42

1.1K 71 33
                                    



3 hafta sonra:

"Biletleri aldın mı?"
James elini cebine götürdü ve aldığı iki tane uçak biletini bana gösterdi.
Ardından onun bilet almasını beklerken oturduğum küçük kafede yanıma oturdu.
"İki saat sonra eve dönüyoruz."
Diye mırıldandı James elini boynuma dolarken.
"Gerçekten buna inanamıyorum."
Gözlerimin önünden üç hafta boyunca yaşadığımız onca şey bir film şeridi gibi geçiyordu.
Kendimi çok garip hissediyordum,  tam altı haftadır evden ve sürümüzden uzaklardaydık. Şimdi ise sonunda geri dönüyorduk, ve ben nasıl hissettiğimi bilmiyordum. Geri döndüğümüz için gerçekten çok heyecanlı ve mutluydum, fakat oraya gittiğimizde rahatlama gibi bir şansımız yoktu. Nikolas hala herkes için büyük bir tehdit olmaya devam ediyordu. Ve eve dönünce onunla yüzleşmemiz gerektiği gerçeği beni aynı zamanda korkutuyordu.
Ama şu anda sadece Casey, Sam ve Mac'i uzun zaman sonunda tekrara göreceğim anı düşünüyordum.

Aradan iki saat geçtikten sonra uçağın kalkma saati gelmişti. James'le koltuklarımızı bulup oturduk, ikimiz de bu saatten sonra söyleyecek bir şey bulamıyorduk.
Bu seferki uçak yolculuğumuz önceki seferden çok daha kısa sürmüştü. Çünkü James de ben de bütün yol boyunca uyumuştuk. Bu macera ikimizi de tahmin edemeyeceğimiz kadar yormuştu. Artık ne birbirimizle konuşacak, ne de hareket edecek halimiz kalmıştı.

"James uyan, geldik."
Uçak inmeden kısa bir süre önce uyanmıştım, fakat yanımda oturan James'in hiç uyanmaya niyeti yoktu.
Elimle James'i omzundan dürterek uyandırmaya çalıştım.
"Uykucu hadi uyan!"
James'i biraz daha sert dürttükten sonra olanlardan habersiz bir şekilde bir anda gözlerini açtı.
"Ne oldu?"
James'in telaşlı halini gördükten sonra kendi kendime güldüm.
"Birşey olmadı."
Diye ağzımda geveledim.
James uykulu gözlerini ovuşturdu ve kendine gelmeye çalıştı.
"Geldik mi?"
Dedi James uçağın küçük camından dışarı bakmaya çalışırken.
"Geldik."

Havaalanından çıktıktan sonra bir taksiyle orman evimize doğru yola koyulduk. Taksici bizi kasabaya geldiğimizde bırakacaktı, çünkü hem ormana giremezdi hem de bizim evi tabiki bulamazdı.

Dışarıyı izlemeyi bırakıp James'e döndüğümde onun gözlerini açık tutmakla uğraştığını görünce yüzümde bir gülümseme belirdi.
Ardından James benim ona bakıp sırıttığımı görünce bana döndü.
"Yine niye gülüyorsun?"
"Yok bir şey."
Dedim, fakat James'in yorgun yüzünü ve darmadağın saçlarını görünce daha çok gülesim geliyordu.
"O kadar mı komik gözüküyorum."
Diye söylendi James. 
Gülmeye devam ederken James'e bakıp başımı salladım.
"O zaman kendini aynada görmeni hiç tavsiye etmiyorum."
Bu sefer de o sırıtmaya başlamıştı.
Elimi saçlarıma götürdüm ve tamamen birbirlerine karışmış saçlarımın üstünden bir yaprak parçasını çıkarttım.
James elimdeki yaprak parçasını görünce kahkahayla gülmeye başladı.
"Emin ol bende kendimi görmek istemiyorum."
Dedim ve bende gülmeye başladım.
Bu sırada taksicinin bize dikiz aynasından attığı tuhaf bakışlar da gözümden kaçmamıştı.

Sonunda kasabaya gelmiştik, taksi yavaşlayarak durdu ve arabadan çıktık. Bence şu anda bizden kurtulduğu için en çok taksici mutluydu.
Altı hafta sonunda ilk defa tanıdık bir ormana gelmiştik, ilk defa kaybolmayacaktık, ve ilk defa nereden gideceğimiz konusunda kavga etmeyecektik.
"Artık daha fazla yürümek istemiyorum!"
Diye isyan etti James.
"Sen ona üzüleceğine artık benim harika yön bulma duygumdan kurtulduğun için mutlu olmalısın."
Dedim dalga geçerek.
James bana baktı ve "hiç bilmez miyim" dermişçesine bir bakış attı.
"Ondan kurtulduğumuz için çok mutluyum, umarım bir daha yol bulmak için sana güvenmek zorunda kalmam."
"Demek öyle, asıl ben sana güvenmemeliyim, senin yüzünden kaç kez kaybolduk söylemek bile istemiyorum."
James ağaçların arasından yürürken durdu ve bana döndü.
"Benim yüzümden mi, asıl senin yüzünden başımıza neler geldi biliyorsun değil mi, keşke sadece kaybolarak kalsaydık."
İkimiz de birbirimize başka bir şey söylemek için ağzımızı açtık fakat bir şey söylemeden ikimiz de gülmeye başladık.
"Ben artık bu kavgalardan çok sıkıldım."
Dedim birkaç saniyeliğine gülmeye ara vererek.
"Ama hep sen başlatıyorsun, biliyorsun değil mi?"
"Çünkü hep sen suçlu oluyorsun."
Dedim James'e doğru birkaç adım atarak.
"Ben, herşey zaten benim yüzümden değil mi?"
"Evet, senin yüzünden."
Dedim ve James'in dudağına bir öpücük kondurdum.
Sonra ikimiz de tekrar yürümeye başladık.
"Ne dersen de senin yüzünden daha çok kez kaybolduk."
Dedi James.
"Offf."
İçimi çektiktim ve daha fazla uzatmadan yoluma devam ettim. 

DolunayDär berättelser lever. Upptäck nu