Benim Uğruma

By esslala

149K 8.4K 923

Bu programda "Benim Uğruma" adıyla yayımlanan ilk hikayedir. Kimler aklını yitirecek kadar sınanmadı ki? "Y... More

1) TATLI TELAŞ
2) BEKLENEN GÜN
3) GERÇEK GİBİYDİ
4) BU NEYDİ ŞİMDİ
5) FARKLI BAKIŞLAR
6) ŞAŞKINLIK
7) BEKLEMİYORDU TABİ
8) ONLAR BENİM AİLEM
9) KOKUSUNDA HUZUR BULDUM
10) KENDİMİ BİLİYORUM
11) ÖFKE
12) NE YAPIYORUM ?
13) SPAYDİ
bilginize
14) ULTRA İĞRENÇ
15) YERİN DİBİ
16) YARDIM ET
17) İTİRAF
18) YAPAMAM
19) İHTİYACIM VAR
21) HADİ ONU SAVUN BANA
22) UZUN SÜRE SONRA
23) İLK YARDIM
24) CİDDİ DEĞİL
25) CİDDİ Mİ DEĞİL Mİ ?
Tanıtım...
26) GERİ DÖNDÜM
27) BİZİ BIRAKMAYACAK
28) YETERLİ BİR SEBEP
29) ZARF
30) SÜPRİZE HAZIR OL
31) ARTIK EMİNİM
32) NE OLUYOR?
33) İÇİMDEKİ CANAVAR
34) BEKLEYİŞ
35) SIR PERDESİ
36) SIR PERDESİ (2)
37) KENDİNİ YIPRATIYORSUN
38) KABUS MU?
39) ÇARESİZLİK
40)BURAM BURAM HUZUR
41) DUYGULARIN DANSI
42) SAHİ?
43) HAYRETLER İÇİNDE
44) KARMAKARIŞIK
45) OYUN?
46) ZORLUK
47) ZORLUK 2
48) YOL GÖSTER
49) SENİN İÇİN
50) SENİN UĞRUNA
51)BENİM UĞRUMA (FİNAL)
YAKINDA!!

20) BİR NEDENİ OLMALI

2.7K 130 7
By esslala

Uzun bir bölümle karşınızdayım. Ehehehe 😁😁
İyi ve bol okumalar ☺

Kaybetmek... Çoğu insanlara o kadar
basit bir hadise olabilir. Ancak benim hayatımda olan kayıplar o kadar da basit değillerdi. Çok küçük yaşta başladım kaybetmeye. Susarak, çekinerek veyahut hoş görerek. Kayıpların canımı yaktığı dönemler ise küçük yaşta değil lise yıllarımda başladı. O zamanlarda yaşım gereği ergendim ve çoğunu umursamazdım. Umursuyor olacaksamda kimseye belli etmez vurdum duymaz davranırdım. Kendi içimde ördüğüm duvarı aldığım her darbede yükseltirdim ve duvarım sayesinde ulaşılmaz olurdum. Lakin üniversite yıllarımda kayıplarım artınca ördüğüm duvar çatlamaya başladı.

Aldığım darbelerden ve dahası kayıplarımdan dolayı henüz duvarım bir harabe haline gelmiş değildi. Tabii Mete'yi kaybetmiş olsaydım eğer çatlamış olan duvarım yıkılır ve ben enkazın altında kalır sanırsam kalkamazdım. Sandığım kadar kolay değildi kaybetmek, bugün var olan biri yarın hayatımda yok olduğu gerçeği. Her şey duvar örülmekle aşılacak kadar kolay değil. Gerçekleri görünce anlıyor insan.

Çok değil iki dakika önce Yiğit'in kokusu burnuma hücüm ederken uyandım hatta hala gözlerimi açmadım ve uyandığımı anlamaması için nefes alış verişlerimi düzenli bir şekilde yapıyordum. Amacım kesinlikle kötü bir şey yapmak değil sadece biraz daha kokusunu solumak ve Mete'nin iyi olduğu gerçeğinin verdiği huzur ile Yiğit'in omuzlarına sığınmak istiyordum.

Sahi ne kadardır uyuyordum? Mete uyanmış mıdır? Gözlerimi açmak istemiyor olsamda ve halimden bir o kadar da memnun olsamda yavaş yavaş gözlerimi araladım. Yiğit telefonuyla ilgileniyordu lakin yüzüme gelen keskin ışıklar sayesinde net göremiyordum sanırım uykunun da etkisi vardı böyle olmasında. Gözlerimi birkaç kez kırpıştırdıktan sonra bakışlarımı telefona odakladım ve net gördüğüm için içten içe sevinmiyor değildim.

Gördüklerim karşısında gözlerimin büyümesine engel olamamıştım. Yiğit fotoğraflara bakıyordu. Tabi bunda saşırılacak bir durum yoktu bende ilk gördüğümde şaşırmamıştım taa ki fotoğraflarda Yiğit'in yanındaki kişiyi tanıyana kadar. Mete idi bu hem de eski fotoğraflar olduğu bariz açık olan fotoğraf karesinde Yiğit ile birlikte yer alıyordu.

Fotoğraflar o kadar doğallardı ki gözlerimi kırpmadan bakıyordum. Sürekli başkaları tarafından çekilmişlerdi. Deli dolu oldukları çok açıktı. Kahkaha atarken, birbirlerinin üstüne çıktıkları, amuda kalkmış halleri ve birçok farklı pozları aklımda birçok nedenli sorulara ev sahipliği yapmaya başlamıştı bile. Nasıl oluyorlar da şuan iki yabancı gibi davranıyorlardı? Daha birçok soru vardı. Bunun öncesinde yüzümde oluştuğunun farkında olmadığım gülümsemem eşlik etmişti bu sorulara.

Artık uyandığımı fark ettirmem gerektiğini düşünmeye başlamıştım. Benden kaynaklı bu omuzların eskimesini istemezdim. Gerçi eskiyecek gibi durmuyorlardı. Yapılı oluşu benim kafamın yanında pekte eskiyecek gibi değildi. Kapışmaları dahi bir saçmalıktan ibaretti. Daha fazla düşüncelerime kulak asmadan yerimden kıpırdanmaya başlamıştım. Yeni uyanıyordum nasılsa böyle yapmam gerekiyordu. Yiğit uyandığımı anladığı anda telefonu seri bir şekilde kapatıp yan tarafına yerleştirdikten sonra bana dönmüştü. Bense gözlerimi ovuşturmakla meşguldüm. Oturduğu yönden biraz daha bana doğru dönerek muzip bir gülümseme eşliğinde konuşmaya başladı.

"Biraz daha uyumalıydın Elif ben rahattım." Gülümsemesine karşılık eş zamanlı bende gülümsedim ve "Mete'den bir haber var mı?" diyerek soru yönelttim. "Hala uyuyor. Merak etme Mete iyi olacak Elif." Derin bir nefes aldım ve başımı onaylayan bir şekilde hareket ettirdim. "Hadi biraz daha dinlen Elif hala çok yorgunsun." Bu adam kendini düşünmek yerine neden beni düşünüyordu böyle.

Kendisi de çok yorgun görünüyordu. Tabii bende çok yorgundum haklıydı biraz daha dinlenmeye ihtiyacım vardı ama o da dinlenmeliydi. Düşüncelerimden dolayı Yiğit'e nasıl baktıysam artık "Bir sorun mu var?" demeyi ihmal etmemişti. Kendime gelmek adına hızlı şekilde başımı sallayıp bir sorun olmadığını dillendirmiştim.

"Dinlenecek misin peki?" Doğru ya ben daha cevap vermemiştim. "Tamam dinleneceğim Yiğit." dediğimde gülümsemişti ama ben hala yüzüne bakıyordum o da çok yorgundu. O bu haldeyken benim dinlenmem ne kadar doğruydu.

"Söyle hadi Elif bir sorun mu var sürekli bana gözlerini kısarak bakıyorsun." Ne? "Ne!" Öyle mi bakıyordum ve bu cevap neydi böyle dalgınlığıma denk gelmişti yine. Yiğit'in bir şey söylemesine izin vermeden "Imm şey dalmışım pardon rahatsız etmek istemedim." dedikten sonra mahçup bir şekilde önüme döndüm ve tırnaklarımla oynamaya başladım. Böyle durumlarda genellikle tırnaklarım bana yardımcı olurlardı. Bunu fark etmiş olmalı ki Yiğit ellerini ellerimin üzerine yerleştirdi.

"Sorun yok Elif. Tırnaklarına da eziyet etme lütfen." Mahçup olup utanan kendisi değildi tabi halinden de gayet memnundu. Kocaman gülümsemesinden bunu anlamak hiç zor değildi. Tekrar önüme döndüm ve başımı geriye doğru atıp gözlerimi kapattım. Kollarımı ise göğüs hizamda birbirine dolamıştım. Kulaklarımı dolduran şaşkın ses tonu ile gözlerimi araladım.

"Elif ne yapıyorsun?" Ah Yiğit ah ne yapıyorum sence? Dinlen dedin ve dinleniyorum. "Dinleniyorum Yiğit." diyerek sakin ses tonum ile cevaplamıştım. Öncelik olarak anlaşılmayan bir şekilde homurdanmış daha sonrasında ise "Başını omuzuma yaslaman gerekiyordu." dediğinde ses tonundan birçok duyguyu barındırıyordu. Kırılgan bir yapısı yoktu ama fazlasıyla masum bir ifadesi vardı. En çokta istekliydi. Bunları şu anda gözlerinden okuyabiliyordum. Benden de cevap bekliyordu. Bunu da anlamak için zorlanmıyordum.

Düşünmüyor değildim. Neden omzuna yaslanmam gerekiyor? Bunu gerçekten de merak ediyordum sormalı mıydım? Evet sormalıydım cevapsız bıraktığım her soru bana yük olmaya başlamıştı ne olabilirdi ki ne kaybedecektim sanki soracaktım. Gözlerimi gözlerinden bir saniye bile çekmeden "Neden?" diye sormuştum. Ardından sert bir şekilde yutkunmayı beklemiyordum. Cevap ne gelecek en ufak bir tahminim yoktu belki de korkuyordum şimdi alacağım cevaptan. Derin bir nefes aldı ve gözleri etrafı kısa süre taradıktan sonra tekrar benimkileri buldu. Kendinden emin bir şekilde konuşmaya başladı.

"Bende ne zaman soracaksın diye bekliyordum." dediğinde şaşırmamam söz konusu değildi. Bu adam benden her zaman bir adım öndeydi. Sustum devam etmesini bekledim ama gözlerimi bir an olsun çekmedim. Derin bir nefes daha aldı.

"Senin yorgun olduğun kadar bende çok yorgunum Elif hatta alkollü olduğumu senden saklamayacağım." Anlamakta güçlük çekiyordum. Bu ne demek oluyordu soru sorma uyu demek mi istiyordu pek anlamış değildim. Yorgun olduğunu göremeyecek kadar kör de değildim dakikalardır yorgun olduğu için onu düşünüyordum. Tabii suç bende sen ne diye düşünüyorsun ki bu adamı. Tamam susuyorum. Derin bir nefes daha alıp verdi. Gerçekten de alkollüydü. Bunu söyleyince fark etmiş olmam ne kadar dikkatli olduğumu gösteriyordu öyle değil mi?

"Benim de dinlenmeye ihtiyacım var." Beni şuan ne kadar mahçup ettiğinin farkında bile değildi. Bir kelimelik soru sorduğuma pişman etmek zorunda mıydı lanet olsun bide omzuna yaslanmamı istiyordu. Yüz ifadem değişmiş miydi farkında değilim şuanda rencide olmuş gibi hissediyorum ve ne kadar berbat bir durum olduğunu söylemeye gerek duymuyorum. Vücudum yanıyordu adeta. Gözlerimi çektim ve başımı önüme eğdim yüzüne bakmak istemiyordum. Hissettiklerimi fark etmiş olmalıydı ki omzuma ellerini koyarak ona bakmamı sağladı. Bu sefer nasıl bir şey söyleyeceği hakkında da en ufak bir fikrim yoktu. Yüzüne bakmak istemiyor olsam da baktım ve bekledim.

"Yorgunum ve uyuyamıyorum." Bu kadarı da fazlaydı ama git evinde uyu ben seni burada zorla mı alıkoydum tepkimi göstermek istiyordum. Sorduğuma soracağıma da bu kadar pişman olmalı mıydım?

"Bu benim suçum mu? Beni bu kadar da rencide etmek zorunda mısın?" Sadece onun duyacağı şekilde konuşmuş dahası öfkeli ses tonumu dizginlemek için bir hayli çaba sarfetmiştim. Benden bunu beklemediği o kadar açıktı ki yüzünün aldığı şekli görünce kahkaha atmamak için kendimi zor tutmuştum.

Çoğu zaman ani duygu değişimlerin olabiliyordu ve tam bir dengesiz gibi davranıyordum. Evet, bunu kabul ediyordum inkar etmenin bir anlamı yoktu. Bazen de ani çıkışlarım olabiliyordu ve aşırıya kaçabiliyordum. Geri dönüşüm yoktu. Söylemiştim artık bana düşen gelecek olan cevabı beklemekti.

"Hey! Sen beni tam anlamıyla yanlış anladın." Ne demekti şimdi bu kim bu durumda olsa benim anladığımı anlar belki daha erkenden tepkisini gösterirdi. Yanlış anladığımı düşünmüyordum.

"Yanlış anladığımı düşünmüyorum Yiğit." Sesim az öncekine kıyasla daha sakin çıkmıştı. Devam ettim bu defa da kırgın çıkan ses tonumla.

"Yorgun olduğunu söylerek ve dahası uyuyamadığını dile getirerek kısacası susmam gerektiğini kast etmedin mi?" Olanları dillendirince cidden de kırılmış olduğumu anladım. Bu durum gözlerimden okunuyor olmalıydı. Belli etmek istemiyordum ama her şey gün gibi ortadaydı.

Yiğit duydukları karşısında şaşırmıştı ve bu pek uzun sürmedi saniyeler içinde beni kendine hızlı bir şekilde çekti ve başım sert vücudu ile birbirine yapıştı. Ne yapıyordu hiçbir fikrim yoktu konuşmama bile fırsat vermeden konuşmaya başlamıştı.

"Güzelim kesik kesik konuşmamdan dolayı kendimi tam anlamıyla ifade edememişim ve bu duruma bir açıklık getirelim. Şimdi bir defada konuşacak ve sende yanlış anladığını doğru anlayacaksın anlaştık mı?"

Anın büyüsünden kurtulmak istemiyordum. Kokusu beni sakinleştirmeye yetiyordu en ufak bir kırgınlığım kalmamıştı sakinlemiş ve kuş tüyü kadar hafif olduğumu boşlukta salınıyor gibi olduğumu hissediyordum. Bu hissiyat tam anlamıyla Yiğit'in sayesindeydi ve ben onu daha fazla bekletmemek adına başımı olumlu bir şekilde hareket ettirdim. O ise uzun süreli bir nefes aldı konuşması kısa olacak gibi görülmüyordu.

"Bak Güzelim, başını omzuma yaslaman gerekiyor. Çünkü senin yorgun olduğun kadar bende yorgunum ve alkollüyüm bunu senden saklamayacağım. Şuanda benim de dinlenmeye ihtiyacım var. Dediğim gibi yorgunum ve alkollü olmama rağmen uyuyamıyorum ve biliyor musu artık duygularımı sana açıklamaktan biran olsun kaçmayacağım ve sen yanlış anlamadan önce de tam olarak söylemek istediğim şey ise başını omzuma koymalı ve uyumama yardımcı olmalısın. Biliyor musun kokun beni mest ediyor ve ayık kafalıyken bile sarhoş gibi hissetmeme yol açıyor. Bu yüzden sana ihtiyacım var. O yüzden inatçılık yapma ve başını buradan kaldırma. Hadi uyuyalım buna ikimizin de ihtiyacı var."

Bu adam bünyeme zararlıydı bu sözleri söylerken benim nasıl hissedeceğimi bilmiyor olmalıydı oysa ben zannettiği kadar duygusuz değildim. Beni her şekilde etkiliyordu. Etkilenmemek mümkün değildi. Ben bu adamın yanındayken ne söyleyeceğimi nasıl düşüneceğimi kestiremiyordum.

Beni değiştiriyordu. Bu adam duvar örmeme izin vermiyordu tam ben bir kat tuğla yerleştirecekken bu adam geliyor tuğlalarımı elimden alıyordu. Bana yapacak bir şey kalmıyordu. En tuhaf olan şey ise bundan rahatsız olmuyordum. Bu adamın yanında anlamadığım bir şekilde mutlu ve güvende hissediyordum. Halbuki dilimi bağlıyor ve iki kelimeyi bir araya getirmeyi unutuyordum dahası bundan rahatsızlık duymuyordum.

Uzun süredir uyuyor olmalıydık. Ben sersem gibi hissediyordum. Yiğit hala uyuyordu. Kafamı kaldırıp yüzünü inceledim. Erkeksi yüz hatları sertti. Uyurken masum olduğu kadar sert görünüyordu. Onu daha önce de uyurken gördüğüm olmuştu ve yine aynıydı.

"Hala sana ihtiyacım var Elif." bulunduğu durumu bir saniye olsun bozmadan konuşmuştu. Artık şaşırmıyordum. Bu adamın tepkilerine alışmaya başlıyordum. Aslında kendimi kandırmaya gerek yoktu henüz alışamamıştım sanırım alışmalıydım.

"Hadi Elif gözlerimi açmak istemiyorum." Nasıl bir adamdı bu böyle beni hayrete düşürse bile mutlu ediyordu. Bense dünden razıydım omzuna başımı yaslamaya ve yaptım da o uyurken ben bir süre nefesini dinledim.

Rahattım rahattı ve rahattık.

Yanımıza doğru gelen hemşire dikkatimi çekmişti ve gülümsüyordu. Hemen yerimden doğruldum ve bize yaklaşmasını bekledim. Yiğit'in homurtuları eşliğinde hemşire "Mete Yılmaz'ın yakınları siz misiniz?" dediği an Yiğit homurtulara son vermiş ve yerinden kalkmıştı. Tabii aynı anda bende ayaklanmıştım.

"Görebilir miyiz?" diyerek sorduğum anda hemşire gülümseyerek onaylamış ve doktora haber vermesi gerektiğini söyledikten sonra yanımızdan uzaklaşmıştı. Ben Mete'nin kaldığı odaya doğru yönelmiştim ancak Yiğit gelmiyordu.

Duraksadım biran da olsa düşündüm Yiğit'e odaklandım kısa sürede daha sonra fotoğraflar aklımda canlandı bu iki adam da yakın arkadaş olmalarına rağmen nasıl oluyor da bu hale geliyorlardı pek anlamış değildim ama işin aslını elbette öğrenmeyi aklımın bir köşesine not etmiştim. Yiğit'e gülümsedikten sonra kapıyı tıklattım ve odaya geçtim.

Hastane odasının loş ışığı altında Mete'yi gözlerim bulduğu anda gözlerimin yanmaya başlamasına engel olamamıştım. Kesik kesik nefesler alıyor ve her halinden acı çektiği belli oluyordu. Onu bu şekilde görmek canımı acımasına sebep oluyordu. İlk defa bu şekilde görüyordum onu. İlk defa onu kaybetmeye bu kadar yakından şahit oluyordum. Yanına yaklaşarak "Mete" diyerek fısıldayan ses tonumu sessiz odada çok net duyurmuştum.

Yüzündeki acı çeken ifadeyi silmek için elimden geleni yapmak istiyordum ama ne yapacağımı bilmiyordum. Bana dönerek "Elif" demişti. O kadar zorlanıyordu ki bu halini görmek yerine odayı terk etmeyi dahi düşünüyordum fakat yanında olmalı ve varlığımı her zaman hissettirmeliydim. Daha fazla kapıda dikilmek yerine hızlı adımlar ile kısa sürede yanına vardım ve ellerini ellerim arasına aldım. Soğuktular. Ürpermiştim ve bundan dolayı soluksuz bir şekilde konuşmaya başladım.

"Mete iyi misin? Yok değilsin belli oluyor. Canın yanıyor değil mi? Evet yüzünden bunu da anlıyorum. O lanet kurşun canını çok yaktı değil mi? Kıyamam ki ben sana." Sonlara doğru sesimin varlığı yok oluyordu. Onu bu şekilde görünce ağlamak istiyordum. Kendimi zor tutuyordum. Ben soluksuz bir şekilde konuşurken Mete zor bela konuştu.

"Hey kardeşim biraz daha sessiz olur musun?" Kesik kesik nefes alışlarına devam ediyordu ve arada acıdan dolayı inliyordu. Birde ben burada kafasını şişiriyordum.

"Özür dilerim. Sen dinlen olur mu ben dışarıdayım." Yanından uzaklaşmak üzereydim ki beni durdurmuştu. Ona doğru döndüğümde konuşmaya başladı.

"Vurulduğum esnada tek düşündüğüm sizdiniz. Sen ve Cansu sizi bir başınıza bırakırım diye çok korktum. Bu yara ile öleceğimi düşünmüyordum sadece ters giden bir durum olur belki diye düşünmeden edemedim. Yoksa ölüm sandığım kadar zor değildi."

Mete konuştukça sessizce akıyordu gözyaşlarım. Fark etmeden tuttuğum elini istemsizce sıkmıştım. Ağlarken kasılıyordum çünkü bunun olması beklenmedik bir durum değildi. Mete durumu anlayınca "Ağlamak yok Elif bak ben iyiyim." Kendisi iyiyim diyordu ama görünen köyde kılavuz istemiyordu ki. Bariz ortadaydı ne kadar acı çektiği.

Başımı aşağı yukarı hareket ettirmiştim. Burnumu çekmiş ve boğuklaşan ses tonumla "Bizi bırakmadığın için teşekkür ederim Mete." Hem konuşmaya hemde burnumu çekmeye devam ediyordum. Mete ortamı yumuşatmak adına "İyice sümüklü oldun Elif." demişti ve zoraki bir sırıtış yerleştirmişti yüzüne. Bende daha fazla uzatmadan gülümsemeye başlamıştım. Oda sessizlik ile kapanırken kapı tıklatıldı ve güler yüzüyle doktor bey doğrudan Mete'nin yanına yöneldi. Bir müddet dosyasını inceledikten sonra bize döndü.

"Öncelikle geçmiş olsun Mete Bey. Ameliyatınız sorunsuz bir şekilde iyi geçti. Lakin her ameliyat sonrası olduğu gibi hareketleriniz yavaşlayacaktır ve omuz kısmından yaralandığınız için daha dikkatli olmalısınız. Değerlerinizi kontrol ettim herhangi bir sorun görülmüyor lakin kolunuzda ara ara uyuşmalar olacaktır bu o kadar sorun edilecek bir durum değil. Dolayısıyla günlük işleriniz dışında sık hareketlerden kaçınmalısınız. Bugünlük misafirimizsiniz yarın taburcu olabilirsiniz. Kesinlikle ilaçlarınızı aksatmamalı ve kontrollerinizi ihmal etmemelisiniz." Dediğinde ağzım açık doktora baka kalmıştım. Hiçbir doktoru bu kadar uzun konuştuğunu görmemiştim. Ağzımı kapattım ve konuşmak üzere olan Mete'ye odaklandım.

"Ne zaman tam anlamıyla iyileşmiş olurum? Biliyorsunuz ki ben bir polisim ve aksiyonla yaşıyorum." Dediğinde doktor kesin bir ifade ile "Bu yüzden tam anlamıyla iyileşene kadar görevinize ara vermelisiniz. Mümkünse sürekli yatar pozisyonda olun. Vücudunuz bir takım halinde çalışır. Siz sadece omzum diyerek sık sık yürümeye kalkışırsanız üzülerek söylemeliyim ki bu sizi daha geç iyileştirir. Ne kadar çok dinlenirseniz o kadar çabuk iyileşirsiniz. Bu tamamiyle sizin elinizde." Mete duydukları karşında büyük bir hayal kırıklığı yaşarken doktor beye teşekkür eden ben olmuştum. O da tekrar geçmiş olsun dileklerini sunmuş ve odadan ayrılmıştı.

Dakikalardır oflamaktan bıkmayan Mete'ye gözlerimi devirmemek için kendimi tutuyordum daha sonra kendimi tutmak için zorlamadım ve

"Hiç oflama abi! Hemen yarın göreve gideceğini mi düşündün?" Yalancı bir kızgınlıkla söylemiştim bunları. Tabii bilmiyordum ki gerçekten kızacağımı. Bana öyle bir bakıyordu ki şimdi bile işe gidebilirim dermiş gibiydi. Bakışlarının yarattığı etkiyle konuştum.

"Öyle düşündün değil mi?" diyerek adeta tıslamıştım yüzüne karşı. Bu defa da ne var bunda dermiş gibi bakınca "Hiç şansın yok Mete. Bu konu burada kapandı." Çıkışlarım ardından gözlerini deviren Mete yenilgiyi kabul etmişti ve tam konuşmaya yeltenmişti ki içeri Serkan ve Mete'nin görevden arkadaşları geldi. Mete'ye zafer dolu kısa bakışlarımı gönderirken o bana tam anlamıyla ölümcül bakışları ile karşılık veriryordu. Dikkatler bizde olunca fark edilmiş olmalı ki Sekan

"Ne oluyor size böyle?" Merak dolu sesiyle sorduğunda gözler ikimizin üzerinde volta atmaya başlamıştı. Kısa bir şekilde olanları anlatınca Sekan ve Ali kahkahayı patlatmışlardı. Murat ise sadece sırıtmayı tercih etmişti. Bu dörtlü her zaman bir oluyor öyle işlerini yapıyorlardı. Fazlasıyla eğlenceliydiler. Hasta ziyareti her ne kadar kısa olur demiş olsalarda kısa sayılmayan bir süredir bizimleydiler ve kısa bir süre önce dağılmışlardı.

Hay ben bu adamın inadına ne diyebilirim ki? Adam inatçı tabii bende inatçıyım ama pes etmeyecektim. Dakikalar geçti bilmiyorum belki saatler biz aynı konu üzerinde inatlaşıyorduk.

Son vuruşu yapmalıydım telefonumu elime aldım ve önümde sağa sola hareketlendirdim. Amacım hipnoz etkisi yaratmak değildi tam anlamıyla şeytani bir sırıtış eşliğinde tehtit etmekti. Bir bana bir telefona bakan Mete'ye sadece aynı ifademle bakıyordum. İnatlaşmanın etkisiyle "Ne yapacaksın o telefonla Elif?" Haince sırıtarak "Cevabın hala değişmedi mi?"diye sorduğumda kesin bir dille değişmediğini dile getirmişti. Sırıtışlarımı genişlettim. "O zaman izle ve gör" dediğim anda yataktan uzaklaştım ve telefonun diğer tarafından cevap gelmesini bekledim.

"Alo Elif tatlım sen misin?" Ah bu kadının bana yaşattığı duyguları tarifi imkansızdı. Daha fazla bekletmedim ve

"Benim Aytül teyzecim nasılsınız?" Gözlerimi Mete'den bir an olsun ayırmıyordum ve şuan yüzünün aldığı şekle gülmemek için ciddi durdum ve Mete'yi tehtit ettim. Kesinlikle ailesi bilsin istemiyordu. Eğer öğrenirlerse memleketten kalkıp buraya gelmeleri an meselesiydi.

"İyiyim canım asıl sen nasılsın bu saatte bir sorun mu var?" Lanet olsun saate bakmadan aramıştım. Dikkatsizliğime alkış tutarken Mete'ye ellerimle söyleyeceğimi anlatmaya çalışmıştım. Ciddi olduğumu anladığı için elini havaya kaldırdı ve beni durdurdu. Hah şöyle!

"Yok teyzecim ne sorunu. Mete ile beraberdik konu sizden açıldı sesini duyalım dedik saatten dolayı sen kusurumuza bakma olur mu?"

"Ne kusru tatlım her zaman arayabilirsin. Benim hayırsızım ne yapıyor bakayım?" Kahkaha atmıştım ve Mete anlamaz şekilde somurtuk bir ifadeyle bana bakıyordu.

"Alın siz konuşun teyzecim hayırsız oğlun da seni özlemiş." dedikten sonra telefonu Mete'ye uzattım. Mete annesiyle sohbet ederken bense zaferimin tadını çıkarıyordum. Gözlerini üzerimde sabitlemişti. Bense sırıtıyordum her zamanki gibi. Mete sohbeti sollandırmıştı.

"Sen kime çektin anlamadım ki. Cansu'yu da solladın oysa benim masum kardeşim sendin Elif."

"Hiç bana öyle bakma abi. Benimle inatlaşma dedikçe inatlaşıyorsun. Ne vardı sanki başında tamam desen bakar mısın kaç saattir ikna etmeye çalışıyorum. Doğrudan bana geçiyoruz."

Zaten hemen işine dönmeye çalışıyordu. Ben buna izin vermezdim tabii ki. Yarasını daha da kötü hale getirirdi bu. Ondan her şey beklenirdi. O yüzden iyileşene kadar benim evimde kalacaktı.

"Senin ne işin var burada!" Mete'nin öfke kusan sesiyle yerimden sıçramış olsam da bakışlarını takip edince kapıda son derece duruşunu bozmayan Yiğit ile karşılaşmıştım. Yiğit her ne kadar sakin görünüyor olsa da gözlerinden gergin olduğunu anlayacak kadar tanıyordum kendisini.

Bu iki adamın nasıl olurda bu hale gelmiş olduklarını hala anlamış değildim. Nedenli sorularım almış başını gidiyordu. O fotoğraflar. O samimiyet. O mutluluk. Şimdiyse Mete'nin sert bakışları. Tüm bu olanların bir nedeni olmalıydı. Tahmin edemeyeceğim bir nedendi bu. Aklıma gelmiyordu. Lakin bu iki adam yola gelmeyecekmiş gibi de durmuyordu.

İçimden bir ses konunun sadece Yiğit'in karı kız davranışından kaynaklanmadığını haykırıyordu. Başka bir şeyler olmuş olmalıydı.

Bayram hediyesi niteliğinde bir bölüm yazdım sizde tıklarınızla bana hediye olarak verebilirsiniz değil mii 😁😁 Şimdiden hepinize Hayırlı Bayramlar. Umarım beğenirseniz :)





Continue Reading

You'll Also Like

1K 61 9
"Gitme" dedim gözlerimde ki yaşları silerken. Derin bir nefes aldı. "Söz" diye fısıldadı. Zorlukla konuşuyordu. Onu böyle görmek içimde büyüttüğüm çi...
268K 12K 67
Her insanın acılara tepkisi farklıdır. Kimisi ağlar bağıra bağıra. Kimisi susar en derininden. Kimisi ise gülümser acılara inat. Ve kimileri de Asiye...
2M 72.5K 60
DİKKAT: ÖĞRETMEN ÖĞRENCİ KURGUSUDUR +18 VARDIR RAHATSIZ OLACAK OKUMASIN. Lavinia: Sana vermem gereken bir ceza vardı. Defne: Tobe hasa Defne: Ben ned...
YAKAMOZ By Olric

General Fiction

6.8K 308 52
Her şey o kadar karmaşıktır ki bazen çözmek yerine kesip atmak istersiniz. Bazı hayatların içinde yalan o kadar çoktur ki gerçeği bulamazsınız. Bazı...