Hislerim yok olmuştu. Taehyung'la canlanmayı bekliyorlardı.

"Seni özledim," diye mırıldandım rengi açılan gökyüzüne bakarak. Aşağı inip Taehyung'un solgun tenini saatlerce izlemek istiyordum ama doktoru bırakamazdım. Benim yerime Jennie aşağıda bekliyordu. İsteğimi kırmadan kabul etmiş bir de üstüne böyle bir şeyi sorduğum için beni azarlamıştı.

Doktor hala uyanmamıştı. Nabzını ve nefesini kontrol etmiştim, bir sıkıntı yoktu. Sadece derin bir uyku içerisindeydi. Kendine gelir gelmez Taehyung'u ameliyat etmesini sağlayacaktım. En ufak bir eksik olsa bile bunu anında yerine getirecektim. Taehyung'a kavuşmak için sabırsızlanıyordum.

Taehyung'un şu anki durumu hakkında Jennie ile konuşmuştuk. Tahminimizce o komadaydı. Bir müdahale yapılmadan uyanma imkanı da yoktu. Hayatımda hiç bu kadar umut taşıdığımı hatırlamıyordum. Hatta aksine bir konuda en kötü yanını düşünür böylece en az yarayı alarak işin içinden sıyrılırdım.

Bu kadar büyük bir umuda ev sahipliği yapabileceğimi bilmiyordum. Taehyung'un yaşaması ve tekrar kavuşmamız ihtimaline tüm gücümle sarılıyordum. Ayakta kalmamı sağlayan tek düşünceydi.

İşi tehlikeye atmak istemedim, bu yüzden oturduğum koltuktan kalktım ve masanın üzerindeki ipi alıp doktorun ellerini ve ayaklarını yatağa bağladım. Saatlerdir uyumadığım için sandığımdan güçsüz olabilirdim. Zorlukla getirdiğim bu adamın, göz göre göre ellerimden kaçmasına izin veremezdim.

***

Her şeyin yolunda olduğunu görmek için kahvaltıya katılmıştım. Bir şeyler yemesem de dikkatleri zaten benim üzerimde değildi. Durumunda farklılık olan biri yoktu. Jennie ve Taehyung'un kahvaltıda olmamalarını garip karşılamışlardı sadece. Herkes her zamanki haliyle yemeklerini yiyordu. Sadece Lisa durgundu, ki bu da oldukça normaldi. Yorgun görünmüyordu, sadece ruhen kötü görünüyordu.

Jimin sorgulayıcı bakışlarını Jennie'nin sandalyesinde gezdirdi. Jimin'e bakarak "İşleri var," diye mırıldandım. Gözlerindeki endişeli ifade yok olmasa da bariz endişesi yok olmuştu. Üzerindeki negatif havayı dağıtmak ister gibi gülümseyerek bana baktı.

"Akşam bir şeyler yapalım."

Düşünüyor gibi bakışlarımı havaya kaldırdığımda Namjoon derin bir iç çekti. "Çocuk gibi isteklerin bitmiyor, Jimin."

Jimin kaşlarını çattı ve Namjoon'a ters bir bakış fırlattı. "Kırk yılda bir şey istedim, ayrıca sana ne bundan?"

Namjoon elindeki çatalı tabağına vurdu ve bağıra bağıra konuşmaya başladı. "Kırk yılda mı?! Daha iki gün önce canım pamuk şeker çekti diye beni pamuk şeker aldırmaya göndermeye çalışıyordun!"

Jimin ellerini azarlayan bir anne misali beline yerleştirdi ve başını dikleştirdi. "Aldın mı da bana burada laf yapıyorsun?!"

Namjoon dişlerini sıkarak elini bir yumruk haline getirdi. "Seni küçük-"

Rosé kaşlarını çatarak elindeki çatalı Namjoon'un yumruğuna batırdığında Namjoon bağırmamak için dudağını ısırdı. "Ağabeyimle böyle konuşamazsın seni somurtkan böcek!"

Jimin kocaman sırıtırken Namjoon sabır dilenir gibi gözlerini yumdu. "Gerçekten bu evde çıldırmama az kaldı! Taehyung'a boşa demiyorum ben, önüne geleni böyle eve alamaz!"

Taehyung'un boş sandalyesine baktı. "Taehyung nerede lan?"

Elimi saçlarımdan geçirirken sorusunu cevapladım. "Çalışıyor yine." Yalanım ortaya çıkmasın diye başında onunla göz teması kursam da saçlarımı dağıtırken göz temasını kestim.

şeytanın ağında ❧ taejin (+15)Where stories live. Discover now