39

1.3K 80 15
                                    



1 Hafta sonra:

"James, şu sesi duyuyor musun?"
Kendi çevremde etrafa bakarak döndüm ve arkamızdan gelen bir çıtırtı sesinin ne olduğunu anlamaya çalıştım.

Bu yolculuğumuzun son haftasıydı, en azından biz öyle olacağını düşünüyorduk. Bundan sonrası tamamen ormandı ve artık şehire ulaşabileceğimiz bir yer yoktu. Sadece ben ve James vardık.

"Bilmiyorum."
Dedi James ve o da ağaçların arasına göz gezdirdi.
"Sence insana dönüşmeli miyiz?"
"Bence biraz bekleyelim, belki sadece bir hayvandır."
Arkamızdan gelen çıtırtı sesine çok takılmadan yürümeye devam ettik. Muhtemelen sadece bir tilki veya domuzdu.
Fakat çıtırtılar devam edince ikimiz de durduk.
"Yine başladık."
Diye homurdandı James.
"Geçen hafta ne güzel sakin geçmişti!"
Kızıl kurt kendi kendine söylenirken ben sesin nerden geldiğini anlamak için kulaklarımı dikmiş çıtırtıları dinliyordum.
Sanki biri ormanın içinde yerdeki kurumuş yapraklara basarak yürüyormuş gibi bir ses geliyordu.
Ama bazen bir anda duruyor, ve birkaç saniye sessizlik olduktan sonra devam ediyordu.
Rüzgarla beraber gelen bir koku burnuma gelince seslerle ilgilenmeyi bıraktım ve James'e döndüm.
"İnsan kokusu alıyorum."
Dedim havayı koklamaya devam ederken.
"İnsan mı?"
James durdu ve o da burnunu havaya kaldırdı.
"Evet, ama burada ne işleri olabilir ki?"
Birkaç dakika sessizlik oldu, ardından aniden bir silahın ateşlenme sesi tüm ormanda yankılandı.
James de bende bir anda ne olduğunu anlamayınca yerimizde zıpladık.
"Avcılar!"
James hırlayarak döndü ve nerede olduklarını görmeye çalıştı.
Ardından bir silah sesi daha geldi ve kurşun hemen yanımızdaki ağacı sıyırarak geçti.
"Koş!"
Diye bağırdı James ve ikimiz de arkamıza bakmadan koşmaya başladık.
"Ne yapacağız?"
Diye geçirdim aklımdan.
"Biraz uzaklaşalım, sonra insana dönüşürüz, insan halinde de bizi vurmaya çalışmazlar herhalde!"
Arkamızdan silah sesleri gelmeye devam ederken koşmaya devam ediyorduk. Kurşunlar çok yakınımızdan geçiyor ve ağaçların gövdelerine saplanıyorlardı.

Silah sesleri sonunda durunca biz de yavaşladık ve avcıların vazgeçtiğinden emin olunca insan halimize geri dönüştük.
Avcılar gelseler bile bizi insan şeklinde görünce vurmazlardı herhalde, bu düşünceye dayanarak bir süre herhangi bir ses gelecek mi diye bekledik.
"Sanırım gittiler."
Dedi James.
Ben son kez etrafa bakmak için döndüm ve arkaya dönünce uzakta, ağaçların arasında bir tüfeğin ucunu gördüm. Ucu tam da James'i gösteriyordu.
O an zaman durmuş gibiydi, ne yapacağımı bilemeden hemen James'e döndüm. Ona doğru koştum ve onu ittirerek tüfeğin nişan aldığı yerden çekmek için uzandım. Tam o an silahın ateşlendiğini duydum, ve ardından kolumda bir acı hissettim.
Fakat James'i ittirerek oradan çektim ve ikimiz de yere düştük.
James silahın sesini duyana kadar bu olacaklardan habersizdi, eğer onu itmemiş olsaydım kurşun ona isabet etmiş olacaktı.
James yerden yavaşça kalktı ve hemen bana döndü.
"Letha?"
Bende kendimi zorlayarak yerden kalktım ve elimi koluma götürdüm. Kurşun benim koluma isabet etmişti.
James benim kolumdaki kanı görünce stres ve korkuyla bana baktı.
"Letha, iyi misin?"
Dedi James ve ben daha ağzımı açmadan konuşmaya devam etti.
"Şehire de gidemeyiz, ne yapacağız şimdi?"
Ellerini başına koymuş bir oraya bir buraya koşarken ben de bir şey söyleme fırsatı bulabildim.
"James, dur!"
James durdu ve etrafta tur atmayı bırakıp bana döndü.
"Ben vampirim, hızlı iyileşebiliyorum, unuttun mu?"
James'in yüz ifadesi bir anda değişti ve içini çekerek yanına oturdu.
"Niye daha önce söylemeyip beni bu hallere düşürüyorsun?!"
"Söylememe izin mi verdin!"

Bu sırada tekrar koluma baktığımda yaram iyileşmeye başlamıştı bile.
"Yine hayatımı kurtardın."
Dedi James ve bana bakarak sırıttı.
"Bir şey değil."
Dedim ve gözlerimi devirdim.
"Devam edelim mi, iyisin değil mi?"
Diye sordu James ve ayağa kalkıp bana tutmam için elini uzattı.
James'in sıcak elini tuttum ve ayağa kalktım.
Kolumdaki acı ve yanma geçmişti, hiçbir şey olmamış gibi tamamen iyileşmişti.

Yolu takip ederken tekrar kurda dönüştük ve yürümeye devam ettik. Artık iyice güneş taşının olduğu mağaraya yaklaştığımızı hissediyordum. Ama bu mağaraya girmek bu kadar kolay olmamalıydı değil mi?
Bu yüzden biraz korkuyordum, bu zamana kadar olan kısım yolculuğumuzun kolay kısmı sayılabilirdi, bundan sonra herşey çok daha zor olacaktı.

Biraz dinlenmek için mola vermeye karar verdik, bu sırada James haritayı çıkardı ve incelemeye başladı.
"Gerçekten çok az kaldı."
Diye mırıldandı James kendi kendine.
"Sence bizi o mağarada neler bekliyor?"
"Nasıl yani?"
"Yani, elimizi kolumuzu sallaya sallaya gidip güneş taşını alamayız herhalde değil mi?
James'in yüzü bir anda değişmişti.
"Haklısın, bunu hiç düşünmemiştim."
"Karamsar olmak istemem, ama içimde kötü hisler var."
Dedim James haritaya bakarken. Benim cümlem bitikten sonra James bana döndü.
"Bana söylemediğin bir şey mi var?"
"Aslında evet."
Henüz bundan James'e bahsetmemiştim ama son birkaç gündür tuhaf rüyalar görüyordum. Bize saldıran vahşi yaratıklar hakkında, ve sürekli aynı şeyi görmeye devam ediyordum.
"Son birkaç gündür aynı rüyayı görüp duruyorum."
James meraklı bir şekilde gözlerime baktı.
"Nasıl bir rüya bu?"
"Etrafı kuru ağaçlarla çevrili bir yerdeydim, muhtemelen kurt şeklindeydim, çünkü kendi gözlerimden görüyordum. Sonra heryerden tuhaf yaratıklar çıkmaya başlıyordu. Hepsinin gözleri kırmızıydı, ama vampir değillerdi. Daha çok hayvana benziyorlardı, ama normal bir hayvan değil. Korku filminden çıkıp gelmiş gibiydiler. "
James bana tuhaf bakışlar atmaya devam ederken anlatmaya devam ettim.
"Sonra?"
"Sonra onlarla savaşıyordum, ama ardından bir anda karanlık bir yere girdim. Tamamen başka bir yerdi, ve çok karanlıktı, tek görünen şey karanlığın içinde ışıldayan bir çiçekti."
"Çiçek mi?"
"Evet, mavi renkli ve parlayan bir çiçek. Bu çiçekten orada sadece iki üç tane vardı. Tam o çiçeklere doğru ilerlemeye başladığımda ise uyandım. Ve ardından hep bu rüyayı görmeye devam ettim, ve hep aynı yerde uyandım."
"Bunu neden bana söylemedin?"
Dedi James ve elini uzatarak elimi tuttu.
"Yeteri kadar uğraşacak şeyimiz vardı, seni daha çok endişelendirmek istemedim."
İkimiz de bir süre birşey söylemedik ve öylece oturduk.
"Bu rüyanın bir anlamı var mı bilmiyorum ama tek bildiğim devam etmemizin gerektiği."
Dedi James ve ayağa kalktı.
Ben de kalktıktan sonra yolu takip etmeye devam ettik.

"Bun akşam burada kalabiliriz bence."
Dedi James ve çantasını yere attı.
Ben de ağaçların biraz seyreldiği açık alana oturdum.
"İki günümüz kaldı."
Diye mırıldandım kendi kendime.
"Evet, buraya kadar geldiğimize hala inanamıyorum."
"Bende."
Hava iyice karardıktan sonra sırtüstü uzandım ve yıldızları izlemeye başladım. Bir süre sonra James de yanıma geldi ve aynı şekilde uzandı.
"Acaba şu an bizimkiler ne yapıyorlar?"
"Sam, Mac ve Casey mi?"
"Evet, onları çok özledim, evimizi, hep birlikte geçirdiğimiz o zamanları, Harley ve Jeremy'le de beraber."
James yatarken başını bana doğru çevirdi.
"Bende çok özledim, sanki yıllardır onlardan ayrıymışız gibi."
"Ama geri döneceğiz değil mi?"
Bazen bir daha hiç geri dönemeyecekmişiz gibi hissediyordum. Bundan sadece bir ay öncesini hatırlıyordum, ve şu an o kadar uzak geliyordu ki.
James'le beraber her akşam yıldızları seyrederdik, aynı şu anda yaptığımız gibi. Ama hiçbir şey eskisi gibi değildi, çünkü biz aynı değildik, değişmiştik.
"Tabiki döneceğiz."
Dedi James elini yanağımda gezdirerek.
"Bir daha hiçbir şey eskisi gibi olmayacak değil mi, geri dönsek bile."
"Belki evet, ama daha güzeli olacak, eve geri döndüğümüzde ve Nikolas'ı durdurduğumuzda."

Bir saat boyunca gökyüzünü ve yıldızları izlemeye devam ettik. Ormana sessizlik çökmüştü, sadece baykuşların ara sıra çıkan sesleri vardı.
"Artık uyuyalım mı?"
Dedi James bana sarılmayı bırakıp gözlerime bakarak.
"Olur."
Diye mırıldandım.
Gözlerim yavaş yavaş kapanmaya başlamıştı. Ama uykuya dalmak istemiyordum, ya yine aynı rüyayı görürsem? Aklımda sürekli bu vardı.
"Seni seviyorum."
Dedi James ve dudaklarını dudaklarıma bastırdı.
"Seni seviyorum."
Dedim ve kendime rahat bir pozisyon bulmaya çalışarak gözlerimi kapattım. Her ne kadar sert topak çok rahatsız olsa gözlerimi kapatır kapatmaz uykuya dalmıştım.




---------------------------------------

DolunayWhere stories live. Discover now