cruel : yoonmin ✓

By chimforsuga

1.6M 122K 339K

kitty gang dünyaca ünlü bir yıldızdı agust d ise onun en büyük rakibi More

• sıfır
• bir
• iki
• üç
• dört
• beş
• altı
• yedi
• sekiz
• dokuz
• on
• on bir
• on iki
• on üç
• on dört
• on beş
• on altı
• on yedi
• on sekiz
• on dokuz
• yirmi
• yirmi bir
• yirmi iki
• ara bölüm
• yirmi üç
• yirmi dört
• yirmi beş
• yirmi altı
• yirmi yedi
• yirmi sekiz
• yirmi dokuz
• otuz
• otuz bir
• otuz iki
• otuz üç
• otuz dört
• otuz beş
• otuz altı
• otuz yedi
• otuz sekiz
• otuz dokuz
• kırk
• kırk bir
• teşekkürler

• kırk iki

52.8K 2.3K 17.5K
By chimforsuga

final
- - -

42| Seni seviyorum

Hoseok valizleri tartılması için gerekli noktaya koyduğunda Yoongi hemen arkasında durmuş kulağı ile omzu arasına sıkıştırdığı telefondan kendisine ulaşan kadın sesini yeterince iyi anlamaya çalışıyordu çünkü yapılan anonstan dolayı zaten boğuk gelen sesi duyması daha da güçleşiyordu.

Sonunda derin bir nefes alıp biletlerini onaylatan Hoseok'un önünden çekilmesini izledi ve Jimin'le kendisine ait biletleri görevli adama uzatarak ondan tamamen alakasız "Evet, anlıyorum." dedi. "Sonuç olarak kiracılarla ben muhatap olmayacağım değil mi? Öğrenmek istediğim tek şey bu." Ve kadının yeniden ona anlamayacağı açıklamalar yapmaması için kısa bir dilekte bulundu. "Her şeyimi size emanet etmek ve kiraları gününde hesabımda görmek istiyorum."

"Evet beyefendi ama benim demek istediğim de şu, bize yazılı ve imzalı bir belge göndermelisiniz ki kiracılar gününü ve saatini şaştığında onları evlerinden veya iş yerlerinden çıkartabilelim. Şu an ekonomi çöküşte olduğu için kiralar sık sık gecikme yaşayabiliyor. Bundan bizi sorumlu tutmamanız adına-"

Yoongi derin bir nefes alıp "Anladım." dedi. "Bana örnek bir kopyanın fotoğrafını gönderin o halde. Ne olduğunu yeterince iyi anladıktan sonra içime sinerse size kendi imzamın olduğu bir tanesini yollayacağım."

"Tamam Bay Min ama-"

Yoongi daha fazlasına tahammül edemeyeceğini bildiğinden ve karşı tarafın dinlemekten yorulacak kadar yavaş yavaş konuşmasına tahammül edemediğinden cevabın tamamlanmasını beklemedi ve gözlerini devirip telefonu kapattıktan sonra adamın elindeki biletleri aldı. Tek amacı Kore'den gitmede önce gelirini güvenceye almaktı ama bulduğu şirket pek de hoşuna gitmiş sayılmazdı. Bu yüzden birkaç yere daha bakmayı aklına not ederek valizleri tartıldığı yerden alıp onaylanmış biletleriyle arkasını döndü.

Ve daha döner dönmez "Agust D!" diye bir çığlık duydu. Sonrasında üç tane genç kız üzerine doğru koşuyordu. "Aman Tanrım, tamamen gerçek ve burada!" İçlerinden biri elinde tuttuğu albümle bağırmaya ve etrafın dikkatini çekmeye devam ederken bir diğeri "Size dokunabilir miyim?" diye bağırıyordu ki Yoongi bunu yaşamayalı epey zaman olduğu için kendini bir anlığına garip hissetti. Son zamanlarda yaşadıklarından ötürü zaten çok dışarı çıkmıyordu çıktığında da ya Jimin'e gidiyor ya da insanların tahmin edemeyeceği noktalardaki işlerini halledip eve dönüyordu. Yani genç kızların çığlıklarına epey uzak kalmıştı.

"Biraz sessiz olsak harika olacak." dedi Yoongi valizlerden elini çekip onlara dönerken. Eş zamanlı olarak elindeki telefonu cebine attı ve albümle kalemi tutup ona inanamaz gözlerle bakan kızın kalemini nazikçe aldı. "Nereyi imzalamalıyım?"

"Aman Tanrım." Kız gözlerini kırpıştırdı. "Rüya olmasına izin verme Tanrı'm. Bunun bir rüya olmasına izin verme. Yalvarırım bu bir rüya olmasın."

Bu Yoongi'yi biraz daha güldürürken kızın işaret ettiği noktaya klasik imzalarından birini attı ve diğer iki kız sessiz sessiz attıları çığlıklar eşliğinde telefon kaplarını uzattılar.

"Sevgilim?"

Jimin'in sesi ortama yayıldığı an üç kız aynı anda başlarını kaldırıp gözlerini daha da büyüttü. Jimin onlara pek aldırıp etmeden elini Yoongi'nin beline koydu ve imalı bir sesle "On saattir seni bekliyoruz." dedi. "Uçağı kaçırmak mı istiyorsun?"

"Kitty Gang?"

"Onu gördüğüme inanamıyorum."

"Tıpkı bir bebek gibi."

"Yüzü porselenden olmalı."

"Gerçek bir şaheser."

Kızlar ardı arkası kesilmeyen övgülerde bulunduklarında ve Yoongi kaşlarını kaldırıp az önce kendisi için çığlık atan üçlünün şimdi kelimenin tam anlamıyla gözlerinden kalpler çıkartarak sevgilisine baktıklarını fark ettiğinde dudaklarını yaladı ve "Hayranlarımla ilgilendiğimi sanıyordum ama sanırım senin hayranlarınmış." diyerek güldü. "Onlara bir imza ver ve gidelim."

Jimin de hafifçe kıkırdarken çenesini yavaşça Yoongi'nin omzuna yasladı ve kızlar sessiz olmaya dayanamayıp yeniden çığlık çığlığa birbirlerine girdiklerinde Jimin gelişi güzel bir imza atıp etrafa bakındı. Hava alanı o kadar kalabalık değildi ki dikkat çekmemek için gayet özenli ve gizli gelmişlerdi. Grup halinde bile durmuyorlardı ama Yoongi telefonla konuşurken indirdiği maskesini unuttuğu için artık çok geçti.

"Sizinle bir fotoğraf çekinebilir miyiz?" Kızın biri panikle sordu ve Yoongi ağladığını fark ettiğinde bunu pek garipsemedi.

"Üzgünüm ama gecikiyoruz-" dedi Yoongi sakin bir sesle. "Ve burada olduğumuzu yaymazsanız harika olur." Kaşlarını kaldırdı. "Herhangi bir platformda. Kesinlikle yayılmamalı."

Jimin başını salladı. "Sizi seviyorum." dedi her zaman hayranlarına yaptığı gibi. "Bizimle olduğunuz için teşekkürler."

Kızların sesi birbirine girerken ve ardı arkasına bir şeyler derken Yoongi ve Jimin aynı anda döndü ve valizleri tutarken seri adımlarla ilerlemeye başladılar. Kızların hemen arkalarından geldiklerini bilseler de şimdi durup onlarla herhangi bir tartışmaya girmenin daha çok dikkat çekeceğini çok iyi biliyorlardı. Bu yüzden Jimin nefesini sıkıntıyla üfleyip elini kaldırdığı gibi Yoongi'nin açık duran maskesini çekti ve "Senin yüzünden." diye mırıldandı. "Şu an milyon tane fotoğrafımızı çektiklerine eminim."

"Sen fotoğrafının çekilmesini seversin." dedi Yoongi gerekli yerden dönerken. "Sorun olmayacak, korkma."

"Tabii... Kimse bilmesin isterken bir hafta sonra tüm hayranlarımız Norveç'e ziyaretimize gelir artık."

"Bebeğim," dedi Yoongi ona bakarken. "O şom ağzını kapat yoksa ben kapatacağım. Hava alnının ortasında birbirimizi yumruklarsak eminim hoş haberler yayılmaz."

Jimin gözlerini devirdi. "Evet, evet, tabii." Yoongi'nin koluna girdi ve çekiştirdi. "Muhtemelen herkes seni nasıl acımazsızca dövdüğümü yazardı."

Yoongi güldü. "Ya da dövüşürken nasıl öpüştüğümüzü."

Bu sefer gülen ikisi olduğunda ve arkalarından gelen patırtılarla arkadaşlarının onları beklediği noktaya ulaştıklarında Yoongi dönüp kısa bir an baktı. Kızlar kendilerinden uzak bir noktada telefonları yukarıda bekliyordu. Video kaydının açık olduğu bariz belliydi ama buna da pek aldırış etmedi.

Sadece dışarıdan gelen yolcular için tam ileriye asılmış tabelaya ve "Seul'e hoş geldiniz" yazısına bakıyordu. Yıllar önce bu yazıyı şehirler arası bir otobüste, Daegu'dan Seul'e gelirken görmüştü. Sonrasında çıktığı turnelerden ve tatillerden dönerken asla dikkatini çekmemişti ama şimdi, tam bu noktada aynı yıllar önceki o an gibi hissediyordu.

Belirsiz bir takım duyguların arasına karışmış saf korku, heyecan ve tedirginlik. Hepsi bir arada ona el sallıyor ve yolcu ediyordu.

Jimin "İyi olacağız değil mi?" dedi dalgın bir sesle Yoongi'yle aynı noktaya bakarken. "Çünkü bazen düşünüyorum-"

"Düşünmeyelim." dedi Yoongi ona dönerken ve gülümsedi. İçini rahatlatmak ister gibi gülümsedi çünkü öyle çok karmaşa yaşıyordu ki bu noktada Jimin cümlesini tamamlar ve düşündüklerini söylerse Yoongi de söyleyecekti. O minik korkular, tedirginlikler ve endişeler birleştiğinde vazgeçilecekti. Bunu çok iyi biliyordu. Ne kadar güçlü olurlarsa olsunlar artık Agust D ve Kitty Gang onlarla değilken her şey daha zor bir hal alıyordu.

Yoongi o çıkmaza girmek istemedi ve Jimin bunu anladığı için sustu.

"Düşünmeyelim." diyerek içini çekti. "Hep yaptığımızı yapalım. Sadece yaşayalım. Planlara gerek yok."

- - -

İlerleyen saatlerde uçak karanlığa büründüğünde ve sadece uyanık olan birkaç kişi kendine ait lambasını açtığında içeride büyük bir sessizlik hakimdi. Her şey son ana denk geldiği ve acele bir kararla Norveç'i seçtikleri için en azından yılbaşına orada girebilmek adına buldukları ilk bileti almaları gerekmişti. Bu yüzden tamamen aynı noktalarda bile bilet bulamamışlardı. En azından Jimin Yoongi ile oturabildiği için mutluydu. Önlerinde oturan ikilinin kim olduğunu bil bilmezlerken sağ taraflarında kalan ikili Koreli bile değildi.

Ve hepsi uyuyordu.

Bu yüzden karanlıkta, oturdukları çevrede kimse lambasını açmadığı için neredeyse görünmeyen kör noktada, yerden oldukça yukarıda Jimin kendi koltuğunu bırakıp Yoongi'nin kucağına geçme konusunda bir sakınca görmemişti. Geriye bir tek sessiz olmak kalıyordu.

Jimin Yoongi'nin ensesindeki saçlara sertçe asılıp öpüşmekten dolayı fazlasıyla şişmiş dudaklarını ayırdığında nefes nefese altındaki büyüğüne baktı ve saatlerdir boş boş oturmalarının acısını çıkartmak istiyor gibi eğilerek çenesinde, kulağına yakın bir noktayı yalayarak usul usul emmeye başladı. Bu sırada Yoongi ona müsaade etmek için başını arkaya doğru yatırmış yer açarken aynı zamanda avuçlarına aldığı kalçaları yoğurarak onları sıkıyor ve Jimin'in kendisine sürtünmesine izin veriyordu. Dudaklarından kaçan küçük iniltiler duyulmasın diye yüzünü Jimin'in omzuna gömdüğünde soluklanmaya çalıştı.

"Nasıl her seferinde daha iyi hissettirebilir?" Küçük olan altındaki bedene sürtünmeye devam ederken kulağına fısıldadığında Yoongi biraz titreyerek başını kaldırdı ve onunla göz göze gelmek için biraz geriye çekilirken "Çünkü bu biziz." dedi. "Her zaman çok daha fazlasıyız Jimin."

Fısıltıları kendi aralarında dağılırken ve çoğu yolcu uykusuna kaldığı yerden devam ederken Yoongi onun gözlerinden gözlerini bir an bile çekmedi. Kalçalarını sardığı elin birini kaldırıp pantolonun bel kısmına getirdiğinde diğerini çekip öne ilerletti ve aşağıya bakma gereği bile görmeden önce düğmesini sonra fermuarını açtı. Şimdi belindeki eli rahatlıkla içeri girebiliyordu. Böylece Yoongi onun kalçalarını kelimenin tam anlamıyla tuttu ve parmak izinin çıkacağına emin olduğu halde tutuşunu yumuşatmadı.

Jimin daha çok sızlanıp gözlerini kapatırken dayanamıyormuş gibi eğildi ve Yoongi'nin kulak memesine uzanıp oradan sarkan gümüş halka küpeyi önemsemeden ısırırdı, yumuşak et parçasını dişleri arasında geveleyip diliyle hafifçe oynarken Yoongi'den duyduğu inlemelerle memnun bir şekilde kendini ona bastırdı.

"Risk alalım." dedi Jimin. "Tam şu an becer beni."

"Hayır." Yoongi ona bakmaya çalıştı. "Parmaklarımla yetin."

"Sikeyim parmaklarını." Jimin kararmış gözlerle çekilip meydan okurcasına ona baktığında kendinden fazlasıyla emin gözüküyordu. "Seni istiyorum Yoongi. Burada." Dudaklarını nemlendirdi ve fısıldadı: "Tüm bu insanların arasında."

"Jimin-"

"Sende istiyorsun..." dedi Jimin sanki bunu onun aklına işlemek istiyormuş gibi. "Sevgilim, ne kadar iyi hissedeceğini düşün."

"Ah..." Yoongi başını arkaya atıp sessiz bir şekilde sızlandığında ve Jimin kendini onun ellerine ve altındaki çoktan erekte olmuş penisine bastırdığında ortaya çıkan beyaz tenine ve o teni süsleyen hafif morluklara baktı. Saniyeler sonunda parmak uçlarını oralarda usul usul geziyor ve Yoongi'nin aklını daha çok karıştırıyordu.

"Vaktimiz var Yoonie," dedi sevimli bir sesle. "Bir saat sonra yemek getirecekler." Eğildi. Islak dudaklarını beyaz tene sürttü. "Bir saatte beni kaç defa boşaltabileceğini biliyorsun."

"Jimin... Sikeyim seni."

"Hayatım, istediğim tam olarak bu."

Yoongi'nin gözü karardı. Duyduğu tatlı tını ve tüm o dokunuşlar arasında Jimin'in dolgun kalçasını penisinin üzerinde sürekli hareketlendirmesi aklını bulandırdı ve daha fazla düşünmek istemiyormuş gibi bir elini pantolonunun içinden çıkartıp Jimin'in dudaklarına götürdükten sonra hiçbir şey demeden onun parlak pembe dudaklarını aralayıp iki parmağını aynı anda içeri almasını ve gözlerine bakarak emmesini izledi.

Tüm itiraflar ve olanlardan sonra birkaç kez oldukça nazik ve yumuşak sevişmeler yaşamışlardı ama son zamanlarda ikisi de yavaş yavaş eskiye döndüklerinin pekala farkındalardı. Her şey ne kadar sevgi dolu olursa olsun fena halde sert ve seri ilerliyordu. Onlar ise bunu daha çok seviyorlardı.

Yoongi parmaklarının Jimin'in dili ve damağı arasında ezildiğini ve tamamen onun tükürüğü ile kaplandığını hissettiğinde dudaklarını nemlendirip "Akıllı çocuk." dedi ve elini çekmek için hareketlendi ama Jimin ona hemen müsaade etmek yerine parmaklarını bırakmadan önce sertçe ısırdı.

Büyük olan buna gülerken Jimin çıkarttığı şapırtıdan memnunca elinin tersiyle ağzını silip Yoongi'nin omuzlarından destek alarak yükseldi. Böylece Yoongi ıslak parmaklarını yeniden pantolonun içine doğru ilerletip yerini ezbere biliyormuş gibi kalçasının arasında tam noktasını buldu ve her zaman kendisi için hazır bekleyen deliğe habersizce iki parmağını birlikte sokarak Jimin'in kayan gözlerle kendini boynuna yaslamasına ve yüksek bir ses çıkartmamak için orayı ısırmasına izin verdi. Canı biraz yansa da şu anlık bunun bir önemi yoktu.

"Ihmm-" Yoongi parmaklarını hareket ettirirken Jimin bacaklarını yasladığı koltuğa daha çok ağırlığını vererek kucağında oturduğu bedenle göğüslerini neredeyse bir bütün haline getirdi ve oldukça yükselerek içindeki parmakların daha rahat hareket etmesine olanak sağladı.

Yoongi bundan memnun bir şekilde pantolonun izin verdiği kadarıyla parmaklarını hareket ettirirken diğeriyle kalçasını sıkıp bırakmaya ve yoğurmaya aynen devam ediyordu.

"Siktir." Jimin hissettiği zevkle daha çok kıvrandığında Yoongi parmaklarının doğru noktayı bulduğunu ve prostatını ezdiğini anlayarak dokunuşlarını daha çok o tarafa yaptı ve aynı noktaya parmak uçlarını sürtmeye devam ederek Jimin'in mümkünmüş gibi daha çok kıvranmasını, ses çıkartmamak için alt dudağını ısırmasını ve tek elini üzerindeki ince kazağın içine sokup göğüs ucunu sıkmasını izledi.

Bu onu eğlendirirken kalçasını sıktığı elini oradan ayırıp yukarı çıkarttı. Jimin'in göğüs ucundaki elini bulup çekti ve "Yaramazlık yok." dedi. "Sana izin vermeden kendine dokunamazsın, unuttun mu?"

Ve bu da yeni kurallarından biriydi.

Jimin kendini ona daha çok iterken ve elini mecburen göğsünden çekerken yerini Yoongi'ye bıraktı ve baygın bir bakış atıp göğüs ucunun sıkıştırılmasıyla bu sefer sesli bir iniltiyi dudaklarından kaçırdı.

"Jimin-ah," Yoongi kaşlarını kaldırdı. "Beni gerçekten istiyor musun?"

"Uh," Kıpırdandı. Zevk tüm bedenini kaplarken başını hızla salladı ve "Evet." dedi. "Evet, istiyorum."

"O zaman sessiz olmalısın." Başını kaldırıp dudaklarını onun yakası oldukça açık kazağından görünen köprücük kemiklerine yaklaştırdı. "Ben senin sınırlarını zorlarken-" Parmak uçlarını bir kez daha hassas noktasına sürttü ve "Sen sessiz olacaksın." dedi. "Çünkü bunu isteyen sendin."

Jimin hevesle başını sallayıp onu onaylarken Yoongi memnun olmuş gibi onun göğüs ucunu daha ders sıkmaya, kalçasındaki parmaklarını hareket ettirmeye ve köprücük kemiklerine ısırıklar bırakmaya devam etti. Jimin ise sessiz olmaya çalışırken başını arkaya atmış, alt dudağını neredeyse kanatacak şekilde ısırarak onun saçlarına asılıyordu.

Sonunda daha fazla dayanamıyormuş gibi "Yoonie," diye fısıldadı. "Bebeğim, seni istiyorum."

Yoongi yükseldi. Islak ve sıcak nefesi onun kulağını sıyırırken parmaklarını ayırdı. "Arkanı dön." dedi. "Ve istediğini al."

Jimin hevesle oturduğu kucaktan kalkarken onun omzundan destek almaya devam etti ve eğilip kendi haline kısa bir göz atarken nerede, nasıl olduğunu umursamadan pantolonuyla birlikte giydiği kilodu aynı anda kalçasından sıyırıp olabilecek en yüksek seviyede tutarak arkasını döndü. Bu sırada Yoongi onun işini kolaylaştırabilmek için kendi düğmesini ve fermuarını açmıştı. Çoktan erekte olmuş penisi havayla temas ettiği için biraz kıpırdanarak Jimin'in kendisine dönük sırtını ve kucağına yerleşmesini izledi.

Minik eller penisini bulduğunda ve kendini konumlandırarak oldukça yavaş yerleştiğinde Yoongi hissettiği sıkılıkla sessiz bir inleme sunarken Jimin rahatladığını hissediyor gibi daha çok yerleşti ve kalçasının altında ona batan pantolonun kumaşını ve düğmelerini önemsemedi. Sadece gözlerini kapatıp uzun soluklu bir şekilde "Oh," dedi ve ön koltuğa tutunarak kendini daha çok bıraktı. Bununla birlikte Yoongi'nin elleri onun belinin aşağısını, kalçasına oldukça yakın bir bölgeyi bulup destek oldu.

"Ellerini oradan çek güzelim." dedi fısıldayarak. "Yoksa bizi ele vereceksin."

Jimin mızmız bir çocuk gibi gözlerini sıktıktan sonra sızlandı ama söyleneni aynen uygulayarak elini ön taraflarındaki koltuktan ayırıp Yoongi'nin bacaklarına sararak neredeyse kotunun üzerinden derisine tırnaklarını geçirecek kadar sıkı tuttu.

Saniyeler sonra Jimin doluluğa alışmış gibi hareketlenmeye başladığında ve yerinde oldukça yavaş zıpladığında Yoongi onu eliyle destekleyerek kalkıp oturmasına yardımcı oluyordu. Gözleri tıpkı Jimin'inki gibi kapalı, başı arkaya atılmış koltuk başlığına yaslı ve inlememek için dudakları birbirine bastırılmış vaziyetteydi.

"Siktir," Jimin aniden oturduğu yerde kaldı ve kalçalarını hareket ettirip hayali bir daire çizdikten sonra tekrar kalkıp oturdu. Bir şekilde eski rutinine döndüğünde Yoongi henüz onun zevk noktasını bulamadığının farkında olarak ellerinin altındaki kalçaları parmaklarının izi çıkacak kadar sıkı tutup kaldırdı, oturduğu koltukta biraz kayıp vuruş açısını değiştirdi ve sanki bunu bilerek, ölçerek yapmış gibi doğru noktaya baskısını uyguladı. Kucağındaki beden ani ve yüksek bir inleme ile başını arkaya atarken "Ihm..." dedi ve "Yoonie," diye ekledi. "D-daha fazla, o-ora- ah!" Başı öne düştü. "Sevgilim-"

Bu her zaman için Yoongi'nin zayıf noktasıydı ve Jimin öyle güzel öğrenmişti ki; onun hızlanmasını ve daha sert davranmasını istediğinde daima ona sevgilim diye hitap ediyordu.

Yoongi kararan gözlerini açtı ve ileri atılıp dişlerini Jimin'in kazağının açık yakasından görünen omzuna yasladığı gibi sertçe ısırarak vuruşlarının hızını arttırdı. Bebeğinin istediğinin bu olduğunu bildiğinden ona acımadı ve yuttuğu tüm iniltilerden arta kalan minik sızlanmalara aç bir şekilde kulağını ona verdi.

Jimin elinin birini kendi penisine atmak istediğinde ama kuralı hatırladığında "Siktir." diyerek yeniden küfretti. "Dokun bana."

"Dokunmama gerek bile yok." diyen Yoongi oldu. "Böyle gelebilirsin, değil mi?"

"Yoonie, lütfen-"

"Shh.." Yoongi kollarını onun beline sardı ve kendisine bastırarak yerinden milimlik bir farkla kalkıp kendini mümkünmüş gibi daha sert itti. Pantolonunun sert kenarlarına eşlik eden düğme tenine battığında bu önemsedikleri son şey bile değildi.

"Ngh- Yoon- Sikti-" Durdu. "Dokun bana, Tanrı aşkına, gelmek üzereyim."

"Bebeğim buraları kirletemezsin." dedi Yoongi eğlenen bir tınıda fısıldarken ve eş zamanlı olarak karnına sarılı bir kolunu çözüp elini öne attı. Jimin'in sıyrılmak üzere olan ve penisinin başını belli eden ince kilot parçasını yukarı sıyırıp erekte olmasını önemsemeden onu geri giydirdi ve parmaklarını kumaşın üst yüzeyine sarıp "Şimdi gel." dedi. "Gelebilir misin?"

Jimin neredeyse ağlayan bir sesle "Tüm yolları kapatmışken mi?" dedi. Sanki onu dövecek gibi söyleniyordu ve son olayın işine gelmediği açıkça belliydi ama Yoongi bunu yapmasaydı büyük ihtimalle ön koltuğun yüzünü kirleteceklerini çok iyi biliyordu.

Karanlığın içinde minik bir kıkırtı yayıldığında Yoongi gülüşünün Jimin'i daha çok sinirlendireceğini bilse de önemsemedi. Sadece tutuşunu sıkılaştırıp gelmek üzere olduğu penisinin hızını arttırdı ve bir dakikanın hatta belki de sayılı saniyelerin ardından Jimin'in kucağında sarsılmasını, elinin altındaki kumaşın ıslanmasını ve hareketlerine son verip kendini sertçe bastırmasını izledi. O sakinleşene kadar izin verip kendini tutarken Jimin rahatlamanın verdiği dinginlikle biraz bekledi, titremeleri kesildiği için nefes nefese omzunu Yoongi'nin göğsüne yasladı ve başını uyuşuk bir şekilde döndürüp sevgilisinin çenesine bir öpücük kondurduktan sonra kalçalarını daire çiziyor gibi hareketlendirdi.

Yoongi "Gelmek üzereyim." dediğinde Jimin "Bunu biliyorum." diyerek yaptığı şeye devam ediyordu.

Sağ elini kaldırıp geriye doğru attı ve ters bir şekilde Yoongi'ye sarılıyormuşçasına ensesindeki saçları okşayıp hareketine belirli bir ritim kazandırdı. Çoktan boşaldığı için hassas olan cildi onu zorlasa da aldırış etmedi.

Ve çok geçmeden Yoongi gergin bir şekilde Jimin'e daha sıkı sarıldı hareketlerini kesmemesi için kendine bastırdı ve inlemelerinin duyulmaması için dudaklarını onun boynuna yaslayıp sarsılarak boşaldı.

Bir süre hareket etmediler. Jimin şimdi kalkarsa onun üzerini tamamen kirleteceğini bildiğinden Yoongi'nin sakinleşmesi için belirli bir süre tanıdı ve bu süreçte sadece göğsüne yaslı bekledi. Uzun zamandır karanlıkta oldukları ve ön taraflardan gelen cılız ışıklar bulunduğu için etraf yeterince iyi görünmeye başlamıştı. En azından yemek servisi gelmeden kendilerine çeki düzen vermeleri gerekiyordu.

Yoongi sonunda derin bir nefes alıp öne eğilerek uçağa ilk bindiklerinde dağıtılan küçük paketlerden birine uzandı ve içindeki peçeteyi alarak "Kalk." diyerek fısıldadı. Bununla birlikte ondan akan menilerini silerken göğsünün inip kalkış hızı yeni yeni kendine geliyordu.

Jimin kalçasında gezinen peçete hissi kaybolduğunda ve Yoongi kendini temizlemeden Jimin'in kalçasının altına inen pantolonla birlikte çamaşırı yukarı çektiğinde pembe saçlı vakit kaybetmeden döndü ve geniş koltuk aralarında rahatça diz çökerek Yoongi'nin temizlemesine yardımcı olmak istedi.

Tiz bir çığlık aralarında yayılana ve bir şeyin gürültüyle yere düşme sesi duyulana kadar her şey normaldi ama bakışlarını kaldırdıklarında ve onlara dehşetle bakan bir hostesin ardından sesle birlikte uyanan yolcuların gözleri eklendiğinde artık o kadar da normal sayılmazdı.

Şimdi uğraşmaları gereken gerçek bir problemleri vardı işte.

- - -

"Daha ne kadar bize bakmaya devam edecekler?" Jimin baygın bir bakışla gözlerini okuduğu defterden kaldırdığında ve diğerlerinin duymasını önemsemediğinde Yoongi yanında getirdiği tabletin not bölümüne birkaç şarkı sözü karalıyordu. Uçağın inmesine sadece birkaç saat kalmıştı ve yaşanan tatsız olaydan beri ön taraflarında oturan ikili ve sol taraflarındaki yolcular sık sık onlara dönüp bakıyorlar ve bakıyorlardı.

Çoktan temizlenmişlerdi. Jimin uçağa binerken yanında tutmayı tercih ettiği çantanın içine birkaç tahminden ötürü yedek çamaşır koyduğu için sıkıntı olmamıştı ama tüm bu bakışlar artık rahatsız edici bir boyut kazanmaya başlıyordu. Hostesler bile yanlarına gelip bir şey diyecek olduklarında kekeleyip duruyorlardı.

"Siktir et." dedi Yoongi umursamaz bir sesle tabletinin kılıfını kapatırken. "Normalde umursamazsın." Ona döndü ve elindeki deftere ve sevgilisinin etrafa attığı bakışlara baktı. "Bana dön."

Jimin ona döndüğünde ve Yoongi'yi kendine bakarken bulduğunda büyük olan dudaklarını nemlendirip "İlgi çekici bir şey var mı?" diyerek defteri işaret etti. "Hangisini okuyorsun?"

"Hoseok ve Taehyung'un benim hakkımda söylediklerini." dedi Jimin, onun dikkatini dağıtmak istediğini bilerek. "Ben onları pek siklemiyordum ama anlaşılan bu zamana kadar onlar hep benimle alakadarlarmış."

"Ne yazıyor?"

"Çok önemli bir şey yok." Defteri kapatıp önlerinde açık duran masaya bıraktı ve oturduğu yerde tamamen Yoongi'ye dönerek yan oturmaya başladı. Böylece diğer yolcularla olan iletişimini tamamen kesti. "Namjoon ile ilgili olanı merak ediyorum ama okumaya pek cesaret edemedim. İleride belki."

"Belli ki aralarında bir şey varmış." dedi Yoongi tahminini söyleyerek. "Belki öz baban Namjoon'u evliliği için zorlamıştır?"

"Benim de tahminim o yönde." diyerek onayladı Jimin. "Elinde olsaydı hayatımı daha iyi hale getireceğini söyledi. Muhtemelen öyle yani-" Durdu. "Belki de Namjoon ve Seokjin'in oğlu olacaktım." Şimdi sesi düşünceli çıkıyordu. "Seokjin iyi bir baba olurdu."

"Muhtemelen." Başını salladı Yoongi. "Onu bir daha göremeyecek olmak garip geliyor."

"Kore'den saatlerce uzakta olacağız." İçini çekti. "Bir daha Busan'ı görmeyeceğim, Busan'a yakın bile olmayacağım."

Yoongi gülümsedi. "Her çarşamba müzik sesiyle uyanıp aşağı inmeyeceğim ve temizlik için gelen kadının yanında güle oynaya temizlik yapan Jungkook'u göremeyeceğim." dedi. Ne kadar gülümsüyor olsa da sesi boğuk çıkıyordu. "Wheein her seferinde intihar ettiğimi düşünerek banyoma dalmayacak ve beni azarlamayacak."

Jimin sessizce kıkırdayıp dirseğini koltuk başlığına yasladıktan sonra elini yüzüne koydu ve Yoongi'nin arkasında kalan uçağın küçük penceresinden karanlık gökyüzüne baktı.

"Kore'yi özlemeyecekmişim gibi gelirdi hep çünkü asla oraya ait hissetmedim. Daima eksiktim." dedi. "Ama şimdi dönüp bakınca bıraktığım parçalar görüyorum." Nefeslendi. Gözlerinde garip bir hüzün vardı. "Bilmiyorum. Artık mutlu olmak istiyorum Yoongi. Gerçekten ve her şey yolunda gidiyor? Bu beni korkutan asıl şey. Mutlu olmak istiyorum, bu zamana kadar hep istedim ama asla olamayacağım düşünüyordum oysa şimdi mutluyum."

"Tıpkı senin gibi ben de korkuyorum." dedi Yoongi yumuşak bir sesle. "Her şey bir anda mahvolacakmış gibi geliyor çünkü bu zamana kadar hep öyle oldu." Başını salladı ve yanına doğru dönüp dışarıya, gökyüzüne kısa bir bakış attı. "Bok gibi şeyler yaşadım, iğrenç bir çocukluk geçirdim, her zaman tek başımaydım." Güldü. "Aç kaldım, kimsesiz kaldım, stajyer olduğumda tüm geçmişimle birlikte daha ne kadar zorlanabileceğimi düşündüm. Yükselirken defalarca düştüm ama-" Jimin'e döndü ve omuzlarını silkti. "Şimdi hiçbir sorun yok, her şey tıkırında ama garip bir şekilde tüm geçmişimden daha zor hissettiriyor." dedi. "Yani kabullenemiyorum. Asla alışkın olmadığım bir tablonun içinde sıkışıp kaldım, hazmetmek zor."

"Öyle." Jimin başını salladı. "Muhtemelen alışana kadar daima böyle olacak çünkü kimse bize bunu göstermedi. Biz bunu hiç öğrenmedik."

Aralarında derin bir sessizlik oluştuğunda ve o gergin atmosfer yayıldığında ikisi de ne diyeceklerini bilemeyerek önlerine döndü ve bir süre öylece kaldılar. Ta ki Yoongi "Neden benimle uyudun?" diyene kadar. Bu Jimin'in tekrar kendisine dönmesine ve şaşkın bir bakışla soruyu anlamak için çalışmasına yol açtı.

"Hm?"

"Geldin ve benimle uyumak istedin." dedi Yoongi hatırlaması için süre tanırken. "Eğer amacına ulaşsaydın bana nedenini söyleyecektin ama söylemedin."

Jimin'in anıları canlandığında ve o güne döndüğünde dudaklarını nemlendirdi. "Annem." dedi basitçe. "Seninle ilk uyuduğumuz gün annemi rüyamda görmüştüm ve yeniden görmek istedim ama bir daha gelmedi."

Yoongi anlayışla başını salladı ve gözlerini ondan çekmeden "Sensiz uyuyamadım." diyerek itiraf etti. Jimin bunu o süreçte gayet net anlamıştı ama şimdi onun dudaklarından duymak daha iyi hissettiriyordu. "Kendime kanıtlamak için Jungkook'a falan sarılıp uyumayı denedim ama olmadı. Günün sonunda yorganıma sarılırken sen olduğunu hayal ediyorum."

"Yoonie..." Jimin gülümsedi. "Aklını başından aldım değil mi?"

Büyük olan için çekip başını iki yana salladı ve önüne dönüp "Pisliksin." dedi. "Her zaman öyle oldun."

Jimin beklemeden ona eğilirken Yoongi'nin çenesinin altındaki et parçasını parmakları arasında sıkıştırıp yüzünü sevimli bir hale sokarken "Biliyorum." dedi. "Öyle olmaya devam edeceğim, bir şikayetin var mı?"

Yoongi onun gözlerine baktı. "Kesinlikle yok." dedi. "Böyle olmanı seviyorum."

"Birbirimizi yumrukluyoruz."

Başını salladı. "Ve sonunda sevişiyoruz." Kıkırdadı ve Jimin onun omuzlarının sarsılışını izledi. "Nefret aşka çok yakın Minie," dediğinde sözlerinde fazlasıyla samimiydi. "Biz ikisini bir arada yaşıyoruz ve bu paha biçilemez."

Bunun üzerine nefret ve aşk, diye düşündü Jimin.

Nefret ve aşk; neredeyse aynı kelimeler, neredeyse aynı hisler.

- - -

"Hoseok artık ağlama." Wheein kiralanın arabanın arka koltuğunda tam ortada otururken söylendi ve sağında kalan Hoseok'a ters bir bakış attı. Bu sırada sol tarafında Taehyung kucağına Jungkook'u almış, Jungkook arabanın tavanına başını çarpmamak için eğilerek önündeki şoför koltuğunda sıkıca sarılmak zorunda kalmıştı. Ön tarafta ise Jimin yolcu koltuğunda, bagaja sığmayan birkaç çantayı kucağına koymuş navigasyondan bir başka kilisenin yol tarifini Yoongi'ye söylerken klimadan gelen sıcak havayla ısınmaya çalışıyordu.

Arabadaki herkesin Norveç'e ilk gelişiydi ve bu zamana kadar sadece duydukları kadarıyla soğuk olduğunu biliyorlardı fakat şimdi, üzerlerinde montları olsa bile Oslo'nun soğuna ayak uydurmak o kadar kolay değildi. Kore'de yağan son karın üzerinden günler geçmişti ve uçağa bindiklerinde her yer günlük güneşlikti. Şimdi çoktan akşam olmuşken ve her yer karla kaplıyken dışarıda gezinen insanlar buna alışkın olduğunu açıkça belli etse de arabadaki topluluk henüz olayın şokundaydı.

"Bu saatte ne papaz ne kilise bulabiliyoruz." diyerek bacaklarını salladı Hoseok. "Yeni yıla girmemize saatler kaldı Whee, inanıyor musun evlenebileceğimize?"

Sesi o kadar umutsuz, o kadar üzgün çıkıyordu ki az önce sinirle söylenen kadın şimdi üzerindeki beyaz, uzun elbisesi ve beyaz suni kürküyle birlikte kucağında bir gelin çiçeği tutarak sevgilisine döndü. Yumuşak bir şekilde güldü ve tek elini öne uzatarak şoför koltuğunu sıktı. "Yoongi bizi yetiştirecek ve bize bir kilise bulacak Hoseok." dedi. Şimdi tüm o tonlamaları biraz tehdit vari çıkıyordu. "Çünkü bizi buraya getiren oydu."

Yoongi mesajı alıp sıkıntıyla gaza biraz daha basarken Jimin'in dediği yerden sola dönerek ilerlemeye devam etti. Zaten çok büyük bir şehir değildi ve internette gördüklerinden daha çok insan sokaklardaydı. Büyük ihtimalle yeni yıla burada girmek isteyen turistlerin oluşturduğu bir kalabalıktı.

"Burası." Jimin sağına bakarak söylendiğinde ve Yoongi arabayı durdurduğunda Hoseok sanki bu anı bekliyormuş gibi kapısını açtı ve "Siz durun." dedi. "Ben bakar haber veririm." Ve kimseden bir yanıt beklemeden ışık hızında arabadan inip kilisenin kapalı kapısına doğru koştu. Bir an için arabadakiler kapının açılmayacağını düşünse de Hoseok kulpu tutup kendine doğru çekti ve içeriye doğru gözden kayboldu.

"Yeni yıl yeni yıldır." Yoongi Hoseok'un yokluğundan faydalanmak ister gibi arkasını dönüp eski menajerine baktığında kaşlarını kaldırmıştı. "Neden bu kadar ağlak birisi? Yarın da evlenebilirsiniz."

"Ama izninle bu sene evlenmek istiyoruz Yoongi." diyerek tersledi onu Wheein. "Zaten senin yüzünden kıçımız donuyor."

"Ben kimseyi zorlamadım." Ellerini teslim olmuş gibi kaldırdı. "Ayrıca sen de beni haklı buluyorsun ama sinirli olduğun için bunu belli etmiyorsun."

Jungkook yüksekte oluşundan faydalanarak elini kaldırdı ve zar zor da olsa Yoongi'nin ensesine vurdu. "Tabii sinirlenir kadın. Kimsenin haberi olmasın diye çabalıyoruz siz kalkıp uçakta sevişiyorsunuz." Derin bir nefes aldı. "Uçaktan inene kadar herkes bize baktı. Kelimenin tam anlamıyla herkes. Muhtemelen şu an sosyal medya köşelerinde bir yerlerde bile konuşuluyoruz."

Bu sefer suskun kalan öndeki ikili olduğunda onların haklı olduklarını biliyorlardı. Çünkü bu işi sessiz sedasız hallettikten sonra onlar Kore'ye dönerken ikisi şehir değiştirecekti. Hala planlarına sadık kalabilirlerdi tabii ama artık bahisleri geçtiğinde en son Norveç'e gittikleri ve Oslo'da göründükleri de söz edilecekti. Böylece yerlerine dair bir ipucu bulabilecek hayranlar olacaktı.

Yoongi şimdilik fazla gündeme oturmamasını umuyordu. En azından Jimin açısından çünkü Namjoon'un peşine düşeceğinden fazla endişeliydi.

Bunları şimdilik daha fazla düşünmek istemediği ve konuyu büyük oranda değiştirmek istediği için arabanın saatine baktı ve kaşlarını kaldırıp "Kore çoktan yeni yıla girmiş olmalı." dedi. "Büyük ihtimalle albümüm çıkmıştır."

Jimin ilgiyle ona dönüp gözlerine bakarken Taehyung sessizliğini bozup "Çok güzel konu değiştiriyorsun." dedi ve bu sırada kimsenin geldiğini fark etmediği Hoseok arka kapıyı açarak içeri soğuk havanın dolmasını önemsemeden "İyi haberlerim var." dedi. "Sanırım aradığımız yeri bulduk."

"Sanırım?" Jungkook merakla gözlerini ona dikti. "Bulduk mu bulmadık mı?"

Hoseok büyük bir nefes aldı ve omuzları yükselip alçalırken kendini açtığı kapıya yaslayıp "Yeni yıl için tören düzenlemiyorlar. Ayrıca önceden haber vermemiz gerekiyormuş saati ve vakti. Bir sürü şey daha saydı ama adamın yabancı dili o kadar da iyi değil onu tam anlayamadım." Gülümsedi. "Neyse ki biraz para görmek onu iyi hissettirdi. O yüzden tam şu an koca kıçlarınızı oradan kaldırıp benimle geliyorsunuz."

Bu herkese biraz daha iyi hissettirirken Yoongi arabayı kapattı ve diğerleri ile birlikte inmek için döndü. Jimin yardım çığlıkları atana ve Jungkook Taehyung'un kucağından inmeye çalışırken yere düşene kadar bir sorun yok sayılırdı ama sonunda kilisenin içine girmeleri on dakikalarını aldı.

Koca bir on dakika.

- - -

"Onları sevimli bulduğum için onlardan nefret ediyorum." Jimin töreni izlerken fısıldadığında en son ne zaman bir kilisede bulunduğunu hatırlamıyordu bile. Buraya onu getirecek bir ailesi yoktu ve Namjoon hiçbir zaman inançlı bir adam olmamıştı. Jimin'in ise fazla ilgisi yoktu.

Başta hepsi kilisenin belirli noktalarına yayılma kararı almışlardı ama Taehyung en öne otururken ve Jungkook herkesi zar zor ikna edip bunu bir tören gibi yapabileceklerini söylerken işler biraz değişmişti. Bir süre sonra Hoseok şık ve kendi tasarımı olan bir takımın içinde, gözlerinde belirgin ışıltılarla kilisenin eski görünümlü kapısından kendine doğru gelen beyazlar içerisindeki sevgilisine bakıyordu. Wheein'in hemen ardında Jungkook yere tamamen eğilmiş onun, gelinlik olmadığı için sürünmeyen elbisesini tutmaya çalışıyordu ve Yoongi bir baba edasıyla Wheein'in koluna girmiş hemen yanında yürüyordu.

Sonra gelini damada emanet edip yerlerine dağılmışlardı ki bu yerler kilisenin belirli noktalarından ziyade tam olarak en ön oturma yerleriydi.

Yoongi Jimin'e karşı gülerken "Bana hala sevimli gelmiyor." diyerek yüzünü buruşturdu. "İnsanlar evlenerek kendilerine eziyet ediyorlar."

Jimin kısık gözlerle ona döndü ve bir süre suratına baktıktan sonra garip bir sesle "Katılıyorum." diyerek ona biraz daha yaklaştı. Hava hala soğuk olduğu için tek amacı ısınmaktı ve yeminlerini tamamlamış çiftin birbirlerini nasıl öptüğü ile pek ilgilendiği söylenemezdi. Bu yüzden Yoongi kolunu kaldırdığında şişme montuna daha sıkı sarınarak kolunun altına girdi ve onun sarılıp daha sıcak hissettirmesine izin verdi. "Yoongi."

"Hm?"

"Evlenmeyeceğiz ama birlikte yaşayacağız."

"Evet."

"Bu da mı eziyet?"

Neredeyse dövecek gibi sert bir tınıda sorduğunda Yoongi kıkırdadı ve Jimin'in kolunu montunun üzerinden okşayarak menajerine ve onun yanındaki adama baktı. Gözlerindeki aşka. Sanki evlendiklerine inanamıyorlarmış gibi şaşkınlıklarına ve dudaklarını kaplayan büyük gülümsemelere. Elleri sımsıkı birbirlerine kenetliyken Tae ve Kook işi tamamen abartarak onları hala alkışlamaya devam ediyorlardı ve başından beri ayaktalardı.

"İsteseydin seninle evlenirdim." dedi sonunda. "Seninle eziyet gibi gelmezdi."

Jimin de onunla aynı tabloyu incelerken ve onun beline gevşek bir tutuşla sarılırken kısa bir an düşündü. Şahit olduğu evlilikleri. İlk ailesini nasıl kaybettiğini, ikinci ailesini nasıl kazandığını ve büyüdüğü ortamları. Sonunda konu Yoongi'ye geldiğinde ve onun yaşadıklarını bir film şeridine bakıyor gibi aklından hızla geçirdiğinde tüylerinin diken diken olduğunu hissederek irkildi ve "Evlenmeyelim." dedi. "Sadece öylesine sormuştum."

Yoongi başını salladı. Zaten evliliğe olan inancı sıfır olduğu için Jimin'in söyledikleri daha çok içten içe rahatlamasına neden olmuştu bu yüzden gülümsedi ve onu ısınması için daha çok okşamaya başladı. Bu sırada önlerinde dönen tabloda Hoseok köşeye çekilmiş arkası dönük Wheein'in çiçeği atar gibi yapmasını izliyordu. Jungkook Taehyung'u yanında durması için zorlarken gözleriyle tamamen çiçeği takip ettiği belliydi.

Oturan ikili bu tablonun arasında kendilerini büyük bir boşlukta hissederken onlara katılmamalarının ve sadece seyirci kalmalarının asıl nedeni tam olarak nasıl katılmaları gerektiğini bilmemeleriydi.

Ki Hoseok yanlarına gelene kadar işleri bitene dek kalkmayacaklarını sanıyorlardı.

Öyle olmadı. Hoseok ardı arkası kesilmeyen şeyler söyleyerek ikisinin eline aynı anda asıldı ve kalkmaları için çekiştirirken Wheein'e beklemesi için bağırmaya başladı.

Sonunda çiçeği tutmak için yan yana dizilmiş dörtlü birbirlerini itekleyip duruyordu ve Wheein onlara sakin olmalarını hatırlatarak sürekli çiçeği atar gibi yapıp kahkahalar eşliğinde önüne dönüyordu.

Papazın ne ara gittiğini bile bilmedikleri bir anda, kilisenin içinde sadece onlar varken ve artık esas çift kelimenin tam anlamıyla evliyken hepsi gülüyordu. Hepsi mutluydu. Hepsi dertlerden ve sorunlardan kilometrelerce uzakta tek bir çiçeği düşünüyordu.

Sonunda çiçek havada süzüldü, Jungkook onu tutmak için hevesle atıldı ve çiçeği tutan isim Taehyung olduğunda çığlığıyla birlikte ona sarıldı.

Jimin "Saatler sonra yeni yıldayız." diyerek kaşlarını kaldırdı. "Yılın ilk çiftlerinden biri olabilirsiniz?"

Bunun üzerine kahkahalar ve espriler çoğaldığında her şey daha da güzelleşti ve bu, yine birilerini korkutan asıl şey oldu.

- - -

"Düşündüğümden daha soğuk." Gelmeden önce ayarladıkları otelin lobisinde oturduklarında etrafta bu kadar az insan olması onlar için beklendik bir şey değildi. Yeni yıla sadece bir saat kaldığında, kiliseyi ararken gördükleri o minik kalabalık bile sanki toz olup uçmuştu. Buldukları en lüks otelin lobisinde kimse yoktu ve sanki şehir onlara kalmış gibi görünüyordu. Oldukça rahat ettikleri büyük bir gerçek olsa da yaşadıkları hayata ve daima onları yakalamaya hazır bir kamera olasılığına alıştıklarından garip hissetmeleri normaldi.

Taehyung bulduğu içkilerle otele giriş yaptığında hepsi bunu bekliyor gibiydi. Cam bir sehpanın etrafına konulmuş üç tane ikili ve birer tekli koltukta yayılmış grup hareketlendi ve aldıkları atıştırmalıklardan tırtıklamayı bırakarak Taehyung'un getirdiği siyah poşetlere atılarak içinden çıkardıkları biraları rastgele dağıttılar. Jimin ayağa kalkıp ikili koltukta oturan Yoongi'ye ilerlediğinde ve onun kucağına yerleştiğinde dudaklarından sarkan uzun renkli bir şeker vardı ve Wheein'in anlattığı bir anısını dinlemekle meşguldü.

Yoongi ise Jimin'in kucağına gelmesinden memnun bir şekilde onun yan oturmasına izin vererek koltuğa uzattığı ayaklarına ve boynuna sardığı kollarına bakarak belinden tuttu, çene kemiğine bir öpücük kondurdu ve sevmese de Jimin'in dudaklarından sarkan şekerin ucuna eğilip dişleri arasına alırken ağzının içine birikecek şekilde yukarı doğu ilerledi. Aynı zamanda çiğnemeye devam ediyordu.

Sonunda şekerin ortak noktasında buluştuklarında ve pembe saçlı şekeri bittiği için oyuncu bir tavırla kaşlarını çattığında Yoongi dudaklarını araladı ve onu derin bir öpüşmenin içine çekip tek elini o kalın şişme montun içine sokarak teninin sıcaklığını hissetti.

Ta ki birisi kafalarına top haline getirilmiş birkaç cips paketini fırlatana kadar.

"Tamam! İtiraf vakti oynuyoruz!" Jungkook ellerini çırpıp içkisinden bir yudum alarak arkasına yaslandı. "Herkes birbiri hakkında bir itirafta bulunabilir. Alınıp gücenmek yok. Ben başlıyorum." Hemen Jimin'e döndü. "Sana gizli mesaj atan bendim."

"Hm?" Jimin yudumladığı şişeyi kendinden uzaklaştırıp Jungkook'a baktı. "Gizli mesaj mı?"

"Yoongi ile küstüğünde işte, sana mesaj atan bendim. Gizli numaradan."

Bunun üzerine Jimin saniye geçmeden kimsenin beklemediği yüksek sesli bir kahkaha attı ve "Geri zekalı." dedi. "Numaran bende kayıtlı ve hiçbir mesajın gizli olarak gelmedi." Jungkook duyduklarıyla ani bir öksürük krizine girerken Jimin gülmeye devam ediyordu. "Ben de neden o kadar ciddi ve mafya vari mesajlar attığını merak ediyordum, öğrendiğim iyi oldu."

Yoongi gözlerini kırpıştırıp başını iki yana sallarken "Rezilsin Jungkook." dedi. "Bunun üzerine sıradaki itirafı ben yapayım: Herkesten sakladığın bacağındaki Draco Malfoy dövmesini çekip internete sızdıran bendim."

"Ne?" Jungkook daha da dehşete düşmüş ve şoka uğramış bir şekilde ona bakakaldı. "Ama bana demiştin ki... Sen-" Gözleri kısıldı. "Şerefsiz puşt."

Yoongi kıkırdadı. Ona sarhoş olduğunda paylaşmış olabileceğini söylemişti çünkü dövmenin fotoğrafı Jungkook'un kendisine ait Instagram hesabındaydı ve Jungkook buna kolayca inanmıştı. O gece tamamen ayık olan Yoongi'ye kendi dövmesini gösterdiğinden ve birilerinin görmesinden korktuğundan söz ettiğini bilmiyordu ki bilseydi Yoongi'nin bunu bile isteye yaptığını en azından tahmin edebilirdi.

"İşler eğlenceli bir hal alıyor." Wheein hamile olduğu için içki alamadığından elindeki meyve suyundan yudumladı ve "Sıra bende." diyerek Taehyung'a döndü. "Başta sana soğuk davranma nedenim Hoseok'a yürüdüğünü düşündüğüm içindi."

Taehyung rahat bir ifadeyle yayıldığı yerden sırıttı ve "Yaaa..." dedi. "Sıra bende o zaman: Hoseok Wheein'den önce kimseyi öpmediği için öpüşme deneyimi olsun diye beni öpüyordu."

"Ne?"

"Siktir." Bu sefer kahkaha atan Yoongi'ydi. "Çok komik bu."

"Hiç de değil!" diyen Jungkook oldu. "Koskoca adam öpüşmeyi nasıl bilmez ya? Taehyung'umu pis işlerine alet etmiş resmen. İnanılmaz!"

"Wheein ile tanıştığımda o kadar da koskoca adam değildim." diyerek kendini savunmaya çalıştı Hoseok. "Yani deneme yapmak istedim alt üstü iki defa öptüm ya."

Wheein yüzünü buruşturup "Neyse." dedi. "Üzerinden çok geçti. Buna takılmak istemiyorum."

"Kullanmış benim Taehyung'umu."

"Senin Taehyung'un da dünden razıymış?"

"İftira." Taehyung hızla Jungkook'a döndü. "Jungkook'tan önce biseksüel olduğumu bile bilmiyordum ben. Düz olduğumu düşündüğüm için izin verdim Hoseok'a ve zerre kadar etkilenmedim."

"Ulan, yalan mıydı her şey?" Hoseok elindeki kağıt parçasını ona ulaşmayacağını bilse de fırlattı. "İstersen ilk seksini de benimle dene Hoseok, derken baya ciddiydin."

"İnanmıyorum," Jimin yeni açtığı lolipopunu dolgun dudaklarından çekip çıkartırken kaşlarını kalırdı. "Seninle düzüşmek için her yolu denedim Hoseok, benim yerime Taehyung'u tercih ettiğini söyleme."

"Keşke direkt grup yapsaymışsınız." Yoongi huysuz bir sesle araya girdiğinde Jimin'in anında dikkatini çekmeyi başardı ve hepsi aynı anda "Ew.." diyerek yüzünü buruştururken Jimin sırıtarak ellerini onun yanaklarına yerleştirip dudaklarına minik bir öpücük kondurdu.

Sonra "Kitty Gang işte." diyerek güldü ve lolipopunu yeniden dudaklarına götürdü. "Azgın birisiydi."

"Şimdi çok farklı sanki." diyen Hoseok'tu. "Uçakta milletin sikini emiyor."

"Yalnız olay tam olarak öyle değil." diyerek kaşlarını çattı. "Etrafı temizliyordum sadece-"

"Tamam! Daha fazla iğrençleşmeyelim." Taehyung oturduğu yerde toparlandı. "Sıradaki itiraf kimde?"

"Benden olsun." Jimin şekerini şapırtarak bir kere daha dudaklarından çıkarttı ve aklındaki isimle Yoongi'ye döndü. "Yoongi'nin telefonunu karıştırıp Instagram'da ona cinsel içerikli mesaj gönderen hayranlara öz çekimimi atıp engelliyorum ve genelde kendimi çekerken arkada uyuyan Yoongi çıksın diye şekilden şekle giriyorum."

"Yemin ederim gittikçe daha boktan bir çift oluyorsunuz siz." Wheein yüzünü buruşturdu. "Bunu ben bile yapmıyorum cidden koskoca Kitty Gang'in düştüğü durumlara bak. Yazık."

Yoongi de Jimin de bunu yapan asıl ismin Kitty Gang olmadığını biliyordu ama sözünü etme gereği duymadılar. Kendileri bildikten sonra diğerlerinin tam olarak ne düşündüğü pek bir şey ifade ediyor sayılmazdı. O yüzden Jimin omzu silkip gülerken Yoongi onun boynuna ıslak bir öpücük kondurdu ve "Ne bok yediğin önemli değil." dedi. "Mesajları açmıyorum bile."

Hoseok derin bir nefes alıp başını artık gerçek anlamda eşi olan kadının omzundan kaldırdı ve içini çekip etrafa baktıktan sonra gülen tüm yüzlerin arasında "O halde bir itirafta da ben bulunmak istiyorum." dedi. "Bunu aslında söylemeyi planlamıyordum ama... Yoongi'nin mahkemesi sonuçlandığı için sanırım söyleyebilirim." Tüm gözler aniden ona döndüğünde ve gülümsemeler biraz dudaklarında takılı kalıp konunun gittiği yönden dolayı duraksadığında Jimin kollarının altındaki bedenin kasıldığını hissederek huzursuzca kıpırdandı.

"Eğer önemli bir şey değilse bence gerek yok Hose-"

"Vogue çekimlerinizi hatırlıyor musunuz?" Kaşlarını kaldırdı. "Çıplak verdiğiniz pozlar."

"Evet ama-"

Jimin'in devam etmesine izin vermeden Yoongi tutuşunu sıkılaştırıp "Evet." diyerek net bir sesle cevapladı. "Neden?"

"Jimin şirkete uzun süre uğramamıştı ve senin ikinci mahkemenden sonra geleceğini haber verince onun için odasını toparlamak istedim çünkü kimsenin girme izni yok ve epeydir dokunulmamıştı." Yerinde kıpırdandı. "Girdiğimde dergi çekimlerinin fotoğrafları masada atılıydı ve ben de toparlıyordum ama sonra bir şey dikkatimi çekti-"

Jungkook dudaklarını birbirine bastırıp yerinde doğrulurken ortamdaki gergin havayı bozmak ister gibi "Çıplak dergi çekimlerinde ne dikkatini çekti Hoseok?" diyerek gerçeğe oldukça yakın bir kıkırdama sundu. "Evlendiğin günün sonunda herkes eş cinsel olduğunu öğrenecek diye endişeleniyorum."

Ve kimse buna gülmedi. Hoseok huzursuzca öne doğru kaydı ve "Fotoğrafları Jimin'in odasına ben koymuştum." dedi. "Geldiğinde Vogue'nun yolladığı yazıyordu ve onun odasına ben koydum. Jimin de bakmış ve umursamamış sanırım çünkü Yoongi'nin kaçırıldığı dönemdi ama toparlarken fotoğrafların arkasında yazılar vardı." Çekingen bir şekilde Jimin'e döndü. "Sanırım Jaebum sana net bir şekilde Yoongi'yi kaçırdığı adresi yollamış."

Minik, minicik bir sessizlik oldu ve Jimin lolipopunu düşürmemek için parmaklarını daha sıkı bastırırken kafasını eğip kaşlarını kaldırdı. "Pardon?"

"Ne yapacağımı bilemeyip Taehyung'a gösterdim ve konu oradan Bay Kim'e uzandı ve Bay Kim sana söylemememiz gerektiğini belirtti. Sonunda fotoğrafları kanıt olarak polise verdik ama bir daha haberini alamadık. Bize bir şey söylenmedi."

"Bekle. Bana Yoongi'nin yerini onu buluşumuzdan günler önce zaten bildiğimizi mi söylüyorsun?"

"Fotoğrafları açmadan direkt odana bıraktım." dedi Hoseok. "Gerçekten ve paketin üzerinde Vogue'nun adresi vardı. Nereden bilebilirdim ki? Sen açmışsın ve hepsini fırlatmışsın bu yüzden-"

"Tamam." Yoongi sertçe araya girdi. "Her neyse. Zamanı geri alamayız. Jaebum'un bunu kasıtlı yaptığı belli." Gözlerini kaçırdı. "Kimsenin suçlu hissetmesine gerek yok."

Ama olmadı. Bir şeyler düzelmedi. Ortamdaki sessizlik bir türlü kırılmadı ve hiç kimse konuşmazken Yoongi Jimin'le birlikte eğilebildiği kadar eğilip masadaki açılmamış biralardan birini alarak arkasına yaslandı. Sonunda küçük teneke şişeyi açarken kısa sürede ne çok şey yaşadığını ve tüm bunları beyninin bir bir sildiğini düşündü. Bir kez daha. Son günlerde bunu çok sık düşünmeye başlamıştı. Anıları parça parça olduğu için o kadar rahatsızlık duyuyordu ki bazı kısımlar gözünde canlanabilsin diye odaklanması gerekiyordu. Hafızası bıçaklanma anını ve o andan sonrasını tamamen silmiş gibiydi. Yoongi sadece hastane odasını ve Seul'e dönüş yolunu net bir şekilde hatırlayabiliyordu.

"Neyse cidden!" Jimin ortamın bu hale gelmesine tahammül edemiyormuş gibi hızla dönüp Yoongi'nin elindeki çoktan yarılanmış bira şişesine uzandı ve bir yudum alıp ona geri verirken "Sıradaki itiraf bende!" dedi. "Bir keresinde sahnede altıma yapmıştım."

Bunun üzerine beş kişi aynı anda "Ne?" dediğinde Jimin samimi bir gülüşle omuz silkti ve "Sıkışmıştım." dedi. "Konserdeydik ve her şey için belirli aralar var tamam mı? Şarkının ortasında durup işemem gerekiyor diyemedim. Zaten deri pantolondu. Belli olmadı pek."

"İğrençsin." dedi Hoseok. "Seni ben giydiriyorum."

"Donuma kadar mı?" diyerek bağırdı Jimin. "Altıma işemiş olmam suç mu yani?"

"Hayır ama komik?" Taehyung gülerek daha önce hiç tatmadığı bir cips paketini eline aldı. "Milyonların önünde havalı havalı şarkı söyleyip göz kırparken altına işiyorsun ve kimse bunu bilmiyor?"

"Lütfen daha fazla devam etmeyin. Gerçekten, midem..." Wheein yüzünü buruşturup kafasını arkasına attı. "Yeni yılımı böyle hayal etmemiştim."

"Dürüst olmak gerekirse ben de." diyerek onu onayladı Jungkook. "Neden daha eğlenceli bir şey yapmıyoruz?"

"Hm, ne gibi?" Hoseok ağzındakini çiğnerken sorgulayıcı bir şekilde ona baktı ve çerezden birkaç tane daha attı.

"Mesela..." Ve şimdi gözleri şeytanca parlıyordu. "Neden doğruluk ve cesaret oynamıyoruz?" Kıkırdadı. "Ama en sert, en ama en sert boyutta."

"Gecemizi güzelleştirmek için bulduğun çözüm midemi bulandırdı Jungkook." dedi Jimin. "Başka fikri olan var mı yoksa odalara dağılıp yeni yıla seks eşliğinde mi girsek?"

"Gerçekten azgın birisi." Taehyung yüzünü buruşturdu. "Bazen günün yirmi dört saati seviştiğinizi düşünüyorum."

"Korkunç olan yanı o zaten. Jimin'e kalsa muhtemelen yirmi dört saati değerlendiririz."

Jimin gözlerini devirdi ve kabarık montundan gözükmeyeceğini bilerek bir eliyle dudaklarındaki lolipopu çevirirken diğerini yavaş yavaş yana doğru indirdi ve Yoongi'nin penisini oldukça sert sıkarak "Sadece eğlenmesini bilen birisiyim." dedi. "Benimki kadar harika zevkleriniz yoksa ben ne yapabilirim?"

Yoongi acıyla tıslayıp yerinden sıçrarken herkes olan şeyin farkına vararak gerçekten dehşete düştüklerini belirten bir ifade takındılar ve Yoongi sırf bu bakışlardan kurtulmak adına hala süren acısıyla "Tamam." diyerek mırıldandı. "Neden bu gecenin anısına bir dövmeci bulmuyoruz?"

"Dövme mi yaptıracaksın?" Jungkook şaşkın bir şekilde ona baktı. Kendi bedeninin büyük bölümü dövme kaplı olduğu için Yoongi bununla çoğu zaman dalga geçer ve ne kadar kötü gözüktüğünü, dövmeden nefret ettiğini söylerdi. "Buna hayatta inanmam."

"Küçük bir şey." diyerek açıkladı Yoongi. "Hem Jimin'in de istediği birkaç şey vardı ve eğer siz de isterseniz..."

Hoseok Wheein'e kısa bir bakış atarken "Neden olmasın?" diyerek mırıldandı ve ona eşlik eden diğer isim Taehyung "Fark etmez." dedi. "Ben bir şey yaptırmam zaten."

"Çok iyi düşünüyorsunuz ama Oslo'dayız." Wheein onları sıkıntılı bir şekilde süzdü. "Ve yeni yıla girmemize çok az var. Bu saatte açık bir dövmeci bulma ihtimalimiz çok düşük."

"Saatler önce evlendiniz." dedi Yoongi gülerek kucağındaki bedenin kalkmasına yardım ederken. "Sizin için açık bir kilise buldum ve şimdi sırada bir dövmeci var. Halledeceğim."

"Yeni yıla dövmeci ararken girmek istemiyorum."

"O halde bir dakika kala arabayı durdururum."

- - -

Navigasyonun yönlendirmelerine göre ilerlediklerinde Jimin tıpkı saatler önce bir kilisenin yolunu tarif ediyor gibi şimdi bakındıkları üçüncü dövmecinin yolunu tarif ediyordu. Diğer ikisi hem otellerine hem de birbirlerine yakın olduğu için bulmaları çok bir vakitlerini almamıştı ama bu yolu çoktan yarılamış olmalarına rağmen on dakikalarının daha olduğunu gösteriyordu.

Arka tarafta Taehyung ve Jungkook kendi aralarında bir sohbete dalmışken Hoseok Wheein'i kolları arasına almış vaziyette bebekleri kız olursa ona ne isim koymaları gerektiğini kendi çapında tartışıyor ve bazen erkek olursa neler yapabileceklerine dair hayallerinden söz ediyordu.

Yoongi ise Jimin ile parmaklarını iç içe geçirmiş vitesi tutarken diğer eliyle direksiyon hakimiyetini koruyarak etrafa dikkatli gözlerle bakıyor, Jimin'in söylediği noktalardan profesyonel bir şekilde dönüyordu.

"Neden herkes oraya toplanmış?" Jimin ileriyi işaret ettiğinde ve arabadakilerin kısa bir anlığına dikkatini çektiğinde kocaman, yapraklarını dökmüş bir ağacın altındaki kalabalığa bakıyordu. "Hepsi öylece bekliyor."

"Yeni yıla sadece üç dakika var." dedi Wheein. "Belki de ağaçta ökse otları falan asılıdır. Yabancılar bunu sık yapıyor."

"Evet. Yeni yıla ökse otunun altında öpüşerek girsek harika olurdu." diyerek ellerini çırptı Jungkook ve bu sırada Taehyung'un kucağında oturduğu için dalgınlıkla kafasını arabanın tavanına çarptı. "Lanet olsun adamım, hiçbirimiz sap değiliz. Oh, yeah!"

"Jungkook!" Yoongi uyarı dolu bir ses çıkarttığında Jungkook ona aldırış etmeden elini saçlarına karıştırdı ve "Dublaj sesimden bu kadar nefret etme!" diyerek bağırdı. "Vaktimiz azalıyor, arabayı park et. Adamımı öpeceğim dostum!"

Yoongi gözlerini devirdi ve Jimin'in elindeki tutuşunu daha da sıkılaştırarak vites değiştirdiği gibi tam karşılarında kalan büyük ağacın önünde bekleyen arabaların arasına, rastgele bir yere park etti çünkü bakılacak olursa kimse nereye park ettiğini pek dert etmiyordu. Şu an için herkesin odağında ağaç vardı.

Jungkook hevesli bir çocuk gibi arabadan ilk inen olduğunda ve Taehyung'un elinden tutup çekiştirdiğinde Wheein ve Hoseok daha sakin bir şekilde indiler. Wheein hamile olduğu için otele varır varmaz üzerine en kalın kıyafetlerini geçirdiğinden soğuğa daha dayanıklı hale gelmişti ve Hoseok için de bu daha iyiydi. En azından şimdi o kadar çok endişelenmesi gerekmiyordu.

Son inenler Yoongi ve Jimin olduğunda arabanın önünde buluştular ve Yoongi onun elini yeniden tutmak istediğini belirtecek şekilde uzattı Jimin ise bunu geri çevirmeyip yeniden parmaklarının kenetlenmesini sağladı.

Birden bire ağacın altındaki topluluktan yükselen "On, dokuz-" sesleri geldiğinde Jimin kıkırdayarak "Hadi, yetişelim." dedi ama daha bir adım atamadan elindeki tutuş tarafından çekildiği için ayağının altındaki buz onun biraz yalpalamasına sebep oldu. Yoongi saniyesinde onu belinden tutup tamamen yanına yaklaşırken sesler çoktan "İki- bir ve-" demeye başlamıştı ki Yoongi dudaklarını Jimin'in dudaklarına bastırdı. "Sıfır!"

Şehrin belirli bölgelerinde atılan görkemli havai fişekler eşliğinde gelen kutlama çığlıkları arasında öpüşürken dünya umurlarında bile değildi.

Ökse otunun altında değillerdi. O koca kalabalıktan olabildiğince uzakta, rastgele park edilmiş arabaların arasında, gökyüzünü süsleyen havai fişekler eşliğinde belki de bu zamana kadar ki en tutkulu öpüşmelerini yaşarken mutlulardı. Belki normal değillerdi, belki normal olmayı sevmiyorlardı ve belki bu dünya onların normal olmasına izin vermiyordu ama şu anlık bu önemli olan son şeydi.

Jimin onunla bir ökse otunun altında olup olmamayı önemsemiyordu Yoongi ise bir yığın araba arasında onu öptüğü için romantik sayılıp sayılmayacağını. Sadece Norveç yeni yıla girerken buradaydı, kolları arasında duran sevgilisini rahat bir şekilde öpüyordu. Önemli olan tek şey buydu.

Jimin kapalı gözlerini açıp Yoongi'nin omuzlarına tutunan ellerini çözerek boynunda bağladığında onun alt dudağını yumuşak bir şekilde emerek kendine doğru çekti ve bırakmadan önce dişleri arasında nazikçe ezip gülümsedi. "Yeni yılın kutlu olsun Yoonie."

Yoongi de gülümsedi. Ellerini Jimin'in montunun içinden onun beliyle buluştururken kendine biraz daha çekmeye çalıştı ve hiç düşünmeden ilgiyle baktığı minik kızarık burnun ucunu hafifçe ısırdı. "Yeni yılın kutlu olsun Minie." dedi eğlenen bir ifadeyle. "Lütfen bu yıl kimsenin başından aşağı kahve dökme."

Jimin kıkırdadı ve başını onun omzuna koyup burnunu onun boynuna yaslamadan önce "Endişelenme." dedi. "O hatayı sadece bir kez yaptım."

Hata.

Yoongi başını sallayıp onun omzunu sıvazladı. Jimin ömrü boyunca başına gelebilecek en güzel hataydı. Öyle de kalacaktı.

- - -

"Şehirde bu kadar dövmeci olduğunu bile sanmıyorum." Hoseok mızmızlanarak telefonuna baktığında neredeyse kırk dakikadır dolandıklarını bildiği için ağlamak üzereydi. Sadece otele dönmek ve öğlene kadar uyumak istiyordu. "Bence sabah bakalım."

"Bu son." dedi Jimin. "Gerçekten. Özellikle bu adresi seçtim yoksa yolumuzun üzerinde iki tane daha vardı ama bu adam adres bilgilerine not düşmüş yılbaşında da açık olduğuna dair." Başını çevirip yanındaki pencereden dışarı baktı. "Eğer bu da açık değilse döneriz tamam mı?"

"Benim hiç umudum yok." dedi Jungkook başını koltuk başlığına yaslayarak. Kucağında oturduğu Taehyung telefonunda bir oyun oynuyordu ve ortada kalan Wheein hamileliğin getirilerinden biri olarak oldukça uykulu hissettiği için Hoseok'un omzunda gözlerini dinlendiriyordu.

Jimin az önce girdiği küçük marketten suyla birlikte aldığı jelibonundan bir tane daha ağzına attı ve "Sola." diyerek telefon ekranını kararmasın diye serçe parmağı ile dokundu. Yoongi sessizliğini koruyarak sola döndüğünde Jimin bir şey demediği için düz devam etti.

"Neden suskunsun?" Jimin ona kısa bir bakış atıp sorduğunda Yoongi gözlerini yoldan çekip ona baktı ve pembe saçlarına az önce geçirdiği bebek mavisi beresiyle ne kadar tatlı olduğunu düşündü. Bu dudaklarında ufak bir tebessüme yol açarken Jimin de ona eşlik etti. "Somurtma." dedi kaşlarıyla gülüşünü işaret ederken. "Bir sorun var gibi hissedip huzursuz oluyorum."

"Bir sorun yok melek." diyerek takıldı ona Yoongi ve göz ucuyla takip ettiği boş yola döndü.

Bu sırada bir şeyin dudaklarına yaslandığını fark ettiğinde Jimin'nin bir jelibon uzattığını anlaması uzun sürmedi ve dudaklarını aralayıp jelibonu almak isterken kasıtlı olarak dudaklarını Jimin'in parmaklarının üzerine doğru kapattı ve yavaşça çekildi.

Jimin'in masumca yapmayı planladığı şey birden ilgisini çektiğinde ve ona jelibonu uzatırken döndüğü telefonundan bakışlarını çekip Yoongi'ye baktığında sinsi bir şekilde sırıttı ve "Jelibonu sever misin Yoonie?" dedi.

"İnan hiç sevmem." Tek kaşını kaldırdı Yoongi ve aynı sinsi sırıtışı kendi dudaklarına kondurdu. "Ama aroması çok güzeldi."

Jimin dolgun dudaklarını yalayıp kucağındaki paketten büyük bir jelibon daha aldığında yarısını ısırdı ve Yoongi'ye uzatıp dudaklarını açtığına elindekini dilinin üzerine bıraktı. Yoongi ise az önce yaptığını tekrarlamaktan çekinmedi. Jimin'in parmaklarını kısaca emerken jelibon umrunda bile değildi. Sürekli onunla temas halinde olmak isteyen yanıyla sürekli onun bedenine aç olan yanı şu an düşüncelerini serbest bırakmıyordu.

Jimin parmaklarındaki ıslaklıkla çekildiğinde içini çekti ve Yoongi'nin kulağına bir şey demek ister gibi eğilip kulak memesini dişleri arasına alıp ezdi ama bu çok uzun sürmedi. Saniyeler içinde kulağının hemen dibindeki bir noktayı yalarken "Uslu durmalısın." diye fısıldıyordu.

Ki birden geri çekilip telefonuna döndüğünde sadece saniyeler önce yaşanan o cinsel gerilimden bir haber, sevimli ve canlı bir tonda "İşte!" diyerek kıkırdadı. "İleriyi gösteriyor."

Yoongi başını iki yana sallayıp onun hızına asla yetişemeyeceğini kabullenerek hızını bir tık arttırdı ve arka taraftaki kimsenin az önce yaşananlara şahit olmadığını umarak Jimin'in heyecanlı bir şekilde işaret ettiği noktaya doğru sürdü. Sonunda mor bir ışığın süzüldüğü küçük dükkanın önünde durduklarında ve kapısında üç gencin sesli bir şekilde kahkahalar atışını izlediklerinde "Demiştim." diyerek arkaya döndü. "Tıpkı kiliseyi bulduğum gibi sizin için dövmeci de buldum."

Jimin kapısını açıp inmeden önce gözlerini devirdi ve onun koluna sertçe geçirip "Sen değil, ben buldum." diyerek yakındı ama buna pek takılıyormuş gibi bir hali de yoktu. Şu an sadece yaptıracağı yılanı ve Yoongi'nin kendisi için düşündüğü diğer minik dövmeyi düşünüyordu.

Kapıdaki gençler kısa bir an onlara bakıp sustuklarında iki kız kısık gözlerle süzüyordu. İçlerinden daha uzun olan kendi dillerinde onlara iyi akşamlar diledi ama hiçbirinden geri dönüş alamadığında ve öylece durduklarını fark ettiğinde samimi bir şekilde gülerek "Hoş geldiniz." diyerek yabancı dil kullandı. Böylece diğerleri onu anladı ve hepsi rahat bir nefes aldı. Bu sırada "Selam." diyen Jungkook oldu. "Dövme yaptırmak istiyoruz ama..."

"Ah, evet." Kız başını salladı ve parmakları arasındaki sigarayı yere atıp botunun ucuyla ezdiği gibi arkasındaki siyah çerçeveli cam kapıyı iterek onlara baktı. "Sadece üç kişiyiz ama sorun olmaz sanırım?"

"Hayır, hiç değil. İyi bir iş olduktan sonra." diyerek atıldı Jimin ve herkesten önce kızın peşine takılarak içeri girdiğinde "Taslağı hazırladığınızda gerisini biz çizebiliyor muyuz? Ya da taslağı biri çizse siz dövmeyi tamamlar mısınız?" diye merakla soruyor ve bu sırada etrafa bakınıyordu. Şimdilik mekan bir hediyelik dükkanıymış gibi görünüyordu.

"Eğer deneyiminiz varsa." Kız çok takılmadan ilerlemeye devam etti ve dar alandan geçip siyah kumaş bir perdeyi andıran örtüyü kaldırdığı gibi mor ışıktan kırmızı aydınlatmaya ani bir geçiş yaptı. Bu sırada saçlarını kulağının arkasına attığında Jimin onun kulağını kaplayan küpelere ve piercinglere baktıktan sonra boynundaki ince dövmeleri daha dikkatli inceledi. Gerçekten yaptıracağı dövmeler için heyecanlı hissediyordu.

Jimin heyecanla arkasını döndüğünde dövmecinin önündeki gençlerden birine yapışması bir oldu ve bir adım çekilirken çocuğun düşmemesi için onun kolundan tuttuğunu fark ettiğinde kaşlarını kaldırıp anın şokunu atlatmaya çalıştı fakat daha o başaramadan kenardan sıyrılan Yoongi burnundan soluduğu bir nefesle "Bebeğim," dedi. "İyi misin?"

Elini beline koyduğunda ve Jimin'i kendisine çektiğinde Jungkook kıkırdayarak diğerlerinin anlamayacağını bildiğinden kendi dillerini kullanarak Yoongi'ye "Ne zaman bu kadar kıskanç bir herif oldun?" dedi ve bu diğerlerinin de gülmesine neden oldu. Jimin ise minik bir tebessümle kendini Yoongi'ye yaslayıp "Sorun yok." diye fısıldayarak onunla birlikte önüne döndü. "Nevermind dövmemi sen yapar mısın?"

"Anlamadım?"

"Tıpkı şarkıda söylediğin gibi onu göğsüme kazıyacağım ve bunu senin yapmanı istiyorum."

Yoongi'nin adımları yavaşladığında ve kendisine ait şarkıyı aklında tekrar ettiğinde bir saniye kadar yutkunamadı ve sonunda Jimin'in kendisine beklentiyle bakan gözlerine odaklandı. "Ya batırırsam?"

"Sorun olamayacak!" Jimin onu kolundan tutup çekiştirdi. Şimdi kırmızı ışığın altında duvarları kaplayan çeşitli çizimler ve posterlerin arasında dövme koltuğuna doğru geri geri yürüyordu. İçeride birkaç ısıtıcı çalıştığı için yeterince sıcaktı.

"Tamam, kiminle başlayalım?" Oğlan ellerini çırpıp yüksek bir masaya ilerlediğinde Jimin Yoongi'ye baktı ve bu sırada Hoseok "Benim aklımda oldukça minik bir şey var, beni aradan çıkartın." dedi ve hiç beklemeden koltuğun birine oturdu. Wheein kafasını iki yana sallayıp bekleme koltuklarına Taehyung ile birlikte yerleşirken Jungkook kısa boylu dövmecinin yanında durmuş kolunu kaplayan dövmelerin arasında bir noktayı gösteriyor ve kaşına da bir piercing yaptırmak istediğinden söz ediyordu.

"Bakar mısın?" Jimin nazik bir şekilde uzun boylu dövmeci kıza seslendiğinde kız Hoseok'a ilerlemek üzereydi ama ona seslendiğini fark ettiğinde "Tarjei!" diye seslendi. "Oraya sen bak."

Seslendiği oğlan Hoseok'a ilerlediğinde kız çoktan koltuğa oturmuş Jimin ve onun başında dikilmiş etrafa bakınan Yoongi'nin yanındaydı. "Evet, nasıl bir şey düşünüyorsunuz?"

"Pekala, düşündüğüm dövmelerden biri büyük ve ne kadar süreceğine emin olamıyorum." Jimin galerisinde parmağını biraz daha kaydırdı ve sonunda bulduğu fotoğrafla birlikte ekranı çevirip kıza gösterdi böylece kız kaşlarını kaldırdı ve "Vay." dedi. "Bu harika şeyi yapmamız sabaha kadar sürer."

"O kadar uzun mu?" Jimin üzüntüyle omuzlarını düşürdü. "Daha erken bitme şansı?"

"Elbette var." diyerek güldü ve ince parmaklarını ekrana yaslayıp örneği biraz büyüttü. "O zaman kalçanda bir yılan dövmesi taşırsın böyle şahane bir şeyi değil. Ayrıntılara inemem ve istediğin gibi bir şey çıkmaz ortaya."

"Yarın tekrar gelebiliriz." dedi Yoongi Jimin'e bakarak. "İstersen şimdi başlar ve yarın tamamlar olur mu?"

Jimin derin bir nefes alıp omuzlarını düşürürken "O zaman bugün küçükleri halledelim." dedi. "Senin aklındakini ve Nevermind'ı yaptırayım. Daha sonra yılan dövmesi için geliriz."

"Tamam."

Jimin yılan dövmesini yaptıramadığı için üzülse de bunu kolayca arkasına atmayı başardı. "Dövme deneyimi yok." dediğinde ise kızın Yoongi'ye attığı bakışlara gözlerini deviriyordu. "Taslağı sevgilim atsa olur mu? Siz de dövmeyi halledersiniz."

Kız dudaklarını büktü ve omuz silkip arkasını döndü. "Nasıl isterseniz."

Sonunda yanlarına bir kalemle döndüğünde ve kalemi uzattığında Jimin montunu çıkarmış köşeye bırakarak elini kazağının etek ucuna atmıştı. Yoongi de gergin bir şekilde montunu sıyırırken kızın hemen arkasına bıraktığı tabureye baktı. Montunu Jimin'in montunun üzerine bıraktı.

"Fotoğrafı bana yeniden göstersene."

Jimin ona dönüp elindeki kalemi açısını izlerken "Gerek yok." dedi. "Kendi istediğin gibi yaz."

"Gerçekten göğsünde iğrenç bir şey taşımanı istemem Jimin-"

"Yoonie." Gözleri baygın bir hal aldı. "Yap şunu."

"Ah, pekala..." Yoongi odadaki diğer herkesi görmezden gelerek oturduğu tabureyi koltuğa biraz daha yaklaştırdığında Jimin'in muhtemelen aniden soğuk havayla temasa geçtiği için kızaran göğüs uçlarına baktı. Elinden gelenin en iyisini yapmak için kalemin ucunu uygun gördüğü bir noktaya bastırdığında sanki bu basit bir çizgi değilmiş, direkt dövmeyi yapmaya başlamış gibi titiz bir çizgi çekti. Geri dönüşü yokmuşçasına odağını verdiğinde tıpkı şarkısının üzerinde çalışırken kullandığı harflerini şimdi Jimin'in göğsüne kazıyordu.

Üçüncü harfin sonuna zar zor geldiğinde Jimin pür dikkat Yoongi'nin yüzüne bakıyor ve onun çatılmış kaşlarına ve aralanmış dudaklarına gülmemek için kendini zor tutuyordu. Çoktan uzamış saçları her zamanki gibi, insanların tanıdığı Agust D tarzında iki yana açılmış ve bir miktar sabitleyici ile tutturulmuştu. Yoongi'nin bunu otele geldiklerinde aldıkları kısa duşun ardından yaptığını biliyordu ama neden yaptığına bir türlü anlam verememişti.

Jimin sağ elini kaldırıp ona uzattığında ve alnından yukarı doğru sıyırarak saçlarını arkaya taradığında ona şefkatle baktığının farkında değildi. Yoongi ise sadece yazısına odaklıydı.

Pembe saçlı, içinde biriken tüm o duygular iç içe geçtiğinde ne yapacağını şaşırdı ve bir süre kıpırdamadan ona bakmaya devam etti. Sanki tüm sesler kesilmiş, ortamda kimse kalmamış gibi hissettiği bir anda kulağındaki uğultuyu umursamadı ve öylece durmaya devam etti. Tüm hayatı buna bağlıymış gibi bakışlarını bir an bile çekmedi onun üzerinden. İlgisinin ve sevgisinin ne kadar güzel olduğunu düşündü. Her zaman hayattan istediği buyken şimdi gerçekliğine inanamıyordu.

Yoongi son harfi bitirdiğinde dudaklarını mavi çizgilerin üzerine bastırdı ve uzun bir öpücüğün ardından çekilip hala saçlarının arasında elini tutan çocuğa baktı.

"Sevmediğin bir nokta var mı?"

Jimin göğsündeki yazıya bakma gereği duymadı. "Hayır."

Yoongi kıkırdayarak uzandı ve onun çenesine bir öpücük kondurduktan sonra çekildi ve tabureden kalkarken yakınlarında bir duvara omzunu yaslamış, kollarını önünde bağlayarak onları izleyen kıza döndü. "Devam edebilirsin."

Kız basit bir gülümseme ile yerinden ayrılıp adımlarını Jimin'e doğru attığında yanında tuttuğu tekerlekli küçük masayı da beraberinde çekti ve az önce Yoongi'nin oturduğu tabureye yerleşirken ellerine siyah eldivenleri geçirirken pembe saçlı çocuğa baktı. "İlk seferinse acı biraz fazla gelebilir ama bir süre sonra alışacaksın."

Yoongi gözlerini devirip oldukça yatık duran siyah deri koltuğun başlığına yaslandığında "Daha beterlerini gördü." diyerek söylendi ama bunu söylerken kendi dilini kullandığı için kızın kendisini anlamadığına tamamen emindi. "Acıyı seviyor."

Jimin hiç beklemeden elini kaldırıp Yoongi'nin göğüs ucunu tuttuğu gibi sertçe cimciklediğine "Kes çeneni." diyerek tersledi. "Gerginim."

Kız ikisini süzdükten sonra temiz iğne ucunu az önce onlar konuşurken temizlediği göğsün üzerine hafifçe dokundurdu. Jimin acıyla tıslayıp hızla oraya dönerken dövmeci "Olabildiğince az hareket et." diyerek uyardı. Böylece Jimin elini Yoongi'den çekip koltuğun kolunu sıktığında alt dudağını dişleyerek cildinde hissettiği sızıya alışmaya çalıştı.

Yoongi onun acısını tahmin edemediği için huzursuz bir şekilde parmaklarını yumuşak pembe tutamların arasına daldırdı ve parmak uçlarını kafa derisinde sakinleştirici bir şekilde gezdirmeye ve onun dikkatini kendinde tutmaya çalıştı.

Neyse ki uzun sürmedi. Jimin bir noktadan sonra dayanamayacağını düşünse ve çoğunlukla acısını Yoongi'nin koluna tırnaklarını geçirerek çıkartmaya çalışsa da bitti ve üzeri kapatılmadan önce ona bir kez bakıp dudaklarını yaladı. "Mükemmel oldu."

"Senin bedeninde her şeyin mükemmel olacağına eminim."

"Nasıl temizlemeniz gerektiğini diğer dövmeden sonra açıklarım." dedi iğnesini değiştirirken. "Diğeri neydi?"

Jimin hızla Yoongi'ye baktığında Yoongi yerinde kıpırdanıp "Ben yapmak istiyorum." dedi. "Yani dövmeyi direkt ben yapmak istiyorum."

Jimin'in kalbi ağzında atarken hala adını bilmedikleri kız kısa bir süre düşündü ve "Sana nasıl yapılacağını göstermeme izin ver." dedi. Böylece Yoongi vakit kaybetmeden ona doğru yürüdü ve yanında durarak tekerlekli masanın üzerindeki eşyalara baktı. Kız ona anlaşılır bir biçimde, püf noktalarını mümkün olan en iyi şekilde değinerek anlatırken Jimin heyecandan ölecekmiş gibi kıpır kıpır yerinde duramıyor ve konuşan ikiliye bakıp duruyordu.

Sonunda Yoongi kızın kulağına eğildi ve "Kırmızı rengi ayarlayabilir misin?" dedi. "Bir de bana bandana tarzı bir şey lazım."

Kız buna gülerken beklemeden yerinden kalktı. Kırmızı ışığın altında sarı saçları pembe bir ton aldı ve yüksek bir dolabın altında kalan çekmeceyi açıp siyah bir bandana ile döndü. Onu Yoongi'ye uzatırken kendisi iğneyi ayarlıyordu.

"Gözleri kapatmak zorunda mıyız?" diyerek güldü Jimin. "Ne yapacağını tahmin etmek zor."

"Bence çoktan anladın." Yoongi de ona güldü. "Bu yüzden kapatmak istiyorum."

Jimin fikrinde tam emin değildi ama Yoongi ona bunları dediğinde emin olması gerektiğini anladı ve başını hafifçe sallayıp gözünün kapanmasını onaylarken yerinde biraz daha dikleşti. Böylece Yoongi onun arkasına geçip bandanayı gözlerine göre ayarladı ve saçının arkasında birleştirdiğinde sıkıca bağladı.

"İğne hazır." Kız ona seslenip makineyi uzattığında Yoongi yaklaşık kırk beş dakika önce kalktığı tabureye yeniden oturdu ve Jimin'in elini nazikçe tutup kaldırdıktan sonra koltuğun koluna yerleştirdi. Kol yeterince geniş ve deri kaplıydı. Muhtemelen insanlar kollarına veya ellerine dövme yaptırdığında zaten bu kısmı kullanıyordu.

Jimin nefesini tuttuğunda Yoongi parmağı hızlıca temizleyip masadaki ince uçlu kalemi aldı. Jimin'in serçe parmağına bir çizgi çekmeye başladı ve bu sırada kendisi de nefesini tuttu.

Bir yüzük gibi parmağını çevreleyen çizgiyi tamamladığında parmağının üstünde kalan kısma bir - iki çizgi daha ekledi ve gerçekten onun bir ip gibi gözükmesini sağlayacak ufak bir bağ oluşturdu. Sonra heyecandan biraz titreyen elleriyle makineyi kalemle yer değiştirdi ve çizdiği çizginin üzerine bir nokta koydu. Tıpkı dövmecinin anlattığı gibi titiz bir şekilde gördüklerini tekrarladığında iyi iş çıkarttığını düşünüyordu.

"Elini ters çevir güzelim." Yoongi fısıldadığında Jimin sanki saatlerce koşmuş gibi nefes nefese elini çevirdi ve Yoongi işine kaldığı yerden devam etti.

Uzun sürmedi. Hatta ince ve bu kadar küçük bir dövme için Yoongi gereğinden çok daha fazla vakit bile harcadı. Sonunda çizdiği iki minik çizgiyi de tamamladığında yarattığı tabloya inanamayarak birkaç saniye bakakaldı ve nefes almayı yeni hatırlamış gibi dudaklarını araladığında dayanamayarak elini eline alıp yukarı kaldırdı ve eklemlerinden iki - üç kez öptü.

"Sen de bana yapacak mısın?"

Jimin bağlı gözleriyle hızla başını salladığında Yoongi uzanıp bandayı çekti ve hafif bollaştığında onu başından sıyırıp çıkarttı. Şimdi Jimin serçe parmağını saran kırmızı çizgisine ve onu ip gibi gösterecek tüm detaylara bakarken ne diyeceğini bilemiyordu.

"Yoongi." dedi. "Bu..."

"Evet," Gülümseyerek kaşlarını kaldırdı. "Bu?"

"Çok güzel." Jimin'in dudakları titredi. Ağlamamak içi kendini kasarken bu kadar minik bir şeyin kendini nasıl ağlatacak hale getirdiğini anlamıyordu bile. "Gerçekten çok güzel."

"Biliyorum." dedi büyük olan. "Hangi evrende olursak olalım parmaklarımızda kırmızı ipler olsun istedim." Yutkundu. "Çünkü sen, hayatım boyunca aradığım her şeysin."

- - -

Küçük otel odasının karanlık olmasını önemsemeden içeri girdiklerinde Jimin Yoongi'nin kucağındaydı. Ayakları beline sıkıca dolanmışken saçlarını çekiştirerek onu öpmeye devam ediyordu ve Yoongi düşecek gibi olduğu her seferde ona sıkıca tutunup gülmeye devam ediyordu. Oda çoktan aydınmalıydı çünkü Oslo için sabah olmak üzereydi, güneş yavaş yavaş yükseliyordu ama otel odasının perdeleri o kadar kalındı ki çekili oldukları için içerisi neredeyse gece yarısıymış gibi karanlıktı.

"Siktir-" Yoongi ayakkabısını çıkartmaya çalışırken takıldığında yanındaki duvara doğru savruldu ve düşmekten son anda kurtulup tek ayağında kalan ayakkabısıyla kendini tamamen duvara yaslayıp dudaklarını Jimin'in dudaklarından ayırarak her bir noktasını öpmeye başladı. Sonra dudaklarının arasına aldığı derisini usul usul ısırarak önce aşağı hemen ardından yukarı doğru ilerledi. Yanaklarını da ısırdı ve alnını onun alnına yasladıktan sonra kıkırdamaya devam edip kollarından kayacak gibi olan bedeni hafifçe zıplatıp tekrar yükselmesini sağladı. Jimin ufak bir çığlık attığında gülüşleri birbirine girdi ve Jimin onun alnına bir öpücük kondurmak için çekildiğinde montunu çıkartmak için çabaladı.

"Bir şey demek istiyorum." dedi Yoongi otele döndüklerinde yeniden içmeye başladıkları ve fazlasıyla abarttıkları için sarhoş hissederken. "Çok güzelsin."

"Tabii ki öyleyim." diyerek kaşlarını çattı Jimin. Açıkça ondan daha sarhoştu. "Aşığım kendime ya, mükemmel birisiyim ben Yoongi. Neden bu kadar mükemmelim?"

Yoongi ona yeniden kıkırdadığında ve boynunu açlıkla öpmeye başladığında "Melek gibisin." dedi. "Saçma olan da bu. Bir melek nasıl kalbimi kırabilir?"

"Aaaaa..." Jimin'in sesi biraz üzgün çıkarken bebek gibi dudaklarını büktü ve onun yüzünü yavaşça okşadı. "Kalbini mi kırdım Yoonie?"

"Kırdın." diyerek içini çekti büyük olan ve duvara yaslanmanın verdiği destekle biraz kayarak ayağında kalan diğer ayakkabısını da fırlattı. "Çok kırdın kalbimi. Paramparça oldu ama birleştirdim. Oturup kırdığın kalbimi birleştirip tekrar sana getirdim Park. Büyük aptallık."

"Onu yeniden kırmayacağım Yoonie." siye sızlandı Jimin ve onu saçlarından tutup çekerken dudaklarını yüzünün belirli noktalarına rastgele bastırdı.

Yoongi yalpalayan adımlarla onu yatağa taşıyıp bırakırken kendini de üzerine attı ve başını göğsünün üzerine bırakıp sarılı serçe parmağını onun da aynı şekilde sarılı olan serçe parmağına geçirdi. "Kırma." dedi. "Zaten çok kırığız."

"Hm, kırmayacağım." Boştaki elini Yoongi'nin montunun altına sokup dalgın dalgın okşamaya başladı. Aradan geçen sessiz iki dakikanın sonunda ise "Yoongi.." dedi. "Ben çok mutluyum."

"Ben de çok mutluyum."

"Tuhaf hissettiriyor, korkuyorum."

Yoongi sustu. Başını onun göğsünde oynattı. ELlerini iki yana açarken burnundan bir nefes aldı ve düz bir ifadeyle perdeleri çekili pencereye baktı. Perdelerin çok kalın olduğunu düşündü. Düşündüğü tek şey buydu, başka bir şey değil.

Bir daha konuşmadı. Gözleri usul usul kapandı ve hatırladığı son şey Jimin'in saçlarını okşayıp bir şarkı mırıldanmaya başlamadan önce eğilip onu öpmesi oldu.

Şarkıda "Sana bilerek vermedim, kalbimi nasıl çaldığını anlamam lazım. Aklım gitti, dönüp duruyorum ve derinlerde gözyaşlarımda boğuluyorum." diyordu. "Kontrolümü kaybediyorum, neler oluyor?"

Yoongi bu şarkıyı ilk kez duyuyordu.

- - -

Yoongi gözlerini huzursuzca açtığında ve uykulu bir şekilde etrafına baktığında fark ettiği ilk şey yatakta tek oluşuydu ki saniyeler içinde derinlerden gelen bir ses daha da huzursuz hissetmesini sağladı. Kıpırdanarak yerinden kalkmaya çalıştığında hala montuyla olduğunu gördü ve terlediği için kalkamadan önce montundan bir çırpıda kurtulup etrafına bakındı.

"Jimin?" Sesi boş odada yayıldı. Kalın perdeler hala çekili olduğu için gün ışığı içeri neredeyse hiç giremiyordu ama sabahın erken saatleri olduğu anlaşılacak kadar boğuk bir mavi belirli köşelere yayılıyordu. "Jimin-ah?" Yatakta oturur vaziyete gelip gözlerindeki buğunun geçmesini bekledi. Lenslerini iki gündür hiç çıkartmadığı ve onlarla uyuduğu için gözleri biraz acısa da buna takılmadan odaya yeniden baktı ve gelen boğuk seslerle kaşları çatıldı. "Minie?"

Ayağındaki çorapların arasında parmaklarını kıpırdatıp yataktan kalkarken saçlarını karıştırdı ve bu sırada parmağındaki fazlalığın farkına vararak gözünü eline dikti. Dudakları bir anlığına kıvrılsa da saniyesinde Jimin'in yokluğu ve boğazına oturan huzursuzluk onu gerçeğe döndürdü.

Uyuşuk adımları odanın banyosuna ilerlediğinde ve kapının kapalı olduğunu gördüğünde aşağıdan süzülen ışığa çatık kaşlarla bakıp tamamen yaklaştı. Sonunda minik bir hıçkırık duyduğunda ikinci kez düşünmeden kapının kulpunu çevirdiği gibi içeri girmesi bir oldu.

Gördüğü ilk şey ağzına kadar dolu küvetten aşağı süzülen sular olduğunda ve içindeki bedenin bacaklarını kendine çekmiş hıçkırarak ağladığını fark ettiğinde anında kapıldığı panik, yerlerin suyla kaplı oluşunu ve çoraplarının tamamen ıslanacağını önemsemeden "Jimin-" diyerek koşturmasına yol açtı. Küvete tutunup dizlerinin üzerine çöküşü bir olurken elleri hızla Jimin'in bileklerine sarıldı. Çocuk yüzünü elleriyle kapatıp ağlamaya devam ederken tüm bedeni sarsılıyordu ve Yoongi'yi korkutan asıl şey buydu.

"Meleğim." dedi. "Jimin, bana bak güzelim, beni duyuyor musun? Bana bak. Jimin, bana bak, hadi." Nazik bir şekilde ona eğildiğinde ve aynı zamanda suda herhangi bir kan olup olmadığına baktığında derin bir nefes verdi ve biraz rahatlayarak ellerini yüzünden uzaklaştırmaya çalıştı. "Bebeğim." dedi. "Ne oldu? Jimin... Konuş benimle."

Ama cevap alamıyordu. Pembe saçlı tamamen ıslak, suların içinde hıçkırarak ağlamaya devam ederken onu duyuyormuş gibi görünmüyordu.

"Jimin." dedi Yoongi çaresizce. Onun bir tür atak geçirdiği her halinden belliydi. "Güzelim bana odaklan. Buradayız. Bak, yanındayım." Yutkundu. Kendisi anksiyete krizi geçirdiğinde çevresindekilerin ne yaptığını hatırlamaya çalıştı ve üç-üç-üç kuralını basitçe aklında tekrar ederken nefesini tuttu. "Hadi-" dedi titreyen bir sesle. "Jimin bana bak. Etrafındaki üç şeyi sayabilir misin? Bana bak. Etrafına bak, Jimin."

Yoongi bu konularda hiçbir zaman iyi olmamıştı ama deniyordu. Kesinlikle deniyordu. Paniğe kapılmamaya çalışarak elinden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyordu.

"Jimin, lütfen." Nefesini içine çekti. "Minie, elini bana ver, dokun bana." İşaret parmağını yüzüyle eli arasına itip avucuna getirdiğinde "Dokun," dedi. "Hissediyorsun değil mi? Hissettiğini söyle."

Jimin hıçkırıklarının arasında nefesi kesilmiş gibi biraz takıldığında ve boğazından korkunç bir ses çıktığında Yoongi dizlerinin üzerinde küvete daha çok yapıştı ve "Jimin!" dedi. "Bana duyduğun üç şeyi söyle." Şimdi hissettiği korku daha da artıyordu. "Duyduklarını söyle. Say bana."

Jimin'in ağlaması şiddetlenirken gözlerini kapattı ve tir tir titreyen elini Yoongi'nin parmağına sarmak için çok büyük bir çaba harcadı. Sonra "S-se-ses." dedi ama sesi neredeyse duyulmadı. Tüm o hıçkırmaları arasında tamamen kayboldu ama Yoongi ondan bir fısıltı duyduğuna emindi ve parmağındaki baskı biraz arttığı için heyecanlıydı. "Evet, güzelim, söyle. Buradayım. Duyduğun sesleri say bana."

"Su." Jimin kesik nefeslerle başını arkaya attı. Bedeni o kadar çok titriyordu ki zaten ağzına kadar su dolu olan küvet o titredikçe etrafa su saçıyordu.

Yoongi başını salladı. "Su." diyerek tekrarladı. "Devam edebilir misin?"

"S-se-sen."

"Ben, evet, beni duyuyorsun." Parmağındaki baskı arttı. "Başka? Hm? Hadi bir ses daha."

"Ben-" Durdu. "Be-ben- k-ke-kend- be-"

"Evet, kendi sesini duyuyorsun. Çok güzel meleğim." Yoongi nazik olmaya çalışarak, onu incitmeden parmağını saran ele tutundu ve tamamen avuçları içine alıp kendine çekti. "Hadi, dokun. Hissettiklerini söyle. Yapabileceğini biliyorum. Buradayım."

"Se-n" dedi Jimin yeniden. "El- Eli-n."

"Harikasın." Yoongi titreyen çenesine ve bacaklarına aldırış etmeden ona gülümsedi. "Elimi hissediyorsun ve?"

"Su."

"Su." Başını hızla salladı. "Küvete dokunmak ister misin?" Ve ondan bir cevap gelmeden yavaşça tuttuğu eli küvetin kenarına doğru çekti ve nazikçe bırakırken onun nasıl hızla tuttuğunu ve kenarları sıktığını izledi.

"Soğuk." dedi Jimin pürüzlü bir sesle. "K-küve-vet."

Yoongi bir kez daha başını salladı. "Şimdi vücudunun üç bölümünü oynatalım." dedi sakinleştirici bir tonda. "Bileğin, olur mu?"

Jimin azalan hıçkırıkları arasında belli belirsiz başını salladığında Yoongi'nin gülümsemesi büyüdü ve hızla küvete tutunup yerinde doğrulurken onun alnına bir öpücük kondurup "Bak." dedi. "Çoktan başını oynattın, şimdi-" Bakışlarını eline indirdi. "Bileğini çevir, hadi."

Jimin'in parmakları küvetin köşesinden çözülürken hafifçe oynadı ve Yoongi memnun bir ifadeyle yeniden dizleri üzerine çöktü. "Bacaklarını uzat." dedi. "Rahatla."

Jimin tamamen birbirine bastırdığı bacaklarını suyun içinde aşırı yavaş kaydırdığında Yoongi derin bir nefes alarak elini suya daldırdı ve onun diz kapağından yukarısını nazikçe okşayıp yatıştırmaya çalıştı. "İyi misin?"

Ağlamaya devam ediyordu ama Yoongi ona baktığında ve gözlerindeki korkuyla onu süzdüğünde kendinde başını sallayacak gücü buldu. Dudaklarını birbirine bastırıp vücudunun titremelerini en aza indirmeye çalıştı.

"Su soğumuş." Yoongi elini diğer bacağına kaydırdı ve aynı hareketlerini tekrarladı. "Seni yıkayalım tamam mı? Sıcak su iyi gelecek."

Jimin bunun için halinin olmadığını ve yerinden bile kalkamayacağını söyleyecekti ama verebildiği tek karşılık yüksek sesli hıçkırığı ve gözünden düşen birkaç damla oldu. Yoongi daha fazla zorlamak istemediği için ona seslenmeden küveti tıkayan siyah parçayı çekip açtı ve soğuk su süzülüp giderken eline duş başlığını alıp suyun sıcak seviyesini yükselterek açtı. Şimdi akan su en az akıp giden su kadar soğuktu ama ısınması çok sürmedi. Su sıcalır sıcalmaz Yoongi başlığı Jimin'in çıplak bedenine doğru tuttu ve onun hareket edemeyeceğini bildiğinden kendisi yerini değiştirerek onun arkasına yakın bir noktaya geçti. Zaten ıslak olan ama kurumaya yüz tutmuş saçlarını bir kez daha ıslatırken aynı zamanda kendi üstünün de ıslanmasını zerre kadar önemsemiyordu.

Yoongi otelin koyduğu tek kullanımlık minik şampuan kutusunu açıp Jimin'in saçına döktüğünde ve tatlı bir koku içeri yayıldığında suyu yeniden tuttu ve sonra Jimin'in kucağına bırakarak ellerini saçlarının arasına daldırdı. Köpürtmek için yavaşça ovalamaya başladığında Jimin'in bedenindeki titremelerin daha da azaldığını gördüğü için rahatlamış hissediyordu.

Ve endişe duygusunu ilk defa bu kadar doruklarında hissettiği için garip.

İlk ve son olduğunu düşündüğü arkadaşı ona bir keresinde kimse için endişelenme demişti. Kimseyi, onun için endişelenecek kadar sevme.

Yoongi derin bir nefes aldı ve eğilip Jimin'in ensesine bir öpücük kondurduktan sonra yeniden doğruldu. Düşünmesi gereken çok şey vardı ama şimdi sırası olmadığını çok iyi biliyordu.

"Bana anlatabilirsin." dedi fısıltıya yakın bir seste. "Eğer anlatırsan rahatlayacağını biliyorsun."

Jimin'den bir ses çıkmadı. Sadece uzattığı bacaklarını kendine çekip kollarını etrafına sardı ve duş başlığı bacakları ve gövdesi arasında kalıp onu ıslatmaya devam etti. Bu sırada minik bir hıçkırık daha dudaklarından kaçtığı için Yoongi "İstediğin zaman." diyerek ekleme yaptı. "Ne zaman anlatmak istersen."

Ve saçlarını özenle, dakikalarca yıkamaya devam etti. Usul usul, hiç sıkılmadan. Onları yıkadı ve yeniden köpükledi. Sonra omuzlarına masaj yaparak duş jelini yaydı ve omuz başlarına öpücükler koyup bir sorun olmadığını sayıkladı.

Tam da bu sırada Jimin "Mutluyum." dedi. "Ve bunu düşünüp duruyorum."

Bu sefer sessizleşen Yoongi olduğunda ve elleri onun göğsünde durakladığında Jimin'in arkasında olduğu için onun yüzünü göremedi. Jimin ise alt dudağını ısırmış vaziyette kızarık gözlerini banyonun krem renkli fayansına dikmişti.

"Sadece mutluyum." dedi. Şimdi kekelemiyordu ama sesinde hala o pürüz vardı ve oldukça boğuk çıkıyordu. "Korkuyorum, gerçekten. Beni anladığını biliyorum çünkü dediğin gibi, sen de korkuyorsun." Omuz silkti ve yeniden ağlamaya başladığı için çenesi titredi. "Anksiyete." diyerek fısıldadı. "İlk defa bu kadar şiddetliydi çünkü ilk defa gelecek kaygım bu kadar büyüktü. Düşünmek istemiyorum ama her şey orada. Hepsi kafamın içinde dönüp duruyor. Bu zamana kadar varlığından habersiz olduğum her bir düşünce." Güler gibi oldu ve omuzları yeniden sarsıldı. "Bana gülüyorsun, beni sevdiğini söylüyorsun ve benim düşündüğüm tek şey ertesi gün ölüp ölmeyeceğin ya da beni bırakıp bırakmayacağın. Herkes mutlu, herkes gülüyor ve ben onlara eşlik ediyorum ama kafamın içindeki bir ses bana sürekli bunun ne kadar süreceğini soruyor, yani-"

"Jimin." Yoongi onun cümlesini kesip araya girdi ve ellerinin köpüklü olmasını umursamadan küvetin yan tarafına ilerleyip kalçasını kenara yasladı. Şimdi yüzü ona dönük bir şekilde gülümsüyordu. "Seni anlıyorum." dedi. "Seni anlıyorum çünkü sen bensin, ben de sen." Gülümsedi. "Kader bizi bir araya getirdi Jimin, buna artık eminim tamam mı? Mutluyuz ve öyle kalacak. İnanması zor bunu biliyorum. Her an bir felaketin doğmasını ve her şeyin mahvolmasını bekliyorsun bunu da biliyorum ama olmayacak. İyi olacağız. Sana söz veriyorum."

"Ama-"

"Bir şekilde düşünmemeyi öğreneceksin." diyerek yeniden araya girdi Yoongi çünkü Jimin devam ederse az sonra kendini bir krizin içinde bulan yeni isim olacağını biliyordu. "Tüm o sesler her zaman kafanın içinde kalmayacak."

Jimin derin bir nefes alarak dudaklarını yaladı. "Ya kalırsa?" dedi. "Ya her zaman orada kalırsa ya da yarın bundan bıkarsak? Yoongi, ya güçsüz düşersek? Ne olacak? Kitty Gang ne yapacağını bilirdi, ben bilemiyorum. Bir hiçliğin ortasındayım ve- Ve-" Gözlerini kapattı. "Mutlu olduğumda bunu fark edebilmem için o anın yaşanıp bitmesi gerekiyor." dedi. "Yani sadece dönüp baktığımda mutluymuşum diyebiliyorum, o an yaşanırken değil."

Yoongi bakışlarını ondan kaçırdığında ve göğsünü süzdüğünde ne diyeceğini düşünüyor ama cümleleri bir türlü toparlayamıyordu. Sonunda "Biliyorum." dedi. "Biliyorum Jimin ama-" Tek bacağını salladı. "Ama halledeceğiz, söz veriyorum." Başka söyleyecek bir şeyi yoktu. Zaten konuşurken kelimelerle arası hiçbir zaman iyi olmamıştı ve şimdi kendisinin de sorunlu olduğu bir alanda tavsiyeler ve teselliler vermek oldukça zordu. Ona söylerken aynı zamanda kendisine de söylüyor gibi hissediyordu.

"Şimdi çıkıp odamıza geçelim." dedi dalgın bir tonda. "Dövmeye bir hafta boyunca su değmemeliydi."

Jimin bu ayrıntıyı tamamen unutmuştu ama bu noktada pek ilgisini çekmedi.

Sadece "Bana bir masal anlat." diyerek fısıldadı. "Olur mu?"

Yoongi başını salladı ve onu onayladı.

- - -

"Hey."

Yoongi kahvaltı için geldikleri mekanın kış ayında oldukları için kapatılan terasında denize bakarak sigarasını içerken duyduğu sesle kaşlarını kaldırıp arkasını döndü ve Hoseok'un büyük montunun arasında kaybolmuş, elleri çok az gözüken Wheein'e ve getirdiği iki kahveye baktı. "Hey."

"Kahve istersin diye düşündüm." diye mırıldandı ona henüz dumanı tütmeye devam eden bardağı uzatırken. "Sıcak kahveleri sevmediğini biliyorum ama bu havada sana o buzlu saçmalıklardan alamazdım."

Yoongi başını salladı ve gülerek sigarasını dudakları arasına yerleştirip gözlerini kıstığında kendisine uzatılan bardağı alarak "Teşekkür ederim." dedi. "İhtiyacım vardı."

Terasın siyah demirliklerine ilerleyip bir eliyle kahvesini sıkıca tutarken diğeriyle sigarasını dudaklarından çekti ve gri dumanı üfleyerek dirseklerini demirliklere yaslayıp biraz eğildi. Saniyeler sonra Wheein hemen yanındaki yerini alıp onunla aynı konuma geldi.

Bir süreleri sessiz geçti. İkisi de denizi izlerken kahvelerini yudumluyordu. Yoongi tek olsa ikinci sigarasını yakardı ama yanında Wheein olduğu için tamamen içgüdüsel olarak yakmaktan vazgeçti. O an için kendine bebeği düşündüğünü itiraf edemese de içten içe bunu biliyordu.

"Biliyor musun, işe ilk baş vurduğumda ve alacağım maaşı öğrendiğimde buna anlam verememiştim." dedi Wheein birden gülerek. Ona bakmıyordu, gözü sadece uçsuz bucaksız mavilikteydi. "Bay Bang bana imzalamam gereken kağıdı uzattı ve ben on kişilik bir gruba menajerlik yapacağımı düşündüm."

Yoongi sırıttı. "Ve sonra benimle tanıştın."

"Agust D ile tanıştım." diyerek ona baktı Wheein. Gözlerinde büyük bir duygu yoğunluğu vardı ve Yoongi onu kendisiyle konuşurken ilk kez bu kadar dingin görüyordu. "Beni gördüğünde yaptığı ilk şey küfür etmekti ve mikrofonunun hangi cehennemde olduğunu sormaktı. Sonra sahneye çıktı, sahneden indi ve eve dönüş yolunda tek kelime etmeden dışarıyı izledi. Sonra evine geldiğimizde ve arabadan indiğinde Jungkook denen çocuk ona endişeyle bakıyordu. Neden endişeyle baktığını üç saat sonra kendimi hastane koridorunda bulunca anladım ve maaşımın neden o kadar dolu olduğunu da ve tabii benden önce kaç tane menajer değiştirdiğini de. Herkesin neden kaçtığını falan."

Yoongi'in gözünde bir hüzün belirdiğinde o günü hatırlıyordu. Kendini kötü hissettiği günü. Babasının ölüm yıl dönümüydü ve eve girdiğinde yapmak istediği tek şey intihar etmekti.

"Birkaç gün sonra bana psikolojik tedavi gördüğünü söylediler. Sonra elime ilaç listeleri tutuşturulmaya başlandı. Tüm psikologların istemediği bir hastaya menajerlik yapıyordum. Haftada bir intihar ettiği için sürekli diken üstündeydim ve onunla konuşmaya çalıştığımda bana verdiği karşılıklar sadece küfürden ibaret oluyordu."

Yoongi cevap vermedi. Wheein'in bahsettiği her şey yeterince netti hafızasında ve onu canından bezdirdiğini çok iyi biliyordu da.

"Sana ilk ne zaman yakın hissettim biliyor musun Yoongi?" dedi Wheein dudaklarını birbirine bastırıp hüzünlü gözlerle onu izlediğinde. "Babam öldüğünde bana sarılmıştın."

Ve Yoongi yutkunamadı. Işık hızında bakışlarını ondan çekip önüne dönerken Wheein hala ona bakıyor ve tepkilerini inceliyordu.

"Haberi sizin yanınızda aldım ve ağlamaya başladım. Normalde umursamazsın ama o gün bana ne olduğunu sordun ve babamın öldüğünü söylediğimde bana sarıldın. Sorun yok dedin ve sonra gittin. Ondan sonra iki gün boyunca benimle konuşmadın. Yemin ederim ne yapmaya çalıştığını zerre kadar anlamdım ama sana yakın hissettim, bilmiyorum birden bire her şey daha anlamlı oldu."

"Ben..."

"Ölmeni istemedim." diyerek kesti onu Wheein. "Sana baktıkça ve gözlerindeki o boşluğu, duygusuzluğu gördükçe ölmeni istemedim Yoongi. Her seferinde seni kurtarmamın tek nedeni sana olan inancımdı. Bana bir kere sarıldın ve ben sana mutluluğu vermek istedim çünkü o gün küçük bir çocuk gibiydin. Sanki... Eğer sarılırsan tüm acılarım dinecekmiş gibi geldin ve sarıldın, bir çift kelime ve hop, gittin. Gerçekten saf, temiz bir çocuktun." Omzu silkti ve o da önüne döndü. "İyi olmanı istedim. Gelip sana sarılmak ve sorun yok demek istedim."

"Whee," Yoongi yerinden doğruldu ve ona döndü. "Hayatıma girdiğin için memnunum ve gitmediğin için. Sabrın için."

Wheein titreyen dudaklarını içe doğru büküp sertçe birbirlerine bastırdığında kahvesini terasın demirinin geniş yüzüne koyup kollarını açtı ve Yoongi'nin ona bir ihtimal karşılık vermeyeceğini bilse de onun kendine ilerlemesini, neredeyse biten kahve bardağını diğerinin yanına koymasını ve kollarını açmasını izledi. Sonunda ikili terasın ortasında sarıldığında her şey fazlasıyla tuhaf geliyordu. Çok fazla tuhaf.

Ayrılmadılar. Wheein kollarını Yoongi'nin beline doladığında ve başını eğip alnını onun göğsüne yasladığında Yoongi de kollarını onun omzunun üzerinden atıp sırtında birleştirmiş yan tarafına bakıyordu.

"Kore'ye dönmeyeceğini biliyorum." dedi sonunda sessiz çıkan mırıltı. "Kimse bir şey demedi ama anlayabiliyorum. Sözleşmeyi yenilemediğini de biliyorum. Nefes almak istiyorsun."

Yoongi bir kez daha sessiz kaldı.

"Yeğenini dayısız bırakma Yoongi." dedi fısıldayarak. "Çünkü ölmeni istemiyorum. Gözlerinde artık her bir duyguyu taşıyorken ve gerçekten gülümsediğini görürken ölürsen bunu kaldıramam."

"Yeğenimi göreceğim Whee," dedi Yoongi pürüzlü bir sesle. "Sadece ben sana ulaşana kadar bekle."

Wheein başını salladı. "Senin için fotoğraflarını saklayacağım ve yeniden görüştüğümüzde hepsini göstereceğim."

"Benim yokluğuma Jungkook ona iyi bakacak." diyerek telkinde bulundu Yoongi. "Her şey için teşekkür ederim. Ölmeyeceğim, korkma."

"Buna sevindim."

Wheein sarılışını sıkılaştırdı ve Yoongi onun gülümsediğini görmedi. "Ben yokken sen de Jungkook'a iyi bak Wheein," dedi. "O da hala küçük bir çocuk."

"Biliyorum." İçini çekti. "Gözün arkada kalmasın."

- - -

"Biz neden bir gün daha kalmıyoruz?" Hoseok ulaştıkları hava alanında valizleri indirirken sorduğunda muhtemelen olayı anlamayan tek kişi kendisiydi. "Burayı sevmiştim."

"İşlerimiz var Hobi." diyerek olayı kapatmaya çalıştı Wheein, bu sırada çantasının içinde telefonunu arıyordu. "Benim katılmam gereken üç toplantı var ve hepsi yarına."

Hosoek omuzlarını düşürüp Taehyung'un minik valizini uzattı ve Jungkook'un sırt çantasını da ona vererek kendisine ve Wheein'e ait olan diğer küçük valizi de aldı. Bu sırada bagajda kalan iki valizin neden bu kadar büyük olduğuna dair küçük bir düşünce seansından geçti. Sonra baktığı isim arabaya yaslanmış, kollarını önünde bağlar gibi tutarken bir elini kaldırmış vaziyette sigarasını içen Jimin'di. Gökyüzünü izliyordu. Kafasında yine o bebek mavisi beresiyle birlikte gökyüzüne bakıyordu.

Hoseok bir anlığına eşine döndü ve farkındalıkla birlikte irkildi. Boğazına bir yumru oturduğunda kaşlarını çatmış kiralık arabanın bagajını kapatıyordu. Şimdi ani bir duygu karmaşası hemen önündeydi.

Eş zamanlı olarak Yoongi ve Jungkook hava alanının içinde bir büfeden su alma bahanesiyle ortadan kaybolmuşlardı. Daha çok Jungkook susadığını bahane ederek Yoongi'yi kolundan çekiştirmeye başlamıştı ve daha yolun yarısında "Albümünü tüm dünya konuşuyor." demeye başlamıştı. "Sabah biraz internette takıldım ve herkes şarkılarından söz ediyordu. Jimin'le olan iş birliğin ve diğer parçalar. Sözlerin hepsi sizi anlatıyor ve hayranlar bunu anlamış bile."

"Umrumda değil." Yoongi cebinden sigara paketini çıkarttı ve bir dal alıp dudaklarına koyarken çakmağı seri hareketlerle yaktı. Bu yüzden hava alanının içine giremeden kapısında kaldılar. İkili durduğunda ve birbirlerine döndüklerinde Jungkook ne yapacağını bilemeyen yaramaz bir çocuk gibi kıpır kıpırdı.

"Şu gelirken selam verdiğin hayranların videoları internete atmışlar ve dünyanın yarısı senin Oslo'da olduğunu biliyor."

"Farkındayım."

"Yani-"

"Oslo'da kalmayacağız." dedi Yoongi beklemeden. "Buraya çok yakın bir şehre geçiyoruz. Gelmeden önce birkaç eve baktık." Sigarasından sıkıntılı bir nefes çekti. "Yani Risør şimdilik işimizi görecek bir şehir. Denize kıyısı var, yerleşimi güzel ve nüfusu sadece altı bin kişi."

"Altı bin mi?"

"Evet. Bir de küsüratı vardı ama tam aklımda kalmadı."

"Ah, anladım." Jungkook başını salladı. "Kısa süre sonra ziyaretinize gelebilir miyim?"

"Peşine kimseyi takma, nereye gittiğini söyleme, hayranlarla iletişime geçme ve Oslo'da indikten sonra bir arabayla yanımıza gel. O zaman bir sorun olmaz."

"Harika." Gergince gülümsedi. "Yani... Yakında görüşürüz? Ha ha! Kurtulamıyorsun işte benden."

Yoongi kısa bir an ona baktı. Montundan taşıp görünen dövmelerine. Kaşına yeni yaptırdığı piercingine ve parmaklarını süsleyen harflere. Uzun dalgalı saçlarına. Kulağından sarkan gümüş küpelere ve tüm bunlarla tezat, oldukça tatlı ve sevimli duran yüzüne. Jungkook tüm bu dövmeleri zamanla yaptırmıştı ve Yoongi onun ilk halini hayal meyal hatırlayabiliyordu. Boyu kendisinden kısaydı ve sadece iki dövmeye sahipti, kulağında ise hiç dövme yoktu. Şimdi ise oldukça farklı ve kendisinden uzundu. Yine de hiç değişmemişti. Bu gözler, seneler önceki gözlerle aynıydı.

Yoongi sigarasının dumanını içine çekerken gözlerini kıstı ve dumanı üflerken konuyu değiştirerek "Orada uslu dur." dedi. "Eğer kötü bir şey yaptığını duyarsam kıçını tekmelerim."

"Biliyorum."

"Kesinlikle yaparım Jungkook."

"Biliyorum hyung." Kıkırdadı. "Ben... Evine temizlik için yine birilerini gönderirim ama oraya ne zaman gireceğimi tam bilmiyorum." Bakışlarını kaçırdı ve öylesine etrafındaki tek tük arabaya bakındı. "Yani en son kaçırıldığında o ev sensiz bok gibiydi ve şimdi-" Jungkook durakladığında ve devam edemediğinde başını öne eğdi. "Vedalardan nefret ediyorum."

Yoongi'nin kafasında yine o ses, annesine ait birkaç cümle çınladığında ve giderken veda niyetine söylediği her bir kelime canını acıttığında hüzün dolu bir gülümseme dudaklarına yayıldı.

"Veda değil." dedi Yoongi. "Sadece güle güle gibi bir şey. Sonra görüşürüz Jungkook! Bana geliyorsun ve seni kovuyormuşum gibi ki akşamına yeniden gelirsin. Aynen öyle ama kesinlikle veda değil."

Jungkook duyduklarıyla bir tık daha iyi hissederken "Bu aralar psikolog gibisin." diyerek dalga geçmeye çalıştı. "Seans ücretleri ne kadar?"

Yoongi gözlerini devirip ona tekme atmak için bacağını kaldırdığında Jungkook hızla çığlık atarak kaçındı ve yanlarından geçen bir çiftin garip bakışlarını kazanmalarına neden oldular. Yine de bu pek önemli değildi.

Sonrası daha hızlı geçti. Yoongi sigarasını bitirince Jungkook'un telefonuna yeni numarasını kaydetti ve bir şişe su almak için onunla hava alanının içine girdi. Bu sırada her zamanki gibi didişerek ama aynı zamanda eğlenerek sohbet ediyorlardı.

Diğerlerinin yanına döndüklerinde kalan dörtlüyü fotoğraf çekinmeye çalışırken buldular ve onlara dahil olmaları uzun sürmedi.

Taehyung kollarını Jungkook'un boynuna sarıp sırtına atlarken Hoseok Wheein'i kucaklamış kollarında bir bebek gibi tutup ortadaki yerini almıştı. Bu sırada telefonu tutan Jimin oldu ve hemen arkasından yaklaşan Yoongi'nin çenesini omzuna yaslayıp belinden tutarken ekrana alttan ve korkunç bir bakış atmasına sırıtarak gerekli tuşa bastı.

"Tanrı aşkına!" Hoseok kucağındaki Wheein'le yakındığında Yoongi'ye bağırıyordu. "Biraz güler misin?"

Yoongi fotoğraf çekinirken genelde zerre kadar gülmediği için Hoseok'a ters bir bakış atacak oldu ama bundan saniyeler içinde vazgeçip az önceki konumunu aldığı gibi basit bir gülümseme ile ekrana baktı. Fotoğraf galeriye kaydolurken Jimin "Bir tane daha!" diye hızla tekrarladı ve Yoongi hiç beklemeden dudaklarını aralayıp dişleri gözükecek şekilde Jimin'in boynunu ısırıyor gibi yaptığında Jimin şaşkın görünmeye çalışarak ekrana baktı. Aynı anda Jungkook gözlerini tepeye kaydırmış sadece beyazları görünecek şekilde korkunç bir poz yaratırken Taehyung düşme tehlikesini göze alarak Jungkook onu bacaklarından tutarken ellerini tamamen havaya açmış kocaman gülümseyerek ekrana bakmıştı ve Wheein kendini Hoseok'un kollarında geriye atıp bir elini alnına yaslayarak bayılmış numaralarına girdiğinde Hoseok gözlerini kocaman açıp eşine bir bakış atmıştı.

"Mükemmel oldu." dedi Jimin telefonu kendine çekip son fotoğrafı açarken. "Bunu çıkarttıralım bence."

"Harika olur." diyerek atıldı Jungkook. "Evimin girişine asacağım."

Taehyung arkadan yaklaşıp kolunu Jungkook'un boynuna sararken "Emin misin?" dedi. "Her gün Jimin'i görerek başlayacaksın güne."

Jimin anında gözlerini büyütüp neredeyse Taehyung'un ciğerlerini düşürecek kadar sert bir tokadı sırtına geçirdi ve "Aksine günü güzelleşir." dedi. "Daha ne istiyorsun?"

Bu gülmelerine neden olduğunda ve Jungkook cevap vermek için dudaklarını araladığında ona engel olan şey Wheein'di. "Üzgünüm, gerçekten harika ortam ama uçağa yetişmek istiyorsak işlemleri halletmeliyiz."

Böylece tüm büyü bozuldu. Her şeyin bir sonunun olduğu farkındalığı altısını birden çarptı ve herkes sessizliğe gömülürken değişen atmosferle hava alanına yöneldiler.

Jungkook vedalardan nefret ediyordu ve kendi içinde tekrarladığı tek şey bunun bir veda olmadığıydı. Yoongi'nin söylediği gibi bu sadece basit bir güle güleydi. Yani en azından o öyle olmasını umuyordu.

Bunun gerçek bir veda olmamasını.

- - -

Daha az önce Hoseok ve Taehyung'a sıkı sıkı sarılmış veda eden Jimin şimdi arabanın ön koltuğunda kolunu camın kenarına yaslamış elini çenesine koymuş bir şekilde dışarıyı izliyordu ve Yoongi aldığı birkaç atıştırmalıkla arabaya bindiğinde dalgın görünüyordu.

Atıştırmalık poşeti artık tamamen boş olan arka koltuğu bulduğunda Yoongi de aynı dalgınlık ve hissettiği büyük boşlukla önüne döndü ve elindeki anahtarları yerine takarak arabayı çalıştırdığı gibi elini direksiyonlara koyup öylece durdu.

"İki buçuk - üç saatlik bir yolumuz var." dedi pembe saçlının dikkatini çekmek ister gibi. "İstersen uyu."

"Hm?"

Jimin elini yüzünden çekip ona döndüğünde Yoongi gözlerine bakıp "Uykun varsa uyu." dedi. "Yol iki saatten uzun sürecek."

"Ha, hayır, gerek yok." Onu reddetti. "Defterlere falan bakarım."

"Seokjin'in günlüğüne mi?" Yoongi arabayı hareket ettirdi ve park yerinden geri geri çıkarken dışarıda erimeye başlayan karları araba lastiğinin ezmesine izin verdi.

"Onun için hazır hissetmiyorum."

Yoongi fazla irdelemeden onu onayladığında "Anladım." dedi. "Benim şarjım az, eğer seninki doluysa navigasyonu açabilir misin?"

Jimin basit bir onayın ardından telefonundan navigasyonu açtığında ve telefonu takabilmeleri için konulan ek bölmeye yerleştirdiğinde kendisi arkaya döndü ve diğerleri indiğinde çantasını fırlattığı noktadan alıp kucağına yerleştirdiği gibi içine baktı. Defterler orada kendisine bakıyordu ki Jimin menajer ve sitilistlerinin notlarının tutulduğu defteri eline aldığında onu okumak üzereydi.

Aniden başını kaldırana ve tekrar çantasına atana kadar. Sonra "Siktir et." dedi. "Geçmişimizden kurtulmaya çalışırken onu okumamız çok saçma."

Büyük olan ona kısa bir bakış attı ve söylediklerinden mutluluk duyduğunu belli edecek bir gülümseme eşliğinde "Aynen." dedi. "Belki ileride ama şimdi değil."

Sonra arabada bir sessizlik oluştuğunda ve atmosfer tuhaf, rahatsız edici bir hal aldığında Jimin yerinde kıpırdanıp çantasını yeniden arkaya fırlattı ve bacaklarını sallayarak yan tarafındaki camdan dışarı baktı sonra tekrar önüne döndü ve en sonunda dayanamayarak "Yoongi." dedi. "Seninle evlenirdim."

"Hm?" Yoongi direksiyon hakimiyetini kaybetmek istemediği için tutuşunu sıkılaştırırken aniden duyduğu cümlenin şokuyla ona döndü ve ne demek istediğini anlamaya çalıştı.

"Seninle evlenirdim." diyerek tekrarladı Jimin. "Evlilik boktan bir şey ve midemi bulandırıyor çünkü öz ailemde de üvey ailemde de gerçek babamı tanıdığımda da bunun iyi bir tarafını görmedim ama... Beni kriz geçirirken bulduğunda evliliğin gördüğüm gibi bir şey olmadığını anladım."

Yoongi şaşkın bir gülüş sunarken arabanın hızını farkında olmadan arttırdı ve "Şu an bana evlenme teklifi mi ediyorsun Park?" diyerek hissettiği gerginliği atmaya çalıştı.

"Hayır. Sadece bilmeni istedim." Jimin sonunda içindekileri atmış gibi rahatça arkasına yaslandı ve omuzlarını rahat bıraktı. "Kilisedeki konuşmamızdan beri bunu düşünüyordum."

"Anladım." Yoongi başını salladı. "Ne diyeceğimi bilemiyorum çünkü şu an konuşma bizlik bir konuşma değil yani- Ben de seninle evlenirdim?" Kaşlarını kaldırdı. "Ama aramızdaki şeyi evlilikle resmileştirip onu öldürmemize gerek yok."

"Evet, böyle düşünmene sevindim."

Yoongi derin bir nefes alıp elini uzattı ve Jimin onun ne yapmak istediğini anlayarak parmaklarını yeniden kenetledi. Yoongi bu şekilde vitesi tutup değiştirirken navigasyonun yönlendirmesine göre sağa dönüyordu ve hala sarılı olan dövmeli parmakları birbirine geçmişken iyi hissediyordu.

Yoongi birden bire aklına gelen şeyle "Ah," dedi. "Aldığım atıştırmalıkların arasında jelibon vardı."

Jimin az önceki konuşmanın yarattığı garip havanın aniden dağıldığını hissederken kaşlarını kaldırdı ve hızlı bir geçişle o muzır ifadesini takındığı gibi "Sana yine yedirmemi mi istiyorsun?" diyerek alay dolu bir ses kullandı. "Yerler buzlu, arabanın denize uçmasını istemem."

"Jimin..." diyerek söylendi Yoongi. "Hayatımız her zaman risk doluydu güzelim, hiçbir şey değişmedi."

Bunun üzerine Jimin kıkırdayarak elini Yoongi'nin elinden ayırdı ve arkaya eğildiği gibi beyaz poşetin içinden büyük jelibon paketini bulup önüne döndü.

Başta sadece Yoongi'ye jelibon yediriyor ve arada kendi ağzına atıyordu ama bir süre sonra kendilerini bambaşka bir konumda buldular. Yoongi bakışlarını yoldan çekmeden Jimin'in parmaklarını emerken viteste olması gereken eli Jimin'in penisini okşuyor ve tek eliyle direksiyon hakimiyetini korumaya devam ediyordu.

Buna sadece bir süre dayanabildiler. Sadece bir süre çünkü dakikalar sonra Jimin erekte olmuş vaziyette sızlanırken Yoongi oldukça etkilendiğinin bilincinde karla kaplı yolda arabayı sağa çekti ve tek yaptığı hızla inip arka koltuğa geçmek oldu.

Sonra birinin görüp görmeyeceğini önemsemeden seviştiler. Kiralık bir arabanın arka koltuğunda.

- - -

"İnternettekinden daha büyük." Jimin Yoongi ile yarı yarıya ödediği eşyalı evin içinde gezinirken verdikleri paraya değdiğini düşünüyordu. Saatler süren yolculuğun ardından bitkin ve yorgun bir şekilde Risør'a vardıklarında evi bulmaları neredeyse Risør'a gelmeleri kadar uzun sürmüştü çünkü oldukça yüksekte kalan ve yol tarifi karışık olan bir kısımdaydı. "Eşyaları değiştiririz değil mi?" Kaşlarını kaldırıp hemen arkasından etrafı inceleyerek gelen Yoongi'ye baktı. "Bunlar da güzel ama kendim döşemek istiyorum."

"Fark etmez." Yoongi ve kapalı bir kapıyı açıp içeri göz attı. Anında banyo olduğunu fark edip ışığını yaktığında "Ben sadece jakuzi istiyorum." diyordu.

Jimin kıkırdayarak ilerlemeye devam ettiğinde ve henüz hiçbir şey görmediğini anladığında koridorun sonundaki, en aydınlık odaya girmek üzereydi. Yatak odası olduğunu daha ilk saniyeden belli eden odanın karşı duvarı tamamen cam kaplıyken ev yüksekte olduğu için ilk etapta uzaktan bakıldığında görünen tek şey uçsuz bucaksız mavi deniz ve onu tamamlayan gökyüzüydü. Başlığı olmayan bir yatak desenli örtülerle camın önünde durduğunda Jimin "Hassiktir." dedi. "İşte bu çok kötü oldu."

Yoongi banyodan sonra bakmaya başladığı boş odadan çıkıp Jimin'in peşinden gittiğinde gördüğü manzara sayesinde kaşlarını kaldırdı çünkü internete konulan fotoğraflar odanın cam kısmından diğer tarafa bakarak çekildiği için bu manzaradan kesinlikle habersizlerdi ki Yoongi hızla Jimin'in demek istediğini anlayarak "Kesinlikle." dedi. "Bu çok kötü oldu."

Jimin dudaklarını birbirine bastırıp gülüşünü saklarken ona döndü ve "Üzgünüm." dedi. "Gece gündüz sevişmek zorundayız artık."

Yoongi onu taklit edip hüzünle başını sallarken "Zavallı penisim." dedi ve Jimin gecikmeden "Zavallı kıçım." diyerek eşlik etti.

Bunun üzerine daha fazla dayanamadan güldüklerinde ilk adımı atan Yoongi oldu ve onu belinden tutup geri geri yürümesini ve yatağa düşmesini sağlarken gülüşlerinin çoğalması için gıdıklamaya başladı. Eş zamanlı olarak boynuna öpücükler kondurduğunda tamamen Jimin'in üzerindeydi.

Jimin gülmekten nefessiz kalana ve bir şekilde yer değiştirmelerini sağlayana kadar bir süre devam ettiler. Sonunda Yoongi üzerinde uzanan Jimin'e sımsıkı sarılmış odanın kalanını incelemeye çalışırken "Beğendin mi?" diyordu. "İçine sindi değil mi?"

"Tahmin ettiğimden daha güzel." diyerek dürüst oldu Jimin. "Yani manzarası mükemmel, aydınlık ve geniş. Çok fazla ödediğimizi düşünüyordum ama o kadar da değilmiş."

"Servetimin yarısı burada." diyerek abarttı Yoongi ve gözlerini sevimli bir şekilde devirdi. Jimin ise onunla uğraşmak istiyor gibi başını kaldırıp çenesini Yoongi'nin göğsünde duran ellerine yaslarken "O kadar fakir olduğunu bilmiyordum." dedi. "İki gün sonra benden para da dilenirsin sen."

"Olabilir, mümkün."

İkisi de Yoongi'nin oldukça zengin olduğunu ve yatırımlarını daima iyi yerlere yaptığını biliyordu ama o an için konuları bu değildi. Sadece yeni hayatlarının ilk günlerinde biraz yorgun, ne yapacaklarını ve ne hissedeceklerini bilmez halde öylece üst üste uzanıyorlardı. Bu konumda Jimin'in göğsündeki dövmesi biraz sızlıyordu ama sorun değildi. Bunu dert etmiyordu.

Sonunda Yoongi odanın içinin fena döşenmediğini, sadece mobilyaların fazla beyaz ağırlıklı olduğunu düşünerek bakışlarını üzerinde uzanan Jimin'e çevirdi ve pembe saçlarını örten bebek mavisi beresini bir çırpıda çıkartıp kenara attı. Sonra saçlarını karıştırıp doğal görünümlerine döndürdü ve hala kızarık duran burnunun ucuna bir öpücük kondurup "Aç mısın?" diye basitçe sordu. "Yol üzerindeki restoranın numarasını almıştım, bir şeyler sipariş edebiliriz."

Jimin'in çenesi hala ellerine yaslıyken ve tamamen Yoongi'ni üzerinde uzanıyorken bacakları aralanmış, dizleri yatağın yüzeyine değer vaziyette ona destek oluyordu. Bu sırada Jimin duyduğu soruyla kendini biraz çekti, ellerinden biri olduğu yerde dururken diğerini kenara indirip başını Yoongi'nin göğsüne yasladı. Bu sayede kulağının altında kalan kalp atışlarını gayet net duyabiliyordu.

"Şimdi sadece biz varız." dedi sessiz bir şekilde. "Buradayız."

"Evet ve böyle şeyleri derinlemesine düşünmemiz yasak." Yoongi bakışlarını tavana dikip mırıldandı. "Aç mısın değil misin onu söyle."

Jimin irdeleyecek gibi oldu ama bundan son anda vazgeçip "Açım." dedi. "Ve biraz şarap içmek istiyorum."

"Tamam." Sırtında gezinen elleri durdu ve kucağındaki bedeni zorlanmadan çevirip yanına bıraktığı gibi yerinden doğrulup ayaklandı. "Ellerindeki en iyi şeyi isteyeceğim sen de bu sırada kıçını kaldır ve valizleri taşı."

"Narin ellerimi valizler için yoramam Yoongi." dedi baygın bir sesle ama bunu derken tıpkı sevgilisi gibi yataktan kalkmış montunu çıkartıp yatağa fırlatmıştı.

Sonra birlikte aşağı kata indiler. Yukarıdan daha küçüktü ve mutfakla oturma odası bir olurken herhangi bir aralığa sahip değillerdi. Sadece kapıdan giriyordunuz ve karşınıza direkt geniş oturma odası, onun arkasında kalan açık mutfak ve mutfaktan oturma odasına kadar uzanan devasa camlardan görünen karla kaplı yeşillikler sizi karşılıyordu. Mutfak dolaplarının bittiği yerde yukarıya uzanan bir merdiven vardı ve merdivenin arka tarafında kalan cam kapı evin bahçesine açılıyordu. Oldukça spor ve modern döşenen ev rahat ve geniş görünüyordu ama yine de Seul'de yaşadıkları evlerden çok daha küçüktü. Orada kullanmadıkları çokça oda varken burada sahip oldukları her şey oturma odası, mutfak, yatak odası ve küçük, boş bir odadan ibaretti. Yine de geniş olduğu için onların gözüne çok batmıyordu. Boş odayı bir stüdyoya çevirdiklerinde her şey yerli yerine oturacaktı.

Yoongi karşı taraftaki adamın yabancı dili çok iyi olmadığı için siparişi verirken biraz zorlansa da sonunda adresi mesaj atacağını söyleyerek kapatmayı başardı ve bu sırada Jimin valizleri yukarı taşımayı tamamladı. Yanlarına çok bir şey almamışlardı. Daha doğrusu alamamışlardı ama şimdilik bunların yeteceğine fazlasıyla eminlerdi.

Yoongi olduğu noktada çevresine baktığında ve alıştığı evden tamamen farklı bir tablonun artık evi olduğunu gerçek anlamda fark ettiğinde içini çekti.

Jimin'e teselli vermesi kolaydı ama kendi içinde bazı şeyleri aşamıyordu. Aşmaya çalışıyor ama zorlanıyordu.

Çünkü Yoongi için ev kelimesi hiç bu kadar ev gibi hissettirmemişti.

- - -

Risør'da geçirdikleri bir hafta düşündüklerinden çok daha farklıydı. Her şeyin yerine oturması gerektiği için ikisi de fazla gergindi. Gece olup yatağa girdiklerinde yaptıkları tek şey boş tavanı izleyip düşünmekten ibaret oluyordu çünkü alışkın değillerdi. Jimin sürekli diken üstünde kapının çalmasını ve Namjoon'un onu bulmasını bekliyordu çünkü daha önce başına gelmişti. Kimse bilmese de daha önce defalarca kaçmış, hiç bulunmayacağını düşündüğü noktalarda Namjoon onu bir şekilde bulmuştu. Şimdi ise bunun tedirginliğini yaşamaya aynen devam ediyordu. Telefonunun çalacak olmasından bile korkuyordu.

Yoongi ise ondan pek farklı sayılmazdı. Hayatı o kadar tıkırında ve sakin ilerliyordu ki bir şekilde gerginlik yakasını bırakmıyordu. Bu yüzden sudan sebeplerle Jimin'le tartışıp duruyor ve kendini frenleyemiyordu.

Ama bir haftanın sonunda, kapılarından içeri internetten sipariş ettikleri yeni mobilyalar girdiğinde ve evin sıcaklığını son derece arttırıp altlarına şortlarını geçirdiklerinde kollarını sıvadılar ve hiçbir şey düşünmeden tüm odaklarını evlerine verdiler.

Jimin oturma odasının ortasında durmuş çatık kaşlarla tekli koltuğa bakarken Yoongi yerdeki toz pembe halıya anlam vermeye çalışıyordu. Uzun tüyleri yumuşacık görünse de kesinlikle kendisine uygun bir şey değildi.

"Bana bunu sipariş ettiğini söylememiştin."

"Sen de bana bunu sipariş ettiğini söylememiştin." Jimin ona döndü. "Ne yapacaksın bunda? Benden ayrı oturmak için mi tek kişilik aldın? Çok da rahat. Vay be. Burada yat sen."

"Jimin tek kişilik koltuklar herkesin evinde vardır." Yoongi inanamayarak kaşlarını kaldırdı. "Kesinlikle her evde olan bir şey."

"Ama bizim burada tanıdığımız tek bir kişi bile yok ve sadece ikimiz yaşıyoruz." Jimin de ona baktı. "Koltukları o yüzden iki kişilik seçtiğimizi düşünmüştüm."

Yoongi derin bir nefes alıp yarısı açılmış pembe tüylü halıya basmayı önemsemeden Jimin'e doğru yürüdü ve bu sırada çıplak ayağı halıya değdiği için en az göründüğü kadar yumuşak olduğunu anlamış oldu.

Tek kelime etmeden Jimin'i kucakladığında ve pembe saçlı çığlık atarak boynuna tutunduğunda Yoongi zorlanmadan onu siyah tekli koltuğa taşıdı ve kendisini rahat yüzeyine bırakırken kucağındaki Jimin'le yerleşti. Geniş koltuk kollarına dirseğini yaslarken avuçları Jimin'in kalçasındaydı. "Oldu mu?" dedi. "Rahatladın mı?"

Jimin çatık kaşlarla çekildiğinde ve onun dizlerinde oturarak gözlerine baktığında "Ne bu atar?" diyordu. "Kızıyor musun bana?"

"Hayır Jimin ama tek kişilik koltuk aldığım için bana trip atmanı gereksiz buluyorum." Kaşlarını kaldırdı. "Zaten günlerdir ota boka kavga ediyoruz. Buraya da sensiz oturmam tamam mı? Evi yerleştirelim istiyorum sadece."

Küçük olan derin bir nefes alırken onun haklı olduğunun bilincinde yerinde kıpırdandı ve bakışlarını etrafta gezdirirken "Kavgaları çıkartan genelde sen oluyorsun." dedi. "Dün attığım yumruğu bile hak ettin." Gözleri Yoongi'nin dudağının kenarındaki şişliğe kaydığında biraz canı sıkılsa da bundan pişman değildi. Durduk yere kavgayı çıkartan oyken bir de bağırmaya başladığı için Jimin daha fazla dayanamamıştı. Tabii yumruğu atarken Yoongi'yi hazırlıksız yakalayacağını ve onu düşüreceğini bilmiyordu ama en azından içi rahatlamıştı.

"Her neyse." Yoongi haksız olduğunu bildiği için konuyu deşmek istemeden ona baktı. "İkimiz de gerginiz bu yüzden şimdilik normal tüm bunlar değil mi?"

"Sanırım." Jimin bu sefer bakışlarını aşağı indirip onun şarap lekesi bulunan tişörtüne baktı. "Yani, kavga etmek istemiyorum gerçekten ama dediğin gibi sürekli gerginim." İçini çekti. "Yani seni bunalttı belki ama hala içimde o korku varken rahat edemiyorum." Gözlerini kapattığında Yoongi bir an için geçirdikleri yedi gün adına pişman hissetti. Kendisi ne kadar kötüyse Jimin de en az onun kadar kötüydü. Bunu birbirlerine yapma hakkına sahip değillerdi.

"Tamam, sorun değil." Onu kendine çektiğinde ve sarıldığında oturma odasına, dağınık duran eşyalara, kolilere ve henüz tam yerleştirilmemiş mobilyalara baktı. İki tane beyaz kabarık koltuk neredeyse bir bütün gibi dip dibe dururken ayaklarının altında yarısı açılmış toz pembe halıları, kolilerde ise Jimin'in hevesle sipariş ettiği tüm o dekoratif ürünler vardı ve tabii arkalarında kalan televizyon üniteleri. Şu anlık televizyonları yerde duruyordu, tüm kabloların arasında ama bugün sonunda hepsini halletmiş olmayı ummaktan başka şansları yoktu. "Halıyı beğendim."

Jimin başını salladı. "Ben de koltuğu beğendim."

"Ve yatak örtümüz de çok güzel." diyerek itiraf etti Yoongi. Sipariş verirken başka bir tane seçmesini söylese de Jimin istediği desen konusunda ısrarcı olmuştu. Yoongi'ye kalsa siyah düz bir takım idealdi ama Jimin tıpkı eve geldiklerinde buldukları gibi desenli, oldukça güzel bir takım sipariş etmişti.

"Yatak odası takımı da" diyerek bir itirafı da kendisi yaptı Jimin. "Siyah ve sade ama güzel görünüyor. Örtümüzle harika oldu ve..." Tekrar geri çekilip ellerini Yoongi'nin yüzüne yerleştirdi. "Her şey güzel tamam mı? Huysuzlanıyordum."

"Ben de."

"O zaman iyiyiz?"

"Her zaman iyiyiz." diyerek güldü Yoongi. "Ve evi yerleştirmeliyiz. Sonra güzel bir yemek, ılık duş ve yeni yatak odamız?" İmalı bir şekilde kaşlarını kaldırdı. "Eminim çok eğleniriz."

Bir haftadır o güzel manzaraya karşı sevişmedikleri için ikisi de kendi içinde şaşkındı ama bunu dile getirmediler. Jimin gülümseyerek başını salladı. "Manzaraya karşı güzel bir gece geçirebiliriz."

"Bunun için heyecanlıyım."

"O zaman acele edelim." Eğilip Yoongi'nin dudaklarını kendi dudakları arasına aldı ve derin olduğu kadar kısa bir öpücük verip ufak şapırtı sesiyle ondan ayrıldığı gibi sürünerek kucağından kalktı. "Yarın yılan dövmesini yaptırmak istiyorum." dediğinde ayaktaydı. "Sabah dövmelerimizi açtıktan sonra... Gider miyiz?"

"Tabii." Yoongi hızla onayladı. "Sende mükemmel görünecek."

Jimin güldü ve arkasını dönmeden önce "Biliyorum." dedi. "Ben de her şey mükemmel görünüyor."

- - -

İlerleyen günlerde Yoongi çarşıdan elindeki poşetlerle döndüğünde ve içten içe ufak bir heyecan duyduğunda montunun iç cebindeki kutudan söz etmemesi gerektiğini kendisine milyonuncu defa hatırlatarak evin kapısını anahtarlarıyla açtı ve içeri girerken kısaca etrafı süzdü. Üç gün önce Jimin'i dövmeciye götürdüğünden beri ilk kez dışarı çıktığından ve kar henüz yeni yağdığından epey üşüyordu. Kırmızı burnuyla sıcak evine alışmaya çalışarak kapıyı kapattığında "Jimin-ah!" diye seslendi. "Ben geldim."

"Banyodayım!"

Aldığı karşılıkla birlikte Yoongi poşetleri bırakmak adına mutfağa ilerlediğinde ve dolaba yerleştirme işlemini Jimin'e bıraktığında anahtarını ve telefonunu da tezgaha koyup montunu çıkarttığı gibi arkasında kalan yüksek taburelerin sırt kısmına astı ve esneyerek merdivenlere doğru yöneldi. Bu sırada açık televizyonda kanalları ayarladıkları için bir Kore yapımı bir dizi oynuyordu. Mobilyalar ve dekoratif ürünler çoktan yerleştirilmişti. Jimin'in zoruyla alınan şık avizeler odaya biraz abartı katsa da genel olarak spor görünüyordu. Toz pembe tüylü halı beyaz ve siyah koltukların arasında göze batmıyordu bile. Üzerindeki tamamen cam olan orta sehpada çeşitli kitaplar yığılıyken Yoongi'nin sabah kullandığı kül tablası hala oradaydı.

Yoongi hafif dağınıklığı önemsemeden siyah koltuğuna atılmış turunculu sarılı yastığa bakarak merdivene döndü ve uyuşuk adımlarla yukarı çıkarken altındaki bilekli eşofmanının belini düzeltip ellerini cebine soktu. Sonunda üst katın geniş ve kısa koridoruna ulaştığında banyoya ve açık kapısına bakıyordu.

Adımlarını meraklı bir şekilde hızlandırdı. Jimin'in kapısı açık duş almayacağını bildiği için kaşları hayretle kalkmış bu saatte orada ne yaptığını düşünüyordu. Çoktan onun bakım günlerini ve saatlerini öğrenmişti çünkü Jimin bakım rutinlerini tekrarlarken tüm maskeleri zorla Yoongi'ye de uyguluyordu.

"Minie?" Yoongi içeri girdiğinde hala jakuzi almadıkları için köşeye yerleştirilmiş küvete ve onun başında dikilen kısa, pembe şortunu giymiş Jimin'e baktı. "Ne yapıyorsun?"

Jimin eğildiği yerden kalktığında ve son zamanlarda sık sık yaptığı gibi saçının tepesinde bir tokayla ona baktığında diplerinin fazlasıyla siyahladığı ve yeniden boyanması gerektiği anlaşılıyordu ama o anlık konuları bambaşka bir şeydi.

"Öncelikle kedilerin yıkanmaması gerektiğini biliyorum." diyerek Yoongi'ye söz hakkı tanımadan konuya daldı Jimin ve arkasındaki küvetin içinde miyavlayıp huysuzlanan kediyi işaret etti. "Ama gerçekten çok kirliydi tamam mı?"

"Bu ne?"

"Kedi."

"Onu görebiliyorum." Yoongi dehşete düşmüş gibi oraya biraz daha yaklaştı.

"O zaman neden soruyorsun?"

"Neden evimizde ve küvetimizde olduğunu anlamaya çalışıyorum." Dudakları yarım aralık kaldı. "Neden yıkıyorsun?"

"Çünkü onu evlatlık alıyorum." diyerek kendinden emin bir şekilde yanıtladı Jimin. "Çok sıkılıyordum ve yapacak bir şey arıyordum ki karşıma bu şey çıktı. Fırsatı kaçıramazdım tamam mı? Kader bu."

"Jimin..."

"Hayır, itiraz kabul etmiyorum. Onu evden kovmak istersen kapının önünde kendini bulursun."

Yoongi dudaklarını birbirine bastırdı ve ağlayacak gibi bir ifadeyle evin içinde gezinip her yere pisleyen bir kedi hayal etti. "Ben senin için miyavlarım?" diyerek basit bir fikir sunduğunda Jimin ona nötr bir bakış attı ve küvetin içindeki minik canlıya dönmeden önce "Tamam." dedi. "Kedi kuyruğunu tak geliyorum."

"Yani onu gönderecek misin?" diye umutla mırıldandığında Jimin bir kez daha dönme gereği görmedi.

"Hayır burada yalnız olmadığını, ona arkadaşlık eden büyük kedi daha olduğunu göstereceğim ki mutlu olsun. Kedi kuyruğunu ikinci çekmeceye koymuştum, yağ komodinin üzerinde ve kedi kulaklarını unutma."

"Jimin," Yoongi küvete yaklaşıp elini Jimin'in açılan çıplak kalçasına koyup bacağındaki yılan dövmesine dikkat ederek yukarı sıyırdığında "Bebeğim," dedi. "Ona bakabileceğimizi sanmıyorum."

"Ben sanıyorum."

"Ama-"

Bunun üzerine Jimin durmadan miyavlamaya devam eden ve sudan nefret eden kediden ellerini çekip ıslak olmasını önemsemeden arkasını döndü ve Yoongi'nin beline koyup küvetin kenarına yaslanarak ona alttan bir bakış attığı gibi susmasına neden oldu. "Gerçekten Yoonie," dedi ciddi bir tınıya geçiş yaparken. "Yalnızız ve sıkılıyorum. Her şey harika evet ama dünyanın yarısından kaçıp saklanıyorken bu evin içinde bunalıma girmek istemiyorum. Bizimle kalsın, olur mu?"

Yoongi bunu reddemeyeceğini biliyordu bu yüzden gözlerini kapatıp sakinleşmek için kendisine iki saniye tanıdı ve sonra "Tamam." dedi. "Ama sadece onu yatak odasından uzak tut, olur mu?"

Jimin gülümseyerek onu onayladı ama sadece bir gün sonra Yoongi'nin yüzünü yalayan bir kedi onu uyandırıyordu. Tam olarak yatak odasında.

- - -

Yoongi hazırladığı iki kahve bardağı eşliğinde, üzerindeki kalın ceketiyle merdivenin arka tarafına geçip bahçeye açılan cam kapısından çıktığında Jimin'i bahçe salıncağında, sarı kalın battaniyesinin arasında elinde bir kitapla buldu. Yanına yerleşirken ve ona kahvesini uzatırken hemen ilerilerinde erimeye yüz tutmuş kara dokunmaya çalışan ama bir türlü dokunmaya cesaret edemeyen minik kediye baktı. Kedi Yoongi'nin düşündüğü kadar sorunlu değildi. Minik olduğu için fazla göze de batmıyordu.

"Ne okuyorsun?"

"Seokjin'in günlüğü."

Yoongi ilgisini çekmiş gibi ona döndüğünde "Hm," diye mırıldandı. "Bir şeyler var mı?"

"Şu anlık şaşıracağım pek bir şey yok." Jimin defteri kapatıp salıncakta hemen yanındaki minik boşluğa bıraktığında sıcak kahvesinden yudumladı ve burnunu çekti. "Üniversitede aynı bölümde okuyorlarmış ve sevgililermiş. Seokjin onun çok iyi bir baba olacağını düşünüyormuş yani şu anlık her şey fazlasıyla komik, bu kadar."

"Belki de olurdu." dedi Yoongi dalgın bir şekilde. "Öyle bir babası olmasaydı falan."

"Belki de." Jimin içini çekip ileriye, üzerlerinde çok az kar kalmış yeşilliklerin arasından görünen denize baktı. "Her neyse. Bugün dövmemi açabiliyorum ve aşırı derecede azgın hissediyorum. Yeni bir şeyler deneyebilir miyiz?"

Yoongi ani konu değişimine karşı gülerken kolunu açıp salıncağın başlığına yasladı ve kaşlarını kaldırıp kahvesinden içmeden önce "Ne gibi?" dedi. "Sayende denemediğimiz şey kalmadı."

"Hayır, henüz çok var." Battaniyesini çekiştirerek Yoongi ayaklarını yere sağlam bastığı için hareketsiz kalan salıncakta kıpırdandı ve kahvesinin dökülmediğine emin olarak ona yaklaşıp açık kolunun arasına girdiği gibi göğsüne yaslandı. "Mesela merdivende neden yapmıyoruz? Yuvarlanırız falan."

"Bebeğim bence sen o güzel aklını fazla yorma."

"Dalga geçiyordum." Jimin gözlerini devirdi. "Ama mesela almış dokuz pozisyonu iyi değil miydi? Onu sadece bir kez denedik ve her şey hızlıydı."

"O gece kaç defa boşaldın hatırlamıyorum bile, gerçekten hızlı mıydı?"

Jimin düşünür gibi yaptığında ve o gece Yoongi'nin kullandığı kemeri hatırladığında sırtında hiç iz kalmamasının bir mucize olduğunu düşündü. Şimdi sadece göğsünün altındaki küçülmüş sigara izi onunlaydı.

"Doğru ama yine de tekrarlamak istiyorum." Jimin gözlerini kıstı. "Ya da beni bağlayabilirsin."

Yoongi buna gülerken eğilip Jimin'in saçlarının arasına minik bir öpücük kondurdu ve "Yanlış bir ilaç falan mı içtin?" diyerek ciddi bir şekilde sordu. "Sadece iki gündür sevişmiyoruz."

"Bilmiyorum, biraz aç hissediyorum." diyerek omuz silkti Jimin. "Kriz geçirdikten sonra hep bu oluyor." Ve içini çekti. Dün gece kriz geçirdiğinden beri bunun bahsini etmemişlerdi ki Yoongi özellikle bahsini açmaktan kaçınıyordu. Onu yeniden düşüncelerin arasına itmek istemediği için hiç olmamış gibi devam ediyordu. "Kriz konusunda..."

"Yaşandı ve bitti."

"Seul'den çıktığımızdan beri bu üçüncü." dedi Jimin. "Sürekli benimle uğraşmak zorunda kalıyorsun."

"Ve bunu dert etmiyorum Jimin." Yoongi umursamazca kahvesinden büyük bir yudum aldı ve dilinin biraz yanmasını önemsemedi. "Muhtemelen son krizin olmayacak ve ileride sen de benim krizlerimle uğraşmak zorunda kalacaksın. Yola çıkmadan önce bunları göze almadık mı?"

"Aldık."

"O yüzden sorun etmen gereksiz." diye mırıldandı. "Konumuza dönelim. Ne diyorduk? Seni bağlamalı mıyım?"

Jimin konunun kapanmasına ve Yoongi'nin söylediklerine karşı biraz daha  rahatlarken sonunda kara dokunmayı başaran minik calico kedisine baktı ve içini çektikten sonra "Dürüst olmak gerekirse valizimde harika şeyler getirmiştim." dedi. "Bir halatım bile var."

Yoongi sakince başını sallayıp bakışlarını denize dikti ve bu çok normal bir sohbetmiş gibi kahvesini içmeye devam etti.

Ve sakinlikleri kahveleri bitene kadar sürdü. Kısa süre sonunda sarı battaniye yeşil çimlerin üzerini bulurken Yoongi kucağına aldığı Jimin'le içeriye giriyor ve minik kedi ise onların peşinden ilerliyordu.

Bahçeye çıkan kapılarını kapatmalarıyla merdivenleri aşıp yatak odalarını bulmaları çok kısa sürdü. Sonunda Yoongi ceketiyle kazağını üzerinden fırlatırken Jimin dolaplarına ilerliyordu. Daha önce hiç kullanmadığı uzun bir halatı çıkartmak için.

- - -

Yoongi gördüğü ıslak rüyanın arasında huzursuzca gözlerini kırpıştırıp yatakta hareketlendiğinde ve gün çoktan doğmuş, odayı aydınlattığında kıpırdamasını büyük oranda önleyen bir şey vardı ve o gördüğü rüyadan dolayı yeterince zor durumda hissederken bunun Jimin olduğunu tahmin ederek gözlerini yarım yamalak açtı ve karşısında onu görmeyi bekledi. Yatağın sağ tarafını boş görene ve kaşları çatılana kadar.

Ama uzun sürmedi. Tüm algıları açıldığında ve hissettiği şeyle birlikte irkildiğinde "Siktir." diyerek üzerindeki yorganı kaldırdı ve gördüğü manzara karşısında "Jimin?" dedi. "Ne bok yiyorsun orada?"

Jimin uykulu gözlerle sımsıkı tuttuğu penisten dudaklarını çektiği gibi Yoongi'ye alttan bir bakış attığında "Zor durumdaydın." diyerek açıkladı. "Uyandığımda kıçıma dayıyordun tamam mı? Semsert bir şekilde."

Yoongi duyduklarıyla sızlanıp gözünü kapattığı gibi başını arkaya attığında ne diyeceğini bilemediği için kaldırdığı yorganı bıraktı ve Jimin'in hiçbir şey olmamış gibi sabahın bu saatinde penisini avuçladığı gerçeğini sindirmeye çalıştı ki çok geçmeden pembe saçlı yorganın altında işine kaldığı yerden devam etti.

Yoongi penisinde belirginleşen damarların üzerinde onun dişlerinin usulca geçip gittiğini ve Jimin'in bunu kasıtlı yaptığını fark ettiğinde parmakları arasındaki çarşafı biraz sıktı ve sonunda penisinin başında hissettiği dil darbeleriyle birlikte yeterince hassas olduğundan sızlanarak bacaklarını oynattı. Jimin ise bunu engellemek için küçük ellerini onun uyluklarına bastırıp hareketini kesti. Yoongi'nin saten pijamaları çoktan diz kapağına doğru sıyrılmıştı.

Birkaç şapırtı sesi odaya yayıldığında ve Yoongi kendisini çok yakın hissettiğinde Jimin'i uyarmak üzereydi ama sevgilisi o bunu yapmadan çekilip elini penise sararak yorganın altında yükseldi ve Yoongi'nin boynuna birkaç minik öpücük kondurup "İçime gelsene." diye mırıldandı. "Hiç sabah seksi yapmadık."

Yoongi hissettiği zevkle birlikte onu ensesinden tuttuğu gibi kendisine çektiğinde dudaklarını birleştirdi ve bu sırada Jimin'in eli yavaş yavaş hareket etmeye devam ettiği için daha da zor durumda hissederek bacaklarını birbirine sürttüğü gibi üzerindeki pijamadan kurtuldu. Zaten bir iç çamaşırı giymiyordu.

Jimin'in alt dudağını ısırarak çekiştirdiğinde ve üzerlerindeki yorganı tekmelediğinde küçük olan da ona eşlik edip hareketlendi ve yerinde doğrularak dudaklarını ondan kurtardığında elini erekte olan penisten çekip yan taraflarındaki komodine eğildiği gibi üzerinde duran yağı alıp geri döndü. "Sanırım beni hazırlayacak kadar vaktin yok." diye eğlenerek mırıldandığında gözleri fazla uyumaktan şişmiş, göz bandanası kabarık pembe saçlarının arasına karışmıştı.

Yoongi sıkıntılı bir ifadeyle hızla başını salladığında Jimin kendisinin de etkilendiğini hissediyordu. Bu yüzden kayganlaştırıcı yağın kapağını açtı ve eline bolca dökerken çarşafların kirlenmesini önemsemeden yeniden Yoongi'nin penisini kavradı. Onu yağ ile kaplarken tek eliyle de kendi şortundan kurtulmaya çalışıyor, Yoongi'nin beline kapanan ellerine kendini bırakıyordu.

Sonunda yer değiştirmeyi başardıklarında Yoongi elindeki şortu yere fırlattı ve eğilip Jimin'in yılan dövmesine birkaç öpücük kondurarak yükseldiği gibi sıyırdığı tişörtün altından görünen Nevermind yazısına geldi ve aynı işlemleri oraya da tekrarladıktan sonra sigara izine de uzun bir buse verdi. Sonra bacaklarını araladı, kendini konumlandırdı ve içine oldukça rahat girerken bir dizi küfür sıraladı.

"Rüyandan bahset hyungie," dedi Jimin uykudan yeni uyandığı için boğuk çıkan sesiyle. "Ben vardım değil mi? Adımı sayıklıyordun."

"Evet." Yoongi kendini sertçe itip gözlerini sımsıkı kapatırken başını salladı ve beklemeden yeni öpücüklerini armağan etmek adına eğilip onun boynunu buldu. Jimin de hızla kollarını onun omzunda birleştirirken içindeki ani doluluğa alışmaya çalışıyordu. "Çok güzelsin." dedi Yoongi. "Her zaman çok güzelsin."

"Evet hyung," Omzunu ısırdı. "Devam et."

"Bebeğim mükemmelsin." Yoongi vuruşlarını hızlandırdı. Zaten sona yeterince yakın olduğundan az sonra geleceğinin tamamen bilincindeydi. "Sana tapıyorum."

"Ihm." Jimin hem hissettikleri hem de duyduklarıyla derin bir inleme sunduğunda üzerindeki bedenin omuzlarına uzayan tırnaklarını geçirmekten çekinmedi ve içindeki gelgitler arttığında Yoongi'nin prostatını bulduğunu anladığı gibi ufak bir çığlıkla ona daha sıkı tutunup inlemelerini arttırdı. Saniyesinde vuruşlar daha da sertleştiğinde Yoongi vaktinin olmadığını anlayarak doğruldu. Dizlerini yatağa yaslayıp Jimin'i bacaklarından kendine çektiğinde ve ayaklarını beline sarmasına yardımcı olduğunda tek elini beline atıp sımsıkı tutarken diğeriyle Jimin'in penisini kavradı ve çoktan sızdırmaya başlayan başı sayesinde kolayca çekiştirti.

Eli ve kendisi aynı hızı bulduğunda odada çınlayan tenin tene çarpma seslerine ikilinin derin inlemeleri de yayıldı ve sonunda ilk gelen Yoongi olduğunda titremelerinin arasında elini hareket ettirmeye devam etti. Sadece yarım saniye sonunda Jimin hem kendi göğsünü hem de Yoongi'nin üzerindeki tişörtü kirletmeyi başararak beline sarılı ayaklarını daha da sıkıştırdı ve Yoongi'nin içinden çıkmasını önleyerek "Bekle." dedi. "Biraz kal öyle."

Yoongi bunu dert etmedi. Uyanır uyanmaz yaşadıklarını daha net kavramaya çalışırken kendini Jimin'in kirli göğsüne bıraktı ve köprücük kemiğine ıslak bir öpücük bıraktıktan sonra burnunu onun boynuna dayayıp tamamen yığıldı.

Jimin ise onun omzundan yukarı çıkarttığı ellerini saçlarına daldırdığında "Bunu daha sık yapmalıyız." diyordu. "Güne enerjik başladım."

Görüntüsü ise pek enerjik durmuyordu. Daha çok sabahın bir vakti sevişmiş ve bundan dolayı aşırı yorulmuş gibiydi ama yine de kalkıp temizlendiklerinde ve kahvaltı için aşağı indiklerinde üzerine geçirdiği gömleğin etek kısmını kaldırdı ve tamamen çıplak kalçasını Yoongi'nin önünde eğdi.

Böylece Yoongi onun güne gerçekten enerjik başladığını anlamış oldu. Tam olarak kendisini tezgaha yaslanıp eğilmiş bedenin arkasında, pantolonunu indirirken bulduğunda.

- - -

"Cidden, nereye gidiyoruz?" Jimin kıpır kıpır arabanın ön koltuğunda oturduğunda gözlerini kapatan bir bandana vardı ve onu açmayacağına dair Yoongi'ye söz vermişti ama avuç içi kadar olan bu küçük şehirde yol o kadar uzun sürüyordu ki artık tahammülü kalmamış gibi hissediyordu. "Meraktan ölmek üzereyim."

"Neredeyse geldik Jimin." Yoongi aynı hızda sürmeye devam ederken dönüşlerde dikkatli olmaya çalışıyor ve gerçekten yaklaştıklarının habercisi olan tabelaya bakıyordu.

"Sen nereden buldun ki burayı?" dedi Jimin sıkıntıyla arkasına yaslanıp bacaklarını kendine çekerken. "On bin saatlik yol."

"İnternetten baktım." diyerek açıkladı Yoongi. "Google'un haritalar uygulamasından görüntülerine de baktım ve gidebileceğimizi düşündüm."

Jimin gözleri kapalı olduğu için gözükmeyeceğini bilse de ona göz devirdi ve "Saçma bir restoran için falan bu kadar yol geldiysek paranın son kuruşuna kadar yemek yiyeceğim Yoongi." dedi. "Gerçekten sıkıntıdan ölüyor-" Araba durduğunda Jimin "um." diyerek cümlesini tamamladı ve yine göremeyeceğini bilse de başını sağına çevirip pencereden bakabilecekmiş gibi biraz eğildi.

Yoongi kapısını açtığı gibi hızla inip çıkarken yeniden kapattı ve yüzüne çarpan soğuk havayı pek önemsemeden sadece iki gün önce aldıkları spor arabanın önünden dolaşıp yolcu kapısını açtı ve Jimin'in elinden tuttuğu gibi "Gel." dedi. "Yavaş in, dikkatli ol."

Jimin onun talimatlarına uyarak koluna sıkıca tutunduğunda ve ayaklarını yerle buluşturduğunda kapının kapanma sesini duymasıyla kaşlarını kaldırdı ve "Tamam mı?" dedi. "Gözlerimi açabilir miyim artık."

Yoongi onun bu meraklı haline gülerken elini montunun fermuarına attı ve yukarı doğru çekip onu soğuktan koruyacağını umarak hiçbir cevap vermeden önce elinden çekiştirdi sonra hemen arkasına geçip attığı adımlara yardımcı olmak için omuzlarından tuttu. Böylece istediği noktaya gelmeleri uzun sürmedi ve Yoongi de en az onun kadar heyecanlı bir şekilde ensesinden öperken elini yukarı kaldırıp bandanayı çekip çıkarttı.

Ve Jimin gözlerinin ışığa alışması için birkaç kez kırpıştırırken olduğu yeri algılamaya çalıştı. Algıladığında ise nefesini tutmuş rüyada olup olmadığını düşünüyordu.

"Yoongi."

"Evet?"

"Yoongi."

"Evet?"

"Yoongi."

Yoongi onun arkasında kollarını karnına doğru dolayıp çenesini omzuna koyarken "Söyle güzelim." dedi.

"Senden nefret ediyorum."

"Biliyorum." Yoongi güldü. "Bunu daha önce söylemiştin." Ki bunu derken sesinde biraz alay biraz üzüntü vardı. Norveç'e gelmeden önce nasıl Jimin'den bir çift kelime duymayı bekliyorsa yine aynı şekilde bekliyordu ama çocuk ona istediğini vermemekte kararlı gibiydi.

"Beni bir uçuruma getirecek kadar aptalsın cidden." dedi Jimin neredeyse ağlayacak gibi bir sesle. "Beni buraya getirecek kadar aptalsın."

Yoongi içini çekti. İnternetten zar zor bulduğu yere kısa bir göz attı. Kendilerine en yakın olan uçurum burasıydı ki Norveç'in geneline bakıldığında burayı bulması bile mucize gibiydi. Şimdi kış olduğu için hiç yeşilliği olmayan bir yükseklikte, yanlarında yaprakları dökülmüş kocaman bir ağaçla bu uçurumda tek başlarına öylece duruyorlardı. Uca çok yakınlardı ve Jimin bir adım daha atsa kendisini aşağı yuvarlanırken bulacağına sonuna kadar emindi.

Ve manzarası çok güzeldi. Önlerinde o uçsuz bucaksız deniz varken aşağıya doğru bir ormanlık alan ve ormanlık alanın biraz daha ilerisine bakıldığında görünmeye başlayan müstakil evler hoş duruyordu. Yeterince yüksekte, hepsinden uzakta tek başlarına duruyorlardı. Yılın bu ayında ve özellikle bu soğukta kimse buraya gelmeyi tercih etmezdi.

Jimin yorgunlukla ve birikmiş tüm duygularla omzunu Yoongi'nin göğsüne yaslayıp sona ne kadar yakın olduğunu önemsemeden öylece durdu. Yüzünü kesecek kadar soğuk olan hava bile umrunda değildi. Sadece beline dolanıp karın kısmını tamamen saran kollara güvendi ve onlara tutunarak kendini serbest bıraktı.

Düşünülmesi gereken ama hep geriye atılan milyon tane düşünce arasında rahatladığını ilk kez burada hissetti. "Neden geldik?" dedi sonunda. "Neden getirdin beni buraya?"

"İhtiyacımız olduğunu düşündüm." diyerek mırıldandı Yoongi. "Sadece... Sana istersen ölebileceğini hatırlatmak istedim ki yaşadığının farkına varasın." Derin bir nefes aldı Yoongi. Gözlerini kapatıp kendine yaslanan bedene yaslandı. Jimin iki kriz daha geçirdiği için endişeleniyordu ve bunun çözümü olarak bunu uygun görmüştü.

Jimin duyduklarıyla yerinde doğrulup oldukça yavaş, kolları arasında ona döndüğünde gözlerine baktı ve dudaklarını nemlendirdi. Ne diyeceğini bilemez gibi bakakaldığında yaptığı diğer hamle ona atılmak ve dudaklarına yapışmak oldu. Bir uçurumun kenarında deli gibi öpüşürken düşme tehlikesini göze aldılar ve buna devam ettiler. Nefessiz kalıp çekilene kadar.

Sonunda Yoongi bir elini indirip onun elini bulduğunda kırmızı ip dövmesinin olduğu serçe parmağını onunla aynı dövmeyi paylaşan serçe parmağa kenetledi ve gülümsedi. "Oturalım mı?"

Jimin demek istediğini anladığında ve onu sözsüz bir şekilde onayladığında döndü ve zaten yeterince yakınında oldukları uçurumun kenarına korkusuzca oturup ayaklarını aşağı sarkıtmaktan çekinmedi ki bu sırada anı anına Yoongi ona eşlik ediyordu. Sonunda aralarında kalan ellerinin dövmeli parmakları kenetli bir şekilde kaldığında ikisi de akıllarında dönüp duran ne varsa bu boşluğa kusmak istiyor gibi boşluğa baktılar, sustular, sustular, sustular ve sustular ama aynı zamanda çok şey konuştular.

Önce yarım saat geride kaldı sonra kırk beş dakika. İkili yazın ortasında, güneşin altında bu anı paylaşıyormuş gibi soğuğa aldırmadan hareketsiz durmaya devam etti ve yaklaşık bir saati doldurdukları sırada Jimin yerinde biraz kayıp başını onun omzuna yasladı.

"Şimdi." diye mırıldandı uzun süredir sustuğu için kurumuş boğazıyla. "Kendimi buradan aşağı bıraksaydım, her şey düzelir miydi sence? İçimdeki korkular, tedirginlikler, şüpheler, ikilemler yok olur muydu?"

"Bilmiyorum."

"Ama merak ediyorsun değil mi?"

"Evet." Yoongi onu onayladı. "Ama aynı zamanda bu kendini boğmaya veya bileğine jilet atmaya benzemiyor." diyerek devam etti. "Tek bir şansın var gibi."

Jimin başını sallayıp onayladı ve "Güzel değerlendirmek isterdim o şansı." dedi. "Hakkını vererek yapmak isterdim." Sonra dönüp ona baktı. "Eğer atlasaydım benimle gelir miydin Yoonie?"

Yoongi güldü. Buna cevap verme gereği bile duymuyordu ki bir an sonunda Jimin'in ona attığı meraklı bakışlar altında montunun fermuarını indirip elini iç cebine attı. Günler önce alıp sakladığı kutuyu gözler önüne çıkarttı. Kutuyu hiç düşünmeden Jimin'e uzattığında ise kendinden emin bir sesle "Gelirdim." dedi. "Gelirim."

Jimin boştaki eliyle kutuyu kavrayıp bacaklarını salladığında onu açmaya korkuyormuş gibi görünüyordu. Neyle karşılaşacağını bilmediği kadar tahmin de edebildiği için nefesini tutmuş tüm kararsızlıklarıyla yüzleşiyordu.

Ama sonunda yaptı. Serçe parmağını Yoongi'nin parmağından ayırdı ve küçük kutunun kapağını açtığı gibi karşılaştığı şeye baktı. Şaşırmadı, zaten beklediği kırmızı iplerdi ve gördüğü de o olmuştu.

Elini içine atıp onlardan birini tutana kadar bunu uzun bir ip sanmaya devam etti ama sonunda onu çıkarmak istediğinde farkına vardığı şey iki ayrı kırmızı ipin bilekliğe dönüştürülmüş olduğuydu.

Bakışları hızla Yoongi'yi bulduğunda ve anlam vermek ister gibi baktığında Yoongi gülümseyerek omuz silkti ve "Seni seviyorum." dedi. "Bir yüzük almak istemedim."

Jimin yutkunarak önüne döndüğünde ve kızarmış burnunu çektiğinde kutuyu kucağına bıraktı ve hiç düşünmeden bilekliğin birini alıp Yoongi'in eline doğru götürdü. Büyük olan amacını anlamış gibi elini kaldırıp ona uzattığında ve bilekliği elinden geçirdiğinde sessizliğini koruyarak eğildi, diğer bilekliği aldı. Sonunda Jimin'in elinden geçirip bileğine taktığında gülüyordu. "İplerimiz de olduğuna göre." dedi eğlenen bir ifadeyle. "Ruhum tamamen sana ait Park Jimin."

Jimin ona baktı ve söylediklerini duymuyormuş gibi taşıdığı tüm duygularla gözlerine daldı.

Değişim zamana yayılır ve zaman bazen algılanamayacak kadar farklıdır. Kimisi için bir dakika kimisi için bir sene kimisi için bir ömür gerekir ama hepsine aynı gelir. Hepsi için aynı hissettirir. Yoongi ve Jimin içinde durum bu şekildeydi. Geçirdikleri bu bir seneyi aşkın dönem onlar için koca bir ömür gibiydi ve şimdi bambaşka iki isim olarak burada birbirlerinin hayatlarına karışıyorlardı.

"Yoongi," dedi Jimin. "Seni seviyorum." Serçe parmaklarını kenetleyip gözlerinden bir damla yaş akarken devam etti: "Biliyorsun."

Yoongi için zaman durdu. Tüm hisleri birbirine girerken ve aylardır beklediği o cümleyi sonunda duymanın verdiği mutluluğu yaşarken dudaklarını birbirine bastırıp dolu gözlerine gerekli izni verdi ve bir damlanın da kendi yanağından düşmesine müsaade etti.

"Biliyorum."

Bileklerinde kırmızı ipleri, kenetlenmiş serçe parmaklarında minik dövmeleri ve gözlerinde taşıdıkları tüm yaşanmışlıklarla kalkıp evlerine gitmeden önce bir uçurum kenarında birbirlerine söyledikleri son şey bunlar oldu.

Biliyorsun, biliyorum.

- - -

merhaba!

açık konuşmak gerekirse cruel için başından beri düşündüğüm sondu ve bunu yaptım

finale gelene kadar fikrim çok değişti evet ama sonunda kendi istediğimi ve başından beri düşündüğümü yaptım,, bu noktadan sonra onları kalkıp eve giderken düşünmek ya da bir uçurumdan atlamış iki bedenin cesetini bulan birilerini hayal etmek tamamen size kalmış çünkü her türlü onlar kendi sonsuzluklarında kaybolacak ve size minnettar kalacaklar
💛

burada lafı fazla uzatmak istemiyorum çünkü bir teşekkür bölümü yayımlayacağım ama aynı zamanda teşekkür bölümünü okumayacaklar için burada da ufak bir şeyler demek istiyorum

bu yolda bana eşlik ettiğiniz, devam etmem için gerekli şevki verdiğiniz ve o güzel yorumlarınızla yanımda/yanımızda olduğunuz için çok teşekkür ederim hepinizi çok seviyorum ve gerçekten varlığınıza minnettarım

umarım buraya kadar sizi kırıp incitecek hiçbir şey olmamıştır ve iki karakterimizin değişiminden memnun kalmışsınızdır

ve tabii bir de en büyük dileğim gerçekten içinize sinen bir final okumuş olmanız

bu 19k uzunluğundaki minik(!) bölümümüze yorumlarınızı bekliyor olacağım, büyük ihtimalle yarın son kez teşekkür bölümünde buluşacağız, o zamana kadar bir şey demek isterseniz bu satırı kullanabilirsiniz

lütfen kendinize çokça iyi bakın

sizi çok seviyorum, siz de cruel'i çok sevin

26022021 🖤

📍Norveç, Risør

Continue Reading

You'll Also Like

26.2K 2K 13
あらし, arashi, fırtına •° yarı angst •° shirayuri serisi, bölüm 3
162K 17.8K 17
"Yedisini de bu gece aynı hücreye kapatın. Hangisi uyursa katil o'dur." © autaematic 2018
407K 37.3K 33
Kore'nin nesillerdir düşman olan iki sürüsü; Kim'ler ve Jeon'lar aynı davete katılır. Beklemedikleri şey ise attığı yumruk ile ruh eşi oldukları orta...