Varoluşun Hissi

By YamurYilmazlar

2.7M 152K 64.4K

"Ruhumu cezalandır güzel adam. Bedenimin hisleri tatmasını sağla. Bir Anka kuşu misali, Önce usulca yakmaya b... More

1.Bölüm- Iskald.
2.Bölüm- Fortid.
3.Bölüm- Sannhet.
4.Bölüm- Bar
5.Bölüm- Beklenmeyen
6.Bölüm- Oyuncak
7.Bölüm- Merhamet
8.Bölüm- Hayal Kırıklığı
9.Bölüm- Kırgınlığın Öfkesi
10.Bölüm- Ruh ve Beden
11.Bölüm- Tehlikeli Kadın
12.Bölüm- Geçmişin Gerçekleri
13.Bölüm- Gözyaşının Acı Yakarışı
14.Bölüm- Varoluş
15.Bölüm- Korkak Tehlike
16.Bölüm- Öldüren Yalnızlık
17.Bölüm- Kıskançlık
18.Bölüm- Duyguların Yoğunluğu
Geri Dönüş, Alıntı- İstanbul Tüyap
19.Bölüm- Ölü Bedenlerin Dirilişi
20.Bölüm- Ölü Ruhların Dirilişi
21.Bölüm- Zincirleri Kırmak
22.Bölüm- Katil
23.Bölüm- Arınma
24.Bölüm- Yemin
25.Bölüm- Mürekkep
26.Bölüm- Panzehir
27.Bölüm- Şimşek
28.Bölüm- Güzel Adam
29.Bölüm- Kayıp
Bayram Özel Çekiliş
30.Bölüm- Aleksander
Hayal.
31.Bölüm- Öfke
32.Bölüm- İntikam.
33.Bölüm- Yalnızlık ve Ölüm.
34.Bölüm- Sonsuzluk
35.Bölüm- Tükenen Nefes
36.Bölüm- Kjærlighet.
Melankoli.
38.Bölüm-Requiem.
39.Bölüm-Døden.
40.Bölüm- Begynnelse.
41.Bölüm- Mirakel.
Insomnia.
42.Bölüm-Metanoia.
43.Bölüm- Luna.
Sosyal Medya ve Whatsapp Grubu
44.Bölüm- Saudade.
45.Bölüm- Ethereal.

37.Bölüm- Håper.

32.7K 2.1K 1.1K
By YamurYilmazlar

İyi akşamlar güzellerim,

Nasılsınız?

Öncelikle 29 Ekim Cumhuriyet Bayramımız kutlu olsun!

O zaman ne diyoruz?

Ne mutlu ki türküm ben! Kırmızının bana verdiği aşkla vatan yücedir, şehitler yücedir, Türk kanı yücedir, Cumhuriyet yücedir! Ne Mutlu Türküm Diyene !

Yeni bölüm 730 oy aldığında gelecek. Bir yıldıza basıp emeklerimin karşılığını vermekten lütfen çekinmeyin güzellerim!

Bölüm Şarkısı: Imagine Dragons-Whatever It Takes

İyi okumalar.


37.BÖLÜM- Håper.

(Norveççe'de umut demektir.)

Aşınmış camların ardında, 

Gürleyen çağınların arasındaydı küçük çocuk.

Sessizce hayattan kaçıyordu.

Kimsenin ona ulaşamayacağı buzdan gözlerinin ardından öylece etrafa bakıyordu. Bir amacı olmadan öylece duruyordu saatlerce. Yağan yağmurların tıkırtısını kulaklarına doluyor, hissetmediği huzur sanki oradaymışçasına arıyordu. Bu arayışlarının arasında ise buz bakışlar onu görüyordu. 

Bakışlarıyla hatta varlığıyla yetimhanedeki herkesi korkutsa da o adam peşindeydi. Bedenine oturan siyah takım elbisesi ve beyaz gömleğiyle arabasının önünde duran adam günlerdir onu bekliyordu. Geçmişinden küçük anılar ile tanıdığı bu adam ona yabancıydı ama onu bekliyordu sanki. 

Bakışları puslu camın ardından durmadan adam ile kesişiyordu. Yine de bu bakışlar daha ileri gitmiyordu çünkü bu hayatta var olan kimse küçük çocuğun yapabileceklerinden emin değildi. Ona küçük çocuk demek bile yanlıştı. Gördüğü, hissettiği, atlattıklarını hayal ettikçe minik bedende yaşayan büyük bir ruhun izlerine sahipti. 

Bakışlar.

Gözlerin sahip olduğu her bir bakış, gerçekleri yansıtırdı. Küçük çocuğunda bakışları onun hayatını anlatıyordu. 

Bir çağın.

Gökyüzünü delip geçen bir çağın.

Etrafındaki her şeyi yakıp yıkabilecek güce sahip.

Şimdi ise usulca bekliyor.

Yelkovan ile akrep hareket ettikçe zamanın yaklaştığını biliyor.

Tik tak.

Zaman gelmek üzere.

Gökyüzünün acı yakarışı son bulmak üzere.

Yetimhanenin gıcırdayan tahta kapılarının ardında saklanan küçük çocuk ilk defa ayağa kalktı. Etrafta ona dönen birkaç korkulu bakış olmasına rağmen bunu önemsemedi. Koskoca yetimhanede onu tek rahatsız eden yeşil gözlü çocuk gelmeden işini halletmeliydi. Bu yüzden harekete geçti.

Neredeyse bir harabeyi andıran duvarların arasında ilerledi ve yağmurun hızla şiddetini gösterdiği bahçeye çıktı. Şemsiye ile onu bekleyen adamı gördüğü anda durmak istese de ıslanarak yürümeye devam etti. Büyüdükçe koyulaşan sarı saçlarının arasından ellerini geçirdi ve uzun boylu adamın tam karşısında durdu. 

"Aleksander." dedi tok sesli adam.

Buz mavileri öylece bakmaya devam ederken adam şemsiyesini küçük çocuğun bedenine yönlendirdi ama çocuk bu teklifi kabul etmedi. Geriye doğru bir adım attı. Sessizliği ile aralarında bir kesik bıraktı.

"Annene çok benziyorsun." 

Adamın dudaklarından dökülen kelimeler can acıtıydı. Karanlık geçmişindeki tek aydınlık olan annesi artık yoktu ve bunun sebebi yanlış kararlar veren babasına aitti. Şimdi ise karşındaki adam ile uğraşması gerekiyordu.

"Buraya nasıl geldin?" 

Buz mavileri adamın mavi ve grinin karışımı olan gözlerine kilitlendi. Puslu bir denizi andıran bu gözler ona sıcaklık ile bakarken küçük çocuğun umrunda değildi. Merhamet onun hayatında yoktu ve bir daha asla olmayacaktı. 

Başka hiçbir şey dememek için arkasına döndü küçük çocuk. Yağmurun ıslak izleri üzerindeyken güçlü bir el kolunu tuttu. Gitmesini engellemek isteyen bu hareket ile öfke açığa çıktı. 

Benliğinin içinde gizli olarak duran öfkeyle kolunu tutan elden kurtuldu ve karşısındaki adama yaşına göre sert bir darbe indirdi. Adamın gözlerindeki şaşkınlık kırıntılarına aldırmadı ve kirpiklerine değen yağmur damlalarının görüşünün buğulandırmasına izin verdi.

"Aleksander. Ben sana yardım etmek istiyorum." 

Håper.

Her insanın yüreğinin içinde filizlenen bir duyguydu. Annesinin ona öğrettiği yegane histi belki de ama artık önemsemiyordu. Benliğinde gizli olan bir håper'e ihtiyacı yoktu. Bu yüzden kararını verdi. Ona bakan sisli gözlere odaklandı ve kuru dudaklarını açıp aylardır yaşadığı bu yerin diliyle konuşmaya başladı.

"İsmim Çağın." dedi gökü delen çağınlara bakışları kayarken. 

Yeni ismini artık dünyayla tanıştırmıştı. Karşısında ona sıcak bakan bakışlar önemli değildi bu yüzden gitmeden önce son kez mırıldandı.

"Hayatımdan çık. Senin yardımına ihtiyacım yok Kuzey Gürsoy."

Ve böylece hızlı adımlar ile bahçeden gitti.

Geride ise sadece ölüm kalmıştı.

Aleksander Axelsan adlı küçük bir çocuğun ölümü.

Dokuz yaşındaki yaralı bir ruh, 

O akşamüstü bedenini diri diri toprağa gömmüştü.

Yerine ise gökyüzündeki yakarışların sahibi,

Eski kemiklerinin arasından usulca dirilmişti. 

•••

Gitmişti.

Üzerime kapanan kapı ile sanki beni sonsuza kadar terk etmişti. Kelimeleri kullanmama izin vermeden öylece bana bakmış ve dudaklarımdaki bereleri görüp gitmişti. 

Aleksander Axelsan gitmişti.

Çağın Gürsoy gitmişti.

Ben ise tek başıma kalmıştım.

Sıkıca sarmaladığım ilaç poşetini bir türlü elimden bırakamıyordum, canım pahasına o poşete tutunuyordum sanki. Çevremdeki bağırış çağırışların uğultularına tanıklık ediyordum ama umursamadan öylece dizlerimin üzerinde bekliyordum. Gözlerimin önündeki buğu bir türlü geçmezken Naz'ın sırtımda duran ellerinin farkındaydım. Benimle konuşmaya çalışıyordu ama umrunda değildi.

Çağın gitmişti.

Nedeni ise çok açıktı. Asla olmaması gereken bir ana izin vermiştim. Dudaklarıma değen dudakları uzaklaştırmamış, onun bu manzarayı izlemesine izin vermiştim. 

Midemi kaynamasına sebep olan bu manzara tekrar gözümün önüne gelmişken hızla ayağa kalktım. Misafir tuvaletine doğru koştum ve elimdeki poşeti hala bırakmamışken klozete çıkardım. Sanki işlediğim günahlar bedenimden çıkarcasına kustum. Midemde hiçbir şey kalmayana kadar devam ettim ve bitkinlik ile yerde öylece kaldım. 

Naz'ın içeriye doğru bağırışları çınlayan kulaklarımda yankılanırken tanıdık bir beden beni kucağına aldı. En yakın yer olan salondaki koltuklara bırakılmama rağmen beni tutan kola elimi uzattım. Su yeşili gözlere kilitlendim.

"Demir, onu bulmam lazım."

Umutsuzdum. 

Ve bu konuda sadece Demir'e güveniyordum. Su yeşili gözleri sıcaklık ile bana bakarken bana yardım edeceğini biliyordum. Yine de aklındaki karışık sinyalleri yüzü vurguluyordu. Neler olduğunu merak ediyordu ve ben bunu söylemeye kendimi hazır hissetmiyordum.

"Bana açıklaman lazım Ada. Neden böyle bir anda gitti?"

Gözlerim karşı koltukta oturan ailem dediğim adama dönerken midemdeki bulantı tekrar ortaya çıktı. Kahve gözleri yere kilitlenmiş, saçları dağınık bir şekilde öylece oturuyordu. Ben ise anlamıyordum. 

Bana bunu nasıl yapmıştı? Ne zaman aramızdaki ilişki değişmişti? Ona karşı olan tavırlarımdan asla hata yapmadığıma inanırdım ama şimdi emin değildim. 

Enes'in beni öpeceği kadar ilişkimiz ne ara darbe almıştı? 

Herkes, her şeye inat sadece ona inanmıştım yıllarca. Yıllarca annem ve babam yokken ailem olmuştu Enes Erdem. Onun bana aşıladığı umutlar ile ayakta kalmıştım hayallerimdi. Şimdi ise ne olmuştu? Nasıl bize bunu yapmıştı?

"Onu öptüm." dedi tok bir ses ile.

"Beni öptü." diye mırıldandı benliğim.

Enes Erdem'in konuşmamızı dikkate aldığını bile anlamamıştım ama gözleri beni bulmuştu. Yüzümdeki ifadeyi, yaşadığım hislerin hepsini hissetmişti o anda. Pişmanlık dolu bakışları benden bir an olsun bile ayrılmazken Demir sessizce konuştu.

"Öptün mü?" dedi anlamaya çalışarak.

"Onu öptüm." 

Sanki kendini inandırmaya çalışıyordu. Uzun parmakları saçlarının arasından geçerken yanımda duran Demir hızla ona doğru yürüdü. Elleriyle Enes'i yakasından tuttu ve yüzünü yüzüne yaklaştırdı.

"Ne yaptın sen sikik!"

Naz, Demir ile Enes'in arasına girmek için bir adım attığı anda Demir ona döndü ve Naz'ın adımları bakışlar ile anında dondu. İki erkeğin öfkeli halleri tekrar birbirini buldu ve Demir öfkeyle bağırdı.

"Siktir!"

Enes'in yakasını tutan ellerini çekti ve küfür ederek etrafta turlamaya başladı. Ne yapacağını düşünerek hareket etmeye devam etti ve en sonunda dayanamayarak sert yumruğunu Enes'e geçirdi. Enes darbe ile koltuğa düşerken Demir sertçe konuşmaya başladı.

"Bu yumruk Çağın için değil. Bu yumruk Ada'yı istemediği bir an için zorladığın içindi."

Sözlerdeki ağırlık kaburgalarımın üstüne otururken ayağa kalktım. Burnundan akmakta olan kanı silen Enes'ten bakışlarımı çekip, Demir'in koluna elimi koydum. İkimizde gitmek için harekete geçerken Demir bakışlarını Enes'e yardım eden Naz'a çevirdi ve son kez konuştu.

"Yerdeki kanlarını temizlediği anda evimden def olup gitmiş olsun Naz."

•••

Soğuk havaya aldırmamaya çalışarak hızlıca arabaya bindim. Gideceğimiz ilk duran deniz kenarıydı. Çağın'ın bir zamanlar gizli mekanı olan bu yer bana en mantıklı gelen seçenekti bu yüzden yolu tarif etmeye başlamıştım.

Bedenime sardığım kollarım hiçbir işe yaramamışken Demir arabasının kaloriferini açtı. O sırada giydiğim atletin üzerindeki hırkanın hiçbir işe yaramadığını anlamıştım. Soğuk hava gittikçe ısınmaya başladı ve o anda zihnim tekrar Çağın'a gitse de evde yaşanılan son sahne aklıma geldi. Zihnimi dağıtmak adına ise konuşmaya başladım.

"Naz ile aranızda ne dönüyor?"

Yola bakan su yeşili gözler bir anlığına bana dönerken sessizce mırıldandı.

"Hadi ama Demir, zaten kafam yeteri kadar dolu. Biraz konuşsak ne olur ki?"

Dediğim cümle durumu anlayan Demir derin bir nefes verdi.

"Bir şey olduğu yok. Gittikçe tanımadığım bir insana dönüşüyor."

Yaşadığım sorunlardan onlara odaklanamamıştım ama Demir'in böyle bir cevap vermesi şaşırtmıştı. Naz her zaman saftı. Değişken ruh hallerini sahip olmadan sadece mutlu olurdu.

"Neden değiştiğini düşünüyorsun?"

"Bana eskisi gibi bakmıyor."

Aşk.

Gerçekten böyle küçük ayrıntılara boğulmamıza mı sebep olurdu?

Bir bakış, bir dokunuş... Bunların anlamları ne ara bu kadar önemli olmuştu hayatımızda?

"Ona istediğini vermiyorsun, sence de sana karşı olan tavırlarının değişmesi doğal değil mi?" dedim doğruları söyleyerek.

"Ona nasıl istediğini vereyim Ada?"

Su yeşili gözleri öfke ile beni bulmuştu. Direksiyonu tutan eklemler beyazlaşırken sessiz bir nefes aldım.

"Korkağız Demir Sezen. Bunu seninle daha önce de konuşmamış mıydık?" 

Geçmişin perdesi yine zihnimde sessizce canlandı.

"Senin öldürmek istediğin kişi kim Demir?" dedim nefeslerimin en sonunda düzene girerken.

"Çok fazla kişi var. Hangisinden başlamamı istersin?"Öfkesi hala geçmemiş ses tonu içimdeki anlayışlı tarafı anında hareket geçirmişti. Başımı evet anlamında sallarken destek için uzattığı elini tuttum ve ayağa kalktım.

"Bu hayatta bende çok kişiye sinirliyim ama bir tanesi hepsinin üstünde. Eminim senin de burada olma nedenin sadece tek bir kişi."

Demir'in öfkelendiği kişiyi az çok tahmin ederken onunda benimkini tahmin ettiğini biliyordum. Evde her dakika kaçan bir insanı fark etmemek neredeyse imkansızdı. Demir ile her dakika vakit geçirirken Çağın'ından zehirli bir içkiymiş gibi uzak duruyordum. Bakışlarını hissettiğim anda yapacaklarımdan korkup kayboluyordum.

Bedenimin istediği zevklerden deli gibi kaçıyordum.

Tabi Demir de benim gibiydi. Naz'ı başka bir erkek ile gördüğü anda su yeşili gözleri en büyük yangınlar ile alev alıyordu. Kendine karşı koyduğu bariyerler büyük bir deprem ile sarsılıyordu ve kimsenin fark etmediğini düşünerek hareket ediyordu. Aslında Demir'in hareketlerini incelemesem belki de onun öfkesini hissedemezdim.

Yine de aynı acı ile kavrulan iki öfkeli ruh yan yana gelince birbirlerini fark etmemeleri imkansız olmaz mıydı?

"Aptal olmadığını biliyorum Ada ama kendime konuşabilecek kadar bile cesaretli değilim." dedi gözleri boşalmış olan spor salonunun içinde gezerken.

"Biz korkakların çok fazla sorunu var bu yüzden seni rahatlatacak bir şey önereceğim."

Açılan saçlarımı tekrar sıkı bir şekilde at kuyruğu yaparken Demir ne demek istediğimi anladı ve havlusunu omuzlarından alıp yere attı.

Mankenleri kıskandıracak kadar yapılı vücudu olan bir Demir Sezen.

Şu an Naz burada olsaydı kalp krizinden ölebilecek kadar heyecanlanırdı ama ben tercihlerim yüzünden sadece yakışıklı bir arkadaşımla olduğumu hissetmiştim.

Lanet olası tercihler.

"O zaman başlayalım korkak arkadaşım."

Tehlikeli bir şekilde duran yüz ifadesine karşı alayla sırıttım ve hızlıca öne doğru atıldım. Adımlarım ezberlediğim şekilde ilerlerken Demir her vuruşumdan hızlıca kaçıyordu. Yumruklarımı savurmak dışında uzun bir süre başka hareket sergilemedi ve nefes nefes kalmamı sağlarken yüzündeki sinir silinmeye yüz tutmuştu.

"Sence neden bu kadar korkağız?" dedim bir haftadır düşündüğüm soruyu ilk defa birine sorarken.

"Çünkü biz yalnızlığa öyle bir alışmışız ki, insanlardan korkuyoruz."

İlk defa duyduğum bu cümle gerçekleri aniden yüzüme vurmuştu ve kendimi savunmam gereken anda gardımı birden indirdim. Dudağımda patlayan beklenmedik acı ile kendimi yere attım ve keskin bir nefes aldım. Demir ne yaptığını anlamamış gibi dururken hemen yanıma eğildi.

"Dudağımı patlatmıştın." dedim anıları hatırlayarak.

"Bilerek yapmadığımı biliyorsun." 

"O zamandan bu yana ne değişti sence?" dedim değişiklikleri düşünürken.

"Ben Naz'ı öptüm."

"Ben de Çağın'ı öptüm." 

"Naz'ı köpek gibi kıskandım." dedi listeye devam ederek Demir.

"Ben de Çağın'ı köpek gibi kıskandım." 

Geçmiş yüzümüm buruştururken Demir deniz kenarında durdu ve el frenini çekerken sertçe konuştu.

"Ben Naz'ı parçalara ayırdım."

"Ben de Çağın'ı parçalara ayırdım."  

Demir'in başı direksiyona düşerken alnını yavaşça kornaya vurdu. Ben ise kollarımı bedenime sarıp iç geçirdim. Yaptığımız hatalar gözlerimizin önüne gelmişken ikimizde aynı anda fısıldadık.

"Siktir."

Bakışlarım deniz kenarındaki tenhalığa giderken ne yapacağımı bilemiyordum. Burada değildim ve bir türlü ona ulaşamayacak gibi hissediyordum. Aklıma bir an için dağ evi gelse de öfkesiyle o kadar uzağa gitmeyeceğini biliyordum bu yüzden seçeneğimiz tükenmişti.

"Çağın neredesin?" dedim arabanın içine doğru.

Sanki bana ulaşabilirmiş gibi söylediğim bu kelimelerden sonra Demir'in telefonu sessizliğimizi bozdu. Bakışlarım onun konuşmasına kayarken neler olduğunu anlamaya çalışıyordum.

"Ne yapıyor dedin sen?" 

Öfkeli ses tonuyla korkularım su yüzüne çıkmıştı. Bedenim anında dikleşirken telefon görüşmesinin Çağın ile ilgili olduğunu anlamıştım.

"Tamam, geliyorum ben."

"Daha fazla aptalca bir şey yapmasına izin vermeyin." 

Demir, telefonunu camın önündeki bölmeye salladıktan sonra hızla park ettiği yerden çıktı. Korkularımdan dolayı dudaklarımı bıçak açmazken su yeşili gözler bana çevrildi.

"Lotus'a gitmiş. Yine o siktiğimin yerine gitmiş."

Kafes dövüşlerinin yapıldığı kulüp aklımda canlanırken sessizce yutkundum. Başına bir şey gelmesinden korkuyordum ve öfkeli olması beni daha korkutuyordu. Kendine ve insanlara zarar vermekten korkmayacağı bir duygunun içindeydi Çağın. Yine de Demir'in bundan korkmadığı belliydi. Bakışlarında anlamlandıramadığım bir sır vardı.

"Oraya neden gitmesini istemiyorsun Demir?"

Suçluluk kırıntıları su yeşili gözlerde parlamışken Demir direksiyonu daha da sıktı ve gaza kuvvetle asıldı. Gecenin karanlığında hızımız artıyor ve gerginliğim onu takip ediyordu. 

"Demir, söyle bana." dedim öfkem her an an artarken.

Şehrin ışıklarından harabelerin olduğu tarafa gidiyorduk ve hala tek bir kelime dudaklarından dökülmüyordu. Bu tavır beni daha da korkuturken aklıma gelebilecek tüm sorunların odağında Elias Wolfe vardı. O ve Aleksander'ın geçmişiydi tüm sorunları tetikleyen. 

"Sorun Elias mı?" 

"İnan bana Elias Wolfe sorunlarımızın en küçüğü." 

İşte bu cümle ile tedirginliğim tavan yapmıştı. Sırların içinde boğulan bedenim ne yapacağını bilemezken karanlık yoldan bakışlarımı ayıramıyordum. Yıllar sonra ise ilk defa sessizce bir dilekte bulunuyordum.

Lütfen başına bir şey gelmesin.

Şimdi anlıyordum aslında. Yaptığımız tüm hatalar gözümüzü kör etmişti. İkimizde suçluyduk ve suçumuzu kabul edeceğimiz yere hep kaçmıştık. Sırlarımızın üzerine kirli bir örtü sermiştik. Baştan başlayabileceğimizi düşünmüştük, halbuki çok zordu.

Kanayan kesiğe yara bandı takılmazdı.

Bunu şimdi daha da iyi anlıyordum.

Bu sefer korkak olmayacaktım. İstediğimi alacaktım. Sırlar, geçmiş ve gelecek...

Kendi kendime verdiğim sözler ile derin bir nefes aldım. En sonunda yolu tamamlamıştık. Sarhoş insanların heyecanla içeri girdiği depoya adımlarımızı attık. Demir'in eli, belimde sabitlenip beni koruyordu ve geçtiğimiz herkes bizden uzak duruyordu.

Demir Sezen burada korkulan kişiydi. 

Onu tanıyan kişiler bize yol verirken kafes dövüşünün olduğu alana girmiştik bile. Çığlıklar, tezahüratlar ve kanın ile terin keskin kokusu bedenime dolarken onun çıplak sırtını şimdiden görüyordum. Öfkesini göstermekten çekinmeyerek yumruklarını karşısındaki rakibe geçiriyordu.


Buğday tanelerini andıran saçlar koyulaşmış, karın kasları gölgeleri ardından parlamıştı. Kemikli parmaklarını hapsettiği beyaz kumaşlar kanlamış ama yine de öfkesi geçmemişti. Sanki saatlerdir dövüşüyor gibiydi. Derin nefesler alıyor ve öfkesi dışında hiçbir şeye odaklanmıyordu. 

Demir'in beni tutan eli ilerlememizi sağlarken kalabalığın arasında birden yolumuz kesildi. O anda ise siyah gözler bakışlarımın hedefi oldu.

"İyi akşamlar Ada."

Elias Wolfe'un kulaklarıma ulaştı ve bakışlarım her zamanki gibi takım elbiselerinden birini giyen adama odaklandı. Gitmemiz gerektiğini bilmeme rağmen yolumuzu bilerek kestiğini biliyordum. Dövüşlerin yapan yegane insan Elias olmalıydı.

"Yolumuzdan çekilmek ister misin Elias?"

Sabırsızdım çünkü daha fazla bu sahneye göz yummak istemiyordum.

"Aleksander'ın bana bir sözü var. Çıkacağı maçlardan onun uzaklaştıramazsınız." dedi bakışları kanlı kafesin olduğu yere kayarken.

"Daha kaç tane maça çıkması gerekiyor?" dedi Demir öfkeyle.

Elias'ın dudaklarında tehlikeli bir gülüş belirdi. Çağın'ın haşatını çıkarttığı adama bakarken eğlendiği aşikardı.

"Bir maça daha çıkması gerekiyor ama maalesef rakibi kalmadı."

"O zaman gitmesine izin vermelisiniz!" dedim mantıkla.

Elias'ın bakışlarını bana doğru döndü. Küçük bir kız çocuğuymuş gibi baktığı bu bakışlar bedenimde dolaşıp yüzüme doğru döndü.

"Lotus'un kuralları vardır. Bir dövüşçü vadettiği maç kadar dövüşmeli."

"Yoksa ne olur?" dedim endişeyle.

Bu soruyu ise Demir cevapladı.

"Yoksa ya ölen ya da öldüren olur."

Ve o anda her şey belli oldu. Çağın bu gece kafese hapsolmuştu. Elias'ın ona hazırladığı plana dikkat bile etmemişti, sadece öfkesini dindirmek istemişti ama tam tersine öfkesinden gözü kör olmuştu ve kimse rakibi olarak onunla dövüşmek istemiyordu. Canından olacaktı.

"Bunu yapamazsınız." diye fısıldadım.

"Burası gerçek dünya, Lotus'un kuralları vardır. Eğer bunlara uymazsan sonuçlarına katlanırsın Ada." 

Bakışlarım kafesteki Çağın'a tekrar döndüğü anda kararımı vermiştim. Üzerimdeki hırkayı sertçe çekip çıkarttım, Elias'ın önüne attıktan sonra Demir yapacağımı anlamış gibi konuşmaya siktir.

"Hayır Ada, siktir."

Onu umursamadım. Elias'a son bir bakış attıktan sonra kalabalığı yararak Kafes'in olduğu yere gittim. Çağın'ın rakibi tam o anda yere yığılmışken ringe çıkmakta olan sunucuyu durdurdum ve yapmak istediğimi söyledim. Sunucunun yüzünde merak ve endişe kırıntıları oluşurken Elias'a doğru baktı. Yüzünden aldığı onayın ifadesi oluşurken mikrofonu ile sahneye çıktı.

"Bu gecenin yıldızı Ölüm'e kocaman bir alkış istiyorum!"

Duyduğum lakap ile midem kasılırken Çağın'ın sırtı bana doğru dönüktü. Bedenindeki ter ve kanlar ile ruhum çekiliyordu ama yapmam gerekiyordu. Bu çılgınlığa bir son lazımdı.

"Ölüm'ün son bir rakibe ihtiyacı var yoksa kanlı dövüş gecesini tamamlayamayacak. Aramızda ise rakibi olacak hiçbir erkek dövüşçü kalmadı. Bu yüzden siz korkak izleyecilerimize bir farklılık yapma ihtiyacı hissettik."

"Tüm erkeklerin korktuğu Ölüm'ün yeni rakibine hazır mısınız!"

Çığlıklar ve alkışlar artarken kafesin kapısı benim için açıldı ve herkesin beni görmesi ile sessiz nidalar etrafı sardı. Onları önemsemeden elime dolamaya başladı beyaz kumaşı sıkılaştırdım ve sırtına baktığım Çağın'a odaklandım. 

Sanki varlığımı hissetmiş gibi bedeni yavaşça bana doğru döndü. Buz mavisi gözlerinde ilk kocaman bir donukluk oluştuktan sonra sanki orada olduğuma emin olmak istercesine bana doğru yaklaştı. 

Buz mavileri.

Sen nasıl yüce bir renktin? Hep asil hem de isyanı içinde barındırıyordun. Fırtınalar senin ile doğuyordu, seninle ise yok oluyordu.

En sonunda aramızdaki mesafe en aza inene kadar Çağın Gürsoy durmadı. Sandal ağacı kokusu kan ve terin içinden burun deliklerime ulaştı.

Eli tam yüzüme değecekken kendini tuttu ve yumrukları sertçe sıktı. Dudakları tam kulağımın dibindeyken sessizce mırıldandı.

"Breiddjame!"*

Ne dediğini anlamasam da gözlerimi tekrar bana ulaştığında geri adım atmamak için kendi zar zor tuttum. Bakışlarım bir an olsun ondan ayrılmamışken bana karşı buz mavilerinin öfke bile olsa bir duyguya sahip olmasına sevindim. Bunun mutluluğuyla gözlerimi sunucuya çevirip işaret vermesini bekledim. 

"O zaman hazır mıyız? Kanlı Kafes başlasın!"

Duyduğum cümle ile adımlarımı Çağın'dan uzaklaştırdım ve pozisyonumu almadan önce son kez mırıldandım.

"Kaybetmeye hazır ol Gürsoy." 



1) Bölümü nasıl buldunuz?

2) Bölüm sonunda yüz ifadenizi bırakır mısınız?

3) Sizce kim kazanacak?

Ada Solmaz?

Çağın Gürsoy?


Hikaye ile ilgili ayrıntılar için;

Instagram: yagmuryilmazlar

Parodi hesaplar:

Instagram: cagin_gursoy

adasolmaz_


İyi Akşamlar.

Y.Y



Continue Reading

You'll Also Like

ALACAKAN By Yazal

Teen Fiction

387K 26.2K 9
Kalbini savaş meydanında bırakmış bir asker, o intikamı elbet bir gün alır. ... Alakurt lakâbıyla bilinen Kurter Alacakan, ülkesinin en başarılı aske...
753K 12.7K 7
Yıllarca aile baskısı gören , aile sevgisinden mahrum kalan Peri. Babasına gelen telefon ile doğumda karıştırıldığını öğrenir. Peki bundan sonra ne o...
510K 30.4K 32
ablasına yazacakken yanlışlıkla dünyaca ünlü boksöre yazan Ahu 💋💋 Herşey kurgu gerçek hayatla bağlantısı yoktur.
382K 22.2K 44
Staj yaptığım hastanede karışan o kız çocuğu bensem?