Gölge ve Taç

By Esciels

6.4K 3.6K 15

Yılların geçişi, insanlığı hem derin değişimlere hem de yeni bir çağa taşıdı. Gelişmişlikleri arttıkça, bazı... More

Bölüm 1: Gölgelerin Doğuşu
Bölüm 2: Yeşil Göz
Bölüm 3: Aile Broşu
Bölüm 4: Yeni Bir Hayat
Bölüm 5: Davetsiz Misafir
Bölüm 6: Sonsuzluk Aynası
Bölüm 8: Av Heyecanı
Bölüm 9: Kardeş Krallık
Bölüm 10: Alt Sokaklar
Bölüm 11: Ormandaki mektup
Bölüm 12: Balo
Yazar Notu 1
Bölüm 13: Visterya Akademisi
Bölüm 14: Yıkılan Kale
Bölüm 15: Derin Dalgalar
Bölüm 16: Siyah Kapı
Bölüm 17: Dondurucu Soğuk
Bölüm 18: Kemerin Ötesi
Bölüm 19: Kanlı Toplantı
Karakter Tanıtımı 1
Bölüm 20: İlk Gölge
Bölüm 21: Sislerin En Dibi
Bölüm 22: Su Kulesi
Karakter Tanıtımı 2
Bölüm 23: Kayıp Şehir
Bölüm 24: Wathong Kalesi
Bölüm 25: Kaçak
Karakter Tanıtımı 3
Bölüm 26: Yükseliş
Bölüm 27: Kaybolan Silah
Bölüm 28: Ölü Kral
Karakter Tanıtımı 4
Bölüm 29: Yozlaşmış Yükselen
Bölüm 30: Savaş Kararı
Bölüm 31: Yıkılan Heykeller
Karakter Tanıtımı 5
Bölüm 32: Ormandan Sesler
Bölüm 33: Son Yudum
Bölüm 34: Umut Işığı |Final|
Karakter Tanıtımı 6
2. Sezon Duyurusu

Bölüm 7: Kırık Kılıç

224 160 1
By Esciels

Keyifli okumalar ( *¯︶¯* )ノ

26.07.2307

Arden, penceresine konan kuş sesiyle uyanmıştı. Gözlerini ovuşturdu ve yatakta gerilerek doğruldu. Dünden beri dinlenip yatmıştı, bütün gününü odasında geçirmişti. Arden penceresinden dışarıya baktığında, gökyüzünde parlayan güneşle birlikte doğal bir ışık saçılıyordu. Hava güzeldi ve kuşların çıkardığı melodik sesler, huzurlu bir atmosfer oluşturuyordu. Arden bu manzaradan oldukça etkilenmiş, kendini oldukça rahatlamış hissediyordu ve güne olumlu bir şekilde başlamaya kararlıydı. Yatağından kalkıp, pencereden doğan güneşi selamladı.

Elini yüzünü yıkadıktan sonra tekrar yatağına oturdu. Üstünü değiştirmek için giyinme odasına geçti. Kitabını kontrol etti ve hala yerinde olduğunu gördü. Dün odasına gelen yabancı, onu kurtardıktan sonra bir daha ortaya çıkmamıştı. Arden, gecenin gelmesini ve bu yabancıyla konuşmayı çok istiyordu ancak tek yaptığı uyumak olmuştu. Bugün giyeceği takım elbise her zamanki gibi siyahtı. Dolabında genellikle aynı tarz kıyafetler vardı. Üstünü değiştirdikten sonra pelerinini taktı ve broşunu yakasına takarak tamamladı.

Elinde kitapla yatağına tekrar oturdu. Kitabı henüz okuyamamıştı ve içinde neler yazdığını çok merak ediyordu. Ancak bu gün için zamanı uygun değildi. Kitabı açıp hızlıca mor portal ile ilgili bir şeyler aramaya başladı, belki odasına gelen kişinin yeteneklerini öğrenebilirdi.

Bir süre araştırdıktan sonra Harold'ın uyandığını duydu. Paravanın arkasından sesler geliyordu. Arden kitabını eski yerine geri koydu ve paravanı açma tuşuna dokundu. Harold odanın kapısını kapattı ve Arden'i fark etti. Harold, Arden'in neden erken kalktığını merak ediyordu. Arden, gözlerini kısarak ona baktı ve "Günaydın. Kim geldi?" dedi. Harold, bu sözleri anlamaya çalışırken, Arden'in kıyafetleri dikkatini çekti. Harold yüzüne bir gülümseme kondurdu.

''Bu kıyafetler ile mi eğitim alacaksın. Sana karizmatik silahşor diyelim. Tabancaların nerede bakalım.'' dedi kahkaha atarken. Arden yüzünü astı ama Harold ilk defa ona espri yapıyordu. Bunu fark ettiğinde o da gülmeye başladı.Harold'ın üzerine atlarken. 

''Gel sana göstereyim. Dördüncü Dünya'dan gelmiş öyle diyorlar.'' dedi. Bir yandan güreşiyor bir yandan da kahkaha atıyorlardı. ''Bak burada silah.'' diyerek sağ omzundan yatağa doğru itti. Harold hamle yapmak için uzanırken bir an da kapı açıldı. İkisi de birbirine meydan okurcasına güreşirken, odanın içinde bir hava enerjiyle doluydu.

Kapının arkasında beliren figür, odanın içinde bir ani donukluk yarattı. Gölgeleriyle birlikte odanın içine giren kişi, görünüşüyle sanki bu dünyanın sınırlarının ötesinden gelmiş gibi bir hava taşıyordu. Gözlerindeki derinlik, sanki birçok savaşı deneyimlemiş bir savaşçının bilgelik dolu bakışları gibiydi.

Oda sessizliğe bürünmüştü ve hizmetlinin sözleriyle atmosfer bir an için gerilmişti. Harold ve Arden, hizmetlinin kendilerine bakışını hissettiği anda, karşılıklı şaşkınlıkla göz göze geldiler. Ancak hızla yerlerine kahramanca gülümsediler.

Harold, hizmetliye dönerek cevapladı: "Güreşiyoruz sadece, endişelenme, silah falan yok." Hizmetlinin yüzünde bir gülümseme belirdi ve rahatladı. "Tamam o zaman," dedi hizmetli, "Aşağıda yemeği hazırladım. Güreşiniz bitince gelin." Sonra kapıyı açık bırakarak odadan çıktı. Harold, arkadaşının omzuna teselli olarak dokunarak gülümsemesine karşılık verdi.

Merdivenlerden hızla inerlerken, yemek odasına doğru yol aldılar. Bugün büyük salon kapalıydı, sadece pazar günleri halka açık olurdu. Yemek masasında sadece Arden ve Harold vardı ve arkalarında sürekli korumaları takip ediyordu.

Kahvaltı için hazırlanan lezzetlerle hızlıca doyarken, Albert içeri girdi. Korumaların seslerini duyduğu anda salona doğru ilerlemeye başladı. Arden ve Harold'ın gözleri anında ona çevrildi. Albert'in girişiyle birlikte masadaki atmosfer biraz gerginleşti ve Arden ile Harold, Albert'in niçin geldiğini anlamak için dikkatle ona baktılar.

Albert, şaşkınlıkla dolu bir ifadeyle masanın etrafına doğru yürüdü ve elindeki kağıdı masaya bırakarak Arden ve Harold'a uzattı.

Albert'in sözleriyle birlikte atmosferde bir heyecan dalgası yayıldı. Arden, Harold'ın eğitimine katılacak olmanın verdiği mutlulukla yüzünde bir gülümsemeyle doldu. En azından bir tanıdığı vardı; bu, ona güven veriyordu. Ancak Albert'in sürekli yanlarında olmayacağını bilmek, onu biraz endişelendiriyordu.

Yemeklerini bitirdikten sonra hızla ayağa kalkıp eğitim alanına doğru koşmaya başladılar. Kalenin arka kısmına doğru ilerlerken, yeşil koridorlar boyunca ilerliyorlardı. Koridorlar, sürekli değişen detaylarla doluydu, sanki her adımda başka bir gerçeklik boyutuna geçiş yapıyorlarmış gibi hissediyorlardı.

Arden, uzakta insan sesleri duymaya başladı ve koridorda bir dönemeçten döndüklerinde, karşılarında kendileriyle yaşıt bir grup çocuk gördüler. Büyük, küçük fark etmeksizin hepsi sıraya girmişlerdi. Önlerinde duran sarı detaylı asansöre doğru adımlarını attılar.

Ancak Arden'in ilerlemesi, korumaların engeline takıldı. Korumalar, Arden'in ilerlemesine izin vermediler, onu durdurarak gözlerinde uyarıcı bir ifadeyle ona bakıyorlardı.

"Efendim, eğitim alanı şu anda boşaltılıyor. Biraz beklemek zorunda kalacaksınız," dedi koruma, Arden'e nazikçe bakarak. Arden, uzakta kendisine doğru bakan çocukları fark etti. Hepsi, Arden'i gördüklerinde merakla ona doğru bakmaya başladılar. Bazıları el sallıyor, diğerleri ise arkadaşlarını sakinleştirmek için ellerini indiriyordu. Gözlerinin önünde bulunan tüm çocuklar hafifçe eğilip selam veriyordu.

Asansöre binerken, Arden'in aklı, bu büyülü cihazın onları nereye götüreceğinde dolaşıyordu. Belki de yer altına, bilinmeyen ve gizem dolu bir dünyaya, ya da belki de yapay ışıklarla aydınlatılmış bir yeraltı şehrine gideceklerdi. Arden, oranın karanlık ve tehlikeli olabileceğini düşündü, belki de hastalık ve mikroplarla dolu bir yer olabilirdi. İnsanlar oradan nasıl çıkardı? Tüm bu sorular Arden'in zihnini işgal ederken, bir koruma ona omzuna dokunarak ileri gitmesi için işaret verdi.

Etrafta kimseler kalmadığında, Arden giyinme odasına girdiler. Üstlerini değiştirmeleri için hazır bekleyen kıyafetler arasında siyah renkte zırhlar da vardı. Arden, dar iç kısmını giydiğinde eğitmen içeri girdi. Jae, Arden'e gülümseyerek, "Merhaba Arden. Kılıç eğitimini benimle alacaksın. Adım Jae," dedi ve birkaç adım attıktan sonra devam etti. "Tebrikler Arden, sadece zırh kısmı kalmış. İyi bir şekilde hazır olduğunu gördüm ve bu çok önemli bir ilerleme. Artık eğitim almaya başlayabiliriz," diye ekledi. Arden, hocasından gelen desteği hissetti ve ona teşekkür etti ancak sürekli övülmek istemiyordu. Sadece kıyafet değiştirmişti ve Jae'nin bunu övmesi bile ona saçma gelmişti. Zırhını da giydikten sonra kendini eğitim alanına bıraktı.

Odadan dışarı adımını attığında, dağların arasında ve nehire oldukça yakın olduklarını fark etti. Nehir, ayaklarının altındaydı ve eğitim alanları, kayalara oyularak yapılmıştı. Arden'in başı döndü, bu manzara karşısında hayranlıkla dolmuştu. Etrafta çocuk seslerini duyduğunda, nehire doğru hızla koşmaya başladı. Başını uzatarak etrafına bakındı ve nehrin üzerinde küçük bir tekne olduğunu fark etti.

Arden, etrafına dikkatlice göz attıktan sonra, tekneyi daha net bir şekilde görebilmek için o yöne doğru adımlarını attı. Tekne önce uzak gibi görünse de, güçlü rüzgarların yardımıyla hızla yaklaştı. Önünden geçerek, nehrin diğer tarafına geçti.

Ufukta, yemyeşil ve kayalık bir araziyle birlikte göz alıcı bir şelale belirdiğinde, Arden'in heyecanı doruk noktasına ulaştı. Ancak sağa döndüğünde, kocaman bir köprü manzarası onu karşıladı. Bu devasa yapı, gökyüzüne yükselen destansı kemerleriyle, adeta bir zaman tüneli gibi uzanıyordu.

Bu muhteşem manzaraya kapılırken, Jae'nin sesiyle irkildi.

Arkasını döndüğünde, Harold da hazırlanıp gelmişti. Kılıcı uzatan Harold, Arden'e bakışlarında bir kararlılık vardı. Eğitim aniden başladı ve saatler nasıl geçtiğini anlayamadılar. Arden, bir sürü kılıcı kırıp geçirmişti ve tahtadan yapılan kılıçlar, kenarda bir yığın oluşturmuştu. Arden, her seferinde tüm gücüyle saldırıyordu ancak Jae, ona zihinsel olarak da odaklanmasını hatırlatıyordu.

Zaman, su gibi akıp giderken, Albert de eğitime katıldı. Arden, yorgunluktan bitap düşmüştü. İlk günün bu kadar uzun ve yorucu olmasını beklemiyordu. Sadece küçük bir alıştırma ve ısınma beklerken, gerçek bir eğitim içine girdiklerini fark etti.

Kılıç eğitimi bugünlük sona ermişti ve Jae, onları özgür bırakmıştı. Hemen üstlerini değiştirip duşa koştular. Haftalık eğitimler için muhteşem bir başlangıç yapmışlardı. Kılıçlarını temizledikten sonra, etrafta yükselen leziz yemek kokuları herkesi büyülemişti. Jae'nin eğitim alanında pişirdiği sevilen yemekler, herkesin keyfini artırmıştı. Şimdi ise herkes, bugüne kadar elde ettikleri başarıları paylaşmak ve birbirlerine destek olmak için neşeli sohbetlere dalmaya hazırdı.

Karınlarını tıka basa doyurduktan sonra, Arden, Jae'nin savaş hikayelerini merakla dinledi. Jae, genç yaşına rağmen birçok olayla başa çıkmıştı. Avladığı uzun kuyrukların hikayelerini anlattı; nasıl avlandıklarını, kendini nasıl savunduğunu detaylarıyla açıkladı. Arden, kafasında canlandırarak dinledi ancak daha önce hiç uzun kuyruklu bir yaratık görmemişti. Jae, onu ormanın en vahşi yaratıklarından biri olarak tanımlıyordu.

Yemeklerini bitirdikten sonra, koridora doğru yöneldiler. Arden, asansörün önünden geçerken bir an duraksadı. Gözleri, tek bir düğme gördü; büyük ihtimalle başlangıçta düşündüğü gibi, yer altına inen bir asansör olmalıydı.

Albert, Arden'in dikkatini çektiğini fark ederek yanına yaklaştı ve sessizce fısıldadı, "Görmek ister misin? Nasıl bir yere gittiğini." Arden, şaşkınlık içinde Albert'e bakarken, Albert kolunu Arden'in omzuna koydu ve onu asansöre doğru çekmeye başladı. Arden, şaşkınlığını gizlemek için sabit bir ifadeyle yanındaki merdivenleri izledi. Albert, hızla asansörün kapısına doğru koştu ve uzattığı eliyle düğmeye bastı. Kapılar sessizce açıldı. "Kimse bilmeyecek, hemen bakıp çıkarız," dedi Albert ve ikisi birlikte içeri girdiler.

Ancak, korumalardan biri kapının kapanmasını engelledi. "Efendim, buna iznimiz yok. Aşağıya inmememiz için uyarıldık," diye uyardı. Albert hafif bir gülümsemeyle karşılık verdi. Harold'ı çağırdı ve korumanın kolunun altından içeriye aldı.

"Haklısınız, ama zaten siz gelmiyorsunuz," dedi Albert ve eliyle korumayı duvara doğru itti. Arden, bu ani hareket karşısında küçük bir çığlık attı. Albert'in kurallara karşı ilk defa bu kadar açık bir şekilde geldiğini görmek şaşırtıcıydı. Hızlıca kapanma düğmesine bastı. Ancak geriye itilen koruma, hızlıca engellemek için hamle yaptı ama artık çok geçti. Kapı çoktan kapanmıştı. Asansör yavaşça aşağı hareket ederken, korumaların bağırışları sessizce boşlukta kayboldu. Arden'in kalbi inanılmaz hızlı atıyordu.

Albert, asansörün içinde bulunan dolaptan eski görünümlü kahverengi pelerinleri çıkardı. Pelerinlerin ter ve küf kokusu, içlerinden bir tarih esintisi taşıyordu. Albert, bu pelerinleri onlara uzattı ve kendi pelerinini çıkarıp dolaba koydu. Arden, endişe dolu bir bakışla etrafa göz gezdirirken, Albert'in adımlarını takip etmek zorundaydı. Kendi pelerinini de dolaba koydu ve beklemeye başladılar. Birkaç dakika sonra, asansör yavaşça yer altına inmeye başladı. Kapı yavaşça açıldığında, Albert pelerinin kapüşonunu kapatmaya karar verdi.

Kapı tamamen açıldıktan sonra dışarı çıktılar ve önlerinde bir sürü koruma bekliyordu. Koruma, Albert'e dönerek, "Efendim, kraliçe bizi görevlendirdi, sizi yukarıya götürmemiz gerekiyor," dedi. Albert, derin bir nefes alıp konuşmaya başladı, "Sadece yer altında gezeceğiz." Bu sözlerle, kraliyetin emrinin dışına çıkmış olmanın bilincindeydi.

Koruma, boğazını temizledikten sonra titreyen bir sesle konuştu, "Üzgünüm efendim, buna izin veremeyiz." Albert'in sinirleri hızla geriliyordu ve yüzü kızarıyordu. Görevlinin sözlerine kızgınlıkla cevap verdi, "Bu nasıl bir saçmalık! Bana karşı mı geliyorsun?" Görevli, Albert'in öfkesine karşılık vermek yerine sessiz kalmayı tercih etti. Aniden, Albert'in yüzündeki kızgınlık ve hayal kırıklığı, bir öfkeye dönüştü. Görevliye karşı güçlü bir tepki gösterdiği açıktı. "Ne hakkın var bu talimatları vermeye?" diye bağırdı Albert, görevlinin üzerine doğru yaklaşarak.

Görevli, birkaç adım geri çekilirken, Albert'in öfkesinin etkisi altında titriyordu. Ancak, girişlerinin kapatıldığını gördüklerinde sonuç değişmeyecekti. Albert, öfkeden titreyen elleriyle hızla asansöre doğru ilerledi ve düğmeye sertçe bastı. Arden, girişten şehri görmeye çalışırken, belki bir daha aşağıdaki manzarayı bu şekilde göremeyeceğini düşündü.

Sapsarı ışıklar, şehri aydınlatıyordu ve bir grup insan onlara merakla bakıyordu. Bu insanlar, yemek salonunda gördüğü diğer insanlardan daha kötü durumdaydılar. Arden, bu insanların neden hala bu yerde kaldığını düşündü. Gözleri, çevredeki yıkılmış binalara ve gri tonlarda yükselen dumanlara takıldı. Bu manzara, içler acısı bir dünyanın izlerini taşıyordu.

Arkalarında gökyüzüne doğru uzanan binalar yükseliyordu. Binalar, üst katları birbirine köprülerle bağlanmıştı, sarı ışık dışında herhangi bir renk görünmüyordu. Şehir, tabutu andırıyordu, kasvetli ve iç karartıcıydı. İnsanlar aralarında konuşuyor, elleriyle Albert'i işaret ediyordu. Albert, öfkesini kontrol edemeyerek pelerinini çıkarıp fırlattı. Asansör kapısı nihayet açıldı ve tekrar içeri bindiler, üst kata doğru yol aldılar.

Asansör kapısı tekrar açıldığında, Astrid karşılarında bekliyordu. Albert, asansörden çıktığında, Astrid elini kaldırdı ancak tokat atmadı. Astrid, Albert'in omzuna elini koydu ve sessizce onu kucakladı. Astrid, Albert'e her zaman yanında olacağını söylemek istedi ancak aralarındaki mesafe onu susturdu. Sonunda Astrid, elini geri çekti, Astrid'e gülümsedi. Astrid de gülümsedi ve kapıya doğru yürümeye başladı. İkisinin arasında sessiz bir an yaşandı.

"Bir daha sözümü dinlemezsen, seninle külahları değiştiririm," dedi Astrid. Albert, arkasından bakarken Astrid'in gidişini hissetti. Ne yaparsa yapsın, Astrid'e kızamıyordu. Albert, korumalardan birini Arden'e eşlik etmesi için görevlendirdi. Arden, yer altına ilk defa inmişti ve bu yeni ortamı keşfetmek istiyordu. Günün çoğunu eğitime ayırmıştı ve artık odasına gitmek ve dinlenmek istiyordu.

Arden, odasına gitmeden önce kırdığı kılıçlardan birini yanına aldı. Bu kılıcı hatıra olarak saklamak istiyordu. Belki ileride gerçek bir kılıç tutabilecek güce sahip olabileceğini umuyordu. Yer altındaki bu yeni dünyada, Arden'in içindeki güç ve potansiyel keşfedilmeyi bekliyordu. Odasına doğru yola çıkarken, merak ve heyecanla doluydu, yeni maceralar ve zorluklarla dolu bir geleceğin kapılarını aralıyordu.

Arden yatak odasına geldiğinde, duvarların üzerinde küçük mühürler ve eski kitaplarla dolu bir manzara ile karşılaştı. Bu eşyaların Astrid tarafından odasına yerleştirildiğini fark etti. Her biri, Arden'in öz babasına ait olan anıları canlandıran özel parçalardı. Duvarları süsleyen bu eserler, olağanüstü görsel efektlerle doluydu ve Arden'in çocukluğunu anımsattı.

O gece, Arden duvarlardaki mühürleri incelerken, gerçeklik ile hayal arasında bir sınırın bulunduğunu hissetti. Gölgelerin dansıyla, geçmişe ait gizli sırları keşfetme yolunda bir yolculuğa çıkacağını düşündü. Yatağa uzanmadan önce, o gece Arden'in hayali maceraları başladı. Karanlık odada, duvarlardaki mühürlerin etrafında dolaşan gölgeler, onun ruhunu derin bir keşif ve merakla doldurdu.

▓▒░░░░░░░░░||░░░░░░░░░▒▓

Prinhol Kalesi

Beğendiyseniz yorum atmayı ve oylamayı unutmayın! (>•)

Kendinize iyi bakın (つ◡‿◡)つ

Continue Reading

You'll Also Like

35.8K 5K 43
300 yıl öncesine kadar dünyada sadece normal insanlar ve varis aileler vardı fakat sonra nereden ve nasıl başladığı bilinmeyen bir hastalık, Oceana...
332K 23.2K 43
#1 Kehanet #23 Bilim Kurgu #2 Anka #13 Tarihsel Anka, Anka Kuş, Anka Ölüm ve Anka Kız bu isimler sadece tek bir kişiye aitti, herkesin korktuğu fakat...
174K 17.1K 70
Doğumundan bu yana Dünya'ya bir türlü adapte olamayan Eyşan son günlerde başına gelen bir o kadar saçma ve tehlikeli durumlar ile bir şeyin ters gitt...
411K 20.1K 62
Eziklenen bir kızın tesadüfen tanıştığı bir kız nasıl olur da onun hayatını değiştirebilecek kadar yakın olur? Arıza bir kıza dönen karakterimiz inti...