Chan, dizleri yırtık kot pantolonu, beyaz baskılı tişörtü ve farklı tonlarda minimal gri kareleri olan her zamanki resmi ceketiyle Aussie Cafe'ye girmişti. Changbin'i de ilk defa ceketle gördüğüne yemin edebilirdi Seungmin. Siyah dar kotu, beline taktığı kemerden sarkan zincirleri ve beyaz tişörtünün üzerindeki siyah ceketiyle oldukça havalı görünüyordu. Siyah cap'inden vazgeçmemiş ve kafasına yine onu geçirmişti. Jisung ise siyah balıkçı şapkası, siyah eşofmanı ve bol kese kâğıdı tonlarındaki ekoseli gömleğiyle hepsinden daha salaş görünüyordu.

Kabul etmeliydi ki, bu adamların tarzları harikaydı.

Chan hafifçe başını eğip, elini kaldırarak Minho'ya selam vermiş, etrafta boş masa göremeyince Seungmin'in masasına ilerlemişti. Üçü de selam vererek oturduğunda Seungmin kitabın arasına kalemini bırakıp sayfayı kapatarak hafifçe gülümsedi.

Masasına üç yakışıklı adamın bir anda oturması garip hissettirmişti.

"Ders mi çalışıyorsun, hangi ders?"

"Biyoloji." Seungmin kitabı çantasına koyduğunda Changbin gülümsedi. "Sıkı çalışıyorsun."

"Ne zaman görsem elinde test kitabı var, Jeongin'i sollar bu he." Jisung konuştuğunda Seungmin güldü.

"O kadar da değil, Fizik hariç tüm dersleri harika, onu da Hyunjin anlatıyor." Seungmin hakkını yememeliydi Jeongin'in. O da iyi çalışıyor hem de Seungmin'e yardımcı oluyordu.

"Keşke boş masa olsaydı, seni rahatsız ettik." Chan konuştuğunda Seungmin gülümsedi.

"Ben burada otururken başka masaya otursanız kırılırdım. Felix de kızardı, kafemi işgal ediyorsunuz, diye." Dördü de gülüşürken Minho yanlarına gelince Jisung onu süzüp göz kırptı. Minho o kadar yorulmuştu ki, flört bile edememişti.

"Hoş geldiniz, ne alırdınız?" Seungmin gülmemek için başını eğerken Jisung sırıttı.

"Mümkünse seni." Seungmin ve Changbin kocaman gözlerle Jisung'a bakarken, Chan başını eğmiş gülüyordu. Minho göz devirip güldü.

"Beni sonra özel olarak alırsın, şefin spesiyali diye. Ne alırdınız söyleyin hadi, çok yoruldum mesaimin bitmesine daha iki saat var."

Changbin başındaki şapkayı çıkarıp saçlarını karıştırdı. "Felix'in son zamanlarda çok tercih edilmeyen bir tarifi var mı Seungmin?"

"İçi dolgulu kurabiyesiyle gökkuşağı pastası satılmıyordu çok. İki gündür onları birilerine veriyoruz buradan çıkarken. Az pişirdi ama bugün yine satılmadı. Gökkuşağı pastanın şekli kaymış biraz." Changbin Minho'ya dönüp omuzlarını kaldırıp indirdi.

"Şefin spesiyalleri olarak onlardan getir bize. Gör kişilik, Seungmin de yiyecek. Sevgilim üzülmesin."

"Bu oyunu anlayacak kadar zeki."

"Ama yaptığı şey beğenildiğinde aptallaşıyor. Beğenmeseniz bile beğenmek zorundasınız." Changbin Jisung'a cevap verip Minho'ya döndü tekrar. "Yapmakta zorlanmadığın bir kahveden içelim, yorulmuşsun zaten." Minho başıyla onaylayıp servis yapmak için içeri geçti.

Seungmin gülümseyerek Changbin'e bakıyordu. "Changbin, çok tatlısın."

"Sevgilime çok aşığım sadece." Seungmin gülerek yamağını eline yaslayıp kafeyi izlemeye başladı. Onu da böyle düşünen olur muydu?

Minho servisi yaparken Felix meşgul olduğu için aşağıya inememişti, yukarıda müşterilerle ilgileniyordu. Sevgilisinin ve arkadaşlarının geldiğinden haberi bile yokken tipi kayan pastasına üzülmeye devam ediyordu, oysa çok uğraşmıştı.

Changbin pastadan ve kurabiyeden yedikten sonra kaşlarını çattı.

"Neyini beğenmemişler ulan, ne güzel pişirmiş sevdiğim."

"Bir şey diyeceğim, gerçekten güzel olmuş. Sadece renkleri birbirine karıştığı için mi yemediler bu pastayı?" Jisung hayretle konuşurken bir lokma daha yedi.

Chan gülerek yemeğini yerken Seungmin alttan diziyle dürttü onu. Chan ona dönüp merakla baktığında Seungmin konuştu. "Sen beğenmedin mi?"

"Beğendim, güzel olmuşlar ama Felix daha güzelini yapabilirdi. Birkaç gündür satılmadığı için üzülmüş ve çok dikkatli yapmamış."

"Felix'e de böyle söylersen seni tokatlarım." Changbin arkadaşına doğru işaret parmağını salladığında Chan gülerek ağzına fermuar çekti.

"Ben pastayı çok sevdim. Minhoşum, bakar mısın bir?"

"Minhoş ne be?" Seungmin yüzünü buruştururken Jisung ona dil çıkardı. Minho gülerek masaya gelmiş, göz kırpmıştı.

"Pasta pasta~ Bir dilim daha hatta iki dilim daha çok ince bu dilimler."

"Karnın ağrıyacak."

"Ya getir sen, yiyemediğimi yediririm birine." Minho gülerek pasta almaya gittiğinde Felix hızlıca yarısında olduğu merdivenlerden inip arkadaşlarının yanına geldi.

"Ya, neden daha güzellerini yemediniz?"

"Bunun daha güzeli mi var bebeğim?" Changbin merakla sorduğunda Felix pamuk gibi olsa da oyuna gelmemeye niyetliydi. "Hep aynısını yapıyorsun, kötü olmuştu bunlar. Şu pastaya bak, şekli şemali kaymış." Changbin sevgilisinin küçük elini tutup avucunu öptü.

"Yalan söylemiyorum, gerçekten güzel olmuşlar."

"Sana güvenmiyorum. Chan, gerçekten güzel olmuş mu?" Felix merakla bakarken Chan gülümseyerek onayladı. "Eline sağlık, tariflerde ustalaştığın halini düşünemiyorum..." Changbin arkadaşına teşekkür edercesine bakarken Felix Seungmin'e döndü gözlerini kısarak.

"Sen de beğendin mi? Doğruyu söylemediğini anladığım an kovarım seni."

"Beğendim Felix, gerçekten güzel olmuşlar. Boşuna üzülmüşsün." Minho elinde iki dilim pastayla masaya geldiğinde Felix gözlerini kocaman açıp Jisung'a baktı.

"Yuh, o kadar mı-"

"Doğum günümde bu pastadan yapmazsan yersin kafayı. Git başımdan pasta yiyeceğim." Jisung kocaman bir lokmayı ağzına attığında Felix kocaman gülümseyerek yanlarından ayrılmıştı.

"Teşekkür ederim." Changbin arkadaşlarına bakarak konuşunca Chan omuz silkti.

"Gerçekten güzel olmasalar yalan söylemezdim, teşekkürlük bir şey yapmadık. Olanı söyledik." Gülüşmeleri ve sohbetleri saatlerce sürmüş, kafeyi beraber kapatmışlardı.

Hepsi evlere dağılırken Hyunjin'in, Chan'ın eve dönme saatinin geldiğinden haberi yoktu. 

kaçak damatlarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin