BÖLÜM 62

4.6K 411 87
                                    

-2' ye gelince küçük ölüm kutusu yavaşça durdu.

Asansör denen şeye bu adı takmıştım. İçinde çok kısa süre kalmış olmama rağmen panik her yerimi sarmış, nefesim ise kesilmişti. Kalp atışlarımsa sanki uzun süre koşmuşum gibi hızlanmıştı. Hareket edince midemde hissettiğim o garip his ise durumumu daha da kötü bir hale sokmuştu. İşte bu yüzden ismi ölüm kutusuydu, bu metal kutu yüzünden neredeyse kalp krizi geçirecektim. Ayağa kalktım ve büyük bir hevesle kendimi beyaz koridora attım. Dar alandan kurtulduğum için çok mutluydum, biraz daha kalacak olsaydım panik atak geçirebilirdim.

Asansörün önünde durup etrafıma bakmaya başladım. Saniyeler içinde gözlerim, beyaz duvarların içine yerleştirilmiş metalimsi şekillere takılı kaldı. Bir kat aşağıdaki duvarlar tamamen yeşile boyanmışken, burası da metal renklerle dolup taşıyordu. Koridor yine üçe ayrılıyordu. Sağ, sol ve ileri olmak üzere üç kısım vardı. Her bir köşede, duvarın içine özenle yerleştirilmiş küçük veya devasa boyutta makineler yer alıyordu. Makinelerin önünde küçük boy dikdörtgen şeklinde, üzerinde yazılar yazan levhalar vardı. Hemen önümdekine doğru ilerledim ve levhanın üzerinde yazanları okumaya çalıştım. Dilini bilmediğim için anlaşılmıyordu ama üzerinde bilgilendirici yazıların bulunduğunu az çok tahmin edebiliyordum.

Makine neredeyse benim boyumun iki katı büyüklüğündeydi ve duvarı tavana kadar kaplıyordu, fazla geniş değildi ama duvarın içine sığıp yine de heybetli bir görüntü yaratacak kadar da büyüktü. Makinenin yukarıya doğru bakan uç kısmı yuvarlaktı, zeminde duran kısmı ise düzdü. Üst ve orta kısımlarında metalden yapılma uzun çubuklar vardı ve metal gövdesinin üzerinde sıra sıra küçük yuvarlak cisimler yan yana dizilmişti. Yuvarlak cisimler yeşil renkti ve metal kelepçeler sayesinde yerinde duruyordu. Makine duvara sabitlenmişti ama biraz yamuk duruyordu. Duvara doğru neredeyse görünmez denebilecek bir telle sıkıca bağlanmıştı ve bu sayede yamuk durup düşmüyordu. Duvar içinin genişliği fazlasıyla büyüktü. Tüm koridor boyunca duvarın içine asansör gibi küçük odalar yapılmıştı ve bu odalara da metal makineler yerleştirilmişti.

Kevin ''Eski bir uzay mekiğinin küçültülmüş versiyonu. Uzaya çıkan ilk insan, yani Gagarin bu mekikle ilk uzay yolculuğunu başlattı. Mekiğin adı Vostok 1.'' Dedi yavaşça.

Makinenin metal gövdesine bakarken Kevin'ın dediklerini düşünüyordum. Uzaya çıkan ilk insan mı? ''Uzay da nedir?'' diye sordum kaşlarımı çatarak. Uzayın ne demek olduğunu bilmiyordum, hayatım boyunca ilk kez bunu Kevin'dan duymuştum.

''Gökyüzünden daha ilerisi demek, atmosferden çıktıktan sonra gelen her şey uzaydır Sierra, başka gezegenlerin bulunduğu yerlere denir kısacası'' diye cevap verdi. İster istemez kafamı yukarı doğru kaldırdım, sonra göz devirerek mekiğe yeniden baktım. Dışarıda değildim ve yine de yukarı bakıyordum. Tam bir aptaldım.

Diğer gezegenler derken neyi kast ediyordu ki? Atmosferin ne olduğunu az çok biliyordum. Zaten güneşin bize zarar vermesinin sebebi de onu delmiş olmamızdı. Ama daha ilerisi hakkında hiç düşünmemiştim ve şimdi Kevin aklıma onları koymuştu. ''Gökyüzünden sonrası da mı var?'' diye sordum merakla. Annemler bundan bahsetmemişlerdi bana. Uzayın veya uzay mekiğinin ne olduğunu bilmiyordum. Ve yeni şeyler öğrenmek kesinlikle benim en sevdiğim şeydi.

''İzin ver sana göstereyim'' dedi Kevin.

Ardından tam önümde, ışık huzmeleri oluşmaya başladı. Korkuyla geriye doğru sıçrayıp, dans ediyormuş gibi sürekli hareket eden ışıkları şaşkın gözlerle takip etmeye başladım. Kalbim bu ani olay yüzünden güm güm atıyor ama bacaklarım ve aklım kaçmak için hiçbir şey yapmıyordu. Burada kendimi güvende hissediyordum.

BEYAZ KUBBELER : Savaşçı Kadın ve Kral ( -TAMAMLANDI- )Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin