BÖLÜM 54

4.1K 472 46
                                    

Adımlarım yavaş, duruşum ise sağlamdı. Nefes alış verişimi kontrollü tutarak yürümeye devam ettim. Çevremdeki insanların dikkatini çekmeden hareket etmeyi öğreneli çok olmuştu. Açıkçası bu hayat kurtaran bir özellikti. Yine de yeterince iyi olup olmadığımı hep merak ediyordum. Bazen öyle çok sorguluyordum ki, bu sorgulayış boş olduğum her an duygularımı saklamak için çalışmalar yapmama neden oluyordu. Derme çatma yatağıma oturup yarısı kırılmış ve diğer yarısı da hafifçe çatlamış aynamı sağ elime alıp saatlerce ifadesiz bir suratla durmaya çalışır ve kendimi eğitirdim. Çünkü biliyordum ki en ufak bir kas seyirmesiyle değişen yüz ifadem veya gergince alınan nefesler benim felaketim olabilirdi. Başlarda zorlanmıştım ama sonunda daha iyi bir hale gelmiştim. Nede olsa bir şeyin sonuçlarını düşünmek o şeyde başarılı olmanın en iyi yoluydu.

Ev dediğimiz ama eve hiç benzemeyen, yıkık dökük beton binaların olduğu geniş alana doğru yürürken birkaç kişiyle selamlaştım. Burada herkes birbirini tanırdı. Ama benim ünüm biraz fazlaydı, Rufus'un, yani Demir şehrin sahibinin erkek kardeşi Vance bana sadistçe bir ilgi duyuyordu ve beni oyuncağı haline getirmişti. Bu durumdan nefret ediyordum ama verdiği ayrıcalıkları da seviyordum. Kimse bana yaklaşamıyordu, kimse gece uyurken boğazıma bıçak dayayıp yemeğimi çalmaya kalkışmıyordu ya da kimse bana tecavüz etmiyordu. Vance'nin güzel ama sevgiden yoksun suratı belirdi kafamın içinde. İlk başlarda ondan hoşlansam da içindeki kötülük dışındaki güzelliği tamamen örtüyordu.

O sadist bir adamdı, çok içerdi ve kafayı bulunca istediği her kadına sahip olurdu. Ben ise sadece onundum. Bana ayak işlerini yaptırıyor, düşüp kalktığı kızları evinden postalamamı istiyordu. Bazen saatlerce sandalyede oturmamı ve o saçma sapan bir şeylerle uğraşırken yanında kalmamı istiyordu. Bu mide bulandırıcıydı ama bunu yapmazsam öleceğimi veya en kötüsü zindanlara atılacağımı biliyordum. Ayrıca bana dokunmaya yeltenmemesi de işimi kolaylaştırıyordu.

Kışın ortasında, açık hava zindanlarında yaşamak çok zordu. Zindanda kalanlar ölmesin diye günde bir defa ısınmaları için ateş yakılır ve onlara sıcak yemek verilirdi. Açıkçası soğuk adamları öldürmüyordu. Onları öldüren şey kendileriydi. Akıl sağlıkları gittikçe bozuluyor ve sonu bitmez işkenceden kurtulmak için kendilerini boğuyorlar ya da yemekleriyle birlikte verilen paslı çatallarla boyunlarını deşiyorlardı. Aslında Rufus'un da amacı buydu, onların akıl sağlığını bozup kendilerini öldürmelerini sağlamak ve diğerlerine bir ders vermek. Kimse o zindanlara düşmek istemezdi ve bu yüzden kimse de ona karşı gelmezdi.

Bunlara rağmen şaşırtıcı biçimde bir adam üç hafta boyunca bu işkenceye dayanmıştı. Zindana atılmadan önce Rufus'un verdiği emirlerden birini eleştirmişti ve bu onu zindanlara göndermişti. Onunla birlikte veya ondan sonra zindana atılan kişiler çoktan ölmüşlerdi. Dirençli bir adamdı, açıkçası onu bu gücü nedeniyle sevmiştim. Rufus'un tüm işkencelerine göğüs gelebilecek kadar dayanıklı ve güçlü olması beni etkilemişti. Şimdi ise çürümüş bedeni zindanların kapısında asılıydı. Normalde ölenler hemen gömülür veya yakılırdı. Hiç değilse bu tercihi ailelerinin vermesine izin verilirdi. Ama bu sefer böyle olmamıştı. Bu da bir dersti, Rufus insanlara ne kadar dayanırlarsa dayansınlar eninde sonunda zindanlarda öleceklerini göstermek için o adamı hala orada asılı tutuyordu.

Onu ölmeden önce ziyaret ederdim, tabii ki gizlice. Kimse görmeden zindanların karşısındaki demir duvarlara yaslanır onunla göz teması kurardım. Üç hafta boyunca beni görmezden geldi. Üç haftanın sonunda ise bana başıyla yavaşça selam vermişti. Bunun bir veda oluşunu sonradan anladım. Çünkü ertesi gün kendini öldürdü. O öldüğünden beri zindanlardan uzak duruyordum. İçimde inşa ettiğim duygu duvarlarımı çatlatan bir olaydı bu. Bir daha olmasına izin veremezdim.

BEYAZ KUBBELER : Savaşçı Kadın ve Kral ( -TAMAMLANDI- )Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin