36

1.5K 84 32
                                    



Ağaçlar seyrelmeye ve uzaktan diğerlerine göre daha yüksek olan binalar gözükmeye başlamıştı.
Araba sesleri, insanların konuşmaları, genel olarak da şehirin sesi sonunda kulaklarıma dolmaya başlamıştı.
"Gelmek üzereyiz."
Dedi James bir kayanın üzerinden ileriye bakarken.
"Sonunda."
Dedim içimi çekerek.
Ormanda kaldığımız süre geçmek bilmemişti, sanki aylardır ormanın içindeymişiz ve dışarı çıkamıyormuşuz gibiydi.
Yeşil rengini her yerde görmekten o kadar sıkılmıştım ki eskiden ormandan çıkmak istemezken artık daha fazla ağaç görmek istemiyordum.

Şehire geldiğimize bu kadar sevineceğimi hiç düşünmezdim, ama orada sadece bir gün kalacağımızı düşünürsek, yakında yine ormana dönmek zorunda kalacaktık.

James şehire iyice yaklaştığımızı söyleyince ikimiz de insan halimize geri döndük. Aslında kurt şeklinde şehire girsek insanların bizi gördüklerinde verdikleri tepkiyi görmek çok eğlenceli olmaz mıydı?
Bunu düşünceyi aklımdan attıktan sonra James'i takip etmeye devam ettim.
Sonunda şehire girmiştik, şimdi bizi gideceğimiz yere ulaştıracak bir araca ihtiyacımız vardı.
Her yerde ağaç görmeye o kadar çok alışmıştım ki şu an tüm binalar ve arabalar bana çok yabancı geliyordu.
Şehirin içinde de bir süre yürüdükten sonra sonunda bir taksi bulduk.

"Çantayı verir misin?"
James yanında duran çantayı bana uzattı.
Çantayı aldım ve fermuarını açarak haritayı dışarı çıkardım.
"Biz tam olarak neredeyiz şu an?"
Dedim haritayı incelerken.
James bana doğru döndü ve parmağını haritanın üzerinde gezdirdi.
"Biz tam olarak buradayız."
Dedi James ve ardından devam etti.
"Şimdi şu yöne doğru gidiyoruz, bu akşam burada kaldıktan sonra, şu ormandan devam edeceğiz. Kalacağımız yer de ormanın hemen yanında zaten, hatta içinde bile diyebiliriz."
"Büyülü orman mı?"
Haritada şu an gidiyor olduğumuz ormanı gösterdim ve üzerinde yazan şeyi okudum.
"Umarım adı sadece temsili bir addır."
Diye mırıldandı James.
Ama benim içimde bu orman hakkında tuhaf bir his oluşmaya başlamıştı.
Taksi yolculuğumuz boyunca başımı cama yasladım ve dışarıyı seyrettim.
Burası geldiğim en değişik şehirlerden biri olmalıydı, sanki şehir ölmüş gibiydi. Hiç bir yerde bir yeşillik yoktu, her yer betondan oluşuyordu. Küçük ve dar sokaklar o kadar dardı ki bitiş yerlerini görmek mümkün değildi.
Hava sisli ve kapalıydı, ama şehire gelmeden önce ormanda hiç de böyle değildi.
Şehirdeki insanların hepsi sanki aynıydı, hepsi yolda yürüyor ve birbirleriyle göz teması bile kurmadan yanlarından geçiyorlardı. Hepsinin gözleri yere bakıyordu ve, ve hiç biri gülümsemiyordu. Herkesin yüzünde aynı mutsuz ve ruhsuz ifade vardı.
Sanki bütün şehirin ve insanlarının ruhu çekilmiş gibiydi. Herkes çok kasvetliydi, hava bile.
Bütün yol boyunca bunları düşünürken kalacağımız yere gelmiştik.
"İşte geldik."
Dedi James ve taksinin kapısını açarak dışarı çıktı.
Ben de çantayı da alıp diğer kapıdan dışarı çıktım.
Ayağımı yere basar basmaz başım dönmeye başlamıştı. Kendimi düşücekmişim gibi hissedince taksinin kapısına tutundum. Gözlerimi ovuşturarak kendimi toplamaya çalışırken James yanıma geldi.
"Bir şey mi oldu?"
Tutunduğum taksinin kapısını yavaşça bıraktım.
"Hayır, bir şey yok."
Diye geçiştirdim ve pansiyonun kapısından içeri girdik.
James giriş işlemlerini hallederken ben oradaki bir koltuğa oturdum.
Kendimi çok tuhaf hissediyordum, hasta gibiydim, ama çok kısa bir süre önceye kadar hiçbir şeyim yoktu.
James giriş işleri bitirdikten sonra yanıma geldi.
"Sen iyi olduğuna emin misin?"
"Evet, sadece biraz başım döndü."
Önemsiz bir şey için James'i endişelendirmek istemiyordum. Bu yüzden konuyu bir an önce kapatıp geçiştirmeye çalıştım.
"Hava değişikliğinden olmuştur muhtemelen, bende kendimi tuhaf hissediyorum."
Dedi James.
"Hadi odamıza gidelim."
Diye ekledi ve beni elimden tutarak kaldırdı.
Ardından üst kata çıktık ve odamızı bulmaya çalıştık.
Oda numaramız onaltıydı. James doğru numarayı bulunduğunda beni de çağırdı ve kapının önünde durdu.
"Biz onaltıncı odada kalmayacak mıydık?"
Diye sordum odasının kapısının yanında duran rakama bakarken.
Çünkü şu anda ondokuz numaralı odanın önünde duruyorduk.
"Evet."
Dedi James bana tuhaf tuhaf bakarken.
"Bak, şurada yazıyor."
James eliyle kapının yanındaki numarayı gösterdi. Onaltı yazıyordu.
Gözlerimi ovuşturdum ve tekrar baktım, onaltı yazıyordu.
İyide ben daha demin niye ondokuz görmüştüm?
"Yanlış görmüşüm."
Dedim sessizce James kapıyı açarken.
James hala daha neden bahsettiğimi anlamamıştı ama fazla üzerinde durmadı.

DolunayWhere stories live. Discover now