Gölge ve Taç

By Esciels

6.4K 3.6K 15

Yılların geçişi, insanlığı hem derin değişimlere hem de yeni bir çağa taşıdı. Gelişmişlikleri arttıkça, bazı... More

Bölüm 1: Gölgelerin Doğuşu
Bölüm 2: Yeşil Göz
Bölüm 3: Aile Broşu
Bölüm 4: Yeni Bir Hayat
Bölüm 5: Davetsiz Misafir
Bölüm 6: Sonsuzluk Aynası
Bölüm 7: Kırık Kılıç
Bölüm 8: Av Heyecanı
Bölüm 9: Kardeş Krallık
Bölüm 10: Alt Sokaklar
Bölüm 11: Ormandaki mektup
Bölüm 12: Balo
Yazar Notu 1
Bölüm 13: Visterya Akademisi
Bölüm 14: Yıkılan Kale
Bölüm 15: Derin Dalgalar
Bölüm 16: Siyah Kapı
Bölüm 17: Dondurucu Soğuk
Bölüm 18: Kemerin Ötesi
Karakter Tanıtımı 1
Bölüm 20: İlk Gölge
Bölüm 21: Sislerin En Dibi
Bölüm 22: Su Kulesi
Karakter Tanıtımı 2
Bölüm 23: Kayıp Şehir
Bölüm 24: Wathong Kalesi
Bölüm 25: Kaçak
Karakter Tanıtımı 3
Bölüm 26: Yükseliş
Bölüm 27: Kaybolan Silah
Bölüm 28: Ölü Kral
Karakter Tanıtımı 4
Bölüm 29: Yozlaşmış Yükselen
Bölüm 30: Savaş Kararı
Bölüm 31: Yıkılan Heykeller
Karakter Tanıtımı 5
Bölüm 32: Ormandan Sesler
Bölüm 33: Son Yudum
Bölüm 34: Umut Işığı |Final|
Karakter Tanıtımı 6
2. Sezon Duyurusu

Bölüm 19: Kanlı Toplantı

153 84 0
By Esciels

Keyifli okumalar (>ω<)ノ

12.09.2314

Arden, ani bir hareketle açılan paravanla irkildi ve uyanırken gözlerini hızla araladı. Perdeyi hızla çeken kişi Harold'dı, yüzünde endişe ve telaşın izleriyle. Arden, yarı uyku hâlinden sıyrılarak Harold'a odaklandı, gözlerinin içinde hızlı bir hikaye anlatma isteği okunuyordu. Harold, derin bir nefes alıp verirken hızlıca konuşmaya başladı. Arden, karışık duygular içinde onun sözlerine odaklandı. "Seni tehdit eden kral, bu kaleye doğru geliyor. Elçiler mesaj göndermiş ve acil bir toplantı talep etmişler."

Arden, adeta aniden uyanmış gibi yataktan sıçradı, bedeni adrenalinle dolup taşarken donup kaldı. Harold'ın anlattıkları kulağında çınlarken, Arden'in zihninde yüzlerce soru belirdi. Kral buraya neden  geliyordu? Bu ani toplantının amacı neydi? Soruları dudaklarının arasından fısıltı gibi döküldü. Harold, emin olmadığını belirten bir baş hareketiyle cevapladı ama Arden'in yüzündeki karmaşık duyguları paylaşıyordu.

Arden, beklenmedik haberle titreyen elleriyle bileği üzerindeki bilekliği hızla dokundu, sinyali gönderdi ve aniden beliren Ajan Yedi'nin şaşkın bakışlarıyla karşılaştı. Teknolojinin büyülü dansı gibi, mor ışıltılı bir portal aracılığıyla oda içine giren ajan, hızla yatağa oturdu. Arden'in yatağı, Ajan Yedi'nin beklenmedik varlığından hafifçe sallandı, adeta gerçek dünya ile gizemli bir hikaye arasında bir köprüydü.

Ajan Yedi'nin varlığı odaya aniden dolan bir gerginlik getirdi. Kıyafetleri ve saçları hafifçe rüzgârla oynarken, onun yüzündeki ifade ciddiyetle doluydu. Kaşları, bilgiye odaklı bir şekilde çatılmıştı ve gözlerinde derin bir düşüncenin izleri görülüyordu. Arden, Ajan Yedi'nin sessizliğini, haberin ciddiyetini ve önemini yansıtan bir bekleyişle izliyordu.

Arden, kralın tehdidini öğrendiği andan itibaren duyduğu şaşkınlığı ve içinde oluşan kaotik düşünceleri Ajan Yedi'ye açtı. Daha önce paylaşmadığı her detayı, yaşadığı her duyguyu net bir şekilde ifade etti. Odada bir sessizlik hakimdi, sadece konuşanların nefesleri ve kalp atışları duyuluyordu. Arden'in anlatısı, kralın yaklaşan tehdidinin gerçekliğini ve aciliyetini yansıtan bir anlatıya dönüştü.

İkisi arasında geçen bu yoğun anlatım, odanın içinde bir gerilim atmosferi oluşturmuştu. Arden'in gözleri, Ajan Yedi'nin tepkilerini ve yüz ifadesini yakından izliyordu. Ajan Yedi'nin kaşları çatıldığında ve dudaklarından ciddi bir düşünce akışı çıktığında, Arden geleceğe dair endişeleri ve umutları arasında sıkışıp kalmıştı. Artık, kralın tehdidiyle yüzleşme vakti gelmişti ve Arden, Ajan Yedi'nin rehberliği ve desteğiyle bu gizemli yolculuğa adım atmaya hazırdı.

Ajan Yedi'nin sözleri, oda içindeki sessizliği daha da yoğunlaştırdı. Arden, bu sessiz anın içinde, ajanın düşüncelerinin labirentinde kaybolmuş gibi görünüyordu. Ajan Yedi'nin sözlerini beklerken, odanın içi adeta merakın ve bekleyişin gerilimini taşıyordu.

Bir süre sessizlik hakim oldu; Ajan Yedi, düşünceli bir ifadeyle uzaklara dalmış gibi görünüyordu. Ardından, ses tonundaki kararlılıkla konuştu, ''Beni aradığını biliyordum ama sana ulaşmasını beklemiyordum. Ben bu sorunu çözeceğim.'' Bu cümlenin içinde, geleceğe dair kararlılığın ve sorumluluğun yankıları hissediliyordu. Ajan Yedi'nin hızla ayağa kalkmasıyla birlikte odadaki enerji ani bir değişimle doldu.

Ancak Ajan Yedi'nin ani hareketine rağmen, Arden sessizce onun kolundan yakalayarak durmasını sağladı. Bedenlerinin arasındaki bu anlık temas, Arden'in kararlılığını ve Ajan Yedi'ye duyduğu güveni yansıtıyordu. Ajan Yedi, beklenmedik bu müdahale karşısında hafifçe durdu ve Arden'a döndü.

Arden, Ajan Yedi'ye merakla baktı ve sordu, ''Seni neden arıyor?'' Sözlerindeki merak ve endişe, ifadesine yansımıştı. Ajan Yedi, bu soruya karşılık hafif bir tebessümle cevap verdi. ''Küçük bir eşyasını çalışmış olabilirim.'' Bu cümle, Arden'in zihninde sorular uyandırdı çünkü Ajan Yedi, bilinmezliği ve sırları olan bir şekilde konuşuyordu. Arden, bu örtülü ifadeler arasında kaybolmuştu ancak kesin bildiği bir şey vardı: Ajan Yedi, yükselenlerle iletişim halindeydi. Yani "eşya" dediği şey, yükselenlerden biri olabilirdi. Bu düşünce, Arden'in kafasında yeni soruların filizlenmesine neden oldu. 

Ajan Yedi'nin aniden ortadan kaybolması, odada bir an boşluğun oluşmasına neden oldu. Arden ve Harold, Ajan Yedi'nin aniden kayboluşunu şaşkınlıkla izlediler. Oda, sessizliğin hüküm sürdüğü bir atmosfere büründü. Ancak ne olduğunu anlamadan, Ajan Yedi'nin etkileyici figürü ortadan kayboldu ve bu sessizlik aniden sona erdi.

Arden ve Harold, Ajan Yedi'nin aniden kaybolmasının ardından hızla aşağı kata indiler. Misafirlerin geleceği bir atmosferde, hazırlıkların sürdüğü bir mekânda kendilerini buldular. Yeni bir günün başladığını hissediyorlardı; kahvaltı masası etrafında toplandılar. Arden ve Harold, kahvaltılarını yaparken geleceğe dair düşünceleri ve belirsizlikleri arka planda bırakmaya çalışıyorlardı.

Kahvaltılarını tamamladıktan sonra, eğitim alanına doğru ilerlediler. Bu alanda, yaşlarına uygun eğitim alan çocukları izlemeye başladılar. Genç çocuklar, öğrenme ve gelişme yolculuklarına büyülü bir şekilde katılıyorlardı. Arden ve Harold, çocukların hevesini ve enerjisini izlerken, kendi anılarını da anımsıyorlardı.

Eğitim alanının etrafında, kışın soğukluğuna rağmen çocuklar, cesurca eğitim alıyorlardı. Her bir çocuk, soğuğun bile öğretmen olduğu bu mekânda kendi sınırlarını zorluyordu. Arden ve Harold, çocukların azim dolu çabalarını izlerken, geleceğin umut veren nesillerini görmekten duydukları memnuniyeti hissediyorlardı.

Bir süre sonra, Arden ve Harold, eğitim alanının kenarında yer alan banklarda oturup dinlendiler. Jae sohbet etmeye başladılar. Sohbetin içinde gülüşler ve samimi anlar vardı. Bu rahatlatıcı zaman diliminde, çevrelerindeki çocukların enerjik oyunlarını ve eğitimlerini izlediler. Havanın soğuk olmasına rağmen, çocuklar kısa süreliğine dışarıda eğitim alıyorlardı. Bu, vücutlarının zorlu koşullara alışması için bir fırsattı.

Arden ve Harold, bu sakin anları paylaşarak, çocukların geleceğe dair umutlarını ve potansiyellerini gözlemliyorlardı. Her bir çocuk, soğuk havada bile kararlılıkla öğrenmeye ve büyümeye devam ederken, Arden ve Harold da içten bir gülümsemeyle geleceğin parlak yıldızlarını izlemeye devam ettiler.

Zaman, hızlıca akıp gitmişti, sanki bir çırpıda geçivermişti. Arden ve diğerleri, korkuyla bekledikleri anın nihayet geldiğini hissettiler; misafirler, kaleye adım atmıştı. Arden, ailesinin yanına inmişti; beklenen anın gerçekliği karşısında heyecan ve endişe iç içe geçmişti. Kalbinin atışları, duyularının keskinleştiği bir an gibiydi.

Misafirlerin varlığıyla birlikte, kalede hareketlilik artmıştı. Adımların yankısı koridorlarda yükselirken, Arden ve ailesi, konuklarını karşılamak için sıralandı. Krallar arasındaki tokalaşma bile, gerginlik dolu bir anın yansıması gibiydi. Arden, bu anın içindeki gerilimi hissedebiliyordu; kralların göz teması bile ağırlıklı bir sessizliği yansıtıyordu.

Karşılama salonuna geçildiğinde, atmosfer daha da resmi hâl aldı. Her bir adım, önemli bir törenin parçası gibiydi. Açılış için kadehler kaldırıldı, içki yudumlandı. Krallar ve kraliçeler, kendi aralarında sohbet ediyorlardı. Bu sohbetlerin içinde gizli anlaşmaların ve stratejilerin yattığı düşüncesi odanın etrafını sarıyordu.

Bir an sonra, kral Arden'in yanına geldi. Onunla yüz yüze gelmeleri, kalabalığın arasında bir adanmışlık hissi yarattı. Kral, Arden'e yönelerek konuştu, ''Merhaba Arden. Nasılsın?'' Sesindeki ton, resmiyetin ardında samimiyet barındırıyordu. Arden hızlıca yanıt verdi, ''İyiyim, siz nasılsınız?'' Cümlesi hızla döküldü dudaklarından, gerginliği hissedilebiliyordu.

Kral, hafifçe gülümseyerek Arden'e cevap verdi. Ancak bu anın ardında, yüzeyin altında gizli bir amaç olduğunu sezebiliyordu. Kral, sessizce kulağına eğildi ve sesi rahatsız edici derecede sinir bozucu bir hal aldı. ''Kimsenin olmadığı bir yere gidelim,'' dedi, sözleri tedirgin edici bir tonla sarılıyordu. Bu fısıltı, odanın içindeki diğer konuşmaların arasında bile dikkat çekiciydi. Arden'in içinde, bu önerinin arkasındaki amaç hakkında endişeli düşünceler dolaşıyordu.

Arden, kralın teklifini başıyla onayladı ve kalabalık salondan uzaklaşarak, yakınlardaki boş odalara doğru ilerledi. Kral, hızla Arden'in ardından kapıdan içeriye süzüldü. Arden, peşinden girecekken bir el omzundan nazikçe çevirdi. Karşısında, beklenmedik bir şekilde Ajan Yedi duruyordu. Arden'in zihninde beliren "Bu güvenli mi?" sorusu, endişeyle birleşti. Ajan Yedi'nin sakin ifadesi ve bilinmezliği içeren tavrı, Arden'i karmaşık duygular içinde bırakıyordu.

Ajan Yedi, onu rahatlatmak için, ''Ben hallederim,'' dedi ve odanın kapısını açarak içeriye girdi. Kapının önünde endişeyle beklerken, içeri girenlerin seslerini yakalamak ve anlamak için kapıya doğru yaklaştı. İçeride geçen konuşmaları anlamaya çalışıyordu; merakı, endişesiyle yarışıyordu.

Kralın yüzündeki pis sırıtış, Ajan Yedi'yi görünce daha da arttı. Aralarındaki geçmişin yankıları, kralın ifadesinde belirginleşiyordu. Kral, sinsi bir gülümsemeyle Ajan Yedi'yi karşısında görünce, içten bir memnuniyet ve hınç taşıyan bir ifadeyle ona bakıyordu. ''Sonunda kaçmayı bıraktın,'' diye mırıldandı, sözleri zaferin tadını çıkarırcasına dudaklarından döküldü. ''Kimsenin zarar görmemesi için onu bana geri ver,'' diye konuşmaya devam etti.

Ajan Yedi'nin kararlı duruşu ise, kralın tehditkâr sözlerine karşın kendinden emin bir ifade taşıyordu. Kralın sırıtarak konuşmasına rağmen, Ajan Yedi'nin sakinliği ve gözlerindeki keskin bakışlar, onun kontrolünü ve kararlılığını yansıtıyordu. Kralın son sözleri ise, Arden'in içinde biriken soru işaretlerini daha da artırıyordu. Kimsenin zarar görmemesi için neyden bahsediliyordu? Arden, kapının aralığından onları izlemeye devam ederken, kralın ve Ajan Yedi'nin arasındaki gerginliği daha da yoğun bir şekilde hissediyordu.

Ajan Yedi, krala karşı sert bir ses tonuyla konuştu, ''Gerçekten onu sana geri vereceğimi düşünecek kadar aptal mısın?'' Sözlerindeki öfke ve alay, Ajan Yedi'nin duygularını tüm açıklığıyla yansıtıyordu.

Kralın yüzündeki öfke giderek artarken, Ajan Yedi ise sakinliğini koruyarak cevap verdi. ''Ayrıca kimseye zarar verebilecek konumda değilsin,'' dedi. Ajan Yedi'nin tavrı, karşısındaki tehlikenin farkında olduğunu ve gerektiğinde sert bir cevap verebileceğini gösteriyordu.

Kral, birkaç adım atarak Ajan Yedi ile arasındaki mesafeyi kapatmaya başladı. Bu hareket, karşıtlığın ve tehlikenin doğrudan yüz yüze geldiği bir anı yansıtıyordu. Kralın konuşmaya devam etmesiyle, tehditkar bir tonla ifade etti, ''Hiç emin olma. Belki bir yükselene zarar veremem, peki ya sevdiklerine?'' Bu sözler, kralın sinsi planları ve Ajan Yedi'ye yönelik tehditlerini açıkça ifşa ediyordu. Arden'in göz bebekleri korkuyla büyümüştü; kralların gücü ve ihtimalleri karşısında duyduğu çaresizlik yüzünden okunuyordu.

Kralın tehditleri sadece Ajan Yedi'yi değil, tüm durumu ve çevresini içine almıştı. ''Şifacıyı getir ve bana teslim et,'' dedi kral, Arden'in içindeki endişeleri daha da artırarak. Ajan Yedi, bu tehlikeye karşı sakin bir şekilde tepki verdi. Hafifçe kahkaha atarak, ''Böyle bir şey asla olmayacak. Ayrıca artık onu asla bulamazsın çünkü bu Dünya'da değil. Onu güvenli bir Dünya'ya gönderdim,'' dedi. Ajan Yedi'nin ifadesi hem güveni hem de kararlılığı yansıtıyordu.

Kral, öfkeyle bağırmaya başladı, tehditlerini daha da yükseltti, ''Geri getir. Karım ölürse hepinizi öldürürüm.'' Kralın çığlıkları, tüm salona yayılan bir gerilim atmosferi yaratıyordu. Ajan Yedi, öfkeye ve tehdide rağmen sakinliğini koruyarak, ''Eşin için gerçekten üzgünüm fakat bunun için başka bir kişinin canını veremem,'' dedi. Ajan Yedi'nin soğukkanlılığı, kralın öfkesine karşı duruşunu ve etik değerlerini yansıtıyordu. Durum giderek daha karmaşık ve tehlikeli hâle geliyordu.

Kral, odadan ayrılmadan önce son bir söz bıraktı havada. ''İzle ve gör,'' dedi. Kralın bu son sözü, odanın içine gergin bir sessizlik bıraktı. Arden, kralın öfkeli bakışlarıyla odadan çıkarken ona öfkeyle baktığını hissetti. Kralın gözlerinde yanan öfke, atmosferi daha da gerilmiş hâle getiriyordu. Ancak kralın sinirini daha da arttıran şey, söylediği tehditlerin henüz gerçekleşmemiş olmasıydı. Bu tehdit dolu sözlerin boşa çıkmasının kralın öfkesini daha da alevlendirdiği açıktı.

Kralın ayrılmasının ardından, Arden hızla odaya girdi ve Ajan Yedi'nin yanına vardı. Ajan Yedi'ye yaklaşmasıyla birlikte, ciddiyet ve endişe ifadesi Arden'in yüzünde belirdi. ''Şifacıyı ona teslim edersen bizi bırakır,'' diye mırıldandı, bir çözüm arayışının içinde. Ancak Ajan Yedi, başını hafifçe sallayarak reddetti. Bu an, Arden'in umutlarını ve beklentilerini daha da sarsan bir anıydı.

Ajan Yedi'nin cevabıyla birlikte, Arden daha fazla bilgiye ihtiyaç duyduğunu anladı. Ajan Yedi devam etti, ''Bilmediğin şeyler var. Yükselenler yeteneklerini kullanırken bir şeyleri tüketirler fakat şifacılar bizim gibi değiller. Kendilerinden ödün verirler ve kendilerini tüketirler. Onun eşinin iyileşmesi için bir şifacının ölmesi gerekir.'' Ajan Yedi'nin ses tonu, üzüntüyü ve ağırlığı içinde taşıyordu. Bu açıklama, Arden'in içinde bir karışıklık ve moral çöküntüsü yarattı.

Arden artık, Ajan Yedi'nin neden bu kadar büyük bir mücadele verdiğini daha iyi anlamıştı. Arden, bu yeni bilgi ışığında, Ajan Yedi'nin sadece krallığın değil, aynı zamanda sevdiklerinin güvenliğini korumak için ne kadar fedakârca davrandığını kavramıştı. Gözleri bu yeni bilgilerle aydınlanan Arden, Ajan Yedi'nin yüklendiği ağır sorumluluğun ve çelişkilerin farkına varmıştı.

Arden, aniden duyduğu kesik kesik fısıltıyla irkildi. Fısıltının döküldüğü kelimeler, Arden'in kulaklarında bir çınlama yaratıyordu. İlk başta net bir anlam çıkaramasa da bu hissin ne olduğunu biliyordu. Çok uzun zamandır böyle bir fısıltı duymamıştı. Fısıltı, daha da güçlenerek yankılandı, bu sefer Arden'i derinden sarsmıştı. Fısıltı, artık kesik kesik değil, daha belirgin bir şekilde ulaşıyordu ve bu Arden'i içten içe korkutuyordu.

Fısıltının kelimeleri, daha belirgin ve anlaşılır hâle geldiğinde, Arden hızla o yöne doğru koşmaya başladı. Ajan Yedi ise bu anın şaşkınlığıyla arkasından bakakaldı. Fısıltı, yardım isteyen bir ses tonu taşıyordu ve net bir cümleyle ifade ediliyordu: ''Nefes alamıyorum.'' Bu cümlenin sahibini Arden çok iyi biliyordu, bu Harold'dı.

Arden koşarak odaları geçiyor, sesin daha da güçlendiği yere doğru yöneliyordu. Ardından Ajan Yedi de anlamaya çalışarak onun peşinden koşuyordu. Arden'in adımları hızlanırken, içindeki endişe de katlanarak artıyordu.

Sesin geldiği yere vardığında, Arden donup kaldı. Karşısında gördüğü manzara, onu adeta büyülemiş ve dehşete düşmüştü. Bir an için her şey durmuş gibiydi. Odaya girdiğinde, Harold'ı soluksuz bir şekilde yere çökmüş halde buldu. Onun yüzü solmuş, gözlerinden paniğin yansımaları okunuyordu. Arden, bu çaresiz hal karşısında bir anlığına şaşkınlıkla donup kaldı.

Arden, hızla odaya girdiğinde, kendi boyutunun iki katı büyüklüğünde bir adamın gözlerinin içine bakıyordu. Hemen anladı ki bu, Harold'a zarar veren aynı adamdı. Arden, bu adamın kralın oyununun bir parçası olduğunu biliyordu ve içindeki öfke, ilk kez onu karanlığa çekiyordu. Kızgınlığının ateşi, karanlık güçleri çağırma isteğini uyandırdı.

Öfkesi ve kararlılığıyla adım atan Arden, Harold'ın yerde sürünen halini gördü. Adamın gözlerine odaklandı, onunla dolu olan öfke ve hırs Arden'in bakışlarını alevlendirdi. Harold'ın yardım çığlıkları ve acısının yanı sıra, Arden kralın oyununun ne kadar tehlikeli olduğunu daha da iyi anlamıştı.

Adam, hızla saçlarından kavradığı Harold'ı yerden kaldırdı. Sesi soğuk ve tehditkar bir tondan yükseldi, ''Krala ihanet etmeyecektin.'' Bu sözlerin ardından belinden çıkardığı hançeri göstererek, Harold'ın boynuna doğru yaklaştırdı. Zaman, Arden için yavaşlamış gibiydi. Hançerin soğuk parlaklığı, Arden'in bakışlarına yansıdı ve içindeki kararlılık daha da güçlendi.

Hançeri görmesiyle birlikte, Arden hızla elini kaldırdı ve karanlığı toplamaya başladı. Gölge, hızla odanın içinde şekillenerek gerçeklik kazandı. Adamın gölgesi aniden varlığını sert bir şekilde hissettirdi. Adamın korku dolu bakışları, gölgenin doğrudan ona yönelmesiyle donup kaldı.

Adam, kavradığı hançeri yere düşürdü ve anında boynunu saran karanlık bir varlık tarafından yakalandı. Arden, bu karanlık varlığın emrini yerine getirmesi için ona direktif vermişti. Adam, adeta yerden havaya kaldırıldı ve hızla geriye doğru fırlatıldı. Korku ve panik dolu bir çığlık atarak, adam odanın ötesine savruldu, bedeni havada iz bırakırken, Arden'in gözleri ise bu anın gerçekliğini henüz kavramaya çalışıyordu.

Adamın korkusunu yenmesi ve hızla yerdeki hançeri almaya yönelen bir hamle yaptı. Arden, gölgeleri kullanarak adamı tekrar itti ancak adamın pes etmek gibi bir niyeti yoktu. Arden'in etkisi altındayken bile, adamın azimli ve tehlikeli bakışları, kararlılığını gösteriyordu. Adam, yanından çıkardığı hançeri hızla savurdu ve bu keskin silah, Harold'ın omzuna saplandı. Harold'ın acı dolu çığlıkları, odanın içinde yankılanıyordu ve kulakları sağır edercesine yükseliyordu.

Arden, ilk kez bu kadar büyük bir gücü, gölgeleri kontrol ederek kullanıyordu. Bir an içinde, oda tamamen karanlığa gömüldü ve gölgeler, etrafı sararak hakimiyet kurdu. Etraftaki çoğu gölge, neredeyse bir bütün gibi hareket ediyordu, Arden'in kontrolü altında birleşerek tehlikeli bir güç haline geliyordu.

Arden, bütün gücünü kullanarak adamı son bir kez daha duvara itti. Bu sefer, Arden'in içindeki güç normalden çok daha fazlasını ifade ediyordu. Adam, duvarın kırılmasıyla birlikte yan odaya fırladı, ses çevredeki insanları harekete geçirdi. Ajan Yedi, hızla Arden'in yanına ulaştı. ''Gitmeliyiz. Ona yardım ederler,'' dedi, durumun ciddiyetini anlayarak.

Arden, karanlığın etkisiyle neredeyse kör olmuştu ama hızla Harold'ın yanına koştu. Ancak, Ajan Yedi hızla önüne mor bir portal açtı ve Arden'i iterek boşluğa doğru sürükledi. Arden, portaldan geçerken bilincini yitirircesine sürüklendi ve aniden başka bir portalın içinde buldu kendini. Odasına ulaştığında, yere yığıldı ve kusmaya başladı. Ajan Yedi, portaldan çıkarak hızla Arden'in yanına geldi, destek olmaya çalıştı. Ancak Arden'in çığlıkları, acının ve karmaşanın bir ifadesiydi.

''Kardeşime yardım etmeme engel olamazsın,'' diye bağırdı Arden, içindeki çaresizlik ve öfke yankılanıyordu. Ajan Yedi'nin yüzünde, Arden'in bu güçleri kullanmasının yarattığı korku okunuyordu. ''Arden, bu kadar gücü kontrol edemezken gölgeleri serbest bırakamazsın,'' dedi, tedirgin bir ses tonuyla uyardı. Ancak Arden, Ajan Yedi'nin uyarısını duymamazlıktan geldi. ''Konu ben değil, yaralı olan Harold,'' dedi, kararlılıkla belirtti, Arden ağlayarak Harold'ın durumuna odaklıydı.

Belirli bir süre bekledikten sonra, Ajan Yedi, Arden'in aşağıya inmesine izin verdi. Merdivenleri inerken, odanın atmosferi hâlâ gerilmiş ve tansiyonlu gibiydi. Arden aşağı inip etrafa baktığında, kralın ve ailesinin gitmiş olduğunu fark etti. Ancak, dikkatini daha çok Harold'a yöneltti. Revire götürüldüğünü ve durumunun iyi olduğunu öğrendi.

Harold'ın yanına geldiğinde, arkadaşının yattığı yatağın yanında durarak derin bir iç çekti. Arkadaşının solgun yüzüne baktı, gözlerindeki endişe ve suçluluk hisleri birbirine karışmıştı. Harold'ın yanına yaklaştı, sessizce beklemeye başladı. Zamanın yavaş geçtiği bir atmosferde, beklemek adeta sonsuzluğa uzanıyormuş gibi hissettiriyordu.

Saatler geçti, güneş yavaşça batmaya başladı, ama Harold hâlâ kendine gelememişti. Arden, ara sıra odada dolaşıp sıkıntısını yenmeye çalışıyordu. Beklemek, içinde kaynayan düşünceleri sakinleştirmeye yardımcı olmaya çalışıyordu. Sonra tekrar Harold'ın yanına dönüp sessizce beklemeye başlıyordu. Bu süreç içinde, Arden'in iç dünyası karışıktı; kendini suçluyordu ama aynı zamanda dostuna destek olmanın bir yolunu arıyordu.

Harold nihayet gözlerini açtığında, Arden hızla kendini toparladı. Arkadaşının zayıf bakışlarına odaklandı, içindeki sevinç ve endişe bir aradaydı. Arden'in dudakları aralandı ve sessizce sordu, ''Nasıl hissediyorsun?'' Harold sessizce ve içten bir şekilde cevap verdi, ''Teşekkür ederim.'' Bu basit cümlede bile, Harold'ın minnettarlığı ve dostluğu samimi bir şekilde ifade ediliyordu. Arden, bu zayıf ses tonunda bile, arkadaşının hissettiği duyguları anlamıştı.

Ancak Arden'in gözleri ıslanmaya başladı. Çünkü bu olayların başına gelmesinin nedeni, onun öfkesi ve kontrol edemediği gücüydü. Arden içten içe suçlulukla boğuşuyordu, arkadaşının yaşadığı acıyı kendi hatalarının sonucu olarak görüyordu. Gözyaşları gözlerinin kenarlarında birikmeye başladı ama hemen silmeye cesaret edemedi çünkü bu gözyaşları, hissettiklerinin bir yansımasıydı.

Arden, bu deneyimden sonra kendine bir söz verdi. Artık gölgeleri hissedebiliyordu ve bu, onları kontrol etmek için ilk adımdı. Arkadaşlarını ve sevdiklerini koruma yükü daha da ağırlaşmıştı. Bu olay, ona güçlerini sorumlulukla kullanmanın önemini öğretmişti. Arden artık gölgelerin gücünü kontrol etmeye ve dostlarını tehlikelerden korumaya yönelik bir kararlılıkla ilerleyecekti. Odada hâlâ sessizlik hüküm sürerken, Arden'in içindeki kararlılık ve umut belirgin bir şekilde parlıyordu.

▓▒░░░░░░░░░||░░░░░░░░░▒▓

Prinhol'un meşhur Sangri Keki.

Beğendiyseniz yorum atmayı ve oylamayı unutmayın! (>•)

Kendinize iyi bakın (つ˃ᴗ˂)つ

Continue Reading

You'll Also Like

4.7K 1.2K 17
"Onlar ne vampir ne cadı ne de büyücüydü. Bambaşka bir şeydiler. Tenleri soğuk ve yüzleri kusursuzdu. Ne olduklarını bilmiyordum ama insan olmadıkla...
198K 11.1K 55
Sözü geçebilmesi için bir mafyanın lakaba ihtiyacı vardır. Peki birbirinden nefret eden dört arıza mafya lakap almayı beceremezse ve mafyalıktan atıl...
KAYIP PRENSES By HBT

Historical Fiction

220K 16.6K 46
Kayıp bir prenses ve bir nefes yakınlığında olduğunu bilmeden, yıllardır onu arayan koca ülke. Kralın küçük bir hatası nelere mal olur? Bir zamanlar...
482K 34.1K 60
Hiç Maria gezegenini duydunuz mu? Ya da oraya gittiniz mi? Ben orada yaşıyorum. Ve inanın bana oradaki hayat dünyadakinden tamamen farklı. Sanırım bi...