Gölge ve Taç

By Esciels

6.4K 3.6K 15

Yılların geçişi, insanlığı hem derin değişimlere hem de yeni bir çağa taşıdı. Gelişmişlikleri arttıkça, bazı... More

Bölüm 1: Gölgelerin Doğuşu
Bölüm 2: Yeşil Göz
Bölüm 3: Aile Broşu
Bölüm 4: Yeni Bir Hayat
Bölüm 5: Davetsiz Misafir
Bölüm 6: Sonsuzluk Aynası
Bölüm 7: Kırık Kılıç
Bölüm 8: Av Heyecanı
Bölüm 9: Kardeş Krallık
Bölüm 10: Alt Sokaklar
Bölüm 11: Ormandaki mektup
Bölüm 12: Balo
Yazar Notu 1
Bölüm 13: Visterya Akademisi
Bölüm 14: Yıkılan Kale
Bölüm 15: Derin Dalgalar
Bölüm 17: Dondurucu Soğuk
Bölüm 18: Kemerin Ötesi
Bölüm 19: Kanlı Toplantı
Karakter Tanıtımı 1
Bölüm 20: İlk Gölge
Bölüm 21: Sislerin En Dibi
Bölüm 22: Su Kulesi
Karakter Tanıtımı 2
Bölüm 23: Kayıp Şehir
Bölüm 24: Wathong Kalesi
Bölüm 25: Kaçak
Karakter Tanıtımı 3
Bölüm 26: Yükseliş
Bölüm 27: Kaybolan Silah
Bölüm 28: Ölü Kral
Karakter Tanıtımı 4
Bölüm 29: Yozlaşmış Yükselen
Bölüm 30: Savaş Kararı
Bölüm 31: Yıkılan Heykeller
Karakter Tanıtımı 5
Bölüm 32: Ormandan Sesler
Bölüm 33: Son Yudum
Bölüm 34: Umut Işığı |Final|
Karakter Tanıtımı 6
2. Sezon Duyurusu

Bölüm 16: Siyah Kapı

174 95 0
By Esciels

Keyifli okumalar (ノ'ヮ')ノ

10.08.2307

Arden'in odası, karanlık ve gizemli bir atmosfere sahipti. Oda, kıvrımlı duvarları ve yüksek tavanıyla adeta bir sonsuzluğu andırıyordu. Işığın seyrek olarak sızdığı pencerelerden oda içine gizemli bir aydınlık yayılıyordu. Odanın köşesinde, karanlığın içine karışan bir yatağın üstünde, Arden'in endişeli gözleri ayın solgun ışığı altında parlıyordu.

Kapının sessizce çalınmasıyla Arden'in yüreği hızla çarpmaya başladı. Kralın gelmiş olabileceğini düşündüğü anda, odanın hava basıncı değişti gibi hissetti. Kapıyı açmak için yavaşça ilerlerken, içinde garip bir gerilim ve merak vardı. Kapıyı açtığında, beklentilerinin çok ötesinde bir manzara ile karşılaştı.

Kapının arkasında, sarayın en yüce hükümdarı duruyordu. Kralın görkemli figürü, Arden'in odasında aniden birkaç boyut daha ekliyormuş gibi göründü. Kralın gözleri, Arden'e odanın karanlığında parlayarak ona tüyler ürpertici bir bakış fırlattı.

Kralın yaklaşımıyla, odanın atmosferi daha da yoğunlaştı. Arden, adeta zamanın yavaşladığını hissetti. Her hareketi, her nefesi, kralın etrafında bir çepeçevre dolaşan gizemli bir aura ile doluydu.

''Senin kim olduğunu biliyorum. Yıkılan krallıktansın.'' dedi ve bir süre durakladı. Arden bir iki adım geriye gidince kral açık olan kapıdan yavaşça içeriye süzüldü ve kapıyı kapattı. Kralın konuşmasıyla, Arden'in kalbi daha da hızlandı. Kralın bakışları, Arden'i sanki derinlerine inmeye çalışan ışık huzmeleri gibiydi. O an, Arden, kendisini bir kuyunun derinliklerine çekilmekteymiş gibi hissetti.

Kral, Arden'in yüzünü incelemeye başladı. Arden'in yüzü, kral için bir bulmacayı çözmeye çalışan bir bilim insanının titizliğiyle inceleniyordu. ''Senin yüzünü çok az kişi gördü. Ben kolay kolay gördüklerimi unutmam. Hele bir yükseleni asla.'' dedi. Kralın gözlerindeki ışık, bir define avcısının nadir bulduğu bir hazineyle karşılaşmışçasına parlıyordu. Gizem ve ihtişam, odanın her köşesinden sızıyordu.

Arden, endişe dolu bir şekilde mırıldandı, ''Ne istiyorsun?'' 

''Sen bana yardım edersen ben de sana yardım ederim. Küçük bir alışveriş gibi düşün.'' dedi. Kral yavaşça yatağa oturduğunda, odanın havası daha da yoğunlaştı. Arden, kralın sinsi gülümsemesini gözlerinde hissediyordu, bu durum onun için tehditkâr bir atmosfer oluşturuyordu.

Kral, boğazını temizledi ve Arden'e yaklaştı. ''Bana birini bulmanı istiyorum. Eğer onu bulursan senin bu sırrını kimseye anlatmam böylece ailen de hayatta kalır,'' dedi, Arden'in içini ürperten bir tonla. Kralın teklifiyle birlikte, Arden'in ailesinin güvenliği tehlikeye girmişti. Arden'in en büyük acısı olan ailesi, şimdi kralın talepleriyle karşı karşıya gelmişti.

Arden, kaçınılmaz bir şekilde kabul etmek zorunda kaldı. ''Kimi bulmam lazım?'' diye sordu. Kral, odadaki gizemli atmosferi daha da artırmak için sessiz kaldı. Arden, kralın sessizliği karşısında daha da rahatsız olmaya başladı.

''Gerçek adını bilmiyorum, ama kod adı var,'' dedi kral, Arden'in yüzünde bir gizem bulutu oluşturarak. ''Bir kadın ve adı Ajan Yedi.'' Arden, kralın bu ismi vermesiyle bir an donup kaldı. Ajan Yedi'nin kim olduğunu biliyordu ancak bu gerçeği krala belli etmemeye çalıştı. Başka bir yükselenin bilgisini paylaşması, Arden'in başına daha büyük dertler açabilirdi.

Odada, Arden'in içsel savaşıyla kralın tehditkâr varlığı arasında gergin bir denge oluşmuştu. Arden, kendi hayatı ve sevdiklerinin hayatı arasında bir seçim yapmak zorunda olduğunun bilincindeydi. 

''Neden arıyorsun?'' diye sordu Arden, çekingen bir tavırla. Kral, hafif bir gülümsemeyle Arden'e cevap verdi. ''Bu seni ilgilendirmez, küçük prens. Sadece onu bul ve bana getir,'' dedi. Arden, içindeki öfkeyi ve merakını bastırmaya çalışıyordu. Ajan Yedi'nin neden arandığını bilmek istiyordu ancak kralın emirlerine karşı gelmek riskli bir adım olabilirdi.

Arden, isteksizce kabul etti. ''Peki. Onu bulacağım,'' dedi ve kenardaki sandalyeye oturdu. Birkaç öksürükten sonra, ''Nasıl bulacağım?'' diye sordu. Kral, ayağa kalktı ve cebinden bir cihaz çıkararak masaya koydu. Ardından kapıya doğru yürümeye başladı.

Kral, Arden'in önünde durarak konuştu, ''Zaten o seni bulacak. Bulduğunda, üstüne bu cihazı fırlat yeterli. Basit bir görev,'' dedi ve odadan çıktı. Arden, masadaki cihaza merakla baktı. Cihazın karmaşık görüntüsü, Arden'in bilgisayar ve teknolojiye olan ilgisini arttırmıştı. Cihazın ne işe yaradığını anlamak için cihazı incelemeye başladı ancak ne olduğunu çözmekte zorlanıyordu.

Oda, kralın ani çıkışı ve cihazın gizemiyle doluydu. Arden, kendi içindeki sorularla baş başa kalmıştı. Ajan Yedi'yi bulma görevi, onu bilinmezliklerle dolu bir yolculuğa çıkaracaktı.

Arden, bileğindeki bilekliği birkaç kez daha sıktı ancak Ajan Yedi'den hiçbir haber alamıyordu. Her geçen gün, endişesi biraz daha artıyordu. Ajan Yedi'nin sessizliği, Arden'i korkuyla dolduruyordu. Kafasında kötü senaryolar canlanıyor ve geleceğe dair karanlık düşünceler beliriyordu. Arden için, bu günler oldukça zorlu geçiyordu. Yükselenlere karşı olan düşmanlıkların yanı sıra, tanımadığı bir kralın tehditleriyle de başa çıkmak zorundaydı.

Arden, tek başına bu mücadeleyi sürdürmekten yorgun düşmüştü. Artık yaşadıklarını birileriyle paylaşma zamanının geldiğini düşündü. Sabah olunca, Harold'a olan bütün sıkıntılarını anlatacaktı.

Gecenin ilerleyen saatlerinde, havada bir serinlik ve kışın yaklaştığına dair bir his vardı. Dışarıda, kar yağacak gibi bir hava vardı ve soğuk esintiler odanın içine sızıyordu. Güneş hızla batıp doğdu, gökyüzü puslu bir bulut tabakasıyla kaplanmıştı. Işıkları, dünyaya sıcaklık vermek için çabalarını sürdürüyordu.

Doğanın ritmi değişiyordu. Ağaçlar ve bitkiler, kış mevsiminin yaklaşmasıyla birlikte hazırlıklıydı. Her şey sessizce uykuya dalmaya hazırlanıyordu ancak aynı zamanda yeni bir yaşamın da başlangıcı yaklaşıyordu. Güneşin ışınları, puslu bulutların arasında dans ederken, her şeyin üzerine yumuşak bir ışık serpiyordu.

Arden'in odası, geceyle birlikte değişen bu doğal atmosferle doldu. Odada, dış dünyanın sessizliği ve huzuruyla birlikte, Arden'in iç dünyasında da yeni bir umut filizleniyordu.

Arden, yataktan doğrulup birkaç kere esnedi. Ardından hızla bir bardak su içti. Gece boyunca anlatacağı konuları düşündü ve huzurlu bir uyku çekemedi. Sabah olduğunda, Harold'ın zaten ayakta olduğunu ve yan odadan sesler geldiğini fark etti. Kapıyı açıp dışarı çıktığında, hemen yan odaya girdi ve Harold'a selam verdi.

Harold, Arden'in hızlı bir giriş yapmasıyla şaşırmış gibi göründü. Arden, söylemediği her şeyi detaylı bir şekilde anlattı. Visterya'dan, kralın tehditlerine kadar her detayı Harold'a aktardı. Arden, bazı şeyleri anlatıp anlatmadığını bile unutmuştu, bu yüzden hikayeyi baştan başladı ve her detayı tekrarladı. Harold artık tüm bilgilere sahipti.

''Bir planın var mı?'' dedi Harold, gözleri düşünceli bir şekilde parlıyordu. Tüm bu bilgiler, zihnini oldukça yormuştu. Harold, her zaman beklemek yerine bir çözüm bulmanın daha mantıklı olduğunu düşünüyordu. Arden bir süre düşündü. Aslında, gece boyunca uzun uzun planlar kurmuştu ve kafasında birkaç fikir oluşmuştu.

''Sanırım bir tane var,'' diye mırıldandı Arden. Hızla planını anlatmaya başladı. Harold biraz şaşkınlıkla dinliyordu çünkü plan oldukça riskli görünüyordu ve tamamen Arden'in kişiliğini yansıtıyordu.

Arden'in anlattığına göre, planlarından biri, kralı oyalayarak Ajan Yedi'yi bulmaya çalışmaktı. Ardından, Ajan Yedi'yi bulduktan sonra krala karşı nasıl hareket edeceklerini belirleyeceklerdi. Harold, Arden'in kararlılığına ve planına hayranlıkla bakıyordu ancak planın riskleri konusunda da endişeleri vardı. 

Harold ikinci planı duyduğunda ilk planın çok daha normal olduğuna karar verdi. ''Yani gece olunca ormana kaçacağız ve kurtarılmayı bekleyeceğiz.''Harold, bir an için şaşkınlıkla gözlerini devirdi. Arden'in sakinliği, onun beklenmedik cevabına karşılık daha da şaşırtıcıydı. Arden'in yüzündeki ifade, derin bir şok ve huzursuzluk belirtisiyle doluydu. O an, geleceklerinin ne kadar belirsiz olduğunu fark etti.

''Peki bizi kurtarmaya gelmezse. B planın nedir?'' diye sordu.

Arden sadece kısa bir cevap vermeyi tercih etti ''B planı yok. Her zaman beni kurtarmaya geldi.'' dedi. 

Harold, Arden'in gözlerindeki şaşkınlığı ve endişeyi fark etti. Derin çizgilere sahip alnını kırıştırarak Arden'e baktı. ''Planın pek güvenli gelmiyor,'' dedi, cümlelerinde hafif bir hüzün vardı. ''Ancak elimden geleni yapacağım, seni korumak benim görevim sonuçta.''

Harold'ın sesinde kararlılık vardı ancak gözlerinin derinliklerinde beliren belirsiz endişe, onun iç dünyasında fırtınalar estiğini gösteriyordu. Arden'in bu tehlikeli maceraya atılmasını istemese de, Harold'ın sadakati ve kararlılığı, onu desteklemeye yönlendiriyordu.

Oda, bu tartışmalar ve planlarla doluydu. İkisi de, karşılarındaki zorluğun farkındaydı ancak birlikte hareket etmekten başka seçenekleri yoktu. 

Arden'in derin bir iç çekişiyle dışarıya karışan buğulu nefesi, odanın içindeki atmosferi doldurdu. Havaya yayılan buğulu nefes, sanki Arden'in içsel sıkıntısını ve belirsizliği simgeliyordu. Harold, onun gözlerindeki kıvılcımın sönüşünü izler gibi oldu. Arden'i tanıdığı ilk günü hatırladı; neşeli, sakin ve umut dolu bir çocuk olarak canlandı zihninde. Ancak zamanın geçişi, bu masumiyeti yavaşça aşındırmış gibi görünüyordu. Artık Arden, kararsızlık ve tehlikenin gölgesinde büyümüş gibi duruyordu.

Harold'ın zihnindeki düşünceler, fırtınalı denizler gibi hızla dönüp duruyordu. Hayatın karmaşıklığı ve belirsizliği karşısında duyduğu çaresizlik, onun omuzlarına ağırlık olarak çökmüştü. Arden'in kararlarının sağlıklı olmadığını kabul etmek zor olsa da, gerçeklik acı bir şekilde yüzüne vuruyordu. Arden'in gözlerindeki kaybolmuş umut ve endişe, Harold'a onun iç dünyasının karmaşıklığını gösteriyordu.

Harold, bir anlığına camın ötesinden gelen denizin sessizliğini dinledi. Kuşların şarkıları ve rüzgarın hışırtısı arasında, geleceğe dair belirsizliklerle dolu bir anın içinde donup kalmış gibiydi. Ancak sonunda derin bir nefes aldı ve gözleri kararlılıkla parladı. "Belki de bu karmaşıklığın içinde, birlikte doğru adımları atarak çıkabiliriz," dedi. Sesinde umut vardı ama aynı zamanda gerçekçiydi.

Geldikleri krallığın sıcak ve zarif atmosferi, onları kucaklayan bir masal diyarı gibiydi. Şehrin taş sokaklarının her bir taşı, uzun yıllar boyunca yaşanan tarihi olayları anlatıyormuş gibi görünüyordu. Dar sokaklar, rengarenk çiçek saksıları ve tarihi binalarla süslenmişti. Evlerin balkonlarından sarkan asmalar, rüzgarla hafifçe sallanıyor ve rengarenk çiçekler açıyordu.

Harold ve Arden, bu büyülü krallığın içinde, geleceklerini belirleyecek kararları tartışıyorlardı. Krallığın tarihi ve masalsı dokusu, onlara güç ve umut veriyordu ancak aynı zamanda büyük bir sorumluluk da yüklüyordu. Birlikte, bu karmaşık dünyada doğru yolu bulmak için adım atmaya hazırlanıyorlardı.

Denizin üzerinde yükselen krallık, suyun büyülü kucaklamasına girmiş gibiydi. Limanın etrafını saran eski taş duvarlar, dalgaların melodik vuruşlarına karşı dimdik ayakta duruyordu, adeta denizin koruyucu kollarıydılar. Limandaki tahtadan yapılmış tekne, masmavi denizin üzerinde sessizce salınarak dingin bir bekleyiş içindeydi; güneşin yansımaları, suların üstünde binlerce parıltı bırakıyordu. Martılar, gökyüzünde beyaz noktalar gibi süzülüyor, zaman zaman denize hafif dokunuşlarla dalış yapıyorlardı.

Krallığın atmosferi, adeta bir büyü dünyasını andırıyordu. Arden, bu gizemli ve büyülü dünyada, gerçekliğin sınırlarını zorlayan bir yolculuğa çıkmış gibi hissediyordu. Her adımda yeni bir keşif ve merak uyandıran bir detayla karşılaşıyordu. Bu krallık, ona gerçek dışı gibi gelen bir masal diyarı gibi görünüyordu ancak bu dünya, Arden'in hayatının dönüm noktası olmaya adaydı ve şimdi bu yerden ayrılma zamanı gelmişti.

Limanın ahşap iskelesi üzerinde gemiye adım attıklarında, tahta zeminin hafifçe esnediğini hissettiler. Denizin mavisi, gökyüzünün mavisine karışıyordu ufukta. Gemi, sessizce sallanarak açılan deniz yollarına doğru ilerliyordu. Rüzgarın saçlarını okşadığı ve tuzlu havanın dudaklarına değdiği anlarda, Arden belirsizliklerle dolu maceralarının heyecanını ve gerilimini bir arada hissediyordu.

Gemi, denizin sakinliğiyle uyum içinde ilerliyordu. Dalgalar, önceki günkü coşkularını yitirmiş gibi, geminin altından sessizce kayıp gidiyordu. Gemi içindekiler için neredeyse belirgin olmayan bir hareketle salınıyordu, adeta denizle dans ediyordu. Denizin yüzeyi masmavi ve pürüzsüz, yavaşça güneşin yansımalarını kucaklıyordu.

Denizin kucaklayıcı kollarında, kayaların silueti yavaşça belirdi. Kayaların oyulduğu liman, küçük beyaz dalgaların kıyıya vurmasıyla daha da belirginleşti. Limanın tahta iskelesi, denizin huzur veren mavisine karşı kontrast oluşturuyordu.

Gemi, limana yaklaşırken suyun yüzeyinde hafifçe yankılanan güneş ışınlarıyla parlıyordu. Denizin sessizliği, sadece kuşların uzakça çırpınışlarıyla kesiliyordu. Geminin halatları, limanın taşlarına sakin bir şekilde bağlandı. Adımlarını geminin güvertesinden limanın taş zeminine atarken, Arden denizin durgunluğunu ve geride bıraktıkları yolun hızlıca unutuluşunu düşünüyordu. 

Zorlu bir gün geçirmişti ve bir süre deniz yolculuğu yapmak istemiyordu. Cebin de kralın verdiği cihazı hissetti. Bu cihazı kullanmayı tabii ki düşünmüyordu ama yine de yanından ayırmayacaktı. Tekrar ileride bekleyen araca bindiler ve gelmeden önce gördüğü su kemerine doğru yolculuğa çıktılar. Kemer onun için kaybolduğunda yönünü bulabileceği bir simgeydi. Krallığı ve bu limanı bağlayan noktaydı. Belki bir gün kemerin etrafını da gezebilirdi. 

Göz açıp kapayana kadar geçen zaman, Arden'in kendi evine dönmesini getirdi. Uzun bir yolculuğun ardından, sonunda kapısının eşiğine varmıştı. Yolculuk yorgunluğu ve hafif bir melankoliyle karışık olarak odasına adım attı. Gökyüzü artık geceye bürünmüş, parıldayan yıldızlar ve dolunayın aydınlığıyla aydınlanıyordu.

Odasına ulaştığında, kapıyı sessizce ardına kapattı. Odayı dolduran huzurlu sessizlik, yorgun bedeninin dinlenmesi için hoş bir davetiyeydi. Yatağının üzerine uzandı, gözleri hala dış dünyanın anılarına daldı. Rüya gibi geçen gün, denizin kucaklayıcı mavisi, krallığın masalsı sokakları, geminin huzurlu salınımları... Her bir anı, zihninde belirginleşen bir tabloya dönüşüyordu. Kötü anları düşünmemeye çalışıyordu.

Biraz dinlendikten sonra, aşağıya indiğinde kalenin sıcaklığı onu karşıladı. Aile yemeği için toplandıklarında, Arden yaşadıklarını ve yolculuğun nasıl geçtiğini anlattı. Astrid, Arden'in anlattıklarını dinlerken bir yandan talihsiz anılara duyduğu üzüntüyü gizlemeye çalışıyordu. Ancak yüzündeki gülümseme, onun Arden ve diğer aile üyelerinin keyifli zamanlar geçirmesine ne kadar sevindiğini gösteriyordu. Aile, masanın etrafında toplandıkça, sohbet ve kahkahalar yemek masasını sardı. Geçmişin anıları, geleceğe dair umutlar ve aile bağları, o anın sıcaklığında birleşti.

Aile yemeği sona erdiğinde, masanın etrafındaki gülümsemeler ve sıcaklıkla birlikte Arden iyi geceler diledi. Hafifçe kalktı, ailesine minnettarlığını ifade ederken, gözlerinde beliren kararlılık ve hafif bir hüzün vardı. Ardından sessiz adımlarla odasına çıktı, kapının ardından kendisine gönderilen iyi dilekleri duyumsadı.

Odasına vardığında, yatağının kenarına oturdu ve gözlerini kapatıp kısa bir süre kestirdi. Rüyalar, gerçeklikle sınırlarını aşarak onu başka bir dünyaya taşıdı. Kısa dinlenmenin ardından gözlerini açtığında, odanın sessizliği ve huzuru etrafını sardı. Sulugöz her zamanki yerinde yatıyor ve sessizce bekliyordu. Arden hafifçe kafasını okşadı ve bugünden sonra ona yeni bir yuva tasarlama kararı aldı.

Harold'ın planını gözden geçirmek için tekrar toplandıklarında, masanın etrafında bir araya gelmişlerdi. Harold, tehlikeli planı daha güvenli hale getirme konusunda önerilerde bulunuyordu. Odanın içinde, masanın etrafındaki Arden ve Harold birbirleriyle konuşurken, harita masanın üzerinde açılmıştı. Haritanın üzerinde, geceleyin gizlice ormana girecekleri rota işaretlenmişti.

Gece çöktüğünde, ormanın derinliklerine gireceklerdi ve en son avda gördüğü gözcü kulenin olduğu alana ilerleyecektiler. Gecenin sessizliği, evin etrafını sarmıştı. Zamanın akışı, hızla ilerlemiş ve ailenin her bir ferdi uykuya dalmıştı. Oda içinde yavaşça yayılan gölgeler, odanın sakinliğini bir masalın içine dalmış gibi hissettiriyordu.

Yanına aldıkları eşyalar ile odanın kapısını açıp kalenin koridorlarına adım attı. Yeşil koridorlarda sessizce hareket ediyor ve ormanın girişine doğru ilerliyordu. Her zaman olduğu gibi aklına geldikçe bilekliğine dokunuyordu. 

Ormanın girişine yaklaştıklarında, nöbetçiler sessizce bekliyordu. Ancak Harold, geçmiş deneyimlerinin rehberliğinde, gizlice ormana giden yolu bilen biri olarak, bu engeli aşabileceklerini biliyordu. Önceden belirledikleri gizli yoldan bahsetti. Yıldızların loş ışığı, kırık ve onarılmamış bir duvarın geçtiği yolu aydınlatıyordu. Onarılması gereken bahçe duvarında hala bir delik yer alıyordu. Duvarın yapısı, zamana ve doğanın etkilerine karşı direnmiş ancak hala onarılmamıştı. Harold ve Arden, karşılarına çıkan bu yolu takip ederken, duvarın yıpranmış taşları adımlarının altında hafifçe eziliyordu. Delikten sessizce geçerek nöbetçilerin dikkatini çekmeden ormanın içine doğru ilerlediler. 

Bir süre sonra, gizlice hazırladıkları harita eşliğinde ormanın girişine ulaştılar. Ayın hafif ışığı, ağaçların dallarından süzülerek yolu hafifçe aydınlatıyordu. Rüzgarın hışırtısı ve gece yaratıklarının sessiz fısıltıları etraflarını sarmıştı. Harold ve Arden, kararlı ama dikkatli adımlarla ormanın derinliklerine doğru ilerlemeye başladılar. Ayın loş ışığı, gölgeleri uzatırken, ormanın gizemi daha da artıyordu. Karanlık ağaçların arasında ilerlerken, sessizlik çıtırtısız adımlarına eşlik ediyordu. Her adımda, ormanda bir sürü tehlikenin onları beklediği gerçeği biraz daha somutlaşıyordu.

Ormanın karanlık gölgesi, etraflarında sinsi bir gizlilik taşıyordu. Görünmez gözlerin dikkatlice izlediği, sessiz adımlarının yankısızca geçtiği bir alan gibiydi. Arden, bu tehlikeli oyuna girmeye kararlıydı çünkü onun amacı Ajan Yedi'nin ilgisini çekmekti. Bu, ancak kendi hayatını riske atarak mümkün olabilirdi.

Sessizlik, ormanın içinde yayılmıştı. Her bir ağacın arkasında veya her bir çalının içinde potansiyel bir tehlike yatıyordu. Arden, içgüdülerine güvenerek ilerliyordu, bilerek ve isteyerek bu tehlikeli denge üzerinde yürüyordu. Ajan Yedi'nin gözlerinin her an üzerinde olduğunu bilmek, onun içinde hem bir gerilim hem de kararlılık yaratıyordu. Zamanında onu izlediğini söyleyen Ajan Yedi'nin ta kendisiydi.

Ajan Yedi, her an nerede olabileceğini bilemezdi. Onun varlığını kabul ettiği bir gerçekti, ama kim olduğunu ya da nasıl bir tehdit oluşturduğunu tam olarak bilmiyordu. Arden, Ajan Yedi'nin kendisini izlediği gerçeğiyle yaşamış, bu gerçekten kaçmak yerine bu gerçeği avantaja çevirmeye karar vermişti. Kim bilir, belki de Ajan Yedi hep en yakınındaydı ve Arden onun bu tehlikeli dünyasında bir çatlak yaratmayı umuyordu.

Harold, elindeki haritayı dikkatle gözden geçirirken, gözcü kulesinin ileride olduğunu işaret eder. Yolu doğru takip ederek ilerlemeye devam eden Arden, her adımda ormanın sessizliğinin içinde yankılanan kendi ayak seslerini duyuyordu. Gözleri haritada işaretlenmiş yolu takip ederken, belirtilen noktaya ulaşmak için odaklanmıştı.

Ancak aniden, karanlıkta hafif bir fısıltı duydu. Bu fısıltı, etrafındaki canavarlardan gelmiyor gibiydi. Daha önce de işittiği ve tanıdık bir sese benziyordu. Arden, adımlarını yavaşlatarak etrafa dikkatlice bakındı. Ormanın sessizliği içinde, bu tanıdık fısıltıyı daha net duyumsadı.

Sanki rüzgarın hafif dokunuşları arasında gizlenmiş gibiydi, bu ses. Arden, fısıltının yönünü izlemeye çalışırken, gözleri hafifçe parlıyordu. Tanıdık birinin yaklaştığını ve onunla iletişim kurmaya çalıştığını biliyordu. O anın gerilimi, etrafa yayılan mistik atmosferle birleşerek, anı dondurmuş gibiydi.

İçinden gelen bir sezgi, Arden'i bu fısıltıyı takip etmeye yönlendiriyordu. Adımları, sesin yankılandığı yöne doğru atan Arden, sanki görünmez bir ipe bağlıymışçasına ilerliyordu. Fısıltı, adeta onu yönlendiriyor gibiydi, onu bilinmez bir hedefe doğru çeken bir manyetizma gibi.

Ancak birdenbire, Arden'in adımları durdu. Harold, onun hızlıca yürümeyi bıraktığını fark edince yanına yaklaştı. "Neler oluyor?" diye sordu, endişeyle gözlerini Arden'e dikip.

Arden, etrafında dönen karmaşık düşünceleri bir kenara bırakarak duyduğu fısıltıyı anlattı. Anlatırken bile, sesinin hafifçe titrediği ve gözlerinin içindeki kararsızlığın izlerini taşıdığı fark ediliyordu.

Harold, dinledikten sonra sessizce düşündü. O da bu fısıltıyı tanıyordu. Bu ses, gölgelerden geliyordu. Ancak bu kez, bu fısıltının bir farkı vardı. Karanlık ve gizemli kaynaklarına rağmen, bu sesi takip etmenin daha fazla anlam ifade ettiğine inanıyordu. "Bu ses, gölgelerin arasından geliyor gibi görünüyor," dedi, Arden'in gözlerine kararlılıkla bakarak. "Bence takip etmeliyiz. Belki de bu bizi, Ajan Yedi'nin gizemli dünyasının iç yüzüne götürebilir."

Arden'in kararlı adımları sessizce ilerlerken, gözlerindeki belirgin bir hedefi vardı. Ancak haritada işaretledikleri yolu terk etmişlerdi ve her adım artık yeni bir keşif anlamına geliyordu. Fısıltı, birdenbire kaybolduğunda, Arden durdu. Neredeyse aniden bir sessizlikle çevrildi, bu sessizlik etrafındaki ormanın derinliklerinde yankılanıyordu.

Arden'in içinde karmaşık duygular fırtınalar gibi dönmeye başlamıştı. Kafa karışıklığı, etrafına baktıkça daha da büyüyordu. Güçleri, adeta yavaş yavaş onu ele geçiriyormuş gibi hissettiriyordu. Kontrolünü kaybetmekten korkuyordu ancak bu tuhaf deneyimin ona gösterdiği yolu takip etmek zorunda hissediyordu.

Gölgeler, birbirine karışan karanlık figürler gibi etrafa yayılıyordu. Arden, çaresizce etrafına bakarken, gözleri tuhaf bir ışıltıyla parladı. Gölgelerle konuşmaya karar verdi. Hafifçe nefes alarak, gözlerini gölgelere çevirdi. Sesini yükselterek konuştu, "Konuşun. Nereye gitmem gerekiyor?" diye bağırdı. Sözleri ormanın sessizliğinde yankılandı, kulaklarına çınlarken, gölgelerle olan tuhaf etkileşimi bir adım ileri taşıyordu.

Gölgeler, önce sessiz kaldı. Arden'in tekrar sorduğu soruya cevap gelmedi. Arden, sabırla beklemeye devam etti, adeta gölgelere yönlendirilen bu çağrıyı ısrarla tekrarlıyordu. Ancak sessizlik hâlâ etraflarını sarmış gibiydi.

Arden'in içindeki gerilim yavaşça artarken, aniden bir elin omzuna dokunduğunu hissetti. Hızla döndüğünde, Harold'ı boş bakışlarla kendisine bakarken buldu. Arden'in kalbi yerinden çıkacak gibi atıyordu. Omzundaki el ile irkilmişti ve arkasını döndüğünde, Harold'ın donuk bakışlarına şaşkınlıkla baktı.

Harold'ı sarsarak omuzlarından tuttu, "Harold, ne oluyor?" diye haykırdı. Harold'ın ifadesi, korku ve şaşkınlığın karışımı gibiydi. Nefes alamıyormuş gibi görünüyordu.

Harold zorlukla bir elini kaldırarak ağaçların arasına işaret etti. Arden, kafasını çevirip baktığında, karanlıkta asılı duran siyah bir kapıyı fark etti. Kapının çerçevesi, tuhaf bir şekilde ışıldıyordu, adeta farklı bir gerçeklikten kopmuş gibi görünüyordu. Kapının etrafındaki gölgeler, siyahın içinde dans eder gibiydi.

Arden, karanlık kapının görkemli varlığına baktı ve içinde hem merak hem de kararsızlıkla dolu bir his taşıdı. Bu kapı, birçok sorunun ve tehlikenin cevabını içinde saklıyor gibiydi. Arden'in adımları, kararlılık ve merakla yavaşça kapıya yaklaşıyordu. Her adım, onu karanlığın içine doğru çekiyormuş gibi hissettiriyordu. 

Kapı, adeta gerçeklikle gerçeküstünün kesiştiği bir noktadaydı. Işıldayan siyah çerçeve, etrafa mistik bir hava saçıyordu. Arden'in yüreği, kapının diğer tarafında ne gibi sırların beklediğini merakla çarpıyordu. Gözlerini karanlık geçide dikip, içinde bulunduğu dünyadan ayrılıp bambaşka bir yerde olma fikri hem heyecan hem de endişe yaratıyordu.

Kapının ötesinde, Karanlıklar Diyar'ının sırları ve tehlikeleri yatıyordu. Arden, adımlarını attığı her saniye, bu gerçeküstü geçitten içeri doğru daha da yaklaşıyordu. Artık dönüş yoktu, sadece bilinmezlik ve cesaret onu bekliyordu. 

Arden'in titrek eli, yavaşça kapıya uzandı. Parmakları kapının soğuk yüzeyine değdi. Ancak kapının herhangi bir kolu yoktu, sadece siyah çerçevesi ve sarı bir ışığın süzüldüğü kenarları vardı. Kapının ötesindeki sarı ışık, onu adeta içine çekmeye çalışıyormuş gibi bir his uyandırıyordu.

Elini uzatmasıyla birlikte, etrafını saran gölgeler ansızın hareket etmeye başladı. Karanlık figürler, kapının kenarlarından süzülen sarı ışığın etrafında bir dansa kalkışmış gibi görünüyordu. Gölgeler, sarı ışığın demeti içine yavaşça akmaya başladı, adeta kendilerini ışığın sıcaklığına bırakıyorlardı.

Arden'in canı yanmıyordu ancak içinde korku ve tedirginlik hissi büyüyordu. Işık ve gölgelerin bu tuhaf dansı, onu hem çekiyor hem de rahatsız ediyordu. Gölgelerin içinde kaybolma düşüncesi, endişeyle karışık bir merak yaratıyordu.

Gölgeler yavaşça tükenmeye başladığında, kapı da ağır ağır aralanmaya başladı. Arden'in karşısında, karanlık örtüsünü aralayarak göz alıcı bir ışıkla aydınlanan bir geçit belirdi. Kapı, büyülü bir dünyanın eşiğini açıyordu. Kapının yavaşça açılması, Arden'in içinde hem büyük bir heyecanı hem de içsel bir sarsıntıyı tetikliyordu.

Arden, kapının yavaşça açılmasını izledi ve ardından kapıyı tamamen açarak kapıya doğru bir adım attı. Gözleriyle manzarayı taradığında, ona son derece tanıdık gelen bir görüntüyle karşılaştı. Bu, Sonsuzluk Aynası'nda gördüğü manzarayla neredeyse aynıydı. Aynı büyülü dünya, aynı büyülü peyzaj. Arden, bu anın gerçekliğini sorgularken, Ajan Yedi'nin o zaman söyledikleri hafızasına kazındı. O zaman Ajan Yedi, bu manzarada onun hayatını kurtardığını iddia etmişti ve şimdi, Arden aynı manzarayı gerçek dünyada görüyordu.

Arden, arkasını döndüğünde, Harold'ı sessizce dururken buldu. Harold'ın gözleri kocaman olmuştu ve sanki gördüğü manzara karşısında donmuş gibi duruyordu. Arden'in yanına yaklaştığında, Harold'ın şaşkın ifadesi hâlâ değişmemişti.

Kapının eşiğine yaklaştığında, Arden tekrar manzaraya döndü. Karanlık ve aydınlığın büyülü karışımı, onu çeken bir manyetizma gibi etkiliyordu. Adımlarını atarak, büyülü manzaranın içine daha da yaklaştı. Sonsuzluk Aynası'nın sırları, belki de burada ona açılacaktı.

Arden, içinde topladığı cesaretle kapının öteki tarafına adım attı. Ancak bu hissiyat, Sonsuzluk Aynası'nda yaşadığı deneyimlerden çok farklıydı. Burası, gerçek bir dünyanın içindeymiş gibi hissettiriyordu. Etrafta yıldızlar sanki yakından geçen nehirler gibiydi, ışıltılı bir dansla gökyüzünü süslüyorlardı.

Gözleri sol tarafta yükselen bir kaleye kaydığında, onun üzerine yaklaşan yıldız ışıklarının dokunuşunu izledi. Işıltılı ışıklar, kaleyi belirginleştirdi ve görkemli kuleleri ile büyülü bir atmosfer yarattı. Arden, bu dünyanın gerçekliğine adım attıkça, etrafındaki her detayı daha net görmeye başlamıştı.

Arden, etrafındaki bu büyülü dünyayı keşfetmeye kararlı bir şekilde hareket etmeye başladı. İleriye doğru adımlarını attı, gözleri önündeki kaleyi hedef alarak. Ancak daha fazla ilerlemeden, aniden kapının kapanma ihtimali aklına geldi. Panikle döndü ve kapının olduğu yere geri döndü. Gözleri kapının üzerine kilitlendi, belirsiz bir endişeyle karışık bir kararlılıkla. Kapının kapanmasından çekiniyordu, bu dünyada hapsolmak istemiyordu. O an, kapının hemen yanındayken, burada geçirdiği zamanı ve keşifleri düşündü. Kapının kapanmaması için içten içe dua edercesine bekledi.

Harold, çekingen bir şekilde Arden'e doğru döndü ve sessizce sordu, "Arden, böyle bir yerde gerçekten hayat var mı?"

Arden, omuzlarını hafifçe kaldırdı ve belirsiz bir ifadeyle cevapladı, "Bilmiyorum, ama burası çok farklı, değil mi?"

Harold, Arden'in ifadesindeki belirsizliği fark etti, ancak ilgiyle etrafa bakmaya devam etti. Arden, eliyle etrafa işaret ederek gösterdi. Şehir, gözlerinin önünde belirdi, yüksek kuleleri ve gizemli yapılarıyla. Işıltılı ışıklar, şehrin sokaklarını ve binalarını aydınlatıyordu. Gecenin karanlığında, şehir adeta bir rüya gibi parlıyordu.

Harold, hâlâ kapının içinden geçmemişti ve Arden'in gösterdiği şehri tam anlamıyla göremiyordu. Ancak gökyüzündeki yıldızlar, şehrin üzerine yavaşça yağıyor gibi görünüyor ve ardından kayboluyordu. Bu manzara hem büyülü hem de mistik bir atmosfer yaratıyordu. Harold, bu tuhaf dünyada kendini kaybetmiş gibi, gözleriyle tüm detayları yakalamaya çalışıyordu.

Harold, merakla etrafı inceleyen Arden'e bir süre daha bakarak, kolundaki saate göz attı. Sonra sessizce, "Arden, artık eve dönme vakti geldi gibi görünüyor," dedi.

Arden, gözlerini etraftaki büyülü manzaradan ayırmak istemiyordu. Bu tuhaf dünyayı daha fazla keşfetmek, gizemli yapıları ve parlayan yıldızları daha yakından görmek istiyordu. Ancak Harold'ın sözleri, onu gerçek dünyanın sorumluluklarına geri getiriyordu.

Harold, haritanın üzerinde kapının yerini işaretleyerek, Arden'e dönüp hatırlattı, "Belki yarın Ajan Yedi'yi bulabiliriz. Ayrıca eve gitmeliyiz." Arden, Ajan Yedi'yi bulamamanın verdiği hüznü içinde hissediyordu. Ancak Harold'ın sözleri, gerçek dünyaya dönme zamanının geldiğini hatırlattı. O an, kararını verip, bu büyülü dünyayı geride bırakıp geri dönmek üzere kapıya doğru adımlarını attı. Gözleri hâlâ bu dünyanın büyüsünde kaybolmuştu ancak bir yandan da Ajan Yedi'nin izini sürmek ve gerçek dünyaya geri dönmek için kararlıydı.

Arden, kararını verip kapıdan geçti, Altıncı Dünya'ya geri döndü. Kapının ardından baktı, bu tuhaf dünyanın büyülü manzarası son kez gözlerinin önünden geçti. Kapıyı yavaşça kapattı, önündeki sonsuzluk ve gizemin ardında kalan bir kapı olarak.

Arkasını dönüp uzaklaşmaya başladığında, birden kapının yavaşça açıldığını hissetti. Gözleri büyülenmiş manzaranın üzerinde değilken bile, kapının sessizce hareket ettiğini fark etti. Arden şaşkınlıkla durdu, adeta kapının ona bir mesaj verdiğini düşündü.

Kapının yanına yaklaşarak tekrar kapattı. Ancak kapı hızlıca geriye açıldı ve aniden bir güç Arden'i yakalayarak geriye doğru savurdu. Arden'in kalbi hızla atmaya başladı, şaşkınlık ve endişe karışımı bir duygu içinde havada savruluyordu. Kapının gücü karşısında çaresizdi ve hızla geriye sürüklenirken ne olduğunu anlamaya çalışıyordu.

Harold'ın korku dolu sesi, Arden'in kafasını karıştıran düşünceleri paramparça etti. Hızla geri döndüğünde, Harold'ın endişeli bakışlarıyla karşılaştı. Harold'ın bağırdığı sözler kulağında çınlarken, aniden yaşadıklarının potansiyel sonuçlarını düşünmeye başladı.

"Arden, kapıyı kapatmamız gerekiyor! Açık kalmasının ne tür sonuçları olabileceğini bilmiyoruz!" diye haykırdı Harold, kendi korkusuyla Arden'i de daha fazla endişelendirmişti.

Arden, cesaretini toplamaya çalışarak tekrar kapıya yaklaştı. Birkaç deneme daha yaptı ancak başarısızlıkların ardı arkası kesilmiyordu. Gözleri kapıya kaydığında, elini ışık süzmesine doğru uzattı. Bu sefer, kapıya akan gölgeler ona doğru hareket ediyordu. Arden'in avucu, karanlık ve aydınlığın tuhaf bir dansıyla dokunuyordu.

Gölgelerin dokunuşu hissedildiğinde, tüyler ürperdi ve derin bir gizemle dolu anın içinde kaybolmuş gibi hissetti. Arden, elini daha da yaklaştırdı, gözleri gölgelerin içinde kaybolurken, belki de bu kapının ardındaki sırları çözmek üzereydi.

Arden, elini ışık süzmesine yaklaştırdıkça, akan gölgelerin tuhaf bir şekilde etrafını sardığını fark etti. Ancak sadece gölgeler değil, etraflarını saran sessiz fısıltılar da onun kulaklarını çınlattı. Fısıltılar, adeta her yönden geliyormuş gibi, gizemli ve anlaşılmaz cümlelerle dolduruyordu havayı.

Arden, panikle elini geri çekmeye çalıştı ama sarı ışık onu kendisine doğru çekmeye başlamıştı. İçinden gelen bir güç, onu kapının içine doğru çekiyordu ve direnmek imkânsız gibi görünüyordu. Gölgelerin ve fısıltıların etkisi altında, Arden'in bilinci bulanıklaşıyordu.

Sarı ışığın karanlıkla birleştiği anı izlerken, Arden'in kulaklarında yankılanan son ses çarpan kapının çıkardığı metalik ses oldu. Arden'in zihnindeki düşünceler ve dış dünya arasındaki bağlantı kopmaya başladı. Bilincini kaybetmeden önce, kendisini saran fısıltıların ardından hızlı bir şekilde gelen kapının çarpma sesini son olarak işitti.

Arden gözlerini açtığında, kendisini ormanda sürüklenirken gördü. Harold'ın kendine geldiğini fark ettiği an, hızla Arden'e doğru koştu ve onu sıkıca sarıldı. Gözleri hâlâ endişe ve korkuyla doluydu. Arden'in nefes alıp almadığını kontrol etti ve nasıl hayata geri döndüğünü sordu.

Arden, hafifçe kafasını sallayarak, "Bilmiyorum," dedi, kelimeler dudaklarından hafifçe dökülüyordu. Gözleri hâlâ tuhaf bir etki altındaydı, yaşadıklarını tam olarak anlamlandıramamıştı.

Yavaşça ayağa kalkarken, birden bire çığlık atarak durdu. Bileğindeki özel bilekliğin kaybolduğunu fark etmişti. Yerinde olması gereken bileklik, artık orada değildi. "Bilekliğim kayboldu," dedi hızlıca, endişe dolu bir ifadeyle. Bu bileklik, Ajan Yedi'nin verdiği bileklikti. Bilekliğin kaybolması, onun için büyük bir kayıp ve kafa karışıklığı yaratmıştı.

Arden, zorlu bir süreçten geçerken duygusal bir çöküş yaşamaya başlamıştı. Gözleri yaşlarla dolmuş, içsel karmaşanın ve üzüntünün bir yansımasıydı. "Her şeyi mahvettim," diye mırıldandı, kendi iç dünyasındaki kaosu dile getirerek. Bilekliğinin kayboluşu, onun içinde büyük bir boşluğa sebep olmuştu.

Harold, Arden'in duygusal çöküşünü görünce hızla yanına giderek onu sardı. Arden'in omzuna hafifçe dokunarak, "Arden, her şey senin suçun değil," dedi yumuşak bir ses tonuyla. "Bazen beklenmedik şeyler olur. Ama ümitsizliğe kapılma, çözüm yolu bulabileceğimize inanmalıyız."

Arden, Harold'ın tesellisini hissetti. Gözyaşlarına karışan umutsuzluğun yerine, Harold'ın sözleriyle bir nebze olsun içindeki umudu canlandırdı. Onun sarılışı, bir arkadaşın desteği ve yanında olmanın güveni, Arden'e kendini toplama gücü verdi. Umutsuzluğun karanlığında bile bir ışık hüzmesi görmeye başlamıştı.

Arden, karanlık ormanda yürüyüşüne devam ederken, önündeki kale hedefiydi. Geçtikleri yıkık duvarın izini takip ederek ilerliyordu. Adımlarının sesi, sessiz ormanın içinde yankılanıyordu. Ancak aniden, rüzgarın hafif esintisiyle karışan tuhaf bir fısıltı kulağına ulaştı. Metalik bir sesten çıkan bu fısıltı, sanki bir mekanizmanın hareket etmesi veya bir kapının açılması gibiydi.

Arden'in gözleri hemen büyüdü, kalbinin hızla atmaya başladığını hissediyordu. Acaba kapı tekrar açılmış olabilir miydi? Bu düşünceyle heyecan ve tedirginlik iç içe geçmişti. Adımlarını hızlandırarak yıkık duvarın yanına geldi. Elleri titreyerek etrafa bakındı ve duvardan geçti. 

Arden, metalik fısıltıyı duyduğunda hızla Harold'a döndü ve "Sesi duydun mu?" diye sordu. Harold'ın gözleri hızla etrafı taradı, belki de bu anlam dolu sesi yakalayabilirdi. Ancak Harold, sessizce başını sallayarak, "Hayır," dedi.

Arden, belirgin bir hayal kırıklığı hissiyle, kapının kapanmış olabileceğini düşündü. Ancak bir anda, ikinci bir metalik sesin yankılandığını duydu. Bu seferki ses daha keskin ve anlaşılırdı. Gözleri büyük bir merakla titreyen ay ışığıyla parladı. Metalik ses, geceye yayılan karanlığın içinde yankılanırken, adeta gecenin karanlığına karışarak kayboldu. Arden, bu anın büyüsüne kapılarak, belki de kapının tekrar açılacağı korkusuyla benliği karanlıkta kayboldu.

▓▒░░░░░░░░░|♛|░░░░░░░░░▒▓

Siyah kapılar çoğu insana farklı görünür ve yapıldığı zamandan bu zamana kadar gizemli bir şekilde yer değiştirir. İnsanlar siyah kapılardan inanılmaz korkarlar.

Beğendiyseniz yorum atmayı ve oylamayı unutmayın! (>•)

Kendinize iyi bakın (つ*⌒▽⌒*)つ

Continue Reading

You'll Also Like

111K 8.1K 44
#Korku 28. Sırada #Gezegen 1. Sırada #Element 1. Sırada #Krallık 2. Sırada Bir kız... Asıl hayatını öğrendiği andan itibaren pek çok şey değişiyo...
482K 34.1K 60
Hiç Maria gezegenini duydunuz mu? Ya da oraya gittiniz mi? Ben orada yaşıyorum. Ve inanın bana oradaki hayat dünyadakinden tamamen farklı. Sanırım bi...
161K 9.3K 47
TEXTİNG ASKER KURGUSU
850K 53.9K 48
Yakın gelecekte öngörülebilen teknolojilerin peşine düşen ülkeler, bir güç yarışına girer. Ülkelerin tehlike getiren icatları, dünyaya sunulması konu...