37

1.5K 94 29
                                    




James odanın kapısını açtıktan sonra içeri girdik. Bir an önce eşyalarımızı toplayıp yola çıkmamız gerekiyordu, fakat içimde hiç iyi hisler yoktu.
Daha ormana tam olarak girmeden bile büyü beni etkilemeye başlamıştı. Kim bilir ormanın derinliklerine girdiğimiz zaman neler olacaktı?
"Herşeyi aldın mı?"
Diye sordu James eşyalarını küçük sırt çantasına tıkarken.
"Şu kıyafetlerini biraz düzgün koy sonra bana katlattırıyorsun."
"Zaten düzgün koydum."
Diye söylendi James ben öyle dedikten sonra.
"Tamam ben hazırım."
Konuyu fazla uzatmadan odayı bir eşyamız kalmış mı diye kontrol ettik.
Ardından giriş katına indik ve pansiyondan ayrıldık.
Pansiyonun önünden ormana doğru giden bir yol vardı, eğer bu yolu takip edersek ormana ulaşabilecektik. Ardından kuzeye doğru ilerleyip kalacağımız diğer yere gelecektik.
Planımıza göre bu ormanda bir gece geçirmemiz gerekecekti. Sadece bir gece olduğu için mutluydum çünkü içimden uyumak bir kenara, oturabileceğimizi bile düşünmüyordum.
Daha pansiyonda başlayan olaylar, bu ormanın normal olmadığını kanıtlıyordu zaten. Bu yüzden buradan çıkmamız hiç de kolay olmayacak gibiydi.

Ormana doğru giden ince uzun yolu takip etmeye başladık. Şimdilik herşey bir ormanda olması gerektiği gibi gözüküyordu. Yolda ilerledikçe ağaçlar ve çalılar sıklaşmaya başlıyordu. Ama aynı zamanda sis de artıyordu, ve hava gittikçe soğuyordu.
Biz yürümeye devam ettikçe bu sefer de ağaçlar kurumaya başlamıştı. Yolun başında yemyeşil ve canlı ağaçlar varken şimdi ağaçlar kurumaya ve cansızlaşmaya başlamıştı.
Burası bana git gide içinden geçtiğimiz şehiri anımsatmaya başlamıştı, orası da buradaki ağaçlar gibi cansız ve ruhsuzdu.
Sis, ağaçların ne kadar uzun olduğunu görmemizi engelliyordu, fakat göremesek de çok uzun oldukları belliydi.
"Bu orman resmen ölü gibi."
Diye mırıldandı James etrafını incelerken.
O havaya bakarken kurumuş bir ağacın dalına çarpmak üzere olduğunu fark edince hemen kolundan tutup onu yana çektim.
James aniden durunca önüne çıkan dalla burun buruna geldi.
"Saol."
Dedi gülerek.
Ardından dalı eliyle çekmek için tutar tutmaz dal kırıldı. James dala, bu nasıl bu kadar çabuk kırıldı, diye bakarken yürümeye devam ettim.
Artık ormanın içine tamamen girmek üzereydik. Yol genişlemeye başlamıştı, ve ağaçlar patikanın yanında tek bir sıra halinde ilerlemeyi bırakıp dağılmaya başlamışlardı.
Biz ormana yaklaştıkça benim de kalbimin atışları gitgide artıyordu.

Sonunda üzerinde durduğumuz yolun sonu geldi ve ormanın içindeki kuru otlar heryeri kapladı.
Artık ormanın içindeydik, buraya derin bir sessizlik hakimdi. Sis her tarafa yayılmıştı ve ağaçların kuru dalları yılana benzer şekillerde her yere uzanıyordu.

"İşte şurada bir patika var."
Dedim ve sağ tarafa doğru uzanan patikaya doğru koştum.
"Nerede?"
Diye sordu James yanıma gelince.
"Önümüzde işte?"
Dedim hemen ayaklarımın ucundan başlayan patikayı göstererek.
"Ben orada bir patika görmüyorum."
Dedi James, şu anda ona tuhaf bakışlar atan gözlerime bakarak.
"Nasıl yani?"
"Bir dakika."
Dedi James ve yanımdan uzaklaşarak sola doğru yöneldi.
"İşte patika burada."
James'in durduğu yere doğru döndüm. Ama orada patika falan yoktu.
"Ben de orada bir patika görmüyorum."
Diye mırıldandım içimden.
Önümdeki patikaya ve James'in durduğu yere baktım. Onun gördüğünü ben görmüyordum, o da benim gördüğümü görmüyordu.
"İkimiz de farklı şeyler görüyoruz."
Dedi James yanıma gelerek.
"Büyü yüzünden."
Ofladım ve elimi başıma koyarak etrafımda döndüm.
"Ne yapacağız?"
"Bekle, ben pusulayı çıkartayım."
James çantayı açtı ve elini daldırarak pusulayı buldu ve çıkarttı.
"Benim gördüğüm, yani sol yoldan gitmemiz gerek."
Dedi James pusulaya bakarak.
"Bana ver."
Pusulayı James'in elinden aldım ve ben de inceledim.
"Hayır, sağ yoldan gitmemiz gerek, orası kuzeyi gösteriyor."
"Bunu da farklı görüyoruz."
James gözlerini devirdi ve pusulayı elimden alıp çantaya geri koydu.
"Pusula da çalışmadığına göre, şimdi ne yapacağız?"
"Bir yolu seçmek zorundayız."
Dedim içimi çekerken.
"Ama Letha, senin patika olarak gördüğün yerde benim için ağaçlar var, ben nasıl senle gelebilirim ki?"
James'in dediği şey benim için de geçerli olduğu için onun gördüğü sol yoldan da gidemezdik. O zaman geriye tek bir çare kalıyordu.
"Ayrılmak zorundayız."
Dedim sessizce.
"Olmaz, seni bu tuhaf ormanda nasıl bırakayım ben?!"
"Başka bir çare var mı James?"
James ofladı ve başka bir çare bulmak için etrafta dönendi.
"Eninde sonunda ortak bir yere çıkarız bence, sonuçta aynı yere gitmeye çalışacağız."
James bu fikri kabul etmemek için elinden gelen herşeyi yapsa da içinden başka bir yol olmadığını biliyordu.
"Tamam, ama bana söz vereceksin."
Dedi James ve yanıma geldi.
"Kendine çok dikkat edeceksin, ve ikimiz de bir çare bulup en kusa zamanda buluşacağız."
"Tamam, ama sen sen de bana söz ver, sana hiçbir şey olmayacak."
"Söz."
Dedi James ve ayrılmadan önce dudaklarını dudaklarıma bastırdı.
Ondan ayrılmak istemiyordum, özellikle de bu büyülü ormanın içinde.
Ardından James son bir kez gözlerimin içine baktıktan sonra yere bıraktığı çantasını aldı ve sola doğru yöneldi.
Patika olarak gördüğü, benim de ağaçlardan başka birşey göremediğim yerin önünde durdu ve son kez bana döndü.
"Seni seviyorum."
"Bende seni seviyorum."
Dedim ve sağ tarafa doğru ilerleyen patikayı takip etmeye başladım. Sola döndüğümde ise James kaybolmuştu bile.
Onu bir daha ne zaman görebilecektim bilmiyordum, şu an tek yapabileceğim en kısa zamanda olmasını ummaktı.

DolunayWhere stories live. Discover now