Birden bire ileriye, tam önüne kadar yürüdüm ve göğsümü göğsüne yaslayıp iki elimle, yumruk yaptığı ellerini tutup, delice sıktığı parmaklarını açmaya çalışırken, ayak parmaklarımın üzerinde yükselip yüzümü yüzüne olabildiğince yakınlaştırdım. Nefeslerimiz birbirine karışırken parmaklarıyla savaş vermeye başladım. O kadar sıkıydılar ki, sanki eski zaman arabası kapısını yerinden sökmeye çalışmak gibiydi. Birkaç saniyelik direnişten sonra pes etti. Parmakları yavaşça açılıp benimkileri kavradı. Gözlerini kapatıp anlını anlıma yasladı ve derin bir iç çekti.

''Sadece iyi olmanızı istiyorum Sierra. Seni ipeklerle sarmalayıp sarayın en güvenli bölgesinde saklamak istiyorum. Saklayayım ki zarar görme.'' Dedi fısıltıyla.

Göğsümdeki ağırlık baskısını artırırken ''Biliyorum'' diye mırıldandım yavaşça.

Werner biraz geri çekilip ellerini omzuma koydu ve hafifçe sıkarak ''Hayır, Sierra bilmiyorsun. Sana ne kadar muhtaç olduğumu ya da sana ne kadar değer verdiğimi anlamıyorsun. Sen burada yokken de çıldırıyordum ama uzaktayken güvendeydin. Yani Batı kubbelerde yaşarken güvendeydin hiç değilse. Buradayken hiç güvende değilsin. Sana gelme demiştim, savaş bitene dek gelmemeni istemiştim. Seni özlemediğimi mi sanıyorsun? Hayır, deli gibi özledim ama sen etrafımdayken düşündüğüm tek şey sensin. Şimdide bana kalkmış Eski şehirdeki savaşa katılmaktan bahsediyorsun. Savaş sırasında da düşüneceğim tek şey sen olacaksın. Sen güvende misin? Yaralandın mı? Bebeğimiz iyi mi? Bunları düşünürken nasıl Kuzeyi savunmamı beklersin? Aklımda sen varken nasıl planlarımı uygulayabilirim'' diye konuşmaya başladı hızla.

Ses tonu gittikçe sertleşiyordu ama bu sertlik hissettiği duyguların sonucuydu. Gözleri ise karmakarışık duygularla doluydu; Öfke, hüzün, aşk ve çaresizlik. Çaresizliğinin sebebi de bendim. Burada olmam onu güçsüzleştiriyordu. Bu farkındalık kalbimin ortasında derin bir yara açtı. Werner hissettirdiğinden de fazla seviyor olmalıydı beni. Gözlerinde hiç böylesine karmaşık ama bir o kadar da sıcak duyguların varlığını görmemiştim. İlk defa ona neler yaptığımın farkına vardım. Burada olmam onu güçsüzleştiriyordu çünkü bana fazlasıyla değer veriyordu. Güçsüz olmak ise onun için yeni bir şey olmalıydı. Şimdi ise bir bebeğimizin olacağını öğrenmişti. Bu durumun onu nasıl etkileyeceğini az çok tahmin edebiliyordum şimdi.

Gözlerine odaklanıp güzel ama sert yüzünü inceledim. Güçlü, sadık kocam, Kuzeyin kralı bana yalvaran gözlerle bakarken onu nasıl kırabilirdim ki? İstediği şey sinirimi bozmuştu evet ama şimdi, istediği şeyin ne kadar mantıklı olduğunu da anladım. Onun çocuğunu, Kuzeyin geleceğini taşıyordum karnımda. Kendimi ve bebeğimizi korumalıydım. Yine de hiçbir şey yapmamak bana yakışmazdı.

Derin bir nefes alıp ''Sığınaklarla ilgilenebilirim, savaş sırasında da dışarı da kimsenin kalmamasını sağlayabilirim'' dedim yavaşça.

Werner birkaç saniye sessiz kaldıktan sonra ne demek istediğimi sonunda anladı. Gözlerini sıkıca kapatıp açtı ve kollarını belime dolayıp beni göğsüne çekti. Sıkıca sarılırken burnumu boynuna doğru uzattım ve güzel kokusunu içime çektim. Ellerimi boynuna dolayıp sıkıca sarıldım ona.

''Teşekkür ederim'' diye mırıldandı yavaşça. Kalbim o anda erirken ellerimi saçlarına dolayıp yanağına ufak öpücükler kondurmaya başladım.

''Ağlaman hoşuma hiç gitmiyor'' dedi öpücüklerimin tadını çıkarırken. Parmaklarını göz altlarıma doğru kaydırıp yavaşça okşarken omuz silkip ''Ama kapımda beklemişsin'' dedim yavaşça.

''Gidemedim, seni bırakamadım. İşte Sierra, sen her zaman önceliğimsin'' diye fısıldadı ve dudaklarımızı birleştirdi. Sert dudakları tüm ağzımı kaplarken kalbim yerinden çıkacakmış gibi atmaya başladı. Tüm bedenim titrerken ellerim omuzlarına indi. Parmak uçlarıma kadar zevkten titriyordum. Sanki tüm dünyam sarsılıyor gibiydi.

BEYAZ KUBBELER : Savaşçı Kadın ve Kral ( -TAMAMLANDI- )Where stories live. Discover now