Yürüdüğümüz yol boyunca ikimiz de tek kelime etmemiştik. Ara sıra Doğu'nun bana baktığını fark etmiş ama görmezden gelmiştim.
Yaptığı itiraf aklımı bulandırmıştı. Beni daha önceden gördüğünü bilmek ise tuhaf hissettiriyordu. Çalıştığım kafeye gelmiş ve beni uzaktan izlemişti. Benim için bir müşteriden farksız olduğu için de onu hatırlamıyordum.
Peki şimdi? Şimdi hissettiğim şeyler nelerdi?
Bu konuyu şu anlık rafa kaldırmak istiyordum. Ona da söylediğim gibi; başımızda büyük bir sorun vardı ve ben vurdumduymaz bir şekilde aklımı karıştırmak istemiyordum. Üstelik hislerimden de emin değildim.
Eve vardığımızda kapıyı çaldık ve beklemeye başladık. Çok geçmeden Seda yenge tarafından açıldığında da içeri girdik.
"Hoş geldiniz çocuklar." Dedi Seda yenge yüzünde bir gülümsemeyle.
"Hoş bulduk." Doğu'yla aynı anda konuşunca birbirimize bakmış ve gözlerimizi hemen kaçırmıştık.
Seda yenge eliyle salonu gösterdi. "Çay yaptık, sıcak sıcak içersiniz."
Başımızı salladıktan sonra ellerimizi yıkadık ve salona geçtik. Koltuklar dolu olduğu için yan yana yere oturduk ve Nur yengenin uzattığı çayları aldık.
Doğu çayından bir yudum aldıktan sonra etrafa bakındı. "Serkay ve Alihan amcam nerede?"
Babası bu dediğine gülümsemeden edemedi ve oturduğu yere daha çok yayıldı. "Serkay şu an hayatının en büyük savaşını veriyor oğlum."
"Nasıl?" Diye sordum bende merak ederek.
Yalın eğlenerek doğruldu ve anlatmaya başladı. "Alihan abi Serkay'ı bir sandalyeye oturttu ve onu şu an sorguluyor. Ama öyle bir sorguluyor ki benim bile tüylerim diken diken oldu."
Ardıç amca gözlerini ilerideki kapıya çevirdi ve başını kederle salladı. "Oğlumu ne hale getiriyor kim bilir."
Babasının bu dediği hoşuna gitmiş gibi omuz silkti Kayhan abi. "Haketti baba."
"Hiçbir şey olmaz." Diye oğlunu destekledi Nur yenge.
Ardıç amca emin olamayarak kapalı kapıya bakmaya devam etti. "Korkutmasın çocuğumu."
Bu dediğine hepimiz güldüğümüzde o da dayanamamış ve gülmeye başlamıştı. Onların güldüğünü görmek beni de mutlu ediyordu.
Bir süre sonra kapı açıldığında ve içeriden yüzü solmuş bir Serkay çıktığında nefeslerimizi tuttuk ve ona merakla baktık.
Serkay sarsakça yanımıza geldi ve kendini yere attı. "Yemin ediyorum mapuslara düşmemek için elimden geleni yapacağım."
"Adam resmen içinden geçmiş." Dedi Poyraz yığılmış kuzeninin omuzuna bir tane vurarak.
Alihan abi arkasındaki yemek masasına yaslandı ve kollarını göğsünde birleştirdi. Serkay'a kısılı gözlerinin arasından baktı. "Bir daha işlerime burnunu sokmazsın artık."
"Ben daha aranızı yapacaktım ama." Dedi Serkay ağlamaklı bir sesle.
Yamaç abim ona inanamayarak baktı. "Hala konuşuyor. Bunda da deli cesareti var."
Serkay dudaklarını büzdükten sonra omuz silkti ve yere uzanıp gözlerini kapattı. Halı yumuşak olabilirdi ama yine de uyumak için uygun gibi görünmüyordu.
Nur yenge yerinden kalkmak istediğinde Ardıç amca koluna dokunarak onu durdurdu. "Bırak uzansın."
Dedem kolundaki saate baktıktan sonra gözlerini torunlarının üzerinde gezdirdi. "Sizde yatmaya hadi. Saat geç oldu."
"Aynen, bizde kalkalım." Dedi Doğu'nun babası başını sallayarak.
Dedem onu eliyle durdurdu. "Sen kal Cahit, konuşacaklarımız var. Doğu'ya hazırlarız bir yatak."
Sanırım konuşacakları konunun ne olduğunu az buçuk tahmin etmiştim. Alihan abi de burada olduğuna göre o adam hakkında konuşacaklardı. Geldiğimizden beri bu konuyu dedemle konuşmamışlardı çünkü.
Dedem bize kaşlarını çatarak baktı ve eliyle kalkmamıza dair bir işaret yaptı. "Kalkın hadi." Hepimiz onu dinleyip uslu bir şekilde kalktığımızda memnuniyetle gülümsedi. "Allah rahatlık versin."
Pelin salondakilere el salladı ve merdivenlere ilerledi. "İyi geceler herkese."
"İyi geceler." Aileme gülümsedikten sonra bende onlara arkamı döndüm ve yukarı çıktım. Diğerleri de peşimden geliyordu.
Bizimle birlikte yukarı çıkan nenem Doğu'yu kolundan tuttu. "Doğu oğlum, sana Yamaç'ın odasına yer yatağı yapayım."
Doğu elini şefkatle nenemin omuzuna koydu ve içten bir şekilde gülümsedi. "Ben hallederim, sen gerekli şeyleri ver yeter."
Bu hali gözüme tatlı görünmemeliydi ama görünmüştü işte. Bugün itiraf ettiği şeyler aklımı bulandırmıştı işte. Biliyordum böyle olacağını!
Doğu bakışlarımı yakaladığında hafiften gülümsedi. Bu bakışı Pelin de fark ettiğinde gözlerimi hemen kaçırdım ve kaldığım odaya girdim. Pelin de hızla peşimden gelmiş ve kapıyı kapatmıştı.
Pelin sırtını kapıya yasladı ve bana merakla baktı. "Sizin aranızda bir şey mi var?"
Gözlerimi ondan kaçırdım ve dolabı açıp içinden pijamalarımı ve gerekli olan diğer şeyleri çıkardım. "Yok öyle bir şey. Üstelik sana bir şey söylemek zorunda değilim."
Sırtını kapıdan ayırdı ve kendi dolabından pijamalarını seçmeye başladı. "Merak etme, kimseye söyleyecek değilim. Bana güvenmeni istiyorum Yağmur."
Hissettiğim sinirle dolabın kapağını çarptım ve ona kaşlarımı çatarak baktım. "Onunla aramda bir şey yok."
"Sen öyle diyorsan." Ama bakışlarından anlaşılıyordu şüphelendiği.
Şüphelenecek bir şey yoktu ama. Doğu'yla aramda bir şey yoktu, olamazdı da. Onunla konuşurken ona düzgün bir cevap vermemiştim ama yakın bir zamanda ona bunu söylemeliydim.
Odadan çıktım ve banyoya ilerledim. Kapının kilitli olduğunu fark ettiğimde sırtımı karşıdaki duvara yasladım ve beklemeye başladım.
"Her kimsen az daha bekle!" Poyraz'ın sesini duyduğumda ofladım ve ayağımla bir ritim tuttum.
Rutkay abimin kaldığı odanın kapısı açıldı ve içeriden Rutkay abim çıktı. Benim beklediğimi gördüğünde yanıma geldi ve yaptığım gibi sırtını duvara yasladı.
Kapalı kapıya baktıktan sonra gözlerini bana çevirdi. "Kim var içeride?"
"Poyraz." Dedim kapıya öldürücü bakışlarımı yollarken.
Başını salladı huyunu biliyor gibi. "Çıkamaz o şimdi. Yüz yıkama rutini biraz fazla sürüyor."
Yorgun olduğum için başımı abimin koluna yasladım ve gözlerimi yumdum. Saçlarımdan öptü ve fısıldayarak konuştu. "Güzel kızım. Seni çok seviyorum."
Aniden duygulandığımda kollarımı beline sardım ve başımı göğsüne gömdüm. "Bende seni seviyorum abi."
Kollarını sıkılaştırdı ve çenesini başımın üzerine koydu. Saçlarımdan tekrar öptü. "Güzelim benim."
Banyonun kapısı açıldığında Poyraz koridora çıktı ve bize gülümseyerek baktı. "Çok güzelsiniz."
Abim kollarını benden ayırdı ve Poyraz'ı baştan aşağıya süzdü. "Sonunda çıkabildin."
Poyraz abimi takmayarak işaret parmağıyla yanağını gösterdi ve gururla gülümsedi. "Ellesenize."
Merak ettiğim için yanına adımladım ve parmağımı yanağının üst kısmından alt kısmına doğru kaydırdım. Pürüzsüzdü ve yumuşacıktı. Ne kullandığını merak etmeye başlamıştım.
Poyraz şaşırmış ifademi gördü ve bilmişçesine yanağımdan makas aldı. "Sana da bir ara bunun formülünü veririm. Merak etme."
Kendimi tutamayarak yanağına tekrar dokundum ve elimi geri çektim. "Yakın bir zamanda vermeni isterim."
"Sadece sana." Bana göz kırptıktan sonra abime yandan yandan baktı ve yanımızdan geçerek odasına girdi.
Abim onun bu tavrına gözlerini devirerek gülümsedi ve gözlerini bana çevirdi. "Sen hallet işini."
Bir ona birde banyonun kapısına baktım. "Uzun sürebilir ama, duş alacağım da."
"İstediğin kadar oyalan." Elini saçımda gezdirdikten sonra merdivenlere adımladı ve aşağıya indi.
Banyoya girdim ve kapıyı kilitleyip kullanabileceğim havlu ve gerekli eşyaları aramaya başladım. Lazım olan her şeyi aldığımda üzerimdekilerden kurtuldum ve kendimi suyun altına bıraktım.
Düşünmemeye çalışsam da olmuyordu. Doğu'nun söyledikleri resmen kafama takılmıştı. Yüzüne nasıl bakacaktım onu bile bilmiyordum. Kafam allak bullaktı.
Duşumu aldıktan sonra üzerime pijamalarımı geçirdim ve dişlerimi fırçaladım. Son olarak yüzümü de yıkadığımda Poyraz'ın yüzü gibi yumuşak olmadığını fark ettim. Acilen ne kullandığını bana söylemeliydi.
Etrafı topladıktan sonra odama geçtim ve yatağıma girdim. Pelin de yatağına girmişti ve telefonuyla uğraşıyordu. Geldiğimi görünce hafiften gülümsemişti.
Saate bakmak için telefonumu elime aldığımda korka korka gelen mesajı okudum.
Bilinmeyen numara: Umarım çok eğlenmiyorsundur?
Kalbim korkuyla atmaya başladığında Pelin'e hiçbir şey çaktırmamaya çalıştım. Mesajı tekrar ve tekrar okuduğumda korkum ve stresim artmaya başladı.
Titreyen ellerimi yatıştırmaya çalışarak telefonumu kenara koydum ve yorganımın altına girdim. Pelin'e sırtımı döndüm ve duvarı izlemeye başladım.
Birkaç günlüğüne de olsa yüzleri gülsün istiyordum. Her ne kadar yanlış olduğunu bilsem de bu mesajları gösterip onları korkutmak ve endişelendirmek istemiyordum. Zaten biz bizeydik, hiçbir şey olamazdı. Köyden dönünce vakit kaybetmeden söylerdim.
Boğulduğumu hissettiğimde nefeslendim ve elimi boynuma götürüp ovmaya başladım. Daralmaya başlamıştım ama kendimi sakin tutmak zorundaydım.
"Her şey yolunda mı?" Diye seslendi Pelin.
Yutkundum ve sesimi düz tutmaya çalıştım. "Yolunda."
"Emin misin?" Diye diretti, sesinden şüphe seziliyordu.
Başımı salladım inanması için. "Eminim."
Birkaç saniye sustuktan sonra derin bir nefes verdi. "İyi geceler o zaman."
"İyi geceler." Gözlerimi yumdum ve yaşadığım sıkıntının geçmesini diledim.