35

1.5K 89 17
                                    




Hava kararmaya devam ederken bu akşamlık kalabileceğimiz bir yer arıyorduk. İnsan halimize geri dönmüştük, kurt şeklinde kalkmak pek güvenli olmazdı.
"Burası olur mu?"
Diye sordum titreyerek.
Hala daha çok üşüyordum, üstümdeki her şey ıslaktı ve hava da hiç sıcak değildi.
"Olmaz, etrafı çok açık."
Dedi James ve yürümeye devam ettik.
"Biraz çabuk olsak, donuyorum."
Dedim James'in yanına sokularak.
James beni kollarıyla sardı ve sonunda durdu.
"Bence burası olur."
James etrafı inceledi ve yeteri kadar gizli ve saklı bir yer olduğundan emin olmaya çalıştı.
"Bencede olur."
Dedim hiç düşünmeden.
Daha fazla yürümeye dayanamayacaktım.
Durduğumuz yerin yanında çok büyük bir kaya vardı, gece boyunca rüzgarı engelleyebilirdi ve bizim gözükmememizi sağlayabilirdi.
Hemen kayanın yanına gittim ve sırtımı ona dayayarak oturdum.
James'de yanıma geldi ve çantadan bir battaniye çıkartarak bana verdi.
Battaniyeyi aldım ve hemen sarındım.
"Ben ateş yakarım, sen orada otur."
Dedi James ve yerden dal toplamaya başladı.
Ben bu sırada battaniyeye sarılarak kendimi ısıtmaya çalışıyordum, fakat hala daha üşümeye devam ediyordum.
James topladığı dalları bir yerde topladı ve yerde iki tane taş aramaya başladı.
Bulduğu taşları birbirine sürterek ateş yakmaya çalışıyordu, fakat hiç bir şey olmuyordu.
James başarısız olmaya devam ederken kendimi tutamayarak gülmeye başladım.
James beni duyunca bana doğru döndü.
"Çok mu komik?"
Dedi bana bakarak.
Ardından daha çok gülmeye başladım.
James yerden küçük bir taş bulup bana fırlattı.
"Kolaysa sen yap."
Diye söylendi James.
"Ben böyle iyiyim."
Dedim sırıtarak.
Ardından James'in de sinirleri bozuldu ve o da gülmeye başladı.
"Niye herşey göründüğünden daha zor olmak zorunda!"
James bu sefer taşları sinirle birbirine sürtünce sonunda küçük bir kıvılcım dalları yakmaya başladı.
James büyük bir mutlulukla ayağa kalktı ve yanıma oturdu.
Sıcak kollarını bana sardı ve ateşi izlemeye başladı.
"Isındın mı?"
"Biraz."
Dedim battaniyeye ve James'in kollarına sokularak.
Başımı James'in omuzuna yasladım ve gözlerimi kapattım.
"Sence yarın şehire ulaşabilecek miyiz?"
"Umarım."
Dedi James başını bana döndürerek. Omuzuna yasladığım başımın üzerine bir öpücük kondurdu.
"En azından beraberiz."
Diye mırıldandım.
"Sen olmasaydın kimse beni böyle bir yolculuğa çıkartamazdı."
James cümlesini bitirdikten sonra ormandaki sessizlik bir anda bir kurt ulumasının sesiyle bozuldu.
"James?"
Hemen gözlerimi açtım ve başımı kaldırdım.
"Şşşt."
Dedi James ve eliyle ağzımı kapattı.
Bu ormandaki tek kurtlar biz değildik, ormanda muhtemelen uzun süredir yaşayan vahşi kurt sürüleri olmalıydı. Ama tabi onlar hayvandı, bizim gibi insana dönüşemezlerdi.

Kurtların uluma sesi çok yakından gelmiyordu, ama yine de çok uzak da değildi.
Fakat bir süre sonra sesler uzaklaşmaya başlayınca James elini ağzımdan çekti.
"Sanırım gittiler."
Dedi ardından.
"Buraya gelmezler değil mi?"
Diye sordum, kalbim yerinden fırlayacak gibi atmaya başlamıştı.
Çünkü sonuçta onlar vahşiydi, ve biz onlar için bir ava dönüşebilirdik.
"Zannetmiyorum, kokumuzu uzaktan alamazlar."
James'e daha çok yaklaştım ve tekrar başımı omzuna koydum.
"Bugün çok yoruldun, sen uyu, ben etrafa dikkat ederim."
Dedi James beni kollarıyla sararak.

Gözlerimi kapattıktan sonra yavaş yavaş uykum gelmeye başlamıştı. Ama aynı zamanda da sürekli etraftan gelen sesleri dinliyordum. Çok uzaktan bir ses duyduğumda bile hemen kalkıyordum.
Fakat bir süre sonra yorgunlukla beraber uyku ağır basmaya başladı ve uykuya daldım.

Her ne kadar çok uykum olsa da bütün gece tetikte uyumuştum. Bu şekilde diken üstünde uyuyunca da ne doğru düzgün uyuyabilmiş, ne de dinlenebilmiştim.

Güneşin ilk ışıkları üzerimize düşmeye başlayınca gözlerimi yavaşça açtım. Sonunda havanın aydınlandığına sevinmiştim, çünkü sabah gelmek bilmemişti.

DolunayWhere stories live. Discover now