Varoluşun Hissi

By YamurYilmazlar

2.7M 152K 64.4K

"Ruhumu cezalandır güzel adam. Bedenimin hisleri tatmasını sağla. Bir Anka kuşu misali, Önce usulca yakmaya b... More

1.Bölüm- Iskald.
2.Bölüm- Fortid.
3.Bölüm- Sannhet.
4.Bölüm- Bar
5.Bölüm- Beklenmeyen
6.Bölüm- Oyuncak
7.Bölüm- Merhamet
8.Bölüm- Hayal Kırıklığı
9.Bölüm- Kırgınlığın Öfkesi
10.Bölüm- Ruh ve Beden
11.Bölüm- Tehlikeli Kadın
12.Bölüm- Geçmişin Gerçekleri
13.Bölüm- Gözyaşının Acı Yakarışı
14.Bölüm- Varoluş
15.Bölüm- Korkak Tehlike
16.Bölüm- Öldüren Yalnızlık
17.Bölüm- Kıskançlık
18.Bölüm- Duyguların Yoğunluğu
Geri Dönüş, Alıntı- İstanbul Tüyap
19.Bölüm- Ölü Bedenlerin Dirilişi
20.Bölüm- Ölü Ruhların Dirilişi
21.Bölüm- Zincirleri Kırmak
22.Bölüm- Katil
23.Bölüm- Arınma
24.Bölüm- Yemin
25.Bölüm- Mürekkep
26.Bölüm- Panzehir
27.Bölüm- Şimşek
28.Bölüm- Güzel Adam
29.Bölüm- Kayıp
Bayram Özel Çekiliş
30.Bölüm- Aleksander
Hayal.
31.Bölüm- Öfke
32.Bölüm- İntikam.
33.Bölüm- Yalnızlık ve Ölüm.
34.Bölüm- Sonsuzluk
35.Bölüm- Tükenen Nefes
Melankoli.
37.Bölüm- Håper.
38.Bölüm-Requiem.
39.Bölüm-Døden.
40.Bölüm- Begynnelse.
41.Bölüm- Mirakel.
Insomnia.
42.Bölüm-Metanoia.
43.Bölüm- Luna.
Sosyal Medya ve Whatsapp Grubu
44.Bölüm- Saudade.
45.Bölüm- Ethereal.

36.Bölüm- Kjærlighet.

34.1K 2.4K 1.3K
By YamurYilmazlar

İyi günler güzellerim,

Nasılsınız?

Yeni bölüm 720 oy aldığında gelecek. Kelimelerimden dökülen emekler için bir yıldıza basmayı unutmayın güzellerim!

Ayrıca gelecek bölüm en çok yorum yapan okuyucuya gelecek. İyi olan kazansın!

Bölüm Şarkısı: What is Love- Frances 

Bölüm Resmi: Çağın Gürsoy.

İyi okumalar!


Önceki bölümden...

"Yerleri temizlemem gerekiyor..."

Hıçkırıklar bedenimi sarsarken beni tutan kollardan çekilip alındım. Tanıdık bir koku burun deliklerime doğru dolmaya başlarken saçlarıma küçük buseler konuyordu. Bu buseler gittikçe aşağıya doğru inerken gördüğüm gözler ile hafifçe nefes aldım.

Buz mavileri.

Alnıma dokunan sert buse ile gözlerim onun gözlerine kilitlendi. Gördüğüm kabusun içine yavaşça o da girmeye başlarken kurumuş yaşları parmaklarıyla silip attı. Bir daha bir damlanın daha dökülmesine izin vermeden yüzümü kavradı.

"Temizlemem gerekiyor Çağın! Yerleri temizlemem gerekiyor!"

Korkuyla kurduğum cümle üzerine buz mavileri gözlerimi kırıp geçti. Bu ana uyamayacak kadar güzel bir şekilde bana bakmaya başladı. Dudaklarında şu ana kadar gördüğüm en sıcak gülüş belirdi ve alnıma son kez bir öpücük kondurup fısıldadı.

"Temizleriz güzelim. Yerleri birlikte temizleriz."


36.BÖLÜM- Kjærlighet

(Kjærlighet: Aşk demektir.)

"Senden nefret ediyorum orospu!" diye bağırdı babam.

Bedenime inen darbeler durmuyordu. Her şey bilincimi kaybedeceğim kadar ağırlaşmıştı. Gözlerimdeki kurumuş yaşlar akmayı kesmişken kaburgalarım akciğerlerime batıyordu. Ağzımda metalik tat dışarı doğru parkeye süzülmüştü, kanamayı durduramıyordum.

Sadece başında duran ve tokatlarını kesmeyen adamı dinliyordum.

"Geberteceğim seni!"

"Aynı annen gibisin. Onun gibi orospu, onun gibi iğrenç."

Yaşlar tekrar yolunu bulup akarken büyük bir öksürme bedenimi kapladı. Artık iflas ediyordu ruhum. Kan kusuyordum, durmadan delicesine kan kusuyordum. Bedenim en sonunda dayanamamıştı ve karşımdaki canavar bile durmuştu.

Çevremdeki parkenin tümü kan ile kaplanırken içimde kan kalmayacak şekilde etrafı rezil etmiştim. Acıdığı için durmadığı belli olan canavar bir an yok olup tekrar baş ucuma doğru parkede adımlamış, geriye doğru kanlar içinde kaçmama sebep olmuştu.

Alkol kokan bedeni üstüme gelmişken acı dolu inlemelerim arasında yüzüme kirli bir bez geldi. Kokusu midemi daha da kötü yaparken acımasız canavar öfkeyle bağırdı.

"Temizle buraları hemen!"

Temizlemeye çalışmıştım. 

Kendi kanlarımdan oluşan mezarı temizlemeye çalışmıştım ama olmamıştı. Akan her bir kanın yerini bir başkası alıyordu. Durmuyordu kan, bedenimden ayrılmaya devam ediyor ve yorgun düşen bedenim bunu engelleyemiyordu.

Bedenimden akan kan damlaları parkeyi ıslatıyordu.

Temizlemem gerekiyor.

Hırpalanmış ruhum çok ama çok yorgundu. Aldığım darbelerden dolayı iyice bitkin düşmüştüm ve hiçbir şey yapamıyordum. Okula gitmem gerekiyordu. Bunu biliyordum ama hareket edemiyordum. Bir türlü yattığım yerden kalkamıyordum. 

Nefes al Ada.

Ayağa kalk hadi.

Temizle buraları.

Kendine kendime kurduğum bu cümleler ile yavaşça doğruldum ve acı içinde kıvrılan bedenimi hiçe saydım. Üstümdeki beyaz tişört kendi kanlarım ile kaplanmışken salonda odama doğru bedenimi sürükledim. Biraz sonra bedenimin bıraktığı kanları temizleyecektim ama önce kendimi temizlemem gerekiyordu. Bu yüzden odamın içindeki küçük banyoya doğru sürünmeye devam ettim.

Zordu ama başaracaktım.

Su, beni temizlerdi. 

Arındırırdı günahlarımdan.

Annem suyun beni hep temizleyeceğini söylerdi. Ona inanıyordum, beni terk edip bu dünyadan gitmiş olsa bile ona inanıyordum. 

Duşun eskimiş kabinine gelmem ile derin bir nefes aldım. Bedenimi doğrultmam gerekiyordu yoksa başaramayacaktım. Arkamda bıraktığım kanın izleri temizleyecektim. En sonunda bedenimde kurumaya başlayan kanlı kıyafetleri yavaşça çıkarttım. Banyonun fayanslarını boyayan kırmızı kan nefes alışlarımı zorlarken bedenimi kabine doğru ittim. 

Ayakta kal Ada.

Temizlenmen gerek.

Ardı ardına gelen cümlelerim ruhumu rahatlatırken bereler ile kaplı parmaklarım musluğa tutundu ve sertçe sağa doğru çevirdim.

Su yakıcıydı.

Acı ise tazeydi.

Tüm bedenimdeki yaralar zihnimi alt üst ederken sadece bunu düşünüyordum. Nasıl bu hale geldiğimi, buna sebep olan hayatımı hiçe sayıyordum. Belki de ölümü bile hak etmiyordum. 

Beni harap edecek kadar şiddet görüyor ama son bir nefes alacak kadar yaşıyordum. 

Hayata dair amaçlarım tükenmek üzereydi, bunu biliyordum ve sadece annemi düşünüyordum. Kapkaranlık kaldığım bu hayatta, bir tek onun ışığına sahiptim. Yolumu görecek kadar aydınlatmıyordu etrafı ama beni güçlü tutacak kadar ışığını üstüme tutuyordu. 

"Anne..."

Hıçkırıklar en sonunda bedenimden dışarı doğru çıktı. Kan ile kaplı bedenim su ile kendimiz temizlerken gözyaşlarım ruhumu akıtıyordu. Hissettiklerimi tarif edemeyeceğim bu anda, sessiz iniltilerimle yıkandım. 

"Annecim..."

Öylece bekledim. Her şeyin sona ermesini istedim ama biliyordum. Hayat beni kendine hapsetmişti, bu yüzden kurtulana kadar beklemeliydim. Bir gün bu evden gidecektim, nasıl gideceğime ise hayat karar verecekti.

Belki beyaz bir kefende, belki de arkamda beyaz bir kefen bırakarak.

Bunu sadece zaman gösterecekti. Bu yüzden buz tutmuş parmaklarım ile suyu kapattım. Bedenimden akıp gitmiş kanların suya bulanmasını bir süre izledim ve usulca kabinden dışarı çıktım. Elime gelen havluyu bedenime sarmam ile yerde bıraktığım izlere baktım.

Açık kahve parkelerin üzerinde ilerleyen kan lekelerine izledim. Koyu kırmızı renklerine, bıraktığı parça parça izleri hepsini teker teker zihnime yazdım. Daha sonra derin bir nefes aldım, küçük banyomda duran çamaşır suyunu ve kovayı aldım. 

Malzemeleri hazırladım ve dizlerimin üstüne acılarımın hapsolduğu bedenimi yere eğdim. Sessizce mırıldanmaya başladım, bir tekerleme gibi tüm gün boyunca dudaklarımın arasında o cümle tekrar etti. 

Her yer temiz, tüm izler yok olana kadar susmadım.

"Temizlemem gerek. Yerleri temizlemem gerek."


Sanki beynimin içinde binlerce iğne çıkıp giriyordu. 

Hissettiğim o keskin acıyı engelleyemiyordum. Ne yaşadığımı bilmiyordum ama yatağımdaydım. Bedenime sarılı olan yumuşak hissi biliyordum. Gözlerimi açmadan bile bunu anlıyordum ve nefes alışlarım bir türlü düzelemiyordu. Göğüs kafesimi delip çıkacak şekilde atan kalbimin ritmi beni yoruyordu. 

"Kendini yorma." diye mırıldandı bir ses.

Bana seslenen o sesi görmek istiyordum ama haklıydı. Çok ama çok yorgundum. Elimden sadece uyumak geliyordu bu yüzden düşüncelerim gittikçe yok olurken direnmeye çalışmadım. Kendimi uykunun kollarına tekrar gömdüm. 

------------------

Beynime girip çıkan iğneler yok olmuştu. 

Uyku onları benden uzaklaştırmıştı ve şimdi daha iyi hissediyordum. Ruhum ve bedenim uyuşmuş gibi olsa da kalp atışlarımda düzelmişti. Göz kapaklarımın üstündeki perde yavaşça yukarı doğru kıvrılırken odamın karanlığa kavuştuğunu fark ettim.

Yalnızdım.

Tek başıma öylece yatıyordum. 

Bu his kalbimdeki sıkışmanın ortaya çıkmasına sebep olurken en son ne yaşadığımı düşünüyordum. İlk defa böyle bir ana hapsolmuştum ve bana sarılan bir beden hatırlıyordum. Kollarımı bedenime dolanmış o beden, az da olsa rahatlamamı sağlamıştı. Yine de yaşadığım o korkuyu unutamıyordum.

Kalp atışlarımın yoğunluğunu hatırlıyordum.

Bedenimden boşalmış olan ateşi ve terlemeyi hala hisseder gibiydim.

Suyun içine hapsolmuş gibi boğulduğumu hissediyordum.

Ve en sonunda kararan gözlerim ile her şey son bulmuştu.

Peki ben bu hale nasıl gelmiştim?

Odamdan koridora çıktığım anda Çağın ile Enes'in seslerine ulaşmıştım. Her bir adımda tartışmaların içine girmiştim ve o anda yumrukların sebep olduğu kanı görmüştüm.

Parkeler ikisinin kanlarıyla kaplanırken her şey bulanıklaşmıştı. Kabuslarımın içine gömülmüştüm. Bunu engellemek istesem bile başaramamıştım ve en kötü anılarımdan birine hapsolmuştum. O adamın bana yaptıklarını hatırlamıştım, acının keskinliği, bedenimin yanar gibi hissetmesi... Hepsini tekrar yaşamıştım. 

Şimdi ise odamdaydım.

Güne başlamış olmam gerekirken bir günü atlamıştım. 

Başımda dönme arada bir beni yoklasa da en sonunda yatağımda doğruldum. Sıcak zemine değen çıplak ayaklarım ile odadan dışarı doğru ilerledim. Gecenin karanlığında ilerlerken salonda açık duran ışığa baktım. Gelen seslerin ne olduğunu anlamaya çalışırcasına bekledim duvara yaslanarak.

"Bunu nasıl yapabildiniz? Tam gözü önünde iki ergen gibi kavga ettiğinize inanamıyorum!" Naz'ın sinirli sesi kulaklarıma doğru dolmuştu ve durmayacak kadar öfkeliydi. "Yıllarca babasından eziyet görmüş bir insanın yanında kaba kuvvete başvurmak ne demek!"

Naz etrafta dolaşarak öfkeli bakışlarını herkeste gezdiriyordu. Yüzü bitkin dursa da öfke onu canlı kılmıştı. 

"Daha öncede onun yanında kavga ettiğim olmuştu. Böyle olacağını düşünmemiştim." diye mırıldandı Enes. Bitkin duruyordu ve saçlarını çekiştirerek yere doğru bakıyordu. Yüzünü göremiyordum ama iyi gözükmüyordu.

"Kafes dövüşüne geldiği zaman böyle olmamıştı." 

Bu sefer Demir konuşmuştu. Ne olduğunu anlamaya çalışırcasına. Eve yeni geldiği belliydi ve üstünde siyah montuyla duruyordu.

"Evi ne hale çevirdiklerini görmüyor musun Demir! İkisinin yüzü de yara bere içinde, parkeler kan ile kaplanmıştı ve sandalye ile masa kırılmıştı."

Naz'ın endişesini buradan bile hissediyordum. Onunla tanıştığımdan beri benim yanımda olmuştu ve beni asla bırakmamıştı. Ruhu herkese göre daha naif, herkese göre daha iyilikler ile dolu olmuştu. Sert mizacına yenik düşen Çağın Gürsoy'u bile mutlu edebilen tek kişiydi Naz.

Düşüncelerimin ona kayması ile sesli bir nefes aldım. Üçü tartışmanın içinde kaybolurken onun eksik olduğunu fark ettim. 

O burada değildi.

Çağın Gürsoy gitmişti.

Peki iyi miydi? 

Kavgalarının ne kadar şiddetli olduklarını hatırlıyordum ve istemsizce onu düşünmekten kendimi kurtaramıyordu. Güzel adamın güzel yüzüne zarar gelmesi midemin burkulmasına sebep oluyordu. Hissettiklerimi dışarıdan engellesem bile içeride tutamıyordum. Zihnimdeki tufanların yakıcılığıyla kelimelere bulanıyordum.

Umarım iyidir.

Bunu söylemeyecek kadar kelimeleri unutsam da salonun içine girdim. Tüm gözler bana doğru çevrilirken boş olan koltuğa bedenimi bıraktım ve temizlenen etrafa bakarak sessizce konuşmaya başladım. Yıllardır gizli tuttuğum bir başka sırrımı paylaştım.

"Panik atak geçirdim." 

"Nasıl yani?" dedi Demir gözlerimi ona çevirmemi sağlarken.

Su yeşili gözlerinde oluşan bakışları şaşkındı. Daha fazla ne çıkabilir gibi bana bakıyordu ve ben bunu düşünmeden Enes'e bakmaya başladım. 

Saç tutamları sağa sola doğru dağılmıştı. Kahve gözleri bana doğru dönmüştü ve yüzü feci haldeydi. Dudağı patlamış ve bir gözünde morluk oluşup şişmişti. Neredeyse kapanmak üzere duran gözü içimi acıtırken saatlerdir böyle durduğunu anladım. Yaraların üstüne hiçbir şey yapmadığı için daha kötü gözüküyordu bu yüzden ayağa kalktım. 

Büyük banyoda bulunan ilk yardım çantasını alıp salona geri döndüm. Sehpaya oturup tam karşısına geçtim ve sessizce tentürdiyotu pamuğa döktüm. Dudağındaki yarıya baskı yapmaya başlarken gözlerime kilitlenen kahvelere uzun süre baktım.

"Annem ilk öldüğü zaman panik atak geçirmiştim. Hastaneye hiç götürülmediğim için uzun zaman tanı koyulamadı ama biliyordum."

"Nasıl tanı koyulmadı? Buna hiçbir çare bulmak aklına gelmedi mi?" dedi Demir öfke ve şaşkınlık ile konuşurken.

"Şiddet artıkça panik ataklar artmaya başlamıştı. Bir gün lisede atağım baş gösterdi ve revire kaldırıldım. O gün hemşire panik atağıma ilaç yazdırmam gerektiğini ve aileme bunu kontrol ettirmem gerektiğini söylememi istedi. İlk başta ne yaşadığımı ve hemşirenin ne dediğini bilmesem de belirtilerimi araştırmak aklıma geldi ve o anda öğrendim. Yaşanan her bir belirti, yıllardır panik atağa sahip olduğumu ortaya çıkardı."

"Biz senin ataklarına hiç rastlamadık. Senin böyle şeyler yaşadığını anlamadım bile."dedi Naz yıkılmış bir ifadeyle yerine otururken.

"Büyüdükçe sorunlar artsa da atakları engellemeyi başarıyordum. Evden gittiğimden beri sadece nefes alış verişlerimde bozulmalar ve küçük çarpıntılar meydana geldi. Dikkatinizi çekecek bir şekilde yaşamadım."

"Neden bana söylemedin? Hem lisede atak geçirdiysen ben nasıl görmedim?" dedi Enes pamuğu dudaklarına batıran elimi tutarak.

"Sen o hafta ailen ile iş toplantısı bahanesiyle tatile gitmiştin. Yapılabilecek bir şey yoktu ve ben de senin yokluğunda olan bir şey için seni endişelendirmek istemedim. Ayrıca psikiyatri uzmanına başvurarak yardım alabilirdim ve o da bana tedavi olarak ilaç tedavilerini önerecekti. Bunlara verecek ne vaktim ne param vardı."

"Ben sana yardım ederdim! Bu yaşadığın boktan sahneyi bir daha yaşamaman için doktora da götürür, ilaçlarını da alırdım Ada!" 

Enes'in öfkeliydi ve ben ise öylece duruyordum. Dudaklarımda oluşan buruk tebessüm ile pansuman yaptığımdan emin olduğum yaralara son kez bakıp ayağa kalktım. 

"Panik Bozukluğu'nun tedavisinde stres kontrolünün sağlanması önemli bir aşama Enes ve ben her gün şiddet gösterilen bir evde stresimi kontrol edemiyordum. Acı artıkça korkular artıyordu. Korkular ise atakları tetikliyordu. Bunu sana söylemem bir çözüm olmayacak sadece sorun olacaktı."

"Her sorun için bunu söylüyorsun! Hiçbir zaman beni yeterli olarak görmedin Ada. Sonuçta Enes Erdem korkar, Enes üzülür, Enes kahrolur!" Sesi gittikçe yükselmiş ve ayağa kalkmıştı. Ben ise öylece ona bakıyordum, hissiz yanım ortaya çıkmıştı ve engelleyemiyordum.

"Sorun senin yeterliliğin değil, sorun benim yetersizliğim. Kendi kabusumun içinde başka kimseyi çekmek istemediğimi anlamıyor musun? Şu ana kadar değer verdiğim her insan bir şekilde hayatımdan çıkıp gitti. Annem o kazada öldüğünde babam da öldü ve yerine ise bir canavar geldi. Kabuslarımın ve ataklarımın yegane sebebi olan o canavar. Ve ben yıllardır usanmadan onunla tek başıma savaşıyorum." 

Nefes alışlarım gittikçe düzensizleşirken bana yaklaşan Naz'a dur işareti yaptım. Zümrüt yeşili gözlerinde oluşan yaşları hiçe saydım ve tekrar Enes'e döndüm.

"Sen şanslı bir insansın Enes. Annen ve baban sana değer veriyorlar ve her daim yanındalar. İstediğin her şeye sahip olabilirsin ve bunun için yorulmana bile gerek yok. Yalnızlığın ne demek olduğunu yaşamadan sana bahşedilen bu hayatı en güzel şekilde yaşayabilirsin." Ellerimdeki titremeye sahip olurken konuşmaya devam ettim. 

"Bembeyaz bir sayfaya sahipsin Enes ve bunu kirletmeye çalışmaktan vazgeç artık."

"Çıkın."

"Odadan çıkın. Hemen!" 

Enes'in öfke dolu sesiyle Demir ile Naz birbirine baktı ve en sonunda yapacakları başka bir eylem yokmuşçasına Demir, Naz'ı kendine çekti ve içeriye doğru geçtiler. İkisine gözden yok olduktan sonra ise rbakışlarım Enes'e doğru döndü.

"Görmüyorsun değil mi Ada?" Enes artık vazgeçmiş gibi dururken başını sağa sola salladı ve sanki gidecekmiş gibi geriye doğru kaçtı. Yaşlar ile parlayan gözlerini gözlerime kilitledi.

"Hiçbir zaman görmeyeceksin."

"Hiçbir zaman ne yaşadığımı anlamayacaksın."

"Hiçbir zaman ne hissettiğimi bilemeyeceksin." 

Neden bunları söylüyordu? Yoksa?

Gidiyordu. 

Beni bırakıyordu. 

Evin kapısına doğru giden Enes ile harekete geçtim. Söylediğim kelimelerin ağırlığını bilmeme rağmen kolundan tuttum ve kendime doğru çevirdim. Bana bakmayıp başka tarafa bakmaya devam eden gözleriyle gözlerimi birleştirmeye çalıştım.

"Beni bırakıyor musun?" dedim titrek bir ses ile.

"Bunu yapabileceğimi düşünmüştüm ama artık katlanamıyorum. Gözümün önünde olan olaylara katlanamıyorum Ada."

Sesi acı doluydu ve gözlerimde oluşan buğuya engel olamıyordum. Ona ait olan ama benden akan bu yaşlar içimi acıtırken kollarını kendime çevirdim ve kahveleri en sonunda bana baktı. 

"Ben... Ben senin iyiliğin için bunu yapıyorum Enes. Neden bunu anlamıyorsun?"

"Benden sakladığın her bir sırrı ona anlattığını biliyorum. Benim iyiliğimi isteyip onun kötülüğünü mü istiyorsun sence?" 

Bir eli çenemi hafifçe kendine doğru kaldırdı ve sanki daha fazla bakmayacakmış gibi bir anda benden uzaklaştı. Gözlerimdeki yaşlar artık tamamiyle akarken arkasını döndü.

Beni bırakıyordu.

Çocukluğumdan beri yanımda olan kişi gidiyordu.

"Ne yapmam gerekiyor? Senin beni bırakmaman için ne yapmam gerekiyor Enes?" 

Kelimeler benden izinsiz dudaklarımdan çıkmıştı. Nefes almayacak kadar korkuya kapılmıştım ve sözlerim ile Enes olduğu yerde durmuştu. Kapıdan çıkmıyordu ve sadece derin nefesler alıyordu. 

"Ne yapman gerekiyor biliyor musun Ada?" 

Gözlerindeki yaşlar kurumuş ve yavaşça bana dönmüştü. Yüzümü inceliyor ve düşünüyordu. Kafasında oluşan karmaşıklığın farkındaydım ama bunu önemsemiyor gibiydi.

Sadece ona bakıyordum ve gözlerimden akan yaşlar ile vereceği cevabı bekliyordum. Onu kaybedemezdim, onsuz olmaya alışamazdım bu yüzden hazırdım. Ne istediğini öğrenmek istiyordum.

"Ne istersen yaparım." dedim titreyen sesime hakim olamazken.

Enes açtığı kapıyı sessizce bıraktı ve en sonunda kararını verdiğini gözlerinde gördüm. 

Adımları hızla bana yaklaşırken kararlıydı. Ondan hiç görmediğim bakışlara sahipti ve bunu beklemiyordum. Belimden hızlıca tutmuş ve beni kendine doğru çekmişti. Bu ani anda ne yaptığını anlayamazken en sonunda hissetmiştim.

Enes Erdem beni öpüyordu. 

Beni öpüyordu.


Çenemi kaplayan elleri beni kendine sabitlemişti. Dudakları dudaklarımı bulmuş ve ondan beklemediğim bir şekilde beni kendine hapsetmişti. Hiçbir şey hissetmiyordum. Kurumaya başlayan yaşlarım ile hala ne olduğunu anlayamazken beni öpmekten vazgeçmiyordu. Ben ise karşılık vermeden öylece duruyordum. 

Yaşadığım anın şokunu üstümden atamıyordum. Yıllardır bana dayanak olan ailem olarak gördüğüm insan beni öpüyordu. Ona karşı hiçbir şey hissetmesem bile onun hissettiğini bilerek şoka uğramıştım. Arkadaşlığımızın ne zaman böyle yıkıldığını ve başka bir yöne gittiğini düşünmeye başlamıştım.

Öylece bekliyordum.

Dudaklarıma baskın yapan dudakların gitmesini bekliyordum ve o anda bir damla yaş gözümden yanağıma doğru usulca süzüldü. Bunu hisseden Enes ise dudaklarını dudaklarımdan ayırdı ve titrek bir nefes bedenimden dışarı doğru kaçtı. 

O ise dudağımın kenarında duran gözyaşını hafifçe öptü ve yok etti. 

"İstediğim bu sarışınım."

Nefesi yüzüme doğru vururken gözümden bir damla yaş daha aktı. Ellerim, çenemi kaplayan ellerin üzerine gelirken konuşmaya devam etti.

"Seni istiyorum."

İlk defa sesi bu kadar kararlı çıkıyordu Enes'in. Ona baktıkça hem tanıdığım küçüklük arkadaşımı hem de duygularına sahip çıkan bir erkeği görüyordum. Bunu nasıl başardığını bilmiyordum ama şaşkınlıktan öylece durmaya devam etmiştim. 

"Ben..."diye mırıldandım.

Kelimeler Ada.

Kelimeleri kullan.

"Ben...sen...anlamıyorum." dedim kekeleyerek.

Enes'in elleri çenemi havaya doğru kaldırırken gözlerini gözlerime kilitledi. Bakışlarındaki sıcaklık midemin kaynamasına sebep oluyordu. Neden bana böyle baktığını anlamıyordum, ya da her zaman bana böyle mi bakıyordu ve ben görmüyordum? Bilmiyorum, allak bullak olmuştum ve sadece durmak dışında hiçbir şey yapamıyordum.

"Her zaman seni istedim ve her zaman seni isteyeceğim." 

Dudağımı okşayan parmakları artık göğüs kafesimin daha da sıkışmasına sebep olurken bir adım uzağına gitmek için hareketlendim. Uzak durmalıydım, ne oluyor bilmiyordum ama uzağa gitmeliydim. Kapana kısılmış bir hayvan gibi bedenim ve ruhum telaşlanmıştı ve kendimi geriye hızlıca çektim. 

Bakışlarım bir anlığına Enes'ten uzaklaşırken ise onu gördüm.

Çağın Gürsoy'u.

Buz mavilerin en keskin rengini.

Bakışlarında fırtınalar başlamıştı artık. Asla sonu gelmeyecek karların ve rüzgarların içine çekilmiştim. Akıtamadığım donuk gözyaşları gözlerimi bulandırırken ise öylece durmaya devam ediyordum. Onu inceliyordum. Deri ceketinin önü hafifçe açıktı ve buğday sarı karışımı saçları dağılmıştı. Çenesinde hafif bir morluk vardı ama bunu umursamıyor gibiydi. 

Sadece bana bakıyordu.

Olanları anlamaya çalışırcasına bana bakıyordu.

Gözlerindeki karanlık ifadeye rağmen susuyordu ve olduğu yerden yavaşça hareket etti. Adımları gittikçe bana yaklaşırken bedenimi uzaklaştırdığım Enes'e asla bakmıyordu. Yanımızda kimse yokmuş gibi bana dikkat kesilmişti ve tam önüme geldiğinde durdu. 

Elinde şimdi gördüğüm poşeti yavaşça bana uzattı. Küçük beyaz poşeti elime aldığım anda bakışlarım tekrar ona döndü. O ise konuşmadan bana bakıyordu daha doğrusu dudaklarıma. Enes'in öptüğü ve tepki vermesem bile kızarttığı dudaklarıma. 

Gözlerindeki karanlık her dakika artmaya devam etse de kendini kontrol ettiğini görüyordum. Zincirlerine takılıp kalmış vahşi bir hayvan gibiydi ve kendini dizginliyordu.

"Ben... Çağın..." 

Kelimeler dudaklarımdan çıkamıyordu. Yapamıyordum çünkü ne diyeceğimi bilemiyordum. Gözlerimdeki donuk gözyaşlarıyla öylece kekeliyordum. Çağın ise konuşmamı dinlemek istemediğini belli edercesine elini kaldırdı. Beni bir hareketiyle tamamen susturmuşken poşete gözlerini çevirdi.

"İlaçları nasıl alman gerektiğini içine yazdım." 

Dediği cümle ile gözlerim poşetin içindeki kutulara yöneldi. Panik atak tedavisi için kullanılan bu ilaçları hemen tanırken şaşkınlıkla poşete bakıyordum. Bu ilaçları hiçbir zaman alamamıştım. Reçetesiz alınamayacağını bildiğim için çabalamamıştım bile ama o getirmişti. 

"Nasıl?" dedim sessizce.

Çağın ise daha fazla konuşmayacağını belli ederek son kez bana baktı. Bakışları bir süre üstümde durduktan sonra ilk defa buz mavisi gözleri yanıma doğru döndü. Ona bakmasam bile Enes'in durduğu yere kilitlenen bakışlar, korkuyu içime salırken öylece bekledi. 

Kar fırtınaları çoğaldı ve daha fazla kendini tutamayacağını anlamış gibi arkasına döndü. Adımları evin çıkışına doğru ilerlerken sessizce fısıldadım.

"Çağın..."

Hıçkırıklar dudaklarımdan çıkmaya hazırlanırken Demir ve Naz içeri girdi. Bakışları anında Çağın'ı bulmuştu ve Demir ters giden bir şeylerin olduğunu fark ederek ona ilerlemişti. Çağın ise Demir'i eliyle durdu. Kimseyi görmek istemediği belli ederken son kez bana doğru döndü. 

Bakışlarındaki karanlık ifade daha da yoğunlaştı ve gözlerindeki hayal kırıklığıyla ruhuma kesikler bıraktı. Her şey artık son bulmuş gibi hissediyordum ve yapabileceğim hiçbir şey yoktu. Bu yüzden elimdeki ilaç kutularına sıkıca tutundum ve onlara bakmaya başladım. Gözlerimdeki buğu artık yaşlar ile akmaya başlarken ise kapı sertçe kapındı. Nefes alışverişlerim düzensizleşti.

Bedenim yere yığıldı.

Ve ruhumun mürekkepi bitti.


1) Bölümü nasıl buldunuz?

2) Bölüm için bir emoji bırakın bakalım.

3) Bugünün seçimine geldik.

Team Çağın Gürsoy diyenler?

Team Enes Erdem diyenler?

4) Favori cümlenizi öğrenebilir miyim?

Yorumlarınızı bekliyorum güzellerim!

Bana ulaşmak isterseniz; 

Instagram: yagmuryilmazlar

yagmuryilmazlarhikayeleri

Yeni bölüm 720 oy aldığında gelecek! Emek için bir yıldız butonuna basmayı unutmayın güzellerim.

Vi ses, ha det bra!

Y.Y








Continue Reading

You'll Also Like

197K 12K 26
17 yıl sonra doğumda karıştığını öğrenen Peri... Abilerine ve üçüzlerine alışabilecek mi ? Babam gülümseyip "Aksine iyi bir şey oldu. Peri doğumda k...
2M 73.5K 60
DİKKAT: ÖĞRETMEN ÖĞRENCİ KURGUSUDUR +18 VARDIR RAHATSIZ OLACAK OKUMASIN. Lavinia: Sana vermem gereken bir ceza vardı. Defne: Tobe hasa Defne: Ben ned...
1.7M 68.4K 54
"0549******: Umarım iş telefonumu meşgul etmen için geçerli bir sebebin vardır. (20.13) Afra: OHA! OHA! OHA! (20.13) Afra: Koskoca Kuzey Taşoğlu bana...
931K 64.7K 37
Peyda, bir Gerçek Aile/Kaçırılmış Çocuk klasiğidir. "Şimdi, on yedi yıl sonra annem ve babam karşımda dikiliyorlardı. Onları görüyor, onlarla aynı m...