Savcı (Tamamlandı)

By safiilay

166K 16K 4.5K

Demek çok zengin öyle mi Karavan?Cebi zengin güzel. Banka hesabı dolu güzel. Ya kalbi? Cebinin üçte birinde o... More

Bölüm 1: Tesadüf
Bölüm 2: Emanet
Bölüm 3: Pembe Yalanlar
Bölüm 4: Yalan Ölüm
Bölüm 5: Dar Karanlık Düşünceler
Bölüm 6: Siyaha Bürünmüş Beyaz
Bölüm 7: Hayal Kırıklığı
Bölüm 8: Kan Pembesi
Bölüm 9: Ağa Yakalanan Suç
Bölüm 10: Otuzuncu Şans
Bölüm 11:Acısız Ölüm
Bölüm 12: Ödeşme
Bölüm 13: Yara
Bölüm 14: Burak Köre
Bölüm 15: Adalet
Bölüm 16:Budanan İnsan
Bölüm 17: Hep Bu Mesafede Olacağım.
Bölüm 18: Yarım Kalmışlık Her Şeyden Daha Kötüdür.
Bölüm 19 : Canavarım!
Bölüm 20: Milat!
Bölüm 21: Canavar
Bölüm 22: Aşık Oluyorsun!
Bölüm 23 : KATİL!
Bölüm 24: Ertelemek
Bölüm: 25 Çırpınış
Bölüm 26: Aşk (Bölüm 1 )
Bölüm 28: Pembe Etek
Bölüm 29: Ela Gözlüm
Bölüm 30: Bir Doğum Günü Şansım Daha Var Mı?
Bölüm 31 Karahindibalar
Bölüm 32: Geçmişin Pençesi
Bölüm 33:Esir Olma Duygusu
Bölüm 34: Yeni Oyun
Bölüm 35: 17 Mart
Bölüm 36 : Açığa Çıkan Sırlar
Bölüm 37: Ela ve Barbaros
Bölüm 38: Ceza
Bölüm 39: Özlem
Savcı 40. Özel Bölüm (+18)
Bölüm 41
42.Bölüm : Geçmişe Uzanan Klasör
Bölüm: 43 Gerçek Yalanlar
Bölüm 44. Yaralar ve Kanatanlar
Bölüm 45: Kan Dolu Sırlar
Bölüm 46: Vicdanın Tokatı
Bölüm 47 Acıya Atılan İlk Tohum
48. Bölüm: Başlangıcın Vedası
Bölüm 49: Ruhun Parçalanışı
Final: Her Savaşın Bir Kazanını Vardır

Bölüm 27: Aşk (Bölüm 2)

1.9K 389 81
By safiilay

   Aynanın yansımasından bakıldığında yatakta uzanmış iki kişi görünüyordu. İkisi de yorgun ama bir o kadar da huzurluydu. Adam kollarını başının altında birleştirmiş, düz şekilde yatarken, üstünde yatan kadın ise bacağının birini adamın üstüne atmış, başını adamın göğsüne yatırmış eli ise omzunu kavramıştı. Güneş yavaşça ikilinin üzerine doğarken, kadın biraz daha sırnaştı adama.

Yüzünde masum bir tebessüm vardı. Hoşnuttu adamın kollarını vücuduna sarmasından. Sesli bir nefes verip, başını ovduktan sonra kafasını biraz daha kaldırıp adam ile burun buruna getirdi kendini. Elleri hala omzundaydı. Sabitlemiş hiç bırakmayacak gibisinden tutuyordu.

Adamın ise kadının dokunuşlarından sonra yüzünde kocaman bir sırıtma ortaya çıktı. Elini beline koyup kendine çekti. Kokusunu içine çekti. Sesli bir şekilde inledi mutlu olmuşcasına. İkisi de gözlerini açmamıştı hala.

Kadın yavaşça gözlerini açtı. Hala burun burunaydı adamla. Gözlerini açtığında bir süre donakaldı ardından bu şoku sert bir çığlıkla attı üstünden.

"Karavan!" Serkan duyduğu sesle irkildi. Yataktan düşecekken zar zor toplamıştı kendini. Gözlerini ovuştururken sinirlendiğini belli ederek konuştu.

"Ne oluyor ya ne oluyor?" Daha sonrasında az önceki hali akla gelince gözleri büyüdü ve sertçe yutkundu.

"Senin benim altımda ne işin var?" Serkan söyleyecek bir şey bulamadı. Uykulu haliyle geveledi.

"Üstünde mi olsaydım Ela?" Elinin tersiyle vurdu Serkan'a, bu kendine getirmişti Serkan'ı. Kafasını iki yana sallayıp gözlerini kocaman açtı. Karışmış saçlarını eliyle düzeltti.

"Hatırlamıyorum. Biz dün gece beraber kalmışız sanırım." Ela'nın gözleri daha çok büyüdü. Bir iki saniye sonra aklına gelen şeyle sweetini üstten açtı ve aralıktan vücuduna baktı.

Sütyeni yoktu!

"Yok!" Öyle bir çığlık attı ki Serkan bir adım geriledi.

"Ne yok Ela?" Hiçbir şey anlamadan telaşla Ela'ya bakıyor, Ela ise hafızasını yokluyordu.

"Biz dün... Bir şey yapmış olabilir miyiz?"

Soruyu sorarken zor duruyordu.

"Ne gibi bir şey?" Çok geçmeden ne demek istediğini anladı Ela'nın. Ağzı o şeklini aldı ve gözleri kısıldı.

"Ovvvv." Ela elini alnına vurdu. Yanaklarını şişirip üfledi. Daha sonra kendini sakinleştirmeye çalıştı.

"Tamam sakinim. Alt tarafı sütyenim yok dimi ne olabilir ki en fazla?" Gözlerini Serkan'a çevirdiğinde Serkan'ın gözlerinin çaktırmadan göğüslerini incelediğini gördüğünde az önce içinden konuşmadığını fark etti.

"Gözlerini çek göğüslerimden!"

Yakalanmış bir çocuk gibi gözlerini kırpıp kafasını başka tarafa çevirdi. Elini kaldırdı sorun yok der gibi.

"B-Ben gideyim. Çok bile kaldım. Polis çevirirse eve kadar götürür artık." Serkan hızlı adımlarla odadan çıktı bir kaç saniye sonra kapının kapanma sesi doldurdu evi. Ela pencere kenarına geçip Serkan'ı izledi.

Bir yere yetişir gibi gidiyordu. Sokaktan iyice uzaklaştığını görünce yatağa oturdu. Tekrardan sweeti havaya kaldırıp arasından baktı. Oflayarak olduğu yere çöktü.

Daha sonrasında yatağı inceledi. Kırışmış çarşafı izledi. Yastıklara hiç dokunulmadığını fark etti. Bu gece yastığı Serkan Karavan'dı çünkü.

Dün geceyle ilgili hatırladığı tek şey salonun ortasında elini Serkan'ın kalbinin üstüne koyduğuydu. O an ölümsüzleşmişti kafasında.

Peki bütün bunlar olurken Mert ve Meryem neredeydi?

Yılbaşı gecesi

   Yılbaşına saniyeler vardı. Mert'in gözleri Ela'yı ararken balkonda gördüğü manzara ile elindeki hediye paketini koltuğa fırlatıp odasına gitti.

Serkan ve Ela'nın burun buruna dans etmeleri sinirini bozmuştu.

Meryem, Mert'in sinirle kapattığı kapının sesini duyup yanına gittiğinde kendi kendine sinirle bir şeyler söylüyordu. Üstüne kapüşonlusunu geçirip evden çıkmaya hazırlanıyordu. Neler olduğunu anlamaya çalışırken balkonda gördüğü manzarayla başını iki yana salladı. Yüzü yine de gülümsüyordu balkondaki manzaraya.

Mert hazırlanıp kapıyı çarpmıştı o da, Ela ve Serkan'ın dans edişini izlemeyi bırakıp Mert'in peşinden gitti. Koltuğun üstünden bulduğu sweeti üstüne geçirip dışarı çıktı. Fark etmemişti ama Mert'in sweetini giymişti. Çok geçmeden hırsla yürüyen Mert'i gördü.

"Mert bekle!" Mert umursamadan yürümeye devam etti. Arkasından gidip koluna yapıştı.

"Bekle dedim."

"Ne istiyorsun Meryem?"

"Asıl sen ne istiyorsun Mert? Neydi o tavrın?" Histerik bir kahkaha attı.

"Ne yapacaktım? Hayatını mahveden biriyle dans ettiği için Ela'ya madalya mı takacaktım amına koyayım!"

Sakin bir ses tonuyla ulaşmaya çalışıyordu Mert'e.

"Sakin ol ve küfür etme Mert."

"Pezevenge bak ya! Bir de geriye yatırıp kendine çekiyor kızı!" Mert kendi kendine konuşmaya devam ediyordu. Meryem ise ellerini ensesine koyup boynunu sağa sola hareket ettirdi.

"Mert küfür etme ve sakin ol." Dişlerini sıkarak sadece ikisinin duyabileceği bir ses tonuyla uyardı.

"O kim ya? Kim o? Katilin yandaşcısı! Şerefsiz, oro-!"

"Sıçarım senin sinirine de küfrüne de! Yeter dedim lan!" Mert'in cümlesi yarıda kesilmişti Meryem'in siniriyle.

Kaşları çatılmış göğsü kalkıp inen Meryem'i inceledikten sonra sesini alçalttı.

"Bak bu yanlış tamam mı? Birbirlerine nasıl baktıklarını gördüm. Ela zarar görecek." Sesi daha ılımlıydı. Fakat bu sefer de Meryem sertti.

"Alt tarafı bir dans ettiler Mert. Ki birbirlerine bir şey besleseler bile biz buna karışamayız."

Sinirle bir adım attı karşısındaki kadına.

"Mesleğin olmadığı sürece... Biriyle dans edersen, ona tutkulanırsın, bağlanırsın, aşık olursun." Uyarıyor gibiydi sesi.

Meryem'in, aklına Deren ve Mert'i salonda dans ederken gördükleri gün gelmişti. Tutkuyla bakıyorlardı birbirlerine... Aşkla ve büyük bir bağlılıkla. Gözleri yanmaya başladı, derin bir nefes aldı.

"İnsanlar aşık olabilir Mert. Yanlış yerde, yanlış kişiye aşık olabilir..."

Mert'in sönen gözleri yeniden alevlendi. Bir adım daha attı Meryem'e. Meryem'in içi titredi ama belli etmemeye çalıştı. Sinirle ayağını yere vurdu.

"Kimseye bir şey demeden düşmanına aşık olamaz. Bunu kendine yapamaz ben izin vermem!" Meryem de ayağını sertçe yere vurdu. Zeminde yankılanan ayak sesi Mert'in yüzüne bir tokat olarak gelecekti bir kaç saniye sonra.

"Sen Deren'e aşık olurken izin aldın mı Mert Közlü?"

Tokat çarpmıştı işte.

Kendine atamadığı tokatı en yakınlarından biri atmıştı ona. Meryem'in cümlesi haklı oluşu sert ve etkili bir tokattı Mert'e. Bir süre bakakaldı.

"Sen nereden biliyorsun ki?" Meryem dolan gözlerini iki yana salladı gülümseyerek. Alayla baktı.

"Yapma Mert. Seni hiç tanımayan biri bile Deren'e herkesten farklı baktığını anlar. Ela ya öyle bakmıyorsun bana..." Duraksadı yüzü acıyla buruştu. "Bana öyle bakmıyorsun. Hayatına giren hiçbir kadına Deren'e baktığın gibi bakmıyorsun. Çok açık. Aşıksın."

Son cümleyi dünyanın en acı şeyini söyler gibi kısık sesle söyledi Meryem. Sesi soğuktu. Hüznünü soğutuyordu içinde.

"Ben de birlikte olmadım. Ben de onun yanında olmadım ki! Bu ilişki sayılmaz." Gözlerini devirdi.

"Yapma Mert. Herkesi kandırabilirsin, kendini de kandırabilirsin ama beni asla. Çünkü..."

"Çünkü ne?" Bir şeyler söylemek ağzının açtı ama sonra kapattı. Onun için atmayacak bir kalbin, nabzını kendi nabzına karıştırmasına gerek yoktu.

"Çünkü ben insanları anlarım. Ve sen yaptığın bir şeyi kabullenmiyorsun, üstüne Ela'nın da bunu yapmasından korkuyorsun."

"Benim olayım farklı. Ben sevdiğime rağmen uzak duruyorum. Ela gibi dibine girmiyorum." Burun delikleri büyüdü.

Bu son damlaydı artık!

Parmağını kaldırıp Mert'e doğrulttu.

"Barbaros Karavan geri dönmeseydi sen hala Deren ile dans edip orada burada gezecektin. Onu ö-öpecektin! Ve bunları yaparken Ela'nın başına ne gelmiş, ne bitmiş umurunda olmayacaktı Mert Közlü!"

Mert bakışlarını kaçırdı. Kabul etmiyordu bu sözleri.

Meryem gözleri dolu şekilde devam etti sözlerine titremeye başlamıştı sesi.

"Deren hayatına girdiğinden beri bir kere olsun Ela'yı merak etmedin sen! Ne olmuş ne bitmiş umurunda olmadı! Varsa yoksa Deren Karavan!"

Hiçbir şey söyleyemedi. Meryem ise öfkeyle daha çok bağırdı.

"O nefret ettiğin Serkan var ya! En ufak şeyde yanındaydı Ela'nın! Yardıma koştu. Amcasını sevmesine rağmen, amcasının baş düşmanının yanında oldu hep!"

"Meryem sus!" Diye döküldü acı bir haykırış ağzından. Acı vermişti gerçekleri duymak. Meryem yakasından kendine çekti Mert'i. Gözlerinin içine öyle bir bakıyordu ki ilk defa korkmuştu Mert.

"Ela kafasına silah dayarken neredeydin Mert? Ha? Barbaros yavaş yavaş Ela'ya yaklaşırken neredeydin? Söylesene! Neredeydin sen Mert!" Hınçla omzuna bir yumruk attı. Gözleri kısılmıştı dudağı büzüldü.

"Neredeydin? Nerede?" Bir cevap aramıyordu, cevabı Mert'in hatırlamasını istiyordu sadece.

Mert dudaklarını buruşturdu. Gözleri kızardı. Burnunu bir iki defa çektikten sonra kaldırıma kendini bıraktı.

"Ben..." Cevabı hatırlamamak için büyük bir savaş veriyordu kendi içinde.

Meryem buna izin vermedi. Parmağını göğsüne doğru bastırdı.

"Sen o sırada barbie bebeğinle mutlu mesut evcilik oynuyordun ama unutma o barbie bebeği avuçlarına Ela Aydemir bıraktı."

Kalbini daha çok acıtmak onu kendine getirmek için biraz daha konuştu Meryem.

"O zamanlar yara bere içinde olan o barbieyi, Ela sevgiyle, merhametle tedavi edip bugünlere getirdi. Fakat Ela ilk düştüğünde bir tekme de o attı! Bunu unutma!"

Sözleri bittikten sonra hışımla sokağın başına kadar yürüdü. Yüzüne vuran rüzgar delip geçerken o Mert'i düşünüyordu. Gitmeden son kez baktı kaldırımda ellerini, başının arasına almış sessizce ağlayan Mert'e. Gözlerinden yaşlar aşağı kaydıkça fısıldadı.

"Üzgünüm Mert. Gerçekleri birinin anlatması gerekiyordu. Maalesef senin dostun olduğum için acı söylemek zorundaydım, üzgünüm."

Mert bir süre sonra sokağın ilerisindeki parka geçip oturdu. Bütün gece yaptıklarını ve yapamadıklarını düşündü.

Banka uzandı rahat edemedi. Yere uzandı rahat edemedi. Gidip salıncağa oturdu. Öne arkaya sallanmaya başladı. Bir yerden sonra öyle hızlı sallanmaya başladı ki kendisi bile fark etmedi bunu. O Deren'i düşünüyordu. Salıncak göğe kadar yükselirken ileriye attı kendini. Ellerinin üstüne düştü. Vücudu soğuk zeminle buluştu. Deren silindi gözünün önünden.

Ela'yı gördü.

Burak'ın vurulduğu CD yi gördüğündeki acı çektiği an geldi aklına. Delirmişti Ela. Kollarını Mert'e sarıp ağlamıştı dakikalar birbirini kovalarken. Ayağa kalktı tekrardan salıncağa sindi. Sabaha kadar orada sallandı kendinden geçerek. En sonunda zincire kafasını yaslayıp uyuyakaldı.

Meryem ise eve gitmişti. Eve ayakkabılarla girip elindeki anahtarı bir köşeye fırlattı. Dizlerinin üstüne çöküp ağlamaya başladı. Sessiz ağlamaları yüksek hıçkırıklara bulaştı. İçinden bir şeyler kopuyordu sanki. Elini saçlarından geçirdi hoyrat şekilde. Gözlerini kapatıp her şeyin geçmesini bekledi ama bu hiçbir zaman işe yaramadığı gibi şimdi de işe yaramamıştı.

Koltuğa geçip, dizlerini karnına çekti. Yaşlar birer birer elindeki telefonun ekranına damlıyordu. Gözleri baygınlaştı. Uykuya teslim olacakken telefonuna gelen mesaj sesi ile kafasını kaldırdı.

Gelen mesaj: Tablocu Kaan

Mesajı açtığında gördüğü satırlarla yüzünde silik bir tebessüm oluştu.

"Yeni yılda şaheser seni, daha çok tanımak dileğiyle. Unutma odanın köşesinde çürüyedebilirsin. En güzel duvar da sergilenedebilirsin."

Hangisi olacaktı? Mert'in kalbinin duvarındaki Deren'in resminin çıkartılmasını beklerken çürüyüp gidecek miydi? Başka birisinin kalbindeki duvara özenle asılacak mıydı?

Kişiyi göstere basıp aramaya dokundu. İlk çalışta açılan telefondan sıcak bir tebessüm yayılmıştı sanki.

"2021 güzel geçecek galiba daha şimdiden ilk dileğim oldu." Meryem neyden bahsettiğini bile anlamadı Kaan'ın.

Kafası güzel miydi yoksa? Bilmiyordu.

"Biz kadınlar neden sergilenemeyeceğimiz kalpleri seviyoruz?" Kaan afallamıştı. Meryem'in sarhoş olabileceğini düşündü. Yine de içinden geçen cevabı verdi.

"Kalp pusulanın hangi yönü göstereceğini sen belirleyemezsin." Burnunu çekti Meryem sesi cılızlaşmadan önce.

"Ben bu pusulayı kırmak istiyorum! Madem doğru yönü gösteriyor neden olmuyor o zaman?" Telefonun diğer ucundan kısa bir gülme sesi geldi.

"Ben doğru yönü gösterir demedim. Nasıl bazen pusulalar dengesizleşip, yanlış tarafı gösteriyorsa kalp de yanlış kişiye yönlendirebilir."

Meryem, Kaan'ı pür dikkat dinliyordu. Dudaklarını büzmüş, kafasını koltuğa yaslamış yarı açık gözlerle telefonu dinliyordu. Sıra ona geçtiğinde yavaş şekilde konuştu.

"Doktora gidip kalp pusulama baktıracağım..." Güldü bir kez daha Kaan. Derin bir iç çekti. Bir şey söylenmeye hazırlanıyordu.

"Belki inanmayacaksın ama... Pusulam dengesizleşse de yönüm sen isen ben razıyım." Dudakları aralık şekilde telefonun ucundan gelecek tepkiyi bekledi.

Tepki yoktu.

Bir kere daha umutlandı ve gülümsedi merakla.

Yine tepki yoktu.

Meryem uyuyakalmış telefon ise elinden kayıp koltuğun arasına düşmüştü. Kaan bir süre daha bekledikten sonra telefonu kapatıp kafasını yastığa gömdü.

Günler birbirlerini kovaladı ama Mert ve Meryem, Kaan ve Ela ve Meryem ve Kaan birbirleriyle görüşmedi.

Ela, Serkan ile bir şey yaşadığını düşündüğü için uzun süre evden çıkmadı. Bir yanı anlayamadığı bir heyecan besliyordu. Diğer tarafı ise kendine ihanet etmiş gibi hissettiriyordu.

Onunla beraber olurken Burak ne yapmıştı acaba? Serkan ile yatarken Burak'ı mı görmüştü yoksa? Daha çok öfkelendi kendine.


Daha sonra aynadaki kendisine baktı. Yanakları pembeleşmişti. Dudağının ucunda silik bir haz vardı. Eliyle ağzını kapattı suçlu gibi.

Gözleri fal taşı gibi aynadaki kendisine bakıyordu. Kafasını olumsuz anlamda iki yana salladı. Bakışları keskinleşti.

Bunun anlamı belliydi. Ela kendisine aşık olmak için izin vermiyor, aksine kendisini cezalandıracağının sinyallerini veriyordu.

Aşık olmak yok diye geçiyordu o keskin gözlerinden.

Serkan ise Ela'nın tersine o günden sonra suratında şapşal bir ifadeyle gezinmişti. Bir adam dövme işi olduğunda ya da birisine bedel ödetecek olduğunda Serkan ortadan tüyüyor, Salih'e devrediyordu. Onun yapması gereken bir şey varken de elini kolunu sallayıp, belinden silahı çıkarıyor balon vuruyormuş gibi adamı vurup odadan çıkıyordu.

Barbaros başta olmak üzere herkes bu hallerine şaşırıyordu. Serkan ise odasına girip sabah Ela ile uyandıklarındaki o surat ifadesini düşünüyordu.

En sonunda Ela, Barbaros Karavan'ın eski hizmetlisiyle konuşmak için dışarı atmıştı kendini. Evden kovulur gibi davranılınca ayaklarını süre süre kapıdan çıkmış başka bir çare aramaya başlamıştı.

Eve geldiğinde kendini odaya kapattı çalışmak için. Barbaros ile ilgili başka belgeler araştırdı. İçerdeki bağlantılarını araştırmak için ne varsa bakıyordu. Bu sırada en büyük destekçisi de Yalçın'dı. Yalçın eski dosyaları karıştırıp hizmetlinin evinin adresini bulmuştu.

Ela'nın mutlu olması için elinden ne geliyorsa yapıyordu.

Ela, son bir gücüyle dosyayı karıştırırken gördüğü resim ile boğazı düğümlendi. Tüyleri diken diken olmuştu acıdan.

Olduğu oda bir anda buz kesmişti. Kirpikleri ıslandı. Gözlerini kapatıp kendini rahat bıraktı. Eliyle fotoğrafı okşadı. Resimde mavi gömlekli Burak vardı. Gülümsüyordu.

"Senin intikamını alacağım. Ne olursa alacağım."

*************************
   Kadının topuklu çizmeleri koridor boyunca yankılandı. Her bir adım attığında ses daha da toklaşıyordu. Omuzlarına attığı kürk, her adımında sallanıyordu. Kapının önüne geldiğinde çalmadan içeri girdi. İçerdeki kişiler ayağa kalkıp onun oturmasını beklerken, büyük odanın içinde gezindi. Sonra deri koltuğa kendini bıraktı. Bacak bacak üstüne atıp öne eğildi.

"Zaafını buldunuz mu?" İçerideki adamlardan biri onu süzüyordu. Bacak bacak üstüne attığı için üzerine giydiği siyah mini elbise daha çok üzerine yapışıp yukarı doğru çıkmıştı. Bu açığı uzun deri botu kapatmıştı.

Adama bakıp gülerek göz devirdi. Eğlendiğini belli eden bir şekilde ayağa kalkıp tur etrafında döndü. Sonra işaret parmağıyla adamın çenesini hafifçe kaldırdı. Göz göze geldiklerinde davetkar bir bakış atıp saçını arkaya attı.

"Sen benim ismimi biliyor musun?" Adam yutkunurken kafasını yavaşça iki yana salladı.

Bu cevaba dudağının ucunu dişledi. Yüzünde müthiş bir haz vardı. Saniyeler içerisinde kürkünün içine eline atıp çıkardığı küçük tabancasını adamın ayağına hedef aldı ve ateş etti. Adam yere düştü. Acıyla kıvranırken o yere doğru eğilip adamın saçını kavradı.

"Ben Eflal Ecel! İsmim yara, soyadım ölüm verir. Tanıştığıma memnun oldum." Diye tısladı. Adamın saçını bırakıp yere yapışmasını izledikten sonra az önceki deri koltuğa tekrardan oturdu.

"Tekrar soruyorum. Serkan Karavan'ın zaafını buldunuz mu?" Adamlardan biri yerdeki yaralıya bakmamaya çalışarak konuştu.

"Evet. Bir kadın." Cevap gülümsemesine sebep oldu. Başparmağıyla dudağının kenarını okşadı yavaş yavaş.

"Elbette bir kadın olacaktı. Tahminimde yanılmam! Gidip paketleyin."

"Araştırmayalım mı kadının kim olduğunu?"

"Mafya bozuntusunun zaafı olan kadın ne olabilir ki? Tabi ki köle gibi her şeye itaat eden, o isterse susup o isterse konuşan, kendine özgüveni olmadan, evin içine tıkılan zavallı biri."

"Nereden anladınız ki efendim?"

"Mafya adamları, yanındaki adamlar gibi kadınlara aşık olur çünkü. Sesi çıkmayan, kedi gibi istediğinde cebine koyup gezdirilen kadınlardan! O kadınlar da seviliyorum, değer görüyorum, korunuyorum diye sevinen aptallardır. Hiç şaşmaz. Gidin paketleyin, bizim depolardan birine kapatın. Öldürmeyin. Karavan'ın canını yavaş yavaş yakmak istiyorum."

Adamlar odadan çıktıktan sonra önündeki dosyayı açtı. İçinden Serkan'ın resminin bulunduğu fotoğrafa bakıp gülümsedi Eflal. Yan çekmeceyi çek, içindeki çakıyı çıkardı. Çakı keskinlikle açılırken o keyifle fotoğrafın üstüne sapladı.

Tam Serkan'ın kalbinin üstüne.

"Sen benden babamı aldın, ben de senin kalbini alacağım Serkan Karavan. Yavaş yavaş alacağım."

Ela kafasına siyah beresini geçirmiş, aynada kendine bakıyordu. Üstündeki beyaz kazağı ve pantalonu inceleyip saçlarını taradı. Beline uzanan saçlarını da inceledikten sonra yüzüne renk gelmesi için biraz makyaj yaptı. Çıkmadan son kez aynaya baktı. Aylar önceki Ela ile şu anki Ela çok farklı bir yerdeydi. Göz altları daha az mordu. Kilosu yerindeydi. Saçları kendini toplamıştı. Ve içinde anlamadığı bir umut vardı.

Barbaros Karavan dışarıda olsa da o kazanacağı bir zaferin umudunu taşıyordu kalbinde. Çantasını da koluna takıp odadan çıktı. Kapıya geldiğinde unuttuğu şey aklına gelip çantasına yerleştirdi.

Hava kötüydü. İçini kararmıştı bu hava Ela'nın. Otobüs durağına gitmek için yavaş yavaş ilerlemeye başladı. Gece gördüğü rüya aklına geldi. İçi ürperdi. Paltosunun önünü kapattı.

Rüyasında elinde bir demet gül olduğunu görmüştü. Gülü aldığı yere bıraktığında ise üstünün kana bulanmıştı. Uyandığında zar zor uyumuştu tekrardan. Düşüncelerini geride bıraktığında durağa geldiğini fark edip otobüse indi ve her yıl ziyaret ettiği yerde indi.

Huzur evinde!

Bu sene yasaktı ama o araya bir kaç tanıdık sokup bu işi de halletmişti. İçeri girmeden önce yüzüne gülümsemesini yerleştirdi. Daha sonra az kalsın eli boş gideceği aklına gelip yan taraftaki çiçek satan kadınlardan çiçek almak için o tarafa yönelmişti.

"Ablacığım hoş geldin! Vereyim sana en güzel güllerimden!" Ela bu sesi tanıdı ve gülümsedi. Geçen sene de bu kadından çiçek almıştı.

"Ver bakalım. Senin manyak bir müşterin vardı. Geliyor mu hala buralara? Şu çiçek yediren?" Kadın Ela'yı hatırladığını belli edercesine işaret parmağını yöneltti.

"Sen o ablasın! Yok ve abla herhalde aşktan vazgeçti adam. Bir daha kimseye çiçek almamıştır o." Ela omuz silkti. Onlar konuşurken Ela yan tarafta başka bir çiçekçiye döndü.

"Ablacığım. Çok güzel beyaz güllerim var. Bir demette benden al. Evde çocuklarım aç." Ela eski püskü giyinen kadını gördüğünde içi cız etmişti.

"Tabi alırım." Çiçek aldığı kadına çiçekleri hazırlamasını söyleyip diğer kadının yanına doğru ilerledi.

"Ee nerde çiçekler?"

"Şu arka sokakta ablacım. Ben su almaya giderken gördüm seni. Arabanın içinde hepsi sen gel en güzelinden vereyim." Ela hoşgörülü bir şekilde kafasını sallayıp ara sokağa girdi. Kadın önde o arkada ilerliyordu. Bir ara telefonu çaldı onu açacakken, koluna dokundu kadın.

"Bak ablam güllere." Gözünün önüne gelen saç tutamını arkaya atıp kafasını kaldırdı.

(Şarkı Önerisi Hande Mehan- Sen Beni Güzel Hatırla)

   "Bakayım."

Ensesinde hissettiği acıyla gözleri kapanırken, yavaşça geriye düştü Ela. Yere değil onu almaya gelen adamların eline düşmüştü. Adamlar kadına parayı verip Ela'yı arabaya bindirdiler ve hiçbir şey fark edilmeden depoya götürmek için yola koyuldular.

Ela'yı, depoya getirmişlerdi. sandalyeye oturtulmuş elleri arkadan bağlanmıştı. Hala baygındı. Çantasını duvarın kenarına bıraktılar.

Biraz sonra Eflal deponun önüne geldi ve Serkan'ın yeni bulduğu numarasını çevirdi.

"Alo?"

"Beni hatırladın mı mafya bozuntusu?" Serkan bir iş için amcası ve Salih'le toplantıdayken aranmıştı. Sandalyede otururken, duruşunu bozmadan umursamaz bir şekilde konuştu.

"Sen de kimsin?" Telefonun ucundan gelen kadın kahkahası kulaklara doldu.

"Önemli olan benim kim olduğum değil. Senin zaafının kim olduğu." Serkan göz devirip alayla konuştu.

"Kimmiş benim zaafım?"

"Ela Aydemir." Diye tısladı Eflal.

Serkan'ın yüzü değişti. Kaşları çatıldı. Sesi kalınlaştı.

"Ne diyorsun lan sen?" Sinirle sandalyeden kalktı. Telefonu sıkı sıkı tutuyordu elinde.

"Zaafını kaybetmek istemiyorsan iki saatin var. İki saat sonra hala gelememiş olursan, zaafın yok olur. Artık sana iyilik mi kötülük mü yapmış olurum? Orasını sen bilirsin!"

Yüzü sinirden gerilmişti. Derin nefesler almaya başladı.

"Bu arada ipucu veriyorum. Yaşlılardan kurtulmak için gönderilen yere ne ad verilir? Hadi bay bay!" Hat düştü. Serkan ardından defalarca "Alo" diye bağırdı ama telefon kapanmıştı.

"Oğlum ne oluyor?" Barbaros Karavan ayağa kalkmadan Serkan'ı inceliyordu.

Elini masaya koydu. Tek yumruğunu masaya indirdi. Su dolu bardaklardan biri masaya devrildi. Nasıl söyleyeceğini bilemiyordu. Bu cümleyi sesli söylemeye gücü yoktu sanki.

"Ela... Ela kaçırılmış!" Telaşla fısıldadı. Bu habere Barbaros ve Salih de ayaklanmışlardı.

"Kim yapmış?"

"Bilmiyorum. Ela... Amca Ela?" Çaresizce fısıldadı. Barbaros elini omzuna koydu yeğeninin. Gözlerine karanlık çöktü. Düşünceliydi bakışları.

"Sakin ol oğlum. Ela kızımızı bulacağız. Ne olursa olsun bulacağız."

Serkan telaşla Ela'nın nerede olabileceğini düşünüyordu. Salih, Serkan bir delilik yapmasın diye onun başında duruyordu..

Barbaros Karavan ise odasına çıkmış çekmecesinden silahını kapıp beline takmıştı. Gözlerinde kararlı bir ifade vardı. Bu karar Ela'nın bulunmasıydı. Ela'yı ne olursa olsun bulacaktı Odadan çıkmadan önce göğsüne saplanan hafif bir ağrı ile sendeledi. Daha sonra toparladı.

Olaylardan habersiz olan Mert, Ela mutlu olsun diye mutfağa girmiş akşam yemeği hazırlıyordu. Masaya bardak koymak için eli rafa gitmişti ama raftaki bardak yere düştü.

Yüreği ağzına gelmişti, kırılan bardak parçaları içine bir parça düşürmüştü sanki huzursuzdu içi.Yine de Ela için hazırlıklara devam etmişti.

Meryem evinde yeni gelen görev için hazırlanıyorken, Ela'yı aradı, cevap gelmeyince onu sevdiğini belirten bir not gönderdi mesajla.

Kaan balkonda kafasını göğe kaldırmış göğün bulanıklığına bakıyordu. Kıyamet havası derlerdi ya onun gibi bir hava vardı havada. Bu havayı geride bırakıp içeri girmek varken, daha çok inceledi sanki bir şeye mecbur gibi.

Deren, yatağın içinde anlayamadığı bir sebeple ağlıyordu. Belki senelerin getirdiklerine belki diğer senelerin getireceklerine... Hangisine bilmiyordu ama sadece ağlıyordu.

Eflal ise elindeki kahve bardağından bir yudum alıp zevkle Ela'yı süzüyordu.

"Zaaf olacak bir güzelliği varmış... Umarım zaaf olarak kalabilir. Çünkü buradan kurtulması biraz uzun sürecek."

BOMMMM! Hepimiz bölüm sonu dağıldık gibi ha?

En sevdiğim kısmı şimdiden söyleyeyim;

Bu bölüm kalbimi Kaan çaldı. Meryem'e dediği söz çok güzeldi. Meryem de uyuyakalmasaydı daha güzel olabilirdi gerçi...

Üzüldüğüm kısım ise;

Mert'in Ela mutlu olsun diye akşam yemeği hazırlarken Ela'nın gelemeyecek olması... Ve Mert'in bunu hissedip huzursuz hissetmesiydi.

Bakalım Eflal ile ne yapacağız? Bize ne gösterecek?

Yorumlarınızı okumak için sabırsızlanıyorum Umut Çiçeklerim.
Sabaha kadar yorum yapsanız oturup okuyacağım o şekilde!

Umarım beğenirsiniz hepinizi seviyorum. Kendinize iyi davranın.

-Çırak Yazar-

Continue Reading

You'll Also Like

110K 5.2K 82
Kwon Taekjoo, Rusya'ya git ve 'Anastasia'yı bul. Milli İstihbarat Teşkilatı'nın yıldızı 'Kwon Taekjoo', Rusya ile Kuzey Kore (namı diğer DPRK) arasın...
1.5M 61.3K 63
Mesih Yıldıran. Namı değer Şah; Sınırsız ve Yıkılış şehrinin sahibi. Herkesin korkudan titrediği, Polis'in aleyhine tek bir delil bulamadığı illagal...
Kayıp Parça By Rabikce

General Fiction

51.8K 4.3K 11
Balım. Kalabalık bir ailenin en küçük üyesiydi. Babasının göz bebeği, abilerinin prensesi. Ancak annesinin hataları yüzünden hayatı bir anda değişti...
1M 64.2K 121
[TAMAMLANDI] Askeri kurgu. Eşcinsel içerik. #ondeli #gizliaşk #itiraf #komutan&asker #aşiret #operasyon #sırlar #kavga #travmalar #derinizler