Orda Kal Portakal

Da zehraAbacilar

24.4K 2.4K 638

'' Dayanamıyorum, '' dedi Asel pamuk gibi yanağını ıslatan göz yaşlarını elinin tersiyle silerek. Meriç kon... Altro

♣ 1.Bölüm ♣
♣ 2.Bölüm ♣
♣ 3.Bölüm ♣
♣ 4.Bölüm ♣
♣ 5.Bölüm ♣
♣ 6.Bölüm ♣
♣ 7.Bölüm ♣
♣ 8.Bölüm ♣
♣ 9.Bölüm ♣
♣ 10.Bölüm ♣
♣ 11.Bölüm ♣
♣ 12.Bölüm ♣
♣ 13.Bölüm ♣
♣ 14.Bölüm ♣
♣ 15.Bölüm ♣
♣ 16.Bölüm ♣
♣ 17.Bölüm ♣
♣ 18.Bölüm ♣
♣19.Bölüm♣
♣20.Bölüm♣
♣21.Bölüm♣
♣ 22.Bölüm ♣
♣ 23.Bölüm ♣
♣ 24.Bölüm ♣
♣ 25.Bölüm ♣
♣ 26.Bölüm ♣
♣ 27.Bölüm ♣
♣ 29.Bölüm ♣
♣ 30.Bölüm ♣
♣ 31.Bölüm ♣
♣ 32.Bölüm ♣
♣ 33.Bölüm ♣ / 1.Kısım
♣ 33.Bölüm ♣ / 2.Kısım
♣ 34.Bölüm ♣
♣ 35.Bölüm ♣
♣ 36.Bölüm ♣
♣ 37. Bölüm ♣
♣ 38.Bölüm ♣ / 1.Kısım
♣ 38.Bölüm ♣ / 2.Kısım
♣ 39.Bölüm ♣
♣ 40.Bölüm ♣
** 41.Bölüm **
** 42. Bölüm **
♣ 43. Bölüm ♣
♣ 44. Bölüm ♣
♣ 45.Bölüm ♣

♣ 28.Bölüm ♣

399 33 19
Da zehraAbacilar

Yanımda İbrahim oturuyordu.

Bu hiçte adil değildi. Yaşadığım hiçbir şey adil değildi. Zaten zor durumdaydım, fazlasıyla. Birde bu mu çıkmıştı Allah aşkına? İki erkeğin arasında kalmıştım. Hem de ikisi de başka şehirdeydi. Bir iki saat içinde ise arasında kaldığım, seçim yapmakta zorlandığım iki erkek aynı şehirde olacaklardı. Ve benim seçim yapmam kat be kat daha zor olacaktı. Büyük olasılıkla İbrahim'le bir süreliğine aynı evi paylaşacaktık.

Babam ağır bir yükü sırtlanmış gibi hissediyordu. İsa amcayı uzun süre ziyaret etmemesi kendisini suçlu konumunda hissetmesine neden oluyordu. 'Ona olan borcumuzu İbrahim'e yardım ederek ödeyeceğiz' demişti iki gün önce. Aklıma, İsa amcaya olan borcunu ödemek için İbrahim'i evimizde bir süreliğine ağırlamak istemesi gelmemişti. Demek İbrahim'in hava değişikliği, ortam değişikliği yapmasıyla babam borcunu ödemiş olacaktı. Bu, bu aslında fena fikir değildi. İbrahim için iyi olabilirdi. Peki ya ben? Benim düştüğüm durumu toparlamam için gereken zaman, ne zaman verilecekti? Ben ne zaman sıvamak yerine yaptığım pisliği yok edecektim?


Bir iki saatlik yolculuk bana epey uzun gelmişti. İç sesim ve ben saatlerce tartıştık. Ne yapacağımı kestiremiyordum.


***

''Ah, hava mükemmel, '' dedi İbrahim ve derin bir nefes aldı. 

''Kesinlikle, '' dedi babam.

''Baba İbrahim bizde kalacak değil mi? '' diye sordum babama dönerek.

''Kızım sorduğun soru çok saçma değil mi sence? '' dedi annem gülümseyerek. 

Bir umut, dedi iç sesim.

Bir umut, sor.

''Tamam tamam, '' dedim gülerek. 

''Asel rahatsız olacaksan eğer otelde kalabilirim. ''

''Hayır tabii ki. Bu tamamen mükemmel bir şey. Seninle uzun süre sonra aynı evi paylaşmak. ''

Bozulmuş muydu? Evet bozulmuştu. Tahmin edebiliyordum çünkü eskiden de şaka da olsa her söylenen şeye kızıp, burun kıvırıyordu. Değişmeyen bir özelliği daha!

Biz öyle ayak üstü sohbet ederken şoför geldi ve bizi aldı. Yarım saat süren yolculuğun ardından evin önünde durduk.

''Hadi bakalım. İnin siz. '' Babam Galiba şirkete gidecekti. Annem indi. Annemin arabadan inişinin ardından İbrahim de indi. Benim kapımı açtı. 

''Buyurun, hanımefendi, '' dedi gülerek.

''Teşekkürler beyefendi. ''

''Ee, ne yapacağız bakalım? Sevde de yok. İzin almıştı. Ne istiyorsunuz? Ne yapayım size? '' dedi annem mutfağa ilerlerken.

''Bir şeyler atıştırmak ister misin? '' diyerek İbrahim'e sordum.

''Hayır, teşekkürler. ''

''Anne zaten birazdan akşam yemeği yiyeceğiz. Gerek yok. Sende kıyafetlerini değiştir de dinlen. Biz yukarıya çıkıyoruz. İbrahim'e evi gezdireceğim, '' dedim bağırarak. Beraber yukarı kata çıktık.

Misafir odasına doğru ilerledim. O da arkamdan geliyordu.

''Burayla idare edeceksin, '' dedim ve kapıyı açtım. Oda uzun süredir kimseyi ağırlamamıştı. Meryem en son burada kalmıştı. Eminim ki Sevde teyze onun gidişinin ardından güzelce bir temizlemişti odayı.

''Sorun yok. Gayet temiz görünüyor, '' dedi ve belimden kavrayıp kendine çekti beni. Boynuma elini yerleştirip kendisine daha yakın olmamı sağladığında onu ittim. 

''Bunun için evimizin uygun bir yer olduğunu söyleyemem. Annem her an her yerden çıkabilir. ''

İçeriye girdi ve kendisini siyah çarşafla kaplı olan çift kişilik yatağa attı. 

''Çok mu karanlık? '' dedim ve pencereye doğru ilerledim. Perdeyi sol tarafa sıyırdım. Bir değişiklik yoktu. Oda yine karanlıktı. Işığı açtım son çare olarak.

''Gel buraya, '' dedi yatakta doğrularak. Yatağa yaklaştım ve beni hızla çekip üzerine aldı.

''Ne yapmaya çalışıyorsun İbrahim? '' dedim. Tişörtümü çıkarmaya yeltendi. Elini iterek üzerinden kalktım.

''Yaptığına bir anlam veremedim. Amacın ne? Sizin evde değil de bizim evdeyiz. Annem evde! '' diye bağırdım. Sinirlenmiştim. Yaptığı mantık dışı bir şeydi.

''Annemin olmadığını neden yüzüme vuruyorsun ki? '' dedi ve yataktan kalkıp yanıma yaklaştı.

Söylediğim cümlenin bununla alakası yoktu. Ben onun annesinin olmadığını yüzüne vurmak istememiştim. Cümlenin arkasında saklı olan saçma sapan anlamlardan birini seçmişti. Ve bu çok saçmaydı. Az önceki hareketi gibi. Evet, annem evdeydi. Ve onun beni yatağa attığı sırada görebilirdi. Bu çok normaldi. 

''Özür dilerim ama ben öyle bir şey söylemek istemedim. Sen beni yanlış- '' Sözümü bitirmeme izin vermeden dudağıma işaret parmağını değdirdi. Bu benim konuşmamam gerektiğini açıkça ortaya döküyordu.

Bavulu yatağına koydu ve açtı. Çalışma masasının yanındaki dolabın kapağını açıp kıyafetlerini yerleştirmeye başladı. Ben de onu sessizce izliyordum.

''Bu da ne? '' dedi ve çömeldiği yerden ayağa kalktı. Dolapta bulduğunu tahmin ettiğim kırmızı dantelli bir külotu elinde tutup gülmeye başladı.

''Hey, demek alışverişte gizli gizli sexy külotlar alıyorsun ve onları annen görmesin diye misafir odasında saklıyorsun, '' dedi ve kahkaha atmaya başladı.

''Saçmalama. O benim değil bir kere, '' dedim ve ona doğru yaklaştım.

''Dur bakayım, '' dedi ve elindeki kırmızı dantelli külotu üzerime tuttu. 

''Bu senin olamaz. Dört beden küçük görünüyor, '' dedi yeşil gözleriyle bana bakarak.

''Ne? Saçma ötesi! Benim külotum değil ama benim popom büyük değil. Yani bana olur bu. Popom büyük değil ki, değil mi? '' dedim gülerek.

Cidden benim değildi. Ve onun dediği gibi popom da büyük değildi. Yani eğer o külotu deneseydim olurdu bana ama hayatım boyunca öyle bir iç çamaşırım olmamıştı. O kadar cesaretli değildim ki.

''Aman Allah'ım bu senin değilse o zaman kimin? Yoksa sen eve kız mı attın? Yoksa benim sevgilim bir lez- '' Sözünü tamamlamasına izin vermeden külotu kafasına geçirdim. O da gıdıklamaya başladı beni. ''Kızım iğrenç. İğ- ... Kızım çıkarsana lan. Ya temiz değilse bu külot? Allah'ım mikrop kapacağım, '' dedi gülerek.

Kırmızı dantelli külot kesinlikle Meryem'e aitti. Onun burada kalması bunu kanıtlıyordu. Bir de o kadınsı şeyler sevdiği için yüzde yüz onundu diyebilirdim. Hemen yok etmem lazımdı bu külotu. Yoksa annem beni sorguya çekerdi. Kızım bu ne? Ne ara aldın bunu? Yoksa sen böyle şeylere mi meraklısın? Seni okutmayalım o zaman. Kocaya verelim.  Çekemezdim gerçekten.

İşte benim unuttum diyebileceğim sevgilim İbrahim buydu. O insanları kendine çekiyordu. Gözleriyle, yakışıklılığıyla, duygusallığıyla, konuşmasıyla ve bir de komikliğiyle. Dört dörtlük diyebilirdim. Tıpkı Meriç gibi.

Şu külot mevzusunu hemen orada bırakmalıydık. Külotu bir poşete koyup çöp kutusuna attım. İbrahim ısrarım üzerine odasında dinleniyordu. Annem de akşam yemeği hazırlıyordu. Ben de duş alıp odamda dinlenmeye karar verdim. Üzerime hava soğuk olduğu için eşofmanımı giydim. Üzerine atlet giyip kapüşonlu ceketimi geçirdim. Saçımı da dağınık bir ev topuzu yapıp çalışma masasına oturdum.

Gönderilen; Belin

Geldim. İzmir'deyim.

İçimden her ne kadar Meriç'e mesaj atmak gelse de atmadım. Belin'e mesaj attım. Meriç'e atarsam eğer ısrarla bana yarın okula gelmemi, hatta ve hatta bu gece buluşmamızı isteyecekti. Ama ben hem bu gece biriyle buluşmak için, hem de yarın okula gitmek için çok yorgundum. Yarın okula gitmeyecektim tabii ki. Hem yorgundum. Hem Meriç'le yüzleşmek istemiyordum. Korkuyordum. Hem bir haftalık raporum dolmamıştı ki. En inek öğrenci bile elinde raporu varken okula gitmek istemezdi.

Belin'den mesaj bekliyordum. Ama mesajımı görür görmez cevap vermek yerine aradı.

''Demek geldiiiin! Neden erken oldu böyle? '' dedi telefonu açar açmaz.

''Öyle gerekti. Özledim lan, '' dedim gülerek.

''Evet kızım bende. Okul sensiz çekilmeyen bir işkenceydi, '' dedi gülerek.

''Ciddi olamazsın! Meriç'ten ne haber? '' diye sordum. Son üç kelime istemsizce dökülmüştü ağzımdan.

''İyidir umarım. Sebuhan hasta olduğunu söyledi. Sen gittiğin günden beri gelmedi okula. ''

Evet, bana da öyle demişti. Hastalığının 'bana olan özlemi' olduğunu söylemişti. Sadece aradan birkaç gün geçmişti oysa ki. Bu yine kanıtlıyordu ki, beni çok seviyordu. Benim onu sevdiğimden daha çok. Onun beni sevdiği gibi ben onu hiçbir zaman sevemezdim. Tabii ki benim ona olan sevgim anlatılamazdı. Ama işte o Meriç Sevdihanlı'ydı. O herkesi, herkesten çok sevendi. O, o kimsenin ulaşamayacağı zirvedeydi. Bense?

''Erva'ya veriyorum telefonu, '' dedi Belin. Erva telefonu aldı.

''Aşkım, '' diye bağırdı. ''Seni çok özledik. ''

''Canım bende çok özledim. Daha çok kalsaydım ne olurdu tahmin edemiyorum. Ne o berabersiniz? '' Tahminen Belin Erva'nın evindeydi. 

''Belin'in annesi ve babası kaçamak yapmış. O da sıkıldığını söyleyince geldim. Burada yatacağım. Sende gelsene. Daha erken hem, '' dedi.

Gerçekten gidemezdim. Tahmin edilmeyecek kadar yorgundum. Hem ruhen hem de bedenen.

''Gelemem ya. Bayağı yorgunum, '' dedim üzüldüğümü belli edecek bir ses tonuyla.

''Anladım. Sorun değil. Biz de başka bir gece bizde toplanırız. ''

''Harika olur. Başka bir günde bizde, '' dedim gülerek.

''Neyse canım benim. Hadi iyi akşamlar sana. Bol bol dinlen. Yarın görüşürüz okulda, '' dedi ve ardından öpücük sesleri geldi.

''Yarın gelmeyi planlamıyorum, '' dedim.

''Gel ya, '' dedi Belin. 

''Ya gelemem gerçekten. Hem raporum var. Bir de yarın galiba edebiyat dersi var, '' diyerek iç çektim. Edebiyattan nefret ediyordum. Sayısal ağır basıyordu bende. Her ne kadar edebiyattan yüksek alsam da kendimi vermiyordum. Hatta dinlemiyordum bile dersi. Başka şeylerle uğraşıyorduk. Birçok öğrencinin yaptığı gibi kağıt üzerinde Belin'le konuşuyorduk. O da edebiyatı sevmiyordu. Herhalde dinlemesem bile aklıma giriyordu. Ah, benim üstün zekalı kafam!

''Edebiyat! Sana hak veriyorum Asel. Gelmemen iyi olur. Ama sen, erva ve ben okul çıkışında buluşabiliriz. Nasıl olur? ''

''Bak buna hayır demem! '' 

Vedalaşmanın ardından kapadık telefonu.

Dinlenmekte bir süre sonra can sıkıyordu. Annemin seslenişini duymadığım için laptopumu alıp yatakta oturdum ve önüme koydum. Birkaç gün internete girmemiştim. Bu beni pekte etkilememişti. İnternet manyağı değildim. Gün boyunca en fazla iki saat. Zaten telefonumla girdiğim için bilgisayara oturduğumda sadece dizi izliyordum. Bu seferlik değişiklik yapıp facebook'a laptoptan girdim. En son girdiğimde kapatmadığım için sohbetim açıktı. Çok girmezdim. Galiba haftalardır girmiyordum facebook'a. Pek hoşlanmıyordum. Daha çok twitter! Facebook'takiler geriden geliyordu sanki. Twitter okul, Facebook da dershane.

Aktif olduğumu görünce Meriç bana mesaj attı.

Kamerayı aç, istek atıyorum.

Çok netti. Ama ben bu halde kamerayı açmak istemiyordum. Mesajlaşsak daha iyi olacaktı. Attığı isteği reddettim. Ve mesaj attım.

Mesajlaşsak daha iyi. Bu halimle kamerayı açamam.

Yazdığım mesajdan sonra yeni bir sayfa açtım ve The vampire diaries' in yeni bölümünü indirmeyi başlattım. Mesaj sesini duyunca tekrar diğer sayfaya geçtim.

Sorun yok. Ben seni öyle görmek istediğime göre gerisi seni ilgilendirmiyor. İstek atıyorum ve kabul etmesen sinirim bozulacak.

Sinirini yesinler Meriç Sevdihanlı. İstek attı ve kendime çeki düzen verdikten sonra kapıya baktım. Kapı kapalıydı. Kabul ettim. Evet karşımdaydı. Her ne kadar yanımda olmasa da. O an anladım ki deli gibi özlemiştim onu. O harika saçları yine ıslak görünüyordu buradan. Koltukta oturmuştu ve yemeye devam ettiği çikolatasıyla beni izliyordu. Ekrana kafamı sokmak istiyordum. Belki yanında olabilirdim öylece. Gülümsüyordu. Gerçekten ama gerçekten karizmatik görünüyordu. Gülüşü bile bambaşkaydı.

''Ne o depresyona mı girdin? '' diye sordum gülerek uzun süren sessizliğin ardından. Sessizliği bozmasaydım eğer o hala bana bakıp gülümsemeye devam edecekti. Ben de rahatsız olmaya.

''Ne alaka? '' diye sordu ve çikolatasından bir ısırık daha aldı. O beyaz dişleriyle ve tatlı gülümsemesiyle reklamda oynamayı hak ediyordu.

''Depresyona giren kızlar çikolata gibi şekerli şeyler yer, '' dedim gülerek.

''Hım. Aslında depresyonda olduğum için yemiyorum. Ama depresyondayım. Seni çok özledim, '' dedi ve yaklaşıp ekranı öptü.

''Neden ki? '' diye sordum.

''Neden mi? Erkeklerde depresyona girer ve özlemde insanı depresyona sokar. Sana sarılmak istiyorum ve galiba ergene bağladım. Sabahtan akşama kadar Halil Sezai- İsyan dinledim, '' dedi gülerek. Bir ısırık daha aldı. Ve benim içim çikolata isteğiyle kavruluyordu.

''Ayda daha güzel söylüyor bir kere, '' dedim gülerek.

''Ha, O Ses Türkiye'ye katılan kara kız, '' dedi. Onu demesinin ardından gülme krizine girdim.

''Hep böyle gül işte, '' dedi.

''Neyse görüşürüz. Yemek vakti geldi galiba. Annem çağırmadan ben aşağıya ineyim, '' dedim gülmeye ara vererek.

''Yarın görüşürüz o zaman, '' dedi.

Yarın gitmeyecektim ki okula.

''Yarın gelmeyeceğim. Dinleneceğim, '' dedim üzgünce.

''Tamam sorun yok. O zaman okul çıkışında buluşuruz, '' dedi gülümseyerek.

''Olur, tamam. Erva ve Belin'le buluşacaktık zaten. Sende gelirsin. ''

Kamerayı kapatıp çıkış yaptım. Bu sırada dizimin yeni bölümü de inmişti. Kapım tıklandı. Annem olmadığından adım gibi emindim. Çünkü tıklamanın ardından beş saniye geçmişti ve annem olsaydı cevap vermemi beklemeden içeriye dalardı. Kısacası İbrahim'di.

''Gel, '' dedim ve laptopu kapatıp ayağa kalktım. İbrahim kapıyı açıp içeriye eğildi. ''Kayınvalidem çağırdı. Duymadın herhalde. Hadi gel aşağıya, '' dedi ve kapıyı kapattı.

Kayınvalide mi? Ağlamak istiyorum!


Akşam yemeğini yedikten sonra İbrahimle beraber yukarıya çıktık. O odasına gitti. Bende odama. Uyumak galiba bazı şeylerden ebediyen olmasa da, biraz uzaklaşmak için en iyi yoldu. Gözlerimi kapasam da yine her zamanki gibi uyuyamıyordum.

Aşık olmak, sevmek, hoşlanmak şu üç kelime de birbirinin aynısı gibi görünüyordu. Ama değildi işte. Tek sorunum buydu ya işte. Ayırt edemiyorum her insan gibi. Kime aşıktım? Kimi seviyordum?


***

Gözlerimi kırpıştırarak uyandım. Sabah olmuştu. Nasıl olmuştu bende bilmiyordum. En son geceleyin debelenmelerime rağmen uyuyamadığımı hatırlıyordum. Ne kadar istemesem de yataktan kalkıp kendimi banyoya attım. Güzelce bir duş aldım. Saçlarımı taradım ve dolabımın önüne geçtim. Bu sefer sportif kıyafetlerimin olduğu dolabı değil de tamamen kadınsı olan kıyafetlerin olduğu dolabı açtım. Bugün bir değişiklik yapıp kendimce cesaretli olup hiç giymediğim kıyafetleri giyecektim.

Siyah mini kalem eteği aldım ve üzerime tuttum. Üzerine güzel gidebilecek bir bluz bulamadığım için diğer dolabı açtım. Beyaz, üzerinde Beşiktaş'ın amblemi olan göbeği açıkta bırakan tişörtümü elime aldım. Galiba ikisi de bir birini tamamlayacaktı.

Tişörtümü çıkarıp yatağın üzerine attığım anda kapım tıklandı.

''Müsait değilim! '' diye bağırdım. Beni dinlemeyip kapıyı açtı ve içeriye girdi. İbrahim bu sefer cidden beni kızdırmıştı. Ne hakla giriyordu odama? Cidden müsait değildim. Atlet giymediğim için üzerim çıplaktı.

''İnanamıyorum, '' diyerek bana yaklaştı. Hemen yatağın üzerine bıraktığım tişörtü üzerime tuttum. Görmemesi gereken şeyi görmüştü ama neyse.

''Ne yapmaya çalışıyorsun? '' dedim.

''Hiç bebeğim, '' dedi ve beni kendine çekti. Onu tüm gücümle ittim. Dün yaptığı terbiyesizlik ve şimdi de odama girmesi gerçekten tarif edemeyeceğim derecede beni sinirlendirmişti.

''Siktir git, '' dedim ve onu ittim.

''Ne oluyor kızım? Benimsin. İstediğim yerini görürüm. '' 

Kafayı mı yemişti? Neden bahsediyordu? Kafa mı buluyordu benimle?

''Defolup git. Yoksa annemi çağırırım! '' dememin ardından odadan çıktı. Kendimi öylece yatağa attım. Bir masum sabah için çok fazla sinir ve adrenalin.

Tekrar kapım çalmıştı. Yeter ama!

''Müsait değilim, '' dedim ama yine odamın kapısı açılmıştı. Neyse ki annemdi.

''Ne var anne? '' dedim yatakta doğrularak.

''Kızım delirdin mi? Çıplak olduğunun farkında mısın? Evde misafirimizin olduğunu unuttun galiba. ''

''Anne ya ne zaman gidecek? '' dedim elime tutuşturduğu tişörtü tekrar üzerime geçirerek.

''Bilmiyorum. Bir iki gün sonra döner Urfa'ya, '' dedi ve devam etti. ''Ne o küstünüz mü? ''

''Sinirimi bozuyor anne. Sanki eski İbrahim değil, '' dedim. Cidden değildi. Değişmişti huyu. Bunu İzmir'e döndüğümüzde anlamıştım. Onun evine gitsem bile böyle saçma sapan konuşup beni kendine çekip zorla öpmezdi eskiden. Burada sınırını aşmıştı.

''Kızım normal değil mi sence de? Babasını kaybetti. Anlayış göster. Hem ne yaptı ki? ''

''Hiç. Hiçbir şey, '' dedim ve ayağa kalktım.

Hiçbir şey.

''Bak beni tuttun. Söyleyeceğimi unuttum. Ha, şey Kutay geldi. Israr ettim eve girmedi. Bahçede seni bekliyor. Koşu yapacakmışsınız bu sabah. ''

İyi fikirdi. Hatta kahvaltıda yapabilirdik. Hatta ve hatta tüm günümü onunla da geçirebilirdim. Sorun olmazdı yani. Annemin odamdan çıkışının ardından üzerime Gurur Lan tişörtümü geçirdim ve eşofmanımı giydim. Saçımı at kuyruğu yapıp aşağıya indim. Annem, babam ve İbrahim masada oturmuş kahvaltı yapıyorlardı.

''Ben çıkıyorum. Biz dışarıda kahvaltı yaparız. Hadi görüşürüz, '' dedim ve kapıyı çarpıp bahçeye çıktım.

''Vay canına. Demek Beşiktaşlısın. '' sesi duyup arkamı döndüm. Kutay arkamda dikilmiş sırıtıyordu.

''Kutay! '' Sarıldık. Şaka maka özlemiştim onu.

''Iyk! Pis fenerli, '' dedim onu iterek.

''Kızım kardeş takımız, '' dedi gülerek.

''Kardeş takım diye bir şey yok Kutay, '' dedim ve arkamı dönüp koşmaya başladım. Galiba karşımızdaki koca parkta tur atacaktık. 

''Hey! Boklu bekle. Kusmuklu, sana diyorum, '' dedi. Kusmuklu! Demek unutmamıştı göt kafa.

Beraber konuşmadan parkın etrafında tur atıyorduk.

''Evinizdeki çocuk kimdi? '' diye sordu ve durdu. Nefes nefese kalmıştık.

''Ya hiç sorma. Uzun hikaye, '' dedim ona bakarak.

''Hı, bana senin sevgilin olduğunu söyledi. Kapıyı o açtı. Biraz konuştuk. ''

''Ya of, '' dedim sinirlenip çöp kovasına tekme atarak.

''Ne oluyor kızım? Bir şeyler çeviriyorsun, '' dedi. Tekrar koşmaya başlamıştık. Hiç konuşmak istemiyordum çünkü düştüğüm durum ciddi bir boyut kazanmıştı. Bu gece düşünüp seçimimi yapacaktım.

Kendimi tutamayıp Kutay'a her şeyi anlattım. Ağzından çıkan ilk şey, ''Seçim senin, '' oldu. 

Onu kimseye söylememesi için tembihledim.

''Hera ne oldu? '' diye sordum kendi sorunlarımdan uzaklaşıp.

''Ayrıldık. O gece... Meriç'in doğum gününde, '' dedi ve devamını getirmedi.

''Ne? Ne oldu? Anlat hemen! '' diye bağırdım heyecanla.

''İşte sizi bıraktıktan sonra bana mesaj attı. Ona telefon numaramı verdim partide. Çok kötü olduğunu ve konumunu attığı adrese gelmemi söyledi. Otelin kapısında beni bekliyordu. Beraber bir oda tuttuk. ''

''Devam et lan, '' dedim.

''Beni baştan çıkardı. Üzerindekileri çıkarıp üzerime çıktı. Beni etkilemeye çalıştı ve etkiledi de Asel. Sonra benim üzerimdekileri çıkardı. Kendimden geçmiştim o anda. Mantıklı düşünemiyordum. Daha önce sayısız sevgilim olmuştu ama hep aramızda mesafe vardı. Öpüşmeye başladık. Sonra öpüşmeyi bırakıp sevişmeye. Çok güzeldi. Vücudu. Enfes... ''

''Gerizekalı, '' dedim gülerek.

''Birlikte olduk o gece. Galiba en güzel gecemdi. Sabah mesaj attım buluşalım diye. Bana 'o tek gecelik bir ilişkiydi ve bitti,' dedi. Ben şok, ben iptal. ''

Hera mı bu dediklerini yapmıştı? Partide Kutay'a bakışı... Onu sevdiğini sanmıştım. Kutayla oynamıştı resmen.


Kahvaltımızı da yaptıktan sonra ben eve geçtim. Babam ve İbrahim yoktu. İbrahim babamla beraber iş yerine gitmişti. Bu benim için bir artıydı.

Odama çıkıp tekrardan duş aldım ve koşuya gitmeden önce seçtiğim kıyafetleri giydim. Saçımı düzleştirdim. Aynanın önüne geçtiğimde ne kadar güzel bir fiziğe sahip olduğumu anlamam bir iki saniyemi almıştı. İlk defa kalem etek giyiyordum galiba. Dar ve mini. İnce bacaklarımı ortaya çıkarmıştı. Ben ince bacak diyordum fakat annem direk diyordu bacaklarıma. 

Telefonum titrediğinde elime aldım. 

Gönderen; Belin

Dersler boştu bizde okulun karşısındaki kafeye geçtik. Kafeye gel canım seni bekliyoruz.

Gönderilen; Belin

Peki, tamam. Kimler var?

Gönderen; Belin

Bizim tayfa.

Çantamı alıp odamdan çıktım. Meriç'i görecektim günler sonra. Gerçekten çok heyecanlıydım. Ona nasıl bakacağımı, ne söyleyeceğimi kestiremiyordum. Taksiye bindim. Yirmi dakika sonra okulun karşısındaki kafedeydim.

''Teşekkür ederim amca, '' dedim ve parayı şoföre uzatıp taksiden indim. Kalbim yerinden çıkacak gibiydi.

''Aseeeel! '' dedi Belin ve üzerime atladı.

''Canım benim. ''

''Yavrum çok özledik. '' Belin'i itip sarıldı Erva.

''Hoş geldin yenge, '' dedi Sebuhan bana sarılarak. Güldüm. Yenge...

Meriç halen yerinde oturmuş bana bakıp gülümsüyordu.

''Hoş geldin meleğim, '' dedi beni kendine çekip dudaklarını yanağıma bastırarak.

''Hoş buldum Meriç, '' dedim gülerek.

Birer kahve sipariş edip konuşmaya başladık.

''Niye erken geldin böyle? '' diye sordu Sebuhan.

''Ya boş verin. Anlatmak istemiyorum, '' dedim yüzümü buruşturarak. Anlatmak istemiyordum çünkü akrabalarım resmen beni ve ailemi sürmüştü Urfa'dan. 

''Bakın, dün ne oldu size anlatayım, '' dedi Belin.

''Ya aşkım, özelimizi anlatma, '' dedi gülerek Sebuhan.

''Anlat da Asel gülsün biraz. Bende onu gizliden izleyeyim, '' dedi Meriç beni kollarının altına alarak. Saçımı kokluyordu yine. Öpüyordu. Her şeyden habersizce.

''Ya bu salakla bana elbise almaya gittik. Mağazaya girdik. Biz elbiselere bakarken yine dibimizde bir mağaza görevlisi bitti. Mağazada hangi tarafa gitsek peşimizden geldi. Bu gerizekalı da.. '' dedi Belin ve kahkaha atmaya başlayıp devamını getirmedi. Bizde gülmeye başladık. Eğer bir işin içinde Sebuhan varsa gülmemek elde değildi, komik bir şey olmasa bile.

''Anlatın lan, '' dedi Eren gülerek. Sebuhan devam etti.

''Lan çok sinirim bozuluyor. Sanki kaçıracağız kıyafetleri. Peşimize takılıyorlar. Yok efendim 'bu size göre' 'bu sizi kilolu gösterdi' Bende Belin'i ikna ettim ve mağazanın kapanmasını bekledik. Bize mağazada yardım etmeye çalışıp beni sinir eden eleman dışarıya çıktı. Bizde onu evine kadar takip ettik, '' dedi Sebuhan ve kahkaha atmaya başladı. Gülmekten karnıma ağrı girmişti ama henüz neden takip ettiklerini anlayabilmiş değildim. Kafamı kaldırdığımda Meriç bana bakıp gülümsüyordu. 

''Ya iyi de neden takip ettiniz elemanı ben anlamadım, '' dedim gözlerimdeki yaşları silerek. Gülmekten ağladığım nadir anlardan biriydi.

''Nasıl bir gerilim olduğunu anlamıştır umarım. Mağazada biz nereye gitsek takip etti. Bizde onu takip ettik. Ödeşmiş olduk. ''


***

Biz Sebuhan'ın esprilerine gülmeye devam ederken saat epey geç olmuştu.

''Çocuklar ben kalkıyorum. Yarın görüşürüz, '' dedim ayağa kalkarak.

''Dur ben seni bırakayım, '' dedi Meriç ve ısrar etmeme rağmen arabasına bindik.

Kapımı açtı ve ön koltukta, onun yanında yerimi aldım. O arabayı sürüyordu. Bende onu izliyordum. Ona karşı hissettiğim duyguyu açığa kavuşturmaya çalışıyordum. Ona bakmaya devam ediyordum. Kusursuzdu. Yemin ederim kusursuzdu. Tek kelimeyle. Ona dakikalarca baktım öylece. Her ne kadar bana dönüp bakmasa da ona baktığımı hissetmişti kesinlikle.

''Asel emniyet kemerini tak, '' dedi bana dönerek.

''Ha? '' 

''Emniyet kemeri, '' dedi işaret parmağıyla göstererek.

''Ha, peki. '' Etki altına almıştı beni, istemeden.  

''Ne oldu? İlk kez mi görüyorsun beni? '' dedi bana bakıp kocaman gülümseyerek. Galiba ona hissettiğim duygu belirginleşiyordu. Ama emin olmam için bir şey daha yapmam gerekti. Kırmızı ışık yanmıştı ve o direksiyonu bırakıp telefonunu eline aldı. Bunu fırsat bilerek koluna dokundum. 

''Meriç.. ''

''Ne oluyor Asel? anlamıyorum. Sende bugün bir şeyler var, '' dedi telefonu yerine bırakıp bana dönerek.

''Beni öpebilir misin? '' dedim gözlerimi kapayarak.

''Ne? Niye? '' dedi şaşırarak.

''Öp. Beni öp. Lütfen, '' dedim gözlerimi tekrar açıp ona bakarak. Tepki vermemişti. Çünkü ben bir erkeğe durduk yerde 'beni öp' diyemezdim. Meriç'e böyle bir şey teklif etmemiştim şimdiye kadar. O bana şaşkınca bakmaya devam ederken onun dudaklarına yapıştım. Karşılıksız bırakmadı. Biz sonunun gelmeyeceğini sandığım öpüşmemize devam ederken arkadan korna sesi geldi. Meriç beni öpmeyi bırakıp arabayı sürmeye devam etti. Onu öptüğümde ona karşı ne hissettiğimi anlayacağımı sanmıştım. Ama yanılmıştım. Hiçbir duyguyu hissedemedim. Sadece ona açmışım gibi hissettim ilk başta. Sonsuza dek aç kalsam da, onun dudaklarını öperek doyacağımı hissettim. Belki de bu ona karşı ne hissettiğimi yeterince ortaya döküyordu.


''Seni seviyorum, '' dedi ve ellerimden öptü.

''Yarın görüşürüz, '' dedim ve biraz utanarak onun dudağından tekrar öptüm. Bu sadece on saniye sürmüştü. Ama bana bir salise gibi kısa gelmişti.

Arabadan indim ve bahçeye girdim. Arkamı döndüğümde gitmişti.

Onunla öpüşürken boşlukta asılı kalmış gibi hissetmiştim. Daha doğrusu onunla öpüşürken bir şey düşünememiştim. 'sonsuza dek onunla öpüşmek' istemem dışında hiçbir şey. Bir şeyler hissetmeye çalışmıştım ama olmamıştı. Kendimden geçmiştim. Onun dudağını öpmeye doyamamıştım. Bu her şeyi açığa kavuşturuyordu. Ben ona aittim çünkü İbrahim beni öperken onun dudaklarından hemen kurtarmak istemiştim dudaklarımı.

Onu öpüyordum.

Ona doyamıyordum.

Onu öperken kendimi boşlukta asılı kalmış gibi hissediyordum.

Anlamıştım ki seçim yapmam için zamana ihtiyacım olduğunu düşünmem bile hataydı.

Ben Meriç'e aşıktım.

Continua a leggere

Ti piacerà anche

25.5M 908K 78
♌ İNTİKAMDAN DOĞAN TUTKULU BİR AŞK ♌ Küçük yaşta anne ve babasının ölümüne şahit olan acımasız genç bir adam... Edim Demiray. Daha on sekizinde uyuş...
7.1M 414K 84
Sevdiği çocuk yerine yanlışlıkla okulun serserisine yazan Ece, başına çok büyük bir bela aldığını fark ettiği an onu engeller. Fakat her şey için ço...
2M 120K 64
Ulaş: Ev alma, komşu al demişler. Işık: Öyle mi demişler. Ulaş: Öyle demişler. Alacağım seni kendime. Mecburuz.
YUVA Da _twclr

Teen Fiction

906K 44K 50
Amelya 20 yıl sonra aslında ailesinin gerçek olmadığını intikam için bebeklerin karıştırılmasına nasıl bir tepki verecek gelin hep birlikte okuyup öğ...