BÖLÜM 78

3.7K 447 67
                                    

Alev almış gibi yanıp sönen gökyüzüne doğru bakarken tenim ürperdi. Korku ve birazda endişe dolu bir şekilde metal alev toplarının gökyüzünden üstümüze doğru yağmasını bekledim. O sırada alarm borazanları çalıyor, kaçmamız için bize uyarı veriyordu. Saklanmalıydık çünkü çok açıktaydık. Eski şehrin göbeğinde, en yüksek binanın hemen önünde durmuş savaşı bitirmek için hazırlanıyordum. Etrafımda yüzlerce ölü beden, arkamda ise muhafızlarımdan geri kalanlar vardı. Bir an kalbim acıyla kasıldı. Her iki tarakta çok kayıp vermişti ama büyük fedakârlıklar sonucunda savaşı kazanmıştık. Yine de alev topları işimizi bozabilirdi.

Zaman geçtikçe, gökyüzü tıpkı gök kuşağı gibi renklerle dolup taştı, ardından sert fırtına yavaşça durdu ve hala alev alev yanan gökyüzünü belli belirsiz bir siyahlık kapladı, dakikalar sonra ise karla birlikte tepemize siyah, küle benzer bir şeyler yağmaya başladı. Herkes durmuş gökyüzünde olanları izlerken elimi ileri doğru uzatıp kül parçasını avucumun içine aldım. Kül, hızla elime yapışıp tamamen erirken nefesimi kontrol altına almak için çabalıyordum.

Sierra bir şeyler yapmıştı ama bu şeyin bize neler getireceğinden emin değildim.

''Neler olduğu hakkında bir fikrin var mı?'' diye sordu yanı başımda duran Carlos.

Yavaşça ikiz şehrin lideri olan kadına döndüm. Yüzü gözü kan içindeydi ama neyse ki hiçbiri ona ait değildi. Saygı dolu bakışlarım gözleriyle buluşunca, Carlos hafifçe gülümsedi. Buraya bizden önce gelip Eski şehre, sanki bizimle savaşacaklarmış gibi girmişlerdi, ardından savaş esnasında saf değiştirip bizim için savaşmışlardı. Savaşı onlar sayesinde bu kadar hızlı kazanmıştık. Bu yüzden ikiz şehri yönetmesi fikrine sıcak bakmaya başlamıştım. Yandaşları da unutmamak gerekiyordu, Anton ve Boris'in takımı önden içeri sızmış ve tüm elektrik şebekelerini kesip, mahkûmları serbest bırakmışlardı. Onlara mahkum demek biraz haksızlıktı aslında, buradan gitmek isteyen ama gitmeye kalkıştığı için köle olarak kullanılan insanlardı sadece onlar. Masumlardı, belki de aralarında suçlularda vardı ama cezalarını yeterince çekmişlerdi. Önemli olan serbest kalanların hepsi kaçmak yerine, bizim için savaşmışlardı.

''Alev toplarının yağıyor olması gerekiyordu'' diye mırıldandım. Kanlı avuçlarımı sıkarken başımı yeniden gökyüzüne çevirdim. Çok yorulmuştuk, bu işi bitirmek için sabırsızlanıyordum.

''Her şey hazır'' diyen bir ses yükseldi arkamdan. Yavaşça arkama dönüp, az önce konuşan Anton'un yorgun ve yaralı yüzüne bakmaya başladım. Sol kaşı parlamış, burnu kanamıştı ve gözünün biri morarmaya başlamıştı. Zorlu bir dövüşü atlatmışa benziyordu. Bir an ondan şüphe ettiğimiz için vicdan azabı çektim. Aslında çekmemem gerekiyordu, sonuçta yandaşların asıl lideri o değil de, karısı Sheila'ydı ama o da diğer yandaşlara gizlice mesaj yollarken yakalanmış ve çeteler tarafından sorgulanıp öldürülmüştü. Anton'da hem çetelerden intikam almak, hem de karısının bunca yıldır bağlı olduğu görevi tamamlamak için başa geçmişti. İşinde başarılıydı ve sadıktı da.

Boris yanıma gelip kenarda duran kılıcımı kaldırdı ve bana uzatıp ''Bu işi bitirme vaktiniz geldi majesteleri'' diye mırıldandı yavaşça.

Derin bir nefes alıp nasırlı parmaklarımla kılıcı kavradım ve emin adımlarla meydan alanındaki platformlara yürümeye başladım. Birkaç ay önce o platformda yaşamım için savaşıyorken, şimdi oraya güçlü bir lider olarak çıkmak büyük bir gururdu benim için. Gözlerimi yerde yatan bedenlere değdirmemeye çalışıyor, etrafta koşuşturan doktorları ağlayan kadınları görmemeye çalışıyordum. Kadınlara ve çocuklara zarar verilmesine asla izin vermeyecektim ama hala bize karşı olan adamlar için aynı şeyi söyleyemezdim. Cezalarını çekmek zorundaydılar, özellikle başlarında duran o adamların hepsinin büyük bir beden ödemesi gerekiyordu.

BEYAZ KUBBELER : Savaşçı Kadın ve Kral ( -TAMAMLANDI- )Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin