Varoluşun Hissi

By YamurYilmazlar

2.7M 152K 64.4K

"Ruhumu cezalandır güzel adam. Bedenimin hisleri tatmasını sağla. Bir Anka kuşu misali, Önce usulca yakmaya b... More

1.Bölüm- Iskald.
2.Bölüm- Fortid.
3.Bölüm- Sannhet.
4.Bölüm- Bar
5.Bölüm- Beklenmeyen
6.Bölüm- Oyuncak
7.Bölüm- Merhamet
8.Bölüm- Hayal Kırıklığı
9.Bölüm- Kırgınlığın Öfkesi
10.Bölüm- Ruh ve Beden
11.Bölüm- Tehlikeli Kadın
12.Bölüm- Geçmişin Gerçekleri
13.Bölüm- Gözyaşının Acı Yakarışı
14.Bölüm- Varoluş
15.Bölüm- Korkak Tehlike
16.Bölüm- Öldüren Yalnızlık
17.Bölüm- Kıskançlık
18.Bölüm- Duyguların Yoğunluğu
Geri Dönüş, Alıntı- İstanbul Tüyap
19.Bölüm- Ölü Bedenlerin Dirilişi
20.Bölüm- Ölü Ruhların Dirilişi
21.Bölüm- Zincirleri Kırmak
22.Bölüm- Katil
23.Bölüm- Arınma
24.Bölüm- Yemin
25.Bölüm- Mürekkep
26.Bölüm- Panzehir
27.Bölüm- Şimşek
28.Bölüm- Güzel Adam
29.Bölüm- Kayıp
Bayram Özel Çekiliş
30.Bölüm- Aleksander
Hayal.
31.Bölüm- Öfke
32.Bölüm- İntikam.
33.Bölüm- Yalnızlık ve Ölüm.
34.Bölüm- Sonsuzluk
35.Bölüm- Tükenen Nefes
36.Bölüm- Kjærlighet.
Melankoli.
37.Bölüm- Håper.
38.Bölüm-Requiem.
39.Bölüm-Døden.
40.Bölüm- Begynnelse.
41.Bölüm- Mirakel.
Insomnia.
42.Bölüm-Metanoia.
Sosyal Medya ve Whatsapp Grubu
44.Bölüm- Saudade.
45.Bölüm- Ethereal.

43.Bölüm- Luna.

26.4K 2.4K 2.2K
By YamurYilmazlar

İyi günler,

Nasılsınız güzellerim?

Geciktiğim için üzgünüm, bu aralar sınavlarım çok yoğundu ve onları atlattıktan sonra hemen gelmeye çalıştım.

Yeni bölüm 1450 oy aldığında gelecek.

Ayrıca size iki tane duyurum var. 

Daha hızlı bölüm yayımlamak için bölümlerin kelime sayılarını düşürmeyi planlıyorum. 

Sizce uzun aralıklar ile bir bölüm mü iyi yoksa her hafta düzenli kısa bölümler mi?

Son olarak Varoluşun Hissi için Whatsapp grubu kurduk. Grupta hikayelerim hakkında konuşup yeni arkadaşlık edinmek isteyen herkes gelebilir. Birbirimizi ne kadar iyi tanırsak, kitap ile ilgili o kadar güzel bir bağa sahip olacağımıza inanıyorum.

Katılmak isteyenler;

@Gizemm0609 hesabına Wattpad'den mesaj atabilirler, alımlardan sorumlu olacak kişi odur. 

Bölüm Şarkısı: Moira- Take her to the moon

                                Teoman- İstanbul'da Sonbahar

Kendinize iyi bakın.

İyi okumalar!


Önceki bölümden...

"Ne oldu Naz?"

Kardeşinin yüzünü elleri arasına alan Çağın endişeyle konuşurken Naz çığlık atıp ağlamaya devam ediyordu. Hiç durmadan olduğu yerde sallanıyordu ve abisinin göğsüne küçük yumruklar bırakıyordu. Sanki acısını dindiremiyordu ve bu sahne ile gözlerime dolan yaşlar gittikçe çoğalmıştı.

Ne olduğunu bilmesem bile nefes almak zorlaşmıştı.

"Naz! Kendine gel."

Sert çıkan cümle ile Naz bir anlığına çığlıklarını kesti. Su yeşili gözleri kırmızılaşmış ve bitkin düşmüşken ise titrek bir nefes aldı. Kekeliyordu ve ilk başta ne dediği belli olmamıştı.

"Hadi söyle bana. Ben sana yardım edeceğim ufaklık."

Çağın'ın sevgi dolu sesi ile Naz'ın kekelemeleri azaldı ve abisinden gözlerini çekip dış kapıya doğru baktı. Gözleri bir şeyi hatırlamış gibi orada kalırken ise boşluğa doğru en sonunda konuştu.

"Enes... Enes intihar etmiş."

-----------------------------------------------------

Kimse duymadan ölmeliyim

Ağzımın kenarında

Bir parça kan bulunmalı.

Beni tanımayanlar,

"Mutlak birini seviyordu" demeliler.

Tanıyanlarsa,"Zavallı, demeli...

Çok sefalet çekti..."

Fakat hakiki sebep,

Bunlardan hiçbirisi olmamalı.

Orhan Veli Kanık- İntihar

UYARI: Bu bölümde küçük yaşta okuyucuları etkileyebilecek unsurlar bulunmaktadır. 


43.BÖLÜM- LUNA.

(Latincede ay anlamına gelir.)

Yalnızdım.

O kadar yalnızdım ki, artık saniyeler dakikalar olmuş, dakikalar saatlere dönüşmüş ve saatler yerlerini aylara bırakırken bende saymayı bırakmıştım.

2880 saat.

Bu yalnızlığa sahip olalı 2880 saat olmuştu ve artık durmuştum. Saymanın bir mantığı olmadığını fark etmiştim çünkü hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı.

O geri gelmeyecekti.

 Annem bir anda hayatımdan çıkıp gitmiş, babam onun yokluğu ile başka birine dönüşmüş ve ben ise yapayalnız kalmıştım. Odamdaki küçük dolabın içinde saklanmaya başlamış ve artık babamın değiştiğine anlamaya başlamıştım. O eskisi gibi değildi. Eskiden beni seven, kucağına oturup masallarını dinlediğim adam değildi.

O artık benim kabusumdu.

Aklımda ve hayalimde olamayacak bir canavara dönüşmüştü. Bu canavar gözyaşlarımdan besleniyor, ben acı çektikçe nefes almaya devam ediyordu. Kalbime batırdığı cam kırıklarından haz alıyordu ve ben ise onun dönüştüğü canavarı öylece izliyordum.

Bedenim yaralar alıyor.

Ruhum ise kabuk tutamayacak şekilde darbe alıyordu.

Peki neden böyle olmuştu?

Ne zaman babam beni sevmekten vazgeçmişti?

Annem öldüğünde mi?

Evet, en son annem öldüğünde beni sevmekten vazgeçmişti. Onun gözündeki değerin bir anda paramparça olmuştu. Beni sarıp sarmalayan, bana limon adını takan babam gitmişti. Beni teselli edip yanımda olacağını söylemesi gerekirken yüzüme son kez adamakıllı bakıp o canavara dönüşmüştü.

Beni sertçe duvara ittirmiş ve artık sevdiği limonu olmadığımı hareketleriyle belli etmişti.

Peki ben bunları hak edecek bir hata mı işlemiştim? Annemin beni bırakıp gitmesine sebep olacak bir günaha mı bulanmıştım?

Bilmiyordum.

Ve artık sorgulamıyordum.

Annem ölmüştü.

Babam onunla birlikte gitmişti.

Ben ise tek başıma kalmıştım.

Okula gidip gelmeye devam etsem bile hiçbir şey aynı değildi çünkü canavar beni tehdit etmişti. Kimseyle konuşmayacak, kimseye aramızda geçenleri anlatmayacaktım. Eğer sırrımız açığa çıkarsa çok daha kötüsünü bana yapacağını söylemişti ve ben buna hazır değildim.

Korkmaktan başka hiçbir şey yapamayacak kadar çaresizdim. Bir şekilde savunmasız kalmıştım, yardım çığlığımı duyabilecek kimse yoktu etrafımda. Kimseye söyleyecek cesarete ise sahip değildim çünkü tükenmiştim. 

Yaşıtlarıma göre minik olan bedenim daha fazlasını kaldıramazdı. Bu yüzden susmaya başladım, arkadaş olduğum herkes ile ilişkimi kestim. Çevremde kimse kalmayana kadar insanlara kötü davrandım. Kalbim buzlar ile kaplanmaya başlarken insanlar en sonunda benden uzaklaşmıştı. 

En sonunda yapayalnız kalmıştım.

Başarmıştım.

Değil mi?

Peki neden başarmış gibi hissetmiyordum? Neden kalbimin gittikçe bomboş kaldığı hissediyordum? Neden gözlerimden akması gereken acı dolu gözyaşları dökülmüyordu? Neden artık tek bir kelime etme gereği bile görmüyordum? 

Hissizleşmiştim. Varoluşumun acı dolu hissine tattıkça hislerim yok olmuştu. Kimseyle konuşmaya tenezzül etmeyen dudaklarım mühürlenmişti sanki. 

Ta ki onunla tanışana kadar.

Büyük kahve gözleri ile oyun oynadığımız sınıfa girmiş ve hoca tarafından bize sevinçle tanıtılmıştı. Herkes onu gördüğü anda ısınmıştı, sonuçta gülümsemek dışında hiçbir şey yapmayan bir çocuk ne kadar zararlı olabilirdi ki?

İnsanlar ile heyecanla konuşuyor, oyuncaklarını sınıftakiler ile paylaşıyor ve hocalara durmadan yardım ediyordu. 

Enes Erdem işte böyle bir çocuktu.

Herkesin kalbini bir saniyede kazanmıştı ve onunla tek konuşmayan kızın kalbini kazanmak için her gün yanıma gelmeye başlamıştı. Kıvırcık gibi karmaşık duran düz saçlarını daha da dağıtıp büyük gözleriyle bana yaklaşmıştı. İnsanlar onunla konuşmayacağımı söyleseler bile bunu umursamamıştı.

İlk gün adını söylemişti.

İkinci gün çikolatasını bana vermişti.

Üçüncü gün oyuncak arabasını bana hediye etmişti.

Dördüncü gün ise yanıma oturmaya başlamıştı.

İnsanların ne dediklerini önemsemeden sadece benimle arkadaş olmaya ant içmişti sanki. Bunu neden yaptığını bile anlamamıştım ama nedense sevinmiştim. Evdeki canavarımdan korksam bile yanımda birinin durmasını sevmiştim. 

Hele ki onun karşıdaki apartmana taşındığını öğrendiğimde nedense içim daha da rahatlamıştı. Eğer bir gün yaralarım çok ağırlaşırsa ona bile gidebileceğimi düşünmüştüm, belki birileri bir gün yardım çığlığı bile duyabilirdi.

Umut işte...

 Böyle ufak anlarda kalbimizde filizleniyordu.

"Öğlen ortadan yok oldun, bu yüzden biraz geç oldu ama annem sana sandviç hazırlamıştı." dedi çantasını açıp büyük bir poşeti sıramın üstüne bırakırken Enes.

Ona cevap vermedim, sadece önümde duran yemeğe bakmaya başladım. En son ne zaman bana biri yemek hazırlamıştı? Ne zaman buzdolabından gizlice aşırdığım küçük konserveler dışında yemek yemeye vaktim olmuştu? Hiç olmamıştı.

Son 2880 saattir hiç olmamıştı.

Bir daha da asla olmayacaktı.

Karşımda duran sandviç benim için imkânsız kelimesini temsil ederken sandviçi ileri doğru ittim ve aç kalan karnımı görmezden gelmeye çalıştım. Enes'in gözlerinde hayal kırıklığı belirirken kendimi rahatsız hissetsem de cevap vermedim. 

Zaten tam o anda zil çaldı, hiç fermuarını açmadığım çantamı sırtıma attığım gibi sınıftan dışarı çıktım. Kimseye hoşçakal demeden hızla koridorlardan geçip evimin olduğu yere ilerledim. 

Hava usulca kararmaya başlamışken hiç kimseyle göz göze gelmemek için çabaladım. İnsanların bakışlarındaki anlamlardan kaçındım ve hızlıca yaşadığımı apartmanın olduğu sokağa girdim. 

Bir zamanlar mutluluğu temsil eden o evin görüntüsü görmem ile sırtımdan inen ürpertiyi engelleyemiyordu. Korkum her bir adımda çoğalırken geçen aylarda alışmam gerektiğini biliyordum ama insan alışamıyordu.

Kim acıya alışabilirdi ki?

Kim kanayan bedene sahipken gülen bir yüz ile etrafına bakabilirdi ki?

Kimse. Kimse bakamazdı.

Bu yüzden tam apartmanın önüne geldiğim anda demir bahçe kapısını titreyen ellerim ile açtım. Aldığım derin nefesler darbe almış kaburgalarımın üstünde bir baskı bırakırken yüzümdeki maske silinmiş, acının keskinliği ile bir anlığına her şeyi unutmuştum.

O anda ise bir el, kolumu kendine doğru çevirdi.

Koyu bir kahveyi andıran gözler, gözlerime kilitlendiği anda ise her şey için çok geçti. Yüzümdeki acı görünür bir şekilde belliydi. Tıpkı bir ayna acılarıma bir yansıma olmuşçasına bedenimdeki gerçekler su yüzüne çıkmıştı.

"Ada iyi misin? Neyin var?"

Onunla konuşamazdım ama gözlerimdeki ifadeyi de silemezdim. Beynim her şey saklamam gerektiğini vurgularken bir adım geriye kaçmaya çalıştım ama beni tutan ellerinden kurtulamadım. 

"Ne oldu? Hasta mısın?"

Endişe dolu sesi benim daha korkmama sebep olurken buradan gitmek istiyordum. Sırlarımı kendim ile götürmek istiyordum ama yapamadım çünkü tam o anda apartmanın kapısı açıldı. 

Hayatta görmek istediğim en son insan o kapının ardında belirdi ve ben istemsizce Enes'e doğru yaklaştım.Yanımda bir insan olduğunu görmek onu anında rahatsız etmişti. Gözlerindeki sert bakıştan bunun bedelini ödeyeceğimi anlıyordum ama Enes'e sığınmaktan vazgeçemiyordum. 

Buradan kaçmak istiyordum.

O ise her bir adımda yakınımıza geliyordu. Gözlerindeki o acımasız kırıntıları bir tek ben görürken masummuşçasına hareket ediyordu. Enes'e sıcak sahte bir gülümseme ile bakmaya başlarken arada bir bakışları beni buluyordu.

"Merhaba, ben Ada'nın babası. Sen kimsin ufaklık?"

O anda boş midemdeki her şeyi çıkartmak istemiştim. Annem ölmeden önce benimle konuştuğu o ses tonunu duyduğum anda yüzüne bağırmak istemiştim ama hiçbir şey yapamadım. 

Sadece öylece baktım. Enes hiçbir şey anlamamışçasına babam ile konuşmaya başlarken öylesine durdum. 

"Adım Enes Erdem efendim. Tam karşı apartmanınıza yeni taşındık. Bugün Ada okulda biraz rahatsız gibiydi, o yüzden ona eşlik etmek istedim. Umarım sorun olmamıştır."

Canavar, Enes'e doğru yavaşça uzandı ve o dağınık saçlarını daha da karıştırdı ve benim gözlerimin içine baktı. Bana vereceği cezaları ise kendi zihninde canlandırdığını o anda gördüm. Canımı yakmaktan ne kadar zevk aldığını bana kanıtlayacağına bir kez daha şahit oldum.

"İyi ki onunla gelmişsin Enes, kızıma bir şey olmasını asla istemezdim."

Yalanlar.

Canımı yakan ve asla bitmek tükenmeyen yalanlar.

"Limon, gel bakalım yanıma."

Elini bana doğru uzatmış ve dünyanın en sahte gülümseyişi ile bana doğru bakmaya başlamıştı. Ben ise ne yapacağımı bilemiyordum, bacaklarımın titremesini azaltmak için uğraşıyordum ama her an yere yığılabilecek durumdaydım.

Korkumu gizlemek için yüzümü ifadesizce tutmaya çalışırken ise en sonunda onun yanına geçtim ve canımı yakan parmakları omuzlarıma konarken hafifçe yutkundum. 

Enes ise her şeyden habersiz karşısındaki tabloyu izliyordu. Kızına sarılıp sevgi gösteren bir baba görüyordu, gerçek canavarın farkında bile değildi.

"Eğer izin verirseniz, Ada düzelene kadar okula onunla gidip gelebilirim?" 

Bu teklif hem korkumu açığa çıkarırken hem de içimde bir yerlerde bir umudun ortaya çıkmasını sağlamıştı. Hala bu evden kaçıp kurtulmanın imkanı olduğunu düşünmek beni rahatlatıyordu. Bu kötü günlerin bir gün geçeceğine inanmak istiyordum.

"Çok iyi olur Enes. Ben işe gittiğimde ona sahip çıkacak biri olmasını çok isterim."

İşe mi? 

Dudaklarımdaki alaycı bir gülüş ortaya çıkıverdi ve bunu sadece o canavar fark etti. Parmakları omuzlarımı hafifçe sıkarken ise acı tüm bedenime yayılmıştı. 

"O zaman sabah tam burada buluşuruz Ada?" dedi Enes bana doğru. 

Başımı salladım ve başka hiçbir şey söylemedim. Canavarın ona sevecen davranmasını izlemeye dayanamadım ve direk apartmana doğru döndüm. 

Çekeceğim acıların farkında olarak idam masasına giden bir mahkum gibi eve doğru yürüdüm. 

Hissizleşen bedenimle acılarımı kabul ettim. Zihnimde canlanan annemin yüzü ile kalbimdeki ağrı artarken eve girdiğim anda boş koridorda onu beklemeye başladım. Yavaş adımlar ile buraya geldiği hayal ederken ilk defa korku dışında bir şey zihnimde canlandı.

Biri benim için endişelenmişti.

Uzun ayların ardında ilk defa biri yanımda olmuştu. Dudaklarımdaki oluşmasını hayal bile edemeyeceğim gerçek bir gülüş canlanırken ise en sonunda arkamdan kapı sertçe kapandı.

Neler olacağını bilen bedenim hafifçe titredi ve bir damla yaş gözümden usulca yanaklarıma doğru süzülürken yavaşça mırıldandım.

"Teşekkürler Enes, yanımda olduğun için..."


"Mevsim rüzgarları ne zaman eserse

O zaman hatırlarım çocukluk rüyalarım

Şeytan uçurtmalarım

Öper beni annem yanaklarımdan

Güzel bir rüyada sanki sevdiklerim

Hayattalarken hala..."*

Bazen bir kelime veya cümle her şey için yeterli olurdu. 

Zihninizin içinde duran o eski anılar bir anda canlanırdı. Yıllardır hatırlamadığınızı düşündüğünüz tüm o küçük ayrıntılar ortaya çıkardı ve geçmişin içinde kaybolurdunuz. Acı ve tatlıyı bir anda birlikte yaşardınız. O insana ait olan her anı ortaya çıkmışken ise göğsünüz hafifçe sıkışır, kalbiniz duracak gibi olurdu. 

Nefes alamazdınız.

Çünkü onu görmek isterdiniz.

Çıplak gözleriniz ile gerçekleri görmek isterdiniz.

Karşımda tüm acısıyla kendini yiyip bitiren Naz ve onu teselli etmek için uğraşan Çağın şu anda benim için anlamsızdı çünkü onu görmem gerekiyordu. Söylenen cümleler, karşımda yaşanan eylemler önemli değildi.

Enes'i görmem gerekiyordu.

"Evet, onu görmeliyim."

Merdivenlerin tam sonunda duran bedenimi yavaşça hareket ettirip kapıya doğru yürümeye başladım. Portmantonun yanında duran anahtarlık ve telefon şu an tek ihtiyacım olurken ise yaramı önemsemedim. 

Hafif titreyen ellerim anahtarı ve telefonu aldığı anda büyük tahta kapıyı açarak dışarı doğru çıktım. Soğuk taşlar çıplak ayaklarımın üşümesine sebep olurken hiçbir şeyi düşünmedim. Çakıl taşlarının üstünde ayaklarımı sürüyerek arabaya doğru ilerledim ve karnımın oradaki acıyı hiçe saydım. 

Anahtar arabanın kilidini açtığı anda ise yavaşça arabaya bindim. Parmaklarım titreyerek telefonun düğmelerini basarken ise Enes'in numarasını girdim.

"Aradığınız kişiye şu anda ulaşılamıyor."

Bir hata olmalıydı.

Tekrar çevirdim.

"Aradığınız kişiye şu anda ulaşılamıyor."

Tekrar çevirdim.

"Aradığınız kişiye şu anda ulaşılamıyor."

Kafamı sertçe salladım ve derin bir nefes aldım. Arayabileceğim ikinci kişi zihnimde canlanırken ise rehbere girdim ve ismini buldum.

Çalıyordu.

Onlara ulaşacaktım.

"Çağın?"

Telefonun sahibini bekleyen Demir'i umursamadım ve sessizce yutkundum.

"O nerede?" 

"Ada?"

"O nerede dedim." 

Sesimdeki soğukluk gittikçe bana tanıdık gelirken Demir seslerin olduğu bir yerden uzaklaşıyordu.

"O nerede dedim sana."

"Çağın nerede?"

"O nerede dedim sana!"

Öfkem artık açığa çıkarken Demir sesli bir nefes verdi.

"Ada, Çağın'ı bana ver."

Umursamadım.

Sadece daha da öfkelendim.

O sırada karşımda duran evin kapısı daha da aralanırken gözlerim bir çift buz mavileri ile buluştu. Bana doğru koşarak gelmesini hiçe sayarak arabanın kapısını kilitledim ve başımı salladım.

Gitmeliydim.

"Ada? Aç kapıyı."

Onu duymazdan geldim ve telefondaki Demir'e döndüm.

"Sana Enes nerede dedim. Bana cevap ver Demir."

Sesimdeki hissizlik tüm arabaya yayılırken arabanın camına vuran Çağın'a bakmadım bile. Sadece telefona odaklanmıştım. Ona ulaşmaya ihtiyacım vardı.

"Ada. Bana bak."  

"Hadi güzelim."

Yanı başımda söylenen tüm kelimeleri duymazdan geldim.

"Lütfen. Lütfen Demir. Onu görmem gerek."

Sesim artık kendime bile acınası gelirken Demir en sonunda dayanamamıştı. Sesli bir nefes dudaklarından döküldüğü anda yavaşça konuşmaya başladı.

"Şehirlerarası yoldan hiç sapma, yarım saate gelmiş olacaksın."

Dediği cümle ile telefonu yan koltuğa fırlattım ve hızla motoru çalıştırdım. Vitesi tam geriye doğru taktığımda ise buz mavisi gözlerin yüzüme baktığını biliyordum ama ona bakamadım. 

Bakarsam Enes'e gidemeyecek kadar yıkılacaktım ve buna hazır değildim.

Bu yüzden motor kulaklarıma doğru hafifçe gürlediğinde hızlı bir manevra ile evin oradan ayrıldım. Hava hafifçe kapanmaya başladıkça ise sürmeye devam ettim, durmadım, sadece gittikçe hızımı arttırdım. 

 Yol gittikçe değişiyormuş gibi gelirken bedenimi bir korku sarmıştı. Mavi ve beyaz boyaların dokunduğu bulutlar yoğun bir dumanın altında kalmıştı ve o anda itfaiye arabalarını ve ambulansı gördüm. 

Şeritlerin çekildiği yolda arabayı hızla durdurdum ve koşarak arabadan indim. Beni engellemeye çalışan polis memurlarını umursamadan hızla dumanın geldiği yere ilerledim.

Ve hayatımda unutamayacağım bir sahne ile karşılaştım.


Enes'in arabası alevler içindeydi.

Hiç kimse arabaya yaklaşıp onu kurtarmaya çalışmıyordu, sadece itfaiye yangını söndürmek için plan yapmaya çalışıyordu.

Ama o içerideydi.

Alevler arasında kalan bedenini görüyordum.

Acı çektiğini bile hissediyordum ama kimse bir şey yapmıyordu. Titreyen bedenim yavaşça alevlerin ortasına doğru ilerlerken sadece onu kurtarmak istiyordum.

Ta ki bir beden beni engelleyene kadar.

"Bırak."

"Onu kurtarmalıyım."

Demir sımsıkı bir şekilde beni tutmuş ve alevlerin oraya gitmemi engellemişti. Enes'in yanan bedenini seyretmeme neden olurken üstüne üstlük onu kurtarmamı engellemişti.

"Bırak beni."

Demir'in boğuk hıçkırıkları kulağıma gelirken beni sımsıkı saran kollarından çıkmaya çalışıyordum. Öfkem ile daha da sert bir şekilde ona vururken sadece beni tutmaya devam ediyordu.

Alevlerin içinde can çekişen ailemi izlememe sebep oluyordu.

"Onu kurtarmam gerek."

"Hepiniz böyle dururken o nasıl yaşayacak ha!"

"Bırakın beni."

"Kurtarsanıza onu!"

"Ölüyor."

"O ölüyor, kurtarmalıyız onu!"

İşte o akşam araba neredeyse küllere dönüşene kadar kimse hiçbir şey yapmadı. 

Dakikalarca yanan arabayı izledim.

Parıldayan ayın altında dakikalarca acı çeken Enes'i hissettim.

Ve bedenim bu sahneye dayanamayacak duruma geldiğinde ise...

 Her şey karanlıktı.

Her şey bitmişti.

--------------------------------

Bir el hissettim.

Tanıdık sıcak bir el.

Bedeni usulca bana doğru yaklaşmış ve uykumdan uyanmam için yanağıma dokunmuştu.

Dudaklarım bu tanıdık his ile yukarı doğru kıvrılırken ise en sonunda gözlerimi açmıştım. Onu görebilmek için buğulanan gözlerimle etrafa bakmıştım ama kimse yoktu.

Yalnız başımaydım.

Etraf büyük ihtimalle gecenin sessizliğine gömülmüşken yalnızdım ve yatağımda öylece yatıyordum. Koluma bir serum takılmış ve tüpün içine damlayan serum dışında hiçbir ses kalmamıştı. 

Bir süre neden burada olduğumu anlamak için zihnimi zorlarken ise karnımdaki acıyı hissettim.Bu acı tanıdık hisleri ortaya çıkarırken acının olduğu yeri görmek adına üstümdeki tişörtü yukarı doğru kaldırdım ve gördüğüm bandaj ile her şey yavaşça ortaya çıkmaya başladı.

İyi ve kötü olan tüm geçmiş gözümün önüne doğru geldi.

Titrek bir nefes aldım.

Önce vurulduğum sahnede gözlerimde var oldu.

Sonra ise hayata geri dönüşüm.

İnsanların benimle uğraşmaları ve verdikleri o tüm çabayı da hatırladıktan sonra bir yüz gözümün önüne geldi. 

Tanıdık bir yüz.

Küçüklüğümden beri yanımda var olan o yüz zihnimde şekillenmeye başladı. Dağınık kahve tutamları gözümün önüne geldi, daha sonra biçimli burnu ve bir erkeğe göre fazla dolgun olan dudakları. En sonunda ise gözlerini gördüm. 

Yoğun bir kahvenin var olduğu o sıcak gözleri.

İşte tam bu anda göğüs kafesim sıkıştı. Yangına sebep olmuş alevler hayallerimde tam çevremi sarmışken hızla nefes almaya başladım ve titreyerek olduğum yerde doğruldum. Etrafta gözlerimi gezdirirken ise baş ucumda duran telefonumu gördüm.

Bana her zaman günaydın ve iyi akşamlar mesajı bırakan Enes'i hatırladım.

Ve telefonumu hızla elime aldım, belki de yaşadığım her şey bir kabustu ve ben bu kabusun içinden onu arayarak kurtulabilirdim. Sonuçta çok kan kaybetmiş ve büyük bir ameliyat geçirmiştim. Bilincimin bana oyun oynamış olma ihtimali vardı.

Her şey bir kabus olmalıydı. 

En sonunda kapalı olan telefonumu açtığım anda ise hızlı aramalardan numarasını çevirdim.

"Aradığınız kişiye şu anda ulaşılamıyor."

Hayır, her şey rüyaydı.

Tekrar aradım.

"Aradığınız kişiye şu anda ulaşılamıyor."

Yeniden aradım.

"Aradığınız kişiye şu anda ulaşılamıyor."

Ellerimdeki titreme artarken telefonum elimde bir süre öylece durdum, o anda gelen mesaj sesi ile bakışlarım ekrana döndü.

Bir adet sesli mesajınız var.

Parmaklarım sesli mesajı dinlemek için yavaşça hareket etti ve ahizeyi kulağıma götürdüm.

Ve duyduğum ses ile öylece kaldım.

"Selam. Bu mesaja nasıl başlamam gerektiğini bilemiyorum ama işte buradayım. Elimde telefonumu tutuyorum ve tek istediğim şey seninle konuşmak iken öylece saçmalıyorum. Galiba aylardır adamakıllı konuşamadığım en yakın dostumla konuşmak istiyorum. Sana olan ihtiyacım her geçen gün büyürken birazcık da olsa bunu azaltmak istiyorum."

"Biliyorum, hayatta hepimiz yanlış kararlar verdik. Hepimiz olmamız gereken yollara saptık ve benim yanlış yola sapan şey kalbimdi. Dostum ve ailem olan birini kalbimde farklı bir yere koydum, onun hislerinin nasıl olacağını bile düşünemedim."

"Galiba bunun sebebi de sendin. Kimseye yüz vermeyip konuşmayan sen, benimle yakın olmuştun. Sadece ben sırlarını biliyor, sadece ben senin ailen olmuştum ve bundan delicesine memnundum."

"Kimsenin senin ne kadar özel olduğunu bilmemesine sevinmiştim çünkü sadece benim kalbimde var oluyordun. Bencil herifin tekiydim ama bunu engelleyemiyordum. Halbuki insanlar senin gibi insanları tanımalıydı çünkü dünyanın daha güzel bir yer olabileceğini insanlar seninle görebilirdi."

"Daha sonra ise üniversite zamanı geldi. Her şey bir anda öylesine hızlı değişti ki afalladım. Kıskandım, yalnız kaldım ve terk edilmiş hissettim. Ben bunları dedim diye kendini asla suçlamanı istemiyorum çünkü yine suçlu bendim. Korkak olup sana hislerini açmayan Enes suçluydu."

"Ve şimdi bu mesajın sonuna gelmeden önce asıl söylemem gerekenler dudaklarımdan çıkmalı. Gitmeden önce son kez seni uyarmalıyım. Belki sana bazı gerçekleri söyleyebilecek kadar cesur değilim ama sen zaten her şeyi kendin çözebilirsin. Sadece bir adamı bulman yetecek. Kuzey Gürsoy. O adamı bulup onunla yüzleşmelisin, senin böyle acı dolu bir geçmişe sahip olmanı sağlayan herkes ile yüzleşmelisin."

Titrek bir nefes avizenin diğer tarafından geldiği anda ise gözlerimden yaşlar akmaya başlamıştı. 

"Biliyorum sarışınım. Biliyorum, gözlerimiz bir gün tekrar buluşacak. Söyleyemediğimiz kelimeler açığa çıkacak."

"Dudaklarındaki buruk gülümseme, en sonunda dudaklarımda var olacak. Bu yüzden bekle beni."

Büyük bir hıçkırık dudaklarımdan koptuğu anda onun dudaklarında da aynı acıyı duydum.

"Şimdi sil sisli bulutlarındaki acı dolu yaşları. Seninle tekrar buluşacağım o günü hayal et. Mutlu ol hayallerinde. Gökkuşağın sonundaki cennette bekle beni."

Artık nefes almak imkânsız gibi gelirken Enes'in titrek nefesi tekrar kulaklarıma doldu. Ben ise yavaşça parkeye düştüm, bir vedanın ne kadar acı verici olabileceğini hissettim.

"Söz ver bana Ada. Gitmeden önce son kez söz ver bana. Işıltılı ayın ardında beni bekleyeceğine söz ver."

"Kalbimin, kalbinin yanında atacağına söz ver. "

"Elimi sımsıkı tutup bir daha beni bırakmayacağına söz ver."

"Ve son kez söz ver. Çünkü bu söze ihtiyacım var. Ben seni bırakıp giderken, arkamdan kalbinin atacağına söz ver."

Ve bir anda sesli mesaj büyük bir çarpma sesiyle yarıda kesildi. Bir arabanın acı çığlığı kulaklarımda var olduğunda ise parmaklarım sıkıca telefona tutunmuştu. Alevler gözlerimin önünde tekrar belirirken ise hiçbir şey yapamamıştım.

Hiçbir şey.

Çünkü Enes çoktan ölmüştü.



Bu bölüm kalbimde gerçekten var olan Enes Erdem için gelsin. Seni asla unutmayacağım.

Gitmeden önce ise sizlere bir mesajım var. Bu hikayede olan her şeyin birer hayal ürünü olduğunu lütfen unutmayın. Amacım asla size intiharın bir çözüm yolu olabileceğini göstermek değil, sadece bir hikayede olması gereken bir eylemdi.

Her şeyin bir çözümü olduğunu ve hayatın size verilen bir şans olduğunu asla unutmayın. 

Unutmayın çünkü hayat yaşadıkça, hayaller ise canlandıkça her şey güzel olacaktır.

1) Bölümü nasıl buldunuz?

2) Bölüm sonunda yüzünüzde oluşan ifadeyi atar mısınız?

3) Favori cümlenizi öğrenebilir miyim?

4) Duyguların karşılıksız kalması mı insanı öldüren, yoksa duygularını hiç anlatamamak mı birine?

Lütfen emeklerin karşılığı olarak yorum ve oylarınızı unutmayın güzellerim.

DİP NOT: Yeni bölüm 1400 oy aldığında gelecek.

Eğer bana ulaşmak isterseniz;

Instagram/ Askfm : yagmuryilmazlar

Hikaye Sayfası: yagmuryilmazlarhikayeleri

Karakterlerimizi takibe almak isterseniz;

Instagram: cagin_gursoy

adasolmaz_

İyi akşamlar güzellerim.

Y.Y



Continue Reading

You'll Also Like

1.1M 44K 63
"Oo küçük hanım iki gündür sizin peşinizdeyiz." "Siz de kimsiniz niye peşimdesiniz ne istiyorsunuz?" " sakin küçük kız" "Kimsiniz dedim" " babanın öd...
734K 39.3K 52
En candan gördüğün insanlar en çok canını yakanlardır...🥀🍂 -Mübrem ●●●Ferman Miroğlu ve Jiyan Miroğlu'nun hikayesine hoş geldiniz:)●●● Çoğu sahne...
155K 13.9K 33
Alışılmadık bir aile kurgusudur💥 Bol kahkaha garantilidir💃🏻 Kitaptan küçük bir alıntı⤵️ 🪷 Gözlerime bakmaya devam ederken sordu. "Sen benim kim o...
750K 8.9K 5
Yıllarca aile baskısı gören , aile sevgisinden mahrum kalan Peri. Babasına gelen telefon ile doğumda karıştırıldığını öğrenir. Peki bundan sonra ne o...