31

2.1K 116 17
                                    



"Günaydın."
Dedi çok yakından gelen bir ses.
Gözlerimi yavaşça açtım ve tam karşımda duran siyah gözlerle karşı karşıya geldim.
"Günaydın." Dedim yatakta gerinirken.
Hala daha sabahın köründe başımda ne yaptığını anlamaya çalışıyordum.
"Bir şey mi oldu?" Diye sordum yatakta dikleşirken.
"Şu cadıya gitmeyecek miydik?"
"Bu saate mi?"
Dedim saate bakarak ve oflayarak.
James güldü.
"Seni aşağıda bekliyorum." Dedi ve yatağın ucundan kalkarak odadan çıktı.
Kendimi zorla yataktan çıkardıktan sonra üzerime bir şeyler geçirdim ve ben de aşağı indim.
Bu sabah ilginç bir şekilde herkes erkenden kalkmıştı.
Benim ise bedenim kalkmış olsa da ruhum hala daha yatakta uyuyordu. Diğerlerinin yanına gittim ve oturdum.
"Bu kadar erken kalkmamız şart mıydı?"
Dedim mızmızlanarak ve gözlerimi ovuşturdum.
"Ne kadar erken Nikolas'tan kurtulacak bir yol bulursak o kadar iyi değil mi?" Dedi Sam.
Aslında haklıydılar, ne kadar erken Kassia'yı bulursak o kadar erken bir çözüme ulaşabilirdik. Tabi onu tekrar bulabilirsek.

Kahvaltı ettikten sonra uykum biraz açılmıştı. Birazdan James'le beraber Kassia'yı aramaya çıkacaktık. Umarım onu bulabilirdik. Yoksa ne yapacaktık gerçekten bilmiyordum. Nikolas şu anda sinirden kuduruyor olmalıydı. Ve acilen omdan kurtulmanın bir yolunu bulmalıydık.

"Lanetin geri gelmediğinden eminsin değil mi?" Dedi James bana bakarak.
"Gördüğün gibi karşında canlı bir şekilde duruyorum. Gönül rahatlığıyla dönüşebilirsin."
Dedim dalga geçerek ve gülerek.
James de güldükten sonra kızıl kürküne dönüştü.
Ardından bende fazla beklemeden dönüştüm.
"Haklıymışsın." Diye aklından geçirdi James.
Dişlerimi göstererek sırıttım, ardından ormana doğru koşmaya başladık.

Ormanın içinde koşmaya devam ediyorduk. Ama Kassia'nın kulübesinden henüz bir iz yoktu.
"Evet Letha, nerede şimdi bu kulübe?"
Durdum ve gözlerimi kaçırken James'e döndüm.
"Eee, şöyle bir sıkıntımız var, nerede olduğunu açıkçası tam bilmiyorum."
James ben böyle der demez başını bana doğru çevirdi.
"Ciddi değilsin değil mi?"
Dedi James. Şaşkınlık ve hayal kırıklığı gözlerinden okunabiliyordu.
"Böyle söylemek istemezdim ama, ciddiyim."
James kendi etrafında sinirle döndü.
"Şimdi ne yapacağız?"
"Bulacağım, bir şekilde bulacağız."
Dedim ve tekrar ağaçların arasında koşmaya başladım.

Havayı kokladım ve bir insan kokusu almaya çalıştım. Neredeydi bu yaşlı kadın?
Tek tek ağaçları inceliyordum ve tanıdık bir ağaç arıyordum. Ama koca ormanda küçücük bir kulübeyi bulmak samanlıkta iğne aramaktan farksızdı.
James nefes nefese kalmış bir şekilde yanımda durdu.
"Letha, artık durmamızı lazım. Bulamıyoruz işte!"
"Olmaz, şu an vazgeçemeyiz."
Dedim ve derin bir nefes aldıktan sonra koşmaya devam ettim.

Yanından geçtiğim ağaçları hatırlamaya, havadaki kokuları tekrardan hissetmeye çalıştım.
Yavaş yavaş tanıdık kokular almaya başlamıştım. Sanırım yaklaşıyorduk.
James yanımdan oflayarak koşmaya devam ederken bir şey duyunca onu bir anda durdurdum.
"Dur!"
James ne olduğunu anlamadan durdu ve bana anlamsız bir bakış attı.
"Ne oldu?"
Cevap vermedim ve kulaklarımı her tarafa doğru, bir öne bir geriye çevirdim.
Ağaçların yerdeki kurumuş yaprakları birimin ayakları altında eziliyordu. Uzaktan geliyordu ama hışırtı sesi kulaklarımdan kaçamamıştı.
"Ne oldu?"
Diye soru James daha fazla dayanamayarak.
"Sanırım bu taraftan gelen bir ses duydum."
"Ses mi, ben duymadım."
Dedi James, ardından kendi kendine cevap verdi.
"Tabi, sende bir de vampir kulakları var."
Dedi ve dişlerini göstererek güldü.
"Bu taraftan."
Dedim ve yolu göstererek koşmaya devam ettim.
Vampire dönüştüğümden beri herşey daha farklıydı. Herşey daha netti, en uzaktaki küçük kuş bile. En uzaktaki çıtırtıyı bile duyabiliyordum, daha hızlıydım ve burnum birşeyin kokusunu aldığı zaman bir daha unutmuyordu. Tek sorun, içimdeki açlık asla dinmiyordu.

DolunayWhere stories live. Discover now