Varoluşun Hissi

By YamurYilmazlar

2.7M 152K 64.4K

"Ruhumu cezalandır güzel adam. Bedenimin hisleri tatmasını sağla. Bir Anka kuşu misali, Önce usulca yakmaya b... More

1.Bölüm- Iskald.
2.Bölüm- Fortid.
3.Bölüm- Sannhet.
4.Bölüm- Bar
5.Bölüm- Beklenmeyen
6.Bölüm- Oyuncak
7.Bölüm- Merhamet
8.Bölüm- Hayal Kırıklığı
9.Bölüm- Kırgınlığın Öfkesi
10.Bölüm- Ruh ve Beden
11.Bölüm- Tehlikeli Kadın
12.Bölüm- Geçmişin Gerçekleri
13.Bölüm- Gözyaşının Acı Yakarışı
14.Bölüm- Varoluş
15.Bölüm- Korkak Tehlike
16.Bölüm- Öldüren Yalnızlık
17.Bölüm- Kıskançlık
18.Bölüm- Duyguların Yoğunluğu
Geri Dönüş, Alıntı- İstanbul Tüyap
19.Bölüm- Ölü Bedenlerin Dirilişi
20.Bölüm- Ölü Ruhların Dirilişi
21.Bölüm- Zincirleri Kırmak
22.Bölüm- Katil
23.Bölüm- Arınma
24.Bölüm- Yemin
26.Bölüm- Panzehir
27.Bölüm- Şimşek
28.Bölüm- Güzel Adam
29.Bölüm- Kayıp
Bayram Özel Çekiliş
30.Bölüm- Aleksander
Hayal.
31.Bölüm- Öfke
32.Bölüm- İntikam.
33.Bölüm- Yalnızlık ve Ölüm.
34.Bölüm- Sonsuzluk
35.Bölüm- Tükenen Nefes
36.Bölüm- Kjærlighet.
Melankoli.
37.Bölüm- Håper.
38.Bölüm-Requiem.
39.Bölüm-Døden.
40.Bölüm- Begynnelse.
41.Bölüm- Mirakel.
Insomnia.
42.Bölüm-Metanoia.
43.Bölüm- Luna.
Sosyal Medya ve Whatsapp Grubu
44.Bölüm- Saudade.
45.Bölüm- Ethereal.

25.Bölüm- Mürekkep

54.9K 2.8K 1.3K
By YamurYilmazlar

İyi akşamlar güzellerim,

Nasılsınız?

Yeni bölüm 650 oy aldığında gelecek çünkü size erkenden bölüm yazmak istiyorum :)

Bölüm Şarkısı: It Ain't Me - Kygo ft. Selena Gomez | Romy Wave (Piano cover)

İyi okumalar...

25.Bölüm- Mürekkep

Sen kocaman çöllerde bir kalabalık gibisin,

Kocaman denizlerde ender bir balık gibisin.

Bir ısırır, bir üşütür, bir ağlatır, bir güldürür;

Sen hem bir hastalık hem de sağlık gibisin.

-Özdemir Asaf-

Bedenimin üzerinde ahenkle hareket eden beyaz bir tül.

Bu tül insan doğasında kapatılmasını istenilen her yeri usulca örtüyordu. Çıplak kollarım ve bacaklarımın arasında rüzgarın hafif uğultusu ile dalgalanıyor ve simsiyah odanın içinde tek parlaklığın benim olmamı sağlıyordu. 

En sonunda ellerim arasında süzülen beyaz tülü yavaşça kavradım ve bedenime odaklandım. Yaralarından tamamen arınmış ve ilk defa pürüzsüz bir porseleni andıran tenime odaklandım. Bedenimin böyle bir arınma yaşaması hala imkansız gibi gelse de dudaklarımda bana ait olmayan bir kıvrılma yaşandı ve karanlık ile bu anı paylaştım.

İlk defa hiçbir yerimde bir sorun yokken bu anın tadına vardım ve yavaşça çıplak ayağımı eskimiş parkede hareket ettirdim. Kulağıma dolan gıcırdama aslında bana bir melodiyi anımsatırken çevremde ağır ve yavaş bir tur döndüm. Üstüme dökülen soluk sarı saçlarım omuzlarıma doğru sallandı ve bedenimden bakışlarımı sallanan uzun dalgalı saçlarıma çevirdim.

Kulağımın içinde bitmek bilmeyen bir melodi çınlarken saçlarımın dalgalanmasına izin verdim. Nerden geldiğini bilemediğim rüzgarın benimle oynamasını seyrettim ve zihnimde yankılanan melodiye bedenimi bıraktım. Bu melodi öyle bir ezgiye sahipti ki... Bedenim benden bağımsız bir şekilde hareket etmeye başlamıştı. 

Hayatında eğlence namına dans etmeyi bilmeyen ürkek kız, melodi ile dans ediyordu. Adımlarım benden beklenmeyecek kadar sakin ve akıcı olurken vücudumu saran tüller rüzgar ve beni örnek alarak uyum sağladılar. 

Artık hissettiğim melodi ruhumun bir parçası haline gelirken kemikli parmakların belimi kavraması ile hareket etmeyi kestim. Göğüs kafesim nefes alışverişlerimin sayesinde belirli bir ritme kavuşmuştu ve bedenimi hapis haline getiren parmakların hissi ile bedenimi arkamdaki bedene yasladım. 

"Güzelim."

Büyü benim için tek bir kelimeydi. Bağımlısı olduğum o derin sesten çıkan ve sıradan bir kelimeye binlerce anlam yükleyebilecek o adama aitti. 

En sonunda  ön tutamı asice uzamış ama geri kalanı kısa tutulmuş yumuşak sarı saçlara parmaklarımı geçirdim. Geriye doğru kıvrılmış bedenim arkamdaki sert bedene yaslı bir halde dururken sesli bir nefes dudaklarımın arasından döküldü. Aslında bu ses tüm hislerimi açıklarcasına güçlüydü. Bedenimin ona itaat etmek istediğini ve ruhumun yavaş yavaş ona ait olduğunu gösteriyordu. İçimde küçük isyanın bastırılmaya yüz tuttuğunu anlıyordum. 

"Bana teslim olmak istiyorsun." 

İstiyordum. Dudaklarımdan çıkmayan kelimeler bir sözlüğün keskinliği kadar açıktı . Ona teslim olmak istediğimi birkaç kelimeye ihtiyaç duymadan anlatmıştım Çağın Gürsoy'a. Artık ruhum ve bedenim acı dışında bir duygu tatmak istiyordu ve ben ona usulca fısıldamıştım. Kelimelerin gücünden çok bedenlerimiz bunu hissettirmişti.

"Geçmişin karanlık gölgesinden çıkmaya hazırsın." 

Dudakları boynuma doğru hafif bir baskı yaparken saçlarım geniş omuzları ardından bir şelale gibi dalgalandı. Tenlerimiz artık ince kumaşlarından hapislerinden kurtulurcasına hareket ediyordu ve kemikli parmakları ruhumda izlerini bırakarak dolaşıyordu.

"İnsanların ne düşündüğünü bir kenara bırak."

Bırakıyordum. Artık kimseyi düşünmeyecektim ve istediklerimi yapacaktım. Ruhum artık yenilenmiş bedenimde hayatını yaşamaya hazırdı. Genç bir insanın vücudunda hapsolan yaşlı ruh isteğine kavuşacaktı. Sırf bu yeni düşüncenin mutluluğu ile dudaklarımın yavaşça yukarı kıvrılmasına izin verdim.

"İlk isteğin ne güzelim? "

İlk isteğim mi? Bedenimi hapsettiğim bu adamda gizliydi. Aylardır içimde tuttuğum ve artık kavuşmak istediğim tehlikeli bir sırdı.

"Hadi bana söyle." 

Dudakları artık tehlikeli denecek kadar şehvetli olurken bedenimi hızlıca ona çevirdim. Ellerim ait oldukları saçlara doğrudan asıldı ve nefeslerimiz birbirine ulaşana kadar yaklaştım. Buz mavisi gözler bir perdenin ardından bana odaklanmışken dudaklarımı yeni yeşermiş sakallarına bastırdım ve sadece gözlerimin konuşmasına izin verdim.

İlk isteğim sensin Gürsoy diye içten içe haykırdım.

"Hayallere daldın güzelim."

Hala suyun içinde sarılı olduğum sıcak bedenden gelen ses ile gözlerimi usulca açtım. Sanki saatlerdir bu suyun içinde gibiydik ve hiç rahatsız olmamıştım. İki gündür bu adamın kollarındaydım ve suyun içinde sonsuzluğun o derinliği içinde hapsolmuş gibiydim. Çağın'ın çıplak göğsüne yaslanmış bir şekilde neredeyse uyuyakalacak hale gelmiştim ve zihnim hareketlerimi sorgulamadan sadece bedenimin uyum sağlamasına neden oluyordu.

"Hiç sesin çıkmıyor." 

Tekrar gelen o derin alaycı sesin etkisi ile dudaklarımdan küçük mırıltı kaçtı. Burada mutluydum ve bunu bedenine hapsolduğum adama açıklamak istemiyordum. Sıcak su ve Çağın Gürsoy'un bedeni harika bir ikiliydi ve kısıtlı olan tüm bu zaman diliminde sadece tadını çıkartmak istiyordum. Ne de olsa geri döndüğümüz zaman kısa süreli huzurum gerçekler ile kana bulanacaktı. Tüm yaralarımın kabuklarını soyarak ortaya çıkacaktı.

Çağın'ın kemikli parmakları ıslaklıktan koyulaşmış sarı saçlarımda dolaşmaya başladı ve bedenimin daha da mayışmasına izin verdi. Düşüncelerimin sol bulmasını sağlayan bu harekete kendimi daha da kaptırırken evin derin sessizliğine gömülmüş bir haldeydik. 

"Neden bu kadar yorgun hissediyorum?" dedim hapsolduğum bu anın nedenine bir çözüm ararken. 

"Ruhunun mürekkepi bitti güzelim." 

"Ruhumun mürekkepi bitti Gürsoy." dedim ona katıldığımı belli ederek. 

Artık kendimi farklı bir yerde görmek istediğimi hayal ederek bedenimi yaslı olduğum bedenden kaldırdım ve gözlerimi buz mavilerini kilitledim. Rengi suyun içinde daha da açılmış gözlerden gözlerimi bir an olsun bile ayıramazken parmaklarım yavaşça o sevdiğim çenesine doğru yol aldı. Bir heykeltıraşın en gözde eseri olabilecek bu adamı parmaklarım yavaşça keşfederken dudaklarımda bana ait olamayacak bir tebessüm belirdi.

"Galiba ruhuma mürekkep oldun Gürsoy." dedim son zamanlarda hissettiklerimi ona anlatmak istercesine.

"İstediğin sürece güzelim..." 

Dudakları beni tekrar ele geçirirken çeneme doğru yol aldı. Elleri belimi usulca kavrayıp yaralarıma bir çözüm bulurcasına beni kendine çekerken sesli bir nefes verdim. Yıllardır merak bile etmediğim tüm o hisleri karşımdaki bu adamda yaşamak istiyordum ve hala buna inanamıyordum. Aylar öncesinde onu ilk gördüğüm zaman hissettiklerimi ve şu an hissettiklerimi düşündükçe imkansız gibi geliyordu. Bedenime ve ruhuma yıllardır vermediğim vaatleri vermişti ve ben usulca kabul etmiştim. 

Ellerim her zamanki gibi sarı saçlara asılırken dudaklarını tam dudaklarımın üstüne getirdim. Nefeslerimiz ve birbirine değen hafif aralık dudaklarımız hissettiklerimizi daha yoğun bir hale getirirken gözlerimi gözlerine kilitledim.

"Senden nefret etmiştim." 

Neden bu cümleyi söylemediğimi bilemeden aklım onunla tanıştığım ilk zaman gitmişti. Ondan gerçekten nefret etmiştim. Yaralarımı bilmeden karşısındakini düşünmeden hareket etmişti Çağın. Şu an düşündüğüm zaman yaptığının Çağın Gürsoy'a yakışır bir hareket olduğunu biliyordum. Kardeşinin kırılmasını istememişti ve bunun için herkesi karşısına alabilirdi. Naz'a karşı aşırı bir korumacılığı onu tehlikeli ve güvenilir yapıyordu.

"Naz şanslı bir kız. Onu her zaman koruyan bir insan var." dedim duygularımı sesimden göstermezken.

Yanlış anlamasının istemiyordum çünkü Naz'ı asla kıskanmıyordum. Sadece zamanında Çağın gibi birine sahip olsam belki de daha az zararla bu hayattan kurtulacağımı düşünüyordum. Babamın eziyetlerinden, annemin olmayışından aldığım yaralar ruhumu yok etmeden hayata tutunabilirdim.

Düşüncelerim altında ezilen bedenimi Çağın kendine doğru yaklaştırdı ve yüzüme yapışan saçları geriye doğru attı. Büzüşen parmaklarım onun naif hareketine karşılık omuzlarında yer bulurken derin bir nefes aldım.

"Yemini unutma güzelim. " 

Kelimelerim ruhunu, dudaklarımdan bedenini yavaş yavaş temizleyecek güzelim.

Bu o kadar güzel bir yemindi ki, hayatım boyunca Çağın yanımda var olmasa bile unutmayacaktım.

Zamanımız dolduğunda bile o güzel hatırayı hatırlayıp güvende hissettiğim yegane anıyı saygıyla anacaktım. Yine de bunu ona söyleme gereği duymadım ve artık ihtiyaçla tutunmak istediğim dudaklara dudaklarımı yapıştırdım. Hareketlerim ilk defa bu kadar ilkel olurken Çağın'da artık nazik davranmıyordu. İstediğimi bana verip sertçe karşılığını veriyordu. Dudaklarım onun dudaklarını altında sertçe ezilirken sesli bir nefes verdim ve alt dudağına hafifçe dişlerimi geçirdim.

Kulaklarıma dolan en güzel inilti beni kendimden geçirirken bacaklarımın doladığım belinin altında hissetmem gereken sertliği hissediyordum ve düşüncelerimin iyice bulanmasına sebep oluyordum. Benim için ortaya çıkmış bu sertlik onu daha da arzulamama neden olurken Çağın çeneme doğru ufak ısırıklar bırakarak yol almaya devam etti.

Her bir ısırık gittikçe göğüslerime doğru bir yol almasına sebep olmuştu ve dudaklarımın arasından ihtiyaçla onun adını inliyordum. Saçlarında bir sarmaşıkmış gibi sarılıyor ve ondan güç almaya çalışarak bedenimin kıvrılmasına göz yumuyordum. Daha fazlasını isteyeceğim bu an güçlü bir şekilde büyümeye ederken ani bir gürültünün gelmesi ile sıçradım.

"Siktir."

Tanıdık gelen bu ses ile bakışlarımı aniden kapıya doğru çevirdim. Yakalanmak istemeyeceğim yegane insanlardan biri karşımda dururken su yeşili gözler inanamaz bir şekilde bize bakıyordu. Üzerinde bol eşofmanı ve dağınık hali ile buraya hızlı geldiği belli oluyordu ama buraya neden geldiğini unutmuş gibi duruyordu. Sanki rüya gördüğünün düşünerek bir an bile bizden bakışlarını ayırmadı ve siyah saçlarından elinin geçirerek tekrar konuşmaya başladı.

"Siktir."

Demir söyleyebileceği tek kelime buymuş gibi tekrar ederken Çağın hızla bedenimi altına alıp sakladı. Üstümün çıplak olduğunu o an hatırlarken Çağın'ın beni saklamasına rağmen ellerimi göğsüme koyup bende saklanma gereği duydum.  Bu küçük hareketim Çağın'ın daha da sinirlenmesine neden olurken öfkeyle konuşmaya başladı.

"Çık lan dışarı."

Demir, Çağın'ın ne demek istediğini anlamamış gibi bakmaya devam ederken büyük ihtimalle hayal gördüğünü düşünüyordu. Sonuçta birbirini görmeye bile tahammül edemeyen iki insan havuzun ortasında ahlaksız bir şov sergilemişti. Ne kadar zamandır orada olduğunu bilmediğimizi fark ederken ilk defa bedenime ağır bir utanç duygusu doldu. 

"Çağın? Ada?" dedi Demir sanki gerçek miyiz diye kontrol etmeye çalışırken.

Çağın artık öfkesini kontrol edemez bile gelirken beni sakladığı için gömülü kaldığı sudan öfkesini çıkartırcasına suyu sıçrattı. Çağın Gürsoy için ölümcül sakinlik her zaman sergilediği sahne olmuşken ilk defa böyle olduğunu görüyordum.

"Demir. Abi nerede kaldın?" 

Gelen diğer tanıdık ses ile neredeyse başımı bile suya soktum ve dudaklarımdan isyanı andıran bir inleme çıktı. Çağın artık öfkesini kontrol edemez halinden delirmiş bir boğaya dönerken kelimeleri kullanamayacak kadar çıldırmış gibiydi. Efe, Demir'in çözümlediği sahneyi yeni gördüğünü belli edercesine gözlerini koskocaman açtı ve beklediğim tepkinin dudaklarından dökülmesine izin verdi.

"Siktir."

Son beş dakikadır duyduğum tanıdık kelimeden artık gına gelirken Çağın en sonunda dayanamadı ve kulaklarımı sağır edecek bir şekilde bağırdı.

"Ebenizi siktirtmeyin bana! Gidin lan buradan." 

En sonunda gerçekliğimizi anlayan Demir ve Efe hızlı adımlar ile odadan dışarı çıktılar. Hala ne olduğunu anlamaya çalışır gibi gelen sesleri gittikçe azalırken Çağın kendi kendine küfür etmeye devam ediyordu. Öfkeli çehresi yan taraftan bana bakıyordu ve elini birkaç kere suyun üstüne vurmuştu. Yakalanmamız büyük ihtimalle sır olabilecek bu anları ortaya çıkarmıştı ve öfkesi bunun yüzündendi. Sonuçta gizli tutmak istediği sırrı en yakını olan iki kişi öğrenmişti.

Hayalkırıklığı bedenimi kaplarken Çağın'dan uzaklaştım ve havuzun merdivenlerine doğru yol aldım. Çıplak göğüslerime saçlarımı yayarak görünürlüğü kapatırken buradan gitmek istiyordum. Artık gerçekliğe dönme vaktimiz gelmişti ve yaşadığımız tüm bu sahneleri unutmam gerekiyordu. 

Boğazıma takılan yumru yutulamayacak kadar büyük bir hale gelmişti ve hemen çıktığım havuzun yan tarafında duran ıslak kazağımı aldım. Sudan ağırlaşmış olan kazağı hızla sıktım ve buruşmuş olmasına aldırmadan üstüme giydim.

"Ne yapıyorsun sen?" 

Geçmemiş öfkenin artçıları ses tonuna yansıyan adamdan gözlerimi kaçırdım ve saçlarımı kazağımın dışına çıkarıp çıplak ayaklarımla çıkışa doğru ilerlemeye başladım. Artık buradan gitmem gerekiyordu ve son birkaç saattir yaşadığım tüm anıları gömüp gerçek hayatımı üstlenmem gerekiyordu. 

Bu iç güdü ile adımlarım hızlanırken sudan gelen büyük bir ses ile belimi kemikli parmaklar çevreledi. Artık adım atamayacak hale gelmiştim ve burun derinliklerime o güzel tanıdık koku doluvermişti. 

"Bırak Gürsoy."

Sesim istemsizce öfkeli çıkmıştı ve nedense kırgın hissetmiştim. Biliyorum, onunla bir hayal kurmamıştım ama arkadaşlarından bu kadar utanması tüm gerçekleri göstermişti. Ben saklanması gereken kirli bir sırdım ve Çağın yanlışlıkla bunu açığa çıkarmıştı.

"Ne kuruyorsun kafanda sen?" dedi en az benim kadar öfkeli duran sesi ile.

En sonunda belime tutan kemikli parmakların çevresinde döndüm ve kararmış gözlerimle ona bakmaya başladım. Karşımda duran o sert bedenine yumruk atmak istiyordum ve bağırarak hesap sormak içte içe en çok arzuladığım istek haline gelmişti.

"Gidiyorum. Burada yeteri kadar hayal dünyasında yaşadık." 

Kırgınlıktan çok gerçekçiliği barındıran sesime karşı Çağın'ın dudaklarında tehditkar bir ifade oluştu. Sarı saçları alnına dağılmış ve dudakları öpüşlerimden dolayı kızarmış bir şekilde dururken ifadesi sadece tehlikeyi barındırıyordu. Elleri çeneme doğru yol alırken yüzümü kendine yaklaştırdı ve nefesinin dudaklarımın üstünde dolaşmasına izin verdi.

"Hayal dünyası?" diye fısıldadı.

Sesi artık öfkeli çıkmıyordu ama daha yoğun bir hissi barındırıyordu. Bedenim yaydığı o his ile titrerken ellerinin üzerime ellerini koydum ve kurtulmak için küçük bir çaba gösterdim. Yine de Çağın beni bırakmayacağını belli edercesine gözlerini gözlerime kilitledi ve sorgular bir şekilde yüzümü incelemeye başladı. 

"Yine ne düşündün Ada? Yine o çözemediğim zihninde ne kurguladın?"

Sesi hem beni hem de kendini sorgularcasına çıkmaya devam ederken usulca bir nefes verdim ve bir dakika önce varolan öfkemi aramaya başladım. Nereye gitmişti bu öfke? Çağın Gürsoy'a neden sinirli kalamıyor ve öfkemi ondan çıkaramıyordum? Küçük bir fısıltısı neden duygularımı benden silip götürüyordu?

"Demir ve Efe'ye söylerim Çağın, başka kimse burada olanları öğrenemez ve herkes kendi basit hayatına geri döner." dedim tüm olanları açıklığa kavuşturmak istercesine.

Çağın en sonunda ne dediğimi analiz etmiş gibiydi ve dudaklarında var olmaması gereken bir gülümseme ortaya çıkmıştı. Bu gülümseme öyle bir alayı barındırıyordu ki, kafam karışmış ve sadece yerimde durmaya devam etmiştim. 

"Burada olanları kimin öğrendiği sikimde bile değil güzelim." 

Sinirlendiği zaman küfürleri bir silah gibi kullanan bu adama öylece bakmaya ederken Çağın belimdeki elini sıklaştırıp beni kendi bedenine yasladı. Ondan yansıyan ıslaklık artık soğumaya yüz tutmuşçasına irkilmeme sebep oldu ve başımı onu rahat görebilmek adına yukarı doğru kaldırdım.

"Neden öfkeliyim biliyor musun Ada?"

İsmimi kullandığı zaman ne kadar ciddi olduğunu biliyordum bu yüzden ses çıkarmadan buz mavilerine odaklandım. Çağın da bu uysallığımı kabul ederek saçlarımı usulca geriye attı ve parmaklarını yanaklarımda gezdirmeye başladı. Bu küçük dokunuş dikkatimi dağıtırken kulağıma yaklaşan nefes ile öylece durdum.

"Benden başka bir değil hatta iki erkek senin o tapılası vücudunu gördü. İnsanlardan sakladığın ve sadece benim keşfetmeme izin verdiğin o güzel bedenine gözlerini diktiler."

Sesi her geçen an öfke ile kıvılcılanırken eli boynumu kavradı ve gözlerini tam gözlerimin önüne getirdi.

"O karmaşık zihninde ne dönüyor bilmiyorum ama kıskandım Ada Solmaz. Başka erkeklerin keşfetmemesi gereken seni kıskandım ve bunu gizlemeyecek kadar açık bir adamım." 

Söylediği cümleler göğüs kafesimin gizli bir köşesinde bir ağrıya sebep olurken sesli bir şekilde yutkundum. Çağın bu tavrımdan haz almışçasına dudaklarının kıvrılmasına izin verdi ve çeneme küçük bir öpücük bıraktı.

"Hiçbir zaman zırvalamayı sevmedim ve sende benim gibisin. Artık birbirimize açık olmamız gerek güzelim."

Dediği cümle benim için zor bir gerçeği barındırıyordu ama onu bunu söyledim ve sakince bekledim. Dediklerini kabullendiğimi sessizliğim ile ona söyledim.

"Şimdi izin verirsen sikmem gereken iki arkadaşım var." dedi öfke dolan sesiyle.

Dudaklarımın arasından istemsizce bir gülümseme kaçıverdi ve kendimi engelleyemeden Çağın'ın dolgun dudaklarına küçük bir öpücük bıraktım. Bu tavrım onu memnun etmişçesine yüz ifadesini değiştirirken sanki öpüşmemiz yeterli gelmemiş gibi daha yoğun bir öpücüğü dudaklarımda sonlardı.

En sonunda belimi kavramış olan ellerini üzerimden çekti ve havuzun çıkış kapısına doğru gitti. Bakışları son kez beni bulurken bedenimi süzdü ve kaşlarını çattı.

"Orospu çocukları."

Bu sefer daha da öfkeli çıkan sesine karşı başımı salladım ve hadi git dercesine elimi savuşturdum. Çağın bakışlarını sonunda benden ayırıp dışarı çıktı. Demir ile Efe'ye çok zarar vermemesi için bende servis asansörüne benzeyen bir asansöre binip hemen üstüme kıyafet bulmak için yukarı çıktım. 

Aşağıdan gelen patırtılar hareketlerimin daha hızlı olmasına sebep olurken dolaptan büyük gri bir kazak çıkardım ve Çağın'a ait olduğunu bildiğim siyah eşofman altını giydim. Bacaklarımın yürümesini engelleyen paçaları hızlıca katladım ve sarsak adımlar ile ağrılarımın düşünmeden merdivenlerden indim.

Yüksek seslerin geldiği yer olan salona doğru yol alırken gördüğüm manzara ile yavaşça durdum. Demir burnunu tutuyordu ve Efe de en az onun kadar yara almış bir şekilde bir tarafa çekilmişti. İkiside sesini çıkartmıyorlardı ama sırf bunun nedeni Çağın'ın öfkesinin yakıcı olmasındandı.

"Hayır, ben size gelin mi dedim lan? Hadi malsınız geliyorsunuz, insan aramaz mı? Misafirliğe giden teyzeler bile telefon kullanmayı biliyorlar." dedi Çağın azarlar bir şekilde.

"Biz nerden bilelim Ada'yı öyle yediğini!" 

Efe'nin dudaklarından kaçan cümle ile bakışlarımı yere eğdim ve Çağın'ın tekrar onun üzerine yürümesine izin vermeden salona girdim. Tüm bakışlar anında bana dönerken bakışlarımı sadece Çağın da tuttum. Buz mavileri benim gözlerimin üzerindeyken hafifçe sakinleşti ve bundan güç alarak yanına ilerledim.

"Gördüğünüz gibi her şey belli." dedim yüzümü Demir ve Efe'ye çevirerek.

Efe utanarak başını eğdi ama Demir sadece düz bir ifade ile bakmaya devam etti. Bakışlarını Çağın ve benim üzerimde gezdiriyordu ve olan durumu değerlendiriyor gibiydi. En sonunda bakışları sadece Çağın da takılı kalırken düşündükleri bir kutuda gizlenmiş gibi hislerin gizleyerek sözsüz konuşmasını bitirdi. 

"Önemli haberleri vermek için geldik. Acildi."

Demir'in söylediği cümle endişenin içime doğmasına sebep olurken bakışlarımı bir an olsun bile ondan çekemedim. İyi bir haberi getirmediği bilerek onu bekledim ve Demir sonunda su yeşili gözlerini bana çevirdi.

"Birinci haber; baban yoğun bakımdan çıktı ve normal odaya aldılar."

Söylediği cümle ile öylece durmaya devam ettim. Soğuk bir su başımın üstünde dökülmüş gibi öylece kalmıştım. Zihnimde binlerce soru büyük bir tufanı ortaya çıkarırken gözlerimi Çağın'a çevirdim ve sert çehresinin kasıldığını gördüm. 

Babamı öldürmemiş miydim? Nasıl yoğun bakımda oluyordu? 

"O hayatta mı?" dedim bir fısıltıyı andıran sesim ile.

Bu fısıltımın tek bir anlamı vardı. Demek katil olmamıştım. Ruhum ve bedenim bir nevi kurtulurken geçmişin acılarının bitmediğini fark etmiştim. Ne onun ölmediğine sevinmiş, ne de ondan kurtulamadığım için üzülmüştüm. Artık bu duruma daha hissiz bakıyordum bu yüzden bakışlarımı Çağın'a çevirdim. 

O benim aksime daha öfkeli gibiydi sonuçta Demir onun anlatması gereken bir olayı önceden anlatmıştı. Gerçi Çağın'ın bu kadar beklemesine kızamamıştım çünkü benim unutmamı istemişti. Bu kadar çok yaram varken üstüme gerçeklerin yığılmamasını istemişti.

"İkinci haber ne?" dedim babam ile ilgili konuyu uzatmak istemezcesine.

Demir su yeşillerini bana çevirdi ve yüzünün daha sıkıntılı bir hal almasına izin verdi. Bu haberin çok daha önemli bir haber olduğunu anlarken kollarımı bedenime sardım ve sessizce cümlesini kurmasını bekledim.

"Enes."

Tek söylediği kelime ile neredeyse iki gündür düşünmediğim insan zihnime doldu. Bir zamanlar onsuz bir hayat geçiremezken şu an onun düşünmüyordum bile. Yaptığım hem bencillikti hem de olması gerekendi ama suçluluk ağır bir şekilde göğsüme baskı yapıyordu.

"Ne oldu ona?" dedim sesimdeki titremeyi engelleyemezken.

Artık çevremdeki kimseyi göremeyecek kadar büyük bir korkuya kapılmıştım ve buradan hemen gidip İstanbul'a dönmem gerektiğini biliyordum. Gerçeklerden kaçarken büyük sorunların doğmasına izin vermiş gibiydim. Demir'in bakışları arkamdaki bir yere kilitlenirken en sonunda onun bakışlarını takip edip arkaya döndüm.

Bir zamanlar en yakınım olan insan dağılmış bir halde kapının pervazında duruyordu. Kahve gözleri hiç olmadığı kadar solgun ve çenesi birkaç günlük sakal ile şekillenmişti. Sanki kilo kaybetmiş gibi bir hali vardı ama kötü kısım orası değildi. Kolu büyük bir beyaz sargı ile alçıya alınmıştı ve kaşının tam ucunda büyük bir dikiş izi vardı.

Gördüğüm manzara en az benim kadar kötü halde olan Enes'i gösterirken küçük bir damla yanağıma doğru yol aldı. Adımlarım yavaş bir şekilde ona doğru giderken Enes bakışlarını bir an olsun bile benden çekmedi. Gözlerinde hiç ona ait olmayan bir bakış vardı ve nedense onu tanımıyor gibi hissediyordum. Bu garip his tüm korkularımı tetiklerken Enes'in tam karşısında durdum.

"Ne oldu sana?" dedim elimi ona uzatmak isteyerek havaya kaldırırken.

Enes aniden bir adım geriye gitti ve sesli bir nefes vererek ona yakınlaşmamı engelledi. Neden bunu yaptığını bir türlü anlamazken bakışları üzerimdeki eşofmana ve kazağa gitti. Sanki ne yaptığımı biliyor gibi yüzünde acımasız bir ifade oluşmuştu. Bunun tedirginliği bir cümle kurmak istedim ama Enes izin vermedi.

Adımları usulca yanımdan geçti ve gitmesini istemediğim tek yere doğru yol aldı. Neredeyse aynı boyda olduğu Çağın'ın karşısına geçti ve ikisininde sinirle birbirlerine bakmalarını izledim. Bundan sonra ne olacağını bilmemenin verdiği tedirginlik ile adımlarımı atmak istedim ama harekete geçemiyordum. 

Her şey yavaş bir şekilde gerçekleşiyor gibiydi. Enes yavaş bir adım ile benim olduğum tarafa döndü ve tam bir şey yapmayıp gideceğini düşünürken Çağın'a sert yumruğunu geçirdi ve o anda kulaklarıma kırılma sesinin gelmesini dinledim.

Dudaklarımdan sesli bir nida dışarı doğru salınırken Efe yanımda gelmişti ve ilerlememi engellemişti. Onu geçip Çağın'ın yanına gitmek isterken Çağın dudaklarının arasından akan kanı yere doğru tükürdü. Tam bir atak yapıp devam edeceğini düşünürken Enes parmağını sağa sola doğru salladı ve ondan beklenmeyecek kadar sert bir ses ile konuşmaya başladı.

"Su kadar berrak, ateş kadar yakıcı Gürsoy..."

1)Bölümü nasıl buldunuz?

2)Bu bölüm favori karakteriniz kimdi?

3)Sizce Enes neden bunu yaptı?

4) Çağın Gürsoy'un kavurucu öfkesi mi Enes Erdem'in tehlikeli sessizliği mi?

5)Bölümdeki en sevdiğiniz söz?

Cevaplarınızı bekliyorum güzellerim.

Son Hatırlatma:Yeni bölüm 650 oy aldığında gelecek :)

Bana ulaşabileceğiniz yerler;

Instagram/Snapchat: yagmuryilmazlar

AskFm: yagmuryilmazlar

İyi akşamlar....

Y.Y









Continue Reading

You'll Also Like

YUVA By _twclr

Teen Fiction

906K 44K 50
Amelya 20 yıl sonra aslında ailesinin gerçek olmadığını intikam için bebeklerin karıştırılmasına nasıl bir tepki verecek gelin hep birlikte okuyup öğ...
536K 19.6K 49
"Oo küçük hanım iki gündür sizin peşinizdeyiz." "Siz de kimsiniz niye peşimdesiniz ne istiyorsunuz?" " sakin küçük kız" "Kimsiniz dedim" " babanın öd...
2M 120K 64
Ulaş: Ev alma, komşu al demişler. Işık: Öyle mi demişler. Ulaş: Öyle demişler. Alacağım seni kendime. Mecburuz.
1.1M 40.8K 58
alev:OĞUZ BEN ASIK OLDUM!!! oğuz:YİNE KİME AMK????!! alev:acar'a oğuz: siktir!