BÖLÜM 27

6.2K 628 151
                                    

Muhafızların sinsi bakışlarını üzerimde hissetmekten bıkmış bir halde kafamı kamyonun gümüş zeminine çevirip sessizce iç çektim. Neredeyse beş saattir yoldaydık. Artık kamyondan çıkan garip seslere, sürekli sallanmasına ya da feci derecede hızlanmasına alışmıştım ama karşımda oturup sürekli gözlerini bana çeviren garip görünüşlü iki muhafızın varlığına bir türlü alışamıyordum. Gerçekten şu yolculuk bir an önce bitmeliydi.

Ayrıca soğuktan korunmak için açıklığı kapattıkları naylon pek işe yaramıyordu. Rüzgâr naylonun kenarlarından girip bize çarpıyor ve dondurucu soğuğunu üzerimize salıyordu. İçimde eski dünya üniforması olduğu için çok fazla etkilenmiyordum, neyse ki kardeşlerimin ve annemin üzerinde iki ceket ve kalın içlikler vardı ve çıkışın en uzak köşesinde oldukları için onları da soğuk pek etkilemiyordu.

Annem her zamanki gibi uyuyordu, çocuklarda hareket ettiğimizden beri birkaç kez konuşmuş ve yol boyunca sessiz durmuşlardı. Oliver arada bana bir şeyler soruyordu, sanırım üzerimdeki gerginliğin farkındaydı ama sorduğu soruların işe yaramadığını görünce o da pes etmiş ve karısına sarılıp yolculuğun devamında sessizce yerinde oturmuştu. Herkes gergindi, tek sıkılan ben olmadığım için mutluydum.

Kafamı yavaşça kaldırıp sessizce oturan kardeşlerime, oradan da karşımdaki muhafızlara çevirdim. Uzun boylu, esmer ve kahverengi gözleri olan muhafızla kesişti bakışlarımız. Adam birkaç saniye boyunca beni izledi ardından kafasını çevirip dışarı baktı ve hafifçe nefes verdi. Sinirlerime hâkim olmak zorundaydım, onlar muhafızdı. Yani tek bir söz söylersem beni tutuklama hakkına sahiplerdi ama içimdeki bir şey bunu pek umursuyormuş gibi durmuyordu.

Gözlerimi kapattım ve geleceğimizin nasıl şekilleneceğine odaklanmaya çalıştım. Kralın şehrine gitmek en büyük hayalimdi ama neden içimde anlamlandıramadığım bir korku vardı? Bunu çözemiyordum. Mutlu olmam gerekiyordu, böyle aptalca şeyler hissetmem değil.

Düşüncelerim uzaklardan gelen bir sesle bölündü. Korkuyla gözlerimi açtım ve etrafıma bakmaya başladım. Bedenim sesin yüksekliği ve korkunçluğu karşısında kaskatı kesilmişti. Herman bana doğru yanaştı ve '' Bu da neydi?'' diye sordu endişeyle.

Onu kolumla sardım ve '' Bilmiyorum'' diye mırıldandım, aynı zamanda muhafızlara bakıyordum. Onlar bu sesten etkilenmişe benzemiyorlardı.

''Haberciler'' dedi Jonny yavaşça.

Ona döndüm ve '' Anlamadım?'' diye sordum.

Bana döndü ve '' Geldiğimizi Kralın şehrindeki muhafızlara haber vermek için borazan çalıyorlar. Bu birincisiydi, ikincisi ve elbette son olarak üçüncüsü var. Yarım saat sonra orada oluruz'' dedi.

Sertçe yutkundum ve heyecanımı engellemeye çalıştım. Yarım saat sora Kuzey kubbeleri görebilecek olmak kalbimin hızını artırmıştı. Herman'a ve Hardy'ye dönüp yavaşça gülümsedim ve '' Korkulacak bir şey yokmuş, sadece geldiğimizi haber veriyorlar'' dedim sakince ve yeniden önüme döndüm.

Rahatlama yavaş yavaş bedenime yayılmaya başladı. Yol boyunca saldırıya uğramaktan o kadar korkmuştum ki, sürekli tetikte beklemiştim. Sesleri dinlemiş ve olası saldırıyı önceden tahmin edebilmek için şahin gibi gözlerimi açmıştım. Yaşadığım rahatlama vücudumu ağırlaştırdı ve göz kapaklarım da aynı şekilde gevşedi. Sanırım bu stres beni fazlasıyla yormuştu.

On beş dakika sonra ikinci borazan, bir on dakika sonra da üçüncüsü çaldı. Gözlerimi Oliver'a diktim. Hafifçe gülümsüyor ve karısının elini yavaşça okşuyordu. Mutluydu, sanırım burada mutlu olmayan tek insan bendim. Derin bir nefes alıp Jonny'e baktım. Onun suratı asıktı. Onu es geçtim, o hep öyleydi zaten.

BEYAZ KUBBELER : Savaşçı Kadın ve Kral ( -TAMAMLANDI- )Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin