BÖLÜM 10

7.1K 642 112
                                    


Hızla Werner'ın evinden uzaklaşmaya başladım. Adımlarım sağlam, hızım ise gayet iyiydi. Ama içimde oluşan küçücük bir his aklıma girmeye çalıştı. Bu düşünce öyle bir kemirdi ki beni, az daha ona yenik düşecektim. Arkamı dönmemi söylüyordu bana. Bu istek çok aptalcaydı. Kapının önünde bile değildi. Neye bakacaktım, eskimiş ve yıkık dökük kulübe duvarına mı? Bu isteğimi zar zor yok saydım ve yolu takip ederek evimin olduğu bölgeye doğru yöneldim.

Beynime hücum eden düşüncelerim yön değiştirip, beni daha da zor bir duruma soktular. İçimden lanetler okurken sertçe soluk aldım, yakınlaşmamız gelmişti aklıma. Tabii pek yakınlaşma sayılmazdı, en azından onun için. Elbette ben biraz ileri gitmiş olabilirdim. Bunu yaptığım an pişman olmuştum elbette, yüzünde oluşan tepki hala aklımı karıştırıyordu çünkü. Ve sonraki tepkisi de yanlış yaptığımı bir bir yüzüme vuruyordu.

Ya ileri gitmeseydim? Aynı tepkiyi vermek yerine daha farklı bir tepki mi alırdım? Bir daha ki sefere hiçbir şey yapmayacaktım. Birden yerimde donup kaldım ve düşündüğüm şeyin saçmalığı yüzünden kendime kızmaya başladım. Bir daha ki sefere mi?

Ah! Hasta mı oluyordum acaba? Belki de bugünkü telaş yüzünden kendimi fantezi dünyama kapatırmış durumdaydım. Bilemiyordum ama şundan emindim ki, bir daha olmasına kafayı takmış durumdaydım. Bundan kurtulmam gerekiyordu. Hem de acilen. Hissettiğim şeyleri es geçmek kolay değildi benim için. Ona doğru çekildiğim gerçeği bir bir kalbime darbe vuruyordu çünkü ve bu... Bu hiç iyi değildi. Yeniden harekete geçip yürümeye devam ettim.

Karda yürümek zorluyordu beni, özellikle yorgun olduğum zamanlarda. Şuan ise fazlasıyla halsiz ve aç hissediyordum. Uyandığımdan beri bir sürü şeyle uğraşmıştım. Derin bir nefes alıp patikayı tırmanmaya başladım. Dünkü fırtına yüzünden burası da diz boyu kar doluydu. Dizlerimin donduğunu hissedebiliyordum. Acilen eve gidip kendimi sıcağın kollarına bırakmalıydım.

Sıkıntıyla nefes verdim, kardeşlerimin meraktan ölmüş olduklarını düşünmek bile beni germeye yetiyordu. Gerçekten sorumsuzca davranmıştım. Oysaki sabah uyanır uyanmaz eve gelmeli ve iyi olduğumu söylemeliydim ama bunun yerine Fallon'un yanına uğramıştım. Bir yandan suçluluk hissederken bir yandan da buna alışık oldukları için az da olsa rahatlıyordu içim.

Birkaç kez hurda toplamak için evden gittiğimde fırtına çıkmıştı ve Eskişehir yoluna giden mağarada bir gün geçirmek zorunda kalmıştım. Bir kez de ormanda avlanırken fırtına yüzünden kendime kuytu bir yerde sığınak yapıp geceyi orada geçirmiştim. Yani az çok buna alışkınlardı ama bu sorumsuz biri olduğum gerçeğini değiştirmiyordu.

Birkaç dakika sonra evin girişini görebileceğim küçük tepeciğin oraya varmıştım. Herman ve Hardy ayakta durmuş ellerindeki tahta kılıçlarla oyun oynuyordu. Gülümsemeden edemedim. Herman kılıcını omzuna atmış, tıpkı şanlı bir muhafız gibi başı ve omuzları dik bir biçimde evin etrafında tur atıyordu. Hardy ise kılıcıyla ağacı öldürmeye çalışıyordu. Onları böyle görmek kalbim ısıtmıştı. Mutlu olmaları beni de mutlu ediyordu.

Geldiğimi ilk Herman gördü. Beni görünce oyunu bırakıp '' Ben kazandım'' diye bağırdı ardından Hardy'nin yanına gidip '' Sana söylemiştim, akşam olmadan gelecek demiştim'' dedi kahkahalar atarken.

Hardy bana doğru döndü ve kılıcını bana doğru sallayıp '' Hayır gelmemeliydin, çok erken abla. Geri git'' diye bağırdı. Ardından kafasını yukarı kaldırıp sinirle bağırdı. Bu halleri kahkaha atmama sebep olmuştu.

''Demek benim üzerimden iddiaya girdiniz'' dedim yavaşça. Kollarımı göğsümde birleştirmiştim konuşurken.

Hardy '' Evet, Herman akşam olmadan geleceğini söyledi. Ben de güneş battıktan sonra eve döneceğini söylemiştim. Maalesef o kazandı'' dedi üzgünce.

BEYAZ KUBBELER : Savaşçı Kadın ve Kral ( -TAMAMLANDI- )Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin