok dinledim seni. Ben kocamı anlatırken o da bana seni anlatıp duruyordu. Sonerle ilk zamanlarımız geliyor aklıma. Çok güzell" Kocası mı? gözlerim parmağına kaydığında zarif bir alyans dikkatimi çekmişti. bir anda kıskançlığım yok olurken gülümsedim ve "Tanıştığıma memnun oldum." diyebildim. Çok durmadan odadan çıkan Selin Hanımın ardından baktığımda Yiğit dibimde belirmiş ve dudaklarımdan minik minik öpmeye başlamıştı. "Özledim meleğimi." dediğinde gülümsemiştim ve gözlerine bakarak konuştum. "Benim çıkmam gerekiyor. çıkmadan önce seni görmek istedim. Okulda işlerim var." Sıkıntıyla nefes bırakmış "Hiç boş kalmayacak mısın?" diye sormuştu uzanıp hafifçe yanağını öptüm ve "Okuldan sonra boşum." Dedikten sonra toparlanıp çıkmıştım. 

Okula geldiğimde tanımadığım birkaç kişinin bakışlarına maruz kalmış ama bu bakışların artık çok da canımı sıktığını söyleyemezdim. Çünkü her bana baktıklarında umursayacak olsam işin içinden çıkılmaz olacaktı. "Isobel selam, nerelerdesin?" Sağ tarafımdan gelen sese baktığımda bunun Martin olduğunu görmüştüm. "Selam Martin" okula geldiğimde tanıştığım ilk kişilerden olmuştu ve bölümde oldukça iyi olan öğrencilerden biriydi. "Sarah'ı arıyordum ama seni buldum. Ödev konusunda bir şey sormalıyım." Ben de ödevden dolayı gelmiştim zaten okula. Sarah, Martin, Carla, Daniel ve ben verilen ödevi tamamlamaya çalışıyorduk. "Önce bir yerlerde oturalım sonra ödev üzerinde konuşuruz." Yürümeye başlamıştık. Martin de gruptan herkesi bilgilendirmişti. Kısa sürede ekip bir araya gelmiş ve sonunda ödev başarıyla tamamlanmıştı. Son dokunuşlardan sonra da tamamen bitmişti. Herkes derin bir nefes alıp geriye yaslandığında "Bunu bir partiyle kutlamalıyız." diyen Carla olmuştu. Ah bu her iyi olaydan sonra yaptıkları partinin haddi hesabı yoktu gerçekten. "Benim başka bir planım var siz devam edin." Israr nidalarını görmezden gelip toparlanıp uzaklaşmıştım yanlarından. 

Eve gelip kendimi duşun kollarına attığımda oldukça rahatlamış çıkmak istesem de suyun etkisiyle hemen çıkamamıştım. Sonunda bu muhteşem anı bırakıp daha muhteşem bir andan habersiz banyodan çıktım ve odama geldim. Yiğit'i gerçekten beklemiyordum. "Yiğit ne zaman geldin?" Yerinden kalktı gözlerini bir an olsun ayırmadı ve üzerime doğru yürüyerek yüzünde büyük sırıtmayla gelmeye başladı. Meraklı gözlerle ona bakmış lakin yerimden kıpırdamadan beklemiştim. Dibime kadar geldiğinde kafasını boynuma sokmuş derin derin koklarken hafif hafif öpmeyi de ihmal etmiyordu.

Dokunuşları bedenimi titretirken beni baştan çıkartmayı her zaman başarıyordu. Şimdi de o anlardan biriydi. Kafamdaki havluyu indirip saçlarımın düşmesini sağlamış "Bu kokuyu ne kadar özledim bilemezsin." İçimden tek özleyen kişinin o olmadığını söylemiş anın tadını çıkarmaya başlamıştım. Dudakları dudağımı bulduğunda bu anı beklermiş gibi hiç duraksamadan ritmi sağlamış kendi ateşimizi yakmıştık.

Bu adam bana başka boyutları gösteriyordu. Ne zaman sırtım duvarı bulmuş Yiğit bornozumun kuşağını açmıştı bilmiyordum belki de ben açmıştım hiç farkında değildim ama bildiğim şey Yiğit'in göğüslerimle oldukça iyi ilgileniyor olmasıydı. Ellerim saçında kendimden geçmemi sağlayan adamın saçlarını çekiştirirken evde olduğumuz gerçeği ve burada daha fazla ileri gitmenin yeri ve zamanı olmadığının farkındalığıyla kesik kesik nefes alıp vermiştim.

"Yiğit du-durmamız lazım." İkimizde hiç durmak istemesek de o da biliyordu ve durmuştu. Koyulaşan gözleriyle bana baktı ve burnunu burnuma sürtüp nefesini yüzüme bıraktı. "Sen bana hayat veriyorsun." Gözlerimi kapatıp öylece onu hissederken buna son vermemin pişmanlığı peşimdeydi. Daha fazla bunu düşünmemek için havluma çeki düzen vermiş "Saçlarını düzeltsen iyi olacak sevgilim." Dediğimde arsızca gülümseyip banyoya gitmişti. Gelene kadar iç çamaşırlarımı giyinmiş henüz diğerlerini giyineceğim sırada odaya gelen Yiğit'e bakmadan devamm ediyordum işime.

Duyduğum boğuk ses beni oldukça eğlendirirken haince gülmüş hareketlerimi yavaşlatmıştım. "Noldu aşkım?" dediğimde yutkunarak beni izlediğini gördüğümde kahkaha atmama engel olamamıştım. "Giyin de çıkalım meleğim hadi." Dediğinde onu çok zorlamak istemedim ve beyaz elbisemi alıp üzerime geçirdim. Aslında fermuarını kapatabilirdim ama yardım almaktan zarar gelmezdi. Beni izleyen gözlere baktım ve ne istediğimi anlayan Yiğit yanıma geldi ve fermuarları kapatmadan önce öptü fermuarı çekti en sonda ensemi de öptü. Dokunuşları içimi ürpertirken makyaj için pufa oturup hızlıca işe koyulduğumda "Çok yapma ne de olsa yüzünde kalmayacak." dediğinde şeytanca sırıtıyordu ve içim titremişti. Bu adam çok fenaydı çok. 

Kısa sürede hazırlanıp evden çıkmıştık. ikimizde çok açtık ve benden daha bilgili olan Yiğit'in önerileriyle güzel bir yerde yemeğimizi yiyorduk. Yavaş ve sakin bir şekilde yerken ekstra olarak da sohbet ediyorduk. En sonunda kahkaha attığımda Yiğit de bana gülümseyerek eşlik etmişti. Aklımdaki sinsi planları Yiğit'e anlatıp eğleniyordum. O ise Mete ve Cansu'ya üzülüyordu. John mu? O henüz affedilmemişti. Yemeklerimizin ardından tatlılara geçtiğimizde uzun süredir yemediğimi fark etmiştim ve tadına vararak yedim. Tıka basa doyduğumuzda ise yürümeyi seçmiş uzun uzun yürümüştük. "Meleğim" diyerek beni durduran Yiğit'e baktım. Ellerimi tutup beni kendine çekip sımsıkı sarılmasına anlam verememiştim. Göğüsünde olan kafamı kaldırıp yüzüne baktım ve "Biran da ne oldu böyle?" dediğim sırada bende kollarımı sarmıştım. "Hiç, sadece böyle kalalım." Gülümsedim ve ses çıkarmadım öylece sarıldık. Uzun süre ayrı kalmak ikimize de iyi gelmemişti lakin şu an çok değerliydi.

Gecenin ilerleyen saatlerinde başka mekana gidip içmek istemiştik. Her zamandan çok buna ihtiyacımız vardı. Halbuki ateşimizi söndürmez daha da artırırdı biz yine de içtik. Gecenin sonunu düşünmeden etrafımızı izleyerek açık havanın tadını çıkartarak. Kaçınılmaz sonumuz belliydi. Yiğit alkole dayanıklıydı çok nadir kendinden geçer ve ateşlenirdi. Bana kıyasla hiç içmemiş gibiydi. Bana iyiden iyiye ağırlık çökmüş lakin düşüncelerim hala bendeydi henüz kontrolümü alkole kaptırmış sayılmazdım.

"Bebeğim hadi yeter bu kadar." dediğinde ona baktım ve gülümsedim bardağın dibinde kalan son yudumu da dilimle yuvarlayıp mideme gönderince aniden ayağa kalktım ama gözümün kararmasıyla tekrar oturdum. Yiğit yanıma gelmiş "Beni burada bekle hemen geliyorum." demişti ona gülümseyerek kafamı sallamış ve beklemeye başlamıştım. Arkasından izlerken bile mest oluyordum. Derin bir nefes çekip gelmesini beklemiştim. Kısa sürede bana gülümseyerek gelen adamı izledim ve ayaklanmaya başladım. henüz bir iki adım atmıştım ki Yiğit beni havalandırmış "Böylesi daha iyi." Uzanıp burnumu öptükten sonra kapıya yönelmişti. Sarhoş olmamıştım zihnim hala berraktı lakin kucağına sinmek çok huzurluydu. "Aşkım?" dediğimde "Söyle Meleğim." demişti "Sana gelmek istiyorum." dediğimde durdu. Kafamı kaldırıp ona baktığımda ise "Emin misin?" diye sordu. Hiç olmadığım kadar emindim. Kafamı sallamakla yetinmişken "Sen sarhoş oldun değil mi?" Yürümeye devam etmişti.

Kucağında çırpınarak onu durdurdum ve şaşkınca bana bakan adaman beni indirmesini istedim. İndirdiğinde şaşkınca beni izliyordu bense dengemin yerinde olduğunu göstermek adına önce düz bir şekilde yürüdüm ve hiç tökezlemedim ardından geri geri yürüyerek de sarhoş olmadığımı kanıtlamış olmuştum yine de sordum. "Yeterli mi Sevgilim?" Kafasını sallamış ve ellerimi tutup arabaya doğru ilerlemiştik. 

Eve girdiğimizden itibaren birbiri için yanan iki geçten başkası değildik henüz odasına gelmeden dudaklarımız mühürlenmiş ayrılmayı pek istemiyor gibiydi. Gibisi fazlaydı aynen öyleydi. Geri geri ilerlerken Yiğit dresuar üzerindeki bibloları düşürünce ayrılabilmiştik. Nefes nefese kırılan cam parçalarına bakıp gülmeye başlayınca Yiğit tüm bibloları yere atıp beni oturturken kahkaha atıyordum o da bana eşlik etmiş ardından tekrardan dudaklarıma kapanmıştı. Bu adam nefesimi kesiyordu. Hissettiğimiz tutkunun haddi hesabı yoktu. Yaramaz elleri elbisemi sıyırmış bacaklarımı okşarken dokunduğu her yeri yakıyordu. Beni kendine çekip kucağına aldığında heyecan tüm bedenimi sarmış hissettiğim tutku iste tüm bedenimi yakmıştı. Kucağındayken ayrılmış soluklanmak isteyerek birbirimize bakıyorduk. "Meleğim emin misin?" Bunu bana soruyordu çünkü hiçbir zaman beni zorlamamış benim ilerleyebildiğim kadar bana ayak uydurmuştu. Eminim ki pişman olmamı istemiyordu lakin ben bu adamı artık kaybetmek istemiyordum onunla tam olmak istiyor hayatımı onunla tamamlamaya karar vermiştim bu yüzden emindim. "Aşkım inan bana eminim. Alkolün etkisiyle olduğunu düşünme seninle tamamlanmak istiyorum." dediğimde koyulaşan gözlerine şahit olmuştum. İçimi kıpır kıpır eden bakışlarıyla odaya girdiğimizde "Benden günah gitti." demiş ve beni yatağa bırakmıştı bense yine kahkaha atmakla meşguldüm. 

Sabahın tatlı esintisi odaya dolarken beni saran iri kollar arasında gözlerimi açmıştım. Yüzümdeki gülümsemeyle kafamı kaldırdığımda beni izleyen kahveleri görmeyi beklemiyordum açıkçası çünkü Yiğit her zaman benden sonra uyanırdı. "Günaydın meleğim." dediği sırada kendime gelmeye çalışıyordum aşırı uykum vardı. "Günaydın aşkım." Kollarından çıkıp yatak başlığına sırtımı dayamış gözlerimi kapatmıştım. Yorgundum aynı zamanda da. Gözlerim hala kapalıyken Yiğit kollarımdan tutup beni kucağına almıştı "Meleğim bir az daha uyu istersen saat daha erken." Eş zamanlı yüzümün önüne gelen saçları kulağımın arkasına sıkıştırıyordu. "Kahvaltı yapalım ben açıktım." dediğimde sıcak bir şekilde gülümsedi. "Olur kahvaltı yapalım." Uzanıp yanağına kondurduğum öpücükten sonra sarılmıştım. Öyle huzurlu hissediyordum ki o bir şey demeden "Bunlar ayrı kaldığımız sürenin acısı sürekli yanında olmak istiyorum." Kıkırdamıştı ve saçlarımdan öptü "Bunlar acı değil bunlar ödül." Onu dinlerken yüzümde şapşal bir gülümseme vardı. Ondan uzaklaşıp yüzüne baktım. "Bu gün ne yapacaksın?" Kafasını geriye attı ve bir süre düşündü. "Geçen günkü olan toplantı için üzerinde çalışmam gerekiyor bu konuda John dan yardım alacağım henüz bende aşırı iyi olmadığımı kabul ediyorum." Sıkıntıyla nefes bırakıp "Benden iyi olduğunu anlayabiliyorum." Yüzüm bir an olsun düştüğünde çenemden hafifçe tutup bakışlarımızı kesiştirdi. "Benden daha iyi olacaksın meleğim." Yüzümde gülümseme yayıldığında Yiğit'in kucağından kalkmış banyoya doğru ilerlemiştim sonra güzel bir kahvaltıya hayır diyemezdim.

Güzel kahvaltının ardından bol enerjiyle sınıfa girmiştim. Her sınıfa adım attığımda içimde oluşan ince sızıyla baş etmem gerektiğini biliyordum. Derin bir nefes alıp yerime geçtim dönemin sonlarına doğru verilen ödevi de teslim etmiş olduğumuz için oldukça rahat bir şekilde oturduğum yerden benimle birlikte yükleri hafifleyen arkadaşlarıma baktım. Martin ve Sarah arasındaki tatlı atışmaları izledim bir süre yüzümdeki gülümsemelerle. iki taraf henüz kabul etmeseler de aralarındaki çekim kuvvetliydi ve bunu inkar ediyorlardı lakin yakın zamana kadar durumun değişeceği ortadaydı bunu gözlerindeki parıltı onların aksine itiraf ediyordu. 

Okulda bulunma sürecimin formaliteden ibaret olduğunu herkes biliyordu. Beni gören baştan aşağı süzen gözlerden bunu anlayabiliyordum ama bu çok da önemli değildi.Kimse buraya nasıl geldiğimi bilmiyor işin görünen kısmıyla ilgileniyorlardı. Bense artık hiçbiriyle çünkü bu süreçte en çok bu anın önemli olduğunu geçen bir saniyenin bile çok değerli gidince gelmeyeceğini anlamıştım. Attığım her adımda kararlıydım ve emin adımlarla ilerliyordum. Artık ipler benim elimdeydi ve çok ama çok güzel şeyler yapacaktım.   

Zaman bir hayli hızlı geçerken Cansu'nun düğün törenine sayılı günler kalmıştı. Sessiz kalmamış canlarına okumuştum. Bol çektirmeli zamanın ardından ikisiyle de arayı bağlamış eskisinden daha çok konuşur olmuştuk şimdiyse işlerimi halletmiş eksiksiz bir şekilde babama verdiğim rapordan dolayı gururlu gözlerle beni izlemesine şahit olmuştum. Bu bakış içimi ısıtırken bu anın benim için oldukça önemli olduğunu tekrar tekrar hatırlatacağımdan emindim. Babadan ve anneden gelen destek gurur yüklü bakışların değeri paha biçilemezdi. "Bu anı ne kadar çok bekledim bir bilsen güzel kızım." dediğinde koşar adım yanına gitmiş ve babama sımsıkı sarılmıştım. Bu aralar babam fazla duygusaldı ve bu gözümden kaçmıyordu. "Babacığım iyice duygusal oldun sen nerede o duvar gibi sert babam." Dediğimde kıkırdamıştım. "Konu sen olduğunda duvarlarım yerle bir oluyor canım benim."  Uzanıp yanağına kondurduğum öpücüğün ardından "Baba yarın yola çıkıyoruz ama beni kırmamak için hatalarımı söylemiyorsan cidden kızarım. Eğer bir eksik varsa erteleyebilir biraz geç gidebilirim sorun değil." Babam memnun bir halde başını sallarken "Hayır tatlım her şey tam sen benim kızımsın bu kadar kısa zamanda ipleri eline alacağını biliyordum." Ben de oldukça memnun halde gülümserken yanaklarını tekrardan öpmüş ve odama gitmek için hareketlenmiştim o sırada çalan kapının ardından gelen John'u görmüş dik duruşumdan taviz vermeden ilerlemeye devam ettim. John'un yüzünün aldığı ifadeyi tahmin ediyordum ki babamın attığı kahkaha bunu destekler nitelikteydi son anda kapıdan çıkmadan önce de "Bunlar seni sevdiğinden..." Artık çıkmıştım ama duyduklarımla gülümsüyordum. John'u seviyordum sadece ona kök söktürmek efsane bir olaydı yinede fazla uzatmış olduğum gerçeğiyle sabrından dolayı John ile gurur duyuyordum ve bunu en kısa zamanda çözecektim. Ne de olsa düğüne o da davetliydi ve bizimle geliyordu.

"Meleğim." duyduğum sesle hemen yan tarafıma baktığımda kalbimin hızlı atmasına engel olamamıştım. Yiğit'i her gördüğümde sanki yeniden aşık oluyormuşum gibi bir his kaplıyordu içimi ve ben heyecanlanıyordum fazlasıyla. "Aşkım." dedim yumuşak bir tonda. Çoğu insan aramızdaki ilişkiyi biliyordu fakat biz yinede insanların arasında fazla samimi davranmıyorduk bu bizim için bir nevi iş ahlakı  olmuştu ve en büyük hocalarım annem ve babamdı. "Bitti mi işlerin?" dediğinde başımı memnuniyetle hareketlendirmiştim. "Evet şimdi eve geçip valizimi hazırlamam gerekiyor senin var mı daha?" Yorulmuş olduğu her halinden belli olan sevgilime baktım ve konuşmasını bekledim. "Son olarak bir imza kaldı. İmzalar atıldıktan sonra çalışmalar başlayacak ama bunu şimdilik Selin halledecek sonra beraber üstünde duracağız." Odama geldiğimizde Yiğit de benimleydi kapıyı kapattığı anda kolları belime doladı ve kafasını boynuma gömdü ardından "Şimdi biraz daha enerjim yerine geldi." dediğinde gülümsüyordum. Bu adamı çok seviyordum. "Belki benim de enerjiye ihtiyacım var." Dedikten sonra yüzümü avuçları arasına aldı ve kendi yüzünü yaklaştırdı. Bir eli yüzümde dururken diğer eli ensemde yer edinmişti bile. Beklentiyle onu beklerken minik minik öpmeye başladı ama ben minikle yetinecek değildim ve ritmi bozup hızlandırdım. Ensemde olan elleri belime doğru kayarken dokunduğu yerlerin yandığını hissediyordum. Bir adam nasıl oluyordu da üzerimde bu kadar etkisi olabiliyordu bilmiyorum ama bu şuan da düşünmem gereken son şey olduğunu biliyordum. Biraz sonra ayrılıp alnını alnıma dayadıktan sonra "Peki şimdi?" dediğinde. Sesi boğuktu ve bu beni titretmeye yetmişti. Şaka değil adamın boğuk sesi bile beni etkiliyordu. Kesik kesik nefes alışlarım son bulana kadar bekledim ve en az onun kadar boğuk sesle konuştum. "Şimdi daha da emin oldum ki ben bağımlı oldum." Aşktan tutkudan sarhoş olmuş bedenim uyuşmuş gibiydi. Bu halim Yiğit'i oldukça tatmin ederken kahkaha atmasına da neden olmuştu. Büyülenmiş gibi onu izlerken eğilip alnımdan öptü ve "Bense çok uzun zamandır bu haldeyim." Duyduklarım içimi ısıtırken yüzümdeki gülümseme bir an olsun silinmiyordu ve bu her şeye değerdi. Yüzümdeki gülümsemenin nedeni olması kadar önemli bir şey yoktu. 

"Ben de çok özledim seni."
"Evet dedeciğim ilk senin yanına geleceğim."
"Yok asla böyle bir hataya düşmem."
"Hayır hayır dede buna gerek yok."
"Benim senden istediğim şey hazır mı dede?"
"Çok teşekkür ederim benim yakışıklım." 
"Tamam tamam senin dediğin gibi olsun akşam görüşürüz. Çok öpüyorum."

Ah dede ah! Kesin bir dille yanına çağırmıştı. Özel bir araca gerek olmadığını söylesem de bizi aldıracağını inatla belirtmiş kafama göre iş yapmamamı ısrarla söylemişti. Mete ve Cansu için olan sürprizimi hazırlamama yardım etmişti. Her şey sorunsuz göründüğünde Yiğit telefonla görüşmemi ilgiyle izlemiş yüzümün aldığı şekillere sessizce gülmüştü. Evden çıkmamıza çok az bir süre kala Yiğit gelmişti John ise bizimle hava alanında buluşacaktı. Bizimkilerle evden vedalaşıp o şekilde çıkacaktık. Henüz benim odamda çantama gerektiğini düşündüğüm bir kaç eşyayı yerleştirirken Yiğit beni durdurdu ve "Eksik bir şey olursa orada hallederiz yorma kendini güzelim." Bitmişti zaten ve gülümseyerek ona baktım. "Bitti hazırım." dediğimde yanıma gelip kollarımdan tuttu ve "O zaman sana son dokunuşlarımı yapmam gerekiyor. Uzun bir süre sana dokunamayacağım." dediğinde sona doğru sesi homurdanmaya başlamıştı. Kocaman gülümsedim aşırı kalabalık yerlerde aşırı samimi davranmıyorduk. Daha çok Yiğit'i buna ben zorlar gibi oluyordum çünkü aşırı göz önünde benimle temasa geçtiğinde boynuma kadar kızardığımı hissediyordum. Bu nedenle sevdiğim adamın şimdilik son dokunuşlarının tadını çıkarttım. 

 İstanbul'un ılık havasını solumaya başladığımda içimde oluşan heyecan başkaydı.Oldukça özlemiştim. Hafif esmekte olan havası henüz tam sıcakların gelmediğini bildiriyordu bize. Cansular böyle iyi bir zamanda seçmiş oldukları için ayrıca takdir etmiştim. Henüz geldiğimizi telefonla haber vermiş dinlenmek için kısacık da olsa zaman istemiştim ondan sonra hemen buluşacak ve bu telaşına ben de ortak olacaktım. Yüzümdeki gülümsemeyle bahçede gökyüzünü izlerken sırtıma koyulan polar şal ile yanıma baktığımda Sevdiğim adamı görmemin mutluluğu içerisindeydim. "Ben her zaman dikkat et üşüteceksin demiyor muyum sana güzel torunum." kıkırdamış ve yılların verdiği kırışıkları bariz belli olan zayıf ama dinç yüzüne baktım. "Yapma dedem hava o kadar güzel ki bir şeycik olmaz bana." Yalandan kaşlarını çatmıştı bense yüzüne gülümsüyordum. "Bunu her dediğinde hastalandın artık seni dinlemiyorum farkındaysan." Farkındaydım elbette o yüzden başımla onayladım. Bana eğildi ve etrafına bakındı merakla kaşlarım çatılmış dikkatle onu izliyordum. "Yiğit'in senin için çok önemli bir yere sahip olacağını biliyordum. Sizin adınıza çok mutluyum benim güzel torunum ama şunu unutma seni üzerse ki senin bile bilmediğin kötü yanımı görmek zorunda kalacaktır." Ellerini sımsıkı tuttum ve gözlerinin içindeki kendinden emin ifadeye baktım. "Buldum sonunda dedem. Hayatıma anlam veren hayatımı tamamlayan ve bana kendinden daha çok değer veren adamı buldum. " Ne zaman Yiğitten bahsetsem yüzümde gülücükler açıyordu ve bu ben farkında olmadan oluyordu. Dedem ağır ağır başını salladı ve konuşmaya devam etti. "Gülten'im için de ben aynı şeyleri söylerdim hep. Burada olsa seni kısa kolları arasına alır şevkatle saçlarını okşardı. Gelinim Efsun'u kızı yerine koymuş onu her zaman şevkatle kucaklamasını izlerdim. Demem o ki senin kadar senin ailene de değer verecek biri olduğunu Enderden işittim. Benim içim çok rahat şimdi uyuyacağım siz de çok geç kalmayın." Dediği sırada buğulu gözlerle arkama baktım ve Yiğit'in bize doğru geldiğini gördüm. Bir şeyden emindim ki dedem kadar benim de içim rahattı. Hayatım onunla anlam kazanıyordu ve onunla daha çekilir hale geliyordu. 

Düğüne bir hafta kalmıştı ve Cansu gelinliği içerisinde kuğuyu andırıyor adeta çevresine ışık saçıyordu. Onu bu halde görmüş olmanın verdiği mutluluk kalp atışlarımı heyecanlandırmıştı. "Sen çok güzelsin." diyebilmiş ve buğulu gözlerle arkadaşıma bakmıştım. Hayran dolu bakışlarımdan anlamış olmalı ki yüzündeki gülümseme silinmemişti. Bu gelinliği onun için ben hediye olarak almıştım ama bunu kendi zevkime gör değil tabi ki Cansuyla konuşup neyi beğendiğini neyi beğenmediğini açıkçası çok beğenip ama bütçesi yüzünden sorun yaşadığı gelinlikten hayranlıkla bahsedip bana gösterdiğinde o an karar vermiştim ve henüz o bir karar vermeden onun için almış ve göndermiştim. Elbette tadilat gerekiyordu ve o son tadilatta yapıldığında karşımda duran canımın içi prensesti adeta. Son vuruş için eve gitmemiz gerekiyordu onun için özel bir hediyem vardı. Biz bunlarla ilgilenirken erkek tarafı organizasyonlarla ilgileniyor davetliler zaten uzun zaman önce ayarlanmış olduğundan sadece mekanın ne durumda olduğunu kontrol ediyorlardı ve Mete son ana kadar çalıştığından Serkan'ın yanında Yiğit ve John vardı. Cansu elinde gelinliği paketlenmiş bir şekilde bana doğru gelirken hazır bir şekilde onu bekliyordum. Nihayet işlerimiz bitmiş evde dinlenmemiz için yola çıkmıştık. Fena halde yorgun hissediyorduk ama değiyordu Cansu ile vakit geçirmek bir yana bu özel gün için içinde bulunduğumuz tatlı telaşın tarifi yoktu.

Sohbetle kahkahayla eve geldiğimizde kendimizi patates çuvalı gibi koltuklarda yığılmış halde bulduk. Uzun süredir bu denli koşturmamıştım oldukça hamlamış olmalıydım ki kemiklerim ağrıyordu. "Her şey çok güzel olacak değil mi?" dediğinde arkadaşıma döndüm ve parlayan gözlerimle baktım. "Daha soruyor musun çok güzel olacak canım benim." Hiç beklemeden yerinden kalkmış kocaman sarılmıştı. Ah deli kız ne çok özlemişim onu. Sarılmasına sımsıkı olacak şekilde karşılık vermiştim ve açılan kapıyla birbirimizden ayrılmıştık. "Kızlar nasılsınız bakalım biz bomba gibiyiz." Gelenler Serkan, Yiğit ve Meteydi Allah bilir John neredeydi?

Yerimden kalkıp Mete'ye kocaman sarıldım ardından Yiğit'e ve Serkan'a. "Biz çok yorulduk." Diyen Cansu olmuştu. O sırada Yiğit belimden tutup beni kendine çekmişti ve şevkatle yüzüme bakmıştı. "O halde daha çok yorulmaya hazır olun." diyen Mete'ye baktığımızda ikimiz de merakla ses çıkarmadan baktık. "Bekarlığa veda partisi yapacağız ve bu kendi aramızda olacak. Siz ayrı biz ayrı değil bu iki çift vedalarını aynı anda edecekler." Yüzümde kocaman gülümseme belirirken Cansu az önce hiç yorulmamış gibi hareketlenmişti. Zaten hep böyle değil miydi? Benim arkadaşım tam olarak buydu. Hep bir ağızdan ses çıktığı sırada herkesi susturup son hediyelerimi vermek için yerimden kalktım ve Yiğit ile göz göze geldim. Başıyla onayladığı sırada hediye paketlerinin yanına gittim. Cansu'nun yanına gidip önce kucağına paketlenmiş kutu bıraktım şaşkınlıkla bana bakarken diğer paketi de Mete'ye verdim. Geri çekilip Yiğit'in yanına gittiğimde beni hemen kolunun altına aldı. Hevesle ikisinin de peketleri açmasını bekledim. 

Mete'nin gözleri ardına kadar açılırken "Şaka yapıyorsun!" Hayretle bana bakıp konuşmuştu. Serkan gördükleri karşısında ağzı açık kalırken sadece gülerek izledim ve fark edene kadar bekledim. "Param şarjöre yetmedi?" Şok içinde kalmış bana bakıyordu elinde en çok istediği ve sürekli anlattığı tabanca vardı lakin şarjörü yoktu çünkü neden? Vurucu noktam olması gerekiyordu. 'Hayalet tabanca' istese ulaşabilir miydi bilmiyorum sormamıştım lakin kendisinde olmasını çok istediğini biliyordum ve artık vardı tek farkla o da sarjör.

"Bana oyun oynamadan önce iki defa düşünün." dediğimde gülüyordum Mete'ye. Sıra Cansu'ya gelmişti ve endişeyle bakındı. "Şimdi sen benden de intikam alacaksın değil mi ve ben buna çok ama çok şaşıracağım." Yüzümde yandan gülümseme hakim ağır ağır kafamı salladım ve açmasını bekledim. Açtığındaysa meraklı iki adam kafasını uzatıp bakmış aynı anda "Ov!" diyerek uzaklaşmışlardı. Cansu önce tepki vermedi ardından "Yanlış görüyorsun de bana?" Ağzımdan kaçan kahkahaya engel olamadım ve "Hayır tam olarak doğru görüyorsun tatlım." Dediğimde Yiğit'e daha sıkı sarıldım.

"Olanları öğrendiğimde ben de bu şekilde hissettim kendimi." Cansu bir kutuya bir bana bakıyordu ve ağzı hala açıktı. "Bu... bu Stuart Weitzman tasarımı olan ayakkabı değil mi?" Kahkaha attım ve "Ta kendisi." dediğimde kıkırdıyordum. Dünyaca ünlü ayakkabı tasarımcısına ait bir ayakkabıyı parçalanmış halde bulmayı beklemiyor olacak ki gözleri dolmuştu. İkisinin de hayallerinden bir parçaydı bunlar ve ben iki şoka uğramış surata bakıp bakıp duruyordum. .

"Ve sen de Cansu hanım arkamdan iş çevirmeden önce tekrar tekrar düşün." Her ikisi için de ağır olmuştu yüzlerinden anlayabiliyordum. Güldüm ve ayağa kalktım. "Bana kalsa bunu sürdürür sizi kıvrandırırdım ama gelini çok fazla üzmek istemiyorum." Başka bir kutuyu elime aldım ve Cansu'ya uzattım. "İmitasyondu o canım al bakalım." dediğimde daha da şaşkın yüzüne baktım ve güldüm. "Mete bu da senin parçanın devamı." Dediğimde ayağa kalkmış ve parçayı almadan beni kolları arasına almıştı.

"Sen benim küçüğümsün bunu hiçbir zaman unutma Elif. Sana zarar gelsin asla istemem biz sadece senin için bir şeyler yaptık ve sen haklısın bunu sana söylemeliydik ama zoru seçip aldığımız sonuçtan çok daha memnun olduk bu şimdi her şeye değer güzelim." Eğilip alnımdan öpmüştü ardından bende kocaman sarılmıştım. Seviyordum bu koca adamı ve sonra Cansu'ya sarıldım. Ailemdi onlar kan bağı olmayan ama olanlardan daha yakın olan ailem. 

Bekarlığa veda partisinde ne yaptığımızı davul gibi kafayla uyanmış sersem bir halde Yiğitten dinliyordum. Aman Allah'ım sızana kadar içmiş deliler gibi dans etmiştik ama en çok da o gün eğlenmiş olduğumuz gerçeğini hiçbir şey değiştirmiyordu evet bir yere kadar hatırlıyordum. Murat, Ali ve dahası Murat'ın sevgilisi de gelmişti daha sonra John da katılmıştı aramıza. Yiğit kendimizde olmadığımız anın fotoğraflarını bana gösterirken kahkahalarla gülmüş ama başımın ağrısından çok da zevk alamamıştım dahası videoları da gösterdiğinde utanmadım değil yani. Kendimi ilk defa bu şekilde izliyordum ve bu çok utanç vericiydi. Her izlediğim videoda hayal meyal aklıma gelen görüntülere engel olamıyordum. Böyle sonuçlanacağını asla tahmin etmezdim ama asla pişman değildim. En çok da John'un yüzüne şarap dökmüşüm ve kelimeler ağzımda yuvarlanırken 'Sen bunu hak ettin.' diyerek yüzüne parmak doğrultmuşum. Asla ama asla pişman hissetmiyordum.  

Partiden sonraki zaman su gibi geçmişti. Tüm hazırlıklar tamam olduğundan sürekli gezip tozmuş bol bol eğlenmiştik. Bu günlerin tekrar gelmeyeceğini biliyordum ve dibine kadar yaşıyordum. Cansu Serkan'ın yanına olduğu zamanlarda ise Yiğitle geçiriyordum zamanlarımı ve tabi ki dedemi asla ihmal etmiyordum. Onunla da olabildiğinde güzel vakitler geçirmiştim ve öyle geçmişti ki zaman düğün gününe uyanmıştık. Benim bile içimde uçuşan kelebeklerin haddi hesabı yokken Cansu'yu bugün düşünemiyordum bile. Tüm gün Cansu ile olacağım için hızlıca sabahtan işlerimi halletmiş ve Yiğit beni Cansu'nun yanına bıraktıktan sonra Serkan'ın yanına geçmişti. Asıl maceram şimdi başlıyordu ki Cansu hiç görmediğim kadar heyecanlıydı ve yerinde duramıyordu. Gelin odasında ben oturmuş onu izlerken o odanın içinde volta atıyordu. 

"Çiçeğim henüz gelmedi Elif ne yapacağım?"
"Müzik grubu hazır mı?"
"Peki ya sunumlar?"
"Ah ne yapacağım her şey şuan çok eksik gibi geliyor."

Derin bir nefes aldım ve Cansu'yu omuzlarından tutup durdurdum. "Bana bak her şey yolunda hiçbir eksik yok sen sadece hazırlanmana bak. Çiçekleri canlı istediğimiz için düğüne az bir süre kala gelecek ben haberleşeceğim merak etme. Sabahın bu saatinde Müzik grubu neden gelsin Cansu? Hem bu saydıklarınla organizasyon şirketi ilgileniyor. Lütfen tatlım sakin ol ve kuaförün gelmesini bekleyelim. " Durulmuştu ve yerine oturup öylece aynada kendine baktı. Şu telaşın bile önemi çok farklı olmalıydı. Çok geçmeden gelen kuaför ekibiyle Cansu'yu onların ellerine teslim ederek kahvemden yudumladım. Her şey o kadar güzel olacaktı ki Cansu bile bunlara inanamayacaktı.

Saatler sonra Cansu tamamen hazır bir şekilde karşımda durduğunda göz yaşlarıma hakim olabilmeyi başarmıştım. Kuğuları kıskandıracak güzellikteydi ve Serkan çok şanslı bir adamdı. Tamamen kendisi hazır olduğunda benim için yapılan küçük dokunuşlar sonucu bende hazırdım. Geniş yırtmacıyla oldukça iddialı bir elbise giyinmek aklımda yoktu ancak Cansu kanıma girmiş ve bunu almamda beni ikna etmişti sonuç mu büyülenmiş gözlerle bakan adamın karşısında sadece duruyordum.

Giyindiğim topuklu ayakkabı bir az daha yüzlerimizi yakınlaştırmıştı. Yiğit ağzını açmadan beni izliyordu ve ağır adımlarla yanıma geldi. tek kelime etmeden kolunu belime doladı ve beni kendine çekti. Alnıma dokundurduğu dudaklarıyla gözlerimi kapatırken duyduklarımla gülümsemiştim. "Gözlerimi kamaştırıyorsun meleğim." Eli açıkta olan sırtımda geziniyor ve içimi yakıyordu. Sertçe yutkundum ve ona baktım. Uzanıp dudaklarından minik bir öpücük aldım ve "Nefesimi kesmeyi her defasında başarıyorsun." Diye kulağına fısıldadım. Yandan gülümsemesiyle beni de gülümsetirken birbirimizden ayrılmamızı sağlayan Cansu olmuştu.

"Enişte ben nasıl olmuşum bir şey deseydin bari!" dediğinde hep beraber kahkaha atmıştık. Yiğit benden uzaklaşıp Cansu'nun yanına gitti ve elinden tutup etrafında birkaç defa döndürdü. Öyle güzel olmuştu ki gözlerimi dahi alamıyordum. "Serkan'ın ağzı açık kalacak ve biliyor musun oldukça sabırsız her an odaya dalabilir." Cansu şuh bir kahkaha atmıştı o sırada kapı gerçekten hızlıca açıldı. "Çok bile bekledim." Ağzı açık kalan Serkan'a önce kahkahalar atmış ardından ikiliyi yalnız bırakmak için odadan çıkmıştık. Yiğit arkamdan sarılmış "Bu gece biter mi?" diye sorduğunda ise kolları arasında dönüp yüzüne bakmıştım. "Eğer benimle olacaksan bitmesin." dediğimde koyulaşan gözleri nefesimi kesmeye yetmişti bile. 

Bahçeye çıktığımızda her şey tamdı. Organizatör Ela Hanımla konuştuğumda ise birazdan gelin ve damadı çağırmak için haber göndereceğini söylemişti. Benim artık o adada işim bittiğine göre yerlerimize geçmemizde hiçbir engel yoktu. Kısa süre sonra kapıdan giren Mete ile göz teması kurmuş yanımıza çağırmıştım. Takım elbisenin içerisinde oldukça yakışıklı görünüyordu ve çevreme baktığımda ise gözler masamdaki yakışıklılara kayıyordu.

"Hiç gelmeyeceksin sanmıştım." Diye sitem ettiğimde. Gülmüş burnumu sıkmış ve "İşime aşığım güzelim." demişti. Kafamı sağa sola sallarken Yiğit ile yumruk tokuşturuyordu. Gözlerimizin kapıya kaymasının tek nedeni fon müzik değişmiş ve Cansu ile Serdar giriş yapmışlardı. Gözlerim dolu dolu izlerken kopan alkış tufanıyla herkes ayaklanmış ardından yerlerine geçmişti.

Çift dansa durmuşken hayran hayran onları izliyordum ta ki bacaklarımda hissetiğim yaramaz eller beni kendime getirene kadar. Yiğitle göz teması kurdum ve o sadece gülümsüyor asla renk vermiyordu. Ah bu adam kanımı kaynatmayı çok iyi biliyordu. Dokunuşlarını durduracak gibi durmuyor yaramaz elleri kaydıkça kayıyordu kendimi kaptırmış dokunuşlarının esiri olmuş bir haldeydim Cansu ise bana seslendiğinde yerimden sıçramam çok normal bir durum olmuştu. "Hadi sizde gelin." Dans için bizi çağırdığında Yiğit önce davranıp elini uzatmıştı. Birlikte çifte doğru ilerlerken "Şimdilik kurtuldun." Diyen Yiğitten başkası değildi. İçim şimdiden kıpır kıpır olmuş gecenin sonu için büyük bir bekleyişe girmişti. 

Rüya gibi geçen düğün töreni yıllarca dilimizden düşmeyecek gibiydi. Cansu amcasını çağırmak istememişti ve bizde buna saygı duymuştuk. Serkan'ın annesi Sevda Teyze ise gelininin içinde kalsın istememiş ekstra olarak kına gecesi de yapmıştı. Düğün ve kına aynı anda olurken hiç unutamayacağımız bir gün olarak zihinlerimize kazınmıştı.

Damat ve üç arkadaşı yani Mete, Murat ve Ali ile oynadıkları zeybek dansıyla izleyenleri büyülemişlerdi. Diğer polis arkadaşları getirdikleri bayraklar ile görsel şölen oluşturmuşlardı adeta. Her anını gözlerim dolu dolu izleyerek zevk almış heyecanı iliklerime kadar hissetmiştim. Gecenin sonunda ise hepimiz yorulmuş olsak da Sevda Hanımlar için kısa bir süre daha kalmış davetlileri uğurlayıp ardından çiftimiz ile de vedalaşıp dağılmıştık.

Yüzümde gülümseme bir an bile silinmezken geçtiğimiz yolları izliyordum. Yiğit elimden tuttuğunda ona baktım ve o uzanıp öpmesiyle daha da gülümsedim. "Bugün neden bu kadar yaramazlık yaptın?" dediğimde gülmüştü ve "İçinde olduğun kıyafetle aklımı başından aldın güzelim." Kıkırdamış bana yaptıklarını düşünmüştüm. bulduğu her anda beni kıstırmayı başarıp yaramazlıklarına son verememişti. "Kabul et hoşuna gitti meleğim." Sahi mi? der gibi bakmıştım ona. İyi güzeldi lakin yaşlı bir teyze bizi yakalayana kadar. İşte o an elbisemden daha koyu bir renkte kızardığıma emindim. Hiçbir şey demeden gülümsedim ve yolu izlemeye devam ettim.

John mu? düğün sonunda güzel bir kadınla yanımıza gelmiş ve bu gece ondan haber alamayacağımızı belirtmişti. Henüz uçaktayken onunla da aramı düzelmiş ders aldığını kabul ettikten sonra da her şeyin normale döndüğüne dair kendimize hatıra fotoğrafları edinmiş sonrasında sarılmıştık. Eskisinden daha iyi bir halde devam ediyorduk açıkçası. 

Yiğit yolda dedemin yanında rahat olamadığını söylediğinden ötürü bu gece beni kaçıracağını söylemişti ve ben ise sadece kahkahalar atıp yolda dedeme haber vererek merak etmemesini sağlamıştım. Bu gecenin sonunda ayrı kalacağımızı düşünmemiştim zaten. Öyle de olmuştu. Hazırladığı sürprizle oldukça şaşırmıştım. Dağ evi kiralamıştı ve belli oluyordu ki önceden yapılmış bir takım hazırlıklar vardı. Ortamın romantiklik haykırdığını ilk görüşten anlayabiliyordum ve haykırdığı kadar yaşamamıza da neden olmuştu. Beni getirdiği dağ evinde yaşadığımız anların tarifi yoktu. Sınır tanımaz halleriyle harmanlanan bedenlerimiz konuştu biz sustuk. Zevki doruklarına kadar yaşayıp en son birbirimizin kolları arasında uyumuştuk. 

Her şey güzeldi rüya gibi ilerliyordu. Başarımız peş peşe geliyor. Birbiri ardına sıralanıyordu babam ve annem ikimizle de gurur duyuyordu ve artık bir çok işi tamamen bize güvenerek planlıyorlardı hatta kendi fikirlerimizle işler yapmamızı daha uygun bulmaya başlamışlardı. Bu şekilde yıllar yıllar geride kalmıştı. Babam artık bir köşeye çekilmiş idareyi tamamen bizlere bırakmıştı. nasıl yapmıştık nasıl buralara kadar gelmiştik? Tek bir açıklaması vardı. Bir amacımız vardı ve biz onu yerine getirebilmek için etimizle kemiğimizle savaşmış başarıyı elde etmiştik. Başarı basamaklarını düşe kalka çıkmış yeri gelmiş hatalar yapmış ama daha da hırslanarak zirveye daha da yakınlaşmıştık. Şimdi son adımlarda elimi tutan kişi Yiğitten başkası değildi. Benimle başladığını ve benimle bitireceğini söylemişti. Oysa biz henüz bitirmek bir yana hayatımıza yeni başlıyorduk. Şimdi Yiğit arkamdan sarılıp burnuma kadar gelen karnımı sevmekle meşgulken tam olarak bundan bahsediyordum. Bizim için her şey daha yeni başlıyordu. 

Aşkı bulmuştuk.
Yaşama amacımızı
ve en önemlisi ailemizi...

Hissettiğim tekmelerin tek bir anlamı vardı oldukça kıskanç bir erkek çoçuğumuz olacaktı.

-SON-









Continue Reading

You'll Also Like

5.6M 148K 74
Sert acımasız herkesin korktuğu bir adam saf güzel nazik bir kız yolları kesişir aşk olup üstüne birde evlenip çoçuk yaparlarsa ve bunu ailelerinden...
24.3M 1.4M 80
Doğum gününden sonra, kardeşiyle eğlenmek için konsere giden bir genç kız... Fırtına yüzünden iptal olan konserden eve dönmeye çalışırken, kendini bi...
3.1M 121K 33
Sayıner Ailesi #1# Beş kardeşin aşklarının ele alındığı hikâyede, kimi zaman tutkuyu, kimi zaman saflığı, kimi zaman da komediyi yaşayacaksınız. İsta...