Benim Uğruma

By esslala

149K 8.4K 923

Bu programda "Benim Uğruma" adıyla yayımlanan ilk hikayedir. Kimler aklını yitirecek kadar sınanmadı ki? "Y... More

1) TATLI TELAŞ
2) BEKLENEN GÜN
3) GERÇEK GİBİYDİ
4) BU NEYDİ ŞİMDİ
6) ŞAŞKINLIK
7) BEKLEMİYORDU TABİ
8) ONLAR BENİM AİLEM
9) KOKUSUNDA HUZUR BULDUM
10) KENDİMİ BİLİYORUM
11) ÖFKE
12) NE YAPIYORUM ?
13) SPAYDİ
bilginize
14) ULTRA İĞRENÇ
15) YERİN DİBİ
16) YARDIM ET
17) İTİRAF
18) YAPAMAM
19) İHTİYACIM VAR
20) BİR NEDENİ OLMALI
21) HADİ ONU SAVUN BANA
22) UZUN SÜRE SONRA
23) İLK YARDIM
24) CİDDİ DEĞİL
25) CİDDİ Mİ DEĞİL Mİ ?
Tanıtım...
26) GERİ DÖNDÜM
27) BİZİ BIRAKMAYACAK
28) YETERLİ BİR SEBEP
29) ZARF
30) SÜPRİZE HAZIR OL
31) ARTIK EMİNİM
32) NE OLUYOR?
33) İÇİMDEKİ CANAVAR
34) BEKLEYİŞ
35) SIR PERDESİ
36) SIR PERDESİ (2)
37) KENDİNİ YIPRATIYORSUN
38) KABUS MU?
39) ÇARESİZLİK
40)BURAM BURAM HUZUR
41) DUYGULARIN DANSI
42) SAHİ?
43) HAYRETLER İÇİNDE
44) KARMAKARIŞIK
45) OYUN?
46) ZORLUK
47) ZORLUK 2
48) YOL GÖSTER
49) SENİN İÇİN
50) SENİN UĞRUNA
51)BENİM UĞRUMA (FİNAL)
YAKINDA!!

5) FARKLI BAKIŞLAR

6.1K 327 70
By esslala

Selam canlarım🐾
Elif-Yiğit serüveniyle yine ben 💫
Hadi bakam iyi okumalar😍

Olanlardan sonra hiç vakit kaybetmeden evden çıkmışta olsam ne yazık ki durakta çok fazla vakit harcamıştım. Şükür ki son anda bulduğum taksi ile derse zor bela yetişmeyi başarmıştım.

Kendi yatağımda uyumadığım için her yerim tutulmuşta olsa beni etkilememesi için sürekli dualar ediyor vaziyetteydim. Evet, ne yazık ki asıl yatağımı arayanlardanım ben de.

Dualar ederken bir yandan da yol boyunca Hoca Bey aklıma takılmadı desem yalan olurdu. Ani gösterdiği tepkiden dolayı aklımda bir dolu soru işaretleri bırakmıştı

En çok ta annesini merak etmemi sağlamıştı. Aslında meraklı biriyim ve merakımı istersem her türlü yönden giderebilecek bir kişiyim ama ne yazık ki Hoca Bey'e annesini soracak kadar yakın değilim. Sanırım bu merakımı aklımın en kuytu köşelerine gömsem iyi olacaktı.

Öğretmenler odasına geldiğimde her zamanki gibi dolu doluydu. Öğretmen arkadaşların sabahın bu vaktinde sahip oldukları enerji gerçekten de taktire şayandı. Sanki yirmi kişilik ayrı bir sınıf ortamı gibiydi.

Sıcak espirileriyle Matematik Öğretmeni Ali Hoca odadaki en büyük enerji kaynağıydı.

Her tenefüs elinden yiyecek eksik olmayan. Çok fazla yemesine rağmen taktire şayan fiziği ile Kimya Öğretmeni Tuna Hoca ise Ali Hoca'nın laf atmalarına karşın küçük bir o kadar da bitmek bilmeyen komik atışmaları bizleri güldürmekten ağlatıyorlardı resmen.

Ağzında sakızı ne yazık ki eksik olmayan Pelin Hoca

Yanında aynası eksik olmayan son derece görünüşüne önem veren Defne Hoca

Hiçbir şey yokken ortaya laf atıp ilk kendisi gülen sonra hepimizi krize götüren Tarih Öğretmeni Semih Hoca

Ağır başlı olduğu kadar cıvıl cıvıl kişiliğe sahip olan Melda Hanım. Evet hanım dedim çünkü yaşça benden fazlasıyla büyük ve yıllarını bu okula adamış.

Söylemediğim fakat aynı niteliğe sahip ingilizce, biyoloji, beden eğitimi, felsefe ve daha diğer branş hocaları da beni çok çabuk benimsemişlerdi. Bazen canları sıkılan hocalar beni eğlencelerine alet edip hep beraber kahkahalarımızla dolduruyorduk odayı. Şükürler olsun ki hiçbir sıkıntım yoktu. Böyle olması rahatlamam için en büyük etkendi.

Sadece yaş bakımından yakın olan Pelin ve Defne Hoca ise garipsediğim davranışlar sergiliyorlardı. Ne zaman onlara baksam bana kısık gözlerle bakıp süzüyorlar hatta aralarında fısıldaşıyorlardı. Eh bu ikisini anlamak gerçekten zordu. Bense üzerime düşeni yapıp umursamıyordum her zamanki gibi. Bu davranışlarının sebebini de sadece yakın yaş farkına veriyorum çünkü aklıma tek gelen bu. Sonuç olarak böyle davranmalarını gerektirecek bir durum yoktu. Umurzamaz Elif iş başındaydı.

Bugünün sonuna gelmeyi pek istememiştim. Hem eğlenceli dakikalar geçirmiştim hemde ortak olan labaratuvar ders saatini sadece ben öncülük etmiştim. Evet Hoca Bey gelmemişti. O yüzden rahattım. Gerçi koskocaman labaratuvarda Hoca Bey'i arasam bulamazdım ki, labaratuvar fazlasıyla büyüktü ve iki tane yetmezmiş gibi beş tane labaratuvar vardı okulda. Bu şekilde düşünürken evin yolunu tutmuştum. Sanırım araba sahibi olmamın zamanı gelmişti. Okul ve ev mesafesi fazlaydı. Bu zamanla benim için sıkıntı haline gelebilirdi. Sanırım okulda tek arabası olmayan bendim.
İçimdeki yürüme isteği ile evimin yarı yolunda durakta inmiştim ve sakin sakin temiz havayı içime çekerek yürümeye başladım.

Yavaş yavaş yürümenin sonucu eve gelmem uzun sürsede nihayetinde asansöre gelmiştim. Kısa sürede de kendi katıma çıktım. Tabi kapı açıldığında evinde değil de kendi dairesinin önünde düşünceli bir şekilde sırtını duvara yaslamış, kollarını göğüs hizasında birleştirmiş ve aynı zamanda dudaklarını ısıran bir adet Yiğit Hoca gördüğümde tepki vermeden kendi daireme yöneldim.

O, ise boş durmayıp

"Elif" diyerek arkamdan seslendi. Pardon da Hoca'yı söylemedi, unuttu mu acaba yok hani nereden geliyor bu samimiyet. Evet saçmaladığımı fark ettiğim sırada yüzümü Hoca Bey'e çoktan dönmüştüm ve sorar gözlerle bakıyordum.
Aslında arkamı dönmeden önce Hoca Bey ile aramda bir adımlık mesafe olacağını hiç düşünmemiştim. Ama ne yazık ki şu an gözlerimiz çoktan buluşmuştu bile. Refleks olarak bir adım gerilemiş ve sorar gözlerle bakmaya devam etmiştim. Artık konuşması gerektiğini anlamış olmalı ki,

"Bu sabah olanlardan dolayı sana karşı mahçubum" Ne! Nasıl? Bu bakışlar farklı gerçekten de o duygusuz halinde değil de mahçup olduğunu söylemeseydi ve dikkatli şekilde baksaydım eğer ben bile anlamış olurdum gözlerindeki mahçupluğu. Sinsilikten eser yok diye düşünürken hiç bozuntuya vermeden,

"Imm, sorun etmedim aslında" sesimdeki duygusuzluk ön plandayken ardından zoraki bir gülümsemeyle baktım yüzüne. Fazla vakit kaybetmeden
"Neyse, iyi akşamlar" diyerek evime yönelmiştim ki adımı yine seslenmiş olması ve bu sefer ona dönmemi bile beklemeden

"Yaptıklarımdan ötürü sana kahve yapsam kabul eder misin?" sırtım ona dönük olduğundan yüzümü görmüyordu ve şuan ki yüzümün halinden bir haber olmasının verdiği rahatlıkla ağzım hala şaşkınlıktan açıktı. Hızlıca kendime gelip, Hoca Bey'e şaşkın ve şaşkın bakışlarımın altında yatan olumsuz bakışlarımla ona bakınca

"Yapmasam da olur. İlerideki kafede ısmarlayada bilirim." Dediğinde gözlerimi gözlerinden kaçırıp

"Aslında..." sesimdeki isteksizlik belliydi ama yine de söze başlamıştım. Oysa bir kelimemden hemen sonra sözümü hızlıca kesip

"Lütfen sadece bir fincan kahve pek fazla vaktini almam" dediği yetmemiş üstüne de aşırı derecede istekli olduğunu belli eden gözlerle bakıyordu.
Sadece kısık ses tonunda karamsarlığın hakim olduğu ses ile

"Peki" diyebildim kafamı öne eğmiş bir vaziyetteyken.

Dünden hazır gibiydi ve ben bunu doğrudan asansöre yönelmesinden anlamıştım. Asansör bizim katta olduğundan sadece aşağı inmemiz gerekiyordu.

Asansördeyken, samimi olmadığımızın ve Hoca Bey'i hiç tanımamamın verdiği huzursuzlukla kendimce "Hadi Elif sadece bir kahve hem kafede çok yakın en fazla yarım saat" diye kendimi motive ederken asansörde tektik ve biranlık aynaya baktığımda Hoca Bey'in aynadan bana baktığını gördüm ve aynı zamanda gözlerim o kahve gözlerle çoktan buluşmuştu. Neden bakıyor bu diye iç geçirip hıclıca gözlerimi kaçırdım her zamanki gibi. Sonunda zemin kata gelmiştik ve asansörden ilk çıkan ben olmuştum.

Gerçi ben çıkmadan Bayanlar önden diyerek incelik yapmaya çalışsada umursamayıp her halükarda ilk ben çıkmıştım. Aynı taktikle de kafeden ilk ben geçmiştim içeriye.

Kafe o kadar sıcak bir yerdi ki biran hiç çıkıp eve gitmeyi düşünmedim. Renkli koltuklar cıvıl cıvılken beyaz duvarların ihtişamıyla kafe müşterilerini kesinlikle büyülüyor olmalıydı en azından ben büyülenmiştim. Sakindi tek tük kişi vardı ve sessizce gelen müzik sesiyle daha da oturup koltuğa yapışma hissiyle şavaşıyordum.

Sadece iki kişilik olan ve köşelerden bir yanımda farklı boyutlarda göze hitap eden çerçevelerin olduğu duvar diğer yanımda İstanbul'un renkli sokağını gösteren kocaman camın olduğu yere geçmiştik ve oturmamızın hemen ardından gelen garsona siparişleri vermiştik.

Kısa sürede gelen kahvelerle masada kahvenin verdiği o müthiş koku yayılırken bir yandan da sessizlik hakimdi. Uzun süren rahatsız edecek düzeyde olan sessizliği bozan Hoca Bey oldu.

"Kırmadığın için teşekkür ederim" dediğinde cevap olarak sadece muzipçe gülümsemekle yetindim.

"Babam" dedi kahvesine odaklanmış ifadesiz bir şekilde. Bense annesini merak ederken o babasını anlatıyordu. Sadece sessizliğimi korudum. Eminim konuşmaya devam edecekti ve öyle de oldu.

"Beş yaşıma kadar çok nadir gördüm. Yüzünü dahi hatırlamıyorum. Sadece daha öncesinde ve sonrasında yalnızca babamda algıladığım tarifsiz o kokusunu biliyorum. Babama dair sadece kokusu var aklımda. Şu an yaşıyor mu onu dahi bilmiyorum" dediğinde sesindeki ifadesizlik hala kendini belli ediyordu ben yorumsuzdum. Öylece dinliyordum. Devam etti

"Annem" dedi buruk, incinmiş bir ses tonuyla ve ben, duyar duymaz tüm düşündüklerimi bir köşeye atıp sadece Hoca Bey'e odaklandım. Ölmüş olan bir anneye karşı son derece sinirli olan bir evlat diye düşünürken, düşüncelerimi bölen yeniden o oldu.

"Beni daha küçük yaşımda ama bir o kadar da aklımın bastığı her şeyi anladığım dönemde kendi elleriyle verdi yetimhaneye" dediğinde sesindeki sinir kendini belli ediyordu. Normalde bana neden anlatıyor ki beni tanımıyor bile diye düşünmem gerekirken beyin fonksiyonlarım bir anlık durmuşlardı ve kanımın çekildiğini aynı zamanda rengimin kireç gibi olduğu konusunda emindim. Ben tepkisizce şaşkın gözlerle bakarken konuşmasına devam etti

"Dün de aynı şekilde yalnızlığa bırakıldığım, terk edildiğim o anı gördüm rüyamda. Alkolün etkisiyle o yüzden sayıklamış olmalıyım" dediğinde sesi ilk baştaki gibi sinirini yitirmiş yerini mahçupluğa vermişti.

Ben ise sadece şaşkınca izlemekle yetindim. Hoca Bey konuşmasına yeniden devam etti.

"Sen annenle konuşuyordun, ona sesleniyordun dediğinde sinirlendim bir anda çünkü seslenmek isteyeceğim en son kişi" dediğinde gözleri daha sakin bakarken benim gözlerimi buldu gözleri.

Bense ölmüş anne dedim, sinirli evlat dedim daha ne olduğunu bilmeden aklımdan zalim evlat bile demiştim.

Rengimin attığı ortadaydı ama duyduklarım karşısında çok yoğun duygulara kapılmıştım. Duygusal ben şu an olayı sindirmeye çalışıyordu. Sindirme çabaları sarf ederken

"Yalnızlığın kucağına bırakılmış bu adam sinirle sana sert çıktı o yüzden özür dilerim." dediğinde gözlerime bakıyordu ve ben gözlerindeki mahçupluğa bir kez daha şahit olmuştum. Tüm söyledikleri karşısında içimi titretip gözlerimde hissettiğim yanma hissi ve sonucunda gözlerimden akmak için can atan damlacıklarımın süzülmesine her ne kadar engel olmaya çalışsamda artık artık çok geç kalmıştım ve zafer kazanmış, süzülmüşlerdi.

Oylama yapmadan geçmeyin sevindirim şu garibi 🙃







Continue Reading

You'll Also Like

1.1M 40.6K 58
alev:OĞUZ BEN ASIK OLDUM!!! oğuz:YİNE KİME AMK????!! alev:acar'a oğuz: siktir!
531K 19.6K 49
"Oo küçük hanım iki gündür sizin peşinizdeyiz." "Siz de kimsiniz niye peşimdesiniz ne istiyorsunuz?" " sakin küçük kız" "Kimsiniz dedim" " babanın öd...
16.4K 546 41
İnsan hiç adını bilmediği birisine aşık olur mu? Olmaz demeyin çünkü ben oldum Hemde çok fazla... Aslı'nın adamına kavuşma hikayesi bu ... Çıkmaz s...
YAKAMOZ By Olric

General Fiction

6.8K 308 52
Her şey o kadar karmaşıktır ki bazen çözmek yerine kesip atmak istersiniz. Bazı hayatların içinde yalan o kadar çoktur ki gerçeği bulamazsınız. Bazı...