Werner dudaklarımızı ayırıp ''Bir bebeğimiz olacak demek'' diye fısıldadı kulağıma. Yüzü hafifçe gülüyor, artık o sert halinden eser kalmamış gibi görünüyordu. Olumlu anlamda kafa sallarken yüzümde kocaman bir gülümseme oluştu.

''Hayatımdaki en iyi ikinci an bu'' diye mırıldandı yüzüme doğru.

Kaşlarımı kaldırıp ''Birincisi neymiş bakalım?'' diye sordum merakla ama yüzüm keyiften gülümsüyordu.

Werner bir elini çeneme koyup gözlerimizi birleştirdi ve bana içimi ısıtacak güzel bir bakış atıp ''Beni affettiğini öğrendiğim an'' diye fısıldadı.

''Werner'' diye mırıldanıp ona sıkıca sarıldım.

İçim sımsıcak olurken kalbim aşkla erimeye baladı. Bazen, hatta çoğu zaman başıma gelenlerin onu bana getirdiğini, bu yüzden bir şansım daha olsa ama o şans sonucunca Werner olmasa, yine şuan ki şartları seçerdim diye düşünüyorum. Bu düşüncem hala aynıydı. O benim ruh ikizimdi, sanki benim diğer parçamdı. Onsuz var olmak imkansız gibiydi.

''Söz, akşam bunu kutlayacağız ama şimdi gitmem gerek. Uzun süredir ortalıklarda yokum'' dedi dudaklarımın üzerine doğru. Bir kez daha öpüp yavaşça geri çekildim ve ''Tamam, ben de giyinip sığınakta bir eksik var mı diye bakmaya çıkacağım'' dedim. Hala öpücüğün etkisinde olduğum için sesim kısık çıkmıştı.

Werner elini yüzüme koyup ''Belki biraz dinlenmelisin, daha yeni geldin. Yorulmadın mı?'' diye sordu sakince. Muhtemelen zorlamak istemiyordu, çünkü yüzü odada kalmam gerektiğini haykırıyordu.

''Yorgun hissedersem dinleneceğim'' diye söz verdim yavaşça. Gerçekten yorgun hissetmiyordum, sanki içimde yen bir enerji oluşmuş gibiydi. Bu, bana kuvvet veriyordu. Werner birkaç dakika daha yanımda durduktan sonra ceketini ve botlarını giyip odadan çıktı.

Belki Eski şehre gidip savaşmayacaktım ama burada durup halkımın yanında olabilirdim. Evet, bir anda fikrimi değiştirmiştim ama bunun nedeni Werner'ın yüzündeki o ifadeydi. Onu öyle görmek tüm düşüncelerimi değiştirmişti. Ayrıca buradaki insanların da bana ihtiyacı olabilirdi. Derin bir nefes alıp dolabımın önüne geçtim ve üzerime rahat ama kalın şeyler giydim. Ceket ve pantolondan oluşan kıyafetim kaliteliydi. Üzerinde altın işlemeler vardı ama abartılı değildi. Üzerimi giyindikten sonra saçlarımı toplamaya başladım. O sırada kapım tıklatıldı ve içeri Clare girdi.

Onu görmenin şokuyla hızla ayağa kalktım ve bana doğru koşan Clare'e kollarımı açtım. Sıkıca sarıldık birbirimize, sanki yıllardır görüşmüyor gibiydik. Aslında onu uzun süredir görmemiştim ve şimdi onu ne kadar çok özlediğimi anlayabiliyordum. Eskilerden birilerini görmek her zaman beni mutlu ediyordu.

''Tanrım, çok solgun görünüyorsun!'' diye çığlık attı Clare, ardından kollarımı tutup yatağa oturmamı sağladı. ''Saçlarını ben toplarım'' dedi elimdeki tarağı alırken. Yavaşça saçımı taramaya başlarken ''Nasılsın?'' diye sordu.

Kraliçe olmama rağmen bana hala bu kadar samimi davranması hoşuma gidiyordu. Hafifçe gülümsedim ve '' İyiyim, sen nasılsın?'' diye sordum yavaşça.

''Ben iyiyim, sadece şuan aşırı mutluyum. Beni oradan çıkardığın için sağ ol'' dedi hızla.

''Anlamadım?'' diye sordum hemen.

Derin bir nefes alıp ''Birkaç saray görevlisi hariç herkes sığınaklarda kalıyor. Çalışanlar ise dönüşümlü olarak sarayda görev yapıyor. Ben şehir planlayıcısı olduğum için sığınaktaki düzeni korumakla görevlendirildim. Aslında tüm planlayıcılar bu göreve atandı. Yarım saat önce sığınaktakilerin durumlarıyla ilgili şikayetleri dinliyordum ama sonra bir muhafız gelip beni senin yanına kadar getirdi. Nasıl mutlu oldum sana anlatamam, sığınakta kalmak gerçekten çok zor. Sıkıntıdan patlamak üzereydim'' Dedi hızla.

BEYAZ KUBBELER : Savaşçı Kadın ve Kral ( -TAMAMLANDI- )Where stories live. Discover now