cruel : yoonmin ✓

بواسطة chimforsuga

1.6M 122K 339K

kitty gang dünyaca ünlü bir yıldızdı agust d ise onun en büyük rakibi المزيد

• sıfır
• bir
• iki
• üç
• dört
• beş
• altı
• yedi
• sekiz
• dokuz
• on
• on bir
• on iki
• on üç
• on dört
• on beş
• on altı
• on yedi
• on sekiz
• on dokuz
• yirmi
• yirmi bir
• yirmi iki
• ara bölüm
• yirmi üç
• yirmi dört
• yirmi beş
• yirmi altı
• yirmi yedi
• yirmi sekiz
• yirmi dokuz
• otuz
• otuz iki
• otuz üç
• otuz dört
• otuz beş
• otuz altı
• otuz yedi
• otuz sekiz
• otuz dokuz
• kırk
• kırk bir
• kırk iki
• teşekkürler

• otuz bir

25.2K 2.5K 6.7K
بواسطة chimforsuga

- - -

31| Benim için endişelendin mi?

Jaebum esneyerek köşedeki bölmeden çıktığında Yoongi'nin olduğu tarafa yöneldi. Dudaklarında haylaz bir gülüşle omuzlarını dikleştirirken "Yoongi!" diye şakıdı. "Dönmüşsün, biraz uzun sürmedi mi?" Kaşlarını kaldırdı. Yüzündeki alay bariz bir şekilde belliydi. "Olan adamlarıma oluyor, her seferinde senin sıçmanı bekleyemezler... İdrar keseni idareli kullanmalısın."

Yoongi dudağını ısırdı. Ona bakıp lavabo ihtiyacı için gitmediğini söylemek istedi ama bunu yaparsa aynı zamanda tüm planını alt üst edeceğini bildiğinden susmayı ve ellerini sandalyenin arkasında kenetlemeyi tercih etti. Bu açıkça onun son şansıydı.

Her şeye dün gece karar vermişti. Jaebum onun uyuduğunu düşündüğü bir sırada adamlarına artık bu kadar kalabalığa gerek olmadığını, Yoongi'nin yeterince kötü olduğunu ve istese de kaçamayacağını söylemişti. Ayrıca o demediği müddetçe Yoongi beş korumanın aynı anda gittiğini asla bilemeyecekti. Ve geriye bir adam kaldığında kaçması gerektiğini de fark etmeyecekti.

Ama Yoongi uyumuyordu. Yoongi uykuya dalamıyordu ve onları çok net duymuştu.

Jaebum'a karşı gülmek istiyordu. Onunla alay etmek ve yanında tek bir adam bıraktığı için tam bir aptal olduğunu söylemek istiyordu ama yaptığı tek şey sandalyesine oturmak, elleri bağlıymış gibi arkasında tutmak ve az önce bayıltıp ağaca bağladığı adamdan çaldığı bıçağı elinde tutmaktı.

Jaebum "Cevap vermediğinde çok sıkıcı oluyorsun." dedi gözlerini devirerek ama buna pek alınmış gibi görünmüyordu. "Bu arada, birkaç gündür okuduğum bir kitap var ve en heyecanlı yerindeyim." Oturduğu yeren biraz kalkar gibi yapıp pantolonunun cebinden siyah, deri kaplı orta boy bir not defteri çıkarttı. Yoongi anında ciddileşip yerinde dikleşirken elindekinin ne olduğunu daha net görmeye çalışıyordu. "Yazarın adı Kim Seokjin." Kaşlarını kaldırdı. "Baş karakterimizin adı Min Yoongi ve..." Başını iki yana sallayarak kaldığı kısmı açtı. "Dostum, ona üzülüyorum."

Bir an için Yoongi elinde tuttuğu bıçağı düşürecek gibi oldu. Nefesini istemsizce tutarken göz bebekleri genişlemesin diye kendini kastı ve göz kapaklarını hızla indirdi. Gözünün önünden geçen seansları düşündü. Jimin'den ayrı kaldığı dönem Seokjin'e anlatması gerekenden çok daha fazlasını anlatmıştı.

"Bak," dedi Jae onun bu halinden keyif alır gibi kıkırdarken. "Karakterin annesi ve kardeşi onu terk ediyor ve sonra babası gözlerinin önünde intihar ediyor." Dudaklarını büzdü. "Dürüstçe söylüyorum bu kalbimi biraz acıttı." Gözlerinden samimi bir ifade geçti ama Yoongi ona bakmadığı için bunu göremedi. "Ve şimdi de, tüm bu hayatın zorlukları yetmiyormuş gibi birine aşık ve aşık olduğu çocuğun psikopat sevgilisi onu kaçırdı."

Yoongi onu duymamak için elinden ne geliyorsa yapıyordu. İçinden saçma bir şarkı mırıldanırken sözlerine takılmamak için dikkatini dağıtmaya çalışıyordu çünkü elinde altın değerinde bir fırsat varken ve Yoongi günlerdir ilaçlarını almıyorken olası bir kriz riski çok yüksekti.

"Ona aşık olduğunu bana söylememiştin Yoongi." dedi Jae. "Buna kırıldım."

O bunu Seokjin'e de söylememişti.

"O defterde ne yazdığını bilmiyorum." diye tısladı Yoongi. "Bir çoğu uydurma şeyler. Psikoloğumu geçiştirmek için karalıyorum, boşa heveslenme."

"Ah, anladım." Hemen başını sallayarak onayladı ve açtığı sayfanın biraz öncesine giderek "Peki," dedi. "Ailen seni terk ettikten sonra babanın sana şiddet uyguladığı ve ah, sen tam da böyle bir sandalyede bağlıyken ağzına bir silah soktuğu..." Hızla belindeki silahı çıkartıp Yoongi'nin gözlerine bakarak ağzına soktu. "Doğru mu?"

Son sorusu ağzındaki namludan dolayı tam anlaşılamasa da Yoongi onun ne sormak istediğini bildiğinden takılmadı.

Bir sandalyede bağlıydı, günlerdir bir sandalyede bağlıydı ve şimdi kurtulabilmişken Jaebum onun karşısında geçmiş, kendisi için büyük bir travma olan olayla dalga geçerek tüm anılarını tazeliyordu.

Yoongi aniden gözlerini kısıp kendini arkaya doğru attı. Babasının silahı ateşlediği anı düşüncelerinden uzak tutmaya çalışarak birbirlerine kenetlediği ellerini sıktı. Düşünmemesi gerekiyordu. Kesinlikle düşünmemesi gerekiyordu.

"Jae," dedi sonunda sesi titrerken. "Bunu neden yapıyorsun?"

Silahı ağzından çıkarttı. "Neyi?" dedi bilmiyormuş gibi. "Neyi neden yapıyorum?"

"Tüm bunları." Yoongi pes etmiş gibi ona normal bir soru yöneltmek istedi. "Beni günlerdir burada tutuyorsun, iletişime geçtiğin kişilere doğru düzgün bir şey söylemiyorsun, hem beni bulmalarını hem de bulmamalarını istiyorsun. Ve o sikik şey-" Kaşlarıyla defteri işaret etti. "Hakkımdaki her boku öğrenip bana zarar verdiğinde neye ulaşacaksın? Bunu bana söyle."

Jaebum aniden ciddileşti. Silahını aşağı doğru indirirken arkasına yaslanıp dudaklarını büzdü ve düşünür gibi yaptı. "Sana garip geldiğini biliyorum." dedi basitçe. "Ama... Bazı ruhsal sıkıntılarım var Yoongi. Takıntılıyım. Sadece bir kez sevgilim oldu ve o kaltak beni aldattı." Başını iki yana sallayarak yüzünü buruşturdu. "Ve bana gelip kasıtlı olmadığını karşı tarafın kendisini zorladığını söyledi. Ne yaptım biliyor musun?" Ortamda garip bir sessizlik oluştu. "O şerefsizi öldürdüm ve sevgilim cenazesinde deli gibi ağladı. Onu da öldürmek istedim ama sonra cezasını çekmesi daha mantıklı geldi. Bana yalan söyledi ve onun canından oldu. Harika değil mi?"

Yoongi boş gözlerle ona bakıyordu.

"Sonra Jimin'e aşık oldum. Gerçekten uzun süredir peşindeyim ve ona sahip olmak için epey çabaladım. Ah, ve tahmin et ne oldu? Bir gün evimde yayılmış kanalları gezerken haberinizi gördüm. Her şey böyle başladı. Sana olan nefretim böyle başladı. Sonra lavaboda kavga ettik, birden basına sevgililik haberleriniz yayıldı, evine girdiğimde beni polislere verdin ve son video olayı. Ayrıca en büyük sebep olarak ona sahipsin." Gözlerini kapattı. "Burada olmanın ilk sebebi bu."

Hızla ayaklandığında Yoongi elindeki bıçağı daha sıkı tuttu ve refleksle ona doğru döndü. Arkasına geçmediğine emin olmak için hareketlerini izledi. İleriye doğru yürüyüşünü takip etti.

"İkinci sebep Jimin." Derin bir nefes aldı. "Boktan herifin teki olduğumu biliyorum, Jimin'i taciz etmek istememiştim. Kendimi durdurmaya çalıştım ama o an çok alkollüydüm ve her şey bir anda oldu." Yutkunarak Yoongi'ye döndü. "Bana aynısını yaşattığında Jimin'i arayıp içtenlikle özür dilemek istedim Yoongi. Gerçekten ona bir özür borçluydum ama o kalbimi kırdı... Ve ben üzüldüm." Sandalyesine geri ilerlerken topuk sesleri boş odada yankılandı. "Bakıldığında Jimin gerçekten beni çok üzmüş bu yüzden dedim ki ben de onu üzmeliyim ama nasıl? Ah, evet, parçaları birleştirdim. Seni kaçırmak ve uzun süre ondan ayrı tutmak en iyi fikirdi. Ve işe yaradı." Burnundan sinirli bir nefes vardı. "Zavallı Jiminie, beni tercih etseydi başına bunlar gelmezdi."

"Hastasın sen." diye tısladı Yoongi.

Jaebum "Bunu sana zaten söyledim!" diye bağırdığında ve karşısındaki çocuğu irkilttiğinde yüzünde sert bir ifade vardı. "Hastayım! O yüzden bana yanlış yapmamanız gerekiyor."

"Ve korkaksın." diye ekledi Yoongi onun söylediklerin umursamadan. "Benimle tek başına mücadele edemeyeceğini bildiğinden yanında altı adamla geldin. Beni bu sandalyeye bağladın ve lavabo ihtiyacı için kalkacağım her an gidip köşene saklandın. Elinde parasal güçten başka bir bok yok Jae. Sert görünüyorsun, öfke kusuyorsun ama bir hiçsin. Seni Jimin'e yaptıklarını ödemen için getirdiğimde ellerini açtım çünkü bu senin hakkındı. Müdahile edebilmen için ellerini açmıştım."

Jaebum ona baktı. Doğru söylediğini bildiği için kanının kaynadığını, öfkesinin yeniden yükseldiğini hissedebiliyordu. Bunu ona annesi de derdi. Güçsüz olduğun her seferinde yüzüne vururdu. Annesi de en az Yoongi kadar acımasız konuşurdu ve Jaebum tüm bunları duymaktan sıkılmıştı.

Hızla ilerleyip sıkı tuttuğu yumruğunu Yoongi'nin yüzüne geçirip yana doğru savrulmasına neden olduğunda yumruğundaki sızıyı önemsemeden ona baktı. Ve karşılaştığı şey alaycı bir gülüşten başka bir şey değildi.

"Düşündüğümüz her şeyi söylüyoruz ha?" Jaebum güldü. Bir yumruk daha indirirken "Dinle." dedi. "Çalışanlarına dikkat etmelisin. Nayeon'u tanıyorsun değil mi?" Ve bir yumruk daha. "O kız her boka yardım etti. Kalbi kırık birisi her zaman en kolay lokmadır. Seni kaçıracağımı söylemedim ve bir intikamdan bahsettim. Dünden hazırdı. Benim için psikoloğunun ismini buldu, program listeni verdi, evinin yedek anahtarlarını çaldı. Ne zaman nerede olduğunu biliyordum. Hakkında düşündüğünden daha fazlasına sahiptim."

Yoongi bacağını kaldırıp onun kasığına sert bir tekme geçirdiğinde Jae sızlanarak iki elini birden Yoongi'nin kanlı tişörtünün yakalarına koydu ve sıkarak ona sert bir kafa attı. Alt dudağını ısırırken hiçbir şey yapmamasına rağmen nefes nefese kalmış gibiydi.

"Senden daha fazlasıyım!" dedi bağırarak. "Bir ailem var. Kıçımı kurtaracak bir babam var. Arkadaşlarım var. Seninse hiçbir şeyin yok. Berbat bir geçmiş, işe yaramaz hayranlar ve arkadaşsız bir hayat." Gözlerine baktı. "Baban kendini öldürmüş." dedi gülerek. "Gözlerinin önünde. İki gün o cesedin başında beklemek... Belki de sana bunu yapmalıyım belki de önüne bir ceset atmalı ve seni onun başında iki gün bırakmalıyım. Aç ve susuz. Polisler seni bulduğunda eminim altına sıçmışsındı-"

Jaebum'un nefesi kesildi.

Sırtında hissettiği amansız acıyla kaskatı kesilirken elini Yoongi'nin yakalarından çekti ve eş zamanlı olarak sırtındaki bıçak yerinden çıktı.

Yoongi üzerinden yalpalayarak çekilen bedene şok olmuş gözlerle bakarken avucunda sımsıkı tuttuğu bıçaktan damlayan kanı izledi. Odaya yayılan tek ses yere damlayan birkaç damlanın sesiydi. Jaebum hareketsizce ona bakıyordu. Yoongi ise bıçağa.

"Seni öldürmeliydim." dedi Jaebum belli belirsiz bir sesle. Ağlamak istiyordu. Deli gibi ağlamak istiyordu ama girdiği şok onun hareket bile etmesini önler cinstendi. Olayı kavramakta zorlanıyordu.

Yoongi ise hareketsizce duruyordu. Göğsü hızla inip kalkarken bıçağı tuttuğu eli gittikçe sıkılaşıyor, sıkılaşıyor ve sıkılaşıyordu. Parmak eklemleri bembeyaz kesildi. Aniden elini arkadan çıkartıp üzerine eğilen Jaebum'un sırtına bıçağı sapladığı anı düşündü.

Bunu yaptığına inanamadı.

"Senin," dedi Jaebum bir adım gerilerken. "Senin ağzına bir silah sokmalı ve baban kendisini nasıl öldürdüyse seni öyle öldürmeliydim. Karşına oturup beyninin dağılışını izlemeliydim-" Titreyen ellerini beline götürüp silahını tuttu. "Jackson!" dedi içeriye doğru. "Jackson!"

Yoongi onun gelemeyeceğini çünkü dışarıdaki bir ağaca bağlı olduğunu söylemek istedi ama dudaklarını açamadı. Sadece bakışlarını Jaebum'a çevirdi.

Bakışları kilitlendi. Jaebum silahını ona doğru tuttu ama eli o kadar çok titriyordu ki vakit kaybetmeden nişan alıp tetiği çektiğinde hedefi şaştı. Mermi Yoongi'den çok uzak bir noktaya gitti.

Ama bu ikisini de korkuttu. Mermi sesi Yoongi'nin bu hayatta nefret ettiği ilk şeydi. Onların seslerinden nefret ederdi. Onların kendilerinden de nefret ederdi.

"Beni öldüreceksin." dedi Jaebum'a bakarak. "Beni öldüreceksin."

Yoongi'nin ayağa kalktığını görünce "Aynen öyle yapacağım!" diye bağırarak yeni bir atış yaptı ama bu seferki kasıtlı olarak havaya sıkılmıştı. "Yerine otur."

Yoongi oturmadı. Hipnoz olmuş gibi "Beni öldüreceksin." dedi ve ona yürümeye devam etti. Jaebum bir adım gerileyerek "Evet." dedi ve silahı ayaklarına doğrulttu. "Otur yerine!"

Yoongi oturmadı ve yeni bir silah sesi odaya yayıldı.

Jaebum şokla ona baktı. Uyluğuna denk gelen mermiye aldırmadan yürüyen Yoongi'ye baktı.

Yoongi "Beni öldüreceksin." dedi ağlayarak. "Beni öldüreceksin."

"Evet, lanet olsun, evet!" Jaebum şokla ona baktı. Korkması gerekirken korkmayan bedene baktı. "Siktiğimin kıçını sandalyeye koy yoksa beynini dağıtacağım!"

Yoongi ona ilerledi. Bir saniye bile beklemeden elindeki bıçağı çocuğun göğsünün ortasına sapladı ve yeni bir merminin ateşlenmesine izin verdi. Jaebum yaslanacak hiçbir gücü kalmayıp arkaya doğru sendelerken ona baktı. O an için Jaebum, babasına herkesten daha çok benziyordu. Herkesten ve her şeyden.

Ve Yoongi titreyen elleri ve ayaklarıyla ona bakıyordu.

Saniyeler sonra dayanamayarak kendini bıraktı. Zemine sertçe düştü ve bacağına saplanan merminin varlığından habersiz yere düşen silahı aldı. Karşısında nefessiz duran çocuğa karşı hıçkırarak "Seni ben öldürdüm." dedi. "Seni ben öldürdüm."

Beni sen öldürdün Yoongi.

Silahı dudaklarının arasına aldı. Elini onun etrafına sardı ve ateşlemek için sımsıkı tuttu.

Ağlaması şiddetlendi. O geceyi ve sonrasını anımsayarak, dudaklarının arasında bir silahla, ölü bir cesedin başında ağlaması şiddetlendi ve başını iki yana salladı. Yapamayacağını kendisi de biliyordu. Bu şekilde ölemeyeceğini kendisi de biliyordu.

Hıçkırıkları birbirine karışırken orada yığılıp kaldı.

Bir saat sonra Jaebum'un telefonundan Jimin'e konum bilgilerini göndererek hemen gelmesini isteyeceğinden bi'haber olduğu yerde öleceğini ve bunun en iyisi olduğunu düşünüyordu.

Ama yapamadı.

Bu kez kendini öldürmek istemedi.

- - -

Jimin'in altında son model bir Porsche 911 Carrera vardı. Bununla dört saatlik yolu sadece bir saatte gidebileceğini çok iyi biliyordu ama tüm dünya önüne engeller koyuyormuş gibi önündeki yola baktı.

Zincirleme kaza tam olarak geçmesi gereken yolu tıkarken Jimin tamamen başka bir yoldan gitmeli ve oraya biraz daha gecikmeli varmalıydı. Yük araçlarının kullandığı şehirler arası yola sapmaktan başka çaresinin olmadığını bildiği için önündeki büyük araçlara bakarken "Saat gecenin üçü!" diye çığlık attı. "Hangi geri zekalı bu saatte yola çıkar?" Elleri titriyordu ve titremesini kesmek için siyah direksiyonu o kadar sıkı tutuyordu ki az sonra parmakları deriyle bütünleşecek gibi görünüyordu.

Hızla başını arabanın küçük ekranında yazan saate çevirdi. Yoongi arayalı çoktan kırk dakika olmuştu.

Hızlı bir manevrayla önceki yük aracını sollayarak biraz daha hızlanmaya çalıştığında yan koltuğa attığı telefona uzandı ve gözlerini olabildiğince yolda tutmaya çalışarak rehberindeki son numaraya tıkladı.

Ve tıpkı önceki denemelerinde açılmadığı gibi bir kez daha açılmadı.

"Ne oldu?" dedi dişini alt dudağına sertçe geçirirken. "Ne olduğunu bilmem lazım."

Jimin kalbindeki o müthiş korkuyla baş etmeye çalışıyordu. Bunun nedenini anlayamasa da bununla savaşmak zorundaydı. Onu kaybetmek istemiyordu. Kendine itiraf etsin veya etmesin Jimin tam şu an Yoongi'nin yanında olmaktan ve onu pataklamaktan başka hiçbir şey istemiyordu.

"Sikik arabanı çek önümden!" Duymayacağını bildiği halde bağırarak yeni bir sollama için hareket ettiğinde aldığı tek şey yüksek bir korna sesi oldu ve olduğu yerden çıkamadan yoluna devam etmek zorunda kaldı. Bu onu daha büyük bir paniğe sokarken ellerini hızla direksiyondan çekip sertçe vurmasıyla yeni bir korna sesi onun arabasından yükseldi. Yan yolun boşluğundan yararlanıp sollama için bulunduğu aradan hızla ayrıldı ve bulunduğu konuma sessiz küfürler etti.

Yol şimdilik boştu ama yük kamyonları uzun bir sıra oluşturuyordu.

"Şansımı sikeyim!" Yeni bir çığlıkla arabayı aniden son hıza yükselttiğinde tekerlekler gürültüyle döndü ve herkesin dikkatini çekecek şekilde hızla yanlarından geçti.

Jimin sonunda bulduğu yeni araya dalıp bir araba gelmeden normal hızla giden kamyonlara karıştığında bacakları titrediği için küfrediyordu. Hayatında en son ne zaman bu hızda araba sürmüştü ki? Hatırlayabilir miydi? Öyle bir anısı var mıydı?

"Hayatıma girdiğin güne lanet olsun." Telefonu aldı. Son aramalardan numarayı buldu ve gözünden akan yaşlarla ona tıkladı. "Nefret ediyorum senden!"

Çığlık çığlığa direksiyonu döverken kornaya bastığının zerre kadar farkında olmayarak sakinleşmeye çalışıyordu.

"Aç şu siktiğimin telefonunu!"

Arama yanıtlanmadı. Jimin yeniden tıklarken yeni bir sollama için önündeki kamyonun arkasından çekildi ve yan yola dalarak hızını düşünmeden arttırdı. Gece vakti öncülüğünü yapan tek şey yol kenarlarına konulmuş kırmızı neon ışıklarken ağlayarak görüşünü puslandırması mantık çerçevesinde değildi.

Onun için tehlikeliydi.

"Jimi-n-"

"Yoongi!" Jimin deli gibi bağırdı. "Ödümü bokuma karıştırmadan şu telefonu aradığımda aç tamam mı?" Ve kesinlikle bağırdığının farkında değildi. "O nerede? Yanında mı? Söyle bana."

"Yanımda."

Jimin kesik kesik gelen sesi dinledi. Ne olduğunu anlamaya çalışırken karşıdan gelen far ışığı gözünü alarak irkilmesine neden oldu ve panikle "Siktir!" diye bağırdı. "Siktir, siktir, siktir, siktir!"

"Jimin?"

Yüksek sesli bir şekilde araba yanından geçip gittiğinde ve Jimin ondan kurtulmak için kendini kamyonlardan tarafa yasladığında kocaman gözlerle sağına baktı ve "Aman Tanrım!" dedi. "Yoongi artık bir aynan yok!"

"Ne?"

"Araba aynanı kırdım!" diye yeni bir çığlık attı. "Geliyorlar!"

Milyonlarca korna arasında Jimin sonunda kendine bir yer bulmuş gibi yük kamyonlarının arasına yeniden girdiğinde ağlamaya devam ediyordu.

"Sorun değil!" diye bağırmak istedi Yoongi. "S-sadece kıçına dikkat et- Tamam mı? Düzgün sür. Bu- Burada olmalı-sın ve-" Durdu. Yutkunuş sesini Jimin oldukça net duydu ve o kesik seslerinden dolayı bir yarası olduğunu çok net anladı.

"Ve?" dedi Jimin bağırdığı için kuruyan boğazıyla. Sesinin çatallaşmasını önemsemedi.

"Ve sana ihtiyacım var." diyerek tamamladı Yoongi. "Çü-Çünkü bir k-riz geç-i-iriyoru-m ve ellerim- Ellerim titri-iyor ve gözl-erim-m kararıyor bu y-yüzden ara-malarını yanıtlayamıyorum ve- Ah-" Yoongi hıçkırdı. "Jimin ben- Ben çok kötü bir şey yaptım!" dedi ağlayarak. "Be-Ben-"

Jimin arabayı biraz yavaşlattı. Tüm tüyleri diken diken olurken aklına ilk gelen şeyle midesine sert bir ağrı saplandı. Ne yapacağını şaşırarak karşı taraftan gelen hıçkırıkları dinledi.

"Yoonie," dedi yutkunarak. "Sorun değil." Nefesi tıkandı. "Bana bak, sorun değil tamam mı? Sen bir şey yapmadın."

"Ben yaptım!" diye bağırdı. "Ben yaptım! O burada! Gözümün önünde!"

"Yoongi beni dinle!" Direksiyonu sıktı. "Beni dinle, oraya geliyorum. Yol dört saat ama sana en kısa zamanda ulaşacağım tamam mı? Halledeceğiz. Sorun yok."

"Jimin o-"

"Sorun yok." diyerek kesti onu. "Sevgilim, sorun yok. Gelip geçecek, bunu biliyorsun. Sana söylediklerimi hatırla. Paniklemene gerek yok."

Hatta uzun bir sessizlik oldu. Jimin ağlamaya devam ettiğini fark bile edemeden hoparlöre aldığı telefona baktı. "Yoongi?" dedi bir cevap almak için.

"Buradayım."

"Ellerin titriyor mu?"

"Evet."

"Gözlerin? Gözlerin kararıyor mu?"

"Evet."

Hiçbir şey yolunda değildi. Yine de Yoongi sakinleşmiş gibi daha dingin konuşuyordu. Jimin bu yüzden biraz daha rahatlayarak "Yaran var mı?" dedi.

Ve cevap gelmedi. Sorun şuydu ki, cevap gelmemesi başlı başına bir cevabı doğruyordu.

"Tamam." dedi Jimin dudaklarını yalayarak. "Harika pansuman yöntemlerim olduğunu biliyorsun."

"N-neden bana iyi davranıyorsun?" dedi Yoongi pürüzlü bir sesle. "Neden benim için geliyorsun?"

"Çünkü bana ihtiyacın var." dedi Jimin sakince omuz silkerek. "Ve seni özledim."

Hatta derin bir sessizlik oldu. İki taraf da ne diyeceğini bilemeyerek sustuğunda Jimin söylediklerinin yeni farkında vararak gözlerini sımsıkı kapattı ama uzun sürmedi. Yarın bunu unutabilirlerdi. O Yoongi'nin sırrını saklardı, Yoongi de bunu duymamış gibi yapardı. Öyle olması gerekiyordu. Öyle olmalıydı.

"Ben de seni özledim."

Hat kesildi. Jimin kapanan aramaya bakarak nefesini tuttu ve bir süre bırakmayı denemedi.

Boğulmaya ihtiyacı vardı. Yaşadığını hatırlamaya ihtiyacı vardı.

Tam şu an ölümle burun buruna gelmeye ihtiyacı vardı.

Yeni bir sollama için bulunduğu yerden çıktı ve hızını arttırdı. Kafasının içinde çınlayan tek şey Yoongi'nin son sözleriydi ve bu sözlerin onda bir gülümsemeye neden olduğunu fark bile edemedi.

- - -

"Jimin, erken kalkmak istemiştin ve şimdi kahvaltı vakti-" Hoseok açtığı kapıyla aynı anda duraklayarak boş odaya baktığında içeri girmekten çekinmedi. "Jimin-ah?"

Cevapsız kalışıyla birlikte paniğe kapılmak yerine direkt odanın içindeki banyoya yöneldiğinde kapıyı tıklatmadan açtı ve yeni bir boşlukla "Pekala." dedi. "Koridordakini kullanmış olmalı."

Hoseok panik yapmak istemiyordu, istemiyordu çünkü yaptığında elinin ayağına dolaştığını biliyordu yine de odadan çıkarken hafifçe takıldı, düşmemek için kapının pervazına tutundu ve "Jimin!" diye bağırarak koridordaki banyoya koştu. Kapıyı hızla açtı.

Orada kimse yoktu.

"Hyung ne oluyor?" Jungkook merdivenleri sakin adımlarla çıkıp gözleri kocaman olmuş Hoseok!a baktığında bir şeylerin ters gittiği her halinden belliydi.

Büyük olan "Jungkook." dedi. "Jimin yok."

Jungkook kaşlarını kaldırıp ona karşı endişelenmemesi gerektiğine dair bir şeyler demek üzereyken çalan kapıyla ikisi aynı anda merdivene döndü ve sözsüz bir şekilde anlaşmışlar gibi aşağı koşmaya başladılar. Jungkook ilk varan kişi olup kapıyı hızla açtığında Jimin ile karşılaşmayı bekliyordu ama onlara bakan kişi Wheein'di.

Taehyung arkadan gelip onlara katılmadan önce menajer kadın "Pekala." dedi elindeki market poşetlerini onlara uzatırken. "Yoongi'nin arabasının nereye kaybolduğunu biliyor musunuz?"

- - -

Jimin'in telefonu açık bırakma fikri iyi değildi. Bunu ancak bir saat sonra, Yoongi'nin ona ulaştığı telefonun şarjı bitince anladı. Birden bire arama sonlandırıldı ve ona ulaşamaz hale geldi. Tam da bu sırada arkasına sakladığı tedirginliği yeniden gün yüzüne çıktı. Sığınabileceği tek şey önündeki açık yoldan başka bir şey değildi.

Az kalmıştı. Yol açıktı. İleriden güneş doğmaya başlıyordu ve Jimin navigasyonun gösterdiği yolda ilerlerse çok yakında orada olacaktı. Çok yakında orada olacak ve durumu toparlayacaktı.

Dişlerini sıkarak Yoongi'yi düşündü. Nasıl bu kadar hayatına işlediğini, nasıl ona bu kadar bağlandığını ve tüm bunların tam olarak ne zaman olduğunu. Bir şeyler yanlış gitmişti. Bir şeyler olmaması gerektiği gibi ilerlemişti ya da bu kaderin kendisiydi ve yanlış olarak nitelendirdiği her şeyin sebebi bu noktaydı.

Nefesini tuttu.

Kadere inanıyor muydu ki? Kader denen şeyin varlığına inanıyor muydu?

Ailesi ölmüştü. Yıllarca babası olarak bildiği, onu her gün döven adam günün birinde annesini ve ağabeyini öldürmüştü. Ağabeyinin yüzünü bile hatırlamıyordu. Her şeyi yavaş yavaş unutuyor ama o anı ilk günkü canlılığında hatırlıyordu. Bunu düşünmek elini sıkılaştırmasına, hızını biraz daha arttırmasına neden oldu.

Kimse bakmamıştı ona.

Kimse Jimin'i istememişti.

Çünkü herkes gerçeği biliyordu. Herkes ailenin onun yüzünden yok olduğunu biliyordu. Hikayenin en masum karakteri onların gözünde en kötü olanıydı ve Jimin bu düşünceleri yenmek için güçlü değildi. Bir yetimhaneye gitmek zorunda kaldığında teyzesine attığı bakışlar işe yaramamıştı. Kalmak için yalvardığında kimse onu dinlememişti. Kimse onu sevmemişti.

Ama şimdi Yoongi'nin dokunuşlarını hissediyordu. Onun her zaman ona karşı nazik olan yanını görüyordu. Tüm bu karmaşaların ve nefretin altında, en sert olduğu zamanlarda bile ona nasıl baktığını görüyordu. Gözlerindeki o parlaklığı, nefesinin kesilişini ve o taptığı ellerinin bedeninden süzülüşünü fark ediyordu.

Jimin'in ihtiyaç duyduğu her anında Yoongi bir şekilde yanında beliriyordu. Onun için bir şeyler yapıyordu. Normalde yapmayacağı şeyleri Jimin için yapıyordu.

Ve en önemlisi Jimin'i anlıyordu.

Jimin sosyal bir kelebekti. Bu her zaman böyle olmuştu. Ünlülerle takılmayı, gecelerini değerlendirmeyi, onlarla aptal konuşma gruplarına katılmayı ve hep bir aradayken dikkatleri üzerine toplamayı severdi. Menajeri ve stilistiyle de iyi anlaşırdı ama onlar için her zaman Jimin değil Kitty Gang olmuştu. Tüm mesele buydu. Tüm mesele Yoongi'nin yanında istemsizce kendini Jimin olarak hissetmesiydi.

Şimdiye kadar düşünmediği, düşünmekten kaçtığı her şeyi düşünme nedeni de Yoongi'ydi.

Jimin kimse için endişelenmezdi.

Jimin onun için endişelenmişti.

Başını sağa çevirdi. Busan tabelasını gördükten sonra derin bir nefes vererek gönderilen konuma olan uzaklığına baktı. Çok değildi. Çok değildi çünkü konum şehrin dışında gözüküyordu.

"Bu iyi." diye fısıldadı belli belirsiz. "En azından o bok yuvasını yeniden görmek zorunda kalmayacağım." Birden şehrin içine girmek zorunda kalmayacağı için ufak bir tebessüm kondurdu dudaklarına. Hala böyle bir şeye kalkıştığına inanamıyordu. Yolda bir kriz geçirmemesi bile büyük mucizeydi.

Gösterilen yerlerden ustaca dönüp hızını normal seviyede tutarken yaklaşık on dakikalık bir yolun ardından denizi gördü. Busan'ın denizini görmeyeli çok uzun zaman olmuştu.

Kendini ilk bu denizde boğmaya kalkmıştı.

Gözlerinde minik bir hüzün parıldarken Jimin sanki birisi onu görebilecekmiş gibi ifadesini sabit tutmaya çalışarak direksiyonu sıktı ve dar yoldan geçip birkaç gecekonduyu gerisinde bıraktıktan sonra kumlu yolun kenarında ilerlemeye devam etti. Dikkatle etrafa baktı ve navigasyondan hedefe ulaştığına dair bir bildiri aldığında olduğu yerde durdu. Tam noktayı anlamaya çalışarak arabadan indiğinde etrafta tek bir kişinin bile olmamasına kaşlarını çattı. Yolun bu tarafında büyük ağaçlar ve yıkık dökük gecekondular varken diğer tarafı tamamen kum ve denizden oluşuyordu.

Etrafında bir kez döndükten sonra arabayı park ettiği yerin hizasından karşıya geçti ve sabahın ilk ışıklarında onu gördü.

Yoongi hemen karşısında duruyordu.

Ama Jimin olduğu yerde takılı kaldı. Üzerinde ona ait kapüşonlu, ona ait pantolon ve ona ait bir çift ayakkabıyla neredeyse koşar gibi oraya giderken olduğu yerde takılı kalıp gördüğü tabloya karşı "Yoongi..." diye fısıldadı.

Gözlerini ondan bir saniyeliğine bile çekemedi.

Kapısı açık küçük bir gecekondunun önünde, yerde oturuyordu. Saçlarının bir kısmı alnına yapışmışken tişörtünün tamamı kırmızıyı boyalıydı. Yoongi bacağını sıkıca tutarak, kanlı gözlerle Jimin'e bakıyordu.

Oradaydı. Günlerdir beklediği adam karşısındaydı ama Jimin sanki beklediği tablo bu değilmiş gibi öylece ona bakıyordu.

Sonunda Yoongi daha da beyazlamış teniyle onun gözlerine baktı ve sesi neredeyse hiç çıkmazken "Jimin," dedi. "Gelmeyecek misin?"

Ve birisi Jimin'in gözünün önünde parmaklarını şıklatmış ve onu girdiği hipnozdan kurtarmış gibi an canlandı. Yavaşlayan hava eski hızını buldu ve kulağındaki uğultu yerini denizin ve kuşun seslerine bıraktı.

Jimin kıpırdadı. Birkaç adım attıktan sonra kendini koşarken buldu. Bir koşu yarışında birinciliği oynuyormuş gibi hızla ona koştu. Yanına yaklaşırken taşlı zeminde hafifçe tökezledi ve ona doğru düşer gibi yere indi. Ellerini koyup ona hızlı bir bakış atarken "Bacağın." dedi inanamıyor gibi. "Bacağın kanıyor." Yüzündeki o dehşet ifadesi net bir şekilde okunuyordu. "Ne zamandan beri?"

Yoongi ona baktı. Sanki burada oluşunu hala kavrayamamış gibi ona baktı ve çoktan gözlerinde bekleyen o damlalar süzülmeye başladı. Ardı arkası kesilmezken orada neden ağladığını bile bilmiyordu ama tek değildi. Ona eşlik eden birisi vardı.

Jimin titreyen elleriyle Yoongi'nin alnına yapışan saçları geriye iterken dudaklarına ulaşan göz yaşıyla birlikte onun alnına minik bir öpücük kondurdu. Ardından her iki şakağına ve gözlerine. En son gözlerine. Kirpiklerini hissedecek şekilde dudaklarını bastırdı ve "Tamam." dedi. "Tamam halledeceğiz, onun için buradayım ağlama."

Yoongi hıçkırığını yuttu. "Sen de ağlıyorsun." dedi pürüzlü çıkan sesiyle. "Şu an ağlamamalısın."

"Saçma ve boş konuşuyorsun." diyerek tersledi Jimin onu. "Ağlamıyorum." Yaraya baktı. "Bunu sarmamız gerekiyor." Etrafa bakınıp istediğini bulamayacağını bilerek ayaklanmaya çalıştığında Yoongi panikle onun elinden tuttu.

"Gitme."

"Buradayım Yoongi."

"Hayır, içeriye." Nefes alış verişi hızlandı. Jimin onun hızla inip kalkan göğsüne bakarken o "Görmeni istemiyorum." dedi. "O içeride ve- Ve ben- Yani- Ben onu-"

"Söylemek zorunda değilsin." Jimin ona baktı. "Ve onu orada bırakamayız." Elini usulca Yoongi'nin elinden çekip gecekondunun kapısını itti ve daha iter itmez buna pişman oldu. Yoongi'nin neden dışarıda beklediği açıkça belliydi. Jimin hızla kapüşonlusunun yakasını burnuna tutarak içeri girdiğinde ve tüm o savaş alanını gördüğünde neredeyse kusacaktı.

Yerdeki kan midesini bulandırdı. Ve sonunda onu gördü. Jaebum'un hareketsiz bir şekilde yerde yatan bedenini ve göğsünün ortasında saplı kalan bıçağı. Ve bir an için öğürdü. Bunu nasıl kaldıracağını bilemeden adımlarını biraz hızlandırarak ileride gördüğü cekete koştu, onu kaptığı gibi dışarı çıktı ve nefesini tutmaktan kıpkırmızı kesilmiş bir şekilde taşlı zemine oturdu. İnce ceketi eline alıp yırtmak için biraz vaktini harcadı. Tüm bu süreçte Yoongi'ye bakmamak için elinden gelen her şeyi yapıyordu.

"Buraya nasıl geldin?" dedi Yoongi kendini zorlayarak. "Sana sormadılar mı?"

Jimin sonunda bir parçasını yırtmayı başardığı cekete bakarak "Evden çıktığımda uyuyorlardı." dedi. "Yoldayken ararlarsa diye hepsini engelledim."

"Teşekkür ederim."

Jimin ona baktı. Gözleri bir saniyeliğine buluştu ve kendini toparlayarak "Önemli değil." dedi. "Şunu saralım." Koparttığı parçayı Yoongi'nin bir bacağının altından geçirdi ve onun tıslamasıyla kendini kasarak yavaşça kumaşı doladı sıkı olmasına özen göstererek bağladı ve "Hastaneye gitmeliyiz." dedi. "Bunu biz halledemeyiz üstelik uzun zamandır böylesin ve-"

"Hastaneye gidersek ifade vermem gerekecek..." Yoongi hafifçe dönüp gecekonduya baktı. Fısıldıyordu. "Bunun sonucunu biliyorsun."

Jimin onunla aynı noktaya baktı. Kapı çekiliydi ama biraz dikkatli koklandığında ölü beden kokusu oraya kadar geliyordu. Her şey hala kabus gibi hissettirirken tüm bunları kavramak ikisi için de zordu. Yoongi bir sabah uyandığında katil olacağını bilemezdi, Jimin ise böyle bir olaya karışıp her şey normal gibi davranacağını.

"Kendini korudun." dedi Jimin. "O-onu denize atalım?"

"Ne?" Yoongi gözlerini açtı. Kızarık görünüyorlardı. "Hay-Hayır, bunu yapamayız Jimin onu bir yere gömmemiz veya birine çağırmamız gerekir, bilmiyorum-"

"Dinle." Jimin onun kolundan tuttu. "Onu gömersek eğer bir katili olduğu anlaşılır tamam mı? Yoongi bana bak." Çenesinden tuttu. "Bu bok ilk defa başıma geliyor ama senin için mantıklı olmaya çalışıyorum. Onu denize atalım ve polise ifade ver. Sen-" Durdu. Toparlamak ister gibi bekledi. "Bak nefsi müdafaaydı tamam mı? Onun seni vurduğunu ve sen de karşılığında bıçakladığını söyle. Sonra kaçtın ve polise gittin. Ondan haberin yok."

"Jae kendini denize mi atmış olacak?"

"Bilmiyorum, belki? Evet yani öyle olacak. Yarasıyla birlikte koştu ve kendini attı işte, bilmiyorum!" Bağırarak ona döndü. "Şu an düşünemiyorum. Tüm yol boyunca sadece iyi olmanı istedim ve şu an iyisin. Gerisini düşünmedim."

Yoongi ona baktı. Gözlerinde biriken yaşlara ve gergin görünen yüzüne baktı. Ağladığı için kızaran gözlerine. "Benim için endişelendin mi?"

Jimin ona baktı. Endişelendiğini, gelene kadar yüzlerce kaza atlattığını ve günlerdir kabuslarında onu ölürken gördüğü için delireceğini sandığını söylemek istedi ama yapamadı. Sadece yerinden kalktı ve "Tam bir aptalız." dedi. "Bacağın için bir şeyler yapmamız gerekiyor."

"İyi değilim."

"Bunu görebiliyorum."

"Ne yapacağız?"

Derin bir nefes aldı. Etrafına baktı. "Burada bekle." dedi arkasını dönerken. "Arabayı getireceğim."

"Tamam." dedi Yoongi ve birden aklına gelmiş gibi "Jimin." diye ekledi.

Jimin attığı adımları kesip ona döndü. Bir şey olduğunu düşünerek gözlerine baktı ve Yoongi'nin alt dudağını ısırdığını gördü. Gerçekten berbat bir haldeydi. Üzerindeki tişört bile başlı başına bir faciaydı. Ona baktıkça içinde bir yerlerin acı çektiğini hissediyordu.

"Bir şey mi oldu?" dedi Jimin kaşlarını kaldırarak.

Yoongi başını iki yana sallayıp acı bir şekilde güldü. "Seni seviyorum." dedi. "Sadece geç olmadan bilmeni istedim."

Jimin'in nefesi kesildi. Bir başka kabustan uyanmayı ve kendini Yoongi'nin odasında bulmayı bekledi ama her şey fazlasıyla gerçekti. Buradaydı. Yoongi'yi peşindeki takıntılı çocuk kaçırmıştı, günlerce ondan ayrı kaldığı için mahvolmuştu, onsuz uyuyamamıştı, onun için Busan'a gelmişti ve onu özlemişti. Şimdi ise o bacağında kanayan bir yarayla, bembeyaz kesilmiş yüzü ve dağılmış haliyle ona bakıyor ve kendisini sevdiğini söylüyordu.

Ama Jimin bunu duymaya alışkın bir adam değildi. Bunu ancak fanlarından duyabilirdi. Nasıl karşılık vereceği ona öğretilmemişti. Nasıl yanıtlaması gerektiğini bilmiyordu.

Nefesini temizleyerek "Yoongi." dedi. "Henüz ölmüyorsun."

"Biliyorum." Omuz silkti. "Sadece söylemek için bahane arıyordum."

Jimin gözlerini kırpıştırdı. Kalbinin atışını duyduğu için daha da garip hissederken yeniden arkasını döndü ve "Arabayı getiremem lazım." dedi. Bu da onun bahanesiydi.

Yine aklında çınlayan tek ses Yoongi'ye aitti ve söylediği tek şey bir çift kelimeden oluşuyordu: Seni seviyorum.

Jimin inanamadı. Tüm bu akıl almaz olayların içinde kendisini en çok şaşırtan şeyin bu oluşuna inanamadı. Bir çift kelimenin onu böyle etkilemesine inanamadı. Ve bu önündeki denize karşı koşup kendini içine atması gerekiyormuş gibi hissettiriyordu. Garip hissettiriyordu.

Jimin bu garipliği sevmişti ama bunu kendine itiraf edemedi. Sadece gülümsedi ve arabayı çalıştırdı. Bir kez daha kendi gerçeklerinden kaçmayı tercih etti.

Seni seviyorum.

- - -

selamlar selamlar

çok stresliyim. şimdi ciddi bi konuşma yapıcam. öhü öhü. evet.
😠😡😠

bu bölümü aylar önce konuştuk nisa'yla yani cidden aylar önce konuştuk ve o günden beri bu bölümü yazmak için bekliyorum.. aklımda milyon defa kurdum bu bölümü ve ortaya bu çıktı. dürüst olmak gerekirse evet, aklımdakileri yansıttım ama yine dürüst olmak gerekirse süsleyip püsleyemedim.
😔

yedi yıldır wattpadde yazıyorum ve bu zamana kadar hep soft şeyler yazdım, soft sahneler, uwucuk uwucuk falan o yüzden bu tarz bir sahneyi idare etmek benim için çok zordu gerçekten zordu.. umarım severek ve keyif alarak okumuşsunuzdur 💖

sizi çokça seviyorum siz de cruel'i çokça sevin

10012021 🖤

واصل القراءة

ستعجبك أيضاً

407K 37.3K 33
Kore'nin nesillerdir düşman olan iki sürüsü; Kim'ler ve Jeon'lar aynı davete katılır. Beklemedikleri şey ise attığı yumruk ile ruh eşi oldukları orta...
4.4M 326K 45
Jeon Jungkook'un eski sevgilisi, yeni sevgilisi Kim Taehyung'a onun çıplak fotoğraflarını göstermişti. text, düz, for, @vantesiel
21.3K 1.3K 30
Birbirini en iyi iki yaralı insan anlardı, değil mi? Aşk diye adlandırılan bu serüvende kaderlerine kurban düşmeye mahkumlardı.
216K 22.5K 35
taehyung kırmızı defterini kaybeder 290423, tk ☁️