Kısa süre sonra Muhafızların nöbet tuttuğu alana vardık. Yüzümü saran bezi yavaşça sıyırdım ve onlara kısa bir bakış attım. Yüzlerindeki şaşkınlık görülmeye değerdi. Bizi durdurmadılar ama arkamızdan aptal aptal baktıklarından emindim. Birkaç dakika sonra kalabalığın sesleri yükselmeye başladı, bağırtılar, kahkahalar ve bir sürü şey havayı doldurmuştu. Saniyeler sonra kalabalığın kaynağı görüş açımıza girdi. Yüzlerce insan vardı geçitte. Kimisi silahları sıra sıra tahta kolilere dizerken, kimisi de kılıçları parlatıyordu. Bazıları hazır yemekleri masaya diziyor, bazıları da dizilenlerden alıp diğerlerine dağıtıyordu. Muhafızlar ve yandaşlar birlikte çalışıyordu. Bir an annemin bu manzarayı görmesini istedim. Muhtemelen gurur duyardı.

Vagonun yaklaştığını gören insanlar yavaş yavaş işlerini bırakmaya ve gözlerini bize dikmeye başladı. Elbette beni tanıyanların ilk tepkisi şaşkınlıktı. Tabi ki de şaşıracaklardı, kraliçeleri savaş başladığından beri ortalıklarda yoktu çünkü. Acaba Werner onlara kraliçeleri hakkında ne söylemişti. Neredeydim? Neden halkımın yanında değildim?

Bu düşünceleri es geçip gözlerimi insanlara diktim ve bana gülümsediklerini fark ettim. Bu... Hiç beklemediğim bir tepkiydi. Raylara doğru ilerlemeye başladılar, böylece her iki yanımız da insan kalabalığıyla çevrelenmişti. Muhafızlar ise selam duruşuna geçmişlerdi. Vagonun hızını biraz yavaşlattım, kimseye çarpmak istemiyordum. Ayrıca halk gelişimden fazlasıyla memnun olmuş gözüküyordu. Açıkçası, bu durum beni mutlu etmişti. Hiç değilse, yanlarında olmayan kraliçelerinden nefret etmiyorlardı.

Yüzüme bir gülücük yerleştirip onlara kafamla selam verdim, arada sırada birileri el sallıyordu. Ben de aynı şekilde cevap veriyordum. Bir süre böyle devam etti, sonra ise etraf büyük demir masalar, duvara asılan devasa haritalar ve muhafızlarla kaplandı. Geçidin sonuna doğru varmak üzereydik. Buradaki muhafızlar da gelişimi fark etmişlerdi. Kısa süre sonra vagon durdu ve aşağıya indik. Etrafımız birkaç muhafızla çevrelenmişti.

Geriye doğru bakıp selam duran muhafızlara işlerine dönmelerini söyledim ve yanımda dikilenlere ise ''Kral nerede?'' diye sordum hemen.

Muhafız ''Surlarda majesteleri, birkaç saat önce yeni bir saldırı oldu. Kral zarar kontrolü yapmak için gitti ama geldiğinizi hemen haber vereceğiz'' diye cevap verdi.

Kafamı anladım dercesine sallarken geçidin çıkışına doğru ilerledim. Jonny ve diğerleri de beni takip ediyorlardı. Hiç vakit kaybetmeden geçitten çıktık. Geçidin çıkış noktasında bile düzinelerce asker ve bir sürü savaş malzemeleri yer alıyordu. Aslında savaş malzemeleri her yerdeydi. Saray yolunca, yürüyüş yapmayı sevdiğim patikada, avluda... Her yerde.

''Tanrım'' diye fısıldadım. Korktuğum gibi evim yıkılmamıştı ama bıraktığım gibi de değildi hiçbir yer. Sevgi ve huzur hissettiğim evimden eser kalmamıştı sanki. Boğazım düğümlendi, hüzün tüm bedenime yayılırken savaşın gerçekliğiyle ilk defa yüz yüze geldim. Gerçekten savaşıyorduk ve gerçekten binlerce kişi yakında ölecekti.

''İçeri girip üzerini değiştir ve biraz dinlen. Kral geldiğini öğrenir öğrenmez koşarak yanına gelecektir zaten. Ben Ruth ve Isaac ile ilgilenirim'' dedi Jonny, yüzünde bıkkın bir bakış vardı.

Koşarak gelmeliydi zaten, ben olsam öyle yapardım. Ona doğru kısa bir bakış attıktan sonra Ruth ve Isaac'a döndüm ve '' Benimle yolculuk yaptığınız için teşekkür ederim, Jonny size güzel bir oda verilmesini sağlayacaktır. İstediğiniz gibi yeyip için ve dinlenin. Bir sorun olursa bana ulaşmaktan da çekinmeyin'' dedikten sonra saraya yöneldim.

Bacaklarım heyecandan titrerken, nefesim kesiliyordu ve ne yazık ki bir türlü saraya ulaşamıyordum. Yolda onlarca kez selam verip, birkaç kişiyle konuştum. Saraydaki odama varmak yarım saatten fazla sürmüştü. Koridor boyunca yürüyüp, o tanıdık ahşap kapıya kadar ilerledim. Aşina olduğum kapının önünde durunca kalbim tekrardan teklemeye başladı, sanki ilk defa bu odaya giriyormuş gibi hissediyordum.

BEYAZ KUBBELER : Savaşçı Kadın ve Kral ( -TAMAMLANDI- )Opowieści tętniące życiem. Odkryj je teraz