Varoluşun Hissi

By YamurYilmazlar

2.7M 152K 64.4K

"Ruhumu cezalandır güzel adam. Bedenimin hisleri tatmasını sağla. Bir Anka kuşu misali, Önce usulca yakmaya b... More

1.Bölüm- Iskald.
2.Bölüm- Fortid.
3.Bölüm- Sannhet.
4.Bölüm- Bar
5.Bölüm- Beklenmeyen
6.Bölüm- Oyuncak
7.Bölüm- Merhamet
9.Bölüm- Kırgınlığın Öfkesi
10.Bölüm- Ruh ve Beden
11.Bölüm- Tehlikeli Kadın
12.Bölüm- Geçmişin Gerçekleri
13.Bölüm- Gözyaşının Acı Yakarışı
14.Bölüm- Varoluş
15.Bölüm- Korkak Tehlike
16.Bölüm- Öldüren Yalnızlık
17.Bölüm- Kıskançlık
18.Bölüm- Duyguların Yoğunluğu
Geri Dönüş, Alıntı- İstanbul Tüyap
19.Bölüm- Ölü Bedenlerin Dirilişi
20.Bölüm- Ölü Ruhların Dirilişi
21.Bölüm- Zincirleri Kırmak
22.Bölüm- Katil
23.Bölüm- Arınma
24.Bölüm- Yemin
25.Bölüm- Mürekkep
26.Bölüm- Panzehir
27.Bölüm- Şimşek
28.Bölüm- Güzel Adam
29.Bölüm- Kayıp
Bayram Özel Çekiliş
30.Bölüm- Aleksander
Hayal.
31.Bölüm- Öfke
32.Bölüm- İntikam.
33.Bölüm- Yalnızlık ve Ölüm.
34.Bölüm- Sonsuzluk
35.Bölüm- Tükenen Nefes
36.Bölüm- Kjærlighet.
Melankoli.
37.Bölüm- Håper.
38.Bölüm-Requiem.
39.Bölüm-Døden.
40.Bölüm- Begynnelse.
41.Bölüm- Mirakel.
Insomnia.
42.Bölüm-Metanoia.
43.Bölüm- Luna.
Sosyal Medya ve Whatsapp Grubu
44.Bölüm- Saudade.
45.Bölüm- Ethereal.

8.Bölüm- Hayal Kırıklığı

72.8K 3.8K 1.3K
By YamurYilmazlar

Çağın ve Ada dolu bir bölüme hazır olun.

Bölüm Şarkısı: The Bravey- Ocean

Multimedia : Ada ve yeni ev arkadaşları Çağın Gürsoy-Demir Sezen

İyi okumalar...



Beklediğim çıkış yolu.

Gerçekten bu muydu? Çağın'a taşınmam vermiş olabileceğim en iyi karar olabilir miydi? Aklımda hala milyonlarca soru varken yavaş bir şekilde odamdaki eşyalarımı toplamaya başladım. Yıllardır aynı olan ve değişmeyen odam en sonunda varlığımın gidişi ile değişecekti. Birkaç elbise ve kitap dışında bir kar küresine ev sahipliği yapan o oda en sonunda benden kurtulacaktı.

Peki ben gittiğim zaman kurtulacak mıydım? Yıllardır çektiğim o sevimsiz ızdıraplar sadece bir anı olarak kalabilecek miydi? İşte bu en önemli soruydu. Yaşadığım o karanlığın hayatımdan silinip gitmesi en büyük sorunumdu.

Dolabımın içindeki katlanmış kıyafetleri sessizce Çağın'ın getirdiği bavullardan birine yerleştirirken arkamdaki varlığını görmezden gelemiyordum. Şu an sahip olduğum o küçük odaya bakıp gözlem yaptığını biliyordum. Her bir küçük mimiğimden çıkarım yapabilen bu adamın, bunu çok rahat yapabileceğini biliyordum.


"Odan çok sade."


Hırıltılı ama derinden gelen ses ile dudaklarımın alaycı bir şekilde kıvrılmasına izin verdim. Beni her normal kız ile aynı tutan tipik bir erkekti Çağın. Dedikodular ve erkeklerin hayatımın merkezi olması gerekiyordu onun için ama maalesef istediğini alamayacaktı. Bazen ben bile kendimin kız olduğuna inanmazken o beni öyle düşünemeyecekti.


"Biliyorum, odamdaki her şey pembe olup bir de sevdiğim yakışıklı oyuncular duvarlarımda asılı olmalıydı değil mi?" dedim sesimdeki alaycı tınıyı yok edemezken.


Çağın ise söylediğim cümle ile birlikte olması gerektiğinden daha kaslı kollarını önünde birleştirdi. Rahat bir şekilde çevreyi araştırmaya devam ederken yatağıma oturdu. Gözleri sahip olduğum tek özel eşya olan kar küresine giderken elleri istemsizce harekete geçti. Kar küresi ellerinde ona ait olmayacak şekilde kırılgan dururken kar tanelerini izlemeye devam etti.


"Sana değer veriyor." Bahsettiği kişinin Enes olduğunu hemen anlarken bakışlarımı ondan çevirdim ve eşyalarımı bavula koymaya devam ettim.


"Bende ona değer veriyorum." dedim içimdeki gerçekleri dile getirirken.


Çağın hala ellerinin arasındaki kar küresine bakarken delici buz mavilerini bana yönlendirdi.


"Madem sana bu kadar değer veriyor, niye seni bu cehennem kurtarmadı?"


Sözlerindeki öfke anında etrafımızı sararken eşyalarımı koyan elim anında durdu. Neden ona öfke duyuyordu ki? Enes kötü biri değildi... Sadece hayatımdaki kararları hiçbir zaman yönetememişti. Buna izin vermemiştim. Onun da benimle birlikte acı çekmesini istememiştim. Bu hayatta değerini bildiğim tek insanın üzülmesine izin vermemiştim işte.


Neden Enes suçlu oluyordu ki?


"O cehenneme girmesine izin vermedim. Bunlardan haberinin olmaması için elimden geleni yaptım." Sesim istemsizce sert çıkarken Çağın'ın gözleri ile amansız bir kavgaya girişmişti gözlerim.


"Ben bile sana dikkat etmezken senin bu halde olduğunu gördüm. Enes bu kadar mı salak?" Sözlerindeki alaycılığın altında yatan öfke yine aklımı karıştırsa da eşyalarımı koymaya devam ettim. Ona söyleyebilecek bir sözüm yoktu.


Bazen insanlar görmek istemediği olayları, görmemeyi başarırlardı.


Enes de beni görmek istememişti işte. Yaşadığımız o kötü olayların arkamızda kaldığına emin olmak istemişti ve bende müsaade etmiştim buna. Böylelikle sonu bitmez yalan dolu olan bir oyunun içine girmiştik ve Oscar'lık bir performans ile ikimizde ödül almıştık.


En sonunda kıyafetlerimi yerleştirmeyi bitirdikten sonra kitaplarımın olduğu rafın oraya gittim. Yukarıda kalan kitaplarım ağrılarım ile bana zorluk çıkartsa da yavaşça almayı denedim. Hayatta tek önem verdiğim bu kitaplarını verdiği acıya bile razıydım. Beni bambaşka bir yere götüren her biri farklı alemin şubeleri olan bu kitaplar, benim için her şeydi. Kendi acılarımı ve kafa karışıklıklarımı unutturan yerlerdi.


En üst raftaki kitaplara ulaşmayı denerken kesilen nefesim ile yavaşça durdum. Ağrı kaburgalarımda bedenime yayılırken gözlerimi birkaç saniyeliğine kapattım.


Sakin ol Ada... Sadece birkaç rafa uzanacaksın.


İçimdeki ses her dakika bunu tekrarlasa da bedenime yayılan ağrı bir türlü geçmek bilmiyordu. Derin nefesler ile sonunda gözlerimi açarken bedenimin oradan çekilmesi ile şaşkınlıkla arkama baktım. Çağın beni yatağa oturtmuştu ve bana göre yukarıda kalan raflardan hızlıca kitaplarımı alıp bavula doldurmaya başlamıştı.


Aramızda hiçbir lafın geçmediği bu gizli sohbette ona bakarken nasıl bu kadar umursamaz gözükebildiğini merak ediyordum. Yıllardır bende bu tavrı sergilemiştim ama her seferinde bir yerde veya kişilerin yanında bu maskemin düşmesine engel olamamıştım. O ise bu maske ile büyümüş gibiydi. Gözleri buz dolu bir mağarayı anımsatırken yüzünün her bir ifadesi bunu destekleyerek sertleşiyordu.


Sonunda bütün kitaplarımı bavula yerleştirmişti. Başka bir şey alacak mıyım diye bana soru dolan bakışlar atarken kafamı hayır anlamında salladım. Ona göre çok küçük olan ellerim kar küresini alırken son kez etrafıma baktım. Bana hiçbir şey katmayan bu sığınağa baktım. Kaç sefer yaşadığım o inanılmaz acıları dindirmeyi denediğim o revire baktım.


Çağın ellerindeki bavullar ile odamdan çıkarken bir daha asla girmek istemediğim o yere donuk bir şekilde bakarak bende çıktım. Evimizin o sade koridorunda sessizce yürürken salondan gelen ses ile omurgamdan bir ürperti geçti. Çağın da bunu anlamış gibi yüzündeki sertlik ile salonun olduğu yere baktı.


Babam sarsak ve güçlü adımları ile karşımıza çıkarken iğrenç yüz ifadesi ile kahkaha atmaya başladı.


"Bir yere mi gidiyorsun sevgili kızım?" Ağzından çıkan her bir yayık kelime, midemi daha da alt üst ederken donuk yüz ifademi onun gözlerine kilitledim. Çağın'ın iri bedeni beni hala arkasında tutarken babam alaycı bir şekilde konuşmaya devam etti.


"En sonunda sürtüklüğün ile birilerinin seni korumasını sağlamışsın."


Sözlerindeki hiçbir kelime beni etkilemezken Çağın'ın yanımda kasılan bedeni ile elimi koluna koydum. Gözleri anında bana dönerken o adama sinirlenmediğimi ve yaptığı hiçbir beni etkileyemeyeceğini anlatmak istedim. Yavaş bir şekilde kapının oraya gitmemiz ile Çağın beni kendi önüne geçirdi ve hemen kapının dışına çekti. Babamın kahkahaları kulağımda çınlarken son söylediği cümle ile dondum.


"Annen seninle gurur duyardı küçük sürtük. Umarım onun yanına gidersin." Sözlerinin ağırlığı ile elimdeki kar küresi yere düşerken Çağın'ın yanımdan fırlaması bir oldu.


Hızlı ve sert yumruklarını babamın yüzüne geçirirken gözünün hiçbir şey görmediğini anlamıştım. Sadece öfke ile hareket eden bir canavara dönüşmüştü.


"Orospu çocuğu, sen korkak bir orospu çocuğusun."


"Gücün anca senin çeyreğin kadar olan kızına mı yetiyor?"


Sesindeki öfke her geçen saniye çoğalırken babamdan gelen acınası seslere üzülmeden Çağın'ı kaldırmayı denedim. Sinirli hareketleri benim elim ile en sonunda son bulurken ayağa kalktı. Üstünü başını sertçe düzelttikten sonra babamın kanlar içindeki haline bakıp konuşmaya başladı.


"O kızın hak ettiği her şeyi ona göndereceksin. Harçlığını kesmeyecek ve bir daha onu rahatsız etmeyeceksin. Eğer rahatsız edersen, Allah şahidim olsun ki seni çıplak ellerimle gebertirim."


Her bir tehditi ile ben bile korkarken babamın yalvarış dolu bakışlarına aldırmadan Çağın'ı dışarı sürükledim. Heybetli vücudu yaşadığı adrenalinden dolayı hala hızlı bir şekilde nefes alırken yerdeki bavulları aldı.


Bakışlarım yere düşen ve azıcık çatlamış kar küresini bulurken gözlerimin dolmasına engelleyemedim. Hayatta en çok değer verdiğim tek hediyemin bu hala gelmesi beni kahrederken Çağın yere eğilip küreyi eline aldı. Gözleri benim buğulu gözlerime kilitlenirken kapıyı sertçe arkasından kapattı.


"Tamir edebiliriz." dedi yumuşayan sesi ile.


Başımı tamam anlamında sallarken sonunda merdivenlerden indik ve bir daha asla dönmek istemediğim o yerden arındığımı hissettim. Derin nefesler ile uzun zaman sonra aldığım ilk gerçek nefesi alırken Çağın'ın arabasına yavaş adımlarla ilerledim.


Siyah son model arabasının içine binerken arabalara hiçbir zaman ilgim olmadığı için nedense üzülmüştüm. Bu rahatlığı ve güzelliği sağlayan bu arabayı bilmek istemiştim. Yine de bunu öğrenmemin işime yaramayacağını da biliyordum. Kendi sorunlarından dolayı hayatı yaşayamayan bir kız olmuştum. Arabaları bilip erkek arkadaşlarımın hakkında konuşamazdım.


Tabi hiçbir zaman olmayan hayali erkek arkadaşlarım hakkında.


Okuduğum romanlar sayesinde ve çevremde olan tek bir adamakıllı erkek yüzünden özel hayatım diye bir şey olmamıştı. Üzülmüş müydüm? Hayır, çünkü hayaller her zaman daha iyilerini yaratırdı. Kendin yönetir ve istemediğin bir sorunun olmamasını sağlardın.


Arabanın gürleyen motoru bir şarkı gibi kulağıma dolarken değişik iç dizaynı yüzünden arabayı incelemeye başladım. Simsiyah deri koltuklar ve kırmızı panel sayesinde normal arabalara benzemiyordu. Dizayn edilmek için yaratılmıştı sanki. Gözlerim merak ile etrafta iyice dolanırken düşüncelerimin bölünmesi ile Çağın'a baktım.


"Arabayı sevmiş gibisin."


"Geçen gün geldiğin araba bu değildi. Bu çok..."Doğru kelimeyi bulamazken duraksadım.


"Bu çok ne?"dedi Çağın ondan hiç görmediğim merak ile gözlerini arada bana çevirirken.


"Eşsiz duruyor." Cümlemi tamamlamamla Çağın dudaklarında memnun bir ifade oluştu. Hızlı bir şekilde motorun gücünü kullanarak sürmeye devam ederken yorgun bedenimin dinlemesi için iyice yaslandım. Nereye gideceğimizi bilmiyordum ve yaşayacağım yerin nerede olduğunu bilmediğim için içimdeki korkuları gidermeyi deniyordum.


O ortama alışabilecek miydim? Tanımadığım iki erkek ile yaşamayı nasıl başaracaktım? Hiçbirinin cevabını bilmiyordum ama en çok korktuğum soru bambaşka bir konudaydı.


Enes bunu öğrenince ne yapacaktı?


İyi bir şey yapmayacağına kesinlikle emindim ama vereceği tepkinin büyüklüğü de önemliydi. Benimle konuşmayacak mıydı yoksa o tanıdık parlak gözlerinde hayal kırıklığı mı olacaktı? Aklımda milyonlarca senaryo vardı ama onun kolayca kabullenmesi en çok istediğim şeydi. Ona yük olmak istemeyeceğimi ve tanımadığım aramda bağ olmayan insanlarla belki de daha rahat olacağımı anlamasını istiyordum.


"Geldik." Çağın'ın tok sesi arabada yankılanırken yavaşça yukarı doğru açılan kapıdan dışarı çıktım. Gözlerim durduğumuz lüks binaya odaklanırken bu arabanın sahibinin daha da aşağıda yaşamayacağını bilmeliydim.


Çağın'ın elindeki bavullar ve ben elimdeki kar küresi ile yavaşça binaya ilerlemeye başladık. Çekingen tavırlarımı bir türlü atamazken Çağın'ın bu konuda sessiz kalmasına minnettar kalmıştım.


"Bildiğin gibi evde Demir ve ben yaşıyoruz. Demir çok konuşkan biri değildir, sen istemediğin sürece seni rahatsız etmez." dedi gerginliğimi üstümden atmamı sağlayarak.


"Üç tane buz kütlesi umarım evi buzdan şatoya çevirmez." Gerçekleri dile getirirken Çağın'ın dudakları sanki istemsizce yukarı kıvrılmıştı. Sevecen olmayan üç kişinin yaşaması onun için de komik gelen bir durumdu. İnsan mantıklı düşününce bu eve Naz gibi birinin gelmesini isterdi ama olan olmuştu.


Yaşasın buzdan şato.


En sonunda asansör ile uzun gelen yolculuktan sonra evin kapısına gelmiştik. Midemdeki gerilme birden tekrar artarken Çağın tek eliyle rahatlıkla kapıyı açtı ve içeri girdi. Arkasından ürkek adımlar ve ifadesiz bir yüz ile girerken mekanın sıcaklığı ile şaşkınlıkla kaldım.


Salon kahverengi açık parkeler ve krem ile beyazın mükemmel uyumu ile hem bekar evi olduğunu hemde çok zevkli döşendiğini gösteriyordu. Yere kadar inen cam ile evin içine dolan aydınlık insanın içini daha da ısıtırken bazı yerlerde olan cam göbeği eşyalar sayesinde de renk katılmıştı. Şaşkınlığım hala devam ederken koca koltuğun üzerinde oturan iki küfürbaz erkek ile bakışlarım incelemeyi kesmişti.


Demir üzerindeki bol basket şortu ile elindeki konsolu sinirle tuşlarken Efe ise çılgın gibi kahkahalar atarak kucağındaki iskelet ile Demir'i sinir ediyordu. İkisi de bizim geldiğimizi hala anlamazken Çağın'ın bavulları yere sertçe bırakması ile şaşkın bakışlar bize döndü.


"Siktir, unutmuşum."


Demir hızlıca ayağa kalkarken elindeki oyun konsolunu koltuğa fırlattı. Çıplak üstü ve karın kaslarının belirliği ile Naz'ın aşık olduğu bu adamın nasıl ilgi çekebildiği bariz ortadaydı. Bakışlarım hala istemsizce üzerinde dolaşırken Demir yerdeki  beyaz tişörtünü üzerine geçirdi ve donuk bakışlarına rağmen utanan bir yüz ile bana baktı.


O sırada Efe heyecanla kalkıp iskeleti yere fırlattı ve beni kollarının arasına alması ile kaburgalarımdaki ağrı aniden ortaya çıktı. Yüzümdeki acı dolu ifade Demir ve Çağın'ın yüzüne takılırken Çağın hızlıca Efe'yi üzerimden çekti. Baya iyimser ve cana yakın olan Efe ne olduğunu anlamazken Demir kafasına bir şaplak indirdi.


"Oğlum kız hastaydı, gerzek misin sen öyle sarılıyorsun?" dedi Demir sinirle konuşmaya devam ederken. Bu seferde Efe'nin utangaç bakışları yüzümde dolaşırken önemli değil anlamında elimi salladım. Ağrım yavaşça azalırken yüzüme zoraki bir gülümseme koydum.


"Ada'nın geleceğini unuttuğunuza göre odasını biriniz gösterir herhalde." Çağın'ın sesindeki kızgın ton Efe'nin üzerinde anında işe yararken yavaşça kolumdan tuttu.


"Adriana'yı al Efe."


Aksi sesi hala odaya dolarken Efe koşarak yere attığı ürkünç ama tatlı duran iskeleti eline aldı. Kafatasına bir öpücük kondurup bavullarımı aldı ve Çağın'dan kaçarak beni içeri tarafa yönlendirdi. Uzun ve geniş koridorun içinde yürürken Efe'nin neşeli hali ile moralim yerine gelmeye başlamıştı.


"Şimdi sana bu iki ruhsuzu anlatayım. Demir kendi karnını doyuran ve bazenleri evde olduğunu bile anlamayacağın birisidir. Playstation oynamadığımız sürece de sesini bile duymazsın ama oynadığımız zaman evin yıkılabileceğini bile sana nasihat olarak vermeliyim. Çağın'a gelirsek kendisi ders çalışmaktan ve aptal kızların kalbini kırmak dışında bir şey yapmaz. Adriana'yı ellemediğin sürece de sana laf etmez."


Elindeki iskeleti tekrar öpmesi ile dudağımdan bir kıkırtı kaçarken Efe neşeli yüzü ile beni odaya soktu. Beyaz ve grinin bir arada olduğu oda sadeliği ile dikkat çekiyordu. Bir kızın her ihtiyacı olan mobilyalar ile şaşkınlığım artarken Efe bavullarımı yere bıraktı.


"Geleceğini öğrenince Naz ile alışverişe çıktık. Bir kız için gereken eşyaları almamız gerekiyormuş." dedi gözlerini devirirken.


Daha yeni tanıdığım insanların bana yaptıkları bu iyiliklerle şaşkınlığımdan kurtulamazken kendimi mahçup hissetmiştim. Onlara verebileceğim hiçbir şey yokken, sırlarımı bile bilmezken benim için emek vermişlerdi.


Tanımadıkları bu soğuk kıza bir şey yapmışlardı.


Boğazımdaki yumrudan hala kurtulamazken odayı incelemeye devam ettim. İki kişilik rahat bir yatak, az eşyalarım için gereksiz kocaman bir giysi dolabı, kitaplarımı rahatça yerleştirebileceğim bir çalışma masası ve her kızın isteyeceği bir makyaj masası... Kendimi ilk defa bu kadar değer verilmiş hissederken beni dikkatle incelerken Efe'ye döndüm. Bakışlarımdaki yoğun minnet açık mavi gözlerine kilitlenirken yavaşça elimi tuttu.


"Umarım burada rahat edeceksin." Sözlerindeki yoğun inanış beni hızlıca etkilerken tuttuğu elimi çektim. Bu kadar acınası bir hayatı olan kızı tanımadan bu desteği vermişlerdi belki de tanısalar bunu yapmazlardı. Enes dışında her insan gibi kaçardılar arkalarına bakmadan.


Çağın kaçmadı. O seni korudu.


Bu iki cümle aklımda durmadan yankılanırken boğazımı temizledim ve Efe'ye döndüm.


"Çok teşekkür ederim. Gereğinden fazla uğraşmışsınız." dedim minnettarlığımı bir kez daha belirtirken. Efe ne önemi var bakışları atarken odamın kapısına geldi ve son kez konuşmaya başladı.


"Biraz dinlen, biz salondayız zaten."


Tamam anlamında kafamı salladım ve Efe'nin gitmesi ile odamı son kez inceledim. Eşyalarımı bavullardan çıkartırken zaten günlerdir uyumanın verdiği dinlenmişlik ile odama yerleştim. Kısa sürede oda sonunda benim odammış gibi dururken sahip olduğum çatlak ama hala aynı değere sahip olan kar küremi baş ucuna koydum.


Gözlerim kar küresinin üstüne kilitlenirken Enes'i aramam gerektiğini biliyordum. Ona her şeyi söyleyip artık Çağın ve Demir ile yaşadığımı bilmesini istiyordum. Gözlerim istemsizce cebimdeki telefona kayarken tuş kilidi girip Enes'in üstüne geldim. Tam arayacağım zaman telefonuma gelen mesaj sesi ile duraksadım.


Seni rahatsız etmek istemedim kesin şu an horuldayarak uyuyorsun. Sadece seni özledim ve bu hafta okula gelmeni dört gözle beklediğimi söylemek istedim. -Enes


Bir mesajın sağlayabileceği en büyük hislerle telefonu yatağıma bıraktım. Onunla şu an konuşamazdım. Bu tatlı hali ile bana mesaj atarken onunla kavga edemezdim. Bu kadar acımasız olamazdım.


Gözlerim üzerimdeki kıyafetlere giderken bu eşofmanları değiştirmem gerektiğine anladım. Odamın içinde bulunan banyoya gereken birkaç eşyayı alarak girdim. Sıcak duş kaslarımı rahatlatırken morlukların olduğu vücudum hafif sızlamalar ile kendini belli ediyordu.Gerekli her şeyin olduğu banyoda sonunda işimi bitirirken ıslak saçlarımı tarayıp açık bıraktım. Dolabıma yerleştirdiğim temiz bir eşofman ile bol beyaz bir tişört giydim. Yorgun bakışlarım az da olsa kendine gelirken dişlerimi fırçaladım ve odamdan çıkmak için hazır olduğuma karar verdim.


Çıplak ayaklarım parke zeminde sesler çıkartırken Demir ve Efe'nin tekrar oyun oynadığını ve Çağın'ın telefonu ile ilgilendiği salona gelmiştim. Çıkardığım sesler sayesinde herkesin bakışları bana dönerken Efe heyecanla oyunu durdurdu ve yanındaki yeri işaret etti.


"Gelsene Ada." Sıcak tonlu bir ses ve anlaması zor buz mavisi gözlerin arasında Efe'nin yanına gittim. Bedenimin sızlaması oturmam ile tekrar nüksederken üç erkeğin dikkati de benim üstümdeydi.


"Ne yapıyorsanız ona dönebilirsiniz. Sadece yanınıza geldim." dedim sessizce. Efe dediğim ile gülümseyerek bana bakarken Demir ayağa kalktı. Rahat duran üstü ile gerilirken Çağın'a döndü.


"Yemek yapacağım, ne istiyorsunuz?" Sesindeki düzlük ile benimle yarışabilecek erkeklerle kalacağımı bilmek iyice gerilmeme neden olmuştu. Galiba dediğim Buzdan Şato söylemi gerçekten olacağı için Çağın gülümsemişti. Bunun üstüne hızla ayağa kalktım ve Demir'in karşısına geçtim.


"Ben yemek yaparım, sen zahmet etme." Sözlerim ile kaşları yukarı kalkarken kibirle kollarını göğsünün üstünde kavuşturdu.


"Kendimden başka insanların yaptığı yemekleri sevmem." dedi soğuk sesiyle. Esmer tenine tezat olan açık yeşil gözlerine odakladım. İkimizin gözleri birbirleriyle yarış yaparken bende kollarımı önümde kavuşturdum.


"Daha önce güzel yemek yapan birinin ellerinden yememişsin o zaman. Git ve otur." Otorite ses tonuma yansırken Efe kahkaha attı ve Demir şüpheci gözler ile bana bakmaya devam etti. Çağın arkamda durduğu için ne yaptığını bilmiyordum ama alaycı soğuk bakışlarını hayal etmek çok zor değildi.


"En sonunda Demir dışında birinden yemek mi yiyeceğiz?" dedi Efe mutlulukla bağırırken.


Tabi Demir anında yanına gidip kafasına vurdu ve Efe homurdanmaya başladı. Bu duruma istemsizce gülerken mutfağın olduğu tarafa doğru yöneldim ve arkamda üç erkeği bırakarak yine mükemmel döşenmiş bir yere geldim. Her şeyin son model olduğu mutfağa girmeden bileğimdeki toka ile saçlarımı topladım.


Buzdolabına bakıp ne yapabileceğimi düşünürken gördüğüm tavuk kanatları ile aklıma hemen bir fikir geldi. Topladığım marine malzemelerini çabukça karıştırırken gördüğüm çedar peyniri ile de sos yapmaya başladım. Ne kadar çok olursa o kadar iyi olacağını düşünüp domates soslu bir makarnayı da hazırlayarak yanına bolca salata yaptım. Her şey en sonunda hazır olurken mutfağın içindeki büyük masaya sofrayı hazırlamaya başladım. Yerlerini bulmak biraz uzun sürse de her şeyi tamamlarken içeri seslendim.


Efe'nin heyecan dolu bağırışları ve Demir ile Çağın'ın yavaşça arkasından gelmesi ile fırından tavukları çıkardım ve yavaşça tabağa koydum.


"Allahım mis gibi kokuyor."dedi Efe yemeklere atlamaya hazır bir şekilde beklerken. Demir şüpheci bir halde sofraya otururken yavaşça tavuğu sosa batırdı ve ağzına attı. Bakışları her geçen an yumuşarken gözlerini bana kilitledi.


"Bu tavuk nasıl bu kadar gevrek ve sulu oldu?"


"Bir şef asla sırlarını söylemez." dedim dudağım yukarı kıvrılırken.


Demir de sanki bana katılırmış gibi başını salladı. En sonunda Efe ile Demir'i atlatmam ile bakışlarım asıl adama döndü. Çağın tavuğundan yavaş ısırıklar alırken buz mavilerini anında bana çevirdi. Gözlerinde ne dediğini anlamayan bakış ile duraksarken sesini çıkarmadan yemeğe devam etti. Bir iltifat veya hakaret beklerken hiçbirini almamanın boşluğu ile yemeğime döndüm.


Efe'nin hayran sesleri dışında sessiz geçen yemek biterken ayağa kalkıp kirli tabakları toplamaya başladım. O sırada elimden alının tabaklar ile bakışlarım Demir'e dönerken yüzünde gördüğüm ilk gerçek gülüş ile şaşkınlıkla ona baktım.


"Bundan sonrasını biz hallederiz." Dediği ile kafamı tamam anlamında sallarken minnet dolu bir şekilde mutfağın çıkışına yöneldim. Belki de bu ikiliye alışmam çok zor olmazdı. Sonuçta iyi bir şekilde iş bölümü yaparsak kimseden sorun çıkacağını düşünmüyordum. Yüzümdeki memnuniyet Çağın'ın sağladığı belirsiz yüzünden düşerken arkamda hissettiğim beden ile aniden durdum.


"Yemek yapabiliyormuşsun." Hırıltılı ve o tanıdık derin ses kulağıma dolarken yavaşça yutkundum. Bu çocuğun bana yakın durmasından dolayı oluşan rahatsız hissi bir türlü bedenimden atamıyordum.


"Sende iltifat etmeyi başaramıyormuşsun." dedim alaycı bir ses ile heyecanımı bastırırken. Kulağıma yakın bir yerden gelen hafif gülme sesi ile yutkunurken derin bir nefes aldım.


Sakin ol Ada...


"Efe benim yerime de iltifat etti. Bu yüzden gerek duymadım."


Buzları anımsatan sesi ile tekrar yutkunurken bir adım daha atarak ondan uzaklaştım. Açılmak üzere olan saçlarımından tokamı çıkardım ve bedenimi ona doğru döndürdüm. Siyah tişört ve bol bir eşofman. Bu ikili ile bu kadar iyi görünen adamın gözlerine bakışlarımı çevirdim. Aynı ifadesizlik ile o da bana bakarken konuşmaya başladım.


"Arkamda birden belirmemelisin."


Sarı saçları ile aynı renkte olan kaşları alayla kalkarken kollarını göğsünde kavuşturdu.


"Varlığım seni rahatsız mı ediyor?" dedi yüzüyle aynı ifadeye sahip sesi.


"Belki de varoluşunun hissi beni rahatsız ediyor." dedim içimde oluşan eğlence pırıltıları ile.


"Ne yazık. Artık bu insanla aynı evde yaşayacaksın. Bu yüzü her gün hatta her an göreceksin."


Bedeni her geçen an bana yaklaşırken korkuyla kapı ve onun arasında sıkışan bedenimin ne ara bu hale geldiğini merak ettim. Gözlerimiz gözlerimizden ayrılmazken ve nefeslerimizin birbirine yakınlığı her geçen saniye artarken arkamdaki kapının çalması ile kapıldığımız o çekim anından çıktık.


Çağın'ın ifadesiz maskesi anında devreye girerken beni iterek kapıyı açtı. Kapının arkasında kimin olduğunu görmezken attığı soğuk kahkaha ile onun yanına geçtim. Gördüğüm o itici sarı saçlar ve tanıdık gözler ile olduğum yerde kaldım.


Enes ve Ece'nin burada ne işi vardı?


O tanıdık gözler bana hayal kırıklığı ile bakarken Çağın'ın cümlesi ile olduğum yerde donakaldım.


"Küçük erkek arkadaşına merhaba de ev arkadaşım."


1)Bölümü nasıl buldunuz?

2)Sizce Enes'i kim çağırdı?

3)Bu bölüm en sevdiğiniz karakter kim?

4)Gelecek bölüm Enes ile Ada arasında neler olacak? Tahminleriniz?


Cevaplarınızı bekliyoruz, pamuk eller yıldız tuşuna :D

Continue Reading

You'll Also Like

568K 24.1K 22
Kardeşi Mert için gittiği bir barda seçtiği bir adamdan hamile kalmayı planlayan Duru'nun tek amacı doğacak olan bebeğinin kardeşine nefes olmasıdır...
380K 22.1K 44
Staj yaptığım hastanede karışan o kız çocuğu bensem?
52.6K 3.7K 18
"Bir adam ile yara bandının hikâyesini hiç duydun mu?" diye sordum meraksız bir tonda. Çünkü anlatmak istediğim sıradan bir hikâye değildi, kendi yaz...
46.2K 5.6K 12
Bir kaldırımın köşesinde buldum hayalimi. Gözlerimi kapattım, bıraktım avucuna kalbimi. Dedi ki, sonuna kadar tutacak mısın elimi? İçimden cevapladı...