23- Anahtar ve Kilit

Začít od začátku
                                    

"Fazla dikkatlisin?" Meydan okur gibi tek kaşını kaldırdı.

"Hep öyleyim?" Ben de tek kaşımı kaldırdım. Neyse ki tek kaşımı kaldırabildiğim için bir sorun olmamıştı.

"Bana karşı dikkatlisin, Seokjin-ah."

İsmime eklediği ekten dolayı bir süre duraksasam da devam ettim. "Hayır. Neden öyle düşündün?"

Yüzünü hafifçe sağ tarafa çevirip burnunu yanağıma değdirdi. Hareketiyle irkilsem de bu kendi içimde olmuş, dışarıya yansımamıştı. Şu an nefes almakta bile zorlanıyordum. Kapıyla neredeyse bir bütün olmuştum ve terden ensemin hafifçe nemlendiğini hissediyordum. Hava soğuk olmasına rağmen de üzerimde tarifi olmayan bir sıcaklık vardı.

Burnu yanağımla bitişikken hafifçe nefes aldı. Dalgalı saçları sol gözümün köşesini usulca gıdıklıyordu. Gözlerimi kapattım. Daha fazla bu görüntüye dayanabileceğimi sanmıyordum. Gözlerimin hemen önündeki Taehyung'un buğday teni fazlasıyla mükemmel görünüyordu. Bu kadar yakından bakınca yüzünde yeni alemler keşfetmiş gibiydim. Bu baş döndürücüydü. Sanki içmeden sarhoş olmuşum gibi... Teni üzerimde sarhoş etkisi yaratıyordu. İşte bu yüzden, daha fazla tenine meydan okumaya dayanabileceğimi sanmıyordum. Bunun yerine gözlerimi kapattım. Varlığı hala yanı başımda olsa da bunu aklımda canlandırmak, beynime bırakmak yerine aklımda kalbime ait sadece kalbimin hükmettiği bir köşe yarattım kendime. Sadece kalbimin hüküm sürdüğü, imkansızlıkların bir hükmünün olmadığı ve sadece hislerimden beslenen bir dünya... Bu köşede resmedilen tek şey, Taehyung'un üzerimdeki etkisiydi. İşte bu yüzden, gözlerimi kapattım ve sadece bu köşeye bıraktım her şeyi. Taehyung'un teninin sıcak yoğunluğunu, yumuşak dalgalı saçlarının alnımı okşamasını malzemelerim edindim. Resmin çizimini ise kalbime devrettim. Bana ise bu güzel eserin tadını çıkarmak kaldı.

Konuşurken dudakları da dudağımın biraz uzağına değiyordu. "Demek her zaman dikkatlisin. O yüzden mi, operasyondan dönerken yanı başındaki Jungkook'un kanamasını görmedin?"

Kaşlarımı çattım. "Ne?"

"Nasıl olduğu önemli değil." Burnunu yanağıma sürttü ve alnını alnıma dayadı. "Bu sadece dikkatinin benim üzerinde olduğunun bir kanıtı."

Bir şey söylemedim. Ne diyebilirdim ki? Kendimi kandırmamın neye, kime yararı vardı? Dikkatim onun üzerindeydi. Öylesine düşünceli görünüyordu ki dikkatimi başka hiçbir şeye verememiştim. Ne arabada çalan kısık sesli şarkıya, ne dışarıda uçuşan kuşlara, ne kışın soğuk günlerinde olsak da ihtişamıyla parlayan güneşe, ne de bir başkasına... Beynimin ve kalbimin tüm fonksiyonları tek bir kişi için çalışmıştı. O kişi de Taehyung'dan bir başkası değildi.

Kendimi kandırarak bir yere varamıyordum. Belki başkalarını kandırınca gerçekliği bir süreliğine örtmüş olurdunuz ama kendinizi kandırdığınızda o gerçeklik hiç örtülmez aksine yüzünüze daha sert çarpmaya devam ederdi. Ve kendinizi kandırmaya buna rağmen devam ederseniz ya günün birinde olmadığınız kişiliğe bürünür ve benliğinizi, en önemli parçanızı, sizi siz yapan unsuru kaybederdiniz ya da yüzünüze bakamayacak hale gelir kendinizden nefret ederdiniz.

Açıkçası ne tuhaftır ki kendimi kandırdığımdan beri, gerçeğin farkında olup sanki ortada böyle bir gerçek yokmuş gibi yaptığımdan beri bu iki şey de benliğimi ele geçirmişti. Gün geçtikçe kendimden nefret ediyor, bir yandan da kendimi unutuyordum.

Göz önünde olmayan şey çabuk unutulur ya, kendi benliğimi sakladıkça unutmam da hızlanıyordu. Kendimi sürekli kasıyordum, Taehyung'a karşı. Her hareketimde, her sözümde uzun uzun düşünüp uyguluyordum. Sahi, Taehyung'un yüzüne bakabilmek için bile düşünüyordum. Onunla ilgili her şey böylesine kasılmama sebep oluyordu.

şeytanın ağında ❧ taejin (+15)Kde žijí příběhy. Začni objevovat