BÖLÜM 4

7.8K 733 106
                                    

Nereden başlayacağım konusunda tereddütlüydüm. Çeteler, ben kendimi bildim bileli vardı. Onların nasıl ortaya çıktığı ile ilgili pek bilgim yoktu ama bize nasıl zarar verdiklerinden gayet haberdardım. Tehlikeli ve acımasızlardı. Açlık onlar için sorun değildi, çünkü bizden fazlasıyla çalıyorlardı.

''Çeteler nasıl ortaya çıktı bilmiyorum'' diye söze başladım. En başından anlatmamı istiyordu ama bende sadece orta kısımları vardı. Bizden nasıl çaldıklarını, Eski şehir yolundaki hurdaları ele geçirdiklerini, oraya girmemizi yasakladıklarını, evlerimize girip yağmaladıklarını ve daha nicelerini anlattım.

Hurdaları ne yaptığımızı sordu sakince, tüm sakinliğine rağmen sesi fazlasıyla asabi çıkmıştı. Kendini kontrol altına almaya çalışıyor gibiydi. Ona, elektrik direklerimizin yıkıldığını, onaracak insan gücümüz ve malzememiz olmadığından birkaç kişinin direklere gerek duymadan elektrik üretmeye çalıştığını söyledim. Diğerleri, tıpkı benim gibi toplayıp satıyor ve para kazanıyordu. Bunları anlatırken sessizdi. Sadece arada sırada bana bakıyor ve dinlediğini gösteriyordu.

Nasıl geçindiğimizi sordu. Bu sözüne karşın gülmek istedim, o nasıl geçiniyorsa biz de öyle geçiniyorduk. Ona avlandığımızı söyledim, arada sırada Kralın şehrinden gelenlerle idare ettiğimizden bahsettim. Birden durdu ve bana doğru döndü.

''Arada sırada mı?'' diye sordu sertçe. Gözleri yine alev alevdi. Kaşlarımı çatmamak için büyük bir çaba sarf ettim. Bu ani değişimi kafamı karıştırıyordu.

''Yani neredeyse iki ayda bir geliyor'' dedim.

Gözlerindeki ani değişimle kalbim tekledi. Bedeninin gerildiğini buradan bile hissedebiliyordum. Birden ipi tutan eline çarptı gözlerim. Eldivenli eli sıkı sıkı ipe sarılmış, yumruk şeklini almıştı. Bu kadar tepki vermesine anlam veremedim.

'' Benim bildiğime göre her iki haftada bir erzak gelmesi gerekiyordu'' diye söylendi.

Bunu o kadar kısık sesle söylemişti ki, duymak için çaba sarf etmem gerekmişti. İki hafta da bir mi! Bu hayatım boyunca duyduğum en inanılmaz masaldı! Ayda bire bile razıydık biz, iki hafta da bir olmasına bile gerek yoktu.

Ona hayır anlamında kafa salladım ve '' Belki senin yaşadığın yerde öyledir ama burası unutulmuş topraklar. Biz gündüzleri yakalayabildiklerimizle karınlarımızı doyururuz. Bir şey avlayamazsak eğer aç uyuyoruz.'' Dedim umursamazca.

Gözlerine bakıyordum. Hiddetle yanan göz bebekleri nefesimi keserken aklıma takılan soruları sorup sormamak konusunda kendimle çelişiyordum. Neden bu kadar şaşırmıştı, onun geldiği yerde böyle şeyler yok muydu?

Bir an onun nereden geldiğini hala bilmediğimi fark ettim, ona sormak için can atıyordum çünkü yıllardır ilk defa kendi köyümün dışından biriyle karşılaşmıştım. Onun yaşadığı yerde hayat nasıldı? Açlık çekmedikleri kesindi, elbette belki o da bu köydeki insanların bazıları gibi şanslı olanlardandı. Yaşadığı yerdeki tüm insanların parası olmayabilirdi.

''Sen nereden geliyorsun? Köyünün bir adı var mı?'' diye sordum daha fazla düşünmeden.

Merakım artık hat safhaya yükselmişti. Gözlerini kaçırdı ve kafasını ormana doğru çevirip birkaç saniye sessiz kaldı. Bu hareketi ondan fazlasıyla şüphelenmeme neden oluyordu. Tehlikeli olabilirdi ama neden şu zamana dek bana saldırmamıştı? Hayır, başka bir şey vardı ve ben bunu bulmak için çıldırıyordum.

Adam gözlerini bana çevirip ''Kralın şehrinden geliyorum'' dedi yavaşça.

Nefesim kesilirken hala ona bakıyordum. Verdiği tepkiler, onca şaşırmaları, üzerindeki tüm pahalı şeyler ve özellikle de parası bunun zaten doğruluğunu kanıtlıyordu. Bir an bedenim titredi, orada yaşıyordu. Bizim için yasaklanmış topraklarda hayatını geçiriyordu.

BEYAZ KUBBELER : Savaşçı Kadın ve Kral ( -TAMAMLANDI- )Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin