BÖLÜM 35

5.3K 521 118
                                    

Derin bir nefes alıp silahın, kalın eldivenlerimin altından bile soğukluğunu rahatça hissettiğim metal gövdesine baktım. Werner çoktan ağaçların arasından kaybolmuştu ve beni burada, elime bir silah tutuşturarak bırakmıştı. Buna alınmıyordum, iki kişi gerçekten de fark edilebilirdi. Yine de onun yanında olmayı istiyordum.

Metal günışığında parlarken sertçe yutkundum ve saklandığım ağacın dibine iyice çöküp etrafımı süzmeye başladım. Kalbim sıkışıyordu, burada birilerinin olacağını hiç düşünmemiştim. Kaç kişi olduklarını merak ederek kafamı ağacın gövdesinden biraz çıkarıp yukarı bakmaya başladım. Az önceki adamlar görünürlerde yoktu. Acaba üçüncü kuleyi kendi evleri mi yapmışlardı? Açıkçası kuleler çok sağlamdı, kışın soğuğunda sığınmak için en iyi yerlerden biri diyebilirdim. Yüzümdeki bezi biraz aşağıya çekip daha iyi nefes almaya çalıştım. İki kişiyi halledebilirdik ama daha fazlası bizi zorlardı.

Dakikalar geçmesine rağmen Werner ortalıklarda gözükmüyordu. İçimdeki ses çıkıp onu aramamı söylüyordu ama buna cesaret edemiyordum. Saklanıyor olabilirdi ya da ilginç bulduğu ve bir şeyi inceliyordur. Eğer istediği yerde beklemediğimi görürse dikkati dağılırdı, bu dikkat dağınıklığı ise yakalanmamıza neden olurdu. Aptallık etmeyecektim. Tam istediği yerde bekleyecektim. Tabii uzun süre ortalıklarda gözükmezse orası ayrı.

Havada yankılanmaya başlayan kahkaha sesleriyle irkildim. Yine tepenin en ucunda insanlar olmalıydı. Kafamı yavaşça gövdeden ayırıp gözümü yukarı diktim. Bu sefer üç kişi tepede durup etrafı gözetliyordu. Adamlardan birinin kolunda asılı duran av tüfeğini fark edince neredeyse sesli bir iç çekecektim. Tanrım! Werner nerede kalmıştı!

Gittiği yöne doğru endişe dolu gözlerle bakıyor ve gelmesini bekliyordum. Dakikalar daha da ilerlerken artık stresten titremeye başladım. Ağaca daha da sinip delicesine atan kalbi sakinleştirmeye çalıştım. İçimdeki sese kulak verme zamanımın gelip gelmediğini düşünürken havada süzülen metal sesle birlikte yerimde donup kaldım. Bu sesi tanıyordum, çocukken babam sürekli silahlarını temizler ve sürgüsünü hızla çekip bırakırdı. Bu da onunla aynı sesteydi.

''Ellerini havaya kaldır ve yavaşça arkanı dön'' dedi kalın ve pürüzlü bir erkek sesi. Boğazından çıkan hırıltılardan çok fazla tütün kullandığını gösteriyordu. Tenim ürperdi, sesin sahibine doğru dönmek istiyordum ama donup kalmıştım ve Tanrım! Yakalandığıma inanamıyordum!

''Sana dön dedim'' dedi sakince sesin sahibi. Silahı yerde otururken birleştirdiğim bacaklarımın arasına sıkıştırıp yavaşça dönmeye başladım. Dönerken silahı fark etmemesini umuyordum. Lazım olunca kullanmak istiyordum çünkü.

Görüş alanıma uzun boylu ve yapılı bir adam girdi. Baştan aşağıya siyah ve lacivertten oluşan giysilerle örtünmüş, kendi kimliğini gizlemişti. Yüzü, kirli ve yer yer sökülmüş bir bez parçasıyla sarılıydı. Görebildiğim tek şey gözleriydi, birde elinde tuttuğu ve namlusu bana dönük olan tabancasıydı.

Adam yüzümü inceledi. O an yüzümün tamamen açık olduğunu idrak edip iyice büzüştüm ve içimden lanetler savurmaya başladım. Beni tanımıyordu ama ileride karşılaşırsak kesinlikle tanıyacaktı.

Adam hafifçe homurdandı ve '' Senin gibi küçük bir kızın burada ne işi var?'' diye sordu kafasını sola eğip.

Meraklı gözleri bedenimde geziyor, tenimin ürpermesine neden oluyordu. Dikkatli hareketlerle bacağımı hafifçe oynatıp silahı daha da aşağıya kaydırmaya çalıştım. Bunu sırf silahı fark etmesin diye yapıyordum. Siyah gözleri hala yüzümdeyken ben de ona diktim bakışlarımı. Beni ölçüp bitiyordu, ayrıca sakin olmasına aldanmama gerektiğini biliyordum.

BEYAZ KUBBELER : Savaşçı Kadın ve Kral ( -TAMAMLANDI- )Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin