Benim Uğruma

By esslala

150K 8.4K 923

Bu programda "Benim Uğruma" adıyla yayımlanan ilk hikayedir. Kimler aklını yitirecek kadar sınanmadı ki? "Y... More

1) TATLI TELAŞ
2) BEKLENEN GÜN
3) GERÇEK GİBİYDİ
4) BU NEYDİ ŞİMDİ
5) FARKLI BAKIŞLAR
6) ŞAŞKINLIK
7) BEKLEMİYORDU TABİ
8) ONLAR BENİM AİLEM
9) KOKUSUNDA HUZUR BULDUM
10) KENDİMİ BİLİYORUM
11) ÖFKE
12) NE YAPIYORUM ?
13) SPAYDİ
bilginize
14) ULTRA İĞRENÇ
15) YERİN DİBİ
16) YARDIM ET
17) İTİRAF
18) YAPAMAM
19) İHTİYACIM VAR
20) BİR NEDENİ OLMALI
21) HADİ ONU SAVUN BANA
22) UZUN SÜRE SONRA
23) İLK YARDIM
24) CİDDİ DEĞİL
25) CİDDİ Mİ DEĞİL Mİ ?
Tanıtım...
26) GERİ DÖNDÜM
27) BİZİ BIRAKMAYACAK
28) YETERLİ BİR SEBEP
29) ZARF
30) SÜPRİZE HAZIR OL
31) ARTIK EMİNİM
32) NE OLUYOR?
34) BEKLEYİŞ
35) SIR PERDESİ
36) SIR PERDESİ (2)
37) KENDİNİ YIPRATIYORSUN
38) KABUS MU?
39) ÇARESİZLİK
40)BURAM BURAM HUZUR
41) DUYGULARIN DANSI
42) SAHİ?
43) HAYRETLER İÇİNDE
44) KARMAKARIŞIK
45) OYUN?
46) ZORLUK
47) ZORLUK 2
48) YOL GÖSTER
49) SENİN İÇİN
50) SENİN UĞRUNA
51)BENİM UĞRUMA (FİNAL)
YAKINDA!!

33) İÇİMDEKİ CANAVAR

1.2K 111 19
By esslala

Selam aşklar ben geldimm 💙
Beğenirsiniz umarım seviyorum sizi iyi okumalar 😍

Oy verip katkıda bulunmayı unutmayınız 😜

Büyük bir yıkımın ardından güçlü bir sessizliğin kollarındaydım. Tek kelime etmek dahi istemiyordum. Aklımdan geçen düşünceler buna izin verirse eğer konuşacaktım ancak olmuyordu. O kadar çok soru vardı ki cevaplanmayan cevap bulmak için direnen...

Saatler önce gelen dolmuşlukla telefonu duvara fırlatarak parçalamış ancak bu beni sakinleştirmemişti ve her geçen dakika öfkem daha da artmaya devam ediyordu. Sadece ben değildim. Bir yandan Mete derin nefesler alıp veriyor belirlediği bir yere öylece bakıyordu diğer yandan ise Yiğit kaşlarını çatmış elleri ile oynuyordu. Onlarda olanlara anlam veremiyordu. Tepkilerimiz bile net değildi. Duygularımız birbiriyle büyük bir yarışa girmiş gibiydi. Tabi en azından benim için öyleydi.

Öyle bir karmaşanın içindeydim ki kulaklarım uyuşmuş birileri hiç durmadan fısıldıyordu sanki. Kalp ritmim hızlanmış vücut sıcaklığım ise gittikçe yükseliyordu. Ellerim dakikalardır titrerken şimdi de avuç içim terlemeye başlamıştı. Hızlı hareketlerle bacaklarıma sürtüp kurumasını sağlamam işe yarıyordu ancak bu defada saç diplerim yanıyordu. Bunun sonununu tahmin edebiliyordum, etmek istemezdim ancak gelecek olan felaketin farkındaydım.

Uzun zamandır olmamış varlığını dahi unutmuş ve sanki hiç yaşanılan bir hadise değilmiş gibiydi ancak şimdi anlıyorum ki hep benimleydi. Derin bir yerlerde gün yüzüne çıkmayı sessizce beklemişti ve varlığını göstermeye başlamıştı. İçimdeki canavarın etkisine kapılmak istemiyordum ancak gözüme perde ineli çok olmamıştı. Odaklandığım tek bir kişi vardı. Cansu. Evet, sadece o verebilirdi bize cevapları biz burada sorularla vakit öldürmekle kalmayıp kendimizi yıpratırken o ne yaptığının farkına varmalıydı ayrıca ne olup bittiğini en iyi o biliyordu. Elbette bize gelen bu manasız mesajın bir açıklaması olmalıydı. Açıklamayı Cansu'dan başkası yapmayacaktı.

Hızlı bir şekilde ayaklanmam ile soru soran gözler beni odak haline getirmişti. Açıklama yapmak istemiyor doğrudan uygulamaya geçip kontrolsüzce içimdeki canavara kendimi teslim edip bağırıp çağırmak istiyordum ancak bunu Mete ile Yiğit'e yapmayacaktım.

Sakin konuşmak için çaba sarf etmek bir yana dursun öylece "Çok bile bekledim. Bakmayın öyle ne olup bittiğini en iyi o biliyor ve bunu ona soracağım. Beklemekten bıktım anlıyor musunuz? Bıktım! Sürekli ne olacak demekten çok sıkıldım ve son gelsin artık." Dediğimde Mete farkındaydı ne olduğunun bu nedenle gözlerinden ne yapacağını bilmez bir ifade ile bana bir adım attı ancak elimi kaldırıp onu durdurdum.

"Sakın bana sakin ol deme!" Mete durmuş yüzüme bakmaya devam ederken "Elif sonu iyi olmaz." Saf öfkeyle Mete'ye bakıp son derece soğuk bir sesle "Umrumda değil." Dediğimde hızlı adımlarla kapıya yönelmiştim. Mete'nin çalan telefon sesi kulaklarımı doldururken ek olarak da "Yiğit, Elif'in yanından ayrılma sakinleşmesi zor olacak." Adımlarım daha da hızlanırken arkamda Yiğit'in varlığını hissedebiliyordum.

Evden hangi ara çıkmış hangi ara daireme geldiğim nasıl umrumda değilse geçen güne kadar Cansu'nun samimi ve sıcak bakışlarının aksine soğuk, umursamaz ve boş bakan gözlerine şu anda nasıl baktığımda umrumda değildi. İçimdeki canavar beni yönlendirmeyi bırakmış kontrolü eline almıştı. Sakin düşünmek bir yana sakin hareket etmek bile çok zordu.

Cansu'nun üzerine doğru yürümekteydim. Kardeşim, canım ancak şu an bunlar bir şey ifade etmiyordu. Öylece ona bakarken ne olduğunu anlamaz bir şekilde son derece şaşkınlık barındıran bir ifadeyle bana bakmaya başlamıştı.

Nasıl? Bu duruma sadece böyle bakmakta neyin nesiydi? Lanet olsun Cansu! Şu anda zorlada olsa sarılman ve lanet olası bu durumum için elinden geleni yapmalıydın. Şaşkınca bakmak mı? Durduğu yerde bile beni çileden çıkarması yetmezmiş gibi merak barındıran sesiyle konuşmaya başlamıştı.

"Neyin var senin, bu halin ne böyle?" Neyim var benim! Neyim var öyle mi? Bu güne kadar bu duruma geldiğimde ilk fark eden tartışmış olsak bile umursamadan gelip sakinleşmem için kendini harap eden bu kız şimdi neyim olduğumu sorup merak ediyor öyle mi? Endişe desen bir nebze bile yoktu. Öyle boş bakıyordu ki karşımda sadece birini gördüğümü anlamıştım. Bu durumda bu şekilde bir tavır sergileyen bu kız sadece biri olabilir ama asla Cansu olamazdı. İkisi çok farklıydı. Her Cansu demem ile karşımdaki bu görüntü kalbimdeki varlığını zedelemekten başka bir işe yarıyorsa o da öfkemi zirveye taşımaktı. Ona olan sevgimden en ufak bir kırıntısını dahi hissetmiyordum. Normal miydi peki? Kesinlikle çok normaldi.

Üzerine doğru yürümeye devam ettiğimde gözlerindeki şaşkınlık ve merak yerini çok az da olsa korkuya bırakırken sesine de yansımış olmalı ki "Derdin ne senin! Ne yaptığını zannediyorsun?" Dediğinde her hareki beni daha da sinirlendirdiğini fark etmemle parmağımla omuzlarından sert bir şekilde itelemeye başlamış ve sarsılmasını sağlamıştım. Ancak bu küçük dokunuşlar onu kendine getirmeyeceği bariz belliydi.

"Derdimi birazdan anlayacaksın." Bastıra bastıra söylediklerime öylece bakarken binbir lanet okuyarak yüzüne tokat atmış ve kafasının yana savrulmasını izlerken eş zamanlı olarakta çıkan sesin zihnimde oluşturduğu yankıyı tekrar tekrar dinlemiştim. Öfkem her saniye daha da artıyordu. Bir an önce azalması gerekiyordu ancak canavar buna izin vermiyordu. Yiğit'in endişeli sesi kulaklarıma geliyordu fakat sadece geliyordu bir etkisi yoktu. Zaman zaman nasibini alıyordu ancak elimde değildi.

Karşımda aldığı darbeden dolayı son derece sinirli görünen bir adet Cansu yer almakla kalmamış sinirli çıkan sesiyle bağırmaya başlamasıyla tamamen çekilmez biri haline gelmelişti. Susup öylece beklemek elbette daynılmaz olurdu daha sinirli ve gür bir şekilde konuşmuş onu bastırmış hatta daha da dayanılmaz olmuştum. Ancak farklı olan bir şeyler vardı hissediyordum eksikti bir şeyler lanet olsun ne olduğunu bilmiyordum ancak tam değildi emindim.

Her geçen saniye benim için iyi olmazken dayanamayıp kolundan tutup odadaki albüm köşesine doğru gelmesini sağladım. Çok geçmedende gözlerine saf öfkeyle bakmaya devam ederken konuştum konuşmak bir yana haykırdım.

"Derdim ne öyle mi? Derdim ne? Bak şu fotoğraflara!" Bakmamış gözlerini bana sabitlemişti bu inat neyin inadıydı anlayacaktım. Öncellikle içimi dökmem gerekiyordu. Yük her geçen zaman diliminde daha da ağırlaşıyor ve ezilecekmişim gibi hissettiriyordu. Elime aldığım bir çerçeveyi gözlerinin önüne götürüp iyice yaklaşırdım.

"İyice bak! Bu sen misin ha söyle şimdi?" Bir anda durduğu yerde bir yere tutunma ihtiyacı duyması bir kaç saniyelik dikkatimi çekse de kendime gelip öfkeyle soludum. "Bu sen değilsin!" Renk tonu gittikçe açılırken gözleri duyduklarıyla büyümeye başlamıştı. Farklı biri gibi davranması bıktırmıştı artık.

Çerçeveyi sert bir şekilde yere fırlatmış saçılan parçadan ürken Cansu'nun bir iki adım uzaklaşmasına karşın Mete ile olan fotoğrafını elime almış ve "Bu fotografı çektirirken ne demiştin tekrar söyle!" Ses çıkmamıştı. Ne diyeceğini bilmiyor son derece ürkek biri haline gelmişi. "Mete sarılmamızı ölümsüzleştirelim de bakar bakar mest oluruz demiştin. Nerede bunu diyen? Cansu nerede?" Elleri titrerken bir iki defa konuşmaya yeltenmişti ancak her defasında kırılan bir diğer çerçevenin sesi ona izin vermiyordu.

"Kendine gel daha ne kadar yıkıp dökeceksin?" Lanet olsun. "Kes sesini bana Cansu'ya ne olduğunu söyleyeceksin. Neyin değiştiğini ne olduğunu anlatacaksın. Ailemizi nasıl yıktığını bir bir anlatacaksın. Şu anda senin yüzünden bu hale gelmemin hesabını vereceksin." Garip bakışları benden Yiğit'e kaydığında "Sen neden dur demiyorsun, ne saçmalıyorsunuz?" Yiğit onu görmezden gelirken "Yeter!" Diye bağırmış hızlı bir şekilde yanına gidip bir tokat daha attıktan hemen sonra sert bir itişin ardından yere düşmesini izlemiştim.

Hissettiğim nefret öfkemi diri tutarken hızımı alamayıp nefret kusmaya devam edip bu defada severek aldığım süs eşyalarını duvara fırlatıp parçalanışını izlemiştim ancak olmuyordu geçmiyordu duramıyordum. Kontrolsüzlük hakim olurken beni bir başkasının yönlendirdiğini hissediyordum.

Yiğit'in "Cansu sen bizi yalnız bırak." Dediğini duymuş ancak hızlı hareketlerim sert nefes alışverişlerim arasından bir yere gitmemesi gerektiğini söyleyememiştim. Burada kalmalı ve tatmin edici hir cevap vermeliydi. "Git tabi git ne diyebileceksin ki!" Bağırmaktan boğazım ağrımaya başlamıştı bunu yeni fark etmiş ve yüzümü buruşturmuştum. Bir kaç parça eşyayı daha yere çarpma isteğiyle harekete geçmiştim ki Yiğit kolumu tutmuş ve beni durdurmuştu. Ona durup baktığımda gözlerindeki endişe o kadar belliydi ki durdum ve öylece baktım ne diyeceğini bekledim.

"Yeterince korktu. Bilmediğimiz bir durum söz konusu farkındayım ancak bu şekilde olmaz." Olmamıştı olmuyordu sakin yaklaşsakta öfkenin zirvesinde olsamda olmuyordu hiçbir şey söylemiyordu. Yoktu elde hiçbir şey yoktu. Omuzlarım düşmüş olduğum yerden hızlı bir şekilde dizlerimin üzerine oturmuştum.

Acı hissediyordum büyük katlanılmaz bir acı. Canavar beni terk ediyordu ancak gittiği için öyle öfkeliydi ki giderken benden aldıkları canımı çok yakıyordu. Öylesine bağırarak ağlıyordum ki verdiği acı geçmiyordu. Kalıntılarını hissediyordum. Bana kattıklarını biliyordum. Böyle mi devam edecekti?

Canımdan çok sevdiğim kişi düşmanım gibi olacak ve sevgisini hissettirmeyecek miydi? Yabancıdan farkı olmayıp canı ne isterse onu yapacak bir defa bile fikrimizi sormayacak mıydı? Peki ben ona attığım tokatın hesabını kendime nasıl verecektim? Titreyen ellerime baktım ve daha şiddetli bir şekilde ağlamaya başladım. Gözlerimden akan yaşlar görüşümü bulanıklaştırmış olsa da ellerime bakmaya devam ediyordum. Çok geçmeden yavaş hareketlerle yüzümü ellerim ile kapattım ve ağlamama devam ettim.

Yiğit ilk andan itibaren benimle beraber yere çökmüş sessizce olanları izliyordu ancak daha fazla sessiz kalamadı ve önce kollarını bana sarıp ardından "Yapma. Devam etme, ne kendine ne de bana bu acıyı yaşatma. Elif dur artık. Sen bu haldeyken hiçbir şey yapamıyor olmak beni yakıp kül ederken lütfen dur." Sesindeki acı acıma ilave olurken daha da ağlamış kendi vücudumla beraber onunda sarsılmasını sağlamıştım. Beni daha sıkı sarmış öylece bekliyordu.

"Canım çok acıyor." Kesik kesik konuşup gözyaşlarıma bir yenisi daha eklenirken kolları arasında devam ettim konuşmaya "Beni bir başkası yönlendirdi. O ben değildim." Acım geçmiyordu.

"Hazmedemiyorum. Olanlar çok canımı yakıyor. Beni ne hale getiriyor. Elimden hiçbir şey gelmiyor." Durmak bilmiyordum.

"Korkuyorum. Tekrar ve tekrar karanlığa mahkum olmaktan korkuyorum." Sustuğum her kısa sürede iç çekiyor ağlaya ağlaya devam ediyordum konuşmaya.

"Tekrardan gözümü hastanede açmaktan korkuyorum." Canavara söz geçirememek canımı yakıyordu. "Uzun süredir yoktu ama geri geldi. Bırakmamış beni. Varlığını unutmuştum halbuki hiç gitmemiş. Yokluğunda mutluyken varlığı can yakıyordu. "Halbuki uyuyormuş ve uyandı." Uyanmamalıydı girdiği delikten çıkmamalıydı. Sessiz kalmalıydı.

Ben ağladım. Konuştum. Acı çektim. Acıma Yiğit'i de ortak ettim. Ne kadar süre geçti bilmiyorum ancak sessizlik en saf haliyle hakimken titrek nefesimi duyuyordum sadece. Yiğit'e iyice sarılmış yerdeki enkaza sessizce bakıyordum. Halbuki en büyük enkaz bendim. Olanlar gözlerimin önüne geliyordu. Her gelişinde ise sessizce akan gözyaşıma dur diyemiyordum. Konuşacak gücüm kalmamış yorgun düşmüştüm.

Bundan sonra ne yapardım ne ederdim de Cansu ile nasıl olurdum bilmiyordum. Saatlerdir sessizliğini bozmayan Yiğit "Güçlü ol. Güçlü olalım." Gözlerimi kapatmış kokusunu içime çekiyordum. "Bana güç ver." Gücüm yoktu. Ayağa kalk dese yapamazdım. Öğrenmeliydim. "Aşacaksın. Zaman ver kendine." Sadece başımla onaylamış gözlerimi hiç açmamıştım.

Öylece oturmaya devam ediyorduk ta ki Yiğit beni kucaklayıp koltuğa taşıyana kadar. Beni bırakıp kollarını sıvadığında enkaza el atacağını anlamıştım. Hızlıca doğruldum ve "Sonra hallederim lütfen simdi yanıma gel." Önce etrafa bir göz atıp ardından yanıma gelmişti. Tekrardan oturup sessizliği davet etmiştik. Hiç konuşmuyor olsak bile varlığı en büyük destekti.

Akrep yelkovanı kovalayadursun bizde bir değişiklik yoktu. Sessizlik hiç bozulmamış bulunduğumuz konum bir an olsun değişmemişti. Mete çalan telefonun ardından hiç görünmemişti bile alışkındık tabi ani telefonlarına. Bir gider saatler sonra gelirdi. Bazen gelmez gelemezdi. Şartlar bu şekilde olmasını gerektiriyordu.

Cansu'nun odaya gelmesiyle ikimizde yerimizde doğrulup onu izlemeye başlamıştık. Sessizdi ve yüzünde hiçbir ifade yoktu. İfadesiz bir şekilde ikimizin karşısına yerleşip etrafa göz attı yavaş hareketlerle yıkıp döktüklerime baktı. Baktı baktı ve bakmayı kesip doğrudan gözleri beni buldu. Hiç beklemeden de konuştu.

"Ceza olarakta buraları toplamam mı gerekecek?" Tek kaşını kaldırmış benden bir cevap bekliyordu. Gözlerini kırpmıyordu bile. "Öyle bir şey olmayacak Cansu." Bunu diyen Yiğitti. Alaycı bir şekilde gülmüş ve onaylamaz bir ifadeyle kafasını sağa sola hareket ettirmişti. "Deme öyle sonuç olarak sorumlusu benim ya hani!" Yiğit'e söylüyordu ancak hedef bendim. Konuşacaktım tabi bana aralık bir kapı sunarsa.

"Aniden farklı biri olmanın sebebini sana sayısız kez sorduk ancak cevap vermedin. Bu normal değil Cansu. Elif ve Mete bir açıklamayı hak ediyordu." İkisi arasındaki diyalogta etkisiz eleman olmayı seçmiştim.

"Ah, bilemedim ben pardon. Açıklama yapmadığım için deliren kardeşim hiç yapmadığını yapıp bir değil iki defa tokat attı. Cidden pardon." Yeri izliyor gözümü dahi kırpmıyordum.

"Delirmedi. Kriz geçirdi ve sen bilmiyormuş gibi davrandın. Daha önce olan krizlerinden bana bahsetmiştin ve olası bir durumda ne yapmam gerektiğini dahi söyleyen sen öylece durmakla kalmadın ne olduğunu sordun. Cidden bu sen misin Cansu?" Bundan haberim yoktu. Cansu Yiğit'i bilgilendirmişti ancak bugün hiçbir şey yapmamıştı bu daha da acı vericiydi. Sessiz kalmıştı. Konuşmuyordu. Belki de Yiğit'e hak vermeyi seçiyordu sessiz kalmakla. Sırayı almanın zamanı gelmiş olmalıydı.

"Cansu ben..." Henüz toparlayamadığım az buçuk cümlemi aniden bana boş ve soğuk bakışlarını çevirmesiyle keskin bir bıçak gibi yarıda kesmişti. "Özür mü dileyeceksin!" Asla soru değildi. Yaptıklarımdan dolayı fazlasıyla sinirliydi ancak benim aksime her zamanki gibi güçlüydü ve kontrolü elinde tutabiliyordu. Oysa ben...

Olanlardan sonra Cansu'nun bu tavrı işi yokuşa sürüyordu. Elbette hatamın farkındayım kendimi ifade etmem ve özür dilemem gerekiyordu ancak o hiç ılımlı değildi. Bu durum ile ilk defa karşı karşıya geliyorduk. O da ben de. Ne ben daha önce ona bu şekilde davranmıştım ne o.

"Cansu davranışların çok tutarsız farkında mısın?" Konuşan ben değildim. "Ne demek bu, saçmalayan birdi iki mi olacak? Neyin peşindesiniz cidden merak ediyorum." Ses tonunu yükseltmişti. Tamamen Yiğit'e odaklanmış görünüyordu. "Sakin ol önce. Ben sakinim ve doğruyu söylüyorum." Yiğit son derece sakindi. Ancak Cansu sakin kalmayacak gibiydi onda tanımlayamadığım şeyler oluyordu bir elini saçlarına daldırıp çekiştirmeye başlamıştı. En son yapacağı şeydi bu.

Bunu yapanlara güler geçerdi. Çok gülünç olduklarını söylerdi. Şimdi kendisi yapıyordu. Cidden beyin fonksiyonlarımı yakmaya başlamıştı. "Başka derdiniz mi yok sizin! Lanet olası farklı şeylere yönelmiş olmam sizi neden bu kadar ilgilendiriyor." Ayaklanmıştı. Salonda bir ileri bir geri gitmeye başlamıştı. Kendince söyleniyordu. Yiğit kısa bir süre bana bakıp elimi tuttuktan sonra ayaklanmış ve Cansu'nun karşısına geçmişti. Sadece onları izliyordum.

"Evet, haklısın biz ufak bir değişimi görmezden gelmeyip tepene çıktık özür dileriz. Haklısın çok haklısın değişimini biz abarttık özür dileriz." Sessindeki alaycılık kendini belli ederken yüzüne de yansımıştı. Cansu'yu sinirlendirmeye çalıştığını anlamıştım. "Hayran bıraktın samimiyetine Yiğit. Daha fazla konuşmak istemiyorum tamam mı? Gittikçe sinir bozucu oluyorsunuz sadece ve sadece yalnız kalmak istiyorum." Yine kaçıyordu.

"Hayır!" Yiğit'in sert sesi onu olduğu yerde kalmasını sağlarken oturduğum yerde bakışlarım ikisi arasında gidip geliyordu. Benimle arası yeterince bozulmuşken bir de Yiğit ek olmamalıydı. Ayaklandım ve "Yalnız kalmasına izin ver Yiğit. Buna ihtiyacı var gibi görünüyor." Arkası bize dönüktü ve kahkaha atıyordu. Biz tepkisiz kalırken hırsla döndü ve oldukça alaylı bir ifadeyle baktı.

"Hayranım bu hallerine Elif. Nerede nasıl davranacağın konusunda mükemmelsin." Konuşmasının ardından kendini gülmeye zorlarken "Yeter bu kadar! Seninle bu kadar ilgilenmemiz hataydı tek anladığım bu. Kim olursan ol Elif'i üzmene izin vermeyeceğim." O hiç sabırlı biri değilken ancak bu kadar sabredebilmişti. "Sonunda anladınız. Şimdi izin verirseniz televizyon izlemek istiyorum." O koltuğa kendini sert bir şekilde atarken ben odama yol almıştım. Hak etmiştim. Her hatamı affedecek değildi elbette. Kendimi kontrol etmeliydim ama yapamadım olmadı. Bir hayli ileri gittiğimi biliyordum.

Odamda sessizliğe gömülürken Yiğit gelmişti. Işıklar kapalıydı yüzünü görmüyordum ancak belliydi o olduğu. Işığı açtığında ise yanlış giden bir şeylerin olduğunu anlamıştım. Rengi atmış donuklaşmıştı. Hızlıca yanına gidip ne olduğunu sormuştum ancak cevap vermek yerine elindeki telefonu göstermişti. Anlamaz bir şekilde yüzüne baktığımda boğuk bir sesle sadece "Mete." Demişti.

Hızlıca elinden alıp Mete'ye cevap verdiğimde hattın karşı tarafından ses gelmedi. Tekrar seslendiğimde ise sert bir nefes sesi gelmişti. Sakin kalıp bir yanıt beklediğimde. "Elif" demiş devamını getirmemişti. Yiğit pür dikkat beni izlerken ben Mete'ye odaklanmıştım. İyi bir haber olmadığı ortadaydı ancak bana işkence etmesine gerek yoktu. Duyduklarımdan sonra sonsuza kadar işkence yapmasını istemiştim. Titreyen ellerim telefonu tutmakta zorlanmış zemine doğru yol alırken duyduklarımı idrak etmeye çalıştım.

"O kişi Cansu değil. Her şeyi anlatacağım Yiğitle kal."

💙💙💙

Yıldızlamadan geçmeyinnn✨

Continue Reading

You'll Also Like

4M 120K 26
Bir metro istasyonu, 14 rehin. Sınırlı yemek, Sınırlı su. Tuzak ve ölümler. Hayatta kalmak için neler yapardınız? Peki onlar ne yaptı? Bu oyununun sa...
11.6M 177K 16
17 NUMARA'YI KİTAP SATAN HER YERDE BULABİLİR, SATIN ALABİLİRSİNİZ. BURADA YALNIZCA TANITIM AMAÇLI İLK ON BÖLÜM VE ÖZEL BÖLÜMLER YAYIMDADIR. Gecenin k...