28- İhtiyaç Duyulan Sevgi

Comincia dall'inizio
                                    

Jimin bakışımla birlikte inerken Rosé adeta bir koala misali Jimin'e dolanmıştı ve küçük bir çocuk gibi görünüyordu. Ah, hiçbir zaman büyümeyecekti.

Öndeki arabanın kapısı açıldı ve sisli havanın içinde karşımızda bir beden dikildi. Yüzünde maske vardı, zaten sisten dolayı görüş mesafesinin kısa olduğu yetmiyor gibi arabanın farı etrafı daha çok parlatıyor ve gözümü yakıyordu.

Bu maskeyi biliyordum. Törenden sonra Yoongi'nin deposuna gelen Taehyung'un adamlarının taktığı maskenin aynısıydı. Mat siyahtı ve göz kısımlarında 'V' kabartmaları vardı.

Lanet olsun. Taehyung'un haberi olmuştu. İşte şimdi bitmiştik. Kuşkusuz ki karşımızda dikilen de bizzat Taehyung'tu.

Sesini değiştiren maskeden kalın sesini duymak mümkün değildi ama bir yanım kanıta sahip olmasa da karşımızdaki kişinin Taehyung olduğuna emindi. "Jimin ve Rosé'yi eve götürün."

Jimin de olanları anlamış gibiydi. Bu yüzden Taehyung'a karşı çıkma gereği duydu. Bir adım ileri çıktı. "Bize istediğimiz zaman gidebileceğimizi söylemiştin."

Taehyung (?) da bir adım ileri çıktı. Gözlerini Jimin ve Rosé'de gezdirdikten sonra en son bana geldi ve benim üzerimde biraz daha oyalandı.

"Şu saniyeden sonra rehinelerimsiniz, misafirim değil." Ah evet, bu Taehyung'tu. Taehyung'tu ama hiç kendisi gibi konuşmuyordu. Evden gitme kararını tamamen bana bırakan adam şimdi haklarımı kısıtlamaya çalışıyordu.

Jimin tiksinircesine yüzünü buruşturdu ve bağırmaya başladı. "Sözünü tutamayacak kadar adisin!"

Jimin'in hakaretiyle birlikte silahların hepsi Jimin'e döndü. Refleks olarak ileri çıktım. "Jimin ve Rosé'yi serbest bırak. Beni rehine olarak al. Makul bir anlaşma diye umuyorum." Rosé baştan aşağı titrerken şok içinde solumaları daha gürültülü bir hal alıyor ve Jimin'in koluna sarıldıkça sarılıyordu.

Onun bu halini görünce başımı yana eğdim. "Ne halde olduklarını görmüyor musun? Bırak da gitsinler. Ne istersen yapacağım. Sadece onları bırak."

Düşünüyormuş gibi biraz bekledi ve sonra başını olumsuz anlamda salladı. "Jimin ve Rosé'yi alın."

Rosé hıçkırarak ağlamaya başladığında onu kimse dinlemedi ve adeta sürükleyerek arkadaki arabaya götürdüler. Jimin bana yalvarırcasına bakarken elimden hiçbir şey gelmiyordu. Kendimle birlikte onları da uçurumdan aşağı atıyordum ve sanıyorum ki daldan çok uzaktaydım.

Taehyung bunu neden yapıyordu ki? Tanrı aşkına, o masum insanları neden bırakmıyordu? Neden illa ki dediğimin tersini yapmak zorundaydı? Neden beni kırmak zorundaymış gibi davranıyordu?

Düşüncelerimi kendime sakladım. Sadece ikimizin olduğu bir vakitte aklımdaki tüm soruları dökecektim. Ama herkes buradayken değil.

Taehyung bana doğru yönelip arkamdaki taksiye elindeki silahıyla gitti. O adamı vurmayacaktı, değil mi? Donmuş bir halde onu izlerken arabanın kapısını açtı. Kapısını açmasıyla birlikte adam oturduğu yerde büzülüp kendini korumaya çalıştı. Bu sırada da onu öldürmemesi için Taehyung'a yalvarıyordu.

Taehyung silahını doğrulttuğunda "Taehyung!" diye bağırsam da bağırışıma aldırış etmedi ve uzanıp taksinin navigasyonunu vurdu. Ardından arabadan çekildi ve kapısını kapattı. Rahatlamış bir şekilde derin bir nefes aldığımda yanıma geldi. "Onu öldüreceğimi mi sandın?"

Bir şey demeden ona bakmaya devam ettim. "Sen beni gerçekten unutmuşsun, Jin."

Belki de göğsüme bir bıçak saplasaydı ancak bu kadar acı verebilirdi. Ses tonu belli olmasa bile kelimeleri tonlayışı öylesine çaresizceydi ki. İnanmak istemediği ve inatla reddettiği bir gerçekten, artık reddedemeyecek raddeye gelecek kadar emin olması gibiydi bu. Hatta tam olarak buydu. Kendi umutlarını sonuçsuz çıkarmaktı. Onun umutlarını yıkmış ve inanmadığı yıkıcı şeyleri yüzüne vurmuştum.

şeytanın ağında ❧ taejin (+15)Dove le storie prendono vita. Scoprilo ora