Ne zamandır yürüyordum bilmiyorum ama asırlar gibi gelmişti. Dün Betül'ün bana verdiği numarayı aradığımda bir sekreterle konuşmuş ve temizleyeceğim evin adresini almıştım.
Sabah evden erken çıkmıştım zamanında evde olayım diye, ama yol bitmek bilmiyordu. Adamlar sanırım dünyanın öteki ucunda yaşıyordu.
Sonunda zengin evlerin bulunduğu bir sokağa geldiğimde adımlarım duraksar gibi oldu. Telefonuma tekrar baktığımda doğru yerde olduğumu gördüm. Bir temizlikçi tuttuklarına göre zengin olmalılardı ama bu kadarını da beklemiyordum açıkçası.
Önünde durduğum bina kocaman bir evdi. Krem rengiydi ve malikane de denilebilirdi. Evlerin arasında çok mesafe olmasına rağmen sokaktaki en güzel ev olduğu her halinden belliydi.
Zili çalmak için birkaç basamak çıkmam gerektiğinde ağzım açık kalmıştı. İlk defa böyle zenginlik içinde bir ev görüyordum. Benim kaldığım evin yanında bu ev cennet gibiydi.
Zili çaldım ve beklemeye başladım. Birkaç saniye sonra kapı altmış yaşlarının başında olan bir çalışan tarafından açıldı.
Kadın beni gördüğünde hafifçe gülümseyerek konuştu. "Sen Yağmur olmalısın."
"Evet, benim." Dedim başımı sallayarak.
Kapıyı daha fazla araladı ve eliyle içeriyi gösterdi. "İçeri geç."
İçeri girdim ve durdum. Görmemiş gibi davranmak istemesemde bu mümkün değildi. İçerisi adeta bir saraydı. Yine de yüz ifademi düzgün tutmayı başardım ve konuşması için kadına döndüm.
Eliyle onu takip etmemi gösterdi. "Salona geçelim. Asaf bey sizi orada bekliyor."
Koridoru geçtikten sonra salona girdik. Burası tahmin ettiğimden daha da büyüktü. Dört tane koltuk vardı, iki tane üçlü ve iki tane ikili. Mobilyaların pahalı oldukları her hallerinden belliydi. Yemek masası salonun diğer ucundaydı ve bahçeye açılan büyük cam kapılar vardı.
Salonu incelerken gözlerim birden bir adamla kesiştiğinde nefesim durdu gibi oldu. Kırklı yaşlarının ortasında gibi duran adamın gözleri masmaviydi. Bana merak ve şaşkınlıkla bakıyordu.
Ama salonda yalnız değildi.
Tanıdık bir yüzle karşılaştığımda şaşırdım. Kafede bana tuhaf bir şekilde bakan adamdı ve bana yine aynı şekilde bakıyordu.
Ayakta duran diğer üçlü, ikisinin aksine bana biraz daha normal bakıyordu. Aralarından ikisi yirmili yaşlarında, diğeri de benim yaşımda gibiydi.
Babalarının olduğunu düşündüğüm adam ayağa kalktı ve gülümsemeye çalışarak konuştu. "Hoşgeldin Yağmur."
Hareketleri çok tuhaftı. Gözlerini bir bende birde salonda gezdiriyordu. Gözleri hafiften sulanmış gibiydi.
Gerildiğimi hissederek ellerimi bacaklarıma sildim. "Merhaba Asaf bey."
Asaf beyin yüzündeki ifade daha da değişti ve yutkundu. Kafedeki adam onun iyi olmadığını gördüğünde koluna girdi ve onu kanepeye oturttu. "Bir su getirebilir misin Halime teyze!"
Halime dediği çalışan kadın kısa bir süre içinde elinde bir bardak suyla geldi ve Asaf beyin eline verdi. "Buyurun."
Asaf bey titreyen elleriyle suyundan birkaç yudum aldı ve bardağı masaya bıraktı. "İyiyim oğlum."
Salonda yine bir sessizlik meydana geldiğinde yerimde rahatsızca kıpırdandım. Asaf bey oturuyor, kafedeki de onun yanında duruyordu, diğer üçlü de hala ayaktaydı ve bana bakıyorlardı.
Sessizlik sinirlerimi bozmaya başladığında boğazımı temizledim. "Şey..."
Üçlünün arasından siyah saçlı ve yeşil gözlü olanı dudaklarını araladı. "Biz aslında-"
Ondan bir büyük duranı sözlerini keserek hızla konuştu. "Bir karışıklık olmuş Yağmur. Seni aslında haftaya çağırmıştık. Sekreter yanlış anlamış."
Kaşlarım çatıldı bu dediğine. "Öyle mi?"
Halbuki bugün geleceğimi biliyor gibi görünmüşlerdi. Halime dedikleri çalışan kadın da ismimi biliyordu. Hatta beni salonda beklediklerini söylemişti.
Siyah saçlı gözlerini hafifçe açarak sözlerini kesene baktı. "Abi."
Abisi olduğunu öğrendiğim adam kardeşine uyarırcasına baktı. "Öyle Yamaç." Daha sonra bana döndü ve devam etti. "Tekrar özür dileriz. Seni buraya kadar yorduk."
Salak değildim, bir şeyler döndüğünü anlamıştım. Bakışları bu tanıya varmama yetmişti. Diğer adamın kafedeki tavrı ve şimdiki yaşananlar ortadaydı.
Ayrıca beni umutlandırmaları da sinirlerimi bozmuştu. Onca yolu para kazanmak için yürüyerek gelmiştim. Şimdiyse bir yanlışlık olduğunu söylüyorlardı.
Daha fazla burada durmak istemediğim için başımı salladım ve bir şey demeden arkamı döndüm. İçime birden bir korku düşmüştü. Bu evden ve tanımadığım insanlardan kurtulmak istiyordum.
Birden önüme isminin Yamaç olduğunu öğrendiğim kişi çıktı ve beni durdurmak için ellerini havaya kaldırdı. "İstersen seni eve bırakabiliriz. Bunu bir özür olarak kabul et. Onca yolu boşu boşuna geldin."
"Gerek yok, nasıl geldiysem öyle giderim." Yanından geçtim ve koridoru da yürüyerek dış kapıya vardım. Kendimi dışarı attığımda derin bir nefes alabilmiştim.
Tam yürüyecektim ki önümde bu sefer başka bir beden belirdi. Asaf beydi. "Özür dilerim Yağmur. Sanırım bir aksaklık olmuş. Yamaç'ın dediği gibi, seni eve bırakabiliriz."
Sırt çantamı daha sıkı tuttum ve anlaması için üzerine bastırarak konuştum. "Bakın, bir aksaklık olduğu için zaten sinirliyim. Sizin bir suçunuzun olmadığını da biliyorum. Ama lütfen benden tanımadığın bir adamın arabasına binmemi istemeyin. Ayrıca, haftaya da gelmemeye karar verdim."
Uzun konuşmamdan sonra yutkundu ve cevap verdi. "Tanımadığın insanların arabasına binmek istemediğini anlıyorum. Ama haftaya neden gelmek istemiyorsun?"
Düşündüğüm şeyleri dile getirmekten çekinmedim. "Doğruyu söylemek gerekirse bakışlarınız beni rahatsız hissettirdi. Burada çalışmamam daha iyi olacak."
Kenarda bizi izleyen üçlünün arasında duran Yamaç aralarından en küçük durana eğildi. "Çok açık sözlü, aynı benim gibi."
Asaf bey onu takmadı ve içimi rahatlatmak için konuştu. "Amacımız seni huzursuz etmek değildi."
"Öyle hissettiğimi inkar etmeyeceğim." Yerimde kıpırdandım ve gitmek için yeltendim. "Artık gideyim."
Diyecek bir şey bulamadıklarında Asaf beyin yanından geçtim ve onlara sırtımı dönerek yürümeye başladım.
Üzerimdeki gerginliği atmaya ve bana olan bakışlarını unutmaya çalışarak eve giden yolculuğuma başladım.
Rutkay'ın anlatımıyla
Ne zamandır salonda sessizlik içinde oturuyorduk bilmiyordum. Yağmur gideli ne kadar olmuştu onu da bilmiyordum. Tek bildiğim şey gitmemesini istediğimdi.
Onu yakından ilk gördüğümde kafede çalışıyordu. Abisi olarak değil de bir müşteri olarak oturmuştum o masaya. O beni tanımıyordu ama biz onu aramış ve sonunda bulmuştuk.
Yamaç ellerini dizlerinin üzerine koydu ve uzun süren sessizliği sonunda bozdu. "Aynı anneme benziyor."
"Kopyası gibi." Diye ekledi babam başını inanamıyor gibi sallayarak.
Yamaç yerinde sabırsızca hareketlendi. "Onu ne zaman yanımıza alacağız?"
"Ona gerçekleri anlatmamız lazım." Dedim bende hızlıca.
Babam sıkıntıyla nefesini verdi ve elini sakalında gezdirdi. "Onu korkutmadan yapmalıyız bunu."
Yamaç ona inanamayarak baktı ve ayağa kalktı. "Ne korkutması baba! Eninde sonunda söyleyeceğiz zaten, neden bunu şimdi yapmıyoruz? O Kerim'e güvenmiyorum!"
Kerim'e bende güvenmiyordum. Kaldıkları evi izlettiriyorduk ve adamın eve giriş çıkış saatleri bir tuhaftı. Onun dışında elinde bazen alkol şişeleri oluyordu. Tuhaf bir tipti.
Yağmur'un bir büyüğü olan Yalın ayağa kalktı ve bize son bir kez baktıktan sonra salondan çıktı. Bir kız kardeşin varlığına hala alışamamıştı.
Onur da onun gibi düşünüyordu. Yamaç'ın bir büyüğüydü. Yağmur'a güvenmiyor ve yıllar sonra ortaya çıkan bir kız kardeş istemiyordu.
Onur boğazını temizlediğinde bakışlar onu buldu. "O kızı aramızda istemiyorum baba, ona güvenmiyorum. Yıllarca aramızda değildi ve şimdi de ailemize girmesine gerek yok. Düzenimizi bozacak."
Babam başını izlediği masadan kaldırdı ve Onur'a kaşlarını çatarak baktı. "Sen ne dediğinin farkında mısın oğlum?"
Onur alayla güldü ve konuşmaya devam etti. "Yıllar sonra birden bir telefon geliyor ve kızının yaşadığını öğreniyorsun. Gerçi, kızın olup olmadığını da bilmiyorsun ki. DNA testi yaptırmadan hemen bu tanıya vardın."
Yamaç ellerini iki yana açtı ve abisine inanamayarak baktı. "Annemize ne kadar benzediğini sende gördün abi."
Onur omuz silkti ve ilgisiz bir tavırla konuştu. "İnsan insana benzer."
Bu tavrı hoşuma gitmediğinde sıkılı dişlerimin arasından konuştum. "Saçmalıyorsun."
Babam ikimizin de sesini keserek ayağa kalktı ve son sözlerini söyledi. "Yağmur haftaya geldiğinde ona gerçekleri anlatacağım ve DNA testini yapacağız. Konu kapanmıştır."
Salondan çıktığında herkes sessizleşmişti. Yamaç ve ben bariz bir şekilde rahatlamışken Onur sinirlenmişti. Yağmur'un kız kardeşi çıkmasını istemiyordu.
Ama ben emindim, Yağmur bizim kız kardeşimizdi.
⚡️
Böylelikle abileri ve babayı da görmüş olduk. Hemen bir özet geçeyim:
Asaf (baba)
-45 yaşında
-şirket sahibi
Rutkay (büyük abi):
-25 yaşında
-şirkette çalışıyor
Onur:
-23 yaşında
-yeni mezun oldu, şirkette çalışıyor
Yamaç:
-20 yaşında
-tıp okuyor
Yalın:
-18 yaşında
-lise son
Yağmur:
-17 yaşında
Umarım dört tane abi sizi tatmin eder. 🙄
Diğer bölümde görüşmek üzere!