Korku dolu gözlerimi odada gezdirdim. Sağ tarafta birkaç tane gümüş renk masalar vardı. Masaların üzeri sargı bezleri, değişik metal aletler ve birkaç düzine beyaz çarşaflarla doluydu. Odayı, tavanda yer alan üç adet beyaz ışık aydınlatıyordu ve odada pencere yoktu. Yattığım yatağın hemen baş uzunda iki uzun metal direkler vardı. Neredeyse benim boyum kadar uzundu. Metal direklerin ucu belli bir yüksekliğe ulaştıktan sonra kanca gibi birkaç metre aşağıya doğru uzanıyordu ve en ucunda çivi gibi sivri bir metal vardı ama incecikti. Sanki görünmez gibiydi, dikkatli bakmasaydım göremeyeceğimden emindim.

Panik, heyecan ve korku bedenime güç verirken düşünmeye çalıştım. Buraya nasıl gelmiştim hiç bilmiyorum. Ne zamandır uyuyorum onu da bilmiyordum ama kalkmalıydım, vaktim çok azdı. Sağ elimi kolumdaki iğneye götürdüm ve beyaz şeyi çıkarmaya çalıştım. Tenime yapışmıştı ve çekerken acıyordu. Azıcık ucundan çıkarabilmiştim ama denedikçe tenim kırmızılaşmaya başlıyordu. Ayrıca acıyordu da.

Koluma bakarken ''Bu da ne böyle'' diye söylendim seslice.

''Bez bant, iğneyi sabit tutsun diye yapıştırdık''

Odada yankılanan erkek sesiyle birlikte kafamı etrafımda gezdirmeye başladım panikle. Nefesim kesilirken ''Sen de kimsin?'' diye fısıldadım. Bir yandan bacaklarımı örtmeye çalışıyor bin yandan da çıkışı arayıp sesin sahibini görmek için çaba sarf ediyordum.

''Ben Kevin, sen de Sierra'sın'' dedi boğuk çıkan ses. İsmimi yankılanan seste duymak dehşete düşürmüştü beni. Ayağa kalktım ve etrafımda dönmeye, sesin nereden geldiğini anlamaya çalıştım. Birkaç adım atmıştım ki kolumdaki plastik şey daha fazla ilerlememe engel oldu.

'Lanet olsun'' diye söylenirken kolumdaki bantları titreyen ellerimde çözmeye çalıştım. Ama acıyordu ve tenimle birleşmiş gibiydiler. Bir türlü onları çıkaramıyordum.

''Yardım etmemize izin ver'' dedi ses yeniden.

Sinir ve öfkeyle ''Sizi tanımıyorum bile'' dedim hızla. Nefes alış verişim hızlandı, dudaklarım deli gibi kuruydu ve başım dönüyordu. Sanırım biraz fazla hızlı ayağa kalkmıştım.

''Sierra, kalp atışların giderek hızlanıyor, muhtemelen ilacın etkisiyle başın dönüyor ve miden bulanıyor. Yatağa otur ve sana yardım etmemize izin ver'' dedi ses yeniden.

Başıma giren derin acıyla birlikte hafifçe inledim ve serbest elimle kafamı tuttum. Sesin dediği gibi midem de bulanıyordu ama onun dediği şeyi yapmak istemiyordum. Yardım edebilirim diyordu ama kim olduğundan emin değildim. Diğer yandan deli gibi kusma ihtiyacı hissediyorum ve... Ve bana zarar vermek isteselerdi şimdiye kadar bu çoktan olurdu öyle değil mi?

Düşünmeden yatağa yürüdüm ve oturdum. Saniyeler sonra yatağın başındaki demir direklerden biri hızla hareket etti. Daha ben ne olduğunu anlayamadan sağ tarafımdaki hızla bükülüp şeklini değiştirdi ve karnıma baskı yapıp beni yatağa yapıştırdı. Çok sert değildi ama mide bulantım daha da arttı. Gözlerimi kapatıp bağırdım ve ağzıma kadar gelen safrayı yuttum. Gözlerimi yeniden açtığımda iki kolumun metal direğin altında kaldığını fark ettim.

Vücudumu hareket ettirip kollarımı altından çıkardım ve korkuyla, karnıma baskı yapan metali ellerimle itmeye çalıştım. Kıpırdamıyordu. Başım daha da zonklamaya başlıyordu ve dikkatim dağılıyordu ama hissettiğim panik, korku, bana az çok güç veriyordu. Düşünmeden ellerimi yatağa bastırdım ve metalin altından çıkmak için kenara doğru kaymaya çalıştım. O anda sağ kolum birden bire yatağa doğru çekildi. Çığlık atarken kolumun yatağın yan tarafına bağlandığını fark ettim. Beyazımsı, kalın bir plastik ip yatağın köşesinden çıkıp koluma dolanmış, sonra da onu geriye doğru çekip beni etkisiz hale getirmişti. Onu çekiştirirken iğnenin olduğu kolum da tıpkı onun gibi bağlandı. Korkuyla çığlık atarken debelenerek kurtulmaya çalıştım.

BEYAZ KUBBELER : Savaşçı Kadın ve Kral ( -TAMAMLANDI- )Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin